TÜRK SÜRYANİLER TARİHİ
| |
ÖNSÖZ
EBEDİ olan Kudret, İnayet, Ölçüsüz
Fizikî kanunlarla EVREN'deki (kâinat) bütün nesneleri yoktan var eden bir ALLAH'a;
Beşeriyetin yükselmesi için gayret harcayan, insanlığa -Bir hizmet olsun» diye
kuvvet ve Mevhibesini esirgemeden Aziz Ruhunun hikmet ışınlarıyla aydınlatan
bir TANRI'ya dayanarak bu küçük eserimi yaz dım.
☆
14/Mayıs/1952 tarihinde MARDİN
ilinin Midyat ilçesinin Keferzi köyü MAR İZİZOEL kilisesi SÜRYANİ KADİM
Cemaatının ruhani hizmetine papaz olarak (Midyat - Torabidin çevresinin Sayın,
nezih yaşlı Episkoposu iyavennis AFREM Bilgiç'in başıma el koymasıyle) takdis
edilerek intisap ettim.
Bu köyün Süryani Kadim cemaatına
ve kilisesine hizmet ederken 28/12/1957 tarihinde re'sen Diyarbakır - Süryani
Kadim cemaatı - Meryem Ana kilisesinin ruhani hizmetine yine papaz olarak
(Mardin Süryani Kadim Metropolitliğince) naklen tayinim yapılmış ve bugüne
kadar ayni görevde çalışmaktayım.
(*) Sadakat ve ihlasla bu hizmete
devam ederken, cemaata ve bu kiliseye «daha başka ne gibi bir hizmet
yapabileceğimi» düşünürken, şöyle bir hakikati hatırlayarak bu «Tarihi eseri»
yazmağa karar verdim.
Ancak bu eserde siyasi cereyana
iltifat etmeksizin Süryani Kadim Kavminin kim olduğunu göstermek istedik, zira
Süryaniliği, Hıristiyanlığın diğer unsurları arasında asırlardan beri «kayıp
olmuş» durumundan sıyırmak gayesiyle, bu kavmin hal ve gidişatını anlatmak
görevini üzerimize almış bulunuyoruz.
☆
Eserin muhteviyatındaki hususlar
şunlardır:
a)
Milâttan
sonra Diyarbakır Meryem Ana kilisesi, kuruluşu bakımından eskidir. Üçüncü yüz
yılda inşa edilmiş olup mimarî değeri üstün bir eserdir.
b)
İç
kısmında, duvarların zeminle açı yaptığı yerlerde (Süryani Kadim cemaatının
yüksek bilim üyesi Profesör - Metropolit büyük yazar SURUÇ'lu Mar YA- KUP. M.S.
521) ve Diyarbakır Metropoliti (BARSALİBİ Mar YAKUP. M.S. 1154-1171) gibi ve
eserde açıkladığımız daha bir kaç manen zengin şahsiyet sahiplerinin mezarlarına
ait Süryanice ESTRANGELE tipi yazı ile işlenmiş kitabeleri de mevcuttur.
c)
Hazreti
İsa Mesih’in üzerine gerildiği hakiki Haçtan ufak bir parçasının halen bu
kilisede bulunması ve korunması olmasıdır.
d)
M.S.
325 yılında İZNİK genel dini senatosuna NUSAYBİN Episkoposu Mar Yakub'un
refakatinde, iştirak eden Nusaybinli büyük bilgin MAR AFRAM'ın 18 yaşında iken
ve Urfa’ya gitmeden önce ilk defa, bu kilisede vaftiz oluşu delillerle
sabittir.
Bu özelliklere sahip olan bu
kilise, hıristiyanlıkça ve bilhassa Süryanilerce büyük bir kıymet ve önemi
haizdir. Çünkü halen (M.S. 1034) tarihinde DEYRUZZA-FARAN Manastırına intikal eden
Süryaniliğin patriklik merkeziyetini uzun bir süre yapmıştır. Buna binaen bu
kiliseye ait bir tarihçe yazmak ihtiyacını duyduk. Oteden- beri bu kiliseye ve
cemaatına hizmet görmüş meslektaşlarımızın bir tarih yazmağa teşebbüs
etmemelerinden ötürü bu açığı doldurmağa çalıştık.
(”) Yazar, bu tarihî ve dini
kitabını yazıp tasdiki için Süryani Kadim cemaatı Ruhani Reisi Sayın
Metropolit Hanna Dolapönü’ye sunduktan sonra 16 Mayıs 1969 Cuma günü sabahı,
yine adı geçen H. D.’nin teklif ve müsaadesine binaen KUDÜS METROPOLİTİ SAYIN
LUKA DEYOSKOROS tarafından Horepisko- posluk (Baş papaz) rütbesine takdis ve
terfi ettirilmiştir.
☆
Eseri yalnız «Meryem Ana kilisesi
tarihçesi» olarak her ne kadar ele aldıksa da altı yıllık bir süre içinde,
TANRI GÜCÜNE dayanarak ötedenberi bu kilise hakkında bilgi veren vesikaları
toplamak, tarihî eserlerin tetkikine başvurmak, rehber yapacak ve mesnet olacak
makamlara müracaat etmek amil amacımız olmuştur. Bu alandaki bilgilerin tetkiki
esnasında Süryani kavminin tarih boyunca yetiştirdiği bilginlerinin dünyaya
saçtıkları kültürlerini gördükçe hayran olduk. Ve bu hususları da açıklamağa
karar verdik.
☆
Bir çok tarihçiler Süryanilik
hakkında eserler yazmış, konferanslar vermiş ise de bunları da özetliyen Türkçe
yazılmış tüm bir eser henüz neşredilmemiştir. Süryaniliğin, bilgi alanındaki
gayretini tamamen ifade ettiğimizi de iddia edemeyiz.
Süryanilerin dünü ve bugünü
hakkındaki mücmel bilgiyi hazırlarken eserimizin isminin ” TÜRK SÜRYANİLERİN
TARİHİ " olarak seçtik.
☆
Başmakamı işgaleden zat, Türkiye
Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Süryani kadim cemaatının dinîreisi, Din,
Tarih, Dil, Coğrafya, Felsefe, Thologi ve daha doğrusu Genel kültür hocası,
büyük yazar, Mardin il merkezinde doğmuş halen seksen yedi yaşında bulunan,
ilim alanında bütün hayatını yıpratmış ve bu cemaatın dini ve bilgi
hizmetlerine kendini vakfetmiş, yorulmadan ömür süresince sabır içinde gündüzü
geceye katarak tetkik ve telif etmektedir. Diyebilirimki dünyanın her
tarafından dini ve tarihi bakımdan kendilerine gelen İlmî sorulara cevap vermek
ve bir saatim dahi kayıp etmeden ilim alanındaki çalışmak zevkinden ayrılamayan
sayın Metropolit HANNA DOLAPÖNÜ cenaplarına başvurduk. Saygı değer Metropolit
esere göz gez dirince " Biraz daha geniş tutulursa ben de gereken
yardımlarda bulunacağım " demeleri üzerine cesaretimizi arttırdılar.
” TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ "
isimli bu kitabı iki kısımda ayrılmıştır.
BİRİNCİ KISIM : Süryaniler
kimlerdir . Hıristiyanlıktan önce hangi kavimlerden gelmişlerdir?
Süryanilerin Lügat-Dil ve
diyelekleri.
Süryanilerin Hristiyanlığı.
Hıristiyanlıktan
önce ve sonra, süryanilerin İSLAMİYET'e olan kültür hizmetleri .Süryanilerin
ilk dinî merkezleri.
Süryaniler
ilk hiristiyanlığı kabul ettiklerinden, hiristiyanlığın annesi oldukları
İKİNCİ KISIM : Meryem ana
kilisesinin geçirdiği sergüzeştler ( yıkılması ve tamirleri )
Diyarbakır kilise ve
manastırlarında yetişmiş kültür kılavuzları.
Azizlerin şehri diye
nitelendirilen Diyarbakırda hiristiyanlığın başlamasından bugüne kadar
Diyarbakır kilisesinde veya diğer yerlerde ruhani reisliği yapmış olan asıl
Diyarbakırlı dinî şahsiyetleri ele aldık.
Kitabı Mukaddese dayanarak. İnsan
babası ADEM'den Hazreti İSA'ya kadar gelen bütün önemli olayları. Kronolojik
bir CETVEL ekledik. Herne kadar bugünkü Bilime göre bu cetvelin tarihten
evvele ait oluşunlar açıklanmakta ise de başımız MUKADDES KİTAP'a bağlı
olduğundan bu cetveli olduğu gibi kabul etmek uygun görülmüştür.
Bu kitabı hazırlanmasında
faydalanılan eserlere ait Cetvel, kitabın sonuna eklenmiştir.
Bu dinî ve tarihi kitabı yazarken
Canlı tarih durumunda ki yaşlı ve görgülü kişilerden de faydalanıldığını
kaydetmek gerekir.
Eserimizin tetkiki hususunda pek
sayın Ruhanî Reisi Süryani kadim cemaati Metropoliti HANNA DOLAPÖNÜ'ye
sunarken üstün saygı ve sevgilerimle Aziz ve Nezih şahsiyetlerine ithaf ederim.
Bu kitabın rutuşunda benimle ağır
zahmetlere Katlanan Vilâyet Hukuk işleri müdürü aile dostumuz sayın Kemâl
Vural’a ve yine aile dostumuz sayın Lojistik Hocası Emekli, Ordu Donatım Albay
İbrahim Eroğluna sonsuz Şükranlarımı Sunarım.
TÜRK SÜRYANİLER TARİHİ
YAZARI: HOREPİSKOPOS AZIZ GONEL
DİYARBAKIR 1970
EBEDİ ŞEF BÜYÜK ATATÜRK
Bütün Dünyada Süryani Kadim Toplumu Patriği
MORAN MAR İĞNATİOS YAKUP III.
TERCÜMESİ
İğnatios III. Yakup
Antakya ve Bütün Doğu
Patriği
Ruhani evlâdımız Horepiskopos Aziz Günel,
Rabca bereketlen. 12/2/1969 tarihli yazınızı aldık, içindekileri anladık.
Tebriklerinize teşekkür eder ruhen ve bedenen terakki ve başarılarınızı Tanrıdan dileriz.
Yazdığınız tarihî eserinize geçirmek üzere istediğiniz resmimizi leffen gönderdik .
Oradaki Ruhanî evlâtlarımıza Resuli bereketlerimizi iletiniz. Rabbin nimetiyle.
Şam, 18/12/1969
Bütün Türkiyedeki Türk Süryani Kadim Cemaatı Ruhani
Reisi Tarih Hocası ve Genel Kültür Adamı Metropolit
FİLİKSİNOS — YUHANNA (Hanna) Dolapönü
(Bu kitabın Baskısı Sıralarında 2- 11 -1969 da vefat etmitir.)
Pek Sayın Türk Süryani Kadim Mitropoliti
HANNA DOLAPÖNÜ
Nezih Şahsiyetine
İthaf Ediyorum
18-3-1969
Müellif
P. A. Günel
Yayımında çok faydalar bulunduğundan onu okuyanlara ısmarlayıp
ve hayırlı olmasını temenni eylerim.
18-3-1969
Mardin Süryani Metropoliti
M. H. Dolapönü
Midyat ve Turabidin Çevresi Episkoposu
İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ
Patrik III. Yakup’un seçimi
Hindistan'daki Süryani Kilisesi Senatosu.
Patrik Yakup III. ve Senato Üyeleri.
Süryani Patriği III - Yakup'un vekili ve
Metropolitlik Mülhaki Baş Rahip
CEBRAİL ALLAF
Müellifin elyazısını ve çizdiği motifleri gösteren
İncil Sahifesi
H. Eps. Aziz Günel
Hattatlık yazısiyle meşgul iken
Hindistandaki
Patrik Naibi Baş Rahip
AFRAM ABBUT
Hindistandaki Patrik Naibi Baş Rahip
AFRAM ABBUT Hintli Süryani
Cemaatına Hitap ederken.
H. Epsk. AZİZ GÜNEL
«TÜRK SÜRYANİLER TARİHİ»
adlı eseri hazırlarken.
ÖNSÖZ
EBEDİ olan Kudret, İnayet, Ölçüsüz Fizikî kanunlarla EVREN'deki (kâinat) bütün nesneleri yoktan var eden bir ALLAH'a; Beşeriyetin yükselmesi için gayret harcayan, insanlığa -Bir hizmet olsun» diye kuvvet ve Mevhibesini esirgemeden Aziz Ruhunun hikmet ışınlarıyla aydınlatan bir TANRI'ya dayanarak bu küçük eserimi yaz dım.
☆
14/Mayıs/1952 tarihinde MARDİN ilinin Midyat ilçesinin Keferzi köyü MAR İZİZOEL kilisesi SÜRYANİ KADİM Cemaatının ruhani hizmetine papaz olarak (Midyat - Torabidin çevresinin Sayın, nezih yaşlı Episkoposu iyavennis AFREM Bilgiç'in başıma el koymasıyle) takdis edilerek intisap ettim.
Bu köyün Süryani Kadim cemaatına ve kilisesine hizmet ederken 28/12/1957 tarihinde re'sen Diyarbakır - Süryani Kadim cemaatı - Meryem Ana kilisesinin ruhani hizmetine yine papaz olarak (Mardin Süryani Kadim Metropolitliğince) naklen tayinim yapılmış ve bugüne kadar ayni görevde çalışmaktayım.
(*) Sadakat ve ihlasla bu hizmete devam ederken, cemaata ve bu kiliseye «daha başka ne gibi bir hizmet yapabileceğimi» düşünürken, şöyle bir hakikati hatırlayarak bu «Tarihi eseri» yazmağa karar verdim.
Ancak bu eserde siyasi cereyana iltifat etmeksizin Süryani Kadim Kavminin kim olduğunu göstermek istedik, zira Süryaniliği, Hıristiyanlığın diğer unsurları arasında asırlardan beri «kayıp olmuş» durumundan sıyırmak gayesiyle, bu kavmin hal ve gidişatını anlatmak görevini üzerimize almış bulunuyoruz.
☆
Eserin muhteviyatındaki hususlar şunlardır:
Milâttan sonra Diyarbakır Meryem Ana kilisesi, kuruluşu bakımından eskidir. Üçüncü yüz yılda inşa edilmiş olup mimarî değeri üstün bir eserdir.
İç kısmında, duvarların zeminle açı yaptığı yerlerde (Süryani Kadim cemaatının yüksek bilim üyesi Profesör - Metropolit büyük yazar SURUÇ'lu Mar YA- KUP. M.S. 521) ve Diyarbakır Metropoliti (BARSALİBİ Mar YAKUP. M.S. 1154-1171) gibi ve eserde açıkladığımız daha bir kaç manen zengin şahsiyet sahiplerinin mezarlarına ait Süryanice ESTRANGELE tipi yazı ile işlenmiş kitabeleri de mevcuttur.
Hazreti İsa Mesih’in üzerine gerildiği hakiki Haçtan ufak bir parçasının halen bu kilisede bulunması ve korunması olmasıdır.
M.S. 325 yılında İZNİK genel dini senatosuna NUSAYBİN Episkoposu Mar Yakub'un refakatinde, iştirak eden Nusaybinli büyük bilgin MAR AFRAM'ın 18 yaşında iken ve Urfa’ya gitmeden önce ilk defa, bu kilisede vaftiz oluşu delillerle sabittir.
Bu özelliklere sahip olan bu kilise, hıristiyanlıkça ve bilhassa Süryanilerce büyük bir kıymet ve önemi haizdir. Çünkü halen (M.S. 1034) tarihinde DEYRUZZA-FARAN Manastırına intikal eden Süryaniliğin patriklik merkeziyetini uzun bir süre yapmıştır. Buna binaen bu kiliseye ait bir tarihçe yazmak ihtiyacını duyduk. Oteden- beri bu kiliseye ve cemaatına hizmet görmüş meslektaşlarımızın bir tarih yazmağa teşebbüs etmemelerinden ötürü bu açığı doldurmağa çalıştık.
(”) Yazar, bu tarihî ve dini kitabını yazıp tasdiki için Süryani Kadim cemaatı Ruhani Reisi Sayın Metropolit Hanna Dolapönü’ye sunduktan sonra 16 Mayıs 1969 Cuma günü sabahı, yine adı geçen H. D.’nin teklif ve müsaadesine binaen KUDÜS METROPOLİTİ SAYIN LUKA DEYOSKOROS tarafından Horepisko- posluk (Baş papaz) rütbesine takdis ve terfi ettirilmiştir.
☆
Eseri yalnız «Meryem Ana kilisesi tarihçesi» olarak her ne kadar ele aldıksa da altı yıllık bir süre içinde, TANRI GÜCÜNE dayanarak ötedenberi bu kilise hakkında bilgi veren vesikaları toplamak, tarihî eserlerin tetkikine başvurmak, rehber yapacak ve mesnet olacak makamlara müracaat etmek amil amacımız olmuştur. Bu alandaki bilgilerin tetkiki esnasında Süryani kavminin tarih boyunca yetiştirdiği bilginlerinin dünyaya saçtıkları kültürlerini gördükçe hayran olduk. Ve bu hususları da açıklamağa karar verdik.
☆
Bir çok tarihçiler Süryanilik hakkında eserler yazmış, konferanslar vermiş ise de bunları da özetliyen Türkçe yazılmış tüm bir eser henüz neşredilmemiştir. Süryaniliğin, bilgi alanındaki gayretini tamamen ifade ettiğimizi de iddia edemeyiz.
Süryanilerin dünü ve bugünü hakkındaki mücmel bilgiyi hazırlarken eserimizin isminin ” TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ " olarak seçtik.
☆
Başmakamı işgaleden zat, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan Süryani kadim cemaatının dinîreisi, Din, Tarih, Dil, Coğrafya, Felsefe, Thologi ve daha doğrusu Genel kültür hocası, büyük yazar, Mardin il merkezinde doğmuş halen seksen yedi yaşında bulunan, ilim alanında bütün hayatını yıpratmış ve bu cemaatın dini ve bilgi hizmetlerine kendini vakfetmiş, yorulmadan ömür süresince sabır içinde gündüzü geceye katarak tetkik ve telif etmektedir. Diyebilirimki dünyanın her tarafından dini ve tarihi bakımdan kendilerine gelen İlmî sorulara cevap vermek ve bir saatim dahi kayıp etmeden ilim alanındaki çalışmak zevkinden ayrılamayan sayın Metropolit HANNA DOLAPÖNÜ cenaplarına başvurduk. Saygı değer Metropolit esere göz gez dirince " Biraz daha geniş tutulursa ben de gereken yardımlarda bulunacağım " demeleri üzerine cesaretimizi arttırdılar.
” TÜRK SÜRYANİLERİN TARİHİ " isimli bu kitabı iki kısımda ayrılmıştır.
BİRİNCİ KISIM : Süryaniler kimlerdir . Hıristiyanlıktan önce hangi kavimlerden gelmişlerdir?
Süryanilerin Lügat-Dil ve diyelekleri.
Süryanilerin hiristiyanlığı.
Hıristiyanlıktan önce ve sonra, süryanilerin İSLAMİYET'e olan kültür hizmetleri .Süryanilerin ilk dinî merkezleri.
Süryaniler ilk hiristiyanlığı kabul ettiklerinden, hiristiyanlığın annesi oldukları
İKİNCİ KISIM : Meryem ana kilisesinin geçirdiği sergüzeştler ( yıkılması ve tamirleri )
Diyarbakır kilise ve manastırlarında yetişmiş kültür kılavuzları.
Azizlerin şehri diye nitelendirilen Diyarbakırda hiristiyanlığın başlamasından bugüne kadar Diyarbakır kilisesinde veya diğer yerlerde ruhani reisliği yapmış olan asıl Diyarbakırlı dinî şahsiyetleri ele aldık.
Kitabı Mukaddese dayanarak. İnsan babası ADEM'den Hazreti İSA'ya kadar ge len bütün önemli olayları. Kronolojik bir CETVEL ekledik. Herne kadar bugünkü Bilime göre bu cetvelin tarihten evvele ait oluşunlar açıklanmakta isede başımız MUKADDES KİTAP'a bağlı olduğundan bu cetveli olduğu gibi kabul etmek uygun görülmüştür.
Bu kitabı hazırlanmasında faydalanılan eserlere ait Cetvel, kitabın sonuna eklenmiştir.
Bu dinî ve tarihi kitabı yazarken Canlı tarih durumunda ki yaşlı ve görgülü kişilerden de faydalanıldığını kaydetmek gerekir.
Eserimizin tetkiki hususunda pek sayın Ruhanî Reisi Süryani kadim cemmaatı Metropoliti HANNA DOLAPÖNÜ'ye sunarken üstün saygı ve sevgilerimle Aziz ve Nezih şahsiyetlerine ithaf ederim.
Bu kitabın rutuşunda benimle ağır zahmetlere Katlanan Vilâyet Hukuk işleri müdürü aile dostumuz sayın Kemâl Vural’a ve yine aile dostumuz sayın Lojistik Hocası Emekli, Ordu Donatım Albay İbrahim Eroğluna sonsuz Şükranlarımı Sunarım.
10-Haziran-1970
HOREPİSKOPOS
(Baş Papaz)
Aziz Günel
Kısım : 1
Bölüm : 1
KADİM (Eski) SÜRYANİLER
— SÜRYANİLER’e, ARAMİ’ler de denildiğinden bunların dillerine Süryani Arami denilir.
— Aramiler, Hazreti NUH oğlu SAM, Sam oğlu da Aram'ın nes7 lidir.
— Milâttan 2347 yıl önce Hazreti NUH'un Tufan Gemisi (1) KARDO (Cudi) ve yahut ARARAT dağının zirvesinde karaya oturduktan sonra gemide insan olarak bulunan Haz. Nuh ile karısı, üç çocuğu (oğulları) ve üç gelininden ibaret bu sekiz nüfuslu aile gemiden çıkmış ve TEMNET(2) adında bir köycük kurmuştur. Nuh, tarımla meşgul olmağa başlarken bir bağ dikmiş ve bu bağın şarabından içerek sarhoş olmuş, ayılmasıyla ortanca oğlu HAM’ın oğlu KEN’AN’ı (torununu) la-
Süryani Tevrat - TEKVİN kitabı Bap. 8-4'de KARDO dağına müfessirler CUDİ demişlerdir. Cudi dağı, ERMİNYE ülkesini Kürdistan ülkesinden ayıran dağlar dır. KARDO-Kürdo, Kürdistan isminin masdarıdır. Muhtasar Eldüvel isimli ese ri yazan BAR HİBROYO bu dağı, önemle göstermektedir. ARARAT ise, Erminye- de bilinen bir dağdır, bu da İngiliz arkeologlarnın verdikleri bilgidir. Arapça Tevrat'ta Kardo'yu Ararat olarak tercüme etmektedir, İngiliz bilginleri de «Er- minye’yi Ararat göstermişlerdir. Bu bölgede iki yüksek dağdan, birincisi oldukça yüksek AĞRI dağı, İkincisine de KARADAĞ (yüksekliği 17,260 kadem) 3331 Metredir. Keldani bilginler, Nuh'un gemisi bu dağın üzerine oturduğunu göstermişler, Süryani Tevrat ise önemle KARDO (Cudi) dağını göstermektedir İSLÂM büyük tarih ve coğrafya yazarı EBİKASIM - HAVKELOĞLU'nun yazdığı SÜRET-ELARD damdaki eserinin 206'ncı sahifesindeki beyanatı da şöyledir: «CİZRE’nin (Mardin ilne bağlı Cizre ilçesidir) yakınında CUDİ dağı ve bu dağın eteğinde TEMNEYİN (Temnet) adındaki köycük mevcut olup Nuh'un gemisi bu dağın üzerinde oturduğu denilmiştir*. (Temnet kelimesi Süryanice olup sekiz manasındadır .) Gemiden çıkan sekiz nüfuslu Nuh'un ailesi bu köyü kurduğunu ve aile sayısına izafe edilen Sekiz adını vermiştir. Kur'an-ı Kerim Hüd Suresinin Ayet: 11-44.de şöyle buyurmuştur ki: «Sular kesildi, olacak oldu, iş bitti, gemi CUDİ dağı üzerinde durdu.» buna binaen, Süryanice Tevratı ile Kur'- an-ı Kerim dayanakları arasında tezat bulunmadığından şüphe getirecek yeri kalmamıştır.
netlerrıiştir. Bu olaydan sonra Nuh, dünyayı üç oğluna yani, SAM, HAM ve YAFES'e taksim ederek, FİLİSTİN, ŞAM - SURİYE - MEZOPOTAMYA, ASUR, SÜMER, BABİL, PERS ve HİCAZ gibi ülkeleri büyük oğlu SAM’ın hissesine düştüğünden bu memleketlerde yaşayan insanlara SAMİLER denilmiştir. Çünkü NUH oğlu SAM’dan gelmedirler. Sami ülkelerde yaşayan bu kavimleri üçe bölmek mümkündür, şöyleki:
a) AMURİLER. b) KENANİLER. c) ARAMİLER.
Gayemiz; özel bir tarihi eser yazmaktır, Sami kavimlerden ARAMİ kavminin üzerinde durmak, onların Dil ve Medeniyetlerini, dünyaya yaydıkları şereflerini kısaca anlatmağa çalışacağız.
ARAMİLERİN MEMLEKETİ
ARAM adıyla Mukaddes TEVRAT kitabında üç memleket anılır, şunlardır.
ARAM SOBA. 2- ARAM DEMİŞK. 3- ARAM NEHREYİN (Mezopotamya).
Büyük İSKENDER’in halefleri SLOKİ'ler; Aramilerin adı geçen memleketlerini istila ettiklerinde, Aram adını SURİYE adına değiştirerek ve yerine göre ayrı ayrı isimler takmışlardır. Şöyleki:
Mezopotamya kısmına — DIŞ SURİYE, ŞAM kısmına — İÇ SURİYE, FİLİSTİN kısmına GÜNEY SURİYE, HALEP Kısmına da KUZEY SURİYE demişlerdir. Bu verilen isimleri değiştiren SLOKİ'ler tabiatiyle bu memleketlerde yaşıyan halka SÜRYANİ (süriyeli) demişlerdir. Ve bu isim günümüze kadar devam edip gelmiştir.
BÖLÜM : 2
SÜRYANİ ARAMİLER'in
HIRİSTİYANLIĞI
ARAMİ'ler yıldızlara ve çeşitli Putlara taparken, Mukaddes İncilin müjdesi yayıldığında İNANCI, Süriyeli (Süryani) Müjdecilerden kabul ettiklerinde putpereslikte kalan Arami kardeşlerinden ayrılmak üzere arami adından vazgeçip bu ismi putperest kalanlara bırakarak SÜRYANİ adı altında Mezhep kabul etmişlerdir. Bu bakımdan da onlara SÜRYANİ denilmiştir. Böylece de komşuları bulunan diğer unsurlarda bu mezhebe katılınca onlarda ayni ismi kabul ederek kendilerini Süryani saymışlardır.
Örneğin : Bugün de HİDİSTANDA’ki Süryani kilisesinin salikleri gibi, Süryani sayılmaktadırlar. Hatta süryanice okuyup yazarlar, kilise namaz ve ayinleri de süryanice yaparlar. Demekki, Şimdiki Süryani adı özel bir unsuru temsil etmeyip ancak mezhebiyet temsil etmektedir.
Süryaniler hiristiyanlığı Hazreti İSA’nın oniki Havarilerinden ŞEM'UN - FETROS(senpier) denilen havandan ve arkadaşı TOMO'dan ve TOMA’nın öz kardeşi olan Müjdeçi ADAY ve Onların şakirtleri AGAY ve MARA'dan kabul etmişlerdir. Bu husustaki esas bilgiyi eserimizin gelecek diğer fasıllarında açıklayacağız.
Hz. İSA Göklere çıkmazdan önceki günlerde, Havarilerini etrafına toplayarak onlara şu tembihatta bulunmuş ve "Ben bundan böyle göklere çıkacağım, siz KUDÜS Şehrinden başlayarak bütün memleketlere dağılınız, bütün tayifeleri bana şakirt edinmeniz için İNCİLİ dünyanın her tarafına giderek müjdeleyiniz ve herkesi BABA, OĞUL ve RUHUL- KUDUS (Kutsal Ruh) adıyla vaftiz ediniz, herkimki bana İman ederse kurtulacaktır, İman edenlere mücizeler olacaktır " (X) diye sözünü bitirdikten sonra onların gözü önünde göklere çıkan İSA'dan sonra Şakirtlerinden ŞEM'UN -- FETROS (Senpier) ile Resul FAVLOS ve arkadaşı BARNABA, Süriyenin Başkenti bulunan ANTAKYA şehrine gelerek ilk dini merkez Antakya'yı kabul edip kurmalariyle, o zaman, bütün Suriye hiristiyanlığı kabul etmiş oluyor.
BÖLÜM : 3
GÜNEY DOĞU’da ve DİYARBAKIRDA
HIRİSTİYANLIĞIN YAYILMASI
Süryanilik İNCİL Müjdesini bütün süriye'ye yaydıktan sonra bukez sıra U R F A ve dolaylarına gelmiş bulunuyor. HAVARİ'lerden Torna ve kardeşi ADAY ve yardımcıları AGAY ve MARA Urfa şehrine geldiklerinde ADAY'yı Urfada bırakan Torna, Ortadoğuya seyahat ederken yoluna düşen memleketlere İncil Müjdesini yayarak kendini Hindistan- da bulduydu. Daha önce Haz. İSA’yla mutabık kalan Urfa kıralı, asıl Süryani olup henüz putperest yaşamakta olan KARA ABGAR, Müjdeçi AD- AY'ı Urfada görünce "Vait yerine geldi" diyerek kanaat getirdi. Kendisiyle beraber bütün ülkesini ADAY'ın müjdeçiliğine uydurarak vaftiz olup hiristiyanlığı kabul etmiş ve Antakyayı geçecek kadar büyük bir dini merkez halini alan Urfa, zamanla Süryani genel kültür beşiği ve kaynağı oluşu sayesinde bütün Mezopotamya İncilin ışığı altında Allah’ı tanıyarak Hıristiyanlığa kavuşmuştur. İşte o zaman Urfa'ya bağlı bulunan Diyarbakır eyaleti de Müjdeci Aday ve arkadaşlarının aracılığıyla İn- cil'in nuruna kavuşmuş ve dolayısiyle Diyarbakır civarı da Hıristiyanlığı kabul ettiler. Diyarbakır'ın hemen hemen Urfa'dan bu hususta geri
kalmadığını, kitabımızın gelecek bölümlerinde belirttiğimiz dinî ve genel kültür ricalinin gösterdikleri faaliyetlerinden anlaşılacaktır.
Diyarbakır, yıllarca Süryani Kadim kavminin patriklik merkezliğini yapmış ve bu sayede kültürel kurallar meydana getirmiş, hatta yirminci yüz yılın ilk kavşağında Süryanice, Arapça, Türkçe ve Fransızca dilleri okutulacak kadar büyük bir eğitim merkezi olmuştur. Bugün yaşamakta olan Diyarbakır ilkokul müdürlerinden Bay Aziz Kireççioğlu Süryani kilisesi okulunda Fransızca ders aldığını bizzat beyan etmektedir.
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesinin kuruluşundan bugüne kadar özel okullarında yetiştirdiği kültürlü kişilerin biyografilerini gelecek bölümlerimizde açıklayacağız.
İşte bu yoldan Süryani Kadim cemaatı ilk olarak bütün Hıristiyan aleminden önce Hıristiyanlığı kabul etmiş bulunduğundan da Hıristiyanlığın annesi olma şerefi ve gururu içinde yaşamaktadır: Annelerinin sırtını yarıp doğan Akrep yavruları gibi, Hıristiyanlığın diğer unsurları, Süryani Kadimliğin sırtını yarıp doğmuş ve Süryaniliği öldürmeğe çalışmışlardır. Bu da başka bir daya ve ayrı bir konudur.
Süryaniler ilk kez Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı Süryani Kadim (eski Süryaniler) ismine sahip olmanın şerefini takınmışlardır.
Süryaniler M.S. 38 yılında Hıristiyanlığı kabul etmiş, kültürüyle ihlas ve faziletleriyle isim yaparak bugüne değin çalışmışlardır.
BÖLÜM : 4
SÜRYANİ KADİM'DE PATRİKLİK
Süryani Kadim genel kilisesinin ilk dinî merkezinin ANTAKYA olduğunu geçen bölümde açıklamıştık. Bu merkez İSA'nın Havarileri tarafından ilk kez kurulduğu için İTHYÜBİYE (Habeşistan) dinî merkezi olan İSKENDERİYE genel kilisesinden, Roma Genel kilisesinin ve İstanbul genel kilisesinin derecesinden üstün bir mevkidedir. Çünkü ŞE- MUN - PETROS (Senpiyer) denilen havariye mensuptur. Adı geçen Şe- mun - Fetros’tan bugünedek gelen patriklerin sayısı yüzyirmibiri bulmuştur. Buna dair, patriklerin cetveli kitabımıza eklemişizdir.
Süryaniler dinen her ülkeye göğüs gere gere yayılarak İncil müjdesini doyurmak şiarında idiler.
Yayılan bu kollardan biri Batı ülkelerine (Havari Elçi FAVLOS (SENPAOL ve yardımcısı SİLAS ile) ve yine (Havari Şemun Fetros- un aracılığıyla) ROMA İmparatorluğu başkenti olan Roma şehrine uzanmıştı. : -
Yine bu kollardan diğeri de ANADOLU ve MEZOPOTAMYA sınır lan dışına çıkmakta idi. Roma İmparatorluğu o tarihte henüz Hıristiyanlığı kabul etmemiş putperest idi. Ülkesindeki Süryani Episkopos- luğu da dinen Antakya'daki Patrikliğe bağlı bulunuyordu. Roma İmparatorluğu bu Süryani kilisesinin halk üzerindeki etkisinden endişe duyunca (sonradan Doğu Roma merkezi olan) İstanbul çevresinde askeri üslerini arttırdı ve bu sayede doğuya doğru da kol atmakta olan Sürya- niliğin merkezi Antakya’yı hırpalamak niyetini belli etti.
Bir taraftan da amacına ulaşabilmek için Antakya kilisesinin İstanbul’daki Episkoposluğunu manen kazanmağa çalıştı. Niyeti bu Epis- koposluğu bir patriklik payesine çıkarmak ve bu sayede endişesine amil olan Antakya Süryani Patrikliğini manen sarsmak istiyordu.
Bu tarihte maalesef Antakya’daki Süryanilik merkezi ise İstanbul’ da kendine bağlı olan Süryani Episkoposluk merkezinden yararlanmak şöyle dursun zararlarından bile habersizdi.
Roma İmparatoru kısa bir sürede İmparatorluğundaki Hıristiyanlık dinî liderlerini toplayarak (Devletin namı hesabına, arzu ve emeline uygun çalışıldığı takdirde) kiliseye lüzumlu maddî takatin devletçe sağlanacağını, hatta bu kiliseyi hukuken DEVLET KİLİSESİ olarak tanıyacağını bildirdi. Dinî adamları bu teklifi Hıristiyanlık gelişmesi a- dına uygun görerek kabul ettiler ve anlaşma düzenlendi.
M.S. 451.de Bizans ve Roma dinî reislerinden müteşekkil karma bir kongre HALKEDONA (Kadıköy) de toplandı, Roma ve bizans imparatorluğunun gösterdiği yoldan ve güttüğü prensipler içinde çalışılacağı kararına varan bu kongrenin, doğrudan doğruya din kisvesi altında siyasi yönlere doğru eğildiğini öğrenen ve samimi olmaktan ziyade gayrî- meşrü sayılan kararlarını benimsemiyen Antakya doğu patrikliği, buna karşı herne kadar dinen bir çok tedbirler almış ve bir çok yazışmalarda bulunmuş, telkinler, irşatlar yapmış "gelecekten” fikir ve uzak görüşler ileriye sürmüşsede maalesef bütün bunların nafile ve beyhüde harcandığı ve hiçbir fayda vermediği görülmüştür. Hulasa, Antakya, Halke- dona kongresinin kararlarını gayrîmeşrü bulduğundan benimsememek ve kabul etmemekte müşirdi. Ama yine de karşılıklı yazışmalardan geri kalınmıyordu. Netice fayda vermiyordu, çünkü Devlet hakimdi. Böyle bir ikilik ve ayrılık çoktan bekleniyordu.
M.S. 451 tarihinde kararını veren Halkedona kilisesi, herne kadar ayrılmış duruma girdiğini kabullenmişsede yine M.S. 518. yılına kadar patriklik birdi, müracaatlar usulen yapılırken İmparatorluk bunu, kabul etmedi, «ancak Bizans kilisesi kendi kendini idare etmeğe ve Devlet aracılığıyla sağladığı ve daha da sağlıyacağı maddî ve manevi imkânlarla idare olunmasını» şart koşmuştu. Bu şartları kabullenen Bizans ve Halkedona kilisesi esas ortodokusluğun masd.arı kendisi olduğunu ve bundan böyle Hukuken Devlet kilisesi sayıldığından M E L K İ T [Krallığa mensup) Ünvanını kendine şair edinmiştir. Nitekim 1969 yılında dahi ayni rotada yürümek ve ayni tampoyu aksettirmektedir. Bu tarihten itibaren MEKİT kilisesine RUM ORAOTOKUS kilisesi ismi verilmiştir. Bu tarihten itibaren de kendi kendini idare edebilmesini seven Bizans kilisesi, temelli olarak ANTAKYA Patriklik merkezinden ve kilisesinden ayrılmış, Devletin gücüyle ANTAKYA Süryani Kadim kilisesine karşı sıkı tedbirler alarak Süryani kadim kilisesini tehdit ve tedhişler içinde bir Mekândan bir mekâne kovalamağa başlamıştı. Öyle bir durum almıştırki, bundan böyle, ANTAKYA, Merkeziyetini nerede ise kayıp ve terketmek zorunda kalmıştı.
ARAPLAR'ın Fütuhatına kadar gezici halde kalan Süryani Kadim Patrikliği, yeniden kendi kendini toparlayarak tekrar Antakya'ya döndü, fakat, tedhişlere fazla dayanmayarak muhtelif yerlere naklederek, meselâ: HALEP, HARRAN, RAKKA, URFA ve KINNESRİN manastırı gibi mekânlarda muvakkat merkezler kurdu. M.S. 969. yılında Patrik YU- HANNA VIII. zamanında temelli olarak MALATYA’da temerküz ettiği halde maalesef orada da bir müddet kaldıktan sonra, Milâdın 1058 yılında MELKİT RUM ORTODOKSLAR’ın tedhiş ve zülumları yüzünden Malatya’dan da kovularak ancak DİYARBAKIR'da kendini tutabilmişti. Diyarbakır’da daimi merkez edinen Süryani Kadim Patrikliğinin o zamanki patriği DİYONNOSİYOS YAHYA VI. bazen Diyarbakır’da ve bazen de MARDİN ilinin doğusuna düşen ve bir dağın eteğinde kurulmuş bulunan DEYRUZZAFARAN (Zafaran manastırı) manastırında günlerini geçirirdi.(1)
Ondan sonra gelen Patrikler de ayni düzen üzerinde yürüyerek, Milâdın 1293 yılında 86’ncı Patrik sayılan İĞNATİYOS BİNVEHİB V. günlerinde Süryani Kadim Patrikliği devamlı olarak bu manastırda yerleşmiş bulunuyordu. Deyruzzafaran manastırı 1932 tarihine kadar Süryani Kadim kavminin Patriklik merkezi kalmışken, BÜYÜK ATATÜRK'- ün en yakın dostu (Ankara'da ATATÜRK’le beraber resim çekmiş ve bu resim kıymetli bir hatıra ve armağan olarak adı geçen manastırda asılı bulunmaktadır ve bu eserimizde de mevcuttur) Patrik III. İlyas 1932 yılında MUSUL’daki Süryani Kadim cemaatını ziyaret etmek maksadıyla gittiği, Hindistan’da altı ay gibi kısa bir süre kaldıktan sonra vefat etmesi üzerine Süryani Kadim cemaatının ruhani reisleri olan
Melkit kilisesi 17'ci aşıra kadar Süryanice lisanını kitaplarında ve kilisede kullanırken sonradan İstanbul'da olan dinî reisleri, Süryanice olan bütün eserleri yok ederek onların yerine Yunanca eserlerin okunmasını emrettiler.
Patrik ilyas III. Hayat tercümesi Kısım: 2.'de
Metropolitler SURİYE’nin HOMS şehrinde toplanarak kendi aralarında yaptıkları Patriklik seçimi neticesinde HOMS Metropoliti (Büyük tarih ve kültür üstadı) AFREM BARSOM I. (Musullu) adındaki zatı Patrik olarak seçmişlerdir. Bu seçimden sonra DEYRUZZAFARAN manastırı patriklik merkezliğini kaybetmiş, bu makam Suriye’deki metropolitler çoğunluğu kazandıkları ve Patriği aralarından seçtikleri için, halen Suriye'nin başkenti olan ŞAM'da temelleştirilmiştir. Bugünkü Süryani Kadim cemaatının Patriği III. YAKUP'tur.
Dinî merkezi, Suriye’nin başkenti olan Şam şehridir, onun tarafından patriklik makamı Şam’a alınmıştır.
Süryani Katolik Papazı Yusuf Sağ
(Yeniden İstanbul Latin Kilisesine
atanmıştır.)
BÖLÜM : 5
GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEKİ SÜRYANİ KADİMLİĞİN BÖLÜNMESİ
M.S. 1782 yılında genel oy kazanamayan ancak birkaç Episkopos- tan kurulmuş bir kongre neticesinde gayrimeşru patrik tayin edilen MİHAYEL CARVE (Halepli), kongreye iştirak etmeyen ve çoğunlukta bulunan Episkoposlar tarafından reddedildiğini öğrenince, bu duruma dayanamayarak Suriye’ye gidip oradaki Misyonerlerle anlaşıp işbirliği yapmış ve bunların aracılığıyla ROMA PAPA'lık kilisesine iltihak edip bu süreden kırk yıl önce asıl Süryani Kadim kilisesinden her ne sebebe binaen darılıp ayrılan Süryani fertlerine ve bazı kiliselerine Patrik olarak Papa hazretleri tarafından tayin edilmişti. Bunlara da SÜRYANİ KATOLİKLER denilmiştir. İlk Patrikleri de MİHAYEL CARVE'- dir. Mamafih her ne kadar ayrılmışlarsa da Türkiye Hükümeti bu ayrılığı tanımamış ve nazarıitibare almamış, ancak 1845 tarihinde resmen miktarları tespit edildikten sonra hükümetçe kabul edilip «Katolik Süryaniler» olarak tanınmış ve o tarihten itibaren kilise hüviyetine sahip olmuşlardır. Eski Süryanilere «SÜRYANİ KADİM» denilmiş, yenilere de «Yeni Süryaniler veya Katolik Süryaniler» denilmiştir. Bugün için Türkiye’de Süryani Katoliklerin ruhani reisliğini yapan asıl Türk
uyruklu olup Mardin ilinin İDİL ilçesinde doğmuş vatanperver, sadık ve muhlis, Türklüğüyle iftihar eden, Türkçe, Arapça ve Süryaniceyi pek iyi bilir, evli, çocuk babası, 35 yaşında, Yusuf Sağ adındaki zat bulunmaktadır. Merkezi, Mardin'de Meryem Ana kilisesidir.
Bir de, 1852- 1860 yılları arasında Süryani Kadimlerin bazısı PRO- TESTAN’lığa meylederek Protestanlığı kabullerinde, onlar da bir kilise teşkil edip ilk ruhani hizmetlerini, Diyarbakırlı Başdiyakos Saliba ve Mardinli Başdiyakos, CERCİS HEDAYE yapmışlardır. Şu yeni Protestanların da ilk Episkoposları CERCİS HEDAYE olmuştur. Bu duruma göre, Türkiye’de bulunan Süryaniler üç kısımda mütalaa edilir, şöyleki: a) Süryani Kadimler, b) Süryani Katolikler, c) Süryani Protestanlardır.
BÖLÜM : 6
SÜRYANİLERİN LİSAN VE ALFABESİ VE SIFATLARI
— Süryani LİSANI (M.Ö. 2300) yılları civarında ASYA toprağın da doğmuş ve yerleşmiş büyük bir Kavmin lisanıydı. Şöyleki: Süryani lisanı; Merkezi Suriye olmak üzere (Suriye, Elcezire, Irak - Babil, Asur ile Doğuda Pers (İran); Kuzeyde, Erminye ve Küçük Asya; Batıda, Yunanistan ile Güneyde Arap memleketlerini kapsadı ve bu arada Cezayir'e kadar yayıldı.
— Bütün bu memleketlere Yahudilerce Aram denilirdi. Zira açıkladığımız gibi ARAM, Şam’ın oğlu, Sam ise Haz. NUH'un oğlu olmasından bu lisan Sami lisanlarının başında gelen bir lisan olarak kullanılırdı. Bu lisanı konuşan kavim, bu memleketlerin koruyucusu ve yerlisi olan Sam oğlu Aram'ın nesli olup hatta(1) İbranice Tevrat’ta bu lisanın adı önemle geçtiğinden Süryani lisanının adı ancak Arami a- diyle tanınmaktadır. Süryaniler; Yukarda adı geçen ülkelere; bu lisanı «Aramca» diye tanıtmışlardır. Bazılarının iddiasına göre: Arami adıyla Süryanileri ilk tanıtan yunanlılarmış ve dolayısiyle diğer milletlerin arasına bu iddia peyderpey intikal edip bugüne kadar akıp gelmiştir. Halbuki bu iddia boş ve dayanıksızdır. Çünkü ASUR ve KÜRDİSTAN'- da, ŞAM - Suriye’de halen ikamet eden Süryani Kadimler, kendi lisanlarını Süryani adıyla tanıttılar.
Örneğin: Kürdistan’ın yerlisi Süryaniler, kendi lisanlarını «SÜ- RETH» (Süryani sözünün değişmiş hali), Şam - Süriye'deki Süryaniler, yine lisanlarını «SÜRYOYO», Elcezire’deki Süryaniler de kendi lisan-
(1) Tevrat - Krallar kitabı Bap: 4. 18-26. Ve EŞAYE kitabı Bap: 36-11. Ve Daniel kitabı Bap: 2-4. Ve Azra kitabı Bap: 4 Ayet: 7. larını «SLIREYTH» diye isimlendiriyorlar. Şu halde genel olarak Süryaniler kendi lisanlarına bu isimden başka bir isim vermiş değillerdir. Bu nitelikten anlaşılı.yorki, dünyanın büyük bir kısmını işgal etmiş, yayılmış hakiki bir millet, kendi öz adını, öz lügat ve lisanını, asil cinsini terkedipte yeni takılmış bir isimle değiştirmemiştir. Başkasına göre de: «Bugünkü Süryaniler çoğunlukla Ümmi (cahil); dağlarda, mağaralarda yerleşmiş, yaşamış, amelelik etmiş, ziraatla meşgul oldukları, dolaylarındaki kavimlerle hiç münasebet kurmamış ve kurmayan kimseler oldukları iddia olunmuştur. Hakikatte ise böyle değildir. Eski Yunanlılar, Süryanilerle kültür rekabetinde bulunduklarından ötürü (Süryani ülkelerini Yunanlılar işgal etmiş bulunduklarından) Araınileri, Süryani şeklinde zikrettikleri gibi Aramcayı da Süryanice şeklinde isimlendirmişlerdir.
— Süryani lisanı Sami denilen lisandan olup SAM neslinin konuştuğu lisandır. Bu itibarla Sami lisanının üç önemli türü Süryanice, İbranice ve Habeşçedir. Bazı bilginlerce, Habeş lisanı her ne kadar Sami lisanına benziyorsada, Sami lisanından sayılmayacağı iddia olunmuştur.
— Süryani lisanı, İbrani lisaniyle karşılaştırılacak olursa; Tevrat’ın İbranice değil, Süryanice yazıldığı anlaşılır. Hatta Avrupa Müsteşrikleri; İbranilerin başlangıçtan beri Süryanice konuştuklarını, tebarüz ettirmektedirler. İbraniler Süryani ülkesinden olup dedeleri olan Hazreti İbrahim'in de Arami Süryani memleketinde doğmuş olduğunu biliyorlar. Hatta Araplar da bunu inkâr etmekten kaçınıyorlar.
Örneğin; Kur’an-ı Kerim dahi(1) «İbrahim'in HANİFİ doğduğunu» (Hanifi, asıl Süryanice bir söz, HANEFO'nın tıpkısıdır; Hanefo, Sürya- nicede putperest demektir). Hıristiyanlıktan önce Aramiler zaten putperest olduklarını bu eserin Kısım: 1, Bölüm: 2’de ve İkinci kısımda da açıkladık. KELDANİLER’in UR şehrinde putperest doğan Hz. İbrahim'in inancını açıklayan HANEFO kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de Süryanice olan bu kelime kullanılmıştır. İbrahim'den gelen İbranilerin eskiden beri Süryanice - Aramca konuştuklarını ispat edecek kadar açık bir delildir.
— YAHUDİTH kitabının Bap: 5. Ayet: 6’da «İbrani ümmetinin aslen Keldani memleketinde doğduğunu» açıklıyor. Keldanilik adı ise. bütün doğu Aramilerine şamildir. Biraz daha açılacak olursak Hazreti Adem'in de lisanı ARAMİ - SÜRYANİ olduğunu Tevrat kitabından öğreniriz (2).
Kur'an-ı Kerim Eli-imran Suresi: 3. Ayet: 67.
Tevrat kitabı - Tekvin Bap: 10.31.
SÜRYANİCE DİLİ (1)
(1) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE. C: 1. S: 173. adlı eserinden.
Örneğin: «Çünkü Babil kulesine kadar bütün diyarlar milletlerince, lisanlarınca ve kabilelerince SAM'ın oğullarıdır ve bütün dünyanın lisanı bir ve lügati bir olduğu (2) şeklinde kayıt mevcuttur. Süryani lisanı ülkelerin kutsal sembolüdür. Özelliklerinin bir kısmını burada izah etmeği ve bu son günlerde elimize geçen (SÜRYANİCE DİLİ) diye dallarını açıklayan şu ekli cetveli ibraz etmeyi uygun buluyoruz.
Süryani lisanının özelliklerini gösteren kısmının açıklamasının şekli şöyledir; Kitabı Mukaddesin bir kısmı Süryani diliyle CENABI HAK tarafından Peygamber ve Evliyalarının kalbine indirilmiştir.
Örneğin; a) Peygamber DANİEL kitabı.
Peygamber AZRA kitabı.
Nahamiye kitabı. Eski Ahitten (Tevrat’tan) olanlardır.
Yeni Ahit’ten (İncil Kitabı) ise şunlardır:
Matta kitabının aslen Süryanice yazıldığını görüyoruz.
ve yine Hazreti İSA'nın ve annesi Meryem ile oniki Havari’nin Süryanice konuştuğu.
İsa’nın çağında yaşayan Yahudilerin dahi ecdatlarının lisanı olan İbraniceyi kullanmıyarak, Süryanice lisanını kullandıklarını yeni Ahitte kayıtlıdır. Zira Babil kralı NABUHADNASSAR tarafından esir edilip Ba- bil’e götürülen Yahudiler, Babil esaretinde kaldıkları yetmiş yıl süre içinde Süryaniceyi öğrenerek memleketleri KEN’AN - Filistin diyarına döndüklerinde Süryani lisanını kullanmışlardır. Hatta İbrani-Yahudi bilginleri (Rabbani'bilinenler) bizzat o devrin lügat ve lisanı Arami Süryani ve Asuri olduğunu, fakat çoğunlukla Süryani dilinin o tarihte Yahudiler a- rasında konuşulduğu gibi İncile intikal ettiği ve o devirde Yahudiler Süryani dilini kullanırken bu dili «İbranice» diye, bilirlerdi. Hakikatte ise bu tarihte Yahudilerin kullandıkları dil; İbranice olmayıp ancak İbrani ülkesinde kullanıldığı için İbranice zannediliyordu.
Örneğin; Arapça, bazı kimseler tarafından, Mısır dili, diye tanıttı- rılmaktadır. Haddizatında Mısır dili olmayıp ancak onu, Mısırlılar öğrenip kullandıkları için «Mısır dili» diye vasıflandırılmıştır. Mısır dili eskiden beri arapça olmayıp ancak Süryanice idi, şu bakımdan: Eski A-
(2) Tevrat kitabı • Tekvin Bap: 11-1 HİD (Tevrat) ta (1) Hazreti İbrahim’in torunu Hz. Yakub (yani Hz. Yusuf'un babası Yakub) Mısıra, oğlu Yusuf'un yanına gittiğinde, Mısır'da FİRAVUN’la Aramice konuşmuştur. Hazreti Yusuf dahi FİRAVUN'un vekili ve veziri iken, Firavunla ve Mısılılarla Aramice konuşurdu. Çünkü o zaman Arapça dili henüz yoktu. Bu konuyu daha bir çok delillerle ispat etme imkânlarımız varsada fazla uzamaması için, Ahdi Atikten (Tevrat'tan) bu kadarla iktifa edelim.
6 — Yeni AHDE (İNCİL) gelince: (Hazreti İsa’nın devri) Hz. İSA bizzat annesi Meryem ile Meryem’in nişanlısı YUSUF'la beraber, Hİ RODOT'un zülmundan kaçmalarını sağlayan ALLAH’ın meleği Mısır’a kaçmalarını tembihledi ve bu aile Mısır'a kaçıp HİRODOT'un ölümüne kadar orada ikamet etmişti (2). Bu mukaddes aile arapcamı konuşuyordu? Hayır, Süryanice. Süryani Aramiler uzak memleketlerde ikamet etmiş, lisanlarını yaymış, nesil türetmiş, yetiştirmiş, hatta Mısır diyarında eskiden beri eser bırakarak gerek taşlar üzerinde gerekse deri üzerinde yazılar yazmışlardır. Şöyleki: Hıristiyanlığın doğuşundan sonra Mısır’ın PORTSAİT'te Meryem Ana namı altında kurulmuş bir manastırda kabarık sayıda ve dünyada eşi.görülmemiş kıymetli kitap ciltlerini taşıyan bir kütüphanede kâmilen Süryanice yazılı kitaplar vardı. Hatta bizzat Süryanilerin Mısırlılara yapamadıkları ve gösteremedikleri bir başarıyı, Süryani olmadıkları halde Süryanice konuşan İTHYÜB YE ülkesine dinen hâkim olan İskenderiye Patrikhanesi ve bu Patrikhaneye mensup HABEŞ ve KIPTI milletlerinin bütün dinî yazışmalarını ve ayinleri, Süryanice icra ettikleri yoldan, Patrikhaneye bağlı Mısır kilisesine dahi Süryanice lügat ve lisanı telif ve tatbik etmeleri büyük bir faaliyet ve geniş bir başarıdır. Malüm olduğu veçhile, doğu Süryani- leri, kendi dillerini çeşitli civar milletlere yaydıklarında KEN’ANİ’lerin (Kenan, Filistin diyarına gelmeden önceki SAMİLER’in ikinci kavmı- dir) lügat ve lisanına Süryanice bir çok söz ve terimlerin girdiği inkâr edilemez. Buna örnek olarak İbranice Tevratı zikredebiliriz. Hatta FİNİKE ve FARİSİ lugatları içinde Süryani dilinden katılma kelime ve cümlelerin bulunduğu son zamanlarda yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Keza genel olarak Süryanice, Sami lisanlarının en önemli ve en genişidir. Sami dilinin en önce kullanılan lisan olduğu Yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki Babil ve NİNOVA memleketlerinde yapılan kazılarda elde edilen antik eserlerden anlaşılmaktadır. Hatta, kazıda çıkan MISMARI- (Çivi) yazih taşların görünüş ve okunuşlarından bu eserlerin Aram devrinde yazıldıklarını isbat etmektedir.
Tevrat - Tekvin Kitabı Bap: 47.1.11.
İncil Matta Bap: 20.13-15.
İbranice Tevrat’ta da (Arami lisanının dünyanın en eski lisanı olduğu hakkında) özetler mevcuttur.
Örneğin: Tevrat kitabının Tekvin kısmının Bap: 31. Ayet: 47'de Hazreti Yakup’un kayınbabası LABAN, Yakup’a: «Şimdi gel ikimizin arasında şahit olmak üzere birbirimizle anlaşma bağlıyalım, dedi. O vakit Yakup bir taş alıp direk olarak dikti, Yakup kardeşlerine -taş toplayınız- dedi. Onlar dahi taş toplayıp bir yığıntı yaptılar ve o yığıntının ü- zerinde yemek yediler. Laban, o yığıntıya «YIĞAR SOHDUTHO» dedi». Yığar Sohdutho, Süryanice olup TANIKLIK TAŞ YIĞINTISI demektir.
Bu olay (M.Ö. 1740) da yazılmış tarihî bir eserin Süryanice yazıldığının isbatıdır. Hele Milâttan 537 yıl önce, Peygamber Daniel’in yazdığı peygamberlik kitabını, Babil’de esaret zamanında aynen Süryanice-Aramca yazdığını bize göstermektedir. Bu kabilden, Hazreti İSA ile annesi Meıyem ve havarileri, Filistin - KEN’AN diyarının sakinleri olup Süryanice konuştukları ve bu nitelikte Yahudilerin de ayni dili kullandıklarını, Yahudiler Babil esaretinde öğrendikleri ve kullandıkları, asırlarca korudukları bu dili, Hazreti İSA'nın gelişinedek konuştukları için Tevrat kitaplarının İbraniceden Süryaniceye tercüme ettiklerini, bu tercümeleri kendi Havralarında okuyup okullarında da çocuklarına öğrettikleri, pek önemli ispatlardır.
Havariler Kudüs şehrinde ikamet ederlerken (Markos'un evinde) ilk kiliseyi tesis ettiklerinde Süryaniceyi kullanmışlardır. Bu hususu bizzat Havari YAKUP’un yazdığı LETORCİYE (Kıddas Kitabı) isimiı AYİN kitabında görmek mümkündür. Hiçbir hakiki Hıristiyan tarafından (hangi mezhepten olursa olsun) bu hal red edilemez. O tarihte Süryanicenin Yunancadan daha geçerli olduğu, ilk AYİN'i Süryanice, Havari Yakup tarafından icra edilişi ile de tebarüz etmektedir.
Türkiye, Suriye, Irak (Asur), Hindistan’da yaşayan bütün Hıristiyanlarca (Süryani Kadimler, Süryani Katolikler, Nastoriler ve Maroni’- ler tarafından kullanılan Süryanice, Batı müsteşriklerince de günün tetkik konusu olmaktadır. Bu yüzden Batılılar (Yirminci yüzyılın ikinci yarısında) bu lisanı öğrenmeyi arzu etmektedirler.
Örneğin: Amerikalı Profesör A. VOOBUS, Fransız Profesör L. ABBE LEROY, London Üniversitesi Prof. J. B. SEGAL, Alman Dr. OTTO JASTROVV gibi eğitimciler, diyebilirizki işbu satırların yazarı kadar Süryaniceyi bilirler. Bu zevat, lisan güçlerini arttırmak amaciyle Diyarbakır'a uğradıktan sonra muhakkak Mardin’de genel kültür kompedanı Hanna Dolapönü ile de müşerref olmaktadırlar. Ve bu arada Süryanice- deki gelişmeleri tanımak fırsatını elde etmenin zevkine varmaktadırlar. Hatta Alman Dr. OTTO JESTROVV, işbu satırların yazarının özel hatıra deftreine yazdığı aşağıdaki cümleleri beraber okuyalım. (Hatıra defteri sayfa 98. Yazı No: 200) de. Almanca yazı, okunuşu ise Süryani- cedir. «ONO AThİNO LİDYARBAKİR UFSİHNO ĞALABE İNAKLA D'HZE- Lİ İ - İTO DENDAThALO UJĞİNNO AMOAŞO AZİZ - KÖROHAMNO ĞALABE ASSİRYOYE UZED MEKÜLLE KÖROHAMNO ANNOŞE DU TURO U LEŞONE. İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Bu satırların bugünkü Türkçeye çevrilmiş şekli şöyledir:
(Diyarbakır’da Meryem Ana kilisesini ziyaret ve onun papazı Aziz Günel’le müşerref olmaktan; ve Süryaniceyi en iyi şekilde kullanan TOR ABİDİN(1) halkıyla tanışmaktan pek sevindim ve memnun kaldım.) İmza: Dr. OTTO JASTROVV.
Demekki, Süryani lisanının önemi olan Batı memleketlerdeki eğitim hocalarını öğrenmeğe çekiyor ve çekmeğe de devam edecektir.
Süryanice lisanı Milâttan sonra kilise bilginlerinin lisan ve lügati oluşuyla. Yunanca ve Latince lisanları da beraber yürütmüşlerdir. Zira kilise bilginleri herhangi bir asırda olursa olsun yegâne bu üç lügat ve lisanlarla fikir ve yazışmalarını yapmaktan kendilerini alamamışlardır. Keza kilise görevlileri İslâmiyetin doğuşundan bu yana Arap- çayı da ön plana katmışlardır.
BÖLÜM : 7
SÜRYANİLERİN TERCÜMELERİ
Süryaniler, bir çok nefis ve nadide eserler yazıp bıraktıkları gibi bir çok kıymetli eserleri de Yunan dilinden Süryani ve Arap dillerine çevirmekle geniş bir gayretin içinde gururlanmaktadırlar. BAL ARISI her çiçekten ve her ottan, hatta havadan bile sağladığı bal ürününden insanı hoşlandırıp memnun ettiği şekilde, Süryanilik de genel kültür dallarından türettiği ve dünyaya serptiği bu tahsilin feyizi içinde ruhen yaşamaktadır. Süryani bilgin ve yazarları, dinî kutsal kitaplardan ziyade Yunanlı büyük filozofların her daldaki eserlerini kayıp etmeden Hıristiyan ve İslâm dünyalarına mal etmişlerdir.
İsbatı: Yunanca eserler, ortadan bir kısmı kayıp olduğu halde yerlerini tutan Süryani ve Arapçaya çevirdikleri eserlerin mevcudiyetiyle sabittir.
Cehalet devrini yaşayan, kültür ve medeniyetten mahrum olan A- rap İslâmiyetini, dünyasına bile ışık tutmuşlardır. ( ) Abbasi HALİFE-
LER'inin devirlerinde, eğitime ve kültür dallarına kadar Arapları çıkaran ve medeniyetin kucağına onları yerleştiren yine Süryanilerdir. A- rap eğitim adamları kültürün dallarına çıkmak istedikleri sıralarda yine Süryanilik onlara kanat açmıştır. Süryanilerin, Yunanca eserleri, Arap- çaya çevirmekteki yardımları inkâr edilmeyecek kadar büyüktür. Arap- lara ilk öğretmenliği yapan Süryanilerdir. Kültür bakımından Arap İslâ- miyetine ilk büyük yardım hamlelerinde bulunan Süryani kültür sahiplerinin bir kısmını burada açıklamakta büyük fayda vardır.
1 — DİMİŞK’li (Şamlı) YUHANNA (M.S. 675-749). Hıristiyanlık eserlerini ve Yunanlıların kültür eserlerini en kısa yoldan, süratle İslâm dünyasına sokmasını bilen bu büyük DÂHİ, Arapçayı Araplardan daha fazla ve daha iyi bilen Arap Hıristiyanlarının dinî reisiydi (*). AH- DAL İle MUAVİYE oğlu YEZİD’in sohbetlerinde çok bulunmuş olan Yu- hanna, Halifelik sarayında yüksek bir mevkiye sahipti. Halife HAŞŞAM (M.S. 724) günlerinde ayni kürsüde oturan bu yüksek tercüman, hayatında daima Süryanice ve Aramice lisanını Yunanca, Latince ve Arap- çaya çeviren bir alimdi. Ecnebiler bile bu zatı, Erenler derecesinde bulduklarını beyan etmişlerdir.
— Halife MUAVİYE’nin (M.S. 661 - 680) özel doktoru Hıristiyan Süryani ATHALOGLU, isimli zattır.(1)
— Arapçayatercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II. Ö-
— Arapçaya tercüme edilmesi için Halife ABDÜLAZİZ oğlu II. ÖMER (M.S. 717) yılında Mısır İskenderiye'deki Süryanice Tıp eser- tir. (2)
— Halife VELİD (M.S. 705) in günlerinde Hıristiyan yazıcılarının yerine Arap-İslâm yazıcılarının alınması hakkında emir vermiştir. (3)
— Emevi Halifesi HAKKÂM oğlu MERVAN (M.S. 684) m doktoru aslen Yahudidir. Fakat lisanı Süryani olup BASRALI MESÜRCİYE adındaki doktordur, İskenderiyeli Rahip HARUN’un Tıp kitabını Arapçaya çeviren kendisidir. Bu kitap İslâm lisanının ilk bilim kitabıdır.(4)
— İran Hükümdarı HÜSREV ANOŞİRVAN'ın (M.S. 555) tarihinde CİNDİŞABUR şehrinde kurduğu Tıp ve Felsefe Fakültelerinin hocaları çoğunlukla Süryani Hıristiyan olup Süryanice lisaniyle eğitimi yaparken fakültenin Dekanı Cevercis, (BAHTYEŞU’nun oğludur). Halife MANSUR (M.S. 765) ondan tıp hakkında bilgi alırken İslâmiyete davet ettiğinde, ona Cevercisin cevabı şöyle olduydu: «Zira baba ve ecdadımın Cennet'te veya ateşte olduklarına razıyım.» dedi. Cevercis, Halifelik sarayında bir Tıp akademisini kurmuş ve onun etkisiyle sarayda doktorların sayısı hayli yükselmişti. (M.S. 801) tarihinde vefat eden Cevercis'in babası da (Bahtyeşu) Halife Harun REŞİT'in emrindeki Bağdat Hastanesinin Baştabibiydi.(5)
— MASÜYA oğlu YAHYA (Yuhanna), Hıristiyan Süryani olup BAHTYEŞU gilin şakirtlerindendir. Halife Harun Reşit'in küçük Asya'ya yaptığı savaşlarında ele geçirdiği birçok Tıp eserlerini Arapçaya tercüme etmiş olduğundan Halife de onu maddî zenginliğe garketmiş- ti.(6)
— İshak oğlu HÜNEYİN (M.S. 809 - 873), Yahya'nın şakirtlerindendir. Devrinin tercümanlarının en büyüğü, kültür kahramanı, Doğu Süryani kilisesinin evlâdı olup HİRA şehrinde doğmuştur. Halife MA- MUN tarafından bilgi evinin direği olarak atanmıştır, a) Yazıhane, bl Kütüphane, c) Maristan ve Müze tesis eden Hüneyin Müzede asıl ve tercümeleri yan yana dizerdi. Hüneyin, DAVUT ve İshak adındaki iki oğlunu ve kızının oğlu Asam oğlu Hubeyşi'de tercüme işlerinde yetiştirmiştir.
Medeniyet-i İslâmiye Tarihine göre, Hüneyin’in torunu Hubeyiş'te bilimde dedesine ermekteydi. Hüneyin, Yunan eserlerini Süryaniceye çevirir sonra da bu çevirileri ya kendisi veya yardımcılarına verip onları Süryaniceden Arapçaya aktarırlardı. Bu imkânlara rağmen Aran öğrencileri ARİSTO ve GALİNOS'un birçok eserlerini muhafaza edemediler. Hüneyin, APOKRAT’ın Tıp yazılarını ve EFLATO’nun siyaset kitabını Süryaniceye tercüme ettikten sonra Arapçaya da çevirmiştir. (1) Buna sebep; o tarihte Yunancanın Arapçaya tercüme safhası zor gelmekte idi. Buna binaen, eserler Yunancadan Süryaniceye, sonra da Süryaniceden Arapçaya aktarılmaktaydılar.
— ADE oğlu YAHYA (M.S. 974) ünlü tercümanlardan biridir. Ve yukarıda adı geçen tercümelerin üzerine çok eğilmiştir. İhlasla onları şekk ve şüpheden kurtaran bir gözcüydü. ARİSTO'nun ŞİİR kitabından ve EFLATO’nun NEVAMİS (Düştür) kitabiyle TİMAOS'un kitabına dair de birçok tercümeler yazmıştır. YAHYA, Batı Süryani milletine uyruktur. Batı Süryanileri, birçok Doğulu Süryani üstad kardeşlerinden faydalanmasını bilmiş ve doğu üslubundan faydalanarak kendi tercümelerini daha net anlaşılır hale koymuşlardır.(2)
Bu alanda en fazla başarı gösteren (M.S. 912) yılında vefat eden KIŞTA oğlu LUKA'dır. Bu zatın fedakârlığı inkâr edilemez. Astronomi ve Felsefe bilimleri üzerinde çok çalışmıştır. Eserlerin Yunancadan Süryaniceye ve Arapçaya aktarılmasında çok mahirdi. Batı ülkelerine (Örneğin: Roma'ya) gider, kitabı seçer, Bağdat’a dönünce, üzerinde çalışırdı. Luka, Erminye'de vefat ettiğinde altmış dokuz güçlü yazar, müellif, on yedi tercüman kâtip yetiştirmiş bulunuyordu. ONUN hatırasına izafeten mezarı üzerinde BÜST’ü dikilmiştir.(3)
— URFALI THEOFİL, Halife MEHDİ'nin Astronomi bilginlerinden olup Süryani Maroni mezhebindendir. HOMİROS'un İLYADE’sini (Yunanca Ed. kitbaını) tercüme ederek Araplara bırakmıştır.
Putperest Süryanilerden başka, Hıristiyan Süryanilerden Araplar çok faydalanmışlardır.
Süryanilerin Araplara sağladığı eserlerin cetveli geniş bir liste tutar.
Süryaniliğin, fikren, dinen ve siyaseten Araplara olan faydası, fiilen fedakârlığı pek çoktur. ()
Süryaniler, yalnız tercümeyle kalmamış, onlara daha etkili olmak üzere yazılarında da Araplara daha önemli müsbet etkili olmuşlardır. Şöyleki:
Esas Arapça harfleri NABTI harflerinden alınmadır. NABTI ise Sür- yanicenin bir dalıdır. Arap yazısı esasında büsbütün noktasız ve sesli harflerden mahrumdu. Ancak Hicretin birinci asrının başlamasıyle bu yazıya nizam verilerek yine Nabtı yazısından nokta ve sesli harfler alınarak takılmış, Arapça muntazam bir gramere bağlanmıştır. Bu reformla uğraşan Doğulu Süryaniler olmuştur. Meselâ: Bir harfinin üstüne bir nokta konulunca, ona ses değişikliği verir.
Örneğin: (A) harfi üzerine bir işaret konulunca onun - E- gibi o- kunmasını sağlar. Keza alta konulunca -1 -da - İ - sesini verir. - O - sesi ise, doğrudan doğruya Arapça virgül biçimindeki -V - VAV - harfidir. Mâlümdürki ayni asrın sonunda Süryani yazısı gibi Arap harfleri üstüne bu noktaları kısa bir çizgi (')ye çevirerek tıpkı Süryani yazısının «tatbiki şeklinde görüldüğü üzere» zamanımıza kadar aynen gelmiştir.
Bu harf reformu, mesnetlere binaen Halife HACCAC’ın zamanında yapılmış ve bu düzeni de veren Süryaniler olmuştur. Yine (M.S. 750)de Yahudi bilginlerinin İbrani Tevratını; Aram aslından aldıklarını göstermektedir. (1)
Arami lisanının yayılmasından önce Fenike Alfabesi yaygın halde idi. Bu Alfabe ilk kez Aramiler tarafından iktibas edilip Asya'nın muhtelif yerlerinde kullanılmıştır. İbraniler kendi Alfabelerini Aramilerden
Milâttan önce 4 - 6 yüzyıllarda öğrenebildiklerini, daha önce Eski Fenike Alfabesini de uzun bir süre kullandıklarını ve bugün Tevrat'ta kul landan dörtgen harflerin Arami eserlerden alındığını göstermektedir.
Kuzey Arapları ise Alfabelerini, yani KUR’AN-I KERİM'in yazıldığı Alfabe; Naptıların kullandıkları Arami Alfabesinden ve bu şekilde ER- MENİ’ler, İRAN'hlar ve HİNT’liler dahi Alfabelerini Arami kökünden almışlardır. (2)
BEHLEVİ ve SENSİKRİTİ (Sanskritçe) harfleri ise esasen Arami- dir. BUDA din adamları Sensikriti Alfabesini Hindistan'dan taşıyarak Çin ve Kore’nin ta göbeğine kadar yerleştirmiş ve bu kabilden FENİKE harfleri, Aramilik yoluyla Doğudan Uzak Doğuya, Batıdan da Yunanilik yoluyla Avrupa'ya, her iki Amerika’ya ve bütün cihana aktarmışlardır
KUR'AN-I KERİM DE VE ARAP MÜFREDATI ARASINDA
BULUNAN SÜRYANİ KELİMELER
Süryanice ve Arapça okuyan ve konuşan kişiler, Süryanicenin e- sas sözlerini Arapların müfredatı arasında gayet kolay bulabilirler. Şöyleki:
(1) Frank R. Blaskin Journal American American Oriental Society, vol. IX (1940)
(2) Filip Hitli C. 2. S: 147
VE BÖYLECE BİRÇOK SÖZ VE TERİMLER SÜRYANİCE OLARAK - ARAP DİL VE LÜGATINA alınmış ve bu kıyas ilim ve irfan sahiplerine dil ve lügat bakımından kâfi gelecek kanaatindeyiz. Örneğin; Süryani- ceden alınan «Ayların adları» da bu konunun ispatını sağlar.
Bu lugatları seslendiren ve çalıştıran Alfabe kısımlarını ve çeşitlerini göşteren TABLO'ları da eklenerek dikkatlerinize sunmaktaki gayemiz, yazdığımız Alfabe çeşitlerini birbirleriyle karşılaştırdığımız takdirde bütün bunların ana Aramcadan ve dolayısiyle Süryaniceden alındığı pek kolay belirtmektedir.
(1) Arami. (2) İbrani. (3) Süryani Estrangele. (4) Nabti. (5) Arap Küfi. (6) Arap Nasih. (7) Arkani Yuharli. (8) Bati Süryanice. (9) Türkçe. (*) Fenike.
Sesli Hareketler ise Tablonun sol yanında gösterilmiştir.
ARAMİ ALFABESİ’nin ZAMANLA ALDIĞI ŞEKİLLER (I)
(I) 1967 tarihinde, Abrohom Gabriel Zsavmo tarafından telif edilen ve on gün önce elimize geçen (KETHOBO DMARTUTO DSERYOYE Hestorıa de la cultura de los asıryanos Arameos) ve BANFİELO - BUENOS AİRES - ARGANTINA'de basılan, adlı eserinden alınmıştır. H. Epsk. Aziz Günel
(x) Süryanice basılmıştır.
(I) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE? C: 1. S: 93. Adlı eserinden alınmıştır, (süryani baskı)
İLK ŞEKİL Yazı (I)
Zamanla yazı şekline giren ilk resim ve şekilli rumuzlarla
gösteren yazı
Yukarda 19 harftan ibaret olan Alfabeden anlaşıhyorki: Babilli Asurlular, aşağda gösterilen (6) heceli harfları, yazıları arasında kullanamıyorlardı. Bira bu harflar SÜMER Sigasında ve diyeleğinde bulunmamasından zamanla Babilli Asurlar tarafından- da kullanmak adeti olmamıştır. Fakat her ne kadar kullanılmamışsada yine de kamilen bunları kayıp etmemişlerdir, ancak konuşma arasında kullanılmıyordu.
Bşp. A.G.
(I) KTOBO DMARDUTO DSERYOYE. C. 1. S: 47. adlı eserinden alınmıştır.
— 53 —
SÜRYANİCEDEN ALINAN AYLARIN ADI (1)
Alimlerin eski eserler üzerindeki çalışmalarının yoğunluğu fazlalaştıkça Süryanice eserlere teveccühleri artmaktadır. Bol yatırımlar yaparak Batı Üniversitelerinde de bu lisanın öğrenilmesine gayret de gösterilmektedir. Tarihî eserlerin bir bakıma ispatlı hale getirilmesi Kutsal kitaplara da isnadiyle vaki olmaktadır.
Süryaniceden batı dillerine çevrilen eserlerin sayısı binlerin üstündedir. Hatta bu yüzyıllarda (Alman, Fransız ve İngiliz alimlerince) bilim dallarında Süryanice dilinin üzerinde çalışanların yekûnu Yunanca ve İbranice öğrenenleri kat kat aşmaktadır.
Türk Üniversitelerinin SÜMEROLOJİ kürsüleri hassasiyetle eleman arıyorlarken (halen yabancıların Süryanice üzerine titizlikle eğildikleri bir sırada, bir türlü Anadolu’nun HAKİMİ evlâtlarınca gereken teveccüh görülmemektedir. Ufûlümüzden önce bu ızdırabımızın giderilmiş olmasına inanıyoruz. Zira, Batı yabancılardan Süryaniceyi öğrenmeğe muhtaç olmak, benliğimize teessür katacaktır.
Türkiye, Elcezire, Suriye, Irak ve Lübnan dolaylarındaki ülkelerde yaşayan Süryanilerin, Süryaniceyi yaşatacakları yerde batı dillerine iltifat ederek kendi dillerini ihmalden de öte inkâr etmek duruma düş-
KTABO DMARDUTO DSERYOYE. C: 1. S: 54. adlı eserinden alınmıştır.
Besin ayı demektir, ve (*) Saatli Maarif Takvimi - Temmuz ayı. 1. de tüklerini görmek; kişiye dehşet vermektedir. Yirminci yüzyılın bu ikinci yarısında Süryaniceyi yaşatanlar (Süryani Kadim mezhebinden) kalanlardır. Bunlar bugün için bir katreden ibaret isede kendi aralarındaki dayanışma sayesinde kültür ve edebiyatına olduğu gibi lisanın öğretilmesine de gayret göstermektedirler.
SÜRYANİLERİN TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE GELİŞMESİ
ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ
Şöyleki: İslâmiyetin ilk doğuş devrinde CEHALET devri, HALİFELİK devrine DEHŞET devri, OSMANLI İMPARATORLUK devrine de HAREM ve İSTİBDAT devri denildiğine göre, bu devirleri uzaktan gören İSLÂMİYET PEYGAMBERİ HAZRETİ MUHAMMED, KUR'AN-1 KERİM’in MAİDE Suresinin 85, 86 ve 87 ayetlerindeki metninde şöyle buyurmaktadır: «Mümin olanlara (İslâm olanlara) en yakın ilgi ve sevgiyi gösteren «BİZ NASRANİYİZ» (Hıristiyanız) diyenleri bulacaksınız, bunların arasında kibirlik (gurur) tasarlanamaz. Bunların KEŞİŞ ve RAHİPLERİ vardır. Onlar, RESÜL’e İNEN’ini işittiklerinde gözleri yaştan taştığını göreceksiniz. Onlar, doğruyu bilerek «YARAB; İman ettik bizi tanıklardan yaz, ancak Allah ve bize hak olana iman ettiğimizden bizi sa- lihlerden saymaktan başka bir tamaımız yoktur» derler. Cenabı Hak dediklerini işiterek diledikleri, altından ırmaklar akan Cennet'te daimi kalmalarını verdi. Zaten iyilik edenlerin karşılığı odur.» buyurduğu bu emrin ışığı altında Hazreti Muhammed'de kendi mührü altında onaylanmış ve 1957 yılında ANKARA'da İÇVARLIK Dergisi Fasikül: 60. sayısında «SEMAVİ DİNLERE DAİR BAHİSLER» serisinde basılarak yayınlanmış şu değerli ve saygıdeğer AHİDNAME (anlaşma) nin kopyasını aynen yazıyorum. (1)
«Bu kitap, ABDULLAH OĞLU MUHAMMED'in bütün başka din sa- liklerine verdiği bir AHİDNAME süretidirki: HAK TAALA, Anı (onu) rahmetiyle tebşir (müjde) etmeğe, azabiyle halkı korkutmağa göndermiştir. Ve ALLAHÜ TAALA; Anı halkının üzerind eolan emanetine emin eylemiştir. OL (o) Muhammed bu kitabı bütün NASRANİ (Hıristiyan) milletleri müntesiplerine Ahid için verdi. Her kimki; bu ahdi bozarsa ALLAH'ın Ahdini bozmuş olur, dinini istihza etmiş olur, Allah'ın lanetine layık olur. Bu Ahdi yerine getirmeyen gerek sultan gerek gayrı olsun, ayni itabe maruz kalacaktır. Bir Rahip veya bir seyyah bir dağda veya bir derede yahutta bir kırda, şehirde ve çölde yerleşmiş olsun onların kâffesinden (hepsinden) her gücü savdım. Nefsimle Avanımla,
(1) Asıl Arapçası Mardin - Deyruzzafaran manastırı kütüphanesinde mevcuttur. ve her ehli milletimle ve bana tabi olanlarla, bu Ahdi yerine getirmeyi kabul ettik. Zira onlar benim raiyetimdir (güttüklerimdir), ehli zimme- timdir. Ben onları sair müahitlere olan meünetleri ezasınden af eyledim. Ancak gönüllerinin hoş olduğu derecede Hareç (vergi) versinler, bu sebeple onlara cebir ve ikrâh olunmasın. Reislerinin vazifeleri değiştirilmesin, itikâfe çekilenlerin (Dünyadan el çekenler) savmaaların- dan (mağaralarından) çıkarılmasın, seyahat edenler men olunmasın, ve kiliselerinden çıkarılıp kiliseleri yıkılmasın, ve onların mallarından malzeme alınıp mescitlerin (camilerin) binasına sarf olunmasın, her kimki buna muhalefet ederse ALLAH'ın Ahdini bozmuş olur. Onları İbadetle meşgul Ruhanilerine Ceziye ve Garame yükletilmeye, Onlar nerede olurlarsa olsun benim zimmetimde ve misakımdadırlar; Dağlarda münferit ibadetle meşgul olanların ziraatlarından ÖŞÜR (ondalık) a- lınmasın, zira onların ziraatları kendi boğazları içindir, ticaret için değildir. Ve dahi harp için adam ihraç olunmak lâzım olsa teklif olunmaz. CEZİYE (vergi) alınmak lâzım gelse ne kadar emval ve akaret (mal ve mülk) sahibi olursa olsun yılda oniki dirhemden fazla nesne (birşey) alınmaz zahmet ve meşakkat teklif olunmaz ve mücadele olunsa rifk ile vechi ahsen ile (güler yüzle) mücadele olunur, Rahmet ve şefkat kanadı altında hıfz olunurlar. Müslimin nikâhı altında bulunan Nasranilere (Hıristiyanlara) cebir ve ikrah olunmaz, onlar diledikleri gibi dinlerine riayet ederler. Ve kiliselerinde varıp ibadet etmekten men’olunmaz. Herkimki ALLAH'ın bu Ahdine muhalefet etmiş ola ve zıddı ile amel etmeğe kasdeylese HAK TAALA ve RESULÜ'nün Misakına isyan etmiş olur. Kiliseleri tamir edilmek icap ederse muavenet (yardım) olunur. Onlardan kimse silâh taşımağa icbar olunmaz, belki İslâmlar onları müdafaa ve siyanetle mükelleftirler. Bu Ahitname Kıyametedek baki olup dünya munkazı oluncaya kadar müebbet ola muhalefet olunmıya».
İÇ VARLIK DERGİSİ, saygı değer bu Ahitnamenin ahkâmları hususunda mütalaasını yürütürken ortaya gayet değerli fikirler koyarak şu beyanda bulunmuştur.
"Hiç bir donmuş ve hayatiyetini kayıp etmiş fikirleri iltizam etmeden, CENABI HAKK'ın her devirde değişmiyen kanunlarına işaret etmekle iktifa edildiğinde, hiçbir İmanın tervici veya reddi iddiasına girilmediği, güzele, iyiye, Hayre giden her çığırı HAK YOL sayılmıştır. Bugün, Yüz Milyonların vicdanında akisler yapan her büyük Dinin, İlahi ve semavi kaynaklarından parçalar alarak yeni bir yayın serisine başladık. Dünya Birleşmiş milletler ideali istikametinde yeni yeni inkişaflar kaydederken, 1373 yıl önce doğan İslamiyetin gösterdiği Ruh asaletini ve büyük toleransını takdirle anmak icabedecektir. Hazreti MU- HAMMED'in yukarıya alınan AHİDNAMESİ, bu günkü insanlara da Nur-
lu yolu gösterecek kadar bir değer taşımaktadır" diye işaret eylemiştir.
Hakikaten geniş tolerans bu kadar olabilir, ama yalınız yazı üzerine kalması, kâfi gelmez. Ancak kuvveden fiile geçildiği takdirde bu fikrin tahakkuk edeceği itiraf edilebilinir. Bu güzel ve aydın fikir tahakkukuna hanki devirde, bu izin takibine hangi tarihte, geçildiğinin açıklanmasını şimdi bu eserimizde yapmasına çalışacağız, şöyleki: CAHİLİYET Devrindemi? yoksa, Dahşet ve istibdt devirlerinde?. Hayır hayır; derim. Ancak ve ancak BÜYÜK ATATÜRK un açtığı devir çığırında, yeni doğurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ devrinde, geniş bir tolerans içinde CUMHURİYET ANAYASASI’nın ışığı altında, KURANI KERİM’in ve bu saygıya değer AHİDNAME’nin Ahkâmına uyulmuş ve harfiyen tatbiki yoluna gidildiği inkâr edilemez; bir hakikattir. Bunu söylerken bir TÜRK uyruğu, olarak, veya her hangi bir korkudan ve yahut bir mürailikten veya hatır saymaktan demedik ve demiyoruz; Buna TANRI şahittir. Ancak, TÜRKİYE CUMHURİYETİ Anayasasının kanunları Eşit tanıdığı haklar çerçevesi içinde yşamakta olan 35, 40 bin nufus civarında ve Türkiyenin İstanbul, Ankara - Adıyaman, Malatya, Elazığ, DİYARBAKIR, Mardin, Midyat, idil, Nusaybin, Adana, İskenderun, gibi İl, İlçe ve köylerinde ki TÜRK SÜRYANİ KADİM cemaatı Seadet, Refah ve huzur içinde kendi lügat ve lisanını kiliselerinde okutmak ve idame etmek gayretinden kalmamaktadır. Yüreğimize işlenmiş hakiki vatandaşlığın sevgisinden itirafen ve takdiren bu itirafı şu Eserimize alıyoruz.
Diyarbakır’dan bir görünüş.
EY ATATÜRK, RUHUN NURDA YATSIN ŞADOLSUN, BAZI PEYGAMBERLERDEN ÜSTÜNSÜN desem haklıyım. Fakat Egoistlik beni taşhyacaktır; Bazı Peygamberler senden fazla birşey yapabildilermi?. %
(Kitaplarda adları geçen birkaç peyğamberler,) ancak Peygamberlik kisvesi altında hükümdarlık sürmüş, katliâmlar yapmış, Hayvan ve insanı birden yakmış yoketmiş, insanları birbirine düşman kılmış, otoriteleri sayesinde beşeriyeti tarikatlara, hiziplere ayırmış, türlü türlü feleket- leri insanın başına getirmiş, bu dertlerden kurtulamıyan beşeriyetin yüreğini yaralamışlardır.
Başkasına olan Cenabı hakkın ilhamları kendilerine gelmiş gibi göstererek kendilerine maletmiş, korkularından da "bu böyle değildir" dedirttirmemişlerdir. Ama sen EY ULU ATA, asla ve asla böyle yapmadın malın olmayan bir şeye göz dikmedin, «kimsenin malında toprağında gözümüz yoktur, ki Toprağımıza göz dikilsin. Yurtta Sulh Cihanda Sulh» Şiarın dı. «Arkaya bakmayınız daima öne bakınız» en derin ve en makul düşüncelerin, en uzak görüşün mahsûlüydü. Senin Mecazı konuşmaların kadar müsbet bir ilham olabilirmi?
Türkiye Cumhuriyetini kurduğundan rahmete kavuştuğun güne kadar, yurdun huzur ve sulh içinde yaşamadımı? Ofazilet ve kudretin de- ğilmiydi ki yurdun, feyiz ve bereketlere ğark olmuştu? okudret ve faziletin, heybet ve dirayetin değilmiydiki kurt ve koyunu beraber bir arada yaşattırıyordu?
Bu güne kadar Süryani aileleri arasında türkçe lisanını bir ana lisanı sayarak konuştukları halde. Dini kitaplarını ve kilise namaz, Dua ve Ayinlerini Süryanice ve Türkçe yaptıkları meydandadır. Hayat Şartları normal olan süryaniler, hiç bir güne elini ateşe atanlar gibi siyasetle uğraşmış veya bir Devlet kurmayı gaye gütmüş, düşünmüş olmayıp kanunlara saygıdan başka bir endişe duymamışlardır.
Süryanilik Tarih boyunca Hazreti muhammed'din AHİDNAME'sinin Samimiyetine halel getirmediği gibi, sadık kalmış ve sadakatına idama edeceğine andlıdır. Çünkü (SEZARİNKİ'ni SEZARA, ALLAHİNKİ’ni ALLAHA VERİNİZ) buyuran İNCİLİ Mukaddestir. (I)
"DEVLETİN TERTİBİNE KARŞI DURAN, ALLAHIN TERTİBİNE KARŞI DURMUŞTUR” buyuran yine İncildir. (2)
"KORKUDAN DEĞİL, SEVGİDEN DEVLETE İTAAT ETMELİSİNİZ" buyuran yine kutsal İncil'dir. (3)
Bu İlahi kanunlara riayeteden Süryani kadim cemaatı, korkudan değil, ancak içten gelen sevgiden, devlet kanunlarına harfiyen
MATTA INCİL'İ Bap: 22. 17-21. Markos Incil'i. Bap: 12. 14-17. ve Luka Incil'i Bap: 20. 22-25.
Resul PAVLOS'un ROMALILARA Mektubu Bap: 13. 1-14. (Incil'de).
Titos’a Mektubu Bap: 3. 1. ve Petros'a mektubu Bap: 2. 13-14. (İncil'de). riayet eder ve etmekte azimlidir. Bu itibarla TÜRK SÜRYANİ KADİM cemaatı samimi vatandaşlığıyla diğer azınlık vatandaşlara ışık tutmak- Tarihi konumuzdan dışarı çıkmamak üzere, bu kastdaki konuşmamıza son vermeği uygun bularak kesiyoruz. Tekrar tarihi bahislerimize geçerken, bunca tarihi eserlerden dernelinen dayanaklar arasında, bir de üzerine çok itimat ettiğimiz ve dayandığımız Türk ANSİKLOPEDİ- Sİ’dir. Bundaki dayanaklar, hoşa giden samimi bir tanıklık sayılır. Çünkü umulmadık yerden samimi ve sihatli tanıklık olunca, savunma ne dereceye kadar doğruluk sağladığının sevincinde coşacağı bellidir. Bu neş'e içinde Türk Ansiklopedisinin «Aram - Aramiler - Aram dili ve Di- yelekleri» hakkında verdiği bilgilerin aynısını ve diyebilirim kopyasını, tamamen Bölüm 8’de bulacaksınız.
BÖLÜM: 8
TÜRK ANSİKLOPODİ’DE
ARAM - ARAMİLER - ARAM DİL ve DİYELEKLER
ARAM adı ve lügati geçen birinci fasılda, Hazreti NUH'un torunu, SAM'ın oğlu olduğu hakkında bilgi verdiğimiz şekilde, bu kez de bu hakikati TÜRK ANSİKLOPE'disinden de elde edilen bilgilerle fikirle- rimii takviye etmek amacıyla, özel olarak burada kaybetmekte büyük bir fayda buluyoruz. Şöyleki:
«ARAM, İsmi bir kavmin adı. Aramıların menşei meselesi münakaşalıdır. Aramıların iki bin yılın Amuritleri ve Kenan’lıları gibi, Milattan önce birinci Bin yılda bütün SÜRİYE'ye kuzey Mezopotamya’ya yayılmışlardır. Başka başka zamanlarda çeşitli yerlerde görüldükleri için, "Süriye Aramıları", «Mezopotamya Aramıları» gibi bölümlere ayrılabilirler. TEVRATTA da bunlardan "Nahareyin Aramıları”, «Paddan Aramıları» diye bahsedilir. ASUR ÇİVİ yazılı belgelerinde ARAM memleketlerine "ARİMİ”, «ARAMU» kendilerine ise AHLAMU’LAR denilir. Aramıların M.Ö. X. — VIII. Yüz Yıllar arasında süriyede türlü şehirlerde kurdukları Prensipler ASUR istilasiyle sona ermiştir.
SÜRİYE Aramıları kuzeyde Hitit, Güneyde Fenike kültürü içine girdikleri halde kendi dillerini korumuşlar ve bu dili Asur istilasından sonra da Fenike Alfabesiyle daha uzun bir zaman yaşata bilmişlerdir.
ARAMI DİL ve DİYELEKLER
Sami dil ailesinin Batı kolundadır. Yakın akrabası olan Kenâni (KEN’AN = «alçak ülke» ARAM = «yüksek ülke» şeklindeki karşıtlams esassızdır) dillerle beraber, bu kolun kuzey grupunu meydana getirir.
YAYILMA ALANI ve TARİHÇESİ
Aramca çok geniş bir alana yayılmış ve türlü din ve mezheplerden olan halk toplulukları tarafından kullanılmış olduğu için, Sami dil ailesi arasında en çok diyelek bölümlerine oğrayan dil olmuştur. Böyle olmakla beraber, zaten bütün sami dil ailesine giren diller arasında olduğu gibi, bu diyelekler arasında da büyük farklar yoktur. Meselâ • «Onlar» anlamına geril eril (Müzekker) zamirin bu diyeleklerdeki kar- şılıklraı şunlardır . «Ahdi - Atik» ve Mısır Aramcaları : HİMMO - N, Filistin Aramcası :İNNU - N, HİNNNÖN, Semerra Aramcası : İMMA, Nabat Aramcası : Hm, Tedmür Aramcası : Hennön, Hinnün, Süryanca: Hennön, Babil Talmüdü Aramcası : İnhü, Mande Aramcası : Hinün, Yeni doğu Aramca : Anei, YeniBatı, Aramca : Hun; karşılığı. Ana Sami- ce : HUMÜ, Akkad : Şünu (ti), Ugarit : Hkt (Himmat), Fenike : Himt, İbranice :Hem (ma), Arap : Hüm (mü), Endülüs arap : Humat, Bedevi Arap : Hüm. Maltız Arap : Üm. Sebai : Hümü Me'ini ve Kabani : Şim, Mehri : Sen. Habeş : Emüntü, Tigra : Hetüm. Ahmar : İrsacau. Bu diyelek zümresine ana olmuş olan kaynak dilin belgelerine rastlana- mamıştır.
Aramca, En Parlak zamanında, M.Ö.300 ile M.S.650 arasında, 600.000 km2, genişliğinde bir alan kaplıyordu. Türlü çağlarda, İngiltere- den çine kadar uzanan bir alanda serpili olarak yazılı belgeler bırakmıştır. İtalya, Anadolu, Süriye, Filstin, Irak ,Hint, Orta Asya, Aram dili, samilerin ana yurdundan gelecek süriye ve filistini kaplayan Üçüncü halk akınının dili idi, Bu alana kendinden evvel gelmiş olan birinci akına ait Akkad (Asur - Babil), ve ikinci akına giren Ken’an (Ugarit,) fenike, İbrani, v.b.) dillerini zamanla bastırarak onların yerine geçmiştir. Babil esaretinden sonra İbraniler bile kendi dillerini bırakarak Aramca konuşmağa başlamışlardır. İranlIların Ahaimaniş ve Part Devletlerinde kullanıldığı gibi Sasaniler çağında da ,bu dil sönen Akkad- ca’nın yerine bütün ön Asyanın idare ve milletler arası dili olmuş. Doğuda yunancanın yayılmasını durdurmuş, ve Anadoluda İranh satraplar sikkelerini Aramı dilde bastırmışlardır. Kappadokiye'nin Arabissos (şimdi arapsun) şehrinde Aramı harflarla ve aramı dilde yazılı yazıt bulunması ve bunun Sami - İran karmasıdır, din yazıtı olması göste- riyorki eski Anadoluda Eski Sardeis (M.Ö.IV. yüz yıl) Şehrinin kazıları yapılırken, 1921 de Aramca - LYDCE olmak üzere iki dilde yşzılı sekiz satırlık bir mezar yazıtının meydana çıkması, bu dilin Ege kıyılarında yunancaya rekabet ettiğini göstermiştir. Aramcanın, yazı dili olarak, eskiden arapça alanında saldırmış olduğunu Kuzey HİCAZ'ın Teyma vebasında meydana çıkarılan ve bazısı İran Çağının (M.Ö.V. yüzyıl) öncesine ait olan yazıtlardan anlaşılmıştır. NABATİLER ırk bakımından
Arap asıllı oldukları halde (Adboobedat, Vahb - Allahı, Gamilat, Far- van, Ali gibi kişi adları bunu tanıtlar) Aramca kullanmışlardır. Böyle olmakla beraber, Aramca M.S. VII. yüz yılda arkasından gelen dördüncü Sami akınının dili olan arapçaya yenilmiş ve zamanla silinerek ancak 200.000 nufuslu bir köylü topluluğuna sınırlanmış kalmıştır. Zaten geçmişte de Ara-mca, yayılmış bir uygarlık dili olmasına ve bütün görkemine rağmen, Aramilerin eğemen siyasi hayatı pek az sürdüğü (Orhoe - Edessa, Süryanice : Urhai; Urfada süryaniler : M.Ö.II. yüzyıl sonra, M.S.!!!. yüzyılortası) için büyük ve başlı başına bir devlet dili olamamıştır.
ARAMCA’nın DİYELEKLERİ
Aramcanın diyelekleri en eski kalıntıları, Asur çivi yazılı yazıtlarında, Ahlâme denilen dilden olmak üzere, geçen bir iki Tıbbı bitki adına sınırlanır : Şam BU - ŞU ( = Hintyağı bitkisi ricinus communis), ş’m YABU-TU (Hıltıt, Şeytanboku = narthex asafoetida) gibi. Ahlamele- rin M.Ö. XIV. yüzyıldan başhyarak Babil - Suriye - Filistin sınırlarında göçebe ve çabulcu bir halk olarak yaşadığını ve Aramı asıllı olduğunu (Ahlame Aramaya, Aramu, Arumu, Arimi) Asur, Mısır (Tel - lül Amarna (Amarların Tepesi) mektupları) ve Hitit tarihi yazıları bildirmiştir.
Aramı diyelekler, Doğu ve Batı olmak üzere iki gruba ayrılır. Sınır, Fırat nehri ile suriye çölüdür. İki kol arasındaki ayraçlar başlıca şu iki noktada toplanırlar. 1 - Bitmiş zaman (İmperfectüm, muzari) tekil (müfret)in, eril (müzekker), Çoğul (cemi) un da eril ve dişil (muen- nes) 3 şahıs preformatif çekim eski Batı grupunda - Y-iken, Doğu grubunda - N - olmuştur, meselâ, Batıda Filistin aramcasında YİKTOB, Arapça: YEKTUBU: Doğuda Süryancada NEHTOB ( = yazarak) gibi 2-Batı diyeleklerindeki -a- «harfi - tarifi» doğuda aslı değerini tamamıyla kayıp ederek kelimelerin sonuna genel olarak eklenmiş fakat birlikte görevini yapmamıştır. Meselâ: Süryancada MALKÂ (Arapcada: Melik) Kral.
Başka bir bakımdan bu diyelekler eski ve yeni aramca gruplarına ayrılır. İki grup arasında başlıca fark, ana samicadeki D, T, ve Z. Fonemlerinin, İbranicede olduğu gibi, Eski Aramca (Asur ve Ahaımaniş İranlIlar çağı aramcası; Mısır ve "Ahdi Atik aramcası, bu bakımdan eski ile yeni ortasıdır) da sırasiyle Z,Ş, ve Ş’ye çevrilmesi, yeni aramca (İskender çağından sonrası, ve bugün yaşıyan Aramca) da ise bunların sı- rasıyle D, T, ve T olmasıdır: Meselâ, Eski Batı ve doğu aramcalarında ZU (arapçada DU = işaret ve relatif edatı), ŞEKEL (arapçada TİKAL- siklet, ağırlık), ve KUŞA .arapçada KAYZ= yaz sıcağı) ya karşılık, yeni Batı ve Doğu aramcada sırasıyle DU, TEKEL- ve KUTA, Aramcanın en eski belgelerini Batı kolunda buluyoruz.
A-BATI ARAMCA : 1 -- Eski aram yazısıyle yazılmış en eski yazıtlar, Süriye ile Anadolu sınırında vaktiyle küçük beylikler kurmuş olan Aram kırallarına aittir: FEVZİPAŞA yakınındaki ZİNCİRLİ (Eski sam.al; Kıral «KALAMU «M.Ö. 859»,, PANAMU, ve BAR REKUB» her ikisi de M.Ö. 745 - 727 sırasıyle ait) ve Gercin ("İLAH" Hadad yazıtı M.Ö.800 - - 750 arası köylerinden, HAMA'DAN (Kıral ZKR'e ait, M.Ö. 772) ve Halep yakınındaki NERAB’den «İLAHİ» Sahar kâhinlerine ait, M.Ö. VII. yüz yıl) çıkan yazıtlar. Bunların, birçok KEN'ANAİZM ve Asurizim’lerle dolu olan ve özel adların bazısı Sami asıllı olmayan diline Eski Batı Aram- ca denilmiştir.
— MISIR ARAMCASI: M.Ö. IV. yüz yıllarda NİL kıyısındaki şimdiki Assuan kasabası ile ELEPANTİN adasında Aramca konuşan Yahudi kolonisi tarafından kullanılmıştır. Kalıntısı, PAPİRÜS ve OSTRAKA (Çömlek parçası) lar üzerinde yazılı mektup ve mukavele yazılarından ibarettir.
— Buna çok yakın olan bir diyelek de AHDİ-ATİK (Tevrat) A- ramcasıdır. Bunu, esas olarak İbranice yazılmış olan «AHDİ ATİKTAN» bölümlerinde (AZRA Peygamber IV., 8-VI., 18 ve VII., 12-26, M.Ö. 300; DANİYEL Peygamber 11, 4-VII., M.Ö. 167; ve başka birkaç ayetler) buluyoruz. Aramcanın en eski edebi anıtını vermiş olan bu diyele- ğe, yanlış olarak bazı kere Keldani (Yun. Khaldaike) dili denmiştir.
— Batı grubunun en dallı budaklı öğesi Filistin Aramcasıdır. Bu diyelekte üç din veya mezhebe ait yazı yazılmış bulunmaktadır: Musevi, Samerri ve Hıristiyan. Diyeleğin iç bölüntüleri buna göre adlandırılmıştır; A - Filistin Yahudi Aramcası: «Ahdi Atik»in Filistinde yapılan TARGUM (tercüme) leriyle (AOULLAS ve ONGELOS tercümeleri, v.b.) Kudüs Talmudu «TALMUD YARUŞELİM» Mişah kısmının şerhi (açıklaması) olan GEMARA'da ve bunların açıklanması olup HALAHA (hukukî kısmı) ve Haggada (hikâye kısmı) tiplerin MİDRAŞ’lerde kullanılmıştır. Bu tercümeler, artık İbranice anlayamayan Yahudi’ler için yapılmıştır.
Targümlar YUDA diyeleğinde (Kudüs M.S. II. yüzyıl), Gemara ile Midraşlar da GALİLE diyeleği (Taberiye, M.S. IV. V. yüzyıllar)'indedir. Bu ağızlara sırasiyle Targüm Aramcası, Kudüs Gemara Aramcası, ve Midraş Aramcası denir. Filistin Yahudi Aramcasına da yanlış olarak bazı kez Keldani denmiştir. B - Filistin Hıristiyan Aramcası: bunun Hıristiyan Galile (Taberiye, Nasıra) diyeleği, Hazreti İSA’nın ana dili idi. İNCİL’lerde İSA'ya atfedilen ve Yunan transkipsiyonile saklı bulunan 16 Aramca kelime vardır. Sintaks ve kelime özelliklerinde sezildiği gi-
bi. Yunanca yazılı Markos Incil'inin(1) aslı bu diyelekte yazılmış olsa gerek. ( ) Hıristiyan Yuda diyeleğinin kalıntıları da, YAKUBİ SÜRYA- NİLE den (Süryani Kadimler) ayrılan MELKİT (Melikililer - Şimdiki İstanbul Fener Patrikhanesinin mensupları olan Rum Ortadoks denilen- lerjin (451; önce Antakya Patriğine tabi, Sonra 18 yüz yılda Katolikleş- miş; şimdi arapça konuşanlar) V.-VI yüz yıllarda, Eski Süryani Estran- gelo Alfebesi özel bir alfabeyle meydana getirdiği, bu arada JOUSTİ- NİANOS (Justin--kral) çağında, Bizans Devlet kilisesine (Şimdiki RUM ORTODX Melkitleri kasediyor) giren Kudüs yahudilerinin de kullandığı "Mukaddes Kitap” tercümesine bazı ilahilere ve kısa dini yazılara sınırlanır. Yahudi yuda diyeleğine yakın olan bu diyelek, Mısır Hıristiyanları tarafından da Ayinlerde kullanılmıştır. Filistin Aramcası- nın yahudi bölümü üzerinde İbranca, Hıristiyan bölümü üzerine de yunanca ve en çok Süryanca etki yapmıştır.
- -Filistin Aramcasının Galile Diyeliğine yakın bir diyelek de, Kudüs yahudi Bilim Hocalarının yetkisini kabul etmiyen ve merkezleri NABLUS'ta bulunan samerra'lıların dilidir. SAMERRA ARAMCA’sında, Eski KEN'ANyazısından olma özel bir Alfabeyle yazılı «AHDİ ATİK» (Tevrat) tercümesi ve bazı kısa dinî yazılar kalmıştır. (M.S. IV. yüzyıl).
NABAT ARAMCASI: (nabatı), Filistin Aramcasına yakın olup çok geniş bir alanda yayılmış, ŞAM’ın Güney doğusundaki HARRAN, BOT- RA ve DUMER’den «tedmur» SAYDA’ya, Nabatlar'ın eski merkezi olan SELA'a (Petra, bugünkü Vadi Musa) ya, Kuzey HİCAZ vahalarındaki TEYMA'ya, EL-HİCRA’ya (bugünkü Medain Salih), DEDAN (EL-ULA)a, Mısır’a. Anadolu’ya Miletos (Malatya) Bilingeue'i: Nabat - Yunan), hatta İtalya’ya (Puteoli) kadar serpili adak ve mezar taşı yazıtlarında kullanılmıştır (M.Ö. I. Milâttan Sonra IV. yüzyıllar). Daha geç bir çağa ait olup, TUR-İ-SİNA’da kısa ve kötü yazılı belgeler (grafiti) bırakmış olan şekline TUR-İ-SİNA Nabatçası denir. Sami harfler ilk olarak Nabat Alfabede bitişik bir şekilde yazılmıştır.
— TEDMUR (Palmyra) ARAMCASkda, (M.Ö. I. M.S. III. yüzyıllar) Filistin Aramcasına benzer. Bir Arap aristokrasisi tarafından idare edilen Tedmurluların çok süslü bir yazısı vardır. Bazı kezde Yunanca tercümesiyle yanyana yazılan Tedmur yazıtlarının en uzununda Tedmur şehrinin gümrük tarifesi yer almıştır. ROMA ordularıyle Ingiltere'ye (NEVVCASTLE) giden Tedmurlu bir asker, orada kendi ana diliyle bir yazıtı bırakmıştır. İtalya’da (ROMA), MACARİSTAN’da (Temesvar) ve ROMANYA'da (Köstence) da kalıntıları vardır.
— Arapça zamanla Batı Aramcasını öldürmüştür. Bu diyeleğin başkalaşmış bir şekli edebiyatı olmamakla beraber, 16. 17 yüzyıllara kadar ŞAM yakınlarında ve Lübnan’da konuşulmuştur. Onun kalıntısı bugün CEBELÜD-DRÜZ’daki Ma’lüla Hıristiyan köyü ile Bakhaa ve Cüb’- adin Müslüman köylerinde ancak 1500 kişi arasında yaşamaktadır. A- rapçanın etkisi altında kalan ve ty, ky, gibi palatal fonemlerle Ç(t-ty-ç) ve J(c-j) gibi sesleri de bulunan bu diyeleğe yeni (yaşayan- Batı A- ramca denmektedir.
B — Doğu ARAMCA: 1 — Eski Doğu Aramcanın en eski belgeleri AKKAD’ca alanına ve M.Ö. IX.-VIII. yüzyıla aittir. ÇİVİ yazı kullanan yeni Akkadca tabletlerin başlıkları ve mahfazalarının üzerleri A- ramca yazılıdır. Assurdan, uzunca metin, NİNOVA (Babil) dan da üstü Aramca yazılı ağırlık ölçüleri bulunmuştur. Ahaimaniş İranlIları zamanında (M.Ö. V. yüzyıl) ki Aramcaya İMPARATORLUK Aramcası denir. M.S. III. yüzyıla kadar erişen kalıntılarına çok geniş bir alanda raslan- mıştır. Yukarda anılan ARAPSUN ve SARDEİS anıtlarından başka, Mı sır’da (Sakkara dikili taşındaki Aramca-Eski Mısırca Bilingue’i, M.Ö. 4827, Kuzey Hicaz'da (Teyma’da İLAH ŞALM'ın kâhinine ait 2 yazıt, M.Ö. V., IV. yüzyıllar), Irak ta (Hatıra yazıtı, M.S. III. yüzyıl), Fırat üzerindeki DURA’dan (yazma parçası), Kilikia'dan (Saraydın yakınındaki av kaya yazıtı M.Ö. V., IV. yüzyıllar; Tarsus satraplığı sikkeleri), Kuzeybatı Anadolu’dan (Abydos ağırlık ölçüsü), BAKTRİA’dan (sikke) ve yukarı Sind vadisinden (Pencap yazıtı) v.b.
— Doğu Aramcanın ve bütün Aramcanın ağırlık merkezini SÜBYANCA teşkil etmiştir. Vaktiyle merkezleri URFA’da bulunan Süryaniler, II. yüzyılda Hıristiyanlığı kabul ederek Yunan kültürüne yaklaşmış ve zengin bir edebiyat (bk. Süryani dili ve Süryani edebiyatı) vücuda getirmiştir. (Not: Evet: Milâdın 38’inci yılında Hıristiyanlığı kabul etmiş ve M. III. yüzyılından (tarihinden) evvel, edebiyatını vücuda getirmiştir). Hıristiyanlıktan önceki devirden bazı mezar yazıtlariyle bir mektup kalmıştır. Süryani edebiyatının şaheseri «Mukaddes Kitabın» PEŞİTTA (Arapça - Basit) denilen tercümesidir. V. yüzyıldaki Kristolo- ji tartışmalarında (Ephsos 431, ve Halkedon (Kadıköy) 451 konsilleri) Süryani kilisesiyle beraber, Süryani dili ve alfabesi de iki kola ayrılmış, Batı kısmında Bizans etki çevresinde kalan MONOPHYSİT - YA- KUBİ’ler (şimdiki Süryani Kadimleri kasdediyor) (ek olarak, 680 de bunlardan ayrılan MONOTHLİT - Maroniler «Haçlılar çağında 1182'de Katolik» ve Melkitlerin bir kısmı (V. XII. yüzyıllar, sonra Katolik) Sür- yancanın Yakubi şeklini, Doğu kısmındaki NASTURİ’ler de Nasturi şeklini geliştirmişlerdir. Bu iki ağızdan Doğu kol, esasa sadık kalmış, Batı kol ise bundan uzaklaşmış, ve başlıca ayraç olarak (Şedde)yi kaybetmiş (I) ve A Ö O II e ı vokal değişimlerini meydana getirmiştir. Meselâ Nasturi Pheşitta: Yakubi Peşitto; Nasturi İŞO: Yakubi-YEŞU. (-İSA) gibi. Süryancanın sintaks ve kelime hâzinesi üzerine Yunanca kuvvetli etki yapmıştır. VII. yüzyılda Arapçanın baskısı başlamış ve XII. yüzyılda Süryanca ölü dil haline gelmiştir. Süryanca bugün ancak dar bir çevrenin kilise dilidir. İran (Sasani) etki alanına sığınan Nasturilre, merkezleri olan NUSAYBİN'den ayrıcada Manihailer, Misyoner sıfa- tiyle dillerini ve yazılarını İran’a, Hint’e, Orta Asya’ya ve Çin'e kadar götürmüş ve bir çok milletler de bu dilin izini bırakmamışlardır. UYGUR devrinde Türkçe, Süryani harfleriyle de yazılmış, Çin'deki SİN- GAN-FU anıtında (781) Çince ve Süryanca yanyana kullanılmıştır. PEHLEVİCE'nin HUZAVARAŞ şeklinde, Süryanca kelimeler Allografi veya HETEROGRAMME, (maske) usuliyle İDEOGRAM olarak kullanılmış, Pehlevi harfleriyle Süryanca yazılmış fakat İranca okunmuştur. Aramca: ABO (-eb. Baba) yazılıp Pehlevice: PİT (-peder) okunduğu gibi.
— ARAMCA’nın Doğu diyeleklerinden biri de URFA’nın güneyindeki HARRAN Aramcasıdır. M.S. VIII. yüzyıla kadar putperest kalan Harranhların dilinden ancak bir kaç kelime kalmıştır.
— Yazdığı din kitaplarının KIPTI’ce bir tercümesi son zamanlarda Mısır’da bulunan ünlü tarikat başkanı MARDİN’li (1) MANİ (M.S. II. yüzyıl), ana dili olarak, süryanca’ye benzer bir diyelek konuşmuştur. MANİHAİ Aramca denilen bu diyelekten bir kaç yazıtla tek tük yazma parçaları kalmıştır.
- BABİL TALMUDU ARAMCA’sı, doğu aramcanın önemli bir üyesi, ve süryancanın yakın akrabasıdır. Babil yahudi Bilgini (Ülema) tarafından M.S.IV.VI. yüzyıllarda tertip edilen, ve KUDUS TALMUDUN- DAN çok daha hacimli olan bu Talmud (Talmud Babil) un Gemara kısmı bu diyelekte yazılmıştır.
- Babil Talmudu diyeleğine yakın olan bir diyelek de MANDE aramcasıdır. Eski Babil şehrinin yakınlarında M.S. VII. XI. yüzyıllarda pralıyan ve İran, Musevi ve hıristiyan etkileri gösteren bir tarikatın, MANDE (Sabi) lerin dilidir. Başlıca Din kitapları olan GİNZA (define), Özel Mande Alfabesiyle bu diyelekte yazılmıştır. Mande Aramcası, fonitigi ve morfolijisi çok değişmiş olmakla beraber, yabancı öğeleri pek az olan en temiz Arami diyelektir.
- Batı--da olduğu gibi, Doğuda da Arapça zamanla aramcayt boğmuştur. Doğu Aramca bugün Türkiye - Irak - İran sınırındaki dağlık bölgelerde 200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır. () Kuzey Irak'ta Türk toprağı olup TUR - ABİDİN (Midyat, İdil, Şırnak, Beytüşşebab, Nusaybin İlçe ve, dağlık köylerinin Süryani, Keldani halkını kasdediyor) de YAKUBİ’ler, yeni (yaşıyan) doğu aramca denilen bu dilin - TORANİ - ağzını kullanmaktadır. XVII. yüzyılda Musul Masturileri bu dilin FELLİ- Hİ (Fıllahi ağzını, XIX. yüzyılda da Amerikalı Misyonerler RUMİYE (Urmiye, bugün : Rezaiye) ağzını, edebiyat dili rolüne yükseltmeye çalışmışlardır. Yeni doğu aramca konuşan kotoliklere de Keldani denmiştir. Bu diyelek gırtlak fonemlerinin çoğunu kaybetmiş bir çok damak konsonları türetmiş; sonradan gelişen Ç.J. gibi konsonları göstermek için de diyakritik işaretli harflar kullanmıştır, kelime hâzinesine Türk (zeri). İran (kürt) ve arap öğeleri girmiştir.
M.Ö.IX-X. yüzyıllara ait olup 1896 da Anadolu, Süriye sınırına yakın ÖRDEKBURNU'ndan çıkan ve şimdi İSTANBUL Müzesinde bulunan dikili taş üzerindeki ARAMİ harflarla yazılı metinden ancak bir kaç aramı kelime anlaşılabilmiş, üst tarafı karanlık kalmıştır, "yazıtın esas dili SAMİ'ce değil, eski küçük Asya dillerine ait olsa gerek".
BÖLÜM: 9
SÜRYANİ - ARAMI, İBRANİ, ARABİ
YAZILARIN GELİŞMESİ ve
BU YAZILARLA YAZILMIŞ
ESERLER
Yahudilerce İBRANİCE'yle Tevrat ve Mektuplar bir de TALMUD kitabı.
Araplarca (KUFİ yazısıyla ki eski ismi HATT -1 - HİRİ) idiki KUR’AN ve diğer dinî yazılar.
Yine Araplarca (HATT - İ - NUSHİ yazısı da Hattı Nabtı’dan tü- ı retildi) bununlad a mektuplar kaleme alınmakta idi.
ARAPLARIN YAZI öğrenmesi
(M.S. 30-300) Yıllarında Arapların yazı yazmağı bilmediklerinden iddialar varsa da bu gün, O zamanı kapsıyan dvirlere ait HİCAZ arap- larından kalma yazılar kütüphane ve müzelerde mevcutttur.
Araplarda yazı gelişmesi şöyle olmuştur.
Hicazın diğer komşularından HİMYARİLER, veya HUMEYRİLER HARF - İ - MESNET,denilen yaziyle yazarlardı.
Hicazın diğer komşularından NABTI - ARAMILAR’ce, HARFİ - İ-NABTI, denilen yazıyla yazarlardı. Himyarı ve Nabtî eserlerin HAVRAN ve BELKA bölgesinde mevcut olup zamanımıza kadar intikaleden örneklerle doludur.
Etrafında uyanık kavimler olmasına rağmen Hicaz (Namidiğeri) (-DİYARI - MUZUR--) de Arapların geri kalmalarındaki neden; BEDEVİ- YET halinden kurtulamamalarıdır.
Hicaz arapları (M.S. 550) yıllarında Süriye ve Irak havalisindeki kültür konularını etüde meyilettiler, dolayısiyle (yeni Arami-süryanice), (İbranice) yazılarını öğrendiler. Bu iki tip yazıyı öğrenince arap- çaya has KÜFİ yazısı (ki eski ismiyle HATT -1 - HİRİ yazısı) meydana getirip Hazreti MUHAMMEDİN Kitabı (Kuran - î - Kerim) bu yazıyla yazdılar ve günlük mektuplaşmada da bu yazıyı kullandılar.
Şurası kayde değerdirki : ESTRANGELE’nin Hatt-î-hiri, şeklindeki yazısı Araplara kimler tarafından intikal ettirildiği hakkında ihtilaf da vardır. Enönemli rivayete göre bu yazıyı araplara öğreten, Irak civarında ANBER halkından BUŞUR bin ABDULMALİK-EL KENDİ'dir. Buşur bin Abdulmalik Elkendi Alim bir kişiydi. Zamanının kumandanı - DEV- MET - ELCENDEL’in - Emiri - olan AKİDAR bin abdulmalik’in de biraderiydi. İlmini Anber bölgesi halkından sağlayınca mekkeye gettiydi. Orada halife MUAVİYE'nin Halesi SAHBE-İ-bint HARB'bini ÜMEYYE (oğlu Harbin kızı SAHBE) ile evlendiydi. Ve bu raada dostlarından bir kaç KUREYŞİ'ye MEKKE’de bildiği Estrangele’nin (hat-î-HİRİ şeklindeki) Nam-î - diğerle KÜFİ Yazısını da öğrettiydi. Yazı yazmasın1 öğrenenlerin çoğalmasıpa Cahiliyet devrinin sona ermesi, yani islamiyetin intişarı olayı amil oldu. Ve bu arada Kura'ni Kerimi yazmaktan ötürü iş sahası açılınca Hattı - HİRİ (Küfi) yazısını öğrenenler çoğaldı (I)
SÜRYANİCE ve ARAPÇA
SESLİ HARFLAR
İslamiyetin başlanğıçında ayni bölgenin şivesine sahip HAFİZ- LER'in Hıfziyle KURANI - KERİM’in intikali sağlanmakteydi. Bu devrede arapların yazısında sesli Harf olmadığı gibi, harflerde Nokta’da yoktu.
(Hicretten Sonra-50)nci yılından sonra, İslamiyet genişleyip de çeşitli milletlerin çeşitli şiveli hafızlarınca da, KUR'AN okunmağa baş- layınce ayni ses tonunu vermek ve aksaksız okunmasını temin edebilmek bir mesele haline gelmişti. Bu maksatla Arapça yazıya sesli harf- ların ve noktaların ilavesi düşünüldü.
Sesli harfları ilk düzenliyen Arapça Gramer yazarı EBÜL-ESVED EDDÜVELİ - dir (H.S.69). Bu yazar, Sesli Harflar ile noktaların yazıya ilavesi yapmakla;
İsmi, Fiil’den.
Fiili'de Harf'den (Bazen Edat'den) ayırmak imkânını bulmuştu. Harfi Harf’den ayırmak ile (Meselâ: b - nin üzerine iki nokta konunca onu -1; üç nokta konunca Onu - th se; ve altında bir nokta konunca onu-b; ve keza Hı'ye bir nokta koyunca-c; üzerinde ise-He, yapmak) düşüncesinde değildi.
Medeniyeti İslamiye tarihinde 0:3. S: 102-103. de : "Kuvvetle muhtemeldirki bu zat, harfin üstüne nokta koymak usulunu Irak'dekı komşuları KELDANÎ - Süryanilerden öğrenmiştir”, diye kaydı vardır.
Hakikaten, Yazılarında; Keldanî - süryaniler (değer anlamına gelen ve FUHOME ismi verilen (Yüzeyli) büyük Noktalar, kullanırlardı. Eserlerinde zevkle çalışan Süryani HATTAT'ları bu noktalar üzerinde önemle dururlardı.
iBUESVED - EDDÜVELİ'nin bu fikre yönelmesinde Süryani bilginlerinden URFALI YAKUP (M.S. 633 - 708) un etkisi olmuştur.(l)
E. EDDÜVELİ, harflerin (sesli harflerin yerini tutan) noktaları koymak istediği zaman, maiyetine verilen kâtibine: «Harfi hecelediğim ve telaffüz ettiğimde ağzımı açarsam, noktayı harfin üzerine; ağzımı bozarsam noktayı, harfin içine; ağzımı aşağıya doğru kırarsam, noktayı harfin altına korsun» diyerek, o suretle nokta koymasını çahstırır- dı.(2)
Tarih El-Mazhari: C: 2 S: 177
Medeniyeti slamiye Tarihi C: 3 S: 102
Adı geçen eser C: 3 S: 102
Demek oluyorki: Ağzını açarken «A», bozarken «O», kırarken de «İ» sesini verirdi.
Süryanilerce kullanılan noktalar da vardır. Bunlar da (sertleştirme ve yumuşatma) noktaları denir, renkleri kırmızı ve sarı olup harfin üzerine veya üstüne konurlar.
Örneğin; (G) harfinin üstüne konulunca (G) okunur, altına konunca (Ğ) okunur. Bu usul da Araplar tarafından benimsenmiştir. Noktaları; yazının renginden başka bir renkle yazılırlardı. Hatta; Kahire civarındaki ÖMER CAMİİnden alınarak HÜDEYİB kütüphanesine nakledilen eski bir MUSAHAF'deki yazılarda yüzeylendirilmiş noktaların kırmızı renkle işlendiği görmek mümkündür. (3)
Netice: Arapların kullandığı bugünkü yazıdaki noktalar, Süryanile- rin o tarihteki etkisinin bir devamıdır.
İSLÂMİYETTEN ÖNCE SÜRYANİLERDE İLİM VE KÜLTÜR
Süryaniler, eski Keldani (Babiller) in devamıydılar.
Keldaniler, İSA’nın doğuşundan birkaç yüz yıl önce medeniyet yolunda ilerlemişlerdi. Bu arada Astronomiyi (Dünyanın hareketiyle) ifadelendirilen GÜNEŞ Saatim ve keza Tıp İlminde de bitkilerden sağlanan ilâçları uygulama hususunu geliştirmişlerdi.
Keldani - Süryaniler, İRAN’lıların istilâ ve hakimiyetleri üzerine devletlerinden olmuşlardı. Hıristiyanlığın doğuş ve yayılması üzerine, bu dine davet için her tarafa öğütçüleri dağılmıştı. Bu dağılma esnasında da (İran’ın nufuz safası dışına çıkmaktan ötürü) Katoliklik ve NAS- TORİ'lik (4) NASTORİLİK, Süryanilikten ayrılmış İstanbul Episkopusu NASTORİYOS'un cemaatıdır. M.S. 428 de NASTORİOS Episkopos iken, ARİOS (ARYANİ) Mezhebi ile diğer Mezhepleri redederek, Kendi kendine yeni bir Mezhep icat edince, AYTHALOG Ruhani senato tarafından azıl edilip sürgün olarak Mısır Çöllerine gönderilmişti. Bir çok eserleri yakılarak yalınız söylevlerinden bazısı ve yazışmalarının bir kısmı mevcuttur. Nastoriyos’un Mezhebi; Elcezire, IRAK ve HİNDİSTAN’da yayılmıştır. Türkiye de bu mezhepten bir kaç aile bulunabilir, inançlarını yayarken, bir yandan da kayıp ettikleri bilim ve kültürlerini iktisap etmişler, ayni zamanda Araplara da bu bilim ve kültürü aktarmışlardı. İşte bu hal Süryanileri Yunanlıların öğrencisi, ve fakat Arapların da Hocası, durumuna.getirmiştir. (5)
Adı geçen eser C: 3 S: 102
Adı geçen eser C: 3 S: 102
Adı geçen eser C: 3. S: 102
Süryanilerin Theologide (Lahüt ilmi), felsefe ve lisan okutan okulları vardı. Bu okullarda Yunancadan tercüme edilmiş eserleri okutuyorlardı. Tercümeler arasında özetlenmiş eserler de vardı.
Keza hocalık ettikleri ABBASİLER'in kütüphanelerine sayısız çevriler vermişlerdi. (Çevriler - tercüme).
SÜRYANİ LİSANI
Süryanilerin Mezopatamya’da - İran baskısından evvel - elliyi aşkın okulları vardı. Bu okullarda Süryanice - Yunanca, fen bilimleri okutuluyordu. Hatta felsefe bölümünde ARİSTO’nun görüşleri savunuluyordu.
Bu arada yirminci yüzyılın enteresan konusu olan RİYAZİ, mantık, diğer tabirle LOJİSTİK de o yılların en çok üzerinde durulan problemleriydi, Keza tıp hocası SERCİS RASAYNİ (Rasayinli Sercis) tarafından LOJİSTİK(1) üzerinde derin çalışmalar yapıldığı gibi ayni zat tarafından ele alınan çevriler meyanında:
İSAGOCİ'nin Tıbba ait Süryanice eserleri.
ARİSTO’nun Nefse (RUHA) hitabeden eserleri ile yine Aristo’ nun PHORPHYRE - FARFORİOS’a) ait söylevleri, de vardır. Bunlar LONDRA’da BRİTANİE Müzesinde mevcuttur. Hatta bu eserlerin XX. yüzyılda çevrileri yapılıp yayınlanmıştır.
SERCİS RASAYNİ (M.S.VII.) yüz yılın ilk yarısında Fırat civarındaki KINNESRİN Manastırının Üniversitesinde Yunan lisanı ve felsefesini okutmuştur. Keza bu Üniversitede yetişen ilim adamları arasında (Felsefe, Theoloğie ve Astronomici Nusaybinli Başepiskopos SE- VERİOS ile Tarihçilerden Urfah Yakup (M.S. 633-708) ve ATHNASİOS BELEDİ (M.S. 688) en meşhurlarındandır) .(2)
Yine Başepiskopos Severios’un öğrencilerinden de ATHNASİOS GEVERGİOS da Aristo’nun diğer eserlerinin tercümesini yapmakla isim yapmıştır. Bu Üniversitede yetişen bilim adamlarının sayısının 800'ün üstünde olduğu söylenebilir.
Süryaniler, bu zaman içerisinde KINNESRİN Üniversitesinin ışığı
LOJİSTİK: Eski tabir ile RİYAZİ MANTIK’tır. Boş nokta bırakmadan tüm ihata (kapsayan) sağlayan metottur. Vakiaye müessir olacak her maddenin muhteviyatına giren hususlar şunlardır:
İhtiyaçları: Teşebbüs etmek, tedarik etmek, depolamak, dağıtım yapmak, bakım ve kurtarma sağlamak, teknik arama ve geliştirme yapmak, teknik eğitim yapmak, teknik denetleme yapmak. Yeniden kuruluş ve metoda bağlamak, ve nihayet (tüm planlama ve programla) yapmak.
Yukarıda adı geçen (çeşitli maddelerin koordinasyonu) sağlamaktır.
Medeniyeti İslâmiye Tarihi C: 3, S: 267 altında MARDİN’in NUSAYBİN bölgesinde DAR-ÜL-ULUM namıyla bir Üniversite daha tesis etmişlerdi.
İran'da CİNDİŞABUR şehrinde Süryaniler; bir Tıp Fakültesi ile o- nun Hastanesi ve Maristanı (Timarhane) kurmuşlardı.
Yukarıda adı geçen Sercis Rasayni, Diyarbakırlı ATNOS ve ŞE- MUN TAYBUTHİ, Episkopos GRİGORİOS, PATRİK THODOSİOS'lar gibi, ABBASİ devletinin devrine yetişip hizmetinde bulunan bir çok Süryani Hekimleri; bu meyanda zikredilebilirler.
Süryani Tabibleri, hatta Tıb kitaplarını Arapça'ya tercüme etmeye çalıştıkları esnada bile, bir çok Tıb eserlerini yunancadan süryanceye tercüme etmişlerdir. Çünkü onlar O kitapları çoğunlukla ya yalınız süryanceye, yahut süryanca ve arapçaya çevirirler. Ezcümle adı geçen SERCİS, Galinos’un bazı kitaplarını süryanceya nakletmiş, İslâm devrinde ise bu kitapları MUSA bin HALÎT (Halit oğlu Musa) adındaki zat, süryanceden arapçaya tercüme eylemiştir. (I)
ŞEMUN TAYBUTHİ ise, Milâdın VII. asrın sonlarında tıp bilgisine dair bir eser telif ettikten başka daha bir çok kitapları tercüme etmiş tir.
Bahtyeşu ve HÜNEYİN ailelerinden yetişen HEKİM’ler ve mütercimlerin sayısı hayli kabarıktır, bunlar tarafından da pek çok eserler vücüde getirilmiştir.
Astronomi bilgisi süryanilere cedleri olan ARAMİ - KELDANİ’ler- den zincirleme süretiyle intikal etmiş bulunduğu için bü bilgiye dair pek çok kitaplar yazmışlardır. Süryani BARDAYSAN'nın kitabı zayi olmuş olup yalınız ismi kalmış olan, Yıldızlara dair bu kitap ve bu eseri yazdığı gibi, SERCİS RASAYNİ dahi (Ay'ın tesiri ve Güneş'in hareketi) isimli kitabı yazmıştır.
SEVERİOS SABUHT’de BURÇLAR'ın şeklini gösteren kitabını yazmıştır. (M.S. 667)
Daha önce isimini verdiğimiz URFALI YAKUP, DAVUT BETH RA- BAN, KİFA oğlu MUSA, ŞAHÖRE OĞLU EMMANUİL, HEY'ET İlmi hakkında eser yazanlardan bazıları idiler.
Süryaniler kendi lisanlarının düştür ve seslerini korumağa ve düzen vermeye çalışmışlardır. (2)
Meşhür bir riveyete göre, Süryanilerin kendi lisanlarının GRAMER kaidelerini NAHİV (Cümle bilgisi)ni yunanlılardan iktibas ettikleri ve buna delalet eden Süryani kelimelerine, sesli harfleri, koydukları, iddia edilmektedir. Bu ise boş bir iddiadır, bu yoldaki bilgiyi bu eserin gele
li) Medeniyeti Islâmiye Tarihi. C: 3, S: 267
(2) TABAKAT-EL-ATIBBA Tarihi, C: 1, S: 189. cek fasıllarında vereceğiz.Bunula beraber yine de özetle derizki, ARA- Mİ’ler Yunanlılardan öncedir, nitekim eski ve şimdiki kullandıkları Alfabelerinin Kartlarının isimleri buna tanıklık etmektedir.
Süryaniler, Yunan lisanında, İlim ve Edebiyatında pek yükselmiş, ileri, hamleler kaydetmiş, hatta İLİYADE ve OVEDİSE’yi kendi lisanları na tercüme edilmişse de, tercüme kayıp olduğu ve iki Beytten başka birşey ele geçmediği hakkında beyanlar vardır. Adı geçen Tercüman THEOFİL, İLİYADA'ı Süryaniceye tercüme ederken Asıl'da bulunan ilimlerin ismi, doğru okunması bakımından bir bağlantı altına koymayı arzu ettiğinden, süryanilerdeki sesli harfin yerine (A,O,E,İ,U,) harflarının kullanmaya mecbur olmuştu. Bu işaretler daha önce sesli harfin yerine geçmek üzere süryanice yazıda kullanılan noktalardan başka idi. Arapça yazısı hakkında, sesli harflere dair verdiğimiz bilgi üzerine, bu güne kadar süryaniler hem Yunan sesli haflerini ve hemde eskiden kalan (ses veren) noktaları, iki cepheden kullanmaktadırlar. Bunlardan birincisi: DOĞU, İkincisi: BATI, Süryanilerince kullanılmaktadır.
ARAPLARIN BU EĞİTİME İSTEKLERİNİN
SEBEBİ (nedeni)
«KUR'AN-I KERİM ve İSLÂMİYET» konusunda görüldüğü üzree, a- raplar İslâmiyetin başlangıcında İslâmiyetin; kendisinden daha önceki şeyleri bozma ve yok etme olduğu" ve KUR'ANDAN başka hiç bir kitabın okunma ve mütalaasının caiz olmadığı inancına kapılınca, PERS (İRAN) memleketlerinde buldukları YUNAN ve Pers kitaplarını yakmakta bir beis görmemişlerdi. O sıralarda İslâmlar futuhat ve devlet kurmakla meşgul olduklarından, diğer ilimleri anlamaya, aramağa ve elde etmeğe lüzum görmedikleri gibi o misillü şeylere vakit de bula mamışlardı. Bu cihetle KUR’AN-I KERİM ile ahkâmına ve Kurandan doğan (FIKIH, LÜGAT, MECAZİ, futuhat ve saire gibi yalınız İslâm ilimlerine) önem vermişlerdi. Binaeleyh O sırada memleketin Rum ve Pers'ten müteşekkil asıl halkı, kendilerinin yerine geçenleri (halefleri) eski kültüre ve bilhassa Tıp ve Felsefeye çalışmaya teşvik etmişlerdi. Fakat Halefler bu teşvike rağmen İSRAR da göstermiyorlardı. Ancak EMEVİ Halifelerinden (dördüncü) MİRVAN bin EL-HEKEM’e (HE KEM oğlu MİRVAN)e muasır olan Meşhür Hekimlerden aslen Süryani olup sonradan Müsevi olan Basra’lı MESÜRCİYE, Rahip AHRUN bin ÂYAN tarafından süryanice KENAŞ (1) şeklinde yazılmış Tıbba dair
(1) Bir ilme dair toplu olarak geniş bilgi veren bir esere, Süryanice KENAŞ denir. Arapçada müspet ilimlerin mütercimleri Süryanilerden teşekkül ettiği için bu kelime Arapça lisanında da aynen kullanılmıştır. Bu yoldaki açıklama «MEDENİYETİ İSLÂMİYE TARİHİ C: 3, S: 271 dedir.
bir eser, tercüme etmişti. Akabinde ÖMER bin ABDÜLAZİZ halifelik makamına gelince ŞAM'daki kütüphanelerde bu kitaba rastlamış, vezirlerinden bazısı Halifeye: «Bu kitabı kütüphaneden çıkarıp İslâmiyet arasında tamiminin pek faydalı olacağını» hatırlatmışlardır. Halife Ömer Bin Abdülaziz, bu hususta kırk gün Allah'a niyazlarda bulunduktan sonra kitabı çıkarıp okunmağa başlayan bir eser olarak halkın yararlanmasına fırsat vermişti. (1)
Bu kitap sadece bir tıp kitabıydı, hikmet veya felsefeye ait değildi. Öyle olduğu halde, zamanın halifesi bunu çıkarıp yaymakta fazla tereddüt etmişse, acaba diğer kitapların yayınlanmasında daha nice tereddütler geçirebileceğini okurların takdırına sunarız. Fakat bilahere İslâmlar devletlerini tmamiyle kurunca, genişlenince İslâm eğitimini de ilerletmeğe kalkmışlardı. Bu sayede Fitret hah teessüs ederek gaflet hali siliniyordu. Bundan böyle San’ata, Medeniyete rağbet göstermeye başlamışlardı, zaten Süryani hıristiyan din adamları felsefe eğitimi sayesinde Arapların medeniyet getiren kültüre eğilmelerini sağladı- lardı. Ve böylece İslâmiyet zamanın özlüklerine ve değişikliklerine uyarak peyderpey kültüre yönelmişti.
ARARLARDA (İSLÂMLARDA)
İLK BİLİM ADAMLARI
Yukarda bahsedilen ilimlerle çalışanlardan.
I-Nazir Bin Haris (Haris oğlu Nazir). Hazreti Muhammed’in teyzesinin oğludur. Ayni zamanda Hahamlarla Rahip ve Papazlarla görüşen ve onlardan ilim öğrenen, Eski ilimlere pek önem veren toleranslı, zeki bir araştırıcıydı.
2-NAZIR bin ÜMEYYA, TAHKİF kabilesinden olup âlim bir kişiydi. Kabilesinin Hz. Muhammed'e düşmanlığına katıldığından hayatından olmuştu.
3-Büyük Muaviye’nin Hafidi HAKEM - EL - MERVAN (Hicri ...85) isim yapmış âlimlerdendi.
4-HALİT bin YEZİT EL-AMEVİ : Müsbet ilimlerde isim yapmıştı. Şöyleki: a) İskenderiye Üniversitesinden getirttiği (MERYANOS) isimli rahipten kimyeyi öğrenmişti.
Keza, İSTİPHAN KADİM adındaki bir rahibe de Masürciye, Ahron’- un Tıbba dair olan (derleme anlamına gelen K E N A Ş isimli eserini) Süryaniceden Arapcaya naklettirmişti. Kenaş isimli Tıp kitabı otuz tıbbî makaleden ibaretti. Tercümesini yapan Rahip İstiphan, Masürci ye; «Ahron tarafından da iki tıbbî makale bu esere eklenmişti» demiştir.
(1) Medeniyeti Islâmiye Tarihi C: 3, S: 271
HALİFE MANSUR’un DEVRİNDE
TIP BİLGİSİ
HALİFE MANSUR’un devrinde Arapçaya alınmasına önem verilen müsbet ilimlerden biri de Tıp bilgisi idi. Bu tercümeye neden;
Halife Mansur (Hicri : 148) yılında ve halifeliğinin son günlerinde Midesinden rahatsızdı. Özel doktorlarında iş olmadığını anlayınca, doktor arıyordu. Kendisine CİNDİ SABUR'daki Baştabip CEVERCİS sağlık verildi. Adı geçen doktor Süryanî BAHTYEŞU'un oğlu idi. Cevercis, Zeki, mesleğine hakim oluşundan ötürü devrinin en meşhur Tıp Üniversitesine bağlı Cindi şabur hastanesinin baştabibliğini yapıyordu.
Halife Mansur, Doktor Cevercisi hemen davet edince, Doktor; Cindi şabur hastahanesini oğlu Bahtyeşu'a bırakarak diğer oğlu İbrahim ile yeğeni ŞAHLE oğlu İSA’yı da yanına alarak BAĞDAT'a ulaştı. Usul üzere Hastasını hastalığı hakkında konuşturdu ve konu üzerinde tartışma açtı, bazen Arapça bazanda Farsça ifadeyle gelişen konuyu en net şekilde HÜNKÂRA arza çalışıyordu. Bu sohbet sayesinde Ceverci- sin heybetli, vukur ve konuşkan bir kişi olduğuna Mansur da inanmıştı. Hasta ve Doktor yakınlığı en ılık iklime girmişti. Halifeyi muayene etmiş ve idrarına da bakarak ilâçlarını vermiş ve bazı tavsiyelerde bulunmuştu. Kısa zamanda şifa bulan Hünkâr da doktorunu çeşitli ikramlarla taltif ettiydi. Bu arada Halife; doktoru, İran'a dönmiyerek Bağdatta yerleşmeğe de ikna ettiğinden, Eşinden ayrı kalan doktora üç cariye ve üçbin Dinar tahsis ettiysede Doktor, dinine sadık bir kişi olduğundan cariyeleri kabul edemiyeceğini. Zira karısının sağ olduğunu, ancak diğerlerinin kabul ettiğini Hünkâra arzetti. (I)
Bu cevap : Doktorun iffetine ve Dininin ahkâmına sedakata delil teşkil ettiğinden halifeyi de sevindirdi ve kendi odalıklarının müdavi hekimliğini de Cercis'e verdi.
. **
Cercis, kitap yazmağı da severdi. Süryanice, Farsça ve Arapçadan maada iyi Yunanca da bilirdi. Halifenin iltifatlarına bir cevap olarak Tıp eserlerini Arapçaya da çevirmişti.
Otarihte Alimler öğrencilerine — oğulları da ayni dalda yetişiyorsa oğullarına da verdikleri dersin kitabını K E N E Ş Derleme tarzında yazarlardı. Meselâ : Irak valisi Haccac Bin Yusuf (Yusuf oğlu Haccac) ın Doktoru olan Süryani Theodor, oğluna ithafen eser yazmıştı. Cercis ailesinden gelen genç doktorlar da, diğer Abbasî Halifelerine hekimlik yapmış eserler de vermişti.
(1) TABAKAT EL-ATIBBA C: 1, S: 175
ABBASÎ Halifelerinin İkincisi olan MANSUR, eski eserleri Arap- çaya tercümeye önem veren ilk Halife olup ASTRONOMİ, ARİTMATİK ve Tıp eserlerine ait tercümeler yaptırmıştı. Bu devrede İBNİL - MAKFA adındaki zat; KELİLE veDLİMN E'de İbnil - Makfa tarafından Arapçaya çevrilmişti.
Felsefe, Mantık ve diğer müsbet ilimlerin tercümeleri; Halife MAMUN'nın zamanında yapılmıştı. MAMUN'u takiben HALİFE MEHDİ'- de, devrinde: Halifelik süresi: (Hicri 158-169) Dinde görülen fikir ayrılıklarının önüne geçmeğe uğraştığından İlmî eserlerin Arapçaya nakline ilgilenememişti.
Halife Harun Reşide gelince; (H.S. Hicri: 170-193) Bağdatta Süryanî Farisi ve Hintli tekâmülün, eski bilgileri tekrar elde etmeğe çalışmıştı. İslâmların garip bir inancı gelişmişti. Tıp’dan gayrî bilimlerin dini zedeleyeceği zannı hâkim olmuştu. O devirde Müslüman olmayan doktorlar çoğunlukla Felsefe ve Mantık bilgilerini seven kişilerdi. Bunlar sanatları gereğince Halifelerin hizmetlerinde ilerlemeler kaydettikleri için adeta akraba gibi ilgi ve anlayış görür, daima halifelerin kurul ve sohbetlerinde bulunurlardı. Bu işret ve sohbetler esnasında. Halifeler de felsefeden bahsediliş aşinalığı peyda oluyordu. Bundan böyle bir şehir elde ettikleri zaman o şehirde buldukları kitapları, eskiden olduğu gibi yakmak veya başka bir şekilde yoketmek değil, bilakis iyi korunmasını ve Aramcaya hemen tercüme edilmek üzere Başkent- Bağdata taşınmasına emrederlerdi. Nitekim HARUN REŞİT, Ankara ve dolaylarındaki savaşlarında enteresan bulduğu bir kitabı hemen Bağdat'a naklettirmiş ve Doktor YUHANNA bin MASEVİH'ye tercüme ettirmişti. (I)
ABBASİ
DEVRİNDE TERCÜMANLAR
Süryaniler, İslâmiyetten önce her yönde geniş bir ilerleme kaydetmişlerdi. Yunancayı ana dilleri kadar bildiklerinden tercümelerinde bir zorluk çekmiyorlardı. Bundan önce de açıkladığımız gibi Yunancayı ilk olarak Süryaniceye tercümeleri, Arapça için en büyük kolaylık sağlıyordu. Bu nedenden Abbasî devrinde Yunan ilimlerinden bilhassa Tıp ve Felsefenin incelenmesinde CİNDİ SABUR Üniversitesinin Tıp Fakültesinin Baştabipliğine yükselecek kadar bir mevki işgal etmişlerdi. Yunan lisanını kendi okullarında okutan Süryaniler, bir de Halifelik makamının (Alimler ülkesi) IRAK’a intikali; Bağdat şehrini, İslâm memle-
(1) Tabakat El-Atıbba C: 1, S: 175 ve Abulfaraç Tarihi Süryanice S: 227 ketlerinin her tarafından ve başka ülkelerden gelen öğrencilerin çoğunluğundan bahtiyar bir ülke haline getirmişlerdi. Hal böyleyken Süryaniler de bu cümleden olup geniş bir yaşayış ve huzur temin eden bu otoriteyi kendilerine koruyucu kabul ediyorlardı. Bugün nasıl Batı dillerini zevkle öğreniyorsak, o gün de Bağdat’ta Arap lisanının aşinaları olup Araplarla vuku bulan temas ve bağdaşmadan pek memnundular.
ABBASÎ Hükümdarlarının ilk devirlerinde Halifelerin adalet ve Mezhep hürriyeti yolundan ayrılmak fikrine asla iltifat etmediklerini gören GAYRİ MÜSLİM vatandaşlar da, Hükümdarlarına bağlılıklarını gösteriyorlardı. Gayrimüslim cemaatla kendi ruhani reisleri arasında bir ihtilâf doğunca; İslâm halifelerini işin halline hâkem gösterirlerdi. Binaenaleyh halifeler, ilim kitapları arapçaya tercüme ettirmek istedikleri zaman; Irak, Şam, İran ve Hindistan bilginlerinden başka, Süryani mütercimleri bulduruyor ve istenilen hizmetin yapılması için yeterli maaş ve kıymetli HİL’ÂT hediyeleriyle tercümesini istedikleri eseri belirtiyorlardı.
Süryaniler, başka milletler bilginlerinden daha muktedir bir tercüme sanatına sahipti. Yunanlıların sahip olduğu ilimleri daha iyi biliyorlardı. Yabancı milletler içerisinde Süryani çalışkanlığı örnek tutuluyordu. Tercümanların evlâtlarını da bu meslekte yetiştirmeleri adet haline gelmişti.
ABBASİ DEVRİ TERCÜMANLARI VE ESERLERİ
Abbasî devrinde, babadan oğula geçen tercümanlık hizmetine şahit olunabilir. Örneğin;
Tanınmış Süryanilerden;
— BAHTYEŞU ailesi
Bahtyeşu oğlu Cevercis, (Halife Mansur'un Baştabibiydi].
Cevercisin oğlu Bahtyeşu da (Halifelere tabiblik yapmıştı). Hatta Harun Reşit, onu Cindi sahurdan celbettiğinde Veziri YAHYA'ya, Bahtyeşu'nun bir sınavdan geçirilmesi emredince, sınav kurulu başkanı:
— ABU-KUREYİŞ İSA. Üye
— DAVUT BİN SARAFİYON. Üye
— ABDULLAH TAYFRİ’den teşkil edilmişti.
Sınav sonunda; Başkan, Harun Reşide: «EY EMİR-ÜL-MÜMİNİN; Tabibler arasında Bahtyeşu ile Tıp alanında; (Sülalesi felsefeci ve tabip olan) bu kişi ile yarışacak kimse yoktur.» demişti.(1) Bunun üzerine Halife onu Baştabibliğe tayin etmişti.
(1) Medeniyeti İslâmiye Tarihi C: 3, S: 290
— HÜNEYİN Ailesi: Bu ailenin birincisi «tercümanların başkanı» İSHAK UBADİ oğlu HÜNEYİN'dir. (Hicri 264) Bu zatın özel bir
sıfatı da «tercümanlar reisliği» ile tanınır, HİRA Hıristiyanlarından Süryani mezhepli idi. Hicri tarihinin 194'ncü (M.S..809) yılında doğmuştur. Babası sarraf idi, kendisi yaşça ergin olunca BASRA'ya giderek orada Arapça lisanını öğrendikten sonra Tıp tahsili için Bağdat'a hareket etmişti. O sırada Bağdat'ta bulunan Tıp dershanelerinin en önemlisi, Cindisabur Tıp Fakültesi olup mezunlarından, YUHANNA bin MA- SEYİH’in irfan çevresindendi. Hüneyin bu çevrenin arasına girip tahsiline devam etmişti. Adı geçen Hüneyin, bir gün okuduğu derslerden bir problemi hakkında üstadı YUHANNA'ya bir soruda bulunduğu için, üstad gücenerek öfkeyle Hüneyin’e: «Hira halkı nerede, Fen, Tıp nerede; sen ehli olmadığın bir ilmi tahsil için boşuna vakit geçirmektense akrabalarına git, onlardan elli dirhem al, bir dirhemle ufak sepetler, üç dirhemle Zernih ve diğer dirhemlerle Küfe ve PERS pulları satın al, kadisiye pullarına o sepetlerden zernih vur, yol üzerinde otur, (sadaka ve nafaka için) güzel pullar var, diye bağır, pulları sat, işte bu sanat senin için tababetten daha kârlıdır» diyerek, kendisini huzurundan kovuyor.
HÜNEYİN, Yuhanna'nın huzurundan ağlayarak kederli çıkıp gitmişse de, bu hal kendisi için âdilik ve zillet olmak şöyle dursun, bilakis asıl lisanı, yani yunanca lisanıyle Tıp ilmini tahsile kendisini bir kat daha mücibi teşvik olmuştur. Adı geçen Hüneyin, iki yıl kayıp kaldıktan sonra tekrar bu şehre döndüğü zaman İSKENDİRİYE'de lisan ve Edebiyatı öğrenmiş, HOMİROS'un şiirlerini ezberlemiş, arapçayale beraber süryance, yunanca ve Farisçede zaman ricalinin üstünde mümtaz bir mevki kazanmış bulunuyordu. Asrın hekimleri ve hatta bizzat üstadı olan Yuhanna, İskenderye'lilerin eserin uyar (SORU ve Cevap), adındaki CALİNOS’un kitaplarından bazılarını Süryance,ye bazısını arap- ça’ya tercüme için Hüneyin’e pek ziyade hürmet gösterirdi, kendisine hitaben, "RABAN HÜNEYİN (üstadımız Hüneyin demektir) derdi."
Halife MAMUN, felsefe kitaplarını yunancadan arapçaya nakletmek için yüksek bir mütercim arayınca, kendisine HÜNEYİN’i tavsiye etmişlerdi. O sırada Hüneyin gençti. Tercümede onun kadar ve onun gücünde adam yoktu.
MAMUN, mütercim olmak üzere HACCAC Bin Matır - İbnel - bat- lan; ve Hikmet evinin sahibi - Kütüphane müdürü SELİM ve başkalarını seçerek tercümelerine bakmak üzere Hüneyin'in maiyetine vermişti.
Halife, Hüneyin’e; tercüme ettiği şeylerin ağırlığınca Altın verirdi. Bu sebeple Hüneyin, yazdığı eseri gayet iri harf ve seyrek satırlarla kalın kâğıt üzerine yazardi ki ona göre hacım ve sıkleti fazla olsun da ağırlığınca Altın alsın.
Hüneyih; Davut ve İshak isimli iki oğlu vardı. Babaları kadar mahir olup bu devirdeki tercümelerin bu baba ve oğullara ait olduğu görülür, çünkü Hüneyin'in tercümesinden geçmiyen bir eser müteber sayılmazdı.
Hüneyin; (Hicri: 233) de Halife MÜTEVEKKİL'in zamanında da tercümeyle oğraşmıştır. Adı geçen Halife, Onu mütercimler başkanh ğına tayin ederek emrine İSTİFAN bin BASİL, Musa bin HALİT gibi mütercimler vermiştir.
Hüneyin, mütercimlerin terücmelerini tashihten geçirirdi. Hüneyin Hicri 264. M.S. 877’de ölmüştür.
Adı geçen Ustad'ın oğlu İSAK, babasıyle bir arada çalıştıktan sonra Halife MÜ’TAZAD'ın Veziri KASIM bin ABDULLAH’ın hizmetine girmişti.
Vezir, kendisine bütün sırlarını tevdi ederdi. İshakın tercümeleri ile Tıp ve Kimya üzerinde yazdığı eserleri de vardır.
— AASAM - EL - DİMİŞKİ : Hüneyinin hemşiresinin oğludur. Tıbbı, dayısı Hüneyinden öğrenmiş ve rivayete göre(l) Hübeyş’in refakati, Hüneyin için bir bahtiyarlık sayılırdı. Şöyleki : Maharetçe biribiri ne eşit olduklarından (isim benzerliği de bulunmasından ötürü) Hü- beyş'in eserlerine bakan ilim adamları "Bunların Hüneyin'e" ait olduk larını sanıyorlardı.
— KIŞTA Bin LUKA EL - BAALBEKİ : Şam süryanilerindendir. Yunanca, Süryanice ve Arapçayı tamamiyle bilirdi. Roma'da ve batı memleketlerde tahsil yapmış mahir bir doktor, büyük bir Faylazoftu. Yunancada narapçaya bir çok kitaplar çevirmişti. Tercümesi çok iyi anlaşılır, Fen üzerine birçok tebliğleri de vardı. Fıkraları güzel, tahminleri isabetliydi. Tercümelerden başka Tıp, Tarih, Coğrafya, Felsefe, Astronomu, Cebir, Hendese ve mukabele, Mantık ve Edebiyat, Diyanet hakkında da yüzden fazla eserler de bırakmıştır. MalatyalI büyük tarihçi Abulfaraç Barhibroyo Griğori: "Doğru söylemek lazımsa, haiz olduğu bilgi ve irfaniyle anlamlı ve kısa cümleler düzenlemesindeki K I S- T A, emsali (yazarların) en üstünüdür." demiştir. (I)
— MASÜRCİYE AİLESİ; Bu aile efradından bilhassa BASRA atıbbasından MASÜRCİYE; Yahudi mezhebinden, olup, süryaniceden arapçaya çevriler yapardı. Oğlu İSA bin de Tıp’ta babasına yetişmişti, her ikisinin tıbba dair eserleri vardır.
— KARHE AİLESİ; KERHE; tercümeleriyle isim yapmış bir tabip idi. Oğlu, babasından ileri nam kazanmış Süryaniceden arapçaya tercüme edilmiş eserlerinde sahibiydi.
(1) Medeniyeti Islâmiye Tarihi C: 3, S: 293 ve Abulfaraç Barhibroyo C: 1, S: 253
(1) Abulfaraç Bar Hibroyo Griğori C: 1, S: 253
— SABİT AİLESİ; Süryani bir ailenin ilk çocuğu SABİT bin KUR- RA'dır. Harran civarındaki Subba kabilesindendir. Önce Sarraflıkla uğraşırdı, Sonra Tıp, Felsefe, Astronomu tahsiline önem vermişti. Keza Süryanice lisanını çok mükemmel bilirdi. Arapça tercümesi dahi parlaktı. Arapça olarak Matematik Geometri, Tıp ve Mantık bilimlerine dair pek çok eserleri olduğu gibi SUBBA (3) mezhebine dair süryanice dahi bir kitabı vardır. Bu zat Abbasî Halifelerinden MÜ'TAZAD'ın hizmetinde bulunarak en yüksek mevkii işgalederdi. Hep Halifenin sohbetlerinde bulunurdu. Sinan isimli oğlu da HALİFE KAHİR - BİLLAH'ın sır çevresindendi. Sinan,ın çok eserleri varsada tercümelerine rastlanmamıştır.
— HACCAC Bin MATAR; Halife MAMUN’a kitap tercüme edenlerdendi.
MACESTE ve AKLİDİS’in (FLADİS) kitaplarını arapçaya tercüme etmiş ve tercümesi bilahere adı geçen HARRAN’lı SABİT bin KURRA tarafından tashih edilmiştir.
— İBNİ NAİME EL-HIMISİ (Homus’lu) Esas adı ABDULMESİH bin ABDULLAH’tır Bu zat orta dereceli bir mütercimdi. Fakat tercümeleri samimi ve iyiydi. ZORBA bin MENHÜVA dahi bu aileye mensüp olup tercümeleri Abdulmesih’inkinden daha zaif idi.
— İSTİFAN bin Basil; Hüneyin bin Ishak kadar güzel tercüme eserler vermişti. Ancak Hüneyin’in cümleleri daha tatlı ve açıktı.
— MUSA bin Halit; Tercüman adiyla tanınan bu bilgin, CALİ- NOS’un altı kitabından çoğunu tercüme etmişti, tercümeleri bakımından Hüneyin’in bir kopyasıydı.
— SERCİS EL-RASİ; Irak ELCEZİRE'sinde bulunan RAS-AL- AYİN halkından olup birçok kitap tercüme etmişti. Orta dereceli tercümanlardan sayılır tercümelerini Hüneyin tashih ederdi.
— YUHANNA bin BAHTYEŞU; İsim benzerliğine kapılmamalıyız. Bu Bahtyeşu; daha önce adı geçen Bahtyeşu ailesinden olmayıp başka bir aileye mensuptu. Yunanca alışıla geldiği üzere Yunancadan Süryaniceye çevrilmeden (eserleri) direkt olarak arapçaya çevirebil- me gücünü ispatlamıştı.
— BATRIK; Abbasi Halifelerden İkinci Mansur'un zamanında yetişip bir çok eski kitapların tercümesine Halife tarafından memur kılınmıştı, birçok iyi tercümeleri de vardı. Hüneyin kadar güçlü tercüme sahibiydi.
— YAHYA bin EL-BATRİK (BATLAN’da Denilir); Halife MA- MUN’un devrinin en büyük simalarındandı. HAŞAN bin SAHİL'in maiyeti erkânındandi Latinceyi pek iyi kavradığı halde Yunancayı gereği gibi bilmiyordu.
— ABU-OSMAN EL-DİMİŞKİ; Arapça tercümeleriyle isim yapmıştı.
— ABU BUŞÜR - MATTA bin YUNUS; VAN Bölgesinde DEYİR - KINNI (Yuva Manastırı) halkından olup MAR MARA okulundaki büyük ustadların elinde yetişmişti, çağının su katılmamış, Mantık biliminin başkanlarındandı.
— YAHYA bin ÂDİ; Hicri IV. yüzyılda isim yapmış bilginlerden olup MATTA bin YUNUS ile MEŞHUR ABU - NAŞİR - FARABÎ'nin okul arkadaşıydı. Süryani mütercimlerinin çoğunun aksine YAK U B İ (Süryanî Kadim) Mezhebindendi. Bir gecede yüz yaprak dolduracak kadar süratla yazardı. (I)
Böylece yukarda sıraladığımız Hıristiyan Süryani kadim (Yakubi), NASTURÎ mezhebine bağlı yazar ve tercümanların hayat hikâyelerini özetlemiş bulunuyoruz.
SÜRYANİLER VAS1TASİYLE
YARATILAN BİLİM VE
KÜLTÜR
Yukardaki B E H İ S L E R'de adı geçen Alim - Müellif ve mütercimlerin çoklukla ŞAM, ELCEZİRE ve IRAK halkından olmak üzere Sür yani oldukları görülür. Cidden Süryaniler - MEZOPOTAMYALI’lar beşeriyetin ilim ve kültürünü milletler ve kavimler arasına bir lisandan diğerine aktarma ve ulaştırmada tarihin ta eski zamanlarından beri büyük hamlelerle gelişmişlerdi.
Süryaniler tabii olan çalışkanlık ve zekâları, Bulundukları memleketin coğrafi durumu itibariyle Doğu ile Batı arasında köprü teşkil etmesinden bu fırsat onlara doğmuştu. Eski Yunan medeniyetinin Doğuya, Doğunun tarihinin de Batıya aktarılmasına amil olmuşlardır.
Milattan birkaç yüz yıl önce HECE HARFLARl'nı efkâra yayanlar Süryani Fenikeliler olup ticaret maksadiyle yaptıkları seyahatlar boyunca; bu harflerin kullanılmasını Batıda (Yunan ve havalisi ile Doğuda Keldani ve havalisi halkına öğretmekle kendilerini yükümlü bulmuşlardı. Heceli harflerin bu. XX. Yüzyılda (ALFA. BİTA, GAMEL, DELTA) şeklinde okunuşu o günün etkisinden doğma bir kural olark devam etmektedir.
Mısırlılarla Keldaniler arasında kültür ve edebiyatın intikal ve intişarına da amil olan Süryanilerdi. Bu eserde belirtildiği üzere bilgiyi yunanlılara aktaranlar yine süryanilerdi.
Yunanlılar; Felsefe, Mantık ve diğer bilimleri tanıyınca Büyük
(1) FEPRİST EL-İLAM kitabı, Sayfa 264
İSKENDER’in fethileride İRAK ve ŞAM dolaylarına yayılınca; Süryaniler o kültürü de iktibas etmişlerdi. Hıristiyanlığın doğuşundan sonra ona «EDEBİYAT - I - NASRANİYE - İ - YUNANİYE» demişlerdi ve Yunan felsefesini kilise ve manastırlarda işlemişlerdi. İlim ve Yunan kültürünü PERS (İran), Hindistan ve bütün Yunan bilim ve kültürünü İSKENDER Ordularının yayılma sahası boyunca, İran ve Hindistan dolaylarına kadar süryaniler yaymakta amil olmuşlardı.
Önceden arz edildiği gibi, HÜSREVNÜŞİRVAN, Tıp ve felsefenin okultulması için Cindi sabur Maristanını (Timarhane) inşa ettirdiği zaman, bu eğitimi icraye muktedir Bilginleri çoğunlukla Irak ve ELCEZİ- RE hıristiyanları arasından bulabilmişti.
Bu arada HARAN (Urafa)da, O devrin ibadet yeri olarak kullanılan PUTHANELERİNde bulunan Heykellerle Yazıtlar üzerinde SAMİLER’e ait bilim ve kültür örneklerini belirtmek gerekir. O tarihte; bir kısmı putperestlikte kalmış olanlarla beraber Hıristiyanlığı kabul eden süryaniler de (din kavramı) Süryanî lisanını ikinci dereceye düşürmemişti.
Bu Meyanda; Eski süryanileri temsil eden Keldanilerin de Irak üzerindeki Bilim ve kültür etkisini de kaydetmek zaruridir.
İslâmiyetin doğuşundan sonra Halifeler, ilmi eserleri arapçaya çevirmek istediklerinde, o zamanlarda kullanılan lisanlardan nakletmek için kendilerine en fazla yardım edenler süryaniler oldu. Zira o sıralarda bu kültürü arapçaya tercüme edenler çoğunlukla HOMS’lu, Baalbek'li, Şam’lı, HİRA’lı ve BASRA’lı kimselerdi. Süryaniler. XX. yüzyılda Batı dillerinden Arapçaya birçok çevriler yapan toplumdur. Bu hususta sarf ettikleri mesai herkesin malumudur. (I)
SÜRYANİLERİN ANAVATANI
MEZOPOTAMYA
Doğudan Pers; Batı'dan Akdeniz, Kuzeyden Erminya veküçük Asya, Güneyden Arap ovasiyle çevrilmiş iki nehrin (BEYNEL — NEHREYİN) kollarıyla tabii zenğinliğe ulaşmış İklimi gelişmelere müsait imkânlar bahşeden ülke MEZOPOTAMYA: Süryanilerin anavatanıdır.
SÜRYANİLERDE HIRİSTİYANLIK
KLAVUZLUĞU
Süryaniler hıristiyanhktan önce de bilim ve kültüre aşık milletti, bu kere; Hz. İSA’nın Süryani ülkesine mücavir GALİLE’de din yaymasını
(1) Medeniyeti İslâmiye Tarihi, C: 3, S: 301 bir talî eseri telekki eden süryaniler; TEK ALLAHLI DİNLERİN ikincisi- Kavimlere hitabeden - Hıristiyanlığı ve niteliklerini Süryaniceyle dört yana yaymışlardı. ANTAKYA Patriklik kürsüsünü kurduklarına da iftihar duymaktadır. Çünkü bu kürsü sayesinde HİND ülkesine kadar görüşlerini yayabilmişlerdi. Süryani CEDLER'i, hıristiyanlığın hedefe varabilmesi hususunda vargüçleriyle gayretlerini sarfetmişler, Toplumlara kültürel irşatlardan geri kalmamışlardı. Bütün gaye, hıristiyanlığın ka- vimlere getirdiği idrak gücünü bildirmekti.
Siyasete iltifat etmeyip yalınız bilimin ve dinin yayılmasına gayret göstermişlerdi. Bütün Hıristiyanlık alemine (GENELKİLİSE)ye kanun ve nizamlar tesis etmişlerdi. Bilime sarılmak sayesindedir ki, kütüphanelere çeşitli eserler bırakabilmişlerdi. Ülkelerde pek çok Üniversiteler de tesis etmişlerdi. Bundan anlaşılıyorki, din ve dil bilgisinde sür- yanileri geçecek hiç bir millet yoktu.
Bu yükseliş Onikinci yüzyıla kadar devam etmişti.
DEYRUZZAFARAN’a (manastır)
İNTİKÂL
ORTODOKS olmadıkları halde kendilerine HALKEDONA MELKİT- leri ismi verilen ve Bizans İmparatorluğu temsil eden güçler, Süryanilerin hıristiyanhk klavuzluğunun merkezi olan Antakya Patriklik kür süsünü tehdide başladılar. Neticede Süryaniler Antakyadan Malatya'ya ve sonra Diyarbakır üzerinden Mardin’a (DEYRUZZAFARAN)a, nakil yapmak zorunda kaldılar.
SÜRYANİLERİN İSLÂMLARLA (TÜRKLER DE)
KAYNAŞMASI (I)
İslâmiyetin Hükümranlığıyle Bizans çekişmesi başlayınca (süryaniler Bizans’a karşı olduklarından) Mezopotamyada Arapların ve SELÇUKLU Türklerin işgali süratlendi (Örneğini; bu eserin geçen bölümlerinde bulabilirsiniz).
Bu arada; Arap Hükümranlığına Fen Kültür konularını büyük bir gayretle nakil ve izah ettiler. Ve bu devrede Hıristiyan süryanilerden tarih boyunca isim yapmış Alim ve tercümanlar doğdu. Bunların bir kısmı iktidarın vekilliklerinde görev aldılar.
Süryaniler; oldum olasiye İNSAN'a aşık (Humanite) düşüncesine
(1) Selçuk-Name, S: 20b ve Methiye 113 ve Süryani Mihael 111, S: 154- 172. ve Türk Cihan Hakimiyeti - Mefkuresi Tarihi Prof. Dr. Osman Turan, C: 2, 212 ve Chronigue, C: III. S: 394-395.
değer verirlerdi. Tarih tanıktırkı! Süryaniler hiçbir Halife ve Padişah iktidarına sıkıntı yaratmazlardı. XX.Yüzyılda Süryanî kilisesine bağlı TÜRKİYE CUMHURİYETİ vatandaşları da babalarının tutumunu aynen yürütmekle müftahirdirler.
Süryaniler; el ele vermenin MİLLETİMİZ’i kalkındıracağına da inançlıdırlar.
SÜRYANİCENİN ARAPÇAYA ETKİSİ
Süryani - Arami lisanı dörtbaşı mamur bir lisandır. Süryani lisanı menşe bakımından Arapçaya destek olduğundan iyi bir Arapçanın öğrenilmesi, bu dilin (Süryanicenin) kavramasına bağlıdır.
Eesasen; İslâm Peygamberi Hz. Muhammed ile Aarap Halife ve padişahları ülkelerinin yüksek okullarında ilkönce ARAMCA - SÜRYANİCE okutmağa maiyetlerini davetlerine sebep de bundan ötürüydü. Halen Hindistan'da KERALLA bölgesinde ve Irak, Mısır, Ürdün, Lübnan’da bu görüşün uygulandığını burada kaybemek bu eserin yazarına iftihar verir. ()
«Zannederimki yakın bir zamanda bütün Arap milletleri de bu izde er geç yürüyeceklerdir.(1)
Sami kavimlerinden olmayan Batıklar da bu izi uygularken, Arapların da kendilerini bu işten fariğ tutulmasına sebep yoktur.
Türkiye’de de Arap lisanının öğretildiği Fakültelerde, Süryanicenin öğrenilmesiyle dünya tarihinin ve Arap lisanının daha iyi kavranacağına inanıyoruz. Hintlilerden daha çok, Süryaniceye önem veren Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, Belçika, Hollanda, İsveç, Amerika, Sov- yetler Birliği ve AvustralyalIlar tarafından bu Süryani - Arami lisanına ilgi gösterilmektedir. Ve ülkelerinde Süryanice KÜRSÜLER'i vardır. Buna rağmen bütün Arap ülkelerinde ve ayni zamanda Türkiye'de, ayni ilginin görülmemesi, konunun hakkiyle kavranamadığına delildir.
Süryanice; Arap fütuhatına kadar kıymetini kayıp etmediği gibi fütuhat boyunca da etkisini göstermiş bir bilim aracıdır. Batı ülkeleri; Süryanicenin tekrar yaşaması için geniş BASIN ve YAYIN evleri kurmuş olup kıymetli Süryani ESERLERİ'ni basmak ve yaymaktan kendilerini alamamaktadırlar. Bunu teyideden; Üniversitelerinde kendi lisanlarının yanı başında yüzlerce kültür dâhisi meyanında Mar AFRAM Mar İshak, Mar Nersi, Mar Afrahat ve Tagritli Anton Ritor'un, Suruçlu Mar Yakup ve Urfalı Mar Yakup’un eser ve tercümeleriyle, Büyük Süryani tarihçi MİHAEL’in, Abulfaraç - Bar Hibroyo Grigori’nin, Zekeriye- El-Fasih’in tarihî eserlerini okutmaktadırlar. Buna binaen SAMİ ka- vimlerinden de zamanla değerin doğacağına inanmaktayız.
KISIM : 2
BÖLÜM : 10
URFA KRALLIĞI (M.Ö. 132-250)
URFA krallığının kurulduğu M.Ö. 132 yılına kadar, Büyük İskender'in rejimini devam ettiren SLOKİ'ler İmparatorluğunun yayılma sahası ANTAKYA merkez olmak üzere Suriye ve Mezopotamya'yı kaplıyordu. Bu alanın güneyinde FARTİ ve BAKTİRYA bölgesinde Süryani - Arami sülâlesinden gelme NAPTİLER yaşıyorlardı.
Urfa Krallığı Farti kabilesinden ARYO (Arslan) tarafından (M.Ö.
yılında kurulmuştu. Krallık sıfatı olarak ABGAR namiy- le yâd olunuyordu (1). Bu iktidara çeşitli ABGAR'lar iktidar- lık ettilerdi. Bunlardan :
Kurucu Abgar Aryo (Arslan) nin ikitidarı (M.Ö.132 127) yıllarına rastlar.
Abgar ABDO (M.Ö. 127 120) yılları arasında hükümdarlık yapmıştı.
Abgar FAFRADAŞT (M.Ö. 120-115)
Abgar BUHRO (Bekir) (M.Ö. 115-94)
d/ 1) Abgar MANO ayni iktidarı Abgar Buhro ile dört ay için müştereken paylaşmışlardı.
Abgar Hgiro (Topal) ve bu arada FİKO (Keke), Su- moko (Kırmızı), namiyle birçok Abgarlar iktidara gelmişlerdi.
Abgar UKÖMÖ (Kara) (M.Ö. 69) yılında iktidara gelmişti.
Filip Hitti Tarihi, C: 1, S: 270
Birecik Kalesindeki Türbe ve Yazıtının görünüşü.
İşte KARA ABGAR zamanında Romalılar ikinci kez JOLYOS SEZAR devrinde fütuahta kalkmışlar ve (M.Ö. 53) yılında PONT, ERMİNYA ve SURİYE havalisini; ayni yılın baharında da güneydeki FERTİYE bölgesini de ele geçirmişlerdi. İşte bu fütuhat sırasında Roma İmparatorunun mümessili ve asi Valisi (Süryani asıllı) Kara Abgar üzerine Krasos komutasında kuvvetler sürülmüştü. Talih Kara Abgara gülünce, DİCLE nehri kıyılarında esir Krasoz’un ağzına erimiş altın döktürdüğünde;
— Kara Abgar'ın (Bunca memleket zaptiyle doymadın da, UR- FA'mada mı göz diktin? Al bu altınları ye de doy!) dediği, dillere destan olmuştur. (1)
DAYRO DNEFŞOTHO denilen manastırın yazılı penceresini gösterir.
(D Filip Hitti. C: 1. S: 310
NAPTİLER üzerine; yahudi ve ARAPLARIN etkileri arttığından URFA Süryani ABGARlarından onbirinci MANO OĞLU ABGAR'ın iktidarı, Roma imparatoru GURDİYAN'nın hükümranlığı günlerine tesadüf eder. Bu iktidar 380 yıl ayakta kalmış ve M.S. 250 de son bulmuştur. (2)
ABGARLARIN SİKKESİ (Paraları)
Paranın bir yüzü Ay-Yıldız, diğer yüzü ise Güneş şeklini gösteren sembolü taşımaktadır. Ancak Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, yani
Urfa hükümdarları ABGAR'ların paraları. Paraların birinde Roma İmparatoru Gürdıya’nın Kral Abgar'ı kabul ediyor.
Kara Abgar; paranın üzerine bir HAÇ alâmetini eklemiştir. Bu Abgar Roma İmparatoru KOMİDOS - SEVİROS'un yaşıtıdır. (M.S. 180 - 192)
ABGAR’IN, HZ. İSA’YA OLAN MEKTUBU
Hazreti İsa’nın yaşıtı ve Urfa hükümdarlığını idare eden MANO oğlu UKOMO (Kara) Abgar cüzzam hastalığına yakalanmıştı.(3) Ressam HANANYA başkanlığında bir heyetle Hz. İsa’ya gönderdiği mektubunda: «Memleket başkanı Kara Abgar’dan KUDÜS şehrinde bulunan KURTARICI YEŞU ya (İsa) selâm: Hastalar üzerindeki (ilâçsız elinizle) başarılan şifalar; nezih şahsiyetiniz ve olağanüstü mucizelerinizin eseridir. Ben de yıllardan beri ızdırap içindeyim, hastalığıma şifa vermenizi arzediyorum. Yahudilerin SANA suikastler hazırlığında azimli olduklarını da öğrendim. Bu sebepten; ufak, fakat güzel bir şehrim vardır, her ikimize kâfi gelir.» diye yazmıştı. (4)
Yola çıkmazdan önce, ressam ve heyet başkanı Hannaya'ya: «Şayet İSA sizinle gelemezse, behemahal bir tahtanın üzerine onun res-
Bar Hibroyo - Abulfaracın gramer kitabının giriş kısmında.
Tarih Keniset-el-Süryaniye. III. Yakup, C: 1, S: 84. 85
Mechül Urfalı, C: 1, S: 64
mini yapıp bana getirmenizi isterim» diye emretmişti. Heyet; Kudüs’e varıp İsa'yla görüştüğünde Kara Abgar'ın mektubunu kendisine verilmişti. İsa okuduktan sonra her şeyi daha önceden sezdiğinden, yüzünü yıkayıp mendiliyle silen İsa'nın siması bir mucize olarak; o mendile yüzünün görüntüsü aynen çıkmıştı. (5) Ve bekleyen elçiye resimli mendili vermekle mektubun cevabını bu şekilde hazırlamış oluyordu: «Ne mutlu beni görmeden inanan kimseye, ziyaretimi isteyen mektubunuzu aldım. Fakat burada herşeyi ikmal etmek ve buradan beni gönderene çıkmak gerektiğinden ötürü beni mazur görünüz. Ben yücelen- dikten sonra Şagirtlerimden birisini sana şifa vermek üzere göndereceğim. Şehrin sana mübarek olsun; ASUR'lu ona musallat olmasın» (6) buyurduydu.
HZ. İSA’NIN MENDİLİ ve VESİKASI
Elçiler, İSA’nın resmini taşıyan mendili Urfa'ya getirip ABGAR’a ihtişamla verdiler. Mendilden hislenen ABGAR UKOMO'nun ülkesine (Hz. İSA göklere yükselince Oniki HAVARİ'nin yardımcılarından ve 72 MÜJDECİ’lerden sayılan ve Şakirt TOMA'nın öz kardeşi ADAY a- dındaki müjdeciyi Urfa’ya şagirtleri tayin etmişlerdi. Bu zat Abgar U- komo’yu VAFTİS'le iyileşmesini sağlayınca Hıristiyanlığı kabul etmesi
Türbenin üzerindeki Süryanice ESTRANGELA yazının görünüşü.
Muhtasar Eddüvel, C: S: 112.
Meçhul llrfalı, C: 1, S: 65
üzerine Urfa halkı ve dolaylarını da Vaftis ederek ayni dinin kabulünü sağlıyordu.
MENDİLE DAİR VESİKA
1) ABGAR; elinde Hz. İsanın Resminin gösteren mendil, 2) Urfa İncilini yayan 72lerden ThADAY (Aday), 3) FAVLOS de Thebes, 4) Antonıyos, 5) MAR AFRAM SİROS, 6) Basiliyos.
«Arapların 331 (M.S. 942) yılında, Bizans imparatoru MEVRIKI; İslâm Halifesi MÜTTEKİ’ye elçilerini göndererek, Urfa Kilisesindeki Hz. İSA’nın yüzüne sürdüğü ve üzerinde Resminin tasvir edilmiş olan ve Urfa Kralı Kara ABGARA gönderdiği mendili istedi.
Halife Mütteki; İslâm bilginlerinin bu mendilin verilip verilmemesi hakkındaki fikirlerine müracaat etti. İslâm bilginleri «Bu mendilden, da ha fazla bizim tebarük etmemiz gerekiyor, Fakat; Roma İmparatorunun idaresi altında çile çeken ve perişan müslümanlarımız için şimdilik vermekte bir mahzur yoktur» dediler.
Abtulfaraç Bar Habıraya S. 179-180
Ayni eserin Türkçesi Ömer Rıza Doğrul Tercümesi
C-I.S: 256
URFA HÜKÜMDARLARI HAKKINDA
ARKEOLOGLARIN YAPTIKLARI
ETÜD
Urfa Hükümdarları ABGAR'ların tarihi konusuna değinmeden önce; Abgarların hakkında elimizde bulunan vesika ve bilgilerden başka, konumuzu, daha açık bir şekilde canlandırabilecek ARKEOLOG etüdlerin- den yararlanmak imkânlar, araştırdık.
Birçok araştırmalardan sonra elde edilen imkânlar, Urfa ve dolaylarında zaman zaman ARKEOLOJİ Elemanların yaptırdıkları kazılardan mââdia gözle de gördükleri YAZIT’lardan, elimize verilen etüd parçaları olmuştur.
Şöyleki: BIBLE ET TERRE NO: 119 - Mrs 1970 - EDESSE ET L'ORIENT CHRETIEN CLOİRE ET DECLİN DE L'EGLİSE D'EDESSE, Berceau du SYRİ- AOUE. Başlığı altındaki Fransızca Derginin bize bıraktığı sayılı TABLO ve YAZITLAR’la, konumuza bir pay daha verildiğine sevindik.
Örneğin: a) ŞEKİL. 1. Edess - avant le Chrisianisme «başlığı altındaki sütünün üzerinde yazılı öz Süryanice ESTRANGELA tipi (Urfa Sür- yanicesi) yazıtta şöyle kayıtlıdır:
«EDESSE (Urfa) kalesinde, tarihi III. Yüzyılına uyar sütünün, üzerindeki yazı, tabii olarak Süryanice Estrangela'dır. Bu tarihteki Edesse hükümdarı (asıl Süryani) X. ABGAR'ın oğlu MANO (M.S. 240-242), Mao- nun kızı SHALMET (Selma)ın adı, yazının 6. sıranın başında okunuyor.»
L’HODE BAR DR İBDETH
ESTU HONO
VAD KINTRUNO MANO
L'SHALMAT MALEKTHO BARTH
MANO F ŞD RE ALOH
HARAN İLAHİSİ SİN’İN türbesini gösterir.
Tercümesi de şöyledir: «Ben bu kaleyi fatheden kumandan
oğlu, bu sütünü Kraliçe Büyük Mano «FAFRADAŞT»ın kızı SHALMAT için yaptırdım, ifade edilmektedir. Şurada bizi üzen Süryanice yazının arasına giren çatlaklıklar ve kırık olan kısımlardır. Kumandanın adı okunamamıştır, maalesef.
Bu taş SÜTÜNÜ'nü etüdeden ARKEOLOG çu MARİCA ve D. PİL- VEN'a, M. J. LEROY tarafından nezaketen verildiğini; bize de ANKARA Fransız kilisesi Ruhanisi Rahip SEVİER Pr. NUSS tarafından nezaketen verilmiştir. (Fotokopisini kasdediyorlar) Dergi Sahife: 3.
VESİKA: 2
ŞEKİL: 2
İkinci vesikada:
Yazıt,1907’de M. F. COMONT tarafından BİRECİK (eski adıyla BİRTA) Kalesinde, yani Fırat nehrinin sol kıyısında ve Urfaya (Edesse) 75 km. yakınında bulunduğu kaydedilmiştir. Yazı eski Süryanice Est- rangele tipidir. Türkçede Süryanice harflerin alınmamasından tercümesine re'sen geçmek zorunluğu vardır.
Tercümesi:
«M.S. 317 yılının ADAR (Mart) ayında ZARKHON S. ABGAR'ın oğlu A. BİRTA’da kumandan MANO’nun oğlu vekili, AVİDANAT; bu türbeyi kendime ayni zamanda evimin hanımı HEVVYA (Yılan, demektir) ye ve çocuklarım için inşa ettim. Her hangi bir kimse tarafından
bu ANIT'ı ziyaret edip tetkik ederse İLAHİ’ler onu mübarek eylesinler».
Heykel tıraşlar: HOSHAİ (HOŞA) okunur, ve SELUKOS Bu
anıtı yaptılar. (Sah: 4.)
VESİKA: 3
ŞEKİL: 3
Edesse (Urfa)nın güneyinde bir buçuk saatlik mesafede ayni Anıt’- ın stilinde yapmış bir kale bulunuyor. Bu kalenin yakınında Süryanice Okunuşu DEYRO D’NAFŞOTHO - Ruhların manastırı - manasında olan bu manastırın bir penceresinin altında GREKÇE (yunanice) yazılı bir tas vardır. Yazıtta şu harflar okunur.
A MACCA MCHCCARC
D OTTOT MANO TTTNH
Bu Grekçe yazının altında Eski süryanice Estrangele Tipinde de yazıt mevcüttür. her iki yazıt biribirini açıklıyor?
Süryanice yazının tercümesi Fransız ARKEOLOGLAR’ı şöyle yap mışlardır:
«Amassamses SAREDOS’un kızı ve MANO (ABGAR) ın karısı» diye tercüme etmişlerdir.
Halbuki ben, bu tercümenin yanlışlığı vardır iddiasındayım, Çünkü asıl Süryaniceyi mükemmel okuyanlardanım, kendim okuduğum bu yazının tercümesi şöyledir:
Metin: «İMAMA ATTEHE D’ARRYU
BAR MANO»
Tercümesi:
İMAMA - Gündüz, ATTHE - Karısı, D'Arryu - Aryonun, Bar-Oğlu, MANO-Abgar Mano.
Yani: Mano oğlu Arryo'nun karısı Gündüz, demektir. (Sah: 5)
VESİKA: 4
ŞEKİL: 4
Edesse’ (Urfa)nın Paraları:
Edesse’deki ilk yazıların tarihlerini bilmek için WAEL (163 - 166) ve ABGAR MANO VIII (167- 179)nun paralardaki efsaneleriyle anlaşılıyor: SURİYE’nin tarihçesi Süryani Alfabesinin - Y - (10) adedini gösteren harf görülüyor. Fakat paranın bir yüzünde he harfi Süryani EST- RANGELA harfinin aynisidir.
VVAEL’in parasından, Wİ MİK VVAEL Kral ;terimi vardır. Paranın diğer yüzünde Ih W, terimi vardır. Ernest Babelon (Arkeoloğu) bunu okudu ve geçen asrın sonunda Edesse’deki bu paraların üzerine epey çalışmaları olmuştur.
Ervest Babelon derki: Ben böyle çözüyorum bu yazıyı: İLAH ELÜl, Eylül ayının İlahi (Allûl - İlah), Eylül ayı, Süryani senesinin son ayıdır (S: 7)
VESİKA: 5
ŞEKİL: 5
Edesse’yle Harran arasındaki SUMATRA’da önemli üç kitaba vardır’ Tarihleri VVAEL'in zamanına tesadüf eder, Şöyleki:
Bu ova M.S. 1901 ve 1905 de H. PUGNON (JAKARTA Konsolos ve Orıenlalist) tarafından ziyaret edilerek tetkiklerde bulunmuştur. Süriye ve Mezopotamyanın kitabelerini toplu önemli bir şekilde etöd haline getirmiştir.
1907. NO: 5. deki yazılar ARKELOG Uzmanı J. B. SEGAL tarafından de şöyle okunur:
«Ayakta bulunan bir zatın (tanınmamış), sağ tarafından; kaya üze-
ZAİDALLAT ve ailesi efradını gösterir.
rine çizilmiş olan bu resimi - ilahi, Manoya benzettim. «Sol tarafında ise, İsmi yazılmamış bir ilahi büst, yazı güç okunur: BEN SİN İLAHİYİM diye okunur.
Başka biri de «Shila, Shila’nın oğlu», resmi olup SİN'e benzetti. Shila İlahisi, TRİYADET’i oğlu ADONA ve kardeşlerinin kurtarıcısıdır. Tiriadet tarafından bu büst yapılmıştır» der. Soldaki Yazı: «476 yılının Adar (Mart ayı) nın 13. günü (mart 166) yazılıdır.
Kozan’ın oğlu ZABBAİ ve evlatları İLAH'ın huzurunda anisin»
AYÛ (GA’Û) BAR ShUMA’YI ve aile efradını gösterir.
Demekki, SİN İlahidir ve MANO hitabesindede aynisi çıkmaktadır; SİN, Harran'ın bir ilahisidir.
Bu üç kitabenin ikisi, Shebat 476 (Yani, Süryanilerin Şubat dedikleri ayın 165) de SİN İlahilerinin ustası Shila’nın oğlu Shila, SİN ilahi’- nin büstünü yapmıştır.
Yukarıda bahsi geçen ovaya, ARAP Ovası denir; bu ova, Urfa ile Nusaybin arasındaki dağların ortasında bir Ormanlık içindeki yerdir (Ovacık). Buna Sumatra denir.
Sumatra, bir dini alandır (Meydan). Kıral ve Oğullarının kurtarılması için Kral; WAEL Shahro oğlu (Ayın oğlu - demektir). Şu kitabeyi ilave ediyor ve:
BU KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA YAPTIK - TRİDATE’DEN SONRA VEKİLİM BOGHDAR OLSUN VE KÜRSÜYÜ KİM BESLERSE ONA VERSİN - MARİLAHA TARAFINDAN ONA BAŞARI GELSİN»
Bu esrarengiz yazı, YAZIT ve Abideler yapanlar tarafından çözülmüştür Biri Elimyade kıralı WAROD, tarafından kürsü elde edildi
ve beslendi, eğilip taptı, demiştir. .
MAKİMO ve aile efradını gösteriyor.
Bardaysane’de daha okunaklı yazıtlar da bulunduğu zaman okunarak, şöyle ifadeler gösterilmiştir: «VVVEL'in Kraliyeti bitiyor, Perslerle Romalıların Muharebelerinden sonra, Abgar Mano VIII Edesse tahtında. Ondan Sonra oğlu yerine Abgar ÜKÖMÖ (Kara Abgar) (179-212) nm günlerinde, Süryani edebiyatı yeniden doğduğunu beliriyor. Çok yazıtlar bekleniyordu, fakat bir paranın tarihçesinden başka, iki yazıt da mağaralarda bulunmuştur. Mağaralardaki yazıtlar J. B. Segal tarafından bulunmuştur.
Birisinde: »20. yılın Adar (Mart) ayında ben Abisha bar - Ate (Ate
TEVRAT Kitabının TEKVİN Kısmından Bir sahife, Vill. yüz yılın ESTRANGELE Tibi yazısı.
TEVRAT Kitabının EYYÜB kısmının ilk sahifesini gösteren ESTRANGELE Yazılı. (M.S. 464)
oğlu Abişah) bu abide evi kendime ve oğullarıma yaptırdım» diye yazılmıştır.
Bat Ate, İlah ATAR ATE (Atargates) oğlu, olduğu kararına kolayca varılmıştır. Maalesef Bardaysana'deki yazıtlar hakkındaki bilgi kamilen gayıp olmuştur.» (5 S: 6)
VESİKA: 6
ŞEKİL: 6
URFA MEZARLARI:
Edesse zamanının ROMA kolonisi hakkında bir seri mozayıklı mezarları vardır. Bu mezarlar hepsi de Urfanın Güneyindeki mezarlığa aittir. İki mezarın tarihi besbelli, okunur; «ORPHİE (Urfa) nın V. yüzyılının Temmuz ayında 228 ve Phenyx (yeni doğuş sembolü) M.S. 225-236 tarihlidir.
İkinci Mezar ise:
«ZAİDALLAT», sanat bakımından pek üstün, Tarih tarafı tamamen bozulmuş, fakat Arkeolog J. B. Segal, bu mo- zayikleri neşretti ve «Okunması mümkündür» dedi. Şöyleki:
«Ab (Ağustos) 589-278
ZAİDALLAT bir oğlu havlu ve
rip uzatıyor, diğeri de küllük; sağda karısı» görünmektedir. Görünen bu ailenin kişilerinin yanı başında adları yazılı olarak görünür.
VESİKA: 10
ŞEKİL: 10
Buna benzer bir stilde, GABBAİ oğlu ADONA mozaikleri - tarihi yoktur Fakat III. Yüzyılın ortası veya II. Yüzyılın devrine ait olabilir.
Abbe Leroy'in gibi, » o zaman PALMİER’in en parlak zamanıydi» demiştir.
Mozayikte ADONA, Ortada; annesi ve aile efradı birlikte görünmektedir.
Bir düzine de yazıtlar olduğu söylenmektedir: POGNON ve Segal tarafından naşrolunmuş olanlardan:
Biri: «Ben Ayû (Ga u) Bar Şumu oğlu Ayu) kızı’yım, bu anıt’ı kendime yaptırdım. Sana söylüyorum; benden sonra gelen, kemiklerimi buradan çıkarttırma, kemiklerimi çıkartanın akibeti böyle olsun ve lanet olsun», yazılmıştır.
VESİKA: 11
ŞEKİL: 11
Burada gösterilen el yazıları M.S. 464 den Süryani Sstrangela de diğimiz bu yazı ne kadar saklanabildiğin! acayip görünmektedir. TEVRAT Kitabının Tekvinden bir parça.
VESİKA: 12
ŞEKİL: 12
1952 de Urfada yapılan Kazılar neticesinde Mozaik işlenmiş bir mezar bulundu.
Bu mezar, Urfadaki putperestliğin yaşantısı içinde bulunan bir aileye ait olduğunu, (MAqımo, aile fertleriyle birlikte) gösteriyor.
MAKIMO, Abgarlar, Mano’larla akrabadır.
Resimde: Sağdan sola - LİYO ATAth MAKİMO (Makimo karısı Li- yo), Shlmath barth Makimo bar Abgar makimo (Makimo Abgarın kızı Şalmat), Ortada elinde kırpaç sahibi aile reisi MAKİMO (tam okunamadı, kırıktır, ancak Makimo okunabilinir.)) Abdşemeş bar makimo (makimo oğlu Abidşımeş), Mano Bar Makimo (Makimo oğlu Mano), EMth Heya barth makimo (Makimo kızı Emth heya) birlikte.
VESİKA: 13
ŞEKİL: 13
Bu İkon (resim) M.S. X. yüzyılına ait SİNA manastırında bulunmuştur.
Sağdaki koltukta oturan zat Urfa kıralı KARA ABGAR’dır. Bizans İmparatoruna benzer (KOUSTANTİN VII. Porphyrogenete) olacaktır.
Hz. İSA’nın mücize mukabilinde, Mendilin üzerinde basılmış olan SİMASI’nın mendili Kara Abgara takdim edendir. Abgarın dizleri üstünde görünen Mendil, İSA’nın simasını taşıyan ve sonradan resam tarafından Simanın etrafı işlenmişe ihtimal veriyor.
Koltukta oturmuş elini Abgar'a doğru uzatan zatın resmi Bizans işlemeli, XV. yüzyıla ait olup Urfa'da İNCİL’i yayan Thaddei’dir.
Altta - soldan sağa: Baş açık iki elini açmış uzun sakallı Paul - Fav- los de Thebes. İkincisi: ANTONİOS. Üçüncüsü: omuzlarında birer Haç. baş açık genç şimali zat’a Süryani büyük bilgin MAR AFRAM SİROS’dır. Dördüncüsü: Kayserili büyük Basiliyos, olduklarını göstemektedir.
Aşağda görünen beyaz bir boşluk'da Hazreti İSA’nın simasını taşıyan Asıl mendilin (bu aradan) kırılıp zayi olduğunu ifade edilmiştir.
VESİKA: 14
ŞEKİL: 14
Bu İkon (Resim) Bizans işi, XIV. yüzyılına ait olmakla, CHRİST PANTOCRATOR (Edesanın Aziz simasının değişikliğini gösteren Hz. İSA'nın resmidir.
VESİKA: 15
ŞEKİL: 15
Tevrat Kitabının bir sayfası:
Tevrat Kitabının ŞERİAT kısmının V. kitabın yazısı sona ermesiyle aradaki motiflerin rakasından devamla Hazreti Eyyüp'un hayatını ve sergüzeştlerini, sabrını anlatan kitabına başlamıştır.
Başlık olarak Süryanice ifadeyle şöyle okunur:
"Kthobo D’EYUB ZADIKO - KIRYONO BDOHRONO DSÖHDE».
Tercümesi: Salih Eyyüb'un kitabıdır - Şehitlerin anma günlerinde okunur.
Bu sayfanın yazısı Süryani Estrangele tipidir. Süryani lisanında o- kunur. PHŞİTTA aslına uygun (göre) yazılmıştır. IV. yüzyılın sonu, V. yüzyılın başına doğru yazılmış olan bu yazı, Milano’da 1876'da bulunmuştur.
Yazar, gayet dikkatli ve okunaklı, çok düzgün ve güzel bir şekilde kaleme almıştır. Süryanice Estrangele yazısını okuyabilen kimseler de kolay okuyabilirler.
URFA HIRİSTİYANLIĞI
Müjdeci ADAY'ın delaletiyle Urfa iman ışığına kavuştuktan sonra (3) Aday'ın arkadaşı olan AGAY ile MARA(4) birlikte bütün Mezopotamya’yı AMİDE (Diyarbakır), ARZUN (5), BEZBEDAY (İdil), HİDYAP (Erbil), BEGERMAY, KEŞKER, AHVAS ile NUSAYBİN ve buna benzer yakın doğunun birçok ülke ve eyaletlerini İNCİL’in himayesine aldıktan sonra tekrar Urfa'ya dönen ADAY, fani hayata gözyummuştu. Bizzat Aday’ın bina ettirdiği kilisede (Urfa'da) gömülmüştür. Bu kilise bugün için cami olarak kullanılmaktadır. Bu camiyi bizzat (Mermer sütun başlıkları ve avlu kapı kısmının mevcudiyetini) gördük.
Sözümüzü Kral Abgar ve onu Hıristiyanlık ışığına kavuşturan Müjdeci Aday'ın üzerine getirdik, fakat söz uzamasın diye burada kesmeyi uygun bulduk. Gayemizi tamamen Diyarbakır'ı ele almak, içinde bugün için mevcut bulunan ve halen dinî hizmetinde bulunduğumuz Diyarbakır - Lâlebey Mahallesinin Ana sokak No: 26'da kâin Meryem Ana kilisesinin tarihçesini yazmaktır.
BÖLÜM : 11
DİYARBAKIR’DA HIRİSTİYANLIĞIN YAYILMASI
Yukarıdaki Bölümde açıklandığına göre, URFA'ya Hıristiyanlık yayıldıktan sonra yine MÜJDECİ ADAY'ın telkiniyle Diyarbakır'a sirayet ederek, bu telkin Milâdın Birinci asrın sonlarında tahakkuk etmiştir,
Diyarbakır, esasen (M.Ö. 606 - 775) tarihinde kurulu olduğunu, Sayın büyük tarih yazarı AHMET REFİK Efendi (1) «ASUR KRALI ASUR- NASIRPAL, BU SEFERLERDEN SONRA UHDESİNE GEÇİRDİĞİ BÜTÜN ESERLERİN SAĞLAMLAŞTIRILMASİYLE MEŞGUL OLMUŞTUR. HÜKÜMDARLIĞININ 18’nci YILINDA DİYARBAKIR TARAFLARINA DOĞRU, UFAK BİR ÇIKIŞ YAPTIĞINI» yazmaktadır.
Demekki, Diyarbakır o tarihte mevcut idi. Diyarbakır birçok badirelere sahne olduktan sonra, yukarıda açıklanan Urfa hükümdarlığının beşinci devresine hakim olan ABGAR BUHRO (Bekir) ve ortağı olan MANO devrinde, yani Milâttan 94 yıl öncesine kadar(2), harabe ve
Eski Diyarbakırın, Havadan Çekilen Genel görünüşü.
barhane halinde idi. Diyarbakır’ın kale olarak mevcut ve FERTİ'lerin başkenti bulunan Urfa krallığına bağlı her münasebetiyle. Milâdın Birinci yüzyıl ortasında Hıristiyanlığın Urfa’ya yayılmasiyle Diyarbakır'
dı Ahmet Refik Umumi Tarihi, C: 1, S: 185
(2) Histori Of The Syrian Chorchof Antiochia C: 1, S: 85. Patrik YAKUP III. Kilise Tarihi.
Diyarbakırın Genel Görünüşü.
da yayılmıştı. Hatta, yukarıda adı geçen Müjdeci ADAY'ın vefatından sonra yardımcısı olan AGAY’ın aracılığıyla SÜFNİLER (Lice ve Silvan mıntıkasına) da yayılmış olduğunun, kayıtlarına rastlanmıştır.
Diyarbakır Surlarından bîr Kısım
Bugünkü Diyarbakır Milâttan yüzlerce yıl önce AMİDE adiyle anılmaktadır. Diyarbakır, Urfa kralı Abgar BUHRO (Bekir demektir) tarafından (harabe kalmış) AMİD’i (Diyarbakır) yeniden tamir ve genişlettiğinden kendi namına izafeten DİYARI - BEKİR yani: Bekir’in diyarı (Buhro’nun diyarı) diye isimlendirilmiştir.
DİYARBAKIR’IN BAZI ÖZELLİKLERİ
Diyarbakır’ın birçok önemli özellikleri olmakla beraber birçok eski CAMİ, KİLİSE'ler ve birçok HAMAM’lar gibi asarı atikalara da sahiptir. Bunlardan ziyade üzerinde durduğumuz Meryem Ana kilisesinin tarihçesidir.
Diyarbakır - Yedi Kardeş Burcu Surda
Diyarbaktrda Ulu Camii
Diyarbakırda Ulu camiin cephesi
BÖLÜM : 12
MERYEM ANA KİLİSESİNİN KURULUŞU, YIKILIŞ VE TAMİR TARİHİ
VE VESİKALARI
Yukarıdan beri Diyarbakır’ın eskiliği hakkında bilgi verilmesinin yegâne nedeni şudurki:
Birçok yabancı ülkelerden gelen turistlerin hayranlıklarına maz- har olan Diyarbakır’ın içindeki tapınaklar ve surların eskiliğidir. Turist veya vatandaş; Meryem Ana kilisesine teşrif ettiklerinde, önce dış avlu iç kısımlarında görünen İtalyan mermer sütunlarıyla BizanslIlardan kalan sanat eserlerinin baş sütunlarını gördüklerinde hayretle: «Bu kilise hangi tarihte kurulmuştur?» sorularına, tek cümleyle —Milâdın üçüncü yüzyılında kurulmuş bir kilisedir— dedikten sonra geri kalan sorularına karşılık tatmin edici, maalesef bir cevap verilmemektedir. Çünkü kanaat verici bir broşür dahi elde mevcut yoktur. Bu nedenden belki de müteessir olarak ayrılıyorlar. Bu ziyaretçilerin arasında; meraklı ve antik eserlerle ilgili olanların beraberinde bulundurdukları ARKEOLOJİ araçlarıyle bazı resim ve projeleri (Kilisenin) çizmekte olanlar da vardır.
Maalesef, bugüne kadar bu kilisenin dinî hizmetlerinde bulunmuş ruhanilerin göremedikleri bir hizmeti onlar tarafından yapılmakta ve hemen uzak memleketlerinden tarafımıza gönderecekleri hakiki tarihini gösteren broşürün yayımı bahis konusu olmuştur. Tabiatiyle içinde yaşadığımız güzel memleketimizin özelliğini yabancılardan öğrenmek kadar acı bir şey olamaz. Bu acı intihalardan sıyrılmak için Diyarbakır' daki Süryani Kadim kilisesinin tarihçesini geliştirmeğe azmettik.
1963’ten beri araştırmalar neticesinde birçok tarihî eserlerden faydalandık. (*)
(Milâttan S. 300) Nusaybinli MAR AFRAM (M.S. 282) henüz 18 yaşında bir genç iken, İranlIların (Pers) baskısından kaçarak Diyarbakır’a gelmiş ve Meryem Ana kilisesinde VAFTİS olmuştu. İşte bu olay bize bu kilise hakkında ilk müspet kayıt olarak görülmektedir.(1)
Müellif, meryemana kilisesinde -1968
Sağda kilise çocuk öğretmeni Yakup Araş öğrencilerle
Meryem Ana kilisesinin önemli özelliklerinden birisi de şudur: Bu kilise yalnız cemaatın dinî ibadetine tahsis edilmesinden ziyade çeşitli tarihlerde Süryani Kadim cemaatının dinî merkezliğini de yapmıştır
(*) Kaynaklar cetveline bakınız.
(1) Metropolit Hanna Djlapönü'nün «Tarihî Vesikalar»!
Diyarbakır Meryem an kilisesinin Bizans yapılı ve İtalya mermeri olarak
gösteren iç kısımdaki bölmenin kapı Taşları.
Örneğin: (M.S. 309) da Diyarbakır’da toplanan Episkoposların ö- nemli bir KONGRE'si neticesinde ittifakla; Nusaybin Episkoposluğuna; Nusaybinli MAR YAKUP’un atanması ve takdisi yaptırmıştı.(1)
Büyük Kostantinos’un (M.S. 325) de İZNİK’te (318) Episkopos ve Ruhaniyi topladığı kurula katılanlar, arasında Nusaybinli Mar Yakup,
(1) Lülümenthür S: 245 yardımcısı yukarıda adı geçen Mar AFREM ile (Diyarbakır Metropoliti ŞEM’UNJ ve (Pers Metropoliti YUHANNA) da vardı. Bu alay'da, bu kilisenin eskiliği hakkında ikinci müsbet kaydı olarak bize görünmektedir.
Meryem Ana kilisesine iki kapıdan girilir, birincisinden Meryem Ana kilise avlusuna, İkincisinden de Patrikhane kısmına geçilmektedir.
Meryem Ana kilisesinin dış kapısından avlusuna geçerken kare şeklinde ufak bir avluya geçilir. Büyük giriş kapısının hemen bitişiğin’ de ve sağ yanında kapıcının küçük odası, sol yanda ise yukarı odalara çıkan on basamaklı merdiven, bu merdivenle orta oda arasına rastlayan kiler vardır. Doğu yönünde üç metre yükseklikte Patrikhaneyle kilise avlusunu bölen bir duvar vardır. Kuzeyindeki büyük avlusunu birbirinden ayıran üç metre yüksekliğinde bir duvar daha vardır. Bu duvarın kapısından kilise avlusuna girilen bir kapı (orta kapı) göze çarpar. Dış büyük kapıyı örten örtmenin üzerinde bir oda ve bir salon yapılmıştır. Bu oda ve salonun duvarına yerleştirilmiş bezay mermerden kare şeklinde, üzerine Süryani harfleriyle yazılmış, Arapça (Gerşuni- ce) okunan bir taş vardır, mealî şudur: (x)
Yazıt: 1. «Bu bina Amidli (Diyarbakırlı) Süryani cemaatının malından inşa edilmiştir (M.S. 1881).
1914 Tarihindeki Meryemana Kilisesinin Bando Takımı
(x) GERŞUNICE; Süryani harfleriyle Arap Fonetiği şeklinde düzenlenmiş yazı tarzıdır.
Meryem ana Kilisesinin Dış Avlu Duvarlarının görünüşü.
Orta kapıdan kilisenin avlusuna girerken, geniş bir arsayı kaplayan dört etrafı çevrili bir avlu göze ilişir. Orta kapıdan bakıldığında karşıda, kuzey yönünde 25 mt. uzunluğunda üç oda bir salon vardırki bunlara eski terimle Medrese (okul) denirdi. Bu okulda 1915 tarihine kadar Süryanice, Eski Türkçe, Arapça ve Frnsızca eğitimi yapılıyordu. Bu okulun özel bando takımı vardı. Okul müdürünün küçük dairesi halen orta salonunda görülür. Bu odaların ortasındaki salonun sağında ve solunda özel beyaz HARÇ'tan işlenmiş birer Gerşunice (*) yazıt vardır. Sağdaki yazıtın ifadesi şudur:
Yazıt: 2. «BU HAYIR İŞİ SÜRYANİ CEMAATININ EMEĞİDİR.» diye yazılıdır.
Soldaki yazıt şunu göstermektedir: «Bu nakışlar PUŞUCU GENÇ- LER'in gayretiyle yapılmıştır. (M.S. 1914)».
Güney yönden bakılınca, yontulmuş karataştan, üstü betonla örtülmüş, oldukça uzun, beş merdiven basamağıyla çıkılan bir oda (merkez odası) olup giriş kapısının üstünde yine Gerşunice yazılı bir taş yerleştirilmiştir. Yazıt şöyledir:
Yazıt: 3. «Bu bina kilisenin ve Musa oğlu Yusuf beyin malından, Patrik İğnatios Yakup II. günlerinde (M.S. 1850) tarihinde yapılmıştır».
(*) GERŞÜNİCE: Süryani harfleriyle Arap fontiği şeklinde düzenlenmiş yazı tarzıdır
Merkez odasıyla medrese odalarının arasını bağlayan ve avluyu kâmilen çeviren üç metre yüksekliğinde avlu duvarı vardır. Bu duvarın dış tarafına mahsus, Batı kısmı - Alttan yukarıya doğru bir metreden fazla kalınlıkta beyaz büyük taşlarla en eski Bizans yapısı olarak örülen bu duvar, kilisenin ilk kuruluş şeklini, sanatını, dayanıklığıyla temel olduğunu göstermektedir.
Bu kilisenin geçirdiği tarihî değişimleri ilerde açıklayacağız.
Avludan doğuya bakılınca 15 mt. yüksekliğinde üzerinde LEYLEK yu.ası bulunan tamir edilmiş bir duvar görülmektedir. Bu duvarın gösterdiği yükseklik kilisenin en eski irtifaıdır. Bu duvara yapışık üç gözlü ve yirmi metre uzunluğunda, beş metre yükskeliğinde, kilisenin giriş kapısıyla Mar Yakup avlusuna giden kapıyı, örten ayvan görülür. Bu ayvan birbuçuk metre kutrunda kalın ve üçer metre uzunluğunda eski İtalyan mermerinden olup beş adet sütun üzerinde kurulmuş. Bu ayvanın tavan kısmı (toprakla kaplı) ahşap olduğundan 1965 yılında(1) eski şeklini korumasına itinayla kârgir hale getirilerek onarımı sağlanmıştır. Onarım tarihini belirten ve beyaz bir taştan meydana getirilmiş Türkçe yazıt; kilisenin batı cephesinin sağındadır.
Yazıt: 4. «Bu ayvan (1965) yılında onarılmıştır».
Ayvanın birinci ve ikinci gözleri arasında birer yazıt göze ilişir, anlamı şöyledir:
Yazıt: 5. «Yunanî tarihinin 1844, Milâdî tarihinin (1533) yılında Patrik Abdullah ve Metropolit Yuhanna günlerinde bu kilise tamir görmüştür».
İkinci gözdeki yazıt şöyledir:
Yazıt: 6. «Yunanî tarihinin 2000. Hicrî tarihi 1400 de bu kilise tamir görmüştür». (Milâdî yılına tekabül 1689).
Gösterilen bu yazıtlardan, birincisinde (434) yıl, İkincisinde ise, (yazıtın bir kısmı Arapça harfleriyle yazılmış olanda) 278 yıl önce ikinci defa tamir olduğu görülmektedir.
Mar Yakup kısımının ayrıntı duvarının müdevver kapısının üstünde, bir yazı, beyaz taştan meydana gelmiş Gerşunice okunur şekli şöyledir:
Yazıt: 7. «Bu kapı Şammas Hanna Asfar karısı Mıkdesiye SARA tarafından (malından) yaptırılmıştır (M.S. 1914). Bu kapıdan Suruçlu Mar Yakup denilen avlu kısmına girilir. Esas kilisenin Bizans yapısı olarak iki metre yükseklikte ve bir metre genişlikte, etrafı iki sıra muntazam çerçeveli bir kapı, kuzey yönüne bakan kilise duvarında, (eskiden kilise giriş kapısı olduğu) görülmektedir.
(1) Meryem Ana kilisesinin tamiri, kilise Vakıflar Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Arslanlar’la bu eserin yazarınca müşterek sağlanmıştır.
Meryem Ana Kilisesinin Bizans yapılı Kapısı (Mar yakup Kısmının)
Suruçlu Mar Yakup kilisesi kısmına bakılınca hemen göze çarparı giriş kapısının üzerinde yazılı beyaz bir taş görünür. Bu yazıt Süryanı- ce Estrangele, şiir halinde şöyle ifade edilir:
Yazıt: 8. «işbu kilise (Yunanî 2004. M.S. 1693) yılında Tanrı inayetiyle yeniletilmiştir».
Meryem Ana kilisesinin iç kısmı ikiye ayrılır, birincisi Mar Yakup, İkincisi de Meryem Ana kilise kısmıdır. Yukarıda açılan kapıdan Mar Yakup kısmına girilince hakiki bir eskilik taşıyan Bizans yapılı, gemi göğüslü, kiremitten ve beyaz harçtan örtülmüş tavanı vardır. (Maalesef, 1965 deki onarım sırasında yeni badana ile örtülmüştür).
Mar Yakup kısmının uzunluğu 20 mt. genişliği 5 mt.'dir. Bu kısım üçe bölünmüştür, şöyleki:
Meryem an kilisesinin 1968 yılı Kilisenin Incil kursunu gören ve okuyan
öğrenciler öğretmenleriyle
Giriş kısmı, Mihrap kısmı ve Vaftizhane kısmıdır.
Mihrap da üç kısımdır, her birinin MUŞ'tan getirilmiş ve mahir bir ustanın elinden çıkma işlemeli kapıları göze çarpmaktadır. Her kısmını kapatacak bir kapı (değeri her ne kadar ahşaptan iseler de bugün için üstün kıymettedir) mahir bir sanatkârın eseri olduğuna şüphe yoktur. Kapı ve Mihrapların ahşabının tamamen Muş'tan getirildiği gibi
her üç mihrabın ve kapılarının işlemi ayni ustanın eseri olduklarını şu ufak tarihî vesikaya ispat edilebilir. Şöyleki:
VESİKA: 1. «Yunanî tarihi 1159. M.S. 848) de IV. Yuhanna (Patrik) günlerinde Amide (Diyarbakır) deki Büyük Meryem Ana kilisesi yangına uğradı. Olay şöyle cereyan etti: Kilisede ahlâksız bir Çangüş (çan çalan ve kilisenin bakıcısı) vardı. Bu adam çocukları yanına hergünkü adeti üzere toplar kilisenin NERTOS (Vernedün) una çıkarır, yedirir, çirir ve eğlenirdi. Isınmak üzer eateş yakarken Ner- tos'un kavak ağaçlarından biri tutuşur, heyecanından oradaki (Kandilleri yakmak için hazır bulunan) zeytinyağını su zanniyle serper. Ateşin tavanı bulan alevleri arasında kilisenin süslü tavanı ta-
Meryem ana kilisesinin Mermer sülünleri üzerinde Kuruluş ayvanlar arasında
görünen Yönetim kurulu Başkan Yusuf Arslanlar üye Yılmaz Ağuş görünmekte.
vanı tamamen yanarak bu muhteşem külse bir harabe haline düşer. Bu olaydan üç yıl sonra şehrin ileri gelen Hıristiyanlarının gayretiyle üç keşişten kurulu bir heyet halinde MUŞ şehrindeki hakiki mümin Aşut oğlu Fokrat'tan yardım isterler. Fokrat Muş dağlarından kestirdiği kalın kavak ağaçları verdiği gibi (300.000 züze - devrin parası) bahşederek onları uğurlar. Kilisenin bir an önce tamirini bitirmeğe teşvik eder ve «her ne kadar bir ihtiyacınız olursa bana tekrar mürecaat edebilirsiniz» diye tenbihler.
Ok işaretiyle LEYLEK yuvasını gösteren duvar
Heyet’in Amide dönmesiyle kilisenin tamir işine başlanıyor, herne kadar eskisi gibi olmadiysede yine de çok güzel bir şekilde yaptırılmıştır. (I) Şunu da ilave edelimki, Mar Yakup kısmındaki üç Mihrap ile üç kapı yalınız olmayarak hatta ana kilisenin iç kısmının da, yani büyük mihrap ile sağ ve sol cenahlarındaki ve büyük mihrabe girilen orta büyük kapı ve kapının sağında ve solunda bulunan kapıların içindeki mih-
(I) Bar Hirdoro Abulfarjç kilise tarihi c-l : Sahife
raplar ve bu mihrapları kapatan kapıların da ayni ağaçtan yapılmış ve ayni ustanın elinden çıkmış oldukları bellidir.
Mar Yakup kısmındaki orta mihrabın sağ cenahı üzerinde 10x15 cm. ebadındaki, dikkatle bakılınca görünen gayet muntazam oyulmuş tahta parçası Est- rangele Süryanice bir yazıt söy- ledir:
Yazıt: 9. «Yunan tarih 2004 (Miladî karşılığı 1693) de yazılmıştır» diye bildirmektedir. Bundan, kilisenin mihrap ve kapılarının ahşap onarımının 276 yıl önce yapıldığı anlaşılmaktadır.
Orta mihrabın solunda Küçük Mihrap denen bölümde yine böyle bir tahtanın olması (yeri mevcut olduğundan ve fakat tahta parçası düşmüş kayıp olmuş) muhakkaktır. Bu tahtanın
Takdir edilen Ekmeği Kırarken.
üzerinde de ustanın adı yazılmış olması pek muhtemeldir. Bu üç Mihraba Kıdsel ıkdas tabir edilir.
Daha önce belirtilen yazılarımızda, Meryemana kilisesinin iç kısmında ki KIDSEL IKDAS tabir edilen beş Mihrap’da ayni san'at ve ayni ustanın elinden çıktıkları aşikârdır. Yalınız bu mihrapların hiç birisinde yazı denilen bir şey yoktur. Ancak büyük ortanca mihrap ayaklarını teş-
ARMAGAN Haçı koruyan sandık ok işaretleriyle gösterilmiştir.
Kilise Büyük Mihrabının iç kısımını ve kapısında kürsü üzerinde yerleştirilmiş
İncil ve Sağ yandaki Küçük mehrabı gösteren tablo, yazılı sütünleride ok
işaretlidir.
kil eden kısımda ve kaide de kara taştan muntazam işlenmiş ikişer metre uzunlukta, 60 cm. kutrunda olan dört adet sütünlerden, Ön’de iki sütun, arkada iki sütun olup; bu kaideler üzerinde tahtadan muntazam işlenmiş mihrap kubbesi kurulmuştur. Önceki iki sütünün üzerine taştan kabartma olarak Peygamber DAVUT'un MEZMURLAR’ı Estrangele tarzında yazılmıştır.
Yazıt: 10. «RAB çobanımdır, bir eksikliğim olmaz. Zira beni taze
Mehraptaki yazılı sütünları ve Büyük Mehrabı
Mukaddes safra Kıdsılıkdos Mehrabın içini gösteren ok işaretleri
(duayı gösteren ok)
MAR ABDUN'un Mezarıdır.
çayırlarda yatırır, sakin sular boyunca götürür, canım tazeler kendi ismi için, beni doğruluk caddelerinde güder ölüm gölgesi derecesinde vinde oturacağım». (2]
gezsem bile serden korkmam çünkü sen benimlesin. Senin çömeğin ve değeneğin onlar bana teselli ve umutturlar. Masunlarımın karşısında önüme sofra kurdun, başımı yağladın, kâsem diri diri taşmaktadır. Evet, hayatım günleri boyunca iyilik ve inayet ardımca gelecekler, günlerim devamınca Rab’bin e- vinde oturacağım».
Mak Yakup kısmından Mer- yemana kısmına geçilen kapıdan girerken solda, büyük mihraba girer girmez, tam tahta kapının arkasında duvara yapışık beyaz bir taş üzerine Estrangeleyle kabartma tarzında yazılmış kitabe vardır. Yazıt şöyledir:
Yazıt: 11. «Burası, Aziz Mar ABDON ve diğer aziz arkadaşlarının mezarıdır».
(2) Zabur kitabı, Mezmur 23.
Ayni yerdeki küçük mihrap tabir edilen, tahtadan yapılmış mihrabın altında, tam cephede yine duvara yapışık bir mezarın üzerinde süryanice yazıt'da şöyledir:
Yazıt : 12. «Diyarbakır azizi Mar ZIURO ve Mar Yuhanna’nın hocası Mar HABİPJn mezarıdır.»
M.S. 521 de Mar Habip, Suruçlu Mar Yakup’un şakirt ve yazıçıla- rtndandır, Mar Yakupla beraber bulunmuş ve aslen Urfalıdır. (I)
Mar ZIURO M.S. 521 de yaşamış bulunan ve Azizlerden sayılan mümtaz bir şahsiyettir. Adına izafeten; Diyarbakır surlarındaki URFA- KAPI geçitlerini de ihtiva eden büyük bir kilise kurulmuştu. ARTUK- OĞULLARI’nca bu kilise TÜRBE'ye tebdil edilmiş ve ismine de SARI- SADIK denmiştir. Halen bu Türbe mevcut, ziyaret edilmektedir. Karşısında Trafik Polis BÜRÖ'su vardır.
Süryani dini profesörlerinden ve Kutsal Kitabın tercümanlarından Diyarbakır Metropoliti Diyonosiyos Barsalibi Yakup XII. asır. (Meryemana kilisesinde)
(1) Lülü Menthür tarihi S : 280
II. PATRİK YAKUP
Mar Zıuro’nun ve M. S. 14 Aralık 648 de ölen Diyarbakır Metropolitlerinden Mar Yuhanna - Ebuseder’in kemikleri, Sarı Sadık denilen türbeden alınmış ve Meryemana kilisesinin büyük mihrabına geçiren kapının önünde gömülüdür.
1871; Diyarbakır’da Patrik II. Yakup’un ve Diyarbakır azizlerinden Mar Hevoro ile İsa'nın şagirtlerinden Mar Tornanın mezarı. (Meryemana kilisesinde)
Meryemana kilisesinin mihrabını kamilen gösteren ve Estrangele yazısı ile kabartma sütunları gösterir resim.
1 — Armağan Haç’ın sandığı (yukarıda sağda) kandilin altında.
2 — Yukarıdaki ok, yazıt taşı göstermektedir.
Tekrar ayni tarihi konumuza geçelim :
Büyük Mihrabe sağdan, giriş kapısının tam önünde ve daima yanan KANDİL’in altında beyaz Mermer bir taşın üzerinde oyulmuş Kabartma HAÇ’ın çaprazları arasında Estrangele tarzında yazılı yazıt vardır, şöy- ledir: (122. sayfadaki mezarın resmine bk.)
Yazıt: 13. «YAKUP BARSALİBİ'nin meskenidir.» Bu mezar, TEVRAT ve İNCİL kitaplarının müfessiri, asrın din bilgini, Diyarbakırın Metropoliti DİYONNOSİOS YAKUP BARSALİBİ'nindir, (M.S. 1154-1171) Hayat tercümesi bu eserin (172) sayfasında yazılmıştır.
Büyük Mihrabe girerken sağ koldaki ilk basamakta, karşısında görünen tahtalı mihrabın sağında, Güneye bakan ve Patrikhane kısmına hâkim olan pencerenin içinde, ÇAN kulesinin deliği altında büyükçe bir mezar daha vardır. Bu mezarda gömülenlerin isimlerini gösteren bir taş kitabe vardır, şöyledir. '
Yazıt: 14. «Mar Torna (İsa'nın Şakirtlreinden?» ve Mar HEVORO (yedinci yüzyılın ortalarında yaşamış) adındaki, azizlerin cesetleri buraya gömülmüştür Yunani tarihi 2182. Miladî 1871 tarihinde yaşamış Patrik YAKUP II. de bu mezara gömülmüştür.» diye yazılıdır.
Patrik Yakup. Il.nin patriklik merkezi Diyarbakır Meryemana kilisesinde olup (Patrikhane kısmındaki büyük divan odası ve Havuzu örten Ayvanlar da onun tarafından yaptırılmıştır). Büyük Divan kapısı üzerinde Süryanice yazılı bir yazıt daha vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 15. «Bu divan .II. Patrik Yakup tarafından inşa edilmiştir, M.S. 1860 ve 1896 tarihinde de .II. Patrik Abdulmesih tarafından müminlerin malından tamir edilmiştir.»
Havuzu örten Ayvanın cephesinde yazılı tek sütün Estrangele tarzında yazıt vardır, anlamı şöyledir:
Yazıt: 16. «Bu ayvanlar Büyük Patrik Moran Mor İğnatios .II. Yakup tarafından yaptırılmıştır.» (M.S. 1860).
Büyük Mihrabın ortasına rastlayan kemerin tam iki tarafından anlam bakımından bir bütün teşkil eden beyaz iki taşın üzerinde de Süryanice Estrangele tarzında yazıtlar görülmektedir. Sağdaki taşın yazısı:
Yazıt: 17. «Bu Meryemana kilisesi Yunanı tarihi 2030, Miladi tarihi 1719 da tamir edilmiştir». Soldaki taş yazıtı ise anlamı şöyledir:
Yazıt: 18. Sayın Patrik Gevergis günlerinde, Allah bu tamir işine iştirak edenlerin mükâfatını ihsan eylesin.»
Bu onarmanın yılını ve yangın sırasını aşağdaki vesikalar açıklamaktadır.
Vesika: 2. «Yunanlıların 1608. Miladı 1297 yılının Haziran ayının ilk yirminci günü ve haftanın ikinci (pazartesi) günü sabahleyin, JAJAN oğlu diye isimlendirilen ALEDDİN; Amide şehrini zabetti. Maiyetinde SURİYE memleketlerinden toplanmış bir Arap kuvvetli ordusu bulunuyordu. Bu hadise üzerine Amide; sert bir esaret hayatı yaşamağa başladı. 12 bin kişi esir alındı ve bir çok Dinar (Altın) hiristiyanların canına kıyıldı. Şehirdeki Aziz Mar Gevergis ilk önce öldürüldü, şehirdeki
Meryemana kilisesinin mihrabı ve sağda ok işaretiyle gösterilen Patriklik makamı
Büyük Meryemana kilisesini yağma etmek cesareti gösterildi. Ve sonrada bu kilise ateşe verildi. Bu kilisenin binaları yıkıldı, harikûlâde bir güzellikte olan METHAL (içkisini) kısmı ve sütunları tahrip edildi. Yangın o kadar şiddetli idiki kiliseden bir yığın taştan başka birşey kalmadı. Ateş ve Duman izleri ancak bir ay sona tamamen kayıp oldu. Bütün bu hadiselerin sebebi Amide halkının Mardin EMİR’i MELİK - ÜS - SA- LİH’a karşı isyan etmiş olmalarıydı. Yukarda bahsi geçen şahsın süri- ye’ye gelmesini istiyen de bu EMİR olmuştur. Bu adam, emrinde tak-
riben 12-bin suvarıdan müteşekkil bir kuvvetle geldi. Şehirde ALAMETTİN adında bir EMİR vardı. Bu emir kimseye sezdirmeden şehrin kapılarını bunlara açtı ve onları içeriye aldı. Kendisi de Mardin Emiri'ne gitti, bunlar şehrin üzerinde hâkimiyetlerini tesis ettiler ve onu birlikte tahrip ettiler. Karısı ve çocuklarıyla birlikte uyumakta olan bir adamın yanına vardılar, bunları derhal uyandırarak erkeği öldürdüler, kadın ile çocuklarını esir aldılar (I).»
Yukarda belirttiğimiz iki no:lu vesika’ya dayanarak (M.S. 1297)de yıkılan Süryani kadim Meryem ana kilisesinin 390 yıl sonra 1687 yılında II. Patrik GEVERGİS’in (Musullu) zamanında yeniden onarılmıştır. 1969 deki mevcüt şekli bu onarılmış durumunun devamıdır.
PATRİK .11. GEVERGİSİN (Musullu)
GÜNLERİNDE YAPILAN TAMİR
EMRİ (M.S. 1687)
Vesika : 3.
Patrik .11. GEVERGİS, kardeşi MELKE'yi bazı davaları görmek üzere (M.S. 1687)de İstanbul’a göndermiştir. Melki, İstanbul’da iken Meryemana bizzat onun rüyasına girerek «AMİDE'deki kilisenin tamiri için PADİŞAH'a müracaatta bulun» dediğini ve bu rüyayı üç gece üst üste gören melki, Allahtan olduğuna kanaat getirdiğinden üçüncü günde Padişaha müracaat ederek tamir için emir alır. Amide,deki MAFİRYAN (Patrik mülhaki) İSHAK’a emri yolladığı sırada, Patrik Gevergis HALEP- te idi. Mafiryan İshak bu inşaatı hususunda epey zorluk ve zahmetler çektikten sonra kilisenin inşaatını halihazırda görüldüğü şekilde KUB- BE'yi sekiz kemeri üzerine kurmuş: Kubbenin tam ortasına yıldız şeklinde Ayna ve tahtadan bir süs yaptırmış ve ayrıca bitişiğinde bulunan Suruçlu Mar Yakubun kısmını da onarmıştır. Patrik Halepten seyahatini bitirip döndüğünde Amide gelip yapılan kiliseyi görünce «eğer ben burada olsaydım Kubbeyi daha yüksek ve daha geniş yapardım» dedi.
Bu vesika kilisenin son tamirini gösteren en sağlam bir delildir. Hakikaten sekiz kemer üzerine kurulmuş olan bu kilise'nin daha başkaca önemli yönleri olduğundan bunları da aşağıdaki dokuz madde'de görmek mümkündür. BÖLÜM : 13.
MERYEMANA KİLİSESİNİN ÖNEMLİ
Dokuz Yönü
Birinci yön: Meryemana kilisesi, de Hazreti İSA.nın HAÇI'na ait bir tahta parçanın mevcüdiyetinin korunması, en kıymetli armağanıdır.
Abulfaraç - Barhlbroyo tarihi. C : I. S : 659-660
Saf altından yapılmış bir Haçın içinde, tahta haça ait parça mahfuzdur, bu parça dışardan görünmemektedir. Bu altın haçın üzerinde mavi renkli kıymetli bir taş’da vardır. Bütün bu değerli armağan Gümüşten mamül kubbe biçiminde etrafı camla kaplı küçük bir kafes şeklindedir. Bu gümüş kafes de bir tahta sandık içinde bulunmakta olup tahta sandık da Mihrap duvarında tesbit olunmuştur.
İSA'nın hakiki Haç'ından bir parçasını taşıyan altından yapılmış kıymetli Haç ile gümüşten yapılmış etrafı camla kaplı kafesi gösteren resim.
Antakya Süryani Kadim patriklerinden Abdon oğlu Küçük Yuhanna, Şuşanoğ- lu yazıcı Yuhanna, Patrih Abdulmesih. Patrik Şükrüllah, Urfalı Patrik Gevergis ll.’nin mezarını gösteren resim.
İkinci yön : Meryemana kilisesi, Milattan sonra üçyüzüncü yılların başlangıcında mevcüt oluşu eserimizde derlediğimiz tarihi vesikalardan anlaşılmaktadır, Şöyleki:
a) Büyük bilgin Mar Afram adıyla anılan bu ermişin Urfaya gitmeden ilk olarak onsekiz yaşında iken bu kilisede vaftiz olması, (Mar Af- ram’ın hayat hikâyesi sayfa 137’de yazılmıştır).
Üçüncü yön : Meryemana kilisesinin yetiştirdiği en önemli dini ve kültürel kişilerinin bıraktıkları kıymetli eserlerinin koruması.
Dördüncü yön : Meryemana kilisesinin, en önemli Din ve kültürel kişilerin nezih kimiklerini ve topraklarını barındırması konusudur.
a) Büyük İlim ve irfan kişilerden Suruçlu Mar Yakup, Diyonnosi- yos Yakup Barsalibi, Azizlerden Mar Abdon ve arkadaşlarının, Mar Izu- ro ve Mar Yuhanna hocası Mar habib, Patrik .11. Yakup, ve bilhassa asrımızın ilim ve irfan sahibi ve şimdiden tarihin kendi ne malettiği 86 yaşındaki nezih ve pâk ruhlu Mardin’da oturan ve bütün Türkiye’deki Süryani kadim cemaatının Metropoliti bilinen Filiksinos Yuhanna Dolap- önünun gayretiyle Antakya Süryanî kadim patriklerinden Abdon oğlu küçük Yuhanna, Şuşanoğlu yazıcı Yuhanna (Müverrihdir), Patrik Abdul- mesih, Mardinli Patrik Şükrullah, Urfalı Patrik Gevergis III. gibilerin nezih kemiklerini toplayarak ve Maryakup kısmının orta Mehrabının arak- sındaki, Maryakubun mezarı bitişiğindeki mezarda gömdürmüş ve kemiklerini bildiren beyaz bir taş lavhayı’da Kabrin üzerine koydurmuştur.
Diyarbakır Süryanî kadim
Meryamana kilisesine
Kiymetli H A Ç’ın
Armağan edilişi
BİRİNCİ SAFAHETİ
Tarihi bir gerçek olarak KUDUS’deki işgal, tahrip, katil ve Onarım olaylarını sırayla tetkik ettiğimizde görürüzki :
M.S. 73. yılında Roma İmparatoru VVESPESYANOS oğlu TİTOS, Kudus'u işgal ettiğinde şehri tahrip ile hiristiyanların ele geçenlerini öldürmüş, kaçıp saklananlar kurtulmuştu.
İSA - MESİH’in Çermıh’a gerildiği CİLCİLE olayının cereyan ettiği ve öldürüldüğü yer GALGOTA ismiyle yadedilirdi. İmparator TİTOS, Galgota'ya pek yakın olan (I) SEHYON ismiyle anılan yerdeki İSA’nın mezarı üzerine döküntü yığdırarak her iki mahelli sun’i bir tepe Hüyük haline getirmiş ve üzerine de ZÜHRA heykelini diktirmişti.
Aradan geçen iki yıl içinde (M.S. 75) tarihinde kaçan hiristi- yanlar tekrar kudusta toplanmağa başlamışlardı. Hiistiyanlığın ilk kilisesi olarak kabul edilen ve İSA’nın son gece YEMEĞİ’ni şakirtleriyle beraber yediği odasını (o tarihte bu odada (I) İNCİL yazarlarından MARKOS de ikamet etmekte olduğundan) elbirliğiyle onanmışlardı.
M.S. 117 de Roma Hükümdarlarından SEZAR HEDİRYANOS, Hazr. Süleymanın TAPINAGI’nın enkazı üzerine JÜBİTER heykelini koydurmuştu.
M. S. 326 de Büyük KOSTANTİN hükümdarlığının 20. yılında iken Rakibî MAKSİMYAN’i yenebilmek için plan hazırlıyorken, Öğle üzeri
Sahyon sözliği yokarki oda anlamında gelmektedir.
d) Hıstory of the Synanchurch of Antıoch by SEVERIUS JACOB. C : 1. S : 94. göğe baktığında Haç şeklinde bir alamet gördüğünü rivayet edilmiştir. Mahiyeti Anakraliçeden sorar. Annesi KELENE «Bu Hıristiyanların Ra- bbı olan İSA MESİH’in HAÇI'dır cevabını verir. (X)
Bu Haçın araştırılmasına kapılan Kostantin; Annesinden bu işin tetkini ve tatbikini rica eder.
Ayni yıl 80 yaşındaki Anakralıçe HELANE bir askeri güçle RO- MA'dan hareketle Antakya üzerinden geçerek Kudus’a ulaşır.
Kutsal mekânların yerlerini yerli yahudilerden öğrenir (2).
Mezarın, Roma İmparatorlarının diktikleri Heykellerin altındaki HÜYÜK’te olduğunu öğrenince, buraları titizlikle kazdırarak (3) bir mağara içinde üç Haça rastlar. Vaktiyle Yahudiler tarafından İSA’nın Haçını belli eden yazılı PLAKA, Haçın üzerinden sökülerek bir tarafa fırlatılmıştı. İşte bu Plaka mağarada bulununca bu üç haçtan hangisinin İsa Mesih'e ait olduğunu anlayamadılar.
Ayni gün yenibir cenaze mazarlığa getirilmişti. Bu üç Haçı bu taze ölünün üzerine yaklaştırarak ölünün dirilme olayıyla hakikati keşfetmenin sevincine erer.
Anakıraliçe HELANE Kudus Episkoposu MAKARİS'e iki parçaya ayırttığı Haçın bir parçasını emanet eder. Diğer parçasını İSA'nın EL ve AYAKLARI’na çakılan MIHLAR'ı yanına alarak oğlu Kostantin'e gönderir.
Roma kıralı Kostantin annesinin gönderdiği emanetleri Ala - i - Vala ile karşılar. (XX)
n) Kutsal HAÇ’ı kendi adına (Kostantin) kurduğu kilisede saklaı. Mıhlardan ikisini TACI’na, bir tanesini de ATI'nın Dizginlerine takar.
Günden güne hiristiyanlıkla meşbu hale gelen Kostantin Kudusta kalan anakıraliçe Helane, Kuduste bulunduğu süre içinde:
I — İSA’nın doğduğu yerde BEYTLAHİM kilisesini;
II — Gömüldüğü yerde de KİYAME, namidigerle SENSEPOLKAR kilisesinin de inşaatına nezaret eder. (4)
İKİNCİ SAFAHET
Süriye'nin ikinci başkenti mahiyetinde olan AFAMİYE şehri M.Ö. 280 tarihinde SLOKOS NİKATOR (I) tarafından karısının adına izafeten AFAMİYE namiyle kurulmuştu.
Bu şehir bütün hiristiyan merkezi halinde gelişmekte idi. Çünkü; bu şehrin kilisesinde İSA’nın hakiki HAÇ'ından bir arşın boyunda bir parçanın bulunduğu biliniyordu. Keza bu kiymetli taşlarla da tezyin edilmiş olup bir Sandık içinde özel görevli ruhaniler tarafından titizlikle korunurdu. Yılda bir defaya mahsus halkın ziyaretine müsaade olunuyordu (2).
M.S. 540 tarihinden itibaren PERS'ler (İranlılar) yeniden Tornalılara karşı. I. ANUŞİRVAN HÜSRÖV'ün otuzbin kişilik gücüyle harekete geçtiklerinde MEMBEÇ (Urfa ile Halep Arasında bir şehir) üzerinden Süriyeye girdiler. Halep şehrine yüklenilen Dörtbin LİBRE'lik vergiyi ödemediğinden Halepi tahrip ettikten başka Antakya’ya girerek ve bu şehirdeki hiristiyanların kiliselerini ve KATEDRAL'larını de yağma ettiler. Hareketlerine devam ederek yukarda adı geçen AFAMİYE üzerine yüklendiler.
Afamiye; Slokiler kıralIiğinin önemli bir merkeziydi. Roma üzerinde de ayni bir etkisi mevcüt idi.
M.S. 700 yıllarında önce Afamiye kalesini PAMPİYOS tahrip etmiş olduğundan HÜSREV. II. nin güçleri de şehri yakıp yıkmışlardı. Bu kalıntılar halen MÜDİK kalesinde görünmektedir. (3)
Bütün bu işgaller sırasında Afamiye kilisesindeki yukarda zikredilendir aşrın boyunca) Haç parçesi tezyin edilmiş aksamiyle birlikte II. HÜSRÖV'ün eline geçti. Bunun ne olduğunu anlayamadığı için bu kutsal akseme gerekli değeri vermemişti.
M.S. 628 630 tarihinde Roma BİZANS İmparatoru HERAKLİYOS (HERGÜL) Urfadan geçmiş, Antakya üzerinden kuduse gitmek üzereydi- Bu sırada Hasım Pers İmparatoru Hüsröv Anuşirvan ölmüş bulunuyordu. Bu hasım imparatorun ölümü üzerindedirki Herakliyos yolunu değiştirerek MEMBEC’e döndü.
Babasının ölümü üzerine iktidare gelen ARDAŞİR HÜSRÖV’de ku-. mandanlarından ŞEHİRBARAZ öldürülünce Romalılarla anlaşmağa çalıştı. Zira Şehirbaraz’ın, kiralına karşı tutumunda güce ihtiyacı vardı, Yardım istedi. Romalıların desteği üzerine Rakibi olan KARDİCAN'i yenerek İranı eline geçirdi. Romalı Herakliyos’u da idaresine ortak kıldı.
Romalı HERKAL’ın VI ncı, HÜSRÖV'ün 27. ve Yunanlıların 925. M.S. 614. taihinde ŞEHİRBARAZ Kudus’a taarruz yaparak şehri zabet- miş ve Doksan bin hiristiyanı öldürmüş; Yahudiler de hiristiyanları az
iz) Türk Ansiklopedisi C: 3. S: 157
(3) Filip Hitti C: 1. S: 414-415 bir parayla satın alıp öldürürlerdi. Hıristiyanlar, Yahudilerden eziyet ve mezalimler gördükleri kadar İranlIlardan görmemişlerdi. (1).
Şehirbaraz, şehri yağma edip HALKEDON’lı olan Kudus Episkopo- su Zekerya’yı da kanlılar, Hıristiyan esirlerle İrana götürmüşlerdi.. İSA- nın Haçı’nın İranlIların eline geçmesi, bütün yağma edilen dünya malından ve hiristiyanların verdikleri bütün ölülerden daha fazla onları üzmüştü.
İranlılar, Episkoposun Mührüyle kapatılmış sandık içindeki HAÇ'ı açmadan olduğu gibi külliyetli Altın ve gümüşle beraber II. HUSRÖV'e gönderdiler. Ancak İSA idam edildiği zaman, HAÇ’ta çakılı iken, su isteyince, Yahudiler Süngerle ağzına suyu uzatmışlardı. İşte ayni sünger ve İsanın böğürüne vurulan mızrakı da, her ikisi bir romalı tarafından, bir İranlı askerden satın alınarak, hemen İstanbula yetiştirildiğini beyan eden tarihçi derki: «HAÇI götüren İranlılar, onu TEBRİZ şehrine götürüp saraya koydular» dı. (2)
M.S. 628 - 630 tarihinde vaki Antlaşmalar tekrar bozulunca bukez HERKAL HÜSRÖV’le yeniden sulh kurmak üzere elçilerini gönderdi. Fakat Herkal’ı dinine davet edince Herkal öfkelenir, hiddetlenir ve bü yük bir orduyla İrana hucüm eder, İranlIları tarumar edince Hüsröv kaçıp bir hayvan tavlasında saklı iken, oğlu, Tavlaya girer babasını öldürür yerine geçer ve hemen Herkal’den sulh ister. Ondört yıl önce babasın: esir ve yağma ettiği bütün hiristiyanları, Episkoposu (Zakerya’yı) da onlarla salıvereceğini vaad ederken bu vaitlerle herşey halolunca bukez de Herkal, 14 yıl önce yağma edilen İSA’nın hakiki Haçını da istemişti. Hüsröv; bila tareddüt ayni sandık, mührü bozulmaksızın, (Haçı olduğu gibi) teslim etmişti. (3)
«Herkal, bu Haçı büyük törenlerle Membeç’te karşılar. Bahar mevsiminde Haçı İstanbula götürdüğünde dört FİL'in sırtında bindirilen Tah- tarevan'ın içinde kendisi oturmuş ve HAÇ’ı da omuzuna almış olarak şehre girer. Bu pozusyonuyla da İSA’nın İdama Cilcile’ye gidişini canlandırıyordu.
Bir ara bu Haç İstanbulda kaldıktan sonra yine omuzlarda taşıyan Herkal, Haçı Kudus şehrine götürüp HELANE tarafından M.S. 328 de inşa ettirilen KİYAME kilisesine tevdi ederek büyük törenlerle yerine koymuştur. (4)
Bu derlemeyi Dip Notta gösterilen tarihi vesikaların mesnetlerinden yaparken AHMET REFİK'in Umumi Tarihi eserine baktığımızda şu vesika tetkika değer üçüncü Safahetı bize bildirir.
(1) ve [2] Muhtasar Elmuhtasar C: 1. S: 202-203
Meçhul Urfalı C: 1. S: 149
Muhtasar Elmuhtasar S: 202, 203, 207
Üçüncü SAFAHAT
Vesika. 6. Büyük yazar Ahmet Refik genel tarihi eserine - C - 4. S : 123 de Şöyle anlatmaktadır:
«HERAKLİYOS'un ğalebesi adete hiristiyanlığın bir müzafferiyeti, sadece orduyla değil, ancak beraber götürülen Hazr. İSA'nın Haçı ve Annesi Meryem'in tasvirleri sayesinde kazanıldığına itikat ediyorlardı. Hatta İmparator İstanbula avdetinde İlahilerle alkışlanmış, o sene İranlIlardan istirdat eylediği Hazr. İsa’nın Haçını kemali zaferle KİYAME kilisesine koymuştu (I) M.S. 628
Demek oluyorki bu hakiki Haç bir kaç savaş neticesinde gerek Kudüs şehrindeki parça; gerekse Roma ve İstanbul memleketlerine götürülen ikinci parçası, zamanla Hükümdarlar veya kilise Özel Ruhanileri tarafından bir kaç parçaya ayırarak mahdüt yerlerde korunurken, üzerinde durduğumuz ve mütemadiyen müsbet delil ve vesikalarla belirtmeğe çalıştığımız Haçın bir parçasınıda Diyarbakır Meryem ana kilisesine Patrik NİMETÜLLAH’ın delalatiyle ulaştırılmış olması aşağdaki ve- sikaylede belirtimek mümkündür.
Dördüncü Safahat
PATRİK NİMETÜLLAH
(M. S. 1557)
Vesika-7. (X)
Patrik Nimetüllah simaca güzel, huyca gayet uysal, Arapça Lügat ve lisanında mahirdi. Ayni zamanda Diyarbakır Vali’sinin teveccühünü kazanan kiymetli bir şahsiyetti. Musliman Din Hocaları gıcık alır ondan kıskanıyorlardı. Hasedlerinden İmamlar ne gibi bir tuzağa düşürmeyi heran düşünürlerdi.
Günlerden birgün yanına bir Hoca gönderirler, Hocanın yanında bulunan Kur’an-ı Kerim’i Patriğe uzatır ve «Bu kitabın doğruluğu hakkında fikir ve kanaatin nedir?» sorusuna karşı patrik bir ara Kur'an-ı Ke- rim’i alır tetkik edercesine, kendi kendine başını sallar durur. Vaziyeti çakan Hoca, tekrar sorar: «Kur’anımız senin hoşuna gitmedi mi? onun için başını sallıyorsun» der ve tekrar Hoca, «Söyle bakalım, yoksa şimdi seni şikâyet ederim» deyince: Hoca cevap alamadığından diğer İmamlara gider, durumu anlattıktan sonra hep beraber Valiye giderler, “Patrik Kuranımızı tahkir edip yalanlıyor» diye şikâyet ederler. Ve bu arada bazı yalancı şahitler dinletirler ve Valinin yanılmasını sağlarlar. Hemen Patriğin idamını ve kilisenin de tahribini isterler. Vali her ne kadar bunları susturmağa çalıştıysa da maalesef susturamadı. Va
li) Muhtasar Elmuhtasar S: 202, 203, 207
(x) Bu vesika özel kitaplığımın vesikalar kitabının 116 sahife, 78 No.dır. li, pek sevdiği ve takdir ettiği patriği nasıl kurtaracağını düşünürken, patriği yanına çağırır, hepsinin huzurunda Vali kendi başındaki SA- RIK’ı çıkarır, Patriğin başına koyar ve Hocalara: «Daha ne isityorsunuz? İşte Nasranilerin (Hıristiyanların) Patriği de İslâm oldu» der. Ve onları başından SAVAR. Olayın anî cereyanından nutku tutulan Patrik; bir söz dahi söyleyemeyip heykel gibi kalır. Müslümanlığı da gayriihtiyari kabullenmiş olduğunu zanneder. Patriğin bu muhteşem sükûtu karşısında şaşalayan hocalar çıkıp giderler.
Kilisede, Hocanın Patriğe oynamak istediği oyunun etkisi altında olan patrik, ikinci bir olaya kurban gitmemek için AMİDE'yi terk-i diyar eyler ve bir Batı ülkesindeki bir manastıra yerleşir. Bu nedenden uzun zaman ağlamakla tövbe ve sızlamakla pişmanlık getirir, Vali huzurunda müslüman zannedilmesinden ötürü günahını itiraf eder. Bunca zahmetlerden sonra, günün birinde Meryemana’nın bizzat Patriğin rüyasına girdiğini, arkadaşlarına rivayet ettiğine göre: Meryemana O'na; Tövbesinin kabul edildiğini beyan ederek onu teselli eder. Ertesi sabah uyanınca rüyasındaki Meryemana’yı tersim etmeğe muvaffak olur ve oranın manastırından temin eylediği İSA’nın hakiki Haçı'nın bir par- çasiyle birlikte ARMAĞAN olarak AMİDE’deki (Diyarbakır'daki) Meryemana kilisesine RESMİ ve haç parçasını gönderir. Bu hediyeler, Süryanilerin Antakya patriklik makamını işgal eden her patrikten diğerine devrederler. Bu kıymetli hediyeler Meryemana kilisesinde mevcut olup yukarda da BÖLÜM'ün başında beyan olunduğu üzere bu Haçın konulduğu yer. Büyük ve Küçük Mihrapların arasındaki duvara çakılan ve kilit altına alınan sandık içinde korunmaktadır. O tarihten bugüne; he’- kırk günde bir, veya her hangi bir cemaatimin teklifi üzerine törenle yerinden çıkarılır, cemaata gösterilip moral takviyesi sağlanarak tekrar yerine konulur. Haçın Bayramı ise her yıl 14 Eylülde tes'id edilir.
Vesika No. : 8. (587 Hicri. M.S. 1169) yılında Fransız Askerî kuvveti deniz yoluyla AKKE’de çarpışan Fransızların imdadına yetişmiş ve bu kuvvete ilk yetişen Fransız Kralı meşhur FİLİP olmuştur. Bu imdadın yetişmesiyle Fransızlar cesaret alarak şiddetle savaşmağa başladılar. İslâm Hükümdarı SALÂHATTİN (S. EYYÜBİ) her gün atına biner savaş alanına iner, Fransızları oyalar gibi davranırdı. Maalesef bu iş iyi bir netice veremeyince ve vermiyeceğini anlayan oradaki HAKKARİ EMİRİ SEYFETTİN (Maştub) hemen Fransızlara iltica ederek sulh talebinde bulundu. Şu şartlar altında barış olacağını anlıyan Maştub, şartları kabul edince şartlar açıklandı, şöyleki: Daha önce esir edilen 500 kişi, yüz bin Dinar ödemek, yağma edilen İSA’nın hakiki HAÇ’ı iade edildiği takdirde barış kurulacaktır, denildi. Bu şartlar yerine geldikten sonra ayrıca SUR şehrinin sahibine de 14 bin Dinar tazminat verilmesini ön gören Maştub, bu şartları kabul edip bu antlaşmaya göre Fransız kuvvetleri hemen AKKE'ye çıkarak bütün bu ganimetleri ve İsa’nın HAÇ'ını aldıktna sonra üç yıl sekiz ay barış müddeti devam etmiş oldu(1).
Bu vesikanın gösterdiği tarihte Maştub’dan İsa'nın hakiki Haç'ını alan Fransız kralı, bu Haçı Batı ülkelerine götürdüğünü ve 10/3/1576 tarihinde yukarda adı geçen Patrik Nimetüllah Diyarbakır felâketiyle anılan bühtenden kaçıp Batı ülkelerine gittiği sırada, Roma kilisesine kapanarak her hangi bir vesileyle bu Haç’ı elde edip bir parçasını çok sevdiği kilisesine (Meryemana kilisesine) armağan göndermiştir. Bu olayı daha isabetli şekilde belirtmek imkânı da aşağıdaki vesikayla sâ- bittir (2).
Vesika No. : 9. «Patrik Nimetüllah. Nurattingil (Mikdesi-Kudüs Hacısı) Hanna'nın oğludur. Mardin’de M.S. 1535 yıllarında doğmuştur. Mardin - Deyruzzafaran manastırına giderek, Ruhbanlık silkine girmiş, Süryanice edebiyatını ve kilise bilgileriyle tarih, mantık, astronomi, mesaha, tıb ve resim bilimlerini de elde ettiği gibi papazlık sınıfını da kazanmıştı.
1555 yılında Doğu Mafiryanlığına (Patriklik mülhaki) tayin edilerek M.S. 1557'de patriklik makamına terfi etti. Yirmi yıl müddetle kiliseyi yönettikten sonra, 10/Mart/1576 yılında Diyarbakır'da İslâm Hocaların iftirasına uğradığı için makamını terk edip gizlice SİVAS'a yakın bir manastıra sığındı. Orada müntesiplerinden ayrılışı hakkında çok acıklı bir kaside ile kendine ağladı inledi ve bilmecburi Ekim ayı içinde ROMA’- ya giderek, orada Astronomi bilginlerinin GRİGORİ takviminin Islâhına iştirak etti ve 1587’de ölmüştür.
Yazdığı eserlerden kalanlar şunlardır:
— Sivas'ta 50 beyitten mürekkep bir kaside.
— Serüvenlerini hikâye ettiği bir risale.
— Avrupa ve hasseten İtalya memleketinin tarihî değerini belirten bir nübze (Mevzu).
— GREGORİ takvimi hakkında bilgiler.
V. YÖN
SÜRYANİ MAR AFRAM’ın HAYATI
VE
NUSAYBİN HAKKINDA MÜCMEL BİLGİ
Süryani MAR AFRAM (Siros) un hayat hikâyesine başlamadan önce doğum yeri olan ve memleketi bulunan Nusaybin şehri hakkında kısa bir bilgi vermeği uygun buluyoruz. Şöyleki: NUSAYBİN;
Muhtasar Eddüvel. S: 386 - 387. (2) Zafaran Fidanlığı S. 41 ve isidoros Tarihi: C: 2. Sahife: 462.
M.Ö. 2300'de BABİL'li meşhur NEMRUT tarafından kurulmuştur(1)
M.S. 280'de Büyük İSKENDER'in halefi SLOKİLER’in hükümdarı I. SLOKOS - NİKATOR tarafından ikinci kez genişletilmiştir (2)
Nusaybin oldukça eski ve geniş bir tarihi alana sahip olduğu gibi HARAN'dan Nusaybin’e, Viranşehir'den de MARDİN’e kadar olan sahayı kapsayan NİRBO eyaletinin ikinci başkenti sayıldığı tarihte SOBA adını taşıyordu.
Bir de PERS (İran) ve Romalıların siyasî ve millî hudutlarını birbirinden ayırdığı için HUDUTŞEHRİ okunuyordu.
Nusaybin; Slokiler tarafından boşaltıldıktan ve EŞKÂNİ eyaletinin (İran Hükümdarlığının bir kolu) idaresine terk edildikten sonra «MAKEDONYA'nın ANTAKYA'sı» vasıflandırılıyordu. Çevresindeki sulu ve yeşili bol araziden ötürü de Slokiler tarafından da ANTEMOSYA denilmişti.
Yukarıda adı geçen Eşkâni eyaletinin yine başkenti sayılan Nusaybin, M.S. 250’de URFA ABGAR'larının idaresine geçmiş ve dolayısiyle BizanslIlara iltihak etmişti. Romalı BizanslIlar tarafından M.S. 295 tarihinde geliştirilmiş olan Nusaybin, 65 yıl gibi bir süre bu idarenin altında kalmıştı. Bu idareden sonra Nusaybin, SASANÎ PERS devletinin idaresinde 120 yıl kaldıktan sonra tekrar BizanslIların idaresine anlaşmayla verilmişti. Fakat bu anlaşmaya riayet etmeyen Sasanî devleti, bir daha geri vermeksizin, M.S. 641 yılına kadar elde tutmuşlardı. Sonra Arap zaferlerini başaran GANİM oğlu GAYYAZ tarafından fethedilmiş ve nihayet OsmanlIların hükümranlığına bağlanmıştır.
NUSAYBİN HIRİSTİYANLIĞI
Nusaybinliler; Hıristiyanlığı Milâdın ikinci yüzyılın başlangıcında ve o tarihteki hükümdarı bulunan SASANÎ ŞABUR’un günlerindle, Hazreti İSA’nın Şakirt yardımcıları ADAY adındaki Müjdeci ile ZİYANE a- dındaki Müjdeci bayan'ın telkiniyle kabul etmişlerdir.
M.S. III. yüzyıl ortalarında Nusaybin'de Rahibelere ait bir manastır bulunmaktaydı. Rahip Mar YUKUP-M.S. 298 de bu manastırın ilk ona- rımını yaptırtıktan sonra -M.S. 309 da bu Manastıra ilk Episkopos olarak atanmış olduğundan adına izafeten buraya MARYAKUP kilisesi denilmiştir.
Episkopos Mar Yakup M.S. 313 - 320 de bu kilisenin müştemilatını
Tarih-EI-Kadim S: 40
Filip Hitti C: 1. S: 277-278. Abulfaraç S: 8. Muhtasar-EI-düvel S: 20. Kamus El- kitab-Elmukaddes C: 1. S: 196. ve bu kaynaklarınca URFA, NUSAYBİN, SOLİK, BABİL şehirleri meşhur NEMRUT tarafından dünyada ilk kurulmuş şehirlerdir. genişletmiştir. Ölünceye kadar (M.S. 338) burada çalışmıştır. Cenazesi bu kilisenin bodrum kattaki türbesine tevdi edilerek yerli ve yabancılar tarafından ziyaret edilmektedir.
Nusaybin; oldukçla eski ve geniş bir tarihi imkâne sahip olduğu gibi ROMA - Bizans, PERRS (İran) memleketlerinin siyasî hudutlarını birbirinden ayıran ve fakat Kültür bakımından yine her iki ülkeyi birbirine yanaştıran, hatta Doğu ve Batı Dünyalarını katan kaynaştıran, aydınlatan yegane medeniyet beşiği olmuş bir şehirdi.
Bu eğitim beşiği, Üniversitede, yetişen en önemli bilgin ve dahî Faylazoflardan Asur kıralı SARHADDON oğlu SANAHARİP'in Veziri büyük Edebiyatçı Süryanice konuşan ve eser bırakan AHİKAR (M.Ö. 681) ile (M.Ö.) yaşamış VEFA'yı ve M.S. II. Yüzyılında Putperestlik hayatını yaşamış Süryanî SRAFİYON oğlu MARA'yı Ayrıca M.S. II, Yüzyılında Hiristiyan yaşamış Süryanî Faylazoflardan TİTİYANOS ve BARDAYSAN ve erosallarını sayabiliriz (I).
M.S. 309 da Nusaybin Episkoposu Mar Yakup; lağvedilmiş Üniversitenin yerine M.S. 326 da Nusaybinde kurduğu ikinci Üniversitenin Dekanlığına (hayat hikâyesini aşağda verilecek olan) Süryâni MAR AF- RAM (SİROS)ı getirmiştir. Fazilet sahibi Mar Aframın gayreti ve başarıları sayesinde bu Üniversite kapılarını Doğu öğrencilerine açmıştır. Mantık, Felsefe, Thologiya, Edebiyat, Dil, Dinler tarihi, Geometri, Astronomi ve Tıp bilimlerinde Süryani DAHİ’lerini yetiştiren yegane GENEL kültür yuvası olmuştu.
Milattan evvel ve sonra Nusaybin de iki defa kurulan bu üniversitenin eğitiminin süryanice diliyle yapıldığını ve bu sürelerde lisanda hiçbir değişikliğin yapılmadığı, Büyük Hoca REYNAN'nın aşağdaki ifadesinden anlaşılmaktadır. «SÜRYANİ EDEBİYATI - BABİL’den MEZOPO- TAMYA'ya BARDAYSAN (M.S. 155-223) günlerinde akıp gelmiştir (2)».
MAR AFRAM (SİROS)IN
HAYATI
(M.S. 285-373)
Süryanî Mar Afram; Nusaybinde Urfalı hiristiyan YUSUF ile DiyarbakIrlI hiristiyan bir anadan doğmuştur. (3)
Bardaysana ait, Şerayi-EI-Bülden adlı eserde S: 18. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
Şerayi-EI-Bülden S: 18. ve Keniset-EI-Süryaniyet C: 1. S: 214. ve Asur ve Keldo tarihi C: 2. S: 39. ve Filip Hitti C: 1. S: 410
Dürer-EI-Nefise C: 1. S: 523. ve Lülü Menthür C: 1. S: 244 ve Kenlset-EI-Süryanl- yet C: 1. S: 300.
Kitap haline konmuş nadide nutuklarında derki: «Yakında Allahın İnayetine kavuştum, Öz baba ve anamdan İSA ME- SİH'in güçlü eğitimini öğrendim, Onlar bana Takva üzerine öğüt verirlerdi. Bütün saadeti Kutsal dini şehadette buldum. İSA için bir çok izdirap çekenlerin sesini duyarken onlar gibi ben de sesimi duyurmak istedim. Annem ve babam hükümdarın huzurunda İSA'yı inkâr etmediler. Ben de o şehitlerin sülâlesin- denim; bunu gizlememe hiçbir sebep yoktur. Ecdadım garipleri konuluyorlardı, dedelerim bu dünyayla müşerref olduklarında çiftçilikle oğraşıyorlardı.- Bundan sonra şöhretlerinden bahsederek hatta babasının evinde yetişenlerden bazılarının YARGIÇ’lığa kadar yükseldiklerini de anlatılmaktadır (I)
AFRAM’ın Ebeveyinleri putperest hükümdarlarca şehit edildikten sonra (kendisi 18 yaşında iken) M.S. 303 de hıristiyanIarın üzerine Onuncu sert vuruşların kasırgaları güçlenince BAARBAYE (Nusaybin ile SİNCAR dağı arasında bir yer) denilen yere kaçmış ve oranın Episkoposunun himayesinde tahsilini yapmış ve bu arada ZEBUR ve diğer kutsal kitapları okuyarak efkârı umûmiye
üzerinde ilmi hakimiyet kurmuştu.
Yukarda bahsedilen Pers vuruşlarının silip süpürdüğü kasırgalar BAARBAYE denilen yere varınca, Mar Afram buna dayanamayarak, Annesinin memleketi Diyarbakıra geldi. (2) 18 yaşında iken Diyarbakır Meryemana kilisesinde Vaftiz oldu. Burada bir yıl kaldıktan sonra M.S. 303 de ilk defa gittiği babasının doğum yeri URFA’yı görünce, hayat süresince burada yaşamağa karar verdi.
Urfaya giren Afram; şehirden geçen DAYSAN nehrinin kıyısında Urfalı kadınların beyaz bez toplarını kasar (beyazlatmak yıkamak) yap
Metropolit H. Dolapönü’ye ait Siret Elkaddisin adlı eserin S.: 4.
MAR AFRAM'ın Diyarbakır MERYEM ANA kilisinde 18 yaşında iken vaftis oluşunu yazan Metropolit F. H. Dolapönü'nun 1949 de yazdığı «Taşiythod, KADİŞE» adındaki Kitabının 22. S. de açıklamıştır.
tıklarını görür. Kadınların birisi kendisine dikkatla baktığını sezince, kadına.
— Bana ne bakıyorsun, yere baksana kadın; der.
Tok birsesle kendisine ikaz yapılan kadın;
— Senin yere bakman gerekir, çünkü topraktansın; benimse sana bakmak çok yerinde, çünkü senden alındım, cevabını verir ().
Bu derin anlam taşıyan cevap karşısında Afram, kendi kendine «Bu memleketin kadınları eğer bu kadar ince zekâlı ise, erkekleri acaba daha nice derin zekâya sahiptirler?» der, ve yoluna devam eder.
Urfa halkı o tarihte çoğunlukla putperestlik inancında idi. Afram ise şehre girer ve bir hamamda tellâk olarak ücretle çalışır. Fakat fırsat buldukça halkla hasbihal ederek onlara Allah'ı telkin eder. Bir gün; Afram caddeden geçerken YOLYAN adında iffet sahibi bir rahip adama tesadüf eder, O’nun bir yabancı olduğunu sezen rahip: «Nerelisin?» deyince, Afram, bütün durumunu kendisine açıkladıktan sonra yine rahip:
— Sen nerelisin? Sen hıristiyan iken putperestlerle ne işin var? Yoksa dünyavî mi kalmak istiyorsun? der.
Afram — Hayır, ben böyle kalmak istemiyorum, cevabını verir.
Rahip — Öyleyse gel benimle, der ve Afram'ı beraber alır, şehrin batısındaki İNZİVAYA çekilmiş kimseler arasına yerleştirir ve Münzeviler diyarında; Afram,ı, hayatını devamlı olarak oruç ve namazla geçirmekte olan ASONA adındaki Rahip’le arkadaşlık eder. Afram, bu Rahibin etkisi altında iffet ve faziletine bir kat daha ekler. Bilhassa tahsilini (daha fazla bu tenhalıktan yararlanarak) takviye eder.
Afram, bu mağarada kutsal Tevrat kitabının tefsirini de yaparak bu tefsir eserinden yararlanan üstadı ASONA, Afram’a bu hikmet ve zekâyı sana veren Allah'a Hamdusenalarla şükranlarımı arzeder. Af- ram’ı daha fazla sever. Afram'ın yazdığı bu eseri hocası ASONA, Urfa yüksek okulundaki bilim adamlarına ve Ruhanilere sunar, bu eseri inceleyenlerin hayretini çeker ve halkın diline destan olur. Herkes Afram'ı tebrik eder. «SİZ ÂLEMİN NURUSUNUZ, DAĞ ÜZERİNE KURULMUŞ BİR ŞEHİR GİZLENEMEZ». Buyuran İncil (Matta 5. 14.) in bu cümlesi Afram’da tahakkuk eder.
Afram; ziyaretçilerinin gittikçe çoğaldığını görünce, onlardan gizlenmek için yerini değiştirerek bu mekândan uzaklaşmak niyetini besler. Günün birinde yola çıkarken (Tanrı Meleği ona görünerek) «BİR KİMSE ÇIRA'yı yakıp kilenin altına koymazlar, ancak şamdan üzerine, herkes ondan aydınlansın diye korlar» (1) der ve Melek kayıp olur. Bunun üzerine AFRAM, mağarasına döner, Allah'ın Meleği tarafından ikaz edildiğini anladığından hemen şehre inmesini kararlaştırır. Geceleyin şehre inen Afram, şehrin kapısına vardığında Allah'ın önünde diz çöker ve dua etmeye başlar, yaptığı bu duasında Allah'tan kuvvet ve inayet diler. O akşam surun bir burcuna girer orada sabahlar. Daha önce şehirden ziyaretine gitmiş olanlardan bazısı Afram'ı gördüklerinde iffet ve itikâfından vazgeçtiğini, zannederek onu alıp bilim hocalarına ve ruhanilere götürürler. Bilim hocalarıyla yapılan konuşmadan sonra onun iyi niyetini sezerek okulun işleriyle ve eğitimiyle ilgilenmesini rica e- derler; bilim adamlarım redetmek istemeyen Afram, günün muayyen vakitlerinde gelip bu üniversitede derş vermeyi kabul ettikten sonra diğer vakitlerini de yine mağarasına çekilerek ibadetine devam eder.
RAFİZİLAR'ın yazarlarından BARDAYSAN oğlu HERMİNİYOS; 150 beyt halinde hıristiyanlığa karşı olan babası Bardaysan’ın ve kendine ait fikirleri aksettirmekte idi. Bunun etkisinde kalan müminler sapıtıyorlardı. Bunun üzerine Afram makalelerinde hem rafizilere hem de hı- ristiyanlara hakikati anlatıyor, putperestlere de çatıyordu.
Afram; muhasımları tarafından dövüldü, yaralandı, çarnaçar mağarasına döndü. Hıristiyanlara hitabederek kiliseye olan bağlılıklarını da teşvik etmeğe devam etti.
Mar Afram, adı geçen HERMİYANOS'un bozucu ve kötü fikirlerini redetmek üzere bu kez daha isabetli, müsbet makaleler düzenliyerek bu makale ve İlâhileri ruha gıda verici, iradeyi teskin edici makamlara sığdırmıştır. Bilhassa ölüler hakkında taziyelerde, kiliselerde söylenirken herkesin hayretini çekerdi.
Afram; bütün İlâhilerini, kasidelerini, Enşüde ve söylevlerini makamlara ayırarak cemaatın kızlarına öğretmiş, kızlar da hoş nağmeleriyle terennüm ederken ruhlara bir ruh daha katmışlardı. Bu sayede kiliseye daha geniş bir arzu ve sevinçle akın sağlanmıştı, rafizilerin tarafı gittikçe zayıf düşerek Hartukilik (rafizilik) ve putperestlik Urfa'- dan yok olmuştu. O tarihten bugüne kadar Süryani kilisesinde kızların Diyakosluk etme usulü kabul ve mubah görülmüştür. Buna paralel, hı- ristiyanliğin diğer unsurları da kiliselerinde kızların diyakos olmalarını tasvip ederek bu usulü tatbik etmişlerdir.
Yukarıda bahsi geçen Nusaybin'i! Mar Yakup (Episkopos) kendi namına kurdurduğu kilisenin inşaatı bittikten sonra takdis ve açılış törenine katılmak üzere M.S. 323'de Mar Afram Urfa’dan Nusaybin'e gelerek yeni kiliseyi ve doğum yeri olan Nusaybin'i görünce çok sevinmişti. Cedlerinin gömüldüğü yerde kurulan bu kilise ve idarecisi Mar Yakup’un hizmetinde kalmağı en iyi arzularından biri olmuştu.
Mar Yakup; kendi idaresindeki bütün bölgenin maddî ve manevî hizmetlerinde Mar Afram'dan faydalanmak üzere O’nu görevlendirmişti. Afram da; reisi olan Episkopos Mar Yakup’un bütün emirlerine itaat göstererek kendini oruç, Namaz ve kutsal kitapların mütalâasına vermiş, geniş geniş manidar ve nadide makaleler yazmıştır. Sonradan bu makaleler (Nusaybinli makaleler) adı verilmiştir.
Geniş bir ilim ve kültüre sahip olduğunu anlayan Yakup, Afram’ı daha fazla takdir etmiş bilhassa kitabı mukaddes (Tevrat, İncil ve Zebur) un tefsiri üzerine çalışmağa teşvik etmişti. Bu sayede Afram bütün halk arasında sevgi ve takdir kazanmıştı.
M.S. 325'de, Roma - Bizans İmparatoru Büyük Konstantin İznik'te topladığı 318 ruhanî delegelerden Evrensel kongreye Nusaybinli Mar Yakub’un da katılmasını istemiş ve bu istek üzerine Mar Yakup, Mar Afram’ı da beraber alarak [kongreye katılmışlardı. Afram; Büyük Kons- tantin'i ve Ana Kraliçeyi (Helane) gördüğünde, onlara yakışır tarzda kasideler irat ettiğini işiten Konstantin, Afram’ı bütün delegelerin huzurunda takdir etmişti.
Kongre; bütün işlerini bitirdikten sonra Ruhanî delegeler dağılarak herkes memleketine dönmüştü. Mar Afram, Nusaybin’e Hocası Mar Yakup'la beraber dönünce, Mar Yakup, Nusaybinin eski üniversitesini andıran yeni açtığı üniversiteye Mar Afram'ı rektör olarak tayin etmiştir. Onun sayesinde bu üniversite Doğu ve Güney Anadolu’nun ilim ve kültür yuvası haline gelmişti.
Mar Afram'ın bu üniversiteye 38 yıl rektörlük ve hocalık yaptığı sürede Rahiplik silkine alınmış ve ruhaniliğin ilk sınıfı olan INCİL’İ ŞAMMAS (Başdiyakos)luk rütbesini kabul etmişti.
Bazı dayanaklarda; Mar Afram diyakosluk rütbesini Kayseri Epis- koposu Büyük Basiliyos'dan aldığı yazılıdır. Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü ise bu iddiayı haklı olarak redetmektedir, çünkü bu rütbeyi kendi hocası Mar Yakup’tan alması gerekçesi vardır.
M.S. 337’de Pers (İran) Hükümdarı ŞABUR, Nusaybin’i otuz gün muhasara ettiği sırada, Mar Yakup ile Mar Afram şehrin surlarından İran güçlerini seyrederken Tanrı huzurunda diz çökmüş, ağlamış ve dua etmişlerdi. Dualarını kabul eden Allah, ŞABUR’un askerine sivrisinekleri musallat edip bu sinekler, bineklerin burun ve gözlerine, süvarilerinin de ağız ve kulaklarına girerek binekleri azdırmak ve süvarilerini kaçırmağa âmil oluyorlardı. Hasılı bu güç hiçbir başarı sağlamadan gerisin geriye memleketlerine yarı yamalak dönmüşlerdi.
M.S. 338'de Mar Yakup ölmüş, yerine Mar BABO (M.S. 338-343) geçmişti. Babo ölünce yerine Mar VOLGAŞ ve müteakiben Mar İbrahim (M.S. 343-361) Nusaybin Episkoposluğuna atanmıştı.
Nusaybin Episkoposu İbrahim’in günlerinde (M.S. 363)de Nusaybin Perslere tekrar geçince, Perslerin güttüğü dikta rejimine dayanamayanlar şehri terk ederek Diyarbakır'a iltica etmiş ve Diyarbakır'ın Batı cihetine yerleşmişlerdi. Bu mültecilerin arasında tercüme sahibi Afram ile ilim hocaları da bulunmaktaydı. Diyarbakır'da bir yıl kadar kalan Afram ile Hocalar, bu mevkiden ikinci kez olarak Urfa'ya gidip Urfa Episkoposu SABA'ya varıp Urfa Üniversitesinin ilim Hocalarına katılmış ve bunların sayesinde Üniversite gittikçe gelişmişti. Bu Üniversiteye «PERS ÜNİVERSİTESİ» adını vermişlerdi. Öğrenciler her taraftan akın ederek bu ilim yuvasında tahsillerini ikmâl etmeği tercih ediyorlardı.
Afram ise yaşlılığına rağmen yine Üniversite gençliğine hocalık eder ve boş vakitlerini eski inzivasına çekilir ibadet ve itikâfa girerdi.
M.S. 363’de, Mar Afram ve arkadaşlarının sayesinde bu Üniversite her ne kadar gelişme ve inkişaflar kaydetmişsede maalesef M.S. 489’da kamilen dağılmıştır.
Mar Afram; son günlerinde itikâf mağarasını terketmek zorunda kalmış; zira Urfa’da müthiş bir kıtlık alıp yürümüştü. Gerek Urfa dolaylarından bu kıtlıktan şehre iltica eden, gerekse Urfa’da bulunan fakirlere yardım etmek üzere şehrin zenginlerini teşvik etmek gayesiyle şehre inmişti. Zenginlere hitap eden Afram, şöyle derdi: «Allah’ın size verdiği nimeti düşününüz, servetiniz hüküm gününde sizi şikâyet edecektir, canlarınızı savunabilmeniz için bu fakir ve perişanlara bakınız, onları doyurunuz».
Afram’m teşvik ve irşatları zenginlere tesir ederek bol para ve erzak toplayıp Afram’a teslim ederek O’nu iaşe müdürü ve FAKİRLER BABASI tayin etmişlerdi. Bütün fakir ve perişanlara iaşe ve yatacak yerleri sağlamıştı. Ayrıca hasta olan fakirlere de 300 yataklı bir yurt ve hastane temin etmişti. Devamlı olarak Afram bu hastalara bakar, hasta olmayanları da doyurmağa itina gösteriyordu.
Üç yıllık bu kıtlığın süresi bitince hayat normale döndüğünden herkes dağılarak evine gitmişti. Afram yine mağarasına döndü, ibadetine devam ediyordu.
Mar Afram mağarasında huşu ile ibadet ederdi, dualarında ağlar, saatlarca rik'ât ve secdeye kapanırdı. Yalnız kendisi için değil ancak Incil’in emirlerine uyarınca HERKES İÇİN DUA VE NİYAZLARDA BULUNUYORDU.
Afram; güçlü müellif, şair, ilim adamı, musannif ve müfessir idi.
Süryani Kilisesinde müsbet ve teorik ilimlere kattığı fikirler sayesinde ona (tarihçiler ve Hıristiyan âleminin bilcümle mezheplerince) Süryanilerin Peygamberi sıfatı verilmişti.
Afram; bu fani hayattan göçeceğini anlar; rahip ve öğrencilerini, kilise adamlarını, cemaatten ileri gelenleri yanına çağırtır, ezcümle şöyle der:
«Ben (Afram) öleceğim, şu vasiyetimi size bırakacağım, zira hayatım zevala yetişmiştir. İplik kopmak üzeredir, çıradan yağ tükenmiştir. Allah oğlunun huzuruna çıkacak sıram gelmiştir. Acaba halim ne olacak? Gece gündüz namaza devam ediniz, zira çiftçi tarlasına ö- nem verdiği nisbette mahsûle kavuşacaktır(l), diken yetiştiren tembellerin tarlasına benzemeyiniz dua ve namazları seven kimseler, her iki âlemde kârlı çıkacaklardır. Size yemin veririmki ey şakirtler; benim cenazemi Mihraba yanaştırmayınız, çünkü kendimi layık bulamıyorum, cenazemi güzel giyimlerle süslemeyin, eski yırtık entarimle beni gömünüz, başımdaki siyah KEP’im bana çoktur bile. Cenazemi yanar mumlarla teşyi etmeyiniz, ATEŞİ İÇİNDE YANAN KİMSENİN, ATEŞE NE İHTİYACI VARDIR, tmennim garipler arasına gömülmektir, geliniz ey kardeşlerim beni uzatınız, çünkü saatim dolmuştur, beni dualarınızdan a- yırmayınız, beni daima anınız; KIDDASLARDAN beni mahrum etmeyiniz. Ey İSA’nın şakirtlerini göndererek taltif ettiği hikmet ve irfan kaynağı Urfa; bereketin daim olsun; sizden ricam hiç olmazsa otuz gün boyunca ölülerin duaya ihtiyacı olduğundan beni de yâdediniz».(1)
Mar Afram, M.S. 9/Haziran/373'de fanî hayata veda etmiştir(2).
Urfa şehrinin Batı kapısında KONOTRİON denilen BURC’un yanındaki mezara tevdi edilmiştir. Sonradan bu mezarın üzerine DEYR-EL- SÜFLİ ile yâdedilen bir kilise inşa edilmiştir (3).
*
Mar Afram hakkında ilâve edebileceğimiz diğer hususlar:
Mar Afram uzun boylu, buğday tenli, sempatik fizyonomiye sahipti (4).
Henüz hayatta iken Yunanlılarca da takdir edildiğinden ötürü eserleri tercüme edilmekteydi.
Bugüna kadar kiliselerde kitabı mukaddes okuduktan sonra, ahlâka müessir kaside ve söylevler Mar Afram’dan kalmadır.
(1) Kilise İŞHİM kitabı’ndan (Bu kitap günlük namazlarda Her günkü okunan ve makamda söylenen kitaptır.)
Muhtasar -El-muhtasar tarihi C: 1. S: 121
Meçhul Urfalı Tarihi C: 1. S: 309
Muhtasar-EI-muhtasar C: 1. S: 121
d) Telif ettiği eserlerin hepsi Patrik I. Afram’ın Arapça yazdığı ve Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Süryaniceye tercüme edilmiş olan LÜLÜMENTHÜR adındaki tarihî eserde mevsuktur.(4)
BÖLÜM: 14
PROFESÖR METROPOLİT
SURUÇ’LU MAR YAKUP
(M.S. 451 - 521)
Ruhulkudus gitarı, Süryani kilisesinin kültürel eğitim hocası, bir İlâhî mucize olan Suruç’lu Mar Yakup’un biyografisi şöyledir:
Mümin, fazil bir ailenin, kâhin (ruhanî) bir babanın çocuğudur.
Suruç şehrinin HAVRAN bölgesinin Fırat nehrinin kıyısındaki KÜRTEM köyünde M.S. 451’de doğmuştur.
Yakup; üç yaşında iken, Tanrı onu Ruhulkudusunun mevhibesine açık bir burhanla mazhar kılmıştır. Şöyleki:
«Bir bayram günü dolayısiyle annesi tarafından kucakta taşınarak kiliseye götürüldü. Kilisede Ayin icrasında CEVHERİ KELÂM OKUNURKEN, RUHULKUDUS’un KUTSAL SIRLARIN ÜZERİNE İNMESİ SIRASIN-
Lülümenthür S: 244, 245 ve Tarih El-keniset elsüryaniyet C: 1. S: 300
DA, kucaktan inerken Mihraba doğru yönelen çocuk Yakup, tam kutsal sofranın yanına, Ayin’i idare eden Ruhanî Kâhinin durduğu basamağın üzerine kadar varır ve durur. Rikât ve secdeye kapanır, kalkınca elini kutsal sırların araçlarına doğru uzatır, avucuyla üç defa bu araçların üzerinden (birşey toplarcasına) ağzına doğru götürür içer (kutsal mev- hibe'nin maneviyatından) gibi hareketi bitirdikten sonra tekrar annesinin yanına döner. Bu olağanüstü durumu gören cemaat hayret içinde kalır. O andan itibaren bütün görenler; bu çocuğun Tanrı tarafından yüksek bir mevhibe (İlâhî vergi) olacağına inanmışlardı».(1)
Yakup; gençliğinin ilk çağında Urfa'nın ünlü üniversitesinde lisan, felsefe, theologiye, edebiyat, musiki ve tarih bilimlerini okuyarak yüksek başarıyla DAHİ’lik sıfaıtyla mezun olmuştu. Rahiplik silkine girmiş zahitlik yolunda geniş adımlar kaydetmişti.
Yakup, 22 yaşında iken irticalen PEYGAMBER HAZKİEL’in VAHYİ kitabında belirtilen MANEVİ ATEŞARABASI (ilâhiyat kürsüsü) hakkında önemli, kafiye üzerine uzun bir makale irat etmişti. Bazı iddialarca bu makaleyi Suruç kilisesinde yapmış olduğu, bazı zayıf mesnetlere göre de Nusaybin kilisesinde irat edildiği rivayet edilmiştir. Şöyleki:
Nusaybin kilisesinde Yakup’un bulunduğu sırada bu önemli nutku kendi ağzından işitmek üzere beş Episkopostan müteşekkil bir heyet geldiği; diğer isabetli dayanaklara göre de, bu heyet Nusaybin’e değil, Suruç kilisesinde Yakub'un bulunduğu bir sırada gelip ağzından Kehanet Halinde (Şiir uyumuyla) olan bu nutku kendilerine işittirmesini istediler.
Bir imtihan devresini geçirmekte olduğunu Yakup sezmişti. Hafızasından hiç bir şey silinmemiş gibi Ateşarabasını okuduğunu gören Episkoposlar, dehşet ve hayret içinde kalarak: «Hakikaten bunun, Allah’ın bir mucizesi ve Allah Ruhunun olağanüstü bir ilhamiyle olduğunu ikrar ediyoruz» dediler.
700 beytten fazla olan bu önemli Lojistik KASİDE'nin açıklamasını kalabalık bir cemaatın huzurunda ricada bulundular. Geniş bir cemaat ve Episkoposların huzurunda açıklamayı yaparken, şiirin orta kısımlarına varan Yakup âniden mevzudan dışarı çıkışı, heyetin tuhafına gitmiş ve hemen onu durdurarak nedenini sorduklarında, «Gelecekte Diyarbakır şehrinin geçireceği faciayı, dayanılınız felâketlerden dökülecek kesif kanları, kendisine ruhgözüyle gösterilmiş olduğunu ve bu an
I I (1) Tarih Elkeniset-EI-Süryaniyet El-Antakiye C: 2. S: 255, 256, 257
(x) Ayin icrasında Ruhanî tarafından yapılan dua ve niyazlar neticesinde Tanrı tarafından İndirilen Ruhulkudus'den takdis olunan bir parça ekmek ve yarım bardak su ile karışık şaraba, kutsal sırlar, denir. Kutsal sofra ise; bu ekmek ve şarabın konulduğu masadır.
içinde gördüklerinden, gayriihtiyari bir hal aldığını, ruhen o konuya kapıldığını bildirmişti». Yakup, tekrar asıl konuya dönerek şiirini ikmal etmiştir. Bu mevhibenin Allah'tan olduğuna kanaat eden episkoposlar heyeti, bu kehânetin müminlerin yararına kaleme alınması için kendilerine müsaade etmesini rica etmişlerdir. O ana kadar bilgileri hiç kaleme alınmamıştı.
Ciltler dolusu makaleleri şunlardır:
İman
Fazilet
Tövbe
Ölüm
Kıyamet
Diyarbakır felâketleri
Meryemana
Peygamberler
Resüller
Şehitler ve
(Süryani Mar Afram ile Amudî Mar Şam’un hakkındaki Söylevlerini Manzum şeklinde düzenlemişti. Kâtiplerine (ki onlar 70 kişiydi) kaleme aldırmıştı. Bu hizmetlerinden ötürü taltiften Rahip papaz olarak takdis edilerek HAVRAN bölgesinde görevlendirilmişti.
SURUÇLU MAR YAKUP'un
DİYARBAKIR FELÂKETİNE DAİR KEHÂNETİ
M.S. 502'de Mar Yakup kehânetinin Diyarbakır’da tahakkuk ettiğini yazan Tarihçi ZEKERİ-EL-FASİH, derki: (1)
«M.S. 502'de BİZANSLI KRAL ANİSTAS'ın (Dara Kralı) iktidar gelişinin onbirinci yılında kuvvetli bir deprem olmuştu. Mezopotamya ovasını çekirge afeti kasıp kavuruyordu: Dolayısiyle açlık ve sefaletten memleket inkiraza uğramıştı. Bu arada İran ve Romalıların hegemonyalarını yürütme belâsı; Arap ve Diyarbakır halkı felâket üstüne felâketle karşılaşıyordu. Bu felâketi müteakip Mar Yakup Fırat diyarının kilise ve manastırlarını teker teker dolaşıp Süriye'ye doğru hareket etmişti. Onun etrafında kültüründen faydalanmak istiyenler büyük bir topluluk teşkil etmişti.» şeklinde beyanda bulunan bu müverrihten başka elde edilen ikinci bir vesikamızda da ayni felâketi kaleme alan tarihçi İSİDOROS, derki (2):
Tarih El-keniset El-süryaniyet El-Antakiye Patrik III. Yakup'a ait C: 2. S: 255, 256, 257
Zekeriye-EI-Fasih C: 2. S: 20
Süryanî ilim Hocalarından Prof, ve Metropolit Suruçlu Yakub'un mezarı
(Meryem ana Kilisesinde)
(M.S. 502) de, Diyarbakır Meryemana kilisesinin Episkoposu Mar Yakup iken, bu kilisenin güzelliği ve ihtişamı fevkâlede idi. Sonradan tahrip ve yanğına uğradığı için güzelliğini kayıp etmişti. Kilisenin tamirini Mar Yakup sağladı ve MERKEPTHO DROZE adındaki kitabını bu kilisede yazdı (1).
Mar Yakup (Suruçlu): ömrünün son günlerinde Suruç şehrinin E- piskoposluğuna M.S. 519’da takdis edilerek atanmıştı. Emrine verilen bu mıntıkayı parlak başarılarla idare ettikten sonra 29/Kasım/521'de öldü. Uzun bir süre sinra aziz iskeleti Suruç’tan Diyarbakır Meryemana kilisesinin iç kısmındaki (namına izafeten) inşa edilmiş Ortanca Mihrabın arkasındaki boşluğa gömüldü. Mezarının üzerinde, duvara yapışık 75x50 cm. boyutunda Estrangeleyle yazılmış kitabe (yazıt) vardır. Bu mezar ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Yazıt No.: 18 — HAKİKATİ ÖĞRETEN VE DOĞRU İMANI KALKINDIRAN SURUÇLU PROFESÖR MAR YAKUP’UN İSTİRAHATGÂHIDIR YUNUNÎ 2004. (M.S. 1693’te.)
Suruçlu Mar Yakup’un M.S. 502’de Diyarbakır felâketi hakkında yaptığı kehânetin tahakkukuna tanıklık eden ZEKERİYE-EL-FASİH'in tarihî eserinin C. 2. S. 20’de, şöyle bir açıklama mevcuttur:
«M.S. 503'de Mezopotamya halkı büyük bir VEBA hastalığına du-
(1) Isidoros tarihi C: 2. S: 12
Çar olmuştu. Bilhassa Urfa ile Diyarbakır ve Arap ülkesi daha fazla kayıplar vermişti». Burada bilhassa kayda değer şu hususu belirtelim: M.S. 503 tarihinde Suruçlu Mar Yakup’un kehânetinin doğruluğunu bilen AMİDE Metropoliti YUHANNA ŞUAR, bu felâketin vukuundan önce Diyarbakır’ın zenginlerine şu nasihatlerde bulunmuştu. «Zahireyi stok etmeyiniz, fakirlere dağıtınız, yesinler. Zira veba ve kıtlığın vukuunda düşmanlra, şehri abluka altına aldıklraında stoklarınızı kime bırakacaksınız? Şimdiden satınız ve fakirleri doyurunuz, ki gelecekte düşmana kısmet olmasın». Diyarbakır zenginlerine sık sık tenbih ve öğütler veren zamanın Metropoliti Yuhanna Şuar; fazilet ve irfan sahibi büyük bir ruhanî şahsiyetti, gece gündüz Tanrı ibadetinden bıkmaz yılmaz bir DAHÎ idi. KARTMİN MAR GABRİEL (Deyrulomur) manastırında rahip olarak takdis edildikten sonra, Metropolitliğe terfian Diyarbakır’a a- tanmıştı, bu nezih zat Ayin sırasında ğuada bulunurken, Tanrı meleği kendisine «yakında Diyarbakır felâketini vuku bulacağını ve fakat bu felâketten önce bu hayattan göçeceksin, henüz hayatta iken bu halkı tövbeye davet etmelisin, tenbih ve irşatlarla uyandırmalısın» diye söylemiş idi. Meleği ruh gözüyle gören Yuhanna Şuar; bu VAHİY’yi cemaatına duyurduktan kısa bir süre sonra hayata gözlerini yummuştu.
Metropolit Yuhanna Şuar, Diyarbakırda katkıda bulunmuş ve bilhassa DİCLE üzreinde bir köprü (Halen Silvan Köprüsü) inşaasiyle karşı sahil de (Silvan yolunda) bugünkü Petrol Arama tesisleri alanında «Kırkşehitler» kilisesini tesis etmiştir (M.S. 484).
(Yunanı tarihinin 831. M.S. 520) de, kanlılar ordularını toplayarak Roma ülkelerine karşı harekete geçerek Erminye (Ahlat) ye vardılar.
THEODOSYOPOLİS'İ (Erzurum) zaptetmişlerdi. Ve fakat merhamet göstermişlerdi. Kasım ayının beşinde Amide’ye karşı şiddetli bir hücü- me girişen İran güçleri, gerekli Lojistik tedbirleri almamış olduğundan (Ordu kış iklimi şartlarına uygun giydirilmediğinden) pek pejmürde olmuş, Hatta iklim etkisinden kalan YAYLAR'ın kirişleri gevşemişlerdi. Keza şehrin mudafileri surların etrafını zincirle sarılı kalın tahtadan yapılmış ikinci bir surla çevirmişlerdi. Bu yüzden Mancınıklar tesirli olamıyorlardı (I).
Bundan başka etrafındaki Hendeğin üzerine geceleyin kalaslar koyan iranlılar bunların üzerini toprakla ötüyorlardı. Keza 500 kişilik tırmanma ekipleriyle (merdiven dayayarak) mücadele ediyorlardı. Bu arada bazı Mancınıkları çalıştırarak, surlardan boşluk açılmasına gayret ediyorlardı. Şehrin mudafileri ise, Reçineyle karışık kirli bir Mayi (sulu) (BİZANS ATEŞİ) Mancınığın üzerine tökerek ve bir kısmı da bir
(1) Roma İmparatoru Büyük Jüstinyan tarafından tahtadan ve zincirlerle surları kuşatılarak korunması sağlanmıştı.
takım temeller kazarak mancınığın üzerinde durduğu kalasların altına gizlice ateş veriyorlardı. Altı saat süren mücadele boyunca İranlılar siperleri geçemeyince İranlılar Hükümdarı olan KOBAD mahcübiyet içinde kalmıştı. Bilhassa şehrin halkı kendisine karşı yaptıkları hareketler onu pek üzmüştü. Hükümdar Kubad, Yerlilerden bir miktar para verdikleri takdirde onları af edeceğini söylemiş, fakat şehir halkı ona karşı «SENİN, BİZİM BAHÇELERİMİZDEN YİDİĞİN SEBZE ve MEYVA- LARIN BEDELİNİ İSTEMEK BİZE DÜŞER - ÖDEMEN LAZIM» demekle hakarette bulunmaları üzerine, Şehrin Hakimi LEVENTİOS ve KURYO’nun emrindeki müdafilerin bu tutumunu gören Kubad, DiyarbakIrlIların bundan böyle afetmiyeceğine and içti.
KUBAD'ın hikâye ettiğine göre : O gece Haz. İSA - MESİH'İ rüyasında gördüğünü ve Ona «üçgün sonra bu şehri sana teslim edeceğim, çünkü bu şehrin halkı daha önce kibir ve gurur göstermişlerdir. Onları tedip için seni (!) bu sıkıntıya amil olmaktasın» dediğini söylemiştir.
n*”
Şehrin Batı yönündeki TRİPOGRİN denilen (üç kule) civarındaki EL-URTİ Yuhanna manastırının rahiplerine ait bir keşif kulesi bulunuyordu Kulenin karşısındaki düşman ordu gahında TOPAL KARNİK namında hileli bir adam vardı. Çok fırtınalı bir gecede, bir şehirli adam, nöbet bekliyen rahiple ve ziyaret vererek, şaraplar içirir. (Mardindeki ve bütün Türkiyede bulunan Süryani kadim cemaatının Metropoliti Hanna Dolapönü’ye göre : «soğuktan korunmak üzere şarap içtiklerini», ileri sürmektedir.) Serhoşluktan derin uykuya dalan Rahipler yüzünden eşkıya.reisi ve çapulcu olan bir kürt, her zamanki adeti üzere şehirden çıkıp İranlIların öteberisini çalıyordu. O gece de ayni şekilde hareket edince, Topal Karnik onu görür ve takip eder, O da sura yaklaşarak bu hırsızın girip çıkmakta olduğu deliği görür. Uykuda olan rahiplerin engel çıkaramadıklarını anlayan Topal Karnik, İranlılara haber vererek mrediven- leri getirip kuleye dayandırarak çıkıp rahipleri öldürürler. Diyarbakır kumandanı baskının haberi alınca ışıklarla gelir, İranlılar, ışıkları taşıyan şehirlileri oklarıyle avlarlar. Ve hemen Hükümdar KAVAD (Kudab) Ordunun bir kısmiyle duvarlara merdivenlerden dayanarak kuleye yükselirler;'Savunanlar, İranlIları bu kuleye kapattılar ve kuleyi temelinden yıkmak, İranlıları enkaz altında bırakmak istedilersede, bir gün sonra İranlılar başka bir yoldan kuleyi yine ele geçirirler. Bu arada diğer kuleler de ele geçirilir. Şehrin içine girerek kapıları açtırarak SEKSEN BİN kişiyi öldürdüler. Ancak şehir dışında ve Dicle nehri doğusunda ki : KIRKŞEHİT KİLİSESİ kurtulmuştu. Bu kilise halkla doluydu. Erzurumda İltifi mazhar olan ERMENİLER’in VALİ’si bu kiliseyi KUBAT’dan satın almış dolayısıyle kilise binasını kurtarmıştı.
Diyarbakırdaki İŞGALÇİ’lerin üç gün devameden savaşları durmuştu. Kiliseleri bekliyen İranlı nöbetçiler içerilere girdiklerinde bütün altın gümüş ve diğer maden ve kıymetli giyim eşyalarını kâmilen kirala ait olmak üzere kiliseden çıkardılar. Bu arada vaktiyle bu şehrin en zengin adamı olan AY oğlu İSHAK’tan hediye ve teberrü olarak kiliseye verilen bütün altın, gümüş ve kıymtli giyim eşyalarını da aldılar, hatta yedi senelik eski şarapları da kiliseden çıkardılar (x)
Hükümdar KUBAD, bu şarapları görünce teaccüp etti; Kıral, ölü ve öldürülen’lerin cesetleinin şehir dışına çıkarılıp sayılması hakkında emir verdi. Şehrin kuzeyinde toplattırılan bu cesetlerin sayısı SEKSEN BİN’i bulmuştu. Nihayet; Kumandanlardan birisi AMİD’te (Diyarbakır) bırakıldı ve emrine de üçbin asker verildi. Mevcüt Ganimeti Dicle yoluyla (Keleklerle) İran’a gönderdi. Halktan sağ kalanlardan da her On kişi başına bir kişi öldürüldü. Çünkü İranlIlardan olan zayiat çoktu.
Şehre hakim olan LEVANTİOS ile Kurya'ya eski elbiseler giydirdiler ve domuz pisliklerini üzerlerine atarak domuzlara bindirdiler, «İŞTE MEMLEKETİ İYİ İDARE ETMİYENLERİN VE MÜSTEVLİ HÜKÜMDARI TAHKİR EDENLERİN (ve ONLARIN YÜZÜNDEN ZİLLETE UĞRIYAN) HALKIN İDARECİLERİNE BÖYLE MUAMELE EDİLİR» diye çeke çeke sokaklarda dolaştırıp teşhir edilmişlerdi (I).
«M.S. 473. de Suruçlu Mar Yakup’un Amid’e şehri hakkında yaptığı kehaneti daha başka tarzda anlatılmaktadır (I. ve 2.) şöyleki:
M.S. 22 Ağustos 503 de Pers (İran) Hükümdarı KAVAD (Kubat) Romalılarla giriştiği çetin savaşta Mezopotamya şehirlerini ve bu arada AHLAT, LİCE ve Miyafarkin’i (Silvan) ele geçirdikten sonra, 5 Ekimde Amide şehrini abluka altına aldı. Fakat verdiği bir çok zayiat onu hayal kırıklığına düşürdü, muhasarayı kaldırmak için Amide halkından tazminat istedi. Şehirliler istediği redettiklerine hükümdar hiddelene- rek «Ben bu şehri alıncaya kadar ayrılmayacağım» diye andiçti. O gece İsa Mesih kendisine görünmüş ve üç güne kadar bu şehri kendisine teslim edeceğini, çünkü bu şehrin halkının (İsaya Karşı) günah işlediklerini» söylemişti (!). Bunun üzerine İran hükümdarı daha fazla cesaretlendi ve dayanmağa azmetti.
Yukarda açıklanan olay, gerek ABULFARAÇ - BARHİBROYO gerek diğer tarih yazarlarının anlattıklarına göre; üçgün üçgece şehirde kılıç sallandıktan sonra şehir Valisinin bizzat yaralandığını ve bu felakette
(x) Bu şaraplar Güneşte kurutulmuş eski şaraplardı. Ruhanilerce içilirdi. Halka da ■ şifalıdır sözüyle satıyorlardı.
(1) Histori of the Sirian of Antioch. C: 2. S: 276-277
Beyrut Süryani Kadim Metropoliti Severios Yakup’un 1957’de yayınladığı -HIS- TORI OF THE ANTİOCH» C: 2. S: 276-277
Zekeriye El-Fasih’in mevcut iki kitabından, a) Zekeriye El-Fasih’in C: 2. S: 21-34 ve b) Amudi ŞAM’UN’un S: 276-284.
Seksen bin kişinin öldüğünü, KIRKŞEHİT kilisesinin sığınanlarla dolu olduğu bir sırada EREN (Ermeni) hükümdarının KUBAT'tan istirham ettiği üzere bu kilisenin af edildiğini ve Kubat bu kiliseye girdiğinde kiliseyi ve hâzinesini gezerken, Hz. İsa Mesih'in resmine rastladığmı ve oradakilerden «BU KİM?» diye sorduğunda, cevaben: «BU HIRİSTİYANLARIN SEMBOLÜ RAB İSA’NIN RESMİDİR» dediler. Kubad; hemen secde edip «BU RESİMDEKİ, ÜÇ GÜN ZARFINDA DİYARBAKIR'I BANA TESLİM EDECEĞİNİ VADETTİ. ÇÜNKÜ BU ŞEHRİN HALKI ONA KARŞI GÜNAH İŞLEDİKLERİNİ SÖYLEDİ» dedi. Kubat; o kilisenin bütün altın, gümüş ve kıymetli giyim eşyasını ve kendi askerlerinin halkın malından yağma ettiklerini toplayarak bütün şehrin tunçtan yapılmış heykel ve saat kulelerini yere indirip mermerden yapılmış sütunlarını kırmış ve diğer kırılmayan eşyaları Dicle nehri yoluyla (Keleklerle) İran’a göndermişti. Bu arada hükümdar, Vali Kurya, idare meclisi reisi Fafe oğlu Levantios ve belediye reisi Zeynep oğlu Favlos'u çağırtarak, onlara kirli elbiseler giydirdiğini, boyunlarına ipler takıp birer domuza bindirerek şehirde teşhir etti. Halka da «İŞTE MEMLEKETİ İYİ İDARE ETMESİNİ BİLMEYEN REİSLERİN AKİBETİ BÖYLEDİR» dedi. Sonra onları idam ettirdi. Bir diğer görüşe göre de belediye reisi Zeynep oğlu Favlos, hükümdardan külliyetli altın gizlediği için öldürülmüştü. Keza şehrin zenginlerini ve ileri gelenlerini İran’a sürgün olarak göndermişti. Şehirde bir tümen asker bıraktı ve Urfa’ya hareket etti. Urfa ona mukavemet göstermediğinden civarı yağma ederek ekin ve yiyecek maddelerini yaktıktan sonra Nusaybin’e doğru hareket etti.
M.S. 504’de Bizans İmparatoru ANİSTAS’ın kumundanı İranlIlarla savaşmak üzere büyük bir kuvvetle gönderildi, Diyarbakır'ı savunan İran tümeni ile çarpışarak Urfakapı'dan şehre girdiler (1).
BizanslIlar da hıristiyan olmakla beraber Diyarbakır’ı kurtarmalarına rağmen Diyarbakır sakinlerinden Süryani hıristiyanlara mezhep farkından ötürü zülüm yapmaktan geri kalmamışlardı.
Tekrar Bizans imparatorluğunun idaresine giren Diyarbakır, normal hayata dönerek şehrin yıkılan yerleri yeniden inşa edilip surları tamir ve etrafı tahta ve zincirlerle kuşatılmıştır.
Urfakapı namı diğerle MAR IZURO KAPISI da denilmiştir. Bu kapıda Mar Izuro namına izafeten bir kilise vardı. Bu kilise ve müştemilâtı oldukça genişti, hatta Ayinzer'a pınarını da içeriye alıyordu. Ayin - Süryanice Pınar - Çeşme demektir. Zer’o olmayıp Zeora’dır: Zeora, Aziz Zıoro'nun adıdır. İsim istihalesi olmuş ve Ayinzere demişlerdir. Bu kilise şimdi SARI-SANDIK diye bilinen ziyaret türbedir. Artukoğulları kiliseden ziyarete değiştirmişlerdir ve Urfakapısının da adını onlar vermişlerdir.
MEÇHUL URFALININ ESERİNDEN
BİRKAÇ SATIR (*)
Şuruçlu Mar Yakup bahsinde kaydettiğimiz gibi, Mar Yakup nutuklarını iradederken bir bunalım geçirmişti, dinleyenler (Ne oluyor?) deyince, «Diyarbakır'a gelecek afetler gözümün önünde canlandı» cevabını vermiştir.
İşte bu seziş Yunanî 817. M.S. 560 yıllarında Diyarbakır halkının zihni sarsıntısı dillere destan olan olaylara dönmüştür. Ve bu hal sekiz ay sürmüş olup otuz bin kişinin ölümüne sebep olmuşştu.
Şöyleki: İŞTE İRANLI GELMEK ÜZERE, diye bağırarak kaçışmağa başlamışlardı. Bu kaçışan halkın bir kısmı mezarlıklarda toplanırken diğerleri kiliselerde, HAMAM OYUNU OYNAR GİBİ birbiri üzerine tırmanıyor ve ibadet ettiklerine inanıyorlardı. Bu sarsıntı -TEL-MÜZLET'e- VİRANŞEHİR'e-Urfa'ya kadar yayılmıştı.
DİYARBAKIR'IN GEÇİRDİĞİ
DÖRDÜNCÜ FELÂKET
Diyarbakır'ın geçirdiği dördüncü felâketi, Urfalı MATİOS şöyle anlatıyor:
«M.S. 20-21 Şubat 1115-16 tarihinde Müslümanların büyük bir şehri olan Amide’de korkunç bir alamet belirdi. Bu Müslümanların yapmakta olduğu menfür hareketlerin çoğalmasından ileri gelen tüyler ürpertici olay; onların büyük CAMİİ'nin üzerinde geceleyin gökten ateş düştü. Ateş o kadar kızgın idi ki şiddetinden duvar taşları odun gibi çatır çatır yanıyordu. Şehrin bütün erkekleri oraya koştular, fakat bu sönmez ateşi bir türlü bastıramadılar, ateş bilâkis gittikçe daha fazla hızlanıyordu. Ancak kendi kendine havaya yükselerek kayıp oluncaya kadar ateş Müslümanların bu büyük mabedini kâmilen kül etmişti. İşte ERMENİ KRALI TlGRAN'ın inşa etmiş olduğu AMİDE (Diyarbakır) şehrinde bu olay meydana gelmiştir». (2)
Urfalı Matios; Diyarbakır'ın kurucusunun Kral TIGRAN olduğunu kaydedip ileriye her ne kadar sürdüyse de, maalesef yazarın hakiki bir müverrih olmadığı aşağıdaki delillerle belirecektir. Şöyleki:
ERMENİ KRALI TIGRAN:
Ermeni asıllı müverrih URFALI METROPOLİT MATİOS M.S. 96'da veya M.Ö. 69’da AMİDE şehrinin, Ermeni kralı Büyük TIGRAN (DİK
Çİ Meçhul Urfalı tarihi sayfa: 120.
Urfalı Matios vak'anamesi: vesika 554. C: XIX. S: 257 RAN) tarafından kurulduğunu yazıyorsada, yanılmaktadır. Çünkü Büyük Türk müverrihi AHMET REFİK'in UMUMİ TARİH’inde(1) ve Filip Hlt- ti'nin LÜBNAN - FİLİSTİN - SÜRİYE tarihinin [2] ve Süryani Kadim asıllı büyük yazar Abdulfaraç Barhibroyo Grigori’nin Umumi Tarihinde(3) ve Aday Şir'in Asur ve Keldo tarihinde (4) ve Liharfi Bortır'ın Tarih-EI-Ka- di madındaki tarihinde (5) görüldüğü üzere Amid'e şehrinin, adı geçen TIRGAN tarafından kurulmadığını, ancak Birinci Tırgan M.Ö. 69. ve İkinci TIGRAN M.Ö. 96. da Büyük Ermenistan hükümdarları iken ve M.Ö. 96'da Küçük Dikran Mezopotamya'ya yaptığı fütuhat sırasında başkent olmak üzere Yukarı Dicle mıntıkasında Tığranüserte (Miyafarkin) i inşa ettirdiğini yazmaktadır.
Ahmet Refik'e göre «TIĞRANÜSERTE denilen şehir, bugünkü ismiyle Mardin’e bağlı KIZILTEPE olup eski adı da TEL’ERMEN (Ermeniler tepesi) idi. Tıgran, bu şehri kurmuş ve kendine merkez seçmişti. Yazar Matios’un iddiası tarihî bakımından da yersizdir. Zira ASUR KRALI ŞELEMNASSAR'ın (M.Ö. 846-50) de Aramilere karşı bir çok seferler icra ettiği ve AMİD’e civarında müstemlekeler tesis eylediği; Ahmet Refik’in umumi tarihinde (C. 1. S. 177) de kayıtlıdır. Diyarbakır'ın Milâttan 850 yıl önce mevcut olduğuna göre M.Ö. 69 - Büyük, 96 Küçük Tıgran’lar hüküm sürmüş olduğundan onlarla bir ilgisi yoktur. Ve Ma- tios'un yanıldığı sabit olmaktadır.
BÖLÜM: 15
DİYARBAKIR VE MERYEMANA KİLİSESİNİN
YETİŞTİRDİĞİ DİN VE İLİM ADAMLARI
(Dokuzuncu Yön)
— I —
MAR MATTA (1)
MAR MATTA’nın (Yunanlıların - 670. M.S. 359) da Diyarbakır’dan kaçarak Müritleriyle beraber Musul şehri doğusundaki ELFOF dağının yamacında kurmuş olduğu Mar Matta manastırı, halen faaliyette olup
Ahmet Refik Umumi tarihi C: 1. S: 350
Filip Hitti C: 1. S: 273
Abulfaraç S: 2. S:...
Aday Şir-Asur ve Keldo. C: 1. S: 117
Liharfi Borter’in Tarih Elkadim C: 1. S: 375
(1) Meçhul Urfalı C: 1. S: 89
Not: Mar kelimesi, Bay demektir. Azizlere Süryanice verilen bir vasıftır. Ermenice: Surp, Rumca: Aya, Ecnebilerce: Sent veya Mstr. gibi
M.S. 359'de PRSlerin EMİRİ SENAHARİP'in oğlu BEHNAM av partisindeki duruşun
şeklini andıran Taplo. Sağda kız kardeşi SAR görülmektedir.
bir manastırdır. Şimdiyedek iki Patrik, Altı Mafiryan (patrik mülhaki) ve Otuzüç Metropolit yetiştirmiştir.
Bu olayın yazarı Abdulfaraç Bar Hibroyo şöyle anlatmaktadır:
«Mar Matta’nın Diyarbakırlı ve bir ihtimale göre de yakın köylerinden birinde yaşamıştır.
Mar Matta; Mürted Roma İmparatoru JULYAN’ın Küçük Asyada'ki
MAR MATTA Behnab'in kız kardeşi SARA’yı vaftis ederken ve Sağda da Vaftiz
edilmiş BEHNAM görülmektedir.
fütuhatı sırasında kilise hizmetine girmiş ve dünyayı terk ederek adı geçen manastırda rahiplik silkine girmiştir.
İmp. Julyan, selefi olan DİYOKLETİAN gibi dikte bir rejim kurmuş olup. Hıristiyan halkına çeşitli işkenceler tatbik etmiş bir zalimdi. Putperestlik devrinin ilâhlarına tapmak istemeyen Hıristiyanlra memleketlerini terk edip kaçmak zorunda kalmışlardı.
AMİD’e (Diyarbakır) de ve dolaylarındaki manastır ve kiliselerde
yaşamakta olan Rahip ve Zahitlerin çoğu baskıdan ötürü hükümdarın iradesine karşı koydukları gibi ZUKNİN manastırında toplanarak bu iradeyi redetmek üzere halkı da kendilerine yardıma çağırmayı kararlaştırmışlardı. Hükümdarın Diktayı şiddetle uygulamasından dolayı Roma idaresindeki toprakları terk etmekten başka çare bulamamışlardı. Nino- va (eski musul) ile İran ve Asur memleketlerinin civarındaki ülkelere sığınıyorlardı. Zira bu tarihte komşu ülkelerde TEOKRATİK baskı fazla değildi. Mar Matta da bu kaçanlardan biri olup NİNOVA'ya iltica edreek ELFOF dağında yerleşmişlerken civarda bir Süryani kadim kabilesi de vardı. Sonradan bu cemaatın arasına girmeyi tercih etti.
Başarılarından ötürü iğbirara kapılmamak için inzivayı tercih ettiği gibi kendisine ziyaretçilerden sunulan Armağanlardan sağladığı maddî imkânlarla da bir manastır inşa ettirdi.
M.S. 359 da Pers'lerin EMİRİ SENAHARİP’in kızı SARA Cuzzam ha- talığına tutulduğu bir sırada ağabeyi BEHNAM bir Av partisinde bu Mar Matta manastırıyle karşılaşır ve tecrübeli Mar Mattadan kızkardeşi için yardım sorar. Kısa bir sürede hemşiresinin iyi olduğunu gören Behnam ve iyileşen Sara, Hıristiyanlığı kabul ederler. Babaları, onları öldürdükten kısa bir süre sonra SANAHARİP'te Hiristiyanhğı kabul eder ve Mar Matta’nın manastırını da daha fazla büyütür. Ayrıca Öldürdüğü oğlu Behnam adına bir manastır inşa ettirerek, halen de mevcüttür.
— 2 —
MAR AKAK
(İranlı esirleri hürriyetlerine kavuşturandır)
(M.S. 421)
M.S. 421 de Romalılarla Pers (İranlılar) ler arasında şiddetlenen savaşta Diyarbakırlı Süryanî Metropoliti Akak’ın gayret ve fedekârlığı şu şekilde gösterilmiştir. (I)
«Bu tarihte İran Şahı V. BEHREM VARHARAN Hiristiyanlara Fazla bir şiddet kullanmağa koyuldu. Çoğu şehit olmuş bir kısmı da Mecüsi- liği kabul etmiş ve bir kısmıda Roma İmparatorluğu idaresindeki ülkelere hicret etmişti. BEHREM varharan; Hicret edenleri imparator THO- DOSİYOS'den istemiş olduğundan Theodosiyos buna ara savaş sükün bulmuş; fakat bu kez de İranlılar Roma memleketlerine çıkarmalar yaptığı bölgeleri yağma etmişlerdi. Bu akınlar MARDİN’in cihetine düşen RAS - EL - AYİN denilen şehre kadar sirayet etmişti. Roma güçleri Pres
in Abulfaraç C: 1. S: 54-55
Irei püskürtmek üzere ilerliyerek ERZUN'a (Ğarzan) ulaştılar. Mağlup olan Persler 7000 kişi esir vererek doğuya çekildiler.
Bu durumu müşahede eden Diyarbakırlı Episkopos Mar Akak, ruhanilerini toplayıp ikna ederek kilisenin bütün altın, gümüş ve kıymetli eşyasını satarak bu esirleri Romalıların elinden çıkarmak, özgürlüklerine kavuşturmak gayesini güttü. Ve böylelikle bütün esirleri kurtarmış, giydirmiş, hatırlarını sormuş, tekrar onları İrana BAHREM ŞAH’a iâde etmiştir. Bu hamiyeti gören kıral Behrem, bu tutuma hayret etti ve AKAK'ı bahamahal görmeyi arzu etti. Bu hamiyet karşısında hislenen Bahrem Şah, M.S. 422 de Romayla barıştı.
Mar Akak, dirayetli, insan sever meziyetlere sahip bir Episkopos idi. İncilin buyruklarına inanarak dinine mensüp olmayanları dahi kendi canı gibi severdi. Ruhen mütevazi, her ezileni kayırır marhametli kalbi vardı. Onun iyi niyetleri arasında yer alan, bu esirleri satın almak, özgürlüklerine kavuşturmak işlemi bütün meslektaşlarına örnek olmuştur.
— 3 —
MAR KUZMA ve KARDEŞİ DOMYANOS (I)
(M.S. 275-306)
Arap ülkesinde doğan bu iki kardeş, Hiristiyan bir ailenin çocukları yürümelerini sağladı. İki kardeş de tıp öğrenmişti. Hiçbir maddî men- olup Anneleri onları iyi bir terbiyeyle büyüterek Tanrı inancında daima faat gözetmeksizin şafkatla hastalarını tedavi ederlerdi. Moral verici tebessümleriyle hastalarının kalbini ve güvenini kazanırlardı.
Şehirde gayet zalim ve anut diktatör LOSİYANOS isimli bir hükümdar vardı. Birgün bu iki doktoru huzuruna çağırmıştı. Kimliklerini sordukta, Arap ülkesinden olup onlardan başka üç kardeşlerinin daha olduğunu ve hepsinin de hiristiyan oldukları nı açıklayan bu iki kardeşlere hiddetlenerek; hileyle putperestliğe davet ettiysede fayda vermeyince. diğer üç kardeşlerini de getirerek onları bağlatarak denize attırdı. Ancak Allah Mleğinin onlara yardımcı olmasiyle karaya çıktıklarını gö ren bu zalim hükümdar; tekrar hidetlenerek onları ertesi günü beş kardeşin etlerini çekiştirerek onları işkenceye bıraktı isede onlarda bir yare bırakmayan Rabbani inayete Hamdusenalar veriyorlardı. Bu açık mücizeleri görmekte,olan bu zalim, neticede boyunlarını vurdurdu. Romalılar tarafından Kıral Losiyanostan alınan cesetleri Romaya nakledilince gömüldükleri yerde MUHTEŞEM isimli bir kilise kurulmuştur.
Siret El-Kaddisin C: 2. S: 473 ve Lülümenthür S: 180
— 157 —
Roma İmparatoru JUSTİNYAN tarafından inşa ettirilen bu kilise halkı ve kiralın hertürlü ihtiyaçlarına deva olan bir kutsallık izafe edilmişti.
Mar Kuzma’ya izafeten Diyarbakır Lalebey mahallesinde Anasokak No: 3. de (M.S. 330) tarihinde bir kilise kurulmuştu. Halen beyaz harç ve muntazam kesilmiş kara taşlarla örülmüş mühkem duvarlarından bir kısmı kalmış olup kilise sahasında bir mesken (aile için) kurulmuştur. Bu evlerde oturan aileler hiç iflah olmadıklarını gizlememişlerdir. «BU BELALARI DURDURMAK İÇİN NE LAZIMSA YAPMAĞA HAZIR OLDUKLARINI» söyleyenlere, Hiristiyan dini liderleri bu ailelere «VAKF'- IN MALI KULLANILAMAZ ANCAK BURAYA; VAKFIN TESİSİNDEKİ SEBEBE DÖNMEK İLE ÇARE BULUNACAĞI» ifade olunmaktadır.
MAR İSHAK (DiyarbakIrlIdır)
KÜLTÜR VE MÛSİKİ
SÜRYANÎ ŞAİRİ
(M.S. 363-418)
Mar İshak; Diyarbakırda 363 de doğmuştur. Süryani lisanı ve lügatini öğrenmesi için 373 de Mar Afram’e şakirt olmuştur. Mar Aframın ölümünden sonra, Mar Aframın Şakirtlerinden ZEYNUB’un yanında tahsilini ikmâl ederek Süryani şair ve edebiyatçılarının ikinci safında yer almaktadır. Edebiyat, Mûsiki ve diğer bilgileriyle kiliseye olan hizmetleri büyüktür.
Urfada tahsilini ikmâl eden İshak, Mukaddes dağında (Urfa’da) rahiplik silkine girmişti.
Roma İmparatoru ARKADİOS SEZAR’ın günlerinde (M.S. 395 - 408) de pek fazla ün salan, eğitimindeki çalışmalariyle Batı Ülkeleinde de isminden bahs edilen bu Alim kişi; İlmine bir kat daha ekliyeceğine inanarak batı Ülkelerini de dolaşmıştır. Bu arada Romaya kadar gitmiş ve KAPİTOL kilisesinin açılışına da iştirâk etmiştir.
Bizans İmp. THEODOSİYOS’un iktidarının İlk yıllarında İshak İstan- bula gelmiştir. Bir ara da İstanbulda tutuklanmış olup beraat edilince Diyarbakıra dönmüştür. Bu arada papaz olarak takdis edilmiş ve bu görevi liyakatla başardıktan sonra M.S. 418 yılında vefat etmiştir. Her Şubatın 19. günleri Mar İshak, Süryani kilisesinde hürmetle yadolun- maktadır.
MAR DİMET
(Tabip)
DiyarbakIrlIdır
(M.S. 410)
Tabip DİMET; Diyarbakırlıdır, Doktor ve Rahiptir, Zabitliği pek sevmiş olduğundan Zahitlerin listesine alınmıştır. Hakkında mücmel bilgiye rastlanmamıştır.
— 6 —
MAR DADA
Diyarbakırlıdır
(M.S. 420)
Mar Dada Diyarbakırın SUMAKİ köyünde doğmuştur. Rahip olarak iyi intibalar bırakan asrın bilginlerinden sayılmıştır. Diyarbakırlı Mar İshaktan sonra gelen ve ikinci derecede bir edebiyatçı ve şairdir. Günlerinde Romalılarla Persler arasında vaki olan savaşlar yüzünden Mezopotamya bölgesi yağma ve kıtlık geçirirken memleketin ileri gelenleri DADA'yı bir Heyetle Bizans İmparatoru II. THEODOSİYOS’a göndermiştir. Memleketin sıkıntısını anlatmak üzere giden DADA, İmparator tarafından taltif edilerek arzuları yerine getirilmiş ve bu arada memleketin refahi için gereken emir ve Fermenları da alarak dönmüştür.
DADA'mn tanzim ettiği şiirler üçyüz'ü bulmuş, Azizler ve başka dini yönlerden irat ettiği söylevlerinden bir çok kitapları da vardır. (1)
— 7 —
M AR A
Diyarbakır Episkoposu
(M.S. 520)
MARA, Emir Kostantinin oğludur. ETHAT kabilesindendir. Diyar- bakırda doğmuştur. Geniş imkanlara sahip bir yuvada ilim ve irfana kavuşmuş olup Süryaniceden ziyade Yunancada çok ilerlemişti. SLOKİ- YE'deki MAR TOMA manastırında rahip olmuş fazilet ve şöhreti her tarafa yayılmış, iffet ve orucu kendisine üstün bir manevi süs vermişti. Kilise yönetimine bakardı. Antakya Süryani Patriki bir ara sürgündeyken vekâlet eden MARA, (Miyafarkin (Silvan), EĞİL ve SAMİSAT) Epis- koposları tarafından Diyarbakır Episkoposluğuna takdis ve tayin edilin-
Lülümenthür S: 255 ve Tarih Elkeniset-EI-Süryaniye-EI-Antakiye C: 2. S: 26
ce Suruçlu Mar Yakup tarafından yeni görevinden ötürü tebrik edilmiştir.
M.S. 520-524 de Roma Bizans İmparatoru JUSTİNYAN tarafından dini inancındaki değişmezlik dolayısiyle NAPTILAR'ın Başkenti BATRA- YA sürgüne gönderilmişti. Beraberindeki ablaları (Marta ve İşmuni) ona Moral takviyesinde bulunuyorlardı. Bu arada arkadaşı KINNESRİN Manastırı Episkoposu ESİDOROS ile yazarlardan :
a) Mantık biliminde şöhret yapmış olan Diyakos İSTİFAN, b) ZO- TO.c) SERCİS. d) Zahit TOMA'dan ibaret bir sürgün ekibi halinde idiler. Bir müddet sonra M.S. 524 de Kraliçe (Süryani asıllı Membecli) THEODORA’nın emri üzerine BATRA'dan İskenderiyeye nakledildiler, iskenderiyede kaldığı dört yıl içinde tetabbuuna sabırla devam ederek çok değerli kitapları toplayabilmişti. İlim ve irfan sahiplerine kılavuzlukta bulunmuş olduğu gibi aşina bulunduğu Yunanca dilinde yazılmış eserleri mevcuttur. Nihayet M.S. 529 da ölünce diğer arkadaşları da serbest bırakıldıklarında maiyeti arkânınca Naşı Diyarbakırdaki Mar ŞİLA kilisesinde toprağa verilmiştir. İskenderiyeden Sürgün ekibinin ayrıldığı sırada MİDİLLİ Episkoposu Zekeriye, MARA'nın teksir ettiği Yunanca yazılmış İncili nin aslında Sekizinci Babın () bir kısmını henüz tercüme etmeden beraberinde alıp Mıdıh’ya götürdüğünü, Mara’nın hayat tercümesi, Efesli Yuhanna’nın eserinde kayıtlıdır. (!)
— 8 —
YUHANNA EL-EFESİ
Diyarbakırlı
(M.S. 587)
EFESLİ diye tanınan Yuhanna, zamanın seçkin ruhanilerinden olduğu gibi kültürlü Musannif ve tarihçiydi. Toplumu Hıristiyanlığa davet bakımından unutulmayan bir mürşit idi.
Diyarbakır'ın EĞİL’inde (M.S. 507) de doğmuştur. İki yaşındayken büyük bir hastalıktan ötürü öldü, Ölecek haldeyken Eğil’deki AR'A- RABTHA (Büyük tarla) anlamına gelen manastırın rahibi Zahit MA- RON’un duası sayesinde Cenabı Hakkın da inayetiyle tekrar canlanmıştır. Bu sevince binaen dört yaşına girdiğinde ebeveyinleri tarafından manastıra vakfedilmişti. Kendisine dua eden Zahit MARON'un himayesi altında 19 yaşına kadar geliştikten sonra Zahit Maron ölmüştü.
Yuhanna El - Efesi Diyarbakır'ın kuzeyine düşen ve dördüncü asrın sonlarına doğru kurulmuş MAR YUHANNA EL-URTİ denilen manastırın rahiplerine katılarak buradaki kutsal kitapları tetkike koyulmuştu. Bu tetkik sonucu geniş kültürü arasında Yunanca ve Süryaniceyi ilerletmişti. M.S. 529 yılında TİLLE Metropoliti tarafından başdiyakos olarak atanmıştı. Müteakiben de rahip olmuştu. Adı geçen EL-URTİ manastırının baskıya alınması üzerine rahiplerle beraber kaçmış ve M.S. 530’da tekrar rahiplerle manastıra dönmeleri müsaadesi verildiğinden Yuhanna diğer manastır ve rahip mağaralarını, inziva yerlerini gezmiş, inzivacılardan kendisine yarıyan sorularda bulunur tarihî bilgiler toplardı.
Antakya'ya M.S. 532’de, Mısır'a 534'de, İstanbul’a 535'de, 540, 541 de Mezopotamya’ya; 542'de de tekrar İstanbul’a gittiğinde İmparator Jüstinyen tarafından seçilerek Küçük ASYA şehirlerinden KARİYA, FRÜGİYE ve LÜDİYE’ye putperestleri hıristiyanlığa davet etmek üzere görevlendirilmişti.
M.S. 558'de BURUDANLI YAKUP tarafından EFES’de Ortodoks cemaatına epsikopos olarak takdis ve tayin edilerek gönderilmişti. Efes'i ve Küçük Asya'yı idare ettiği için O'na Efesli Yuhanna denilmiştir. 29 yıl süresince ruhani reisliğini idame ederken büyük başariyle seksen bin kişi putperestlikten hıristiyanlığa çevirmiş ve bir rivayete göre de 92 kilise, 10 manastır; diğer bir rivayete göre de 99 kilise, 12 manastır inşa ettirmiştir. Yardımcısı olan DOTENYOS'u Episkopos olarak KARİYE için takdis ve tayin etmişti. M.S. 566'da İskenderiyeli Patrik THEO- DOSİOS vefat edince, Yuhanna El-Efesi bütün İstanbul ortodokslarına ve Rum ülkesine Ruhani reis olarak atanmıştı.
M.S. 571'de MELKİT (Şimdiki Rumlar) episkoposları, (Süryani Kadim Ortodoks episkoposlarını merkezlerinden uzaklaştırmak için II. Jüstinyen’i tahriklerinde muvaffak oldular. Dolayısiyle adı geçen Yuhanna El-Efesi’de bunların arasındaydı. Süryani Episkoposlar bu arada bir çok cefalar çekmişlerdi. Yuhanna El - Efesi 40 ay dokuz gün ceza evinde kalmıştı. Ayrıca üç yıldan fazla da nezarete bağlanmıştı. Nihayet 578 de Hazreti İsa Mesihin doğuş bayramı (Noel) gününde TEBA- RİOS SEZAR’ın hükümranlığının da ilk yıllarında Yuhanna El-Efesi ile arkadaşları İstanbuldan uzaklaştırılmıştı.
M.S. 586 - 87 de Yuhanna, Putperestleri kahredip putlarını kırdırmak gayreti içinde vefat etmiştir.
Yuhanna El-Efesi üç ciltten ibaret TARİH - ÜL-EFESİ isimli eseri telif etmiş ve bu tarihi eseri Müverrih KÜRTEM, (M.S. 1853 de) tarafından yayınlanmıştı. İngilizceye de 1860’da Mss. CHEMITH tarafından çevrilmişti. 1862’de de ŞUNFELDER tarafından Almancaya ve tekrar BRUOOS tarafından Almança olarak yayınlanmıştı ayni zamanda da LATİNCE’ye tercüme edilmiştir.
Yuhanna El-Efesi çok temkinli ve hakiki bir müverrih olup vakaları değerlendirir yanlışlığa meydan vermeyen nezih şahsiyetti. Yazılarında bir çok yunanca terim kullanan bir yazardı. Zira Yunancada mahir bir konuşkandı. Burada diğer bütün eserlerini teker teker belirtmeğe yerimiz yoktur.
9 —
İBRAHİM EL-EMEDİ
Diyarbakırlı
(M.S. 598)
Amidli İbrahim, edebiyatçı olup Yunanca ve Süryanicede nam yapmış değerli bir yazardı. Vaktiyle Yunanca yazılmış LETÜRCİYE isimli eserin Yunanca bir nüshasını hazırlamıştı. SAMİSAT Episkoposu SEVİ- RE tarafından da bu Letürciye Süryaniceye de çevrilmişti. Midyat ilçesinin HAPİSNAS köyü civarında MAR LAAZAR manastırında bulunan Letürciye kitabının haşiyesinde bu kitabın (Yunanca nüshasının) DiyarbakIrlI İbrahim El-Emedi tarafından yazıldığını kaydeden bir yazı görmüş olan Süryani Patriği I. Afram Barsavm Lülümenthür eserinde açıklamaktadır.(1)
10 —
KİRYAKOS
Diyarbakır Metropoliti
(M.S. 623)
Metropolit Kiryakos, dahî ve kültürlü bir profesördü. İrfan ve faziletinin kıymeti biçilmez .eğitim ve ilmi şayanı takdirdi. RAKKA dolayında MAR ZAKKÂ manastırında rahipliğe yükseldiydi. M. S. 583’de Patriklik BİTRİS tarafından Diyarbakır Metropolitliğine takdis edilmişti. Gayet iyi bir kabiliyetle bölgesini idare ile uzun bir süre kiliseye şayanı takdir hizmetler, iyi intibalar bırakan KİRYAKOS M.S. 609’da bazı İdarî sebeplerden Metropolit ŞEMUEL’le yer değiştirmiş ve tekrar yerine iade edilmişti.
Zamanla şan ve şerefi yükselerek herkesin nazarını kendine çekmişti. Kilise kanunlarına altı kanun ekliyerek onları yürürlüğe koymuş ve HİDAYE kitabına eklenmiştir.
M.S. 623’de vefat edince yeri zor doldurabilecek bir boşluk bırakmıştı.
(1) Lülümenthür S: 270
YANORİN
Diyarbakırlı
(M.S. 665)
Yanorin, yahut ŞANORİN: bir de Kaydidates şeklinde lâkaplanır. Mantık ilminde gayet mahir olup Yunancadan Süryaniceye tercüme yapmakta çok ilerlemişti. Tercümelerinden 17 kasidesini edebiyatçı GRİGORİYOS’un şiirlerinden nakletmişti.
—12 —
SEVERİYOS
Patrik
(M.S. 668-680)
Patrik SEVERİOS, SÜRİYE'nin RAS-EL-AYİN-Deyir ESFOROS manastırında büyümüş M.S. 668'de Diyarbakır episkoposluğuna terfien atanmıştı. Sonra TARSUS'lu YUHANNA’nın başına el koymasiyle patrik olarak takdis edilmişsede iktidarı süresince merhametsiz ve gaddar oluşundan dolayı cemaatı üzerinde kötü intiba bırakmıştı.(1)
YOLYANOS
42. Patrik
(M.S. 688-809)
Yolyanos Romalı askerlerden olduğu için Yolyanos şeklinde okunmuştur. KINNESRİN manastırında rahip olmuştu. Suruçlu ATHANASİOS tarafından M.S. 688'de Diyarbakır'da patrik olarak takdis edilmişti. Yolyanos (Mafiryan) Patrik mülhaki DENHA ve diğer episkoposlarla iktidar tartışmasında galip gelince patrik mülhakını kovduydu. Yerine BAHOS adındaki Metropoliti tayin etmişti. Yolyanos, Patriklik makamını uzun bir süre liyakatla idare ettikten sonra M.S. 809’da vefat etmişti.(2)
— 14 —
EVLİYE THEODOTO
Diyarbakır Metropoliti
(M.S. 698)
Bu Evliye hakkında bilgi edinmek isterken maalesef bir çok araş
ın Isidoros Tarihi C. 2. S: 127
Isldoros Tarihi S: 319 tırmalardan sonra netice elde edilemeyince hayal kırıklığı içinde kalınmıştı. Günün birinde Sayın Tarih Hocası Metropolit Hanna Dolapönü'ye baş vurulduğunda, THEODOTO'nun hayatı hakkında henüz bir bilgiye varamadığımızı öğrenen Metropolit Hanna Dolapönü, kitapları arasından 1933 yılının patriklik dergisi Eylül ayının 6. sayısını çıkararak verdiler. Sevinçle dergiyi inceledik. Dergiden sağladığımız husus özet olarak aşağıdadır:
«Dergimizi, bazı tarihî yazılarla süslemek arzusuna kapılan bizler, bu önemli şehirde (Diyarbakır) yetişen kültür ve irfan ricalinin hayat hikâyeleriyle donatmak istedik. Bu önemli şahsiyetlerden birisi de herhalde ERMİŞ THEODOTO'nun hayat hikâyesidir. Gayret ve nadide meziyetleriyle taçlandırmak istediğimiz Theodoto;
Bu kiram sahibi Theodoto, fazilet yolunda beşeriyet ve topluma zavallıları mal etmek hususunda sarf ettiği maddi ve manevi geniş çabalarla kurban ettiği kıymetli hayatını yegâne bir Dürre olarak çağdaş yüksek şahsiyetlerin kıymetli hayatları arasında telakki edilmiştir.
Bu zatın hayatı; Estrangele tipinde elle yazılmış iki nüshada toplanmıştı.
Bunlardan birisi gayet nefis olup Mardin Deyruzzafaran manastırı kütüphanesinde bulunmaktadır. Diğerini de Diyarbakır Meryemana kilisesinin kütüphanesindedir. Samisatlı Keşiş-Musikâr Şemun’un el yazı- siyle kaleme alınmıştır.
TİLMAHRALI büyük tarihçi DİYONNOSİOS’un tarihî eserinde de THEODOTO’nun hayatına değinerek «ZUKİN manastırının rahiplerinden biri THEODOTO’nun hayatına dair yazmaları bulunduğunu» kaydetmektedir, cümlesini gördük.
Züht ricalinin güzide adamı THODOTO; Diyarbakır dolaylarındaki EĞİL ilçesinin İNTHE (dişi) köy halkının ELİ - KİRYAN (okuma gil anla- mınada) ailesinin çocuğudur. İlk yaşlarında faziletiyle Diyarbakır'da isim yapmıştı. Kırıkları yapıştırmak, hastalara şifa vermek, kalben me’- yüs bulunanları teselli etmek ve her derde derman olmak alanına inen bu zat; TANRI'ya züht yolunda ilerlediği takdirde erişebileceğine inanarak civarda bulunan kilise ve manastırları da ziyaret etmekle kendine; yarayan olanı seçerdi. Zuknin adındaki manastırda Rahiplreden SE- VİRE adında züht adamıyla karşı karşıya gelmişti. Bu zat da vaktiyle KINNESRİN manastırından, adı geçen Zuknin manastırına gelip yerleşmişti. SEVİRE’den hakiki hidayetin HAK YOLU yayıldığını gören THEODOTO, rahip Sevire’ye iltihak ederek onun şakirti olup beraberce Kınnesrin manastırına gitmişlerdi. Orada rahiplik kisvesini giv- miş ve bundan sonra Thodoto, öğretmeninin izinde yürümeğe koyulmuştu. Theodoto, dünyayı arkasına atmış bütün maddiyatlardan kendini sıyırmış, ancak kendi kendine züht yolunu tercih ederek ibadeti beden eğitiminde toplamış, Allah yolunda cehtederek geniş çabalar göstermişti. Dargınları barıştırmak rolünü oynamıştı. Mütevaziliğiyle gülmez yüzleri kolayca yumuşatmasını bilmekte gayet marifetli ve nazikti. Garipleri ve manastıra tevessül edenleri barındırır, çıplakları giydirirdi.' Hasta olanları ziyaret eder ve hizmetiyle hemen canlandırmakta anla-, yış ve mahareti pek çoktu. Bazen Fırat kıyısındaki münzevileri mağaralarında ziyaret eder kendisi de itikâfe çekilir halvete geçerdi. Bu kıymetli ve şayan meziyetlerine vakıf olan ANTAKYA kürsüsünü işgal e- den patrik, THEODOROS; bu sırada Kınnesrin manastırını kendisine (Melkit Rumların hücumlarından korkarak) merkez edinmişti. Bu ûlvt anlayış sahibine kendisi de refakat eder beraberce dua etmeği tercih ederdi. Üç gün, üç gece oruçlu kaldığı vakitler vardır. Orucunun İftarı için mukaddes sırları patriğin elinden kabul ettikten sonra iftarını bir iki bisküi şeklindeki (Berşan) ekmekle sağlardı. Var kuvvetiyle faziletin yüksek derecelerine, ibadetin merdiveninden yükselmeyi her an için en kıymetli ödevlerinden sayardı. Mütevazi hareketiyle bütün rahiplerin de hoşuna gider onlara örnek olurdu, hatta «ARAMIZDA BÜYÜK BİR PEYGAMBER GÖRÜNMÜŞTÜR» diye beyanda bulunuyorlardı. Tanrı, O’nu hastalara şifa verme mevhibesine nail kılmış onun duasiyle nice hastalar şifa buldukları için herkes hastasını alıp yanına götürürdü. Hatta sar'a hastalığına yıllarca tutulmuş bir kızı iyi ederken şöhreti her tarafa yayılmıştı. Memleketin ileri gelenlerinden bir çok hediyelerle iltifat edilirken hasta çocukları omuzlarda taşır getirir şifalarını alır sağlam evlerine dönerlerdi. Kabul ettiği hediyeleri manastırda bulunanlara veya dışarlardan manastıra gelenlere, yoksullara dağıtırdı.
Patrik THEODOROS’un vefatını müteakip üç gün sonra, yani M.S. 667 yılında adı geçen Evliya THEODOTO, mezkûr manastırı terk ederek yalnız bir mukaddes INCİL’İ bereket için yanına alarak KUDÜS’Ü ziyaret etmek üzere ayrılınca zengin bir adam hareketine mani olmak ister, ancak kısa bir süre sonra bu adam verem hastalığına tutulur, ama-, na ve tövbeye gelir, malını fakirlere dağıtarak affa mazhar olur.
Theodoto, Sina dağındaki rahipleri ziyaret ettikten sonra Kudüs şehrini ve kutsal yerlerini de ziyareti sırasında orada da bir çok hastaların üzerine Hz. İSA’nın mezarından aldığı topraktan serpmekle hastalar şifa bulurlardı. Kudüs’ten Mısır'a gitmekte iken GEMİ fırtınaya tutulur isede, THEODOTO, Allah'ın huzurunda diz çökerek dua eder ve hemen deniz sükûnet bulur.
Mısır tarafından geçen THEODOTO, İSKİT denilen dağdaki inzivacı- ları ziyaret etmiş ve aralarında beş yıl kalmıştı. Bu kimselerle onun her- türlü mücize ve kerametlerine şahit oluyorlardı. Bu her kesin diline destan olunca Mısır episkoposları onu episkoposluk rütbesine almak ve memleketlerinde alıkoymak isteyince, bu teklifi kabul etmiyen Theo doto, sezdirmeden oradan da kaçarak Mardin dağındaki KARKAFTA (kafatası anlamında) manastırına gelip yerleşmişti. Zahitliğini bu manastırda daha fazla yürüten Theodoto, adeti üzere günde bir kaç manastırı ziyaret ile; hepsinde de AYİN icra ederdi. Etrafını saran ziyaretçiler onun inziva hayatına engel olmalarından çekinen Theodoto, bu diyarı da terk ederek eski manastırına avdet etmeği kararlaştırmıştı. Eski manastırına geldiğini duyan rahipler büyük bir tezahüratla onu karşılamışlardı. Bu zat tekrar adeti üzere İnsanî yardımlarını esirgemeden bir de İSLAM beldesinin hudutlarına Romalı elçilerini görevlendirir ARAP ve ROMALILAR’ın esirlerinin mübadelesini sağlardı. Bu halinden tarafeynin sevgisini kazanmıştı.
— Diyarbakır metropoliti Aziz TOMA’nın vefat etmesi üzerine Patrik ve Episkoposlar onu, vefat eden bu metropolitin yerine tayin etmelerine kabulunu istediklerinde önlarla beraber HARBAS denilen MAR GEVERGİS manastırına kadar gittikten sonra oradan da KINNIS- RİN Manastırına varınca yine sezdirmeden kaçıp ARKNİN dağına, oradan da KLEVDİYE (Adıyaman) diyarına giderek orada beş yıl kaldıktan sonra Samisat metropoliti FİLİK SİNOS tarafından çağırılarak, Ona hiç olmazsa Keşiş olmasını teklif etmişsede red cevabını almıştı. Bu sırada Samisat mutesarrifi (Vali) SARCİS, Samisat dolaylarına ve bilhas sa Theodoto,nun bulunduğu manastıra külliyetli vergi yükliyerek zulum ve işkencelerle bu haraç (salma) mn ağır yükünü fakir milletten ve yalnız boğazlarını doyurmakla yetinen rahiplerden toplamağa başlarken, Valiye de (Kuduse Giderken yolunu kesen gibi) Theodotonun bedddu- asiyle Cenabı Hak, kötü bir ruh hastalığı verir, bu hastalığın fakirlerin günahından geldiğini anlayan Vali utanarak bu para salmasını toplamaktan vazgeçer ve Theodotoya muracatta bulunarak hastalıktan kurtulabilmişti.
— Keza Günah işllyenlerin gizli işledikleri günahı sezen The- odota; Onların yüzlerine vurmakla utandırarak tövbe etmelerini de sağlar ve hepsini iyi insanlar olarak topluma mal ederdi. Kendisiyle Şakirti Yusuf, Bilo ve Filin (Palo olma İhtimali) diyarında ikamet eden hiristi- yanları ziyareti sırasında bunlara ROMALI zalimlerden biri musallat olup onları kendi itikadına ve sapık inancına çevirmeğe zorlarken, bu Evliyanın bedduasına çarpılarak fena derecede hastalanmıştı. Bu hareketlerinden pişmanlık duyarak vazgeçtikçe şifayap olmuştu.
Theodoto, bundan sonra Miyafarkin (Silvan) ile SÜFNİLER'in (Lice) memleketlerine ve SAVUR ilçesine bağlı KILLİT köyü civarındaki Mar ABAY manastırına, müteakiben de KARTMİN (Deyrulomür) Mar Gabriel manastırına gidip orada kısa bir müddet kaldıktan sonra KILLİT civarındaki MAR ABAY manastırına gider ve bu manastırda bir oda inşa ederek yerleştiydi.
Diyarbakır metropoliti ATHANASİOS, Theodoto’nun yanına gidip döndüğünde. Patrik YOLYANOS II. Ruhani senatosunu toplamağa ikna ederek Theodoto'yu Diyarbakır metropolitliğine tayini ve takdisi için celbedilmesinin kararını sağlar, şakirti Yusuf’la; bu kararı Theodoto’ya tebliği üzerine, Theodoto karara karşı koymadan Diyarbakır'a gelir, Patrik te onu karşılar, şehrin ileri gelenleriyle episkoposlar patriğe gelerek ezcümle başrahip ŞEMUN’un mümessilliği altında Thodoto’yu met- ropolitliğe davet ederler ve hemen onun metropolit takdis edilmesini isterler. Bunun üzerine patrik, kendinin de tasvip ettiği şekilde Theodo- to'ya teklifini yapınca arzu etmesine rağmen, ruhani reisine karşı bir itaatsizliğinin görülmemesi için teklifi kabul eyler. Bu sırada şehir Valisi Theodoto'yu «Güya Romalıların casusudur» diye itham etmiş ve galiz sözlerle, hatta dayakla onu tehdit etmişti. Fakat Allah’ın hikmeti bu zulüm ve ithamlardan ötürü Vali kör olur. Bu darbenin nedenini anlayan Vali, Theodoto’ya gidip sığınır, günahını itiraf ederek tövbe etmesiyle de gözleri eskisi gibi açıldığında Theodoto’nun kerametleri hakkındaki bilgiler, Müslüman ve Hıristiyan hatta putperestler arasında yayılır.
Patrik Yolyanos, Theodoto'yu Diyarbakır metropolitliğine FANTİ- KOSTİ(1) bayramı gününde takdis ederek merasim sırasında bütün şehir halkı hıristiyan olan ve olmayanlar hepsi merasime iştirak edip merasimin ikinci günü, yine bütün halk Theodoto’nun mimberde verdiği SEVGİ hakkındaki beliğ nutkunu sabırsızlıkla dinlerler.
— Theodoto, yine adetince ibadet ve faziletine itikâf ve zühtü- ne devam etmekle kendini mükellef tutardı. Theodoto, Metropolitliğin ASASI (Solican) nı eline aldığı zaman ASA'nın ucunu yere değdirmez- di. Bu ASA ona tevdi edilen cemaatın timsaliydi. «Ben bu yükü taşımağa her ne kadar güçlü ve layik değilsem de bana tevdi edildikten sonra idare etmek zorundayım» demekle yetiniyordu. Theodoto günde yalnız bir kere ziyaret kabul ederdi. Hıristiyanı, Müslümanı bir tutar, kalbe severdi. Arada hiçbir tefrik gözetmeden hüsnü kabulle muamele görürdü. Herkesin inancına saygı gösterir geniş toleranslı bir şahsiyetti. Severek tebessüm ile herkesi karşılar ve davalarına candan ilgi gösterirdi. Geceleri öğrencilerini yanına alıp hastaları ziyaret ederdi, uzaklardan gelen fakirlere ve misafirlere rehberlik ve yardım ederdi. Kilisenin vakfı yalnız bir değirmen ve bir bahçeydi. Bunlardan ve bazı kimselerden gelen teberrudan sağladığı imkânlarla bütün bu işleri yürütmeğe çalışırdı. Atufetli oluşundan herzaman hastaneleri ziyaret ederken hastalara şifa duasını yapar ve hastaların yüreğini teselli ederdi. Yüreğinin yumuşaklığından vaiz verirken ağlar ve ağlatırdı.
(1) Fantikosti bayramı; Paskalya bayramından 50 gün sonra gelen Ruhulkudusun bayramıdır.
6 — Metropolit Theodoto, Başdiyakosunu çağırır ve «Kâhinlere (ruhanilere) her çarşamba günü Meryemana namına, cuma günü peygamberler, şehitler, resüller ve ruhani pederlerin namına, cumartesi günleri münzevi ve ölülerin ruhlarına, pazar günleri ise devamlı olarak bütün kiliselerde Rab İsa Mesihin kiyamı namına UMUMİ olarak Ayin icra etmelerinin» tenbihini yapıyordu. Bütün cemaatın kiliseye gelmesini emrediyordu. Bilhassa pazar günleri hiçbir kimsenin kiliseden geri kalmasını istemiyordu. Şan ve şöhreti her tarafa yayılmış doğruluğundan hiç kimse şüphe etmiyordu. Zülumla uğraşanı hiç desteklemezdi. Bilhassa Doğu Valiliğini idare eden EMİR, Theodoto'nun bedduasını almamak için hiç bir hıristiyanın hakkını zayi etmez ve hukuku tecavüz etmezdi, edeni de cezalandırırdı. Cadde ve sokaklarda dolaşan serseriler, rezaletle uğraşan kimseler, kendi kendilerine gelip önünde eğilir itirafta bulunurlardı, uysallaşırlardı.
Theodoto, gittikçe yaşlanıyordu, artık idareden aciz kaldığını anlayınca da halkı çağırır ve kendi ilk manastırına gitme zamanı geldiğini onlara tebliğ eder, Büyük Kiyam bayramı (Paskalya) dolayısiyle bütün cemaata hitaben «İSA MESİH'in MEZARDAN kalktığı hakkında» gayet beliğ bir vaizde bulunur, bütün cemaatı onu dikkatle dinler herkes ağlamaya başlar; bitirdikten sonra ruhaniler tarafından merasimle, ruhi nağmelerle ilahilerle okuya okuya O’nu makamına oturturlar. O günkü ziyafette herkes yiyip içti. Manastırına çekilme zamanının geldiğini bildirirken vasiyetlerini yazılı olarak vekillerine tevdi eder ve halkın teş- yiiyle şehirden uzaklaşır.
7 — Metropolit Theodoto, KINNESRİN manastırına yaklaşınca bütün rahipler ve manastır sakinleri büyük tezahüratla onu kabul ederler, sevinen halk, ruhani reislerine bir daha kavuşmalarından ötürü etrafında toplandılar. Resul Mar Torna nın kilisesinde oturması için rahiplerden rica eden Theodoto, her ne kadar burasını kendine ikametgâh tahsis ettiyse de ziyaretçilerden yakayı kurtaramıyacağını anlayınca manastırda oturanların rızası olmadan oradan da çıkıp URFA ve SURUÇ bölgesine yöneldiğini duyan Urfa episkoposu, O’nu büyük bir memnuniyetle karşılar ve bütün Rum cemaatının ileri gelenleri onu ziyaret etmekten kendilerini alamamışlardı. Karşılayanlara hayır ve dua okuduktan sonra DERİK mıntıkasında bulunan GALİŞ-CALŞİ denilen Mar Da- niel manastırından geçer, doğru SAVUR'a bağlı KILLİT köyündeki Mar ABAY manastırına gelip yerleştiği haberini alan Mardin, DARA ve TO- RABİDİN (Midyat havalisi) mıntıkalarının ileri gelenleri ziyaretine gelmişlerdi. (Ziyaretine gelenler arasında HASANKEYİF eyaletinin halkı da vardır). Kıllit köyünde bir manastır inşa ederek DARA Emiri ona bir çok yardımlarda bulunarak bu manastırın içinde Meryemana namına da bir kilise yaptırdı. Bundan sonra yedi ay süresince mide ağrısından ızdırap çeken Theodoto, vücudunun bir tarafı felç olup geniş kerametler sahibi olan ve TELMÜZLET’te ikamet eden zahit AMUDİ MAR TOMA'ya haber salarak, kendisi için dua etmesini rica etmiş ve ondan sonra kendi el yazısiyle yazdığı vasiyatnamesinin, şakirti olan Yusuf’a tevdi ederek «Ben vefat ettikten sonra, istersen bu manastırında kal, istersen de gönlünün çektiği yere gitmekte hürsün» der. Ayrıca manastırın sakinlerini etrafına toplayarak onlara «Daima İsa Mesih’in sevgisi içinde kardeşçe geçininiz, dünya malına meyletmeyiniz, yekdiğerinin aleyhinde bulunmayınız» der. Şakirtini çağırıp, kendisini Mehrabe kadar taşımasını söyler. Mehrabı öptükten sonra, devamlı olarak beraberinde bulundurduğu AZİZLER'in kemiklerinin küçücük sandığını şakirtine teslim edip bu kemiklerin hatırasına her yıl Eylül ayının 20. günü anma töreni yapmalarını da tenbih ettikten sonra şu fani hayata (Yunanî: 1009, M.S. 698) de gözlerini yummuştu.
8 — Bu tarihte Patrik II. Yolyanos, Dara metopoliti Cebrail, Diyarbakır Metropoliti Matta, Mardin Metropoliti SERCİS ve Torabidin Metropoliti AHO, Miyafarkin (Silvan) Episkoposu İLİYA’nın huzuruyla manastırındaki mezarına tevdi edilmiştir.
Theodoto’nun ölümünün anma günü gerek HAYRON oğluna ait Kl- LINDAR kitabında gerekse Torabidin mıntıkasının ZAZ köyü kilisesinin (Aziz'lerin hayat tercümesi) kitabında mukaddes kilisede ölüm gününü her yıl anma günü olarak Eylülün 20'ci günü kabul edildiği ve yedinci yüzyılın Azizleri arasına alındığı kaydedilmektedir.
— ıs-
ın. TOMA
Diyarbakırlı
(M.S. 713)
TOMA; Urfalı Yabup’un çağdaşıdır. Urfalı Yakup, III. Torna hakkında kültür ricalinden Persli rahip Haron'dan sonra gelen kişi diye bahseder. Ayrıca Torna için Hz. İsa Mesih’in doğduğu yere kadar MECUSİ- LERE rehberlikte bir yıldız gibi yol göstermişti, diye de ilâve eder.
M.S. 680’de Diyarbakır'a episkopos atanan TOMA M.S. 713’de vefat etmiştir.
Zukneyinli tarihçi; III Torna için «Diyarbakır Metropoliti, zamanının en ünlü metropulitlerindedir» diye takdir etmiştir.
— 16 —
ATANOS
Diyarbakırh
(M.S. 700)
Atanos; hakkında Abulfaraç BAR İBROYO, umumi medenî tarihinin S: 57'de şunları kaydetmiştir:
Roma İmparatoru SEZAR ORİLYANOS’un iktidarının altıncı yılında kızını, İran Şahı ŞABUR’a eş olarak verdiğinde, ŞABUR bu kıza İstanbul'a benzeyecek şekilde İran'da CİNDİ ŞABUR adında bir şehir inşa etmiştir. İran Kralı Şabur; Yunanca bilen mahir doktorları da kızla beraber İran'a getirerek APOKRATİK TIP bilimini geliştirmişti. Öğrenciler arasında temayüz eden Doğu Süryani’lerinden RAS'AYİN'li SERGİS de vardı. Sonradan bir öğrenci Yunan Tıp felsefesini Süryaniceye tercüme etmiştir. Keza Diyarbakırh ATANOS da bunların arasındaydı, Atanos'un Tıpçı arkadaşları arasinda FİLİGRİOS, Rahip Şemun, Episkopos Grigo- rios. Patrik Theodosios ve İshakoğlu Fazıl Hüneyin zikre değer kişilerdir.
— 17 —
YUHANNA ŞUŞAN OĞLU
Patriktir
(1058-1063-1072)
Esas adı Yazıcı Yeşu’dir. Malatya’da doğmuştur. Lügat, dinî ve felsefe bilgilerinde ilerliyerek bir kaç manastırda zahitlik hayatına girmiş, neticede Patrik Yuhanna lX'a şakirt olmuştur. Şuşanoğlu, Takva ve faziletçe geniş adımlar açmış belagatta da ün salmıştır. (M.S. 1058) de Diyarbakır'da Antakya Süryani Patriklik makamına terfi ettirilerek YUHANNA lâkabına laik görülmüştür.
IX. Yuhanna; Dokuz, olarak anılmaktadır. Gariptirki Athanasios V. Patrik takdis edilince Şuşanoğlu makamından azledilmiş ve Athanasios'un vefatından sonra tekrar makamına iade edilerek yeniden Patrik ilân edilmiştir. (M.S. 1063)
İyi derecede görevini başaran Yuhanna Şuşanoğlu onyedi Metropolit ve Episkopos takdis edip M.S. 1072 yılının Kasım ayının 6'sında vefat etmiştir. Diyarbakır'daki MAR YUHANNA (Hekimhan - Hekim Hanna) kilisesinde gömülüydü. Sonradan (1969'da ölen) Mardin Sür yani Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından 1948'de, Şuşanoğlu’nun kemikleri Diyarbakır Meryemana kilisesine getirilip Mar Yakup kısmındaki mezarına konmuştur.
Şuşanoğlu, mahir bir hattat olmakla beraber birçok eserler telif etmiştir. Mar Afram ve Mar İshak’a ait Maymarlarını (Kafiyeli söylevler) toplayarak kocaman ciltlere sığdırmış, Mar İshak'ın söylevlerini kısımlara ayırarak yaymak üzere tefsirlerini de yapmıştır. MELKİT RUMLARI’nı tenkit eden geniş bir söylev vererek İMAN DÜSTÜRÜ’ne beş adet broşür eklemiş ve ERMENİ KATOLİKOS'una yazdığı geniş bir mektubunda da «Kilisenin kanunlarına aykırı, Ermeni cemaatının hoşuna gidecek tarzdaki hareketleri benimsediği için örf ve adetlerini makbul bulmadığını» tenkit ederek ayni zamanda ikinci bir yazısiyle de M.S. 1065- 1069'da Ermeni Katolikos'u KRİKOR'a yazdığı tenkitleriyle şöhret bulan Yuhanna Şuşanoğlu, kendi eseri olarak iki cilt LİTORCİ'yi (ayin kitabı) telif etmişti. Bir cildinde «Ey sevgi membaı ve salâhın pınarı Tanrı» başlığı ile konuya girmektedir. Diğer cilt ise henüz ele geçmemiştir. Bir de Vaftiz’e ait on sahifelik bir broşür vardı. Keza İsa Mesih'in doğuş bayramından önceki pazara ait yedi adet Hissay (Mü- nacat) kitabı. Bir de Mar SEVERİYOS bayramının sabahına ait ve büyük Orucun ilk çarşamba sabahına ve yine büyük Orucun 4, 5. haftalarının cuma günlerine ait. Afetlerin önlenmesine dair olan. Zeytin dallarının ŞAÂNİ pazarının birinci devresine ait. Malatya'da M.S. 1058’de vuku bulan felâketi hakkında yazdığı şiir dibaceleri (Önsöz ile) ve Midyat ilçesinin HAH köylüsü ve Metropoliti SARGİS'in kendisine tensip ettiği gayet üslüplü Suruçlu Mar Yakup'u öven dibacesinde M.S. 1483'de «Aydınlığıyla her tarafı aydınlatan ey berrak nur Yeşu (İSA) ». Dört büyük fasiküle sığdırmış kasidesiyle birlikte daha bir çok yazılar yazmıştır. Bilhassa KIPTILAR’ın Patriği HRİSTODOLOS (Abdulmesih)in Süryani Kadimlerin KIDDAS(*) a kattıkları TUZ, MAYA, Zeytinyağının usulü yanlış olduğunu, ayıpladığından, Yuhanna Şuşanoğlu’nun Kıptı Patriğine vermiş olduğu oldukça geniş ve acı cevabıyla susturmuş- tur. (1)
— 18 —
VIII. ATHANASİOS
(Patriklik Makamının Diyarbakırdan Mardine Nakli)
70’nci Patrik
(M.S. 1139-1166)
Mafiryan (Patrik Mülhaki) DİYONNOSİOS; kendi başkanlığı altında Diyarbakır civarındaki KANKIRT manastırında Episkopos ve ruhanilerin kongresini toplamıştı önce VIII. Athanosios'u rahip olarak ve sonra 1139 yılının 4 Aralığında Mafiryan Diyonnosios tarafından
C) Ayin sırasında takdis edilmiş ekmektir.
İsidoros C: 2. S: 319 ve Lülümenthür S: 456 — 171 —
takdis edilmiştir. 1165'te (Athanasios Vlll.’in arzusuyla değil) kongrenin karariyle Patriklik merkezi Diyarbakır’dan alınarak MARDİN’e beş Km. mesafedeki Deyruzzafaran manastırına nakledilmiştir. İşte bu At- hanesios Vlll.’in günlerinde Diyarbakır yerine Mardin Patriklik merkezi olmuştur (2).
— 19 —
BARSALİBİ DİYONNOSİOS YAKUP
(M.S. 1154-1171 Diyarbakır Metropoliti)
Bu zat, zamanın seçkin ve Malatya’da doğmuş olup şöhretli simalarından biridir. Süryaniliğin ileri gelen dini liderlerindendir. Kutsal kitabı (Tevrat ve İncilin tümü) pek iyi üslüple tefsir etmesini bilen, içtihatlarında hiçbir tezat yapmadan tasniflerinde bir pürüz dahi göstermeden, THSOLOGİYE’nin tam zirvesinde yer alan bu büyük bilgin YA KUP MALATYA’nın eğitim HOCALAR'ından dilbilgisini, tefsir, edebiyat, tarih, felsefe ve Theologi bilgilerini almıştır.
BARSALİBİ YAKUP, önce Şammas (Başdiyakos) lığa terfi etmiş ve bu görevde iken profesörlük derecesine yükselerek DİPLOMASINI Theologi hocalarından almış bulunuyordu. Bu başarılarını sezen Patrik ve ruhaniler kurulu O'nu, Patrik Athanasios; keşişlik rütbesine terfi ettirmiş ve dolayısiyle Metropolitliğe takdis olunarak DİYONNOSİOS lâ- bakını almıştır. M.S. 1148’de Metropolitliğe terfi ettirilen B. Yakup, Ma- raş ve dolaylarına Ekim ayında atanmıştır. M.S. 1155'de Membec bölgesi de ona bağlanmıştır. M.S. 1156'da B. Yakup Maraş ve Mambec Metropoliti iken KİLİKYA Emiri Ermeni Toros’un kardeşi İstiphan’ın idaresindeki bütün Ermenileri toplıyarak geceleyin, Süryanilerin elindeki Maraş’a karşı harekete geçtiler, Maraş’taki Süryaniler arasında yaşayan Ermenilere de haber vererek askerini Ermenilerin evlerine gizlemişti. Sabah kalenin kapıları açılınca birden içerdeki ve dışardaki Ermeniler hücuma geçerek kapı ve dış surları zaptederek kalede tahkimat yapmağa başladılar. Fakat anî olarak onlara bir korku düşmüştü. «Türkler nerede ise gelip bizi iç ve dış surlar arasında sıkıştıracaklar, bizi kamilen yokedecekler» diyorlardı. Bunun üzerine Ermeniler şehre hücum edip bütün şehri yağma ederek Süryanilerin evlerinden alabildiklerini almışlar ve şehri ateşe vermişlerdi. Maraş’ın bütün Süryanile- rini esir edip kafileler halinde şehirden çıkarmışlardı.
Yukarıdanberi hayat hikâyesini naklettiğimiz Yakup Barsalibi’yi de yayan olarak bu sürgüne katılıp götürürlerken fırsat bularak kaça
İsidoros. C: 2. S: 411 kaça ancak HALASYUR (Basiliyos) manastırına sığınarak kurtulabilmişti. Burada Maraş’ın bu felâketini kaleme alarak uzun ve üç ciltlik MERSİYESİ'ni yazmıştı.(3)
Türkler bu olaydan haberdar olunca geldiler, Maraş’ın ve dolaylarının Süryani hıristiyanlara şefkat ve merhametle muamele gördüler. Ermenilerin elinden kaçabilen kaçmış Türklere sığınmıştı. Türkler, hemen mağdur Süryanilerin evlerini, bağ ve bahçelerini, tarlalarını vererek gereken maddî yardımları da Süryanilerden esirgemiyorlardı. Bar- salibi Yakup ise Türklerin gösterdikleri bu İnsanî anlayışı öğrenince kendisi de tekrar merkezi olan Maraş'a dönmüş ve Türkler tarafından üstün bir liyakatla karşılanarak bütün ihtiyacını temin edip eskisi gibi görevine başlamış olduğu da kayıtlıdır.(1)
BARSALİBİ YAKUP; M.S. 1167 yılında Patrik Büyük Mihayel tarafından naklen Diyarbakır Meryemana kilisesinin tamirsiz kalan kısımlarını tamir ettirmek üzere gönderilmiş ve bu hizmeti başarınca Patriğin teveccühünü kazanarak Diyarbakır Metropol iti iğine temelli olarak atanmıştı. Bu görevine devam ederken bilim alanlarını genişletmiş, yanında bulunan kâtibi Şammas İBRAHİM ondan feyiz almış ve kendisi de yardımcılarına Barsalibi'nin fikirlerini telkin etmişti.
Barsalibi Yakup M.S. 20 Kasım 1171 ’de vefat edince aziz cesedi Büyük Meryemana kilisesindeki mezarına tevdi edilmiştir.
Mezarı: Meryemana kilise kısmının Çan kulesinin altındaki kapının sağında ve cemaatın Mum yaktıkları yerde, kahverengi iki mermer taşların altındadır. Kapı duvarına oturulmuş beyaz mermer üzerindeki kabartma HAÇ resmi çaprazları arasında Süryani ESTRANGELE tipindeki yazısıyle «BARSALİBİ’nin MESKENİ’dir» diye bir de yazıt vardır.
— 20 —
IX. ATHANASİOS (Diyarbakırh)
71. Patrik
(M.S. 1199-1207)
Bu zat, Malatya’nın MAR BARSAVMA manastırının başrahibi ve yine Malatya’nın yakınındaki KLEVDİYE’nin MADİS MANASTIRI’nda Patrik olarak, 15 Episkopos tarafından takdis edilmişti. Fakat Mafiryan (Patrik Mülhaki) Madis manastırında kendisinin bulunmadığı bir sırada Athanasios IX.’un takdisini tasvip etmedi. Ve Mardin’den topladığı Episkoposlarla Büyük Mihayel’in kardeşinin oğlu Yeşu’yu ikinci patrik olarak nasp ve takdis etmişti. Dolayısiyle IX. Athanasios ma-
(3) Ebulfaraç Barhibroyo Medenî Tarihi C: 1. S: 324 ve İsidoros Tarihi C: 2. S: 369
(1) Abulfaraç Barhibroyo Medenî Tarahi C: 1. S: 324 ve İsidoros Tarihi C: 2. S: 369 kamsız kalarak NUSAYBİN ile MARDİN arasındaki DARA kasabasında bulunan DAYRO DHEVORE (Beyazların manastırı) ismiyle anılan manastıra çekilmişti.
— 21 —
YUHANNA DAVUT
Episkopos
DiyarbakIrlI
(M.S. 1203)
Y. Davut-EI-Emedi, Süryani Episkoposu olup Süryanice diline bihakkın sahip olan bir şahsiyetti. Çağdaşlarından Büyük Patrik Miha- yel'in eliyle Episkoposluk mevkiine takdis edilmiş ve atandığı ŞELBE- DİN'den 1174 yılında ayrılmış ve Diyarbakır civarındaki KANKIRT-MAR İliye manastırında inzivaya çekilmişti. Orada klasik Süryani dili üzerine önemle çalışmıştı. M.S. 1203'de Mukaddes Kitap üzerinde tetkik ve mütalaalarda bulunduğu gibi kilisede toplanan kitapların tasnife gayret etmişti. Bu tasnife girenler arasında:
Mar Afram’ın Söylevlerinden (1) 203
Mar Ishak ve Mar Yakup'tan da 172
Bilgi ricalinin yıllık söylevlerinden 155
Züht kültürlü Hocaların ve şehitlerin hallerinden 127
Mar Barsavma’nın tercüme hali
Filadiyos’a ait FERDEVS isimli kitabı
Mısır Zühtçülerinden HERONİMOS'un kitabı
Tagritlinin altı sahifelik mantık hakkındaki beyanı
Urfalının hafta günleri hakkında
ATHARBİ Yuhanna'ya dair mektubu
Basiliyos'un hafta günleri hakkındaki kitabı
Nevzeli GRİGORİOS’un Tabip İSHAK oğlu HÜNEYİN’e ait KAMUS kitabı da bu toplamalar arşındadır.
Bu kitapların Birinci Cihan Harbi sırasında kaybolan BASİBRİN köyü kütüphanesine ait Fihrist'i içinde kayıtlı bulundukları Patrik AFRAM l.’in Lülümenthür adlı kitabının 493-495 sahifelerinde yazılıldır.
(1) Kafiyeli söylenen, şiir söylevleri
— 22 —
ABULFARAÇ
DiyarbakIrlI
(M.S. 1206)
Abulfaraç, büyük bir hattattır. Patrik Büyük Mihayel’in kâtipliğini yapmıştır. EBİ SAİTOĞLU, Diyarbakır Metropoliti MİNE ile Abulfaraç'ın yıktırılan dört kilise hakkında muhtıraları birbirini tutmaktadır. (Sahife bak).
— 23 —
MİNE
Diyarbakır Metropoliti
Tabiptir
(M.S. 1222)
Diyarbakır Metropoliti İyavennis MİNE hakkındaki bilgi: Süryani tabiplerin arasında zikredildiği gibi, Diyarbakır Metropolitliğini de yapmıştır.
— 24 —
YUSUF GARİPOĞLU
Diyarbakır Metropoliti
(M.S. 1375)
Yusuf Garipoğlu, Diyarbakırlı KİRYAKOS’un oğludur. M.S. 1340’da Deyruzzafaran manastırında rahip ve keşiş olmuştur. Müteakiben Diyarbakır Metropolitliğine de terfi ettirilerek DİYONNOSİOS lâkabını almıştır.
Yusuf Garipoğlu, kültürlü ve mahir bir hattattı. Üstün belagat sahibiydi. Büyük Oruç ve UŞANO pazarına ait altı HISSAY (münacat) yazmıştı. Bu eserleri kilisenin düstüründe yer almıştır. Çağımızda da bu münacat eserlerinin TORABİDİN ve Deyruzzafaran manastırlarında uy gulanmaktadır. M.S. 1360'da LETORCİYE (Ayin Kitabı) yi yazmıştı. 17 sahifeden ibaret, «EYKADDUS VE SAADETLİ MERHAMET DENİZİ VE SALÂH PINARI OLAN TANRI» cümle başlığıyla giriş yaptığı bu yazarın da zevkle yadedilmektedir.
— 25 —
YUSUF oğlu SABAT (ŞABAT)
Diyarbakırh
(M.S. 1352)
Bu zat aslen Diyarbakırlıdır. Meşhur bir hattattır. Yazdığı bir kitabı Harput - ELAZIĞ kilisesinde bizzat tespit ettiğimiz eserinden başka bilgiye rastlanamamıştır.
— 26 —
II. İĞNATİOS İBRAHİM
81. Patrik
(M.S. 1381-1412)
İĞNATİOS II. (İbrahim Garipoğlu) DİYONNOSİOS Yusuf Garipoğ- lu'nun biraderidir. DiyarbakIrlIdır.
Deyruzzafaran manastırında 1355 yılında rahip ve keşişşliğe yükselmişti. Biraderi M.S. 1357’de vefat edince O'nun makamı olan Diyarbakır Metropolitliğine atanmıştı. M.S. 1381 -82’de de Patrik ilân edilmişti. |
Kardeşi Yusuf Garipoğlu’ndan, diğer ruhanilerden ve kendisinden de katarak hazırladığı LETORCİYE kitabını derlemişti. Bu kitap 13 sahi- feden ibarettir. Bu arada LAAZAR'ın Cumartesi günü sabahına dair bir Hissay da yazmıştı.
— 27 —
KEŞİŞ ŞEMUN
Diyarbakırh
(M.S. 1450)
Keşiş Şemun, Patrik BEHNAM tarafından keşiş olarak takdis edilmiştir. Süryani lisanını Mardin KIRKŞEHİT kilisesinde öğrenmişti. Ve M.S. 1450'de ölmüştür.
Patrik Afram I., Keşiş Şemun hakkında telif ettiği kitaplardan:
Haç Bayramına
Altın Cumasına
Mdabronutho(l) pazarlarına
Azizlerden Mar İZİZOEL, Mar KİRYAKOS, MAKARİS ve diğer şehitlerin günlerine ait 17 adet Hissaylarını okudum. Fakat bu eserlerin kilisenin düstürüne alınıpta uygulandığını görmedim» dedi.
(1) İsidoros.Tarihi C: 2. S: 435
— 28 —
PATRİK ABDUNNUR
(M.S. 1653)
Bu Patrik, MADAN'da iken, TORABİDİN'li (Midyat çevresine denir) Patrik Şemun Diyarbakır’da bulunmaktaydı. Her ikisinin arasında vâki olan nizadan sonra Patrik Abdunnur Diyarbakır’a Patrik olarak gelmiş ve ŞEMUN ise gayrimeşru sayıldığından ayrılmıştır.
— 29 —
Patrik ABDULMESİH
95. Patrik (M.S. 1670-1686)
Süryani Patriği Abdulmesih M.S. 1653
Patrik Abdulmesih Mardinlidir Yeğeni ve halefi BİTLİS'İ Metropo lit olarak Kudüs'e tayin etmişti. Kısa bir süre sonra, arkadaşı AND- RAOS AHİCAN’a uyarak iltifat gördüğü dayısı Patrik Abdulmesih’i a- normallıkla itham eden sözler sarf etmişti.(1)
(1) Isidoros Tarihi C: 2. S: 481
— 30 —
Patrik ŞÜKRULLAH
(M.S. 1674-1745)
Mardin'de doğmuştur. Patrik İSHAK’ın vefatını müteakip Patriklik makamına terfiini ve takdisini kararlaştıran ruhani senatosunun arasında; Diyarbakır Metropoliti ATHANASİOS ARSLAN da vardı. Şükrul- lah'ın Diyarbakır'a olan faydalı hizmetleri arasında;
M.S. 1724 yılında Diyarbakır'a gelen Patrik Şürullah, ruhanilerini Senatoya davet eder Onlara «İMAN KARARI»nı tesbit ettirir ve yayımlatır.
M.S. 1725’de yine Diyarbakır civarındaki KITIRBIL köyünün MAR TOMA kilisesinin hukukunu tesbit ederek kilise ruhanilerinin ve cemaat ileri gelenlerinden sekiz kişinin oy birliğiyle kiliseyi; o zamanın yüklediği salmalardan kurtarmıştı.
M.S. 1729’da da köy ruhanilerini toplayarak kilisenin vakıf gelirlerini tesbit edip buna sahip çıkmalarını tenbih eylediği gibi:
Bu gelirlerden ruhanilerin dinî hizmetlerine karşılık ücretinin verilmesini sağladı.
«Patrik çoğunlukla vakitlerini Diyarbakır’da kilisede geçirdiğini» bahsetmektedir.
M.S. 1734’de Diyarbakır civarındaki KANKIRT-MAR İLİYE kilisesini inşa ettirmesindeki büyük gayreti inkâr edilemez. Kilisenin müştemilatını tamir ettirmiş ve Batı yönünde bulunan su çeşmesini kilise tarafına çevirterek kiliseye su sağlamıştı.
1714'den 1728 tarihine kadar Diyarbakır KELDANİ cemaatına patriklik eden YUSUF MARAVGİ adındaki Patrik, LATİN BATRİYE'lerin mezhebine mensup oluşundan dolayı Süryani ve Keldani cemaatları a- rasında fitne ve fesat tohumunu ektiiğinden, Patrik Şükrullah onu hükümete şikâyet edip cezaevine attırdığını ve oradan da sürgün ettirdiğini, sürülen Patriğin Roma’dan, sürgünden döndüğünde gelip Şükrul- lah'tan özür dileyerek yaptıklarına pişman olduğunu itiraf etmiş ve afe- dilmiştir. 1731 yılında Roma’dan avdet eden Keldani Patriği Yusuf Ma- ravgi: 1741 yılına kadar Diyarbakır’da vazife gördükten sonra 1759’da vefat etmişti.
Patrik Şükrullah, kiliseyi 23 yıl, 57 gün tedvir ettikten sonra 1745 yılının Eylül ayının 15. Pazar günü Diyarbakır'da vefat edip Kudüs Metropoliti Grigorios TOMA tarafından cenaze merasimi icra olunarak nezih naşı RUMKAPI (Urfakapı) arkasındaki ruhani mezarlığına, Patrik I. Abdulmesih'in mezarının da bitişiğine gömülmüştü. Mezarın üzerinde şu kitabe vardır; «Meşakkat dolu bu âlemden göçedip nimet âlemine varan rahmetli Patrik Şükrullah - Yunanı tirihi 2056. - M.S. 1745 EEylül 15'de Allah rahmet eylesin Amin» diye yazılmıştır. Bu mezarlıkta gerek Patrik III. Cercis, gerekse Patrik Abdulmesih I. gömülüydü, bu ise üçüncüsü olmuştur. Zamanın hükümdarları bu gibi ruhanilerin kilisede gömülmelerine müsaade etmedikleri için Diyarbakır - Urfakapı arkasındaki umumi mezarlığa gömülmeleri zorunluğu doğmuştu.
Patrik Şükrullah, birçok kiliseler inşa ve tamir ettikten başka Dey- ruzzafaran’da:
Meyron yağını takdis etmiştir. M.S. 1728. (Diyrabakırlı) Rahip Abdunnur kendi el yazısıyle yazdığı BÜYÜK İNCİL kitabı merhumun ruhuna ithaf etmişti.
Patrik Şükrullah, 2 Mafiryan (Patrik Mülhaki), 15 Metropolit takdis ve nasbeylemiştir.
Patrik Şükrullah, M.S. 1728'de Deyruzzafaran manastırının KUBBELİ ve KÜRSÜ kilisesini ve Mehraplarını da onarmıştır.(l)
— 31 —
GRİGORİOS EYYÜP
Diyarbakırh
(M.S. 1714-1740)
Grigorios Eyyüp, Diyarbakır’da, bazı rivayetlere göre de ADIYA- MAN’da doğduğu rivayet edilmektedir. Deyruzzafaran’da rahip ve keşiş takdis edilmiş, ibadet ve zühtte iyi nam bırakmış olduğu İçin şöhreti yayılınca Patrik İSHAK tarafından da Metropolitliğe terfi ettirilip Malatya civarındaki MAR ABHAY (Merdiven manastırı adıyla anılır) manastırına M.S. 1714’de atanmıştır. Gayet iyi bir takvayle bölgesini 26 yıl idare etmişti.
M.S. 1740’da Allah'ın rahmetine kavuşmuştur. Pâk cesedi ADIYAMAN - MARBİTRİS MARBULUS kilisesinin tam giriş kapısının üzerinde-, ki ayvanın kapısının sol tarafındaki kaide bitişiğinde gömülmüştür. Bu eserin yazarı tarafından bizzat ziyaret edilmiş ve defalarca huzurda duada bulunmuştur. Adıyaman kilisesinin 1905’de tamir gördüğünü ve Metropolit G. Eyyüb un de mezarı ayni tarihte onarılmıştır. Adıyaman kilisesi cemaatı nesilden nesile G. Eyyüb’ün takva ve faziletinden bahsetmektedir. Bu kilisenin ilk inşaatına itina gösteren Mardin'in MA- SARTİ köyünden Rahip Abdullahat olmuştur. (2)
Deyruzzafaran Fidanlığı S: 9
Patrikhane dergisi S: 80
— 32 —
GRİGORİOS ABDULLAHAT
Kudüs Metropoliti
Diyarbakırh
(M.S. 1719-1731)
Diyarbakırh Keşiş Abdullah'ın oğludur. HUTAH (Hetah) köyündeki Meryemana manastırında rahip ve keşiş olarak takdis edilmiştir. M.S. 1705’de Deyruzzafaran manastırına reis olarak atanmıştır. Ondört yıl bu görevde kaldıktan sonra idaresi pek iyi, ahlâkça üstünlüğünü takdir eden Patrik İSHAK, onu Kudüs şehrine Metropolit takdis etmişti. Kudüs Metropoliti GRİGORİOS ŞEM'UN'un ölümünden sonra yerine 1719 da G. Abdullahat Kudustaki MAR MARKOS kilisesinde görevine başlamıştır. (I)
Metropolit Abdullahat; hemen, adı geçen kilisenin tamirine başladı ve bitirdi. Oniki yıl bu merkezi ve mülhakatını idare ettikten sonra 1731 de Şubat ayının onüçüncü gününde rahmete kavuşmuş ve MARDİN KIRKŞEHİT kilisesine getirilerek mezarına tevdi edilmiştir. Ölüm tarihi mezarında yazıt olarak vardır.
Grigorios Abdullahat, Patrik Şükrullahın seçimine iştirâk edenlerden biridir.
— 33 —
KORİLLOS. I. Gevergis
Mardinlidir
(M.S. 1745- 1747)
Metropolit Korillos GEVERGİS Mardin'de doğmuştur. SANİ'A ailesinden olup Patrik Şükrullah’ın kardeşinin oğludur. Seyyar görevli olarak atanmıştır.
M.S. 1745'de Diyarbakır’da toplanan ruhani senatosuna katılmış Patrik Cercis'in seçim ve takdisinde bulunmuştur. Yeni Patrik, O'nu Diyarbakır Meryemana kilisesine tayin etmiştir. Ancak 1747'de ölmüştür.
— 34 —
Rahip ABDUNNUR
Diyarbakırh
(M.S. 1755
Rahip Abdunnur, Diyarbakırh Nimetullah’ın oğludur. TORABİDİN ■ (Nusaybin, İdil, Midyat ilçelerinin çevresinin dağlarına denir) in MAR
Kudüs'teki Mar Markos kilisesi: Hz. İsa ile Oniki Şakirtlerinin son geceki yemeK yedikleri ODA'dır. Bu oda Şakirt ve İncil yazarlarından MARKOS'un evidir, O’nun adına izafe edilmiştir. Halen Süryanilerin kilisesidir, HIRİSTİYANLIK âleminde bütün kiliselerin İLKİ (Annesi) dir. Bundan da Süryanilerin Hıristiyanlığa ilk inanan kişiler olduğu bellidir.
MELKİ manastırında rahiplik silkine girmiş ve 1700’de keşiş olarak memleketleri gezerek ezcümle İstanbul, Roma ve Paris'e kadar varmış bu seyahatini bitirdikten sonra tekrar Deyruzzafaran manastırına dönmüştür. Dolayısiyle Deyruzzafaran manastırının doğusuna düşen dağın zirvesindeki Mar Yakup kilisesinde yerleşerek, M.S. 1722’de inzivaya çekilmişti. 1655 yılında vefatına kadar bu yeri terketmeyen rahip Abdunnur; Süryani lisanındaki vukufiyetine binaen:
Barsalibi’ye ait İNCİL tefsirlerini
ELTHO DHUL ELON (her sebebin sebebi) adındaki kitabı
MUŞE BAR KİFO (Taşoğlu Musa) nın FERDEVS (Cennet) adındaki kitabını
Meleklerin rütbelerine dair olan kitabını Arapçaya tercümesi. Rahip Abdunnur; tercümesi orta halli olmakla beraber itinalı bir hattattı. (1)
Ve «Hıristiyanlıkta Eğitim» (talim Mesihi) adlı eseriyle meşhurdur. Bu kitap 1889’da Deyruzzafaran matbaasında yayıma çıkarılmıştır.^)
— 35 —
Patrik IV. CERCİS
100. Patrik
(M.S. 1768- 1781)
Patrik Cercis'in Metropolitliği sırasında Ruhani kongresini; önce Diyarbakır'da, sonra Deyruzzafaran'da topladı. Münhal bulunan patrikliğe ruhaniler kongresi ONU seçince; ruhanilerin arasındaki Kudüs Metropoliti Halepli CERCİS, onu 1768’de patrikliğe takdis etmiştir.
Patrik IV. Cercis M.S. 1772 - 1775 tarihinde Deyruzzafaran manastırının MARHANANYA (esas kilise) ve KÜRSÜ kiliselerinin mehtaplarını tezyin etmiş ve odalar ilâve etmiştir.(3)
Patrik IV. Cercis, 21 Temmuz 1871'de vefat etmişti.
— 36 —
KITIRBILLI YAKUP
DiyarbakIrlI
(M.S. 1783 )
Nam-ı diğer Hovaca olan Şammas Toma’nın oğludur. Diyarbakır'ın Kıtırbıl köyünde doğmuştur. Süryanice lisanını çağdaş öğretmenlerden öğrenmiş mahir bir edebiyatçı idi.
İsidoros Tarihi C: 2. S: 501
Zafaran Fidanlığı S: 43, 44
Zafaran Fidanlığı S: 9
Kıtırbıllı Yakup; ARHEDYAKON'luğu (Diyakosların başkanı) na terfi ettirilerek 1771 yılında Keşişliğe, 1779’da Horepiskoposluğa terfi ettirilmiştir.
Kıtırbıllı Yakup; M.S. 1764’de elyazısiyle Arapça bir lügat hazırlamış ve adına ZÜHRET-EL-MAARİF demişti. Bu lügat 23 bap, 163 fasıldan ibarettir. Muhteviyatı 378 sahifedir. Dil bilginlerince takdir kazanmıştır. Diyarbakır Meryemana kilisesinde bu lügatin ilk yazılanı mevcuttur. Çoğaltılan nüshalarından:
Birmingham kütüphanesinde 1795 tarihli ve 113 No.ludur.
Berlin - 93
Kudüs - 225, 226.
Deyrelseydi - 298, 299, 300.
Patrikhane kütüphanesinde.
Bazı nüshaları da Midyat’ın MİDİH, Arbo köyleri kiliselerinde g) Bir nüshası da Paris - No: 377’de mevcut olduğu kayıtlıdır(1). Bundan başka üç kasidesi mevcuttur. Bunlar:
TESLİS ve TEVHİD (üçlük ve birlik)
İlahî Hikmet
Süryanice bilgi ve eğitimi hakkında telif ederek 1766’da da Farz Namazını yazdığı gibi; MAR MELKİ hakkında telif ettiği özel ve nadir kalemiyle de yazdığı Hissay kitabı, halen Diyarbakır Meryemana kilisesinde mevcuttur. Bu Hissay kitabındaki cümleleri arasına bir çok Yunanca terim kattığından tnkitlere de hedef olmuştur.
Kıtırbıllı Yakup; M.S. 1783’de vefat etmiştir.
Kıtırbıllı Yakup; bu arada TAKLAP adındaki cetveli de hazırlamıştı.
TAKLAP (1)
Her Yıla Rastlayan Kutsal Günlerin (Bayramların ve Oruçların)
PERİYODİK Cetveli
Süryani Hıristiyanların her yıl tekerrür eden kutsal günlerinde (Bayram ve Oruçlarına) ait bir cetvel vardır.
Bu cetvel Kıtırbıllı Yakup (... 1783) tarafından M.S. 1766’da düzenlenmiştir. TAKLAP ismi yıllar içinde kutsal günlere ait (PERİYODİK) devre sağladığından ötürü verilmiştir.
Taklabın ilk kez Süryanice basım ve yayımı A.B.D.’lerinde 1914’de (Amerika’da) Şammas Gabriel Boyocı tarafından sağlanmıştır. (Ever- lasting CALENDER of the Orthodox Church).
Bu cetvelin başlangıcı (hazırlandığı M.S. 1766’dan olmayıp) M.S.
(1) isidoros Tarihi C: 2. S: 501 ve Lülümenthür S: 578
yıldandır. Miladî birinci yıldan. Miladî 532'nci yıla kadar (532) dahil, bir devre teşkil etmektedir.
- 532 yıl içinde devam edegelen bu cetvel 533’ncü yılda yine M.S. Birinci yıldakinin ayni sayısına rastlanmaktadır. Tabiatiyle bu hal insanlık var oldukça devredip gidecektir. Örneğin:
M.S. 1970 - 1978 yıllarına ait bölümü TAKLAP'ın aşağıdaki cetvelde gösterildiği şekildedir:
TAKLAB CETVELİ
Açıklama: TAKLAB denilen kitap M.S. 325’de ASTRONOMİK Kayserili EVSABİOS tarafından ilk önce hazırlanmıştı. M.S. 1285’de de EL- CEZİRE Metropoliti DİYOSKOROS GEVERGİ kolaylaştırma bir hale sokmuştu. 1766’da da Diyarbakır - Kıtırbıl köylü Başdiyakos Yakup tarafından daha kolay çözülebilmesi için okuyucularına, ayların da esasını bulan rakamları ilâve ederek sekiz devreye taksim etmiş ve Süryani harfleriyle 532 sayıya muadil olan TAKLAB adını vermiştir.(X)
(X) Dört yılda bir Şubatın 29 gün oluşu, Taklab hesabı, Şemsi iken Miladî hesap üzerine değiştirme lâzım gelirse 13 gün ilâve edildiği takdirde bugünkü hesabı bulmuş olacağız.
— 37 —
Rahip GEVERGİS
DiyarbakIrlI
Rahip GEVERGİS hakkında bir bilgimiz olmadığı halde bu yılda memleketimizi ziyaret eden, bütün A.B. Devletlerdeki Süryanilerin Metropoliti (aslen Midyatlıdır) Sayın Mar ATHANASİOS YEŞU SAMUEL'le beraber Midyat, İdil ve Nusaybin ilçe ve köylerini, eski eserleri, kilise ve manastırları gezerken BASİBRİN köyüne gidildiğinde bir gece bu köyde misafir kalındı. Bu fırsatta Basibrindeki MAR DODO kilisesi ve köy papazı GABRİEL ARSLAN’dan İNCİL kitabını istediler. Tetkiki neticesinde kitabın son sahifesinde Incil'in yazıldığı tarih ve yazarın ismi (Kopya eden) ne göz gezdirirken, Yazar; aslen Diyarbakırlr Yusuf ve Hana’dan doğma Rahip Gevergis’in eliyle kaleme alındığı müşahede e- dildi.
Nahiye merkezi olan Basibrin köyünde 120 aileli bir Süryani Kadim cemaatı vardır. Buradaki kiliseye MAR DODO ismi verilmiştir. Ay rica gayrifaal 25 kilise vardır, isimleri şunlardır:
1) Mar Dodo, 2) Mar Yuhanon, 3) Mort Berbare, 4) Mar Gever- gis,5) Mar Yakup, 6) Mar Kiryakos, 7) Mar Barsavma, 8) Mar Sargis, Bahos, 9) Mar Yoreht, 10) Mar İzizoel, 11) Mar Ahisnoyo, 12) Mar Gabron, 13) Mar Şemun, 14) Mar Abrohom, 15) Yoldath Aloho, 16) Mar İsya, 17) Mar Eşayo, 18) Mar İshak, 19) Mar Aho, 20) Mar Kavme, 21) Mar Daniel, 22) Mar Torna, 23) Meryem Mağıdloyto, 24) Mart İşmoni, 25)Mar iliya, 26) Mar Şalita, Ayrıca Mar Dodo kilisesinde gömülü Patrik Mirza, Mafiryan Saliba, Mafiryan Şemun, Patrik Barsavm vardır.
Kaldığımız gece Nehiye Müdürü ve Jandarma Karakol Komutanın ziyaretinde Süryani Kadim kavminin tarihinden açıklamalar yapılmıştır.
Köylüler çoğunlukla bağcılıkla uğraşmaktadır. Askerlikte «Arslan Çavuş» diye çağrılan ve 1951 ’de papaz olan Gabriel Arslan Türkçe ve Süryanice bilen sekiz çocuklu bir ruhanidir.
Papaz Gabriel Arslan, eli açık, nükteden, sesi güzel, Avrupa'nın Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç memleketlerinde çalışan Süryani Türk işçilerini ziyaret edendir (1969).
Süryani Kadim Patriği III. ilyas Şakir (Hindistan’daki Süryani cemaatini ziyareti esnasında)
— 38 —
Patrik III. İLYAS
Mardinli
(M.S. 1867- 1932)
ATATÜRK’ün Yakın Dostudur
Esas adı NASRİ'dir. Horepiskopos İbrahim Şekir’in oğludur. Mardin'de 30 Ekim 1867’de doğmuştur. İlk tahsilini Mardin’in Kırkşehit kilisesinin okulunda yapmıştır. 20 yaşına doğru zahitlik hayatını severek 1887 yılında Deyruzzafaran manastırında Rahiplik silkine girerek PATRİK BİTRİS IV. elinden Başdiyakosluk rütbesini kazanmıştır. Dini tedrisatına devam ederken 1889’da Rahip, 1892’de Keşiş, 1895'de-BEŞİRİ’-
1923 yılında T. C. Devletinin ilk Büyük Millet Meclisinin açılış duasını yapan Büyük ATATÜRK üyelerle birlikte görülüyor.
deki MAR KİRYAKOS manastırına başkan, yılın sonunda da Deyruzza- faran manastırına yeni Başkan olarak getirilerek bu manastırda okuyan öğrencilere ve bilhassa manastıra sığınan öksüz çocuklara itinayla sa hiplik etmiştir.
III. İlyas 1969 yılında Patrik vekili olarak Midyat'a gönderilmiş. Midyat ve çevresi kendisine tabi olduğundan şahsi maksatlarla Süryani Kadim kilisesinden ayrılmış kişileri tekrar Süryani kilisesine avdet etmelerine gayretler sarfetmişti.
1902.de III. İlyas yine Patrik vekili olarak Diyarbakır ve dolaylarına atanmıştı. Diyarbakır'da Türkçe lisanım iyi başariyle kazanarak cemaatın hak ve hukukunu korumakla gayretkeşlikle Miyafarkin (Silvan) ce maatının da işlerini görmüş, Miyafarkin kilisesinin yıkılan kısımlarını tamir edip MAR HEVORO adındaki çok eski bir kilisenin ve Hetah beldesinde bulunan bu kiliselerin davasını da gütmeğe ve becermeğe muvaffak olmuştu.
Bu havalinin seçimi dolayısiyle İlyas. Metropolit olmayı arzu edilince Patrik II. Abdullah tarafından 2 Mart 1908 yılında Metropolit olarak takdis edilmiş ve bu mıntıkaya tayin edilmişti.
1911'de Patrik tarafından Elçi olarak tayin edilip Midyat ve CİZİRE mıntıkalarını ziyaret etmesiyle onların vakıf işleriyle yakından ilgilendikten sonra 7 adet ilkokul açmış tedrisata başlattırmıştı. 1912'de Mayıs ayında bu kez MUSUL Metropolitliğine naklen atanmış, 26 Kasım 1915'de Patrik Abdullah'ın vefat etmesi üzerine, İlyas; Patriklik
ATATÜRK un Sivas'tan Ankara’ya teşrifleri sırasında Süryani cemaatı Patriği İğnatiyos III. İlyas ve Büyük Millet Meclisi üyeleri tarafından Ankara garında karşılanırken.
kaymakamlığına seçilmiş ve 27 Şubat 1916 da tekrar Deyruzzafaran manastırına geri gelmiş, 17 Ekimde Ruhani senatoyu taplıyarak yediye karşı dokuz oyla Antakya Süryani Kadim Patriklik Kürsüsünü işgal etmek üzere büyük merasimlerle 12 Şubat 1917 pazar günü PATRİK olarak takdis edilmiş ve MAR İĞNATİOS III. İLYAS lâkabını almıştı.
Zamanın kanunlarına göre patrikliğe seçilen Patrik; behemehal OsmanlI İmparatorunun muvafakati olmadan mer i patrik sayılamıyaca- ğmdan, İlyas’ın seçim mazbatası Padişaha sunulmuştu. Padişah; birinci devreden HARMAN ve LİYAKAT Nişan ve Fermanlarını Patrik III. İl- yas’tan esirgememişti.
Temmuz 1917'de Metropolit SEVERİOS AFRAM BARSAVM'ı Amerika'ya elçi olarak tayin edip KANADA eyaletini ve bu ülkelerde bulunan Süryani Kadim cemaatını ziyaret ederek yakından durumlarıyla ilgilenmesi ve yeniden bu ülkelerde kiliseler kurmak için göndermişti. Bu görevi bitiren Afram Barsavm tekrar merkezine (Lübnan) avdet etmişti.
19 Nisan 1919 yılında Diyarbakır, Urfa, Halep, Hama, Homs, Şam. Zahli ve Beyrut gibi şehirleri ziyaret eden Patrik III. İlyas, dönüşte, Hıristiyanların yani Mardin ve Diyarbakır ve bunlara bağlı bulunan ve bilhassa bütün Türkiye'deki Süryani Kadim cemaatının hayatlarının temi nat altına alınması hususunda Padişahtan gereken emirleri almıştır.
Suriye Metropoliti ve onun halefi olacak olan SEVERİOS i. AFRAM BARSAVM'ı heyet olarak Paris’te toplanan Birleşik Milletlerin Sulh Konseyi’ne göndermişti. Patrik ise Padişah Vahdettin’i ziyaret etmiş ve Padişah tarafından yine gereken nişanlarla taltif edilmişti. Kilisenin va-
kıf işlerini Padişah nezdinde hallettikten sonra 8 Temmuz 1922 tarihinde Beyrut, Kudüs ve dolayısiyle yine Şam, Homs, Halep ve hatta bi»* ara Ankara'yı ziyaret etmiştir. Bu tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı MUSTAFA KEMAL PAŞA'yı bizzat ziyaret edip Büyük Millet Meclisinin ilk açılış töreninde Mustafa Kemal Paşayla beraber bulunarak; resim çektirmiş ve halen bu resim kıymetli bir armağan yüksek bir hatıra olarak Mardin Metropolitliğinde ve Deyruzzafaran manastırında Patriklik makamını süslemektedir. Patrik III. İlyas’ın Ankara Garında ATATÜRK'Ü karşılayışında beraber alınan resimle tesbit edilmiştir. Süryani Kadim Patriği lil. İlyas’ın Millî Mücadele yıllarında müstevlilere karşı bu yurdun evlâdı olarak takındığı mücadeleci tavır, Millî Mücadelenin ULU ÖNDERİ YÜCE ATATÜRK tarafından takdir edilmiştir. (1)
Bu mutlu ziyaret ve görevi bitiren III. İlyas, 19 Mayıs 1923 tarihinde Ankara’dan Mardin’e avdet edip büyük bir merasimle şehre Müslim ve Gayrı-müslim cemaatları tarafından karşılanmıştı.
Patrik III. İlyas, 1925 yılının sonunda Haleb'e gitmiştir. 7 Aralık 1925’de Mar Afram namı altında bir kilise takdis etmiş ve yukarda adı geçen SURİYE METROPOLİT’i AFRAM BARSAVM'a tevdi etmişti. Dola- yısiyle Kudüs’ü ziyaret ederek BEYTLAHIM (Hz. İSA'nın doğduğu mağarada) kilise inşa ettirmiş ve bu sırada HİKMET DERGİSİ’ni de yeniden yayıma başlattıydı.
Aralık 1925'de Lübnan'da ZAHLE şehrine gelen Patrik III. İlyas mülhakatın Metropoliti Afram’ı yanına alarak Zahle’de inşa ettirdiği kiliseyi takdis ettikten sonra yardımcılığına da Kudüs Metropoliti GRİGORİOS CEBRAEL ve Metropolit KORİLLOS MİHAYEL'le birlikte Musul mıntıkısının durumlarını bir düzene koymak üzere gidince; Musul yakınındaki MAR MATTA manastırında patriklik makamına yakışır bir makam odası inşa ettirerek ikametine tahsis eylemişti.
1930 yılının Ekim ayında adı geçen Mar Matta manastırında ruhani kongresini taplayarak HİNDİSTAN'ın MİLİBAR ülkelerini ziyaret etme kararını alan Patrik III. İlyas 1931 yılı Şubat ayında Hindistan'a doğru yönelmişken dolayısiyle IRAK KRALI I. FAYSAL’ı ziyaret edip orada İngiltere Kralını temsil eden LORD İRVİN’i ve Hindistan’daki TRAVEN- KÖR ve KÜŞİN hükümdarlarını da ziyaret etmişti. Bu zevattan ayrı ayrı kıymetli liyakat nişanlarla, altın madalyalarla taltif edilmişti ve oradan MİLİBAR ÜLKESİNE büyük merasimle girmişti.
Bu ülkede mevcut iki Süryani cemaatı arasında 20 yıldanberi doğmuş olan şiddetli ihtilafı halletmek üzere iken 31 Ocak Rumî ve 13 Şu-
(1) 1967 Mardin İl Yıllığı adlı eserin S: 86-78 bk.
bat 1932 Miladî tarihinde Cumartesi günü öğle sularında, bir kalp krizi neticesinde Patrik III. İlyas fanı hayata gözlerini yummuştur.
Patrik III. İlyas’ın bıraktığı Şa- kir ailesinden kardeşi oğlu halen hayatta olan CEMİL ALKAN’dır. Bu münasebetle Cemil Alkan’dan da bir lahza bahsetmek gerekir:
Cemil Alkan; Mardlnspor’uıı yayımında 28 yıl çalışmış. Beden Terbiyesi Futbol Ajanlığını, Mar- dinspor genel kayıt amirliğini yapmıştır. Bundan başka, Kızılay merkez muhasipliğini de yapmıştır. C. Alkan, 1945’de Mardin Valisi Cavit Kınay tarafından Vilâyet Beden Terbiyesi kâtipliğine resmen memur a- tanmıştı.
CEMİL ALKAN C. Alkan, Kilise Yönetim Kuru
lunda Vakıflar işlerine bakmış 128 parça vakıfın gayrimenkulleriyle Deyruzzafaran’ın ve buna bağlı on kiliseyi de mahkemece cemaatın adına tescil ettirmiştir.
C. Alkan; Galatasaray Lisesinden mezundur. Türkçe, Arapça, Fransızca lisanlarını iyi derecede bilir, zeki, aydın ve atılgan bir vatanperverdir. Ticaretle meşgul olmasından ötürü İstanbul’a yerleşmiştir. Herkesi candan sever ve karınca kararınca herkese hizmet etmesini seven bir şahsiyettir.
P. III. İlyas’ın cenaze merasimine katılan binlerce kişiden başka, Hindistan'da bulunan ve Süryani Patrikliğine bağlı olan Metropolit YOL- YOS İLYAS, Metropolit Athanesios BULUŞ [Angamalı ve Küşin Metropoliti) Mar Matta, Metropolit Yuhanna İKLİMİS, Kütin Metropoliti Di- yonnosios Mihayel, Ken’anîler Metropoliti Diyoskoros Toma'dan müteşekkil bulunan ruhani kurulu tarafından cenazesi kaldırılarak, TOMBON merkezine bağlı OMOLLOR kıtasındaki Mar ESTEPHANOS kilisesinde gömülmüştür.
Patrik III. İlyas, 64 yıl 3 ay ömür yaşamıştır. Bundan 15 yılını Patrik görevinde geçirmiştir. Üç kez Kudüs Mar Markos kilisesinde, iki kere Mardin Deyruzzafaran'ında ve bir defa da MUSUL Meryemana kilisesinde toplamı altı defa MEYRONYAGI takdis eylemiştir. Bu arada aşağıda adları görülen 10 Metropolit’te takdis etmişti:
Patrik III. İlyas’ın Hindistan’da bulunan türbesi
Süriye ve Lübnan ülkelerine Metropolit Severios Afram Bar- savm 20 Mayıs 1918
Kudüs Metropoliti Grigorios Cebrael 12 Mart 1923
Musul Mar Matta manastırına Yohanna İklimis 12 Mart 1923
Patriklik dairesine Metropolit İyvennis Yuhanna 24 Eylül 1923
Seyyar olarak, Yoliyos İlyas 24 Eylül 1923
Midyat ve Torabidin Metropolitliğine Timathaos Torna Araş 1 Ekim 1923
Kütin (Milibar - Hindistan'da) Diyonnosiyos Mihael 12 Ekim 1926
Ken’anhlara (Hindistan'da) Metropolit (?) 11 Ekim 1926
Patriklik yardımcılığına Metropolit Mihayel Korillos 11 Ekim 1926
Kândinat (Hindistan'da) Metropolit Avegin Temathaos 2 Mayıs 1927(1).
1967 MARDİN İL YILLIĞINDAN ALINAN BİR VESİKA
Mardin Valisi Sayın NİHAT OGUZBOR'un telif ve yayınladığı 1967 Mardin İl Yıllığı adlı eserinde, Mardin Deyruzzafaran manastırının Hatırat defterinden naklen aldığı VESİKA’yı aşağıya alıyoruz:
20 Nisan 1335 (Rumî) Deyruzzafaran hatıratından:
Sağdan itibaren oturanlar: Süryani Kadim Patriği III. İlyas, Kenan Paşa, Mutasarrıf Zeki Bey, Fehmi Bey (Padişah Vahdettin'in teşrifatçısı Süryani Kadim asıllı ve Süryani Kadim Cemaatı Patrik vekili Horepiskopos Buluş efendi mahdumu). Ayakta sağdan: Yüzbaşı Yusuf Ef., Sertabip Binbaşı Ali Bey, Fırka 5. Süvari Yüzbaşısı Nazım Ef.
Halen Hindsitan'da Patrik Mülhaki (Mafiryandır) dir. — 191 —
«Deyruzzafaran hakkında havi - Millî Mücadelenin başından sonuna kadar çalışan ve sonradan Şark İstiklâl Mahkemesi Başkanı olan MAZHAR MÜFİT ve arkadaşlarının - duygu ve düşünceleri aşağıya çıkarılmıştır (Deyruzzafaran - 1341)
HATIRA-İ ZİYARET :
Ramazan bayramının ikinci günü (dün) bizi ziyaret eden Süryani Kadim Patriği efendi hazretlerine bugün Deyruzzafran binai tarihisinde iadei ziyaret ettik. Patrik efendi ne kadar Türk enzariyle muzahhap ve Türk hamiyetine gönülden marbut ise muhiti de o kadar sade ve nezih görülmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti Millîyesi hudutları içinde kalan kadir vatanın bütün evlâdı Süryanisi olunca Türk vatandaşı ünvanı mafhareti altında müstemi görmekten ne kadar haz ve saaddet duyulursa, bu ziyaretten de o kadar mahzuz olduk. Süryani Kadim zümresi, Türk vatandaşlığının en şerefli bir sıfat ve en seadetbahş bir mensubiyeti-asile olduğunun bir zaman tahatturdan halî kalmıyacaktır. Bundan emin olarak Deyruz- zafaran’dan avdet ediyoruz. Bu ümit ve emniyetin en kuvvetli kefili Patrik İlyas efendi hazretleridir.
Şark İstiklâl Mahkemesi reisi Mazhar Müfit
Karaiseli Mebusu Mehmet Süreyya
Kırşehir Mebusu Lütfi Müfit
Kozan Meb’usu Ömer Cihat
Bozhöyük Mebusu Avni Doğan (sonradan I. Umumi müfettiş liğe atandı)
Mardin Valisi Tevfik Hadi
Diyarbakır Kale Kumandanı Miralay Baha bey
Mardin Vilâyet Jandarma Kumandanı Kaymakam Nihat
VAKİT Muharriri Naşit Hakkı
Haşiye: 5-7-1944
Fark belli olsun diye Türk Harfleriyle hatırayı tazeledim.
Avni Doğan
Birinci Umumi Müfettişi - İmza»
— 39 —
DİYONNOSİOS ABDUNNUR
Diyarbakır Metropoliti
(M.S. 1851 -1933)
Metropolit Abdunnur 1851’de Urfa'da doğmuştur. Urfalı İbrahim Arslan’ın oğludur. HOREPİSKOPOS BULUS’un kızı REYHAN’dan doğmadır.
1933’de Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Efendi
Abdunnur, Urfa’da Diyakoslar İlyas ve Abdullah’ın yanında Sürya nice ve Türkçeyi öğrenmişti. 1869 yılında Diyarbakır'da ikamet eden Patrik İL Yakup’un hizmetine girmişti. Patriğin vefatiyle Abdunnur. Mardin’in Deyruzzafaran manastırına geçerek orada Baş Diyakosluğa ve Rahipliğe Diyarbakır Metopoliti YOLYOS ABDULMESİH tarafından 1871 ’de terfi ettirilmiştir. 27 Mayıs 1875'de Keşiş olarak Patrik yardımcısı Metropolit KORİLLOS CERCİS tarafından takdis edilmiş ve 1879’da MİDYAT okulunda öğretmenlik yapan Abdunnur, 1879 yılında KUDÜS'Ü ziyaret etmişti. Ertesi yıl Patrik BİTRİS onu kendine vekil olarak tayin etmiş ve İstanbul’a göndermişti.
Abdunnur, 1887 yılına kadar rahip olarak kalmış ve adı geçen Patrik II. Yakup’un İstanbul’da inşa ettiği Meryemana kilisesinin tamir ve bakımını yapmış 1896’da Şubat ayında Patrik Abdulmesih II. tarafından HARPUT - ELAZIĞ mıntıkasına Metropolit olarak takdis ve tayin olunmuştu. Abdunnur, DİYONNOSİOS lâkabını almış ve 18 yıl bu mıntıkayı idare etmiş dirayetli, uzak görüşlü, sert huylu bir ruhaniydi. Ermeni lisanına meyil gösteren cemaatından darılarak aralarındaki ikilik doğmasına sebep olmuş ve Patrik Abdulmesih II. tarafından HOMS - SURİYE mıntıkasına naklen tayin edilmişti.
Diyarbakır Metropoliti Abdunnur Ef'in cenazesi kürsüde, merasimi idare eden Midyat Metropoliti Timatous Turna Araş ok işaretiyle gösterilmiştir.
1914 Mayıs ayında Süriye’nin Homs şehrinin ve dolaylarının Met- ropolitliğini iki yıl sekiz ay idare eden Abdunnur, yukarıda adı geçen Petriğin vefatı üzerine seçim kuruluna iştirak etmiş ve Patrik III. İLYAS tarafından Diyarbakır Metropolitliğine takdiren 1917’de Mayıs ayında naklen tayin edilerek gönderilmişti.
Diyarbakır'da 16 yıl 3 ay görevinde kalan Abdunnur, iyi bir ihtiyarlıkla 20 Temmuz 1933 tarihinde Diyarbakır’da vefat ederek, vasiyetleri-
ne binaen Mardin'in Deyuzzafaran manastırına getirilip cenazesi, Midyat ve Torabidin Metropoliti TEMETHAOS TOMA ARAŞ tarafından törenle mezarına tevdi olunmuştur.
Metropolit Abdunnur, Diyarbakır Metropolitliği görevinde bulunduğu süre zarfında İNCİLİN EMİRLERİNE uyarak TÜRKİYE CUMHURİYETİ Devlet ve Hükümetine sevgiden gelen bir sadakat ve bağlılıkla lâyik bir vatandaş numunesi olmuştur. Devlet ve hükümet ricali Onu çok sever ve takdir ederdi. Hükümet dairelerinde hatırı sayılır aynızamanda Diyarbakır İl İdare MECLİSİ’nin bir üyesi idi. Şeyh Sait isyanında Diyarbakır hükümetine büyük yardımları olmuş ve bu sayede daha fazla takdir edilerek «TÜRK DOSTU» diye övünür, O da Türklüğüyle övünür- dü.
Abdunnur, Süryanice ve Türkçe ilmi ve dillerine pek iyi dereceyle vakıf olup Ermeniceyi hiç sevmez ve Ermenice konuşanı tokatlar icabında cazalandırırdı. Abdunnur ilim ve eğitime pek aşina olduğu için Dinî, Felsefî, Tarihî ve daha bir çok nadide kitaplarını Diyarbakır Meryemana kilisesinin kütüphanesine eklemiş ve bugün için onların bir kısmı mevcut isede bir kısmı da bu kütüphaneden tartışılabilir sebeplerle eksilmiştir.
Metropolit Abdunnur, millet, cemaat ve kilisesine pek sadık, gayretkeş, fakirleri çok kayıran, yetimlere babalık yapan, hiddet ve asabi mizaçlı, dürüst bir ruhani idi. Doğruluktan ayrılmaz ve fakat Davar ve Hayvanı çok sever ve beslerdi. Vilâyete (İl İdare Kuruluna) iştirak etmek üzere gittiği sırada BOZ eşeğiyle giderdi. Bazen sokak çocukları veya haylazlar «PAPAZ, PAPAZ» diye bağırdıklarında eşeğinden atlar bastonuyla onları kovalardı. «Haydi köpekler» derdi. Bunu gören büyükler, sözüne hoşlanır ve onu gülerek karşılıyorlardı.
Metropolitliği sırasında Meryemana kilisesi çok neşeli günler geçirmiş olmakla beraber Türkçe, Süryanice, Arapça, Fransızca okutan okullara sahipti. Bir çok Türk öğrencisini yetiştirmiş bir kilisedir. Bu zatın vefatından sonra kiliseye bir çok menkul ve gayri menkul mallar, kitaplar, altın ve gümüş haçlar, ayin giyim eşyalarını bırakmıştır. Bugün de «Bu mal Abdunnur efendinindir» diye anılmaktadır.
— 40 —
DAVUT MADAS
Diyarbakır Metropoliti
Davut Madas; 1969’da Elazığ'a Amerika Metropolitiyle (Yeşu Sa- muel) beraber gidildiğinde Elazığ kilisesinin kitaplarını araştırırken a- ralarında BARSALİBİ’nin 1855’de yazılmış İNCİL tefsir kitabını incelerken bu kitabın Diyarbakırh Davut Madas «Kudüs Metropoliti eUyle ya-
zılmıştır» kaydına rastlandı. Ayni yazının bir bölümünde de «Diyarba kırlı Rahip BİŞARE»den de bahsedilmekteydi.
NAUM FAİK
Diyarbakırlı Başdiyakos
(1868-1930)
Naum Faik; İlyas Palah'ın oğlu olup 1868’de Diyarbakır’da doğmuş ve orada Süryani lisanını pek iyi derecede öğrenmiş, Farsça ve Türkçe lisanında da gayet iyi bir üslüple konuşur, yazar ve telifler yapardı. 1889'da Başdiyakos rütbesine terfi ettirilerek 20 yıl memleketinde ve Meryemana kilisesinde Süryanice ve Türkçe öğretmenliğini yapmıştır. Ondan sonra 1912 yılında New York’a gitmiş ve 1930 yılının Şubat ayının beşinci gününde orada vefat etmiştir.
Naum Faik Palah, Süryani ve Müziğinin kurucularındandır. Süryani lisanının kıymettin! bilen ve bu lisanın ölmemesi için büyük çabalar harcayan bir gayretkeşti. Öğretmenliğini özellikle Süryanice lisanının terakkisine harcayan vatansever, iyi bir şair ve edebiyatçı aydın kişiydi. Farsça’dan tercümeleri arasında ÖMER HAYYAM’ın RUBAİLER’inden 20 beyt zikre değer. Mezopotamya'ya dair kıymetli bir ENŞÜDE (şiir) telif edip Türkçe ve Arapça olmak üzere birçok derlemeleri de vardır.
Naum Faik, Süryaniceyi her tarafa yaymak için özel dergi ve Süryanice günlük İlmî ve edebî gazetesini yazar ve. yayardı. Matematik ve Geometri ile Coğrafya ve Tarih dallarında geniş bilgisi vardı. Kendisinin söylediği NOTA'yla nadide kasideleri bugün için dahi kiliselerde şevkle okunmaktadır.(1)
(1) Lülümenthür S: 582. ve Urfa doğumlu Lübnan’da mükim ABROHOM NURO (My Tour-Kruhyo dil) namındaki 1967'de telif edip yaydığı eserinde C: 1. S: 176’da Naum Faik'den sitayişle bahseder
NAUM FAİK PALAH’IN YEĞENİ LÜTFÜ PALAH HAKKINDA
BİRKAÇ SÖZ
Bu satırların yazan ile N, Faik'- in kardeşioğlu ARHİDİYAKON (Baş- diyakoslarm başkanı manasındadır) Lütfü Palah, altı yıl birarada ve bir kilisede teşriki mesai yapmıştır. Lütfü'nün de Naum Faik gibi ruha hitabeden makam ve nağmesi şayanı takdirdir. Halen hayattadır. Fakat onu yetiştiren ve manen büyüten Meryemana kilisesini bırakıp İstanbul’a (2) göç etmesi Diyarbakır cemaatına ve kilisesine büyük bir kayıp ve tükenmez bir hasrettir. Zira Diyarbakır Meryemana kilisesi Onun makamşinaslığıyla kaimdi. Kilisenin direği ve Diyakoslar arasında kendisi Başdiyakos olup N. Faik’e bilgice her ne kadar erişmemişse- de arattırmazdı. Az Süryanice ve
— 42 —
FİLİKSİNOS YUHANNA DOLAPÖNÜ
Mardinli Metropolit
(1885-1969)
(Bütün Türkiye'deki Ruhani Reisi idi)
Filiksinos Yuhanna (Hanna) Dolapönü (Dolabani), Mardinli Papaz Yusuf ile NANE’den 27 Eylül 1885’de Mardin'de doğmuştur.
Çocukluğundanberi ebeveyinleri tarafından Allah'a adak edilmişti. Okumağa devam ederken kunduracılık yapmağa da çalışmış ve namaz farından da geri kalmamıştır.
H. Dolapönü; 1907'de ebeveyinlerinden ayrılmak ve Deyruzzafaran manastırında ŞEYDE kilisesine sığınmak için kararını kesin ola-
(2) Bu eserin rötuşunu yaparken Lütfü Palah Başdiyakosluktan, Başdiyakosluk Başkanlığına terfi ettirilmiştir. Onu takdis eden Metropolit Hanna Dolapönü idi. I
Tarih Hocası Süryani Kadim Metropoliti.
Hanna Dolapönü Çalışma sırasında
rak vermiş ve hemen manastıra giderek tercih ettiği itikâf ve inziva hayatına sevinerek girmiştir.
1908 yılında Ruhbanlık silkine ilk adımını atan H. Dolapönü seve seve bu silki idame ettirerek 1912 yılına kadar 4 yıl ibadet yerinden dışarı çıkmamıştır. Bu arada bilgisini bu ibadethanede takviye etmeğe çalışmıştır. Yine bu süre içinde ancak birkaç kez onu ziyaret edebilmiş sevinçle İncil'in buyruklarına göre validesini kabul etmişti. Bu süreden sonra Patrik III. İlyas tarafından zorlanarak mağarasından alınmış rahip arkadaşlarının arasına katılmıştı. Manastırda kendisine yedi görev verilerek bu görevleri liyakatla ifa eden H. Dolapönü bütün arkadaşları arasında sevilir bir şahsiyet olarak tanınmıştı. Namazlarına devam e- derken: 1) Öğretmenlik, 2) Manastır kâtipliği, 3) Kitap tashihi ve telifi, 4) Matbaacılık, 5) Mültecilerin iaşe müdürlüğü, 6) Rahiplerin ve manastırda çalışanların ayakkaplarını tamir etmek, 7) Kütüphanecilik gibi görevleri yapmıştır.
1916’da kendini tamamiyle kültüre vermişti. 1919’da Patriklik sekreterliğine getirilerek Patrik III. İlyas’ın refakatiyle Adana, Halep, Beyrut şehirleri ziyaret etmişti. Beyrut’ta kurulan bir yetimhanenin te-
mel taşını bizzat kendisi atmıştır. Aynı yılda bu geziden dönerek tekrar Patrik III. İlyas'la beaber Süriye'nin Homs şehrini ve dolaylarındaki köyleri gezerek nihayet Kudüs’ü de ziyaret etmişti. Kutsal yerleri ziyaret ettikten sonra tekrar Adana'ya dönmüş dinî tedrisatın Adana’da ilerlet mek üzere Süryanice bir ilkokul kurmuştu. Bu okulda birçok öğrenci yetişmiş ve (bugün Amerika'da Süryani Metropoliti olan ve bu yıl ikinci kez olarak Türkiye'yi ziyaret eden Metropolit YEŞU SAMUEL) de bunlardan biridir. Nihayet tekrar merkezi ŞEYDE manastırına avdet etmişti. 1919 yılından 1947 yılına kadar Başrahip olarak atanmıştı. Mardin il merkezinde bulunan KIRKŞEHİT kilisesinde patrikhaneyi idare edecek kabiliyeti haiz olan Başrahip Hanna Dolapönü, Patrik III. İlyas vefat e- dince patriklik vekâletini Türk topraklarında yürütmüştür.
1919’dan 1947 yılına kadar gelip geçmiş yıllar boyunca zaman ve zeminin temin ettiği değişikliklerden ötürü Deyruzzafaran manastırı Patrik ve Metropolitlerden boşalınca Mardin bölgesini ve manastırın; hatta bütün Türkiye'de bulunan Süryani Kadim cemaatının ruhani idaresine bakan yegâne Başrahip H. Dolapönü olmuştu. Bu zat gerek yurt içi gerek yurt dışındaki İdarî, siyasî şahısların teveccühünü kazanmıştı. Suriye'de bulunan ve muvakkat yerleşen Süryani Patrikhanesi ve haşiyesi tarafından fazlasiyle sevilen Başrahip H. Dolapönü'ye Mardin Süryani cemaatı tarafından 1947’de düzenlenen bir mazbatayla Patrik I. Af- ram'a sunularak tercihen Başrahiplikten Türkiye Metropolitliğine takdis ve tayin edilmişti.
Hakiki bir din adamı olan H. Dolapönü’nün ölümüyle yeri kolay doldurulamayacak bir boşluk hisolunmuştur.
2 Ekim 1969 tarihinde Pazar günü vefat eden Metropolit Hanna Dolapönü’nün ölüm haberi her tarafa yayılınca Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti anlayış göstererek hudut kapılarını serbest bırakarak ŞAM’daki Süryani Patriği III. Yakup, Süriye - Hasece Metropoliti Estathaos Kirya- kos, Kamışlı Horepîskoposu Melke ve Kamışlı Papazları İsa Numah ile Saman Makdisi İlyas, Süriye'nin Amud-a, Derbesiye, Ras-EI-Ayin Papaz- lariyle Süriye uyruklu 1500 kişiye yakın Nusaybin hudut kapısından geçerek Mardin il merkezinde vefat eden M. H. Dolapönü’nün cenaze merasimine iştirak etmişlerdir. Bu arada Türk topraklarının şehirlerinde bulunan bütün Süryani Kadim, Süryani Katolik, Protestan, Ermeni cemaatlarının heyet halinde Mardin ilinin 5 Km. mesafesinde bulunan Deyruzzafaran manastırına akın ederek Mardin'deki oteller şöyle dursun banyolarda bile gelen ziyaretçilere yer kalmamıştı.
Bu merasime iştirak eden Hıristiyan unsurlardan başka bilhassa Mardin ilinin askeri ve mülki idarecilerinin ve İslâm cemaatının bu merasime iştirakları Süryani Kadim Patriği III. Yakup ve Süryani oemaatı- nın yüreklerini fethetm iştir. Bu geniş toleransa karşı Türk Devletine en samimi şükran ve memnuniyetler iletilmiştir.
Metropolit Hanna Dolapönü'nün bildiği Süryanice, Arapça. Türkçe ve Fransızca lisanlardır.
Metropolit Hanna Dolapönü'nün telif ettiği eserleri:
Namaza dair Cennan-EI-Naim isimli kitabı 1909
Tövbe, itiraf ve tenavül’e dair irşat kitabı 1909
Amosoğlu Levinin beyanat kitabı 1927
Şefaat hakkında ki kitabı 1929
Burudanlı Yakubun hayatı H. Kitabı 1936
Şahsi meziyetler hakkında ki kitabı 1929
Ruhi taziye H. kitabı 1936
Meşhur Kadınlar H. El - Iktab isimli kitabı 1950
Kıddas Kitabı (ayin Hakkında) Mısırda bastırmıştır 1952
Kutsal Sırlar H. Kitabı 1954
Hidaye (kanun) kitabı 1954
ELYAZISI HALİNDEN TAB’INI SAĞLADIĞI
BAŞKALARINA AİT ESERLER
Abulfaraç İbnilibri'nin GÜVERCİN adındaki kitap
Barmadani'nin Divanı
Abulfaraç Divanı
Kilise terennüm kitabı (Bethgaz)
Tören terennümleri
Patrik Nuh’un divanı
Davut Bar Favlos'un kitabı (mektuplar)
TÜRKÇE YAZDIĞI VE YAYDIĞI KİTAPLAR
Namaz Kitabı 1943
Mesihsal öğretimi 1937
Tören terennümleri
Çiçek demeti
Kıddas kitabı
Hakka doğru Ön Söz 1968
Deyruzzafaran Biyografisi (tarihi) Zafaran fidanlığı 1955
Takve Sırrı
Yıl öğütleri iki Cilt
Mar Mihayel kilisesi tarihi
On Emirler
\
Süryanice Yazıp yaydığı kitaplar
İlk okula ait 1, 2, 3, sınıflara ait okuma kitapları.
Deboritho
Şetesto
Suruçlu Mar Yakubun hayatı
Bethgaz
Çiçek demeti
Tören terennümleri
Kahinlerin Tıksı
Meymarlar
HENÜZ BASILMAYAN KİTAPLARI
Süryanice okuma kitabı (4. sınıf için)
Eşaya’nın dersleri
Elmas levhası (Fransızcadan Süryaniceye tercüme)
Süryanice Şiirler
Belagat Hakkı
Süryanice, Türkçe ve Arapça belağat
Vahi Yuhanna tefsiri
Kurban sırrı
İnanç değişikliği
Süryanice Asur ve keldo tarihi
Kudus Episkoposların tarihi
III. Asırda Ruhani pederlerin tarihi
Mardin tarihi
Öğlen namazlarının fankithi
İdilli Şammas İstifanın hayatı
İbrahim paşa millinin hayat hikayesi
Derleyip tashih ederek ve haşiyelediği kitaplar
Süryani Kadim cemaatının en önemli Edebiyetçıların edebiyatı
Mar Afram'ın iki cilt söylevleri (Süryanice ve arapça)
Episkopos Mar Geverginin maymarı
Nurani Mar İğnatios’un Mektupları
Mar Filiksinos’un Piyanocası (arapça)
Derece kitabı
Topladığı, Kilise takdisi devresine ait Hissay kitabı
Oruç namazlarının devresine ait Hissay kitabı
Azizlerin günlerine ait vaiz kitabı
Azizlerin hayat tercümeleri
Genel Senatoların Onikinci yüzyıla kadar kanun ve düştürler!
Kahinlerin Arapça namaz kitabı
Tercüme ettiği kitaplar
1) Süryaniceden Arapçaya, Kilise takdis devresine ait hissay ki-
Takdis ve terfi ettirdiği Ruhani kişilerin Rütbelerine göre Sayıları (isim vermeğe lüzüm görülmemiştir.)
Koruye (Kilisede birinci sınıf küçük rütbeli okuyucular) 160 kişi
HOFEDYAKNE (diyakoslar) 105 kişi
Üçüncü Sınıf (Mşamşone) Şammaslar İncili 13 kişi
Dördüncü Sınıf ARHIDYAKON Başşammaslar 2 kişi
Beşinci sınıf keşişler (papazlar) 15 kişi
Altıncı sınıf DAYROYE (rahipler) ve Başrahipler 3 kişi
Yedinci sınıf HOREPHİSKOFE (Horepiskoposlar) 4 kişi
Sekizinci sınıf DAYROYOTHO (rahibe kadınlar) 1 Kişi
Toplam 303 tür.
Metropolit Hanna Dolapönü bu eseri tetkik ve tasdik ettikten dokuz ay sonra vefat etmiştir. Onayı, Eserin baş sahifesindedir.
— 43 —
İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ
Midyat ve Torabidin Episkoposu
(1952....)
Afrim Bilgiç; Midyat ilçesine bağlı BATİ köyünde 1881'de doğmuştur. Ayni köyden Keşiş NORE ile Meryem’den doğmadır. Ruhanilikten önceki evliliği üç yıl sürmüştür.
7 Mayıs 1910da Süryani Patriği II. Abdulmesih’in daveti üzerine Midyat Mar Şarbil manastırında Keferzi köylü CERCİS YAVNO ile birlikte papazlık rütbesine terfi’en takdis edilmiştir.
Madyat Tur - Abldln Episkoposu
AFRAM BİLGİÇ
1946’da Midyat ve Torabidin mıntıkası Metropoliti TEMATHAOS TOMA ARAŞ vefat edince bu mıntıka muvakkat olarak üç yıl süreyle Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından idare edilmiştir. Bu boşluğu doldurmak üzere Midyat ve dolaylarındaki köylerin Süryani cemaatının oy birliğiyle bir mazbata tanzim edreek AFRAM BİLGİÇ’in Episkopos takdis edilmek maksadiyle Patrik I. Afram Barsavm'a sunmuşlardır. Bunun üzerine Patrik, Afram Bilgiç'in refakatinde Keşiş Nu- man Aydın olmak üzere yanına çağırdı. Suriye - Homs şehrindeki Patriklik merkezinde Patrik Afram eliyle 6 Nisan 1952 tarihinde Episkoposlu- ğa takdis ve terfi ettirilmiştir.
A. Bilgiç, Midyat ve Torabidin, İdil ve Nusaybin ilçe ve köylerine Episkopos olarak tayin edildikten sonra arkadaşı Keşiş Numan Aydın’- la beraber Kudüs, Şam, Halep, Hasece ve Kamışlı gibi şehirleri ziyaret ederek merkezi olan Midyat’a gelmiş ve görevine başlamıştı.
Episkopos Afram Bilgiç, bu görevindeki vakitlerinin çoğu merkezine bağlı Deyrulömür (Derömer) manastırında geçirmeği (Manastır oldukça tenha ve itikâfa müsait bir yer olmasından ve kendisinin de böyle bir sükûneti sevdiğinden) tercih etmiş ve «Bugün öleceğim» diye bu manastırda özel olarak kendisine bir mezar kazdırarak hazır bulundurmuştur.
EPİSKOPOS AFRAM BİLGİÇ’İN TAKDİS VE TERFİ
ETTİĞİ RUHANİLER ADEDİ
Keşiş (papaz) (1)30 kişi
Kâhin Rahip 4 kişi
Mülhak Rahip 5 kişi
Arhedyakon (Diyakoslar Başkanı) 1 kişi
Mşamşone (İncili Şammas - Başdiyakos) 5 kişi
Horepiskopos (Başpapaz) 2 kişi
Rahibe kadın 2 kişi
Toplam 49 kişi
Bunlardan başka: yeni veya tamir edilmiş yedi kilise'takdis ederek hizmete geçirmiş, altı defa Zeytin yağı takdis etmiştir.
40’da askerlik hizmetine dair bir Maymar (Kafiyeli) kitabı telif etmiştir.
A. Bilgiç, halen 79 yaşında olup üç kez ruhani senato toplantılarına:
1952'de keidisinin takdis ve terfii hasebiyle
1954'de Papaz Aziz Günel'le
Patrik I. Afram’ın vefatından ötürü III. Yakup’un patrikliğe seçimi dolayısiyle
Mayron Yağı’nın takdisinde bulunmak maksadiyle katılmıştır.
MEZİYETLERİ
Afram Bilgin’in meziyet, karakter ve hareketleri bir reisi ruhaniye yakışır derecede olup itikâf, oruç, devamlı namaz ve dualar, dinî ve medenî kanunlara pek riayetkâr, mutevazi, cömert, misafirperver, fakirleri kayırır, nurani yüzlü, ahlâklı, kimsenin kalbini kırmaz, kimseyi de hor görmez, herkesi canı gibi seven bir ruhani reisidir.
Kitabımızın çeşitli sahifelerinde kendisinden bahsedildiği okurlarımızın hatırında olmalıdır.
Bildiği lisanlar; Süryanice ve Arapçadır.
— 44 —
NUMAN AYDIN
Horepiskopos
(1943
Numan Aydın; aslen Midyat ilçesinin doğusundaki KEFERZİ köyün- dendir. 22/6/1909 da Keşiş CERCİS Yavno ile MARAVGİ’nin kızı FERİ-
Bu satırların yazarı Başpapaz Aziz Günel bu sayıya ilk girenlerdendir.
Midyat Çevresinin Episkoposluk yardımcılığını yapan
NUMAN AYDIN
DE'den doğmadır. Keferzi köyü kilisesi Mar İZİZOEL kilisesinde Kerbu- ran Metropoliti ENTİMOS YAKUBun eliyle vaftiz edilmiştir.
Ebeveyinlerinden iyi bir terbiyeyle yetiştirilerek tahsilini Midyat Süryani ilk okulunda süryanice, Arapça ve Türkçe lisanlarını öğrenerek ve bu sayede İlme atılmış yüksek tahsil yapanlar kadar başariyle her dalda kendini yetiştirmiş olan Numan Aydın, evli olup sekiz çocuk babsıdır. Çocuklarının tahsiline önem vermiştir.
Midyat Metropolitliğini deruhte eden Metropolit Temathaos Torna Aras’ın sekreterliğini yapan N. Aydın’nın ahlakını beğenen M. Torna Araş 3/7/1933 de Diyakosluğa yükseltmiştir.
N. Aydın, 1943'de Midyat Mar Barsavm kilisesinin cemaatının İsrarı üzerine ve Mardin Metropolitine vaki olan müracaatlarına binaen M. Hanna Dolapönü tarafından keşiş olarak 28 Temmuz 1949 tarihinde Midyat Mar Barsavm kilisesinde takdis edilmiştir.
N. Aydın, 1952 yılında Patrik. I. Afram Barsavm eliyle de Horepis- koposluğa terfi ettirilmiştir.
N. Aydın; Görevine başlayınca adı geçen kilisenin:
a) Çan kulesini, b) Üç oda bir salon modern şekilde nakışlı beyaz
taşlardan ve betondan, c) Yeniden üç Mehrap ve bir Vaftiz mahallini, d) Kilisenin içi kâmilen Restorasyonomi, e) Kilise avlusuna giriş kapısının çevresini, f) Avlu içinde bir ilkokul binasını, g) Kilise bakıcı odalarını, h) Elektirk ile bütün-kiliseyi aydınlanması uğurunda yeniden ilâveler, tamirler yaptırmıştır. Bu inşaat faaliyetini gören diğer meslektaşları da onun izinde harekete geçmişlerdir.
NUMAN AYDIN’ın TELİF ETTİĞİ
KİTAPLAR
Büyük Oruca dair Söylev kitabı
Midyat ve Torabidin tarihi
Mar Barsvm, Mar Aho, Mar İzizoel, Mar Hobel Mar Abrohom, Mar Şarbil azizlerin hayat hikayeleri
Müjde bayramına dair kitabı
Elem haftasına dair kitabı
Patrik, Afram'ın ölümü hakkındaki Mersiye kitabı
Patik. III. Yakubun Midyata olan ziyaretine dair kitabı
Elem haftasının Büyük Cuma gününe dair kitabı
İsanın doğuş ve kiyam bayramlarına dair kitabı
ARAPÇADAN SÜRYANİCEYE
ÇEVİRDİĞİ KİTAPLAR
— Kilisenin yedi sırları ve On Emirler kitabı
— Güldürücü Çevriler derlemesi
— Tören ve Bayramlarda kullanılan terennümler
**
KÜTÜPHANESİ HAKKINDA
BİRKAÇ SÖZ
N. Aydın, kendi el emeğiyle şuradan buradan topladığı ve başkasının telifi olup kendi elyazısıyle nashettiği nefis ve kiymetli nadide Din, Felsefe ve Tarihe ait ikiyüz elli cilt'den ibaret kitaplarını kendisinin görevli bulunduğu Mar Barsavm kilisesine armağan ederek orada bir kütüphane kurmuştur .
a) Keza bu kiliseye verdiği armağanları arasında, ayinlerde kullanılan birkaç kıymetli eski Altın Sırmalı, kakma kumaşlardan yaptırdığı giyim takımları, b) Gümüş buhurdanlıklar ve madenî Şema’danhklar, c) Altın ve gümüş HAÇ’lar vardır.
N. Aydın; karekter ve meziyetleri bakımından, bugüne kadar hiçbir tankit ve itiraza meydan vermeden Yurt içinde ve dışından sevilen bir şahsiyettir. İdare bakımından, gayet iyi bir tarzda cemaatını ve merkeze bağlı bütün köylerin cemaat ve ruhanilerini yönettiği gibi Reisi olan Episkopostan da çok tutulup takdir edilmektedir .
N. Aydın; Midyattaki Devlet okularına yakından ilgi gösterdiği va- kidir, bu bakımdan da Okul dernek başkanlığında bir kaç yıl kalmıştır, başkanlığı süresince bu okullara büyük yararlıkta bulunduğundan Mülki, adlî ve Askeri idarecilerinden takdir kazanmıştır.
BÖLÜM : 16
AZİZ'ler bölgesi Diyarbakırda yetişmiş ve dini idare görevine katılmış EPİSKOPOS ve METROPOLİTLER’in kimliklerini gösteren bu liste (Doğum yeri bakımından Diyarbakırh olmasalar dahi) Patirik I. AF RAM BARSAVM'ın (Diyarbakır Reisi Ruhanilerin Listesi) aynen istinsah olunmuştur. (I)
DİYARBAKIR’da YETİŞEN ve RUHANİ İDARE
GÖREVİNE KATILAN METROPOLİTLER
BÖLÜM : 17
DİYARBAKIR SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ KİTAPLIĞINDAKİ
2. No.'da Kayıtlı İNCİL’e eklenmiş Ruhaniler, Ruhani Reisleri
ve Din Görevlileri Listesi
Bu İNCİL M.S. 24/Eylül/1749'da Kusuran’lı Horepiskopos YEŞU tarafından nashedilince, aşağıdaki SONSÖZ yazısı yazılmış ve ayni hattat tarafından bir de liste eklenmiştir.
Hattat diyorki:
«İşbu Mukaddes İncil kitabı 1749 tarihinde Eylül ayının 24. gününde hitam bulmuş ve bu tarihte Süryani kadim milletinin büyük Patriği
İĞNATİOS URFALI GEVERGİS (rahmetli patrik Abdulmesih'in kardeşi oğludur) ve Ortadoğu patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS AZAR ve Uzakdoğu ülkelerinin yine patrik mülhaki Mafiryan BASİLİYOS ŞÜK- RÜLLAH, ki bütün Hindistan ve Milibar’ı idare edendir, Kudüs Metropoliti Mar Griğoriyos Cercis, Şam Episkoposu Mar Griğoriyos Torna, Ha- beşli Mar Musa manastırının Metropoliti Diyoskoros Sarohan ve Urfa Metropoliti Siveriyos Abdullahat, Mardin ve Deyruzzafaran Metropoliti Musullu Korillos Gevergis, Beşiri Mar Kuryakos manastırının Metropoliti Griğoriyos Boğos, Malatya'nın Mar Abhay manastırının Metropoliti Korillos Farcullah, Cizre Metropoliti Diyoskoros Şükrullah ve Metropolit Athanasios Abdulkerim ve Episkopos Korillos Rızkallah ve Maden Metropoliti Diyonnosiyos Yusuf'un günlerinde yazılmıştır.
Bu tarihteki Meryemana kilisesinin ruhanilerinin adlarını yazıyoruz
«Ben bu kitabı yazan YEŞU, Babam NAMİ, Anam ALARİYE ve bütün ölülerime dua etmenizi rica ediyorum.
2 No.’da kayıtlı Incil’in tecdit edilmiş tarihçesi:
«İşbu Mukaddes İncil kitabı, rahmetli SAOR Melkün oğlu Horepiskopos Torna Kıtırbıllı eliyle tecdit edilerek, sayın Metropolitimiz Mar Griğoriyos Gevergis günlerinde ve (Yunanî 2156, Miladî 1845) yılında tecdit edilmiştir».
İkinci kez tecditde:
Patrik Yunan günlerinde (Yunanî 2129. Miladî 1818) Aralık ayının 8'nci günündedir.
ELEM HAFTASINA AİT FANKİTH KİTABINDA
YAZILI BULUNAN RUHANİLERİN ADLARI
Aşağıda parantez içinde kaydedilen bu kitabın ilahiler bölümünden aktarılmıştır:
«İşbu Fankift kibatı, sayın ve kadasetli Patriğimiz İĞNATİYOS MA- TİYOS ve Mafiryan BİŞARE ve Metropolit Griğoriyos ve Metropolit İk- limis günlerinde, yani: (Yunanî 2103. Miladî 1792) tarihinde Horepiskopos YEŞU oğlu Horepiskopos MİRZA tarafından yazılmıştır.
Bu tarihteki Meryem Ana kilisesinde bulunan ruhanilerin isimlerini veriyoruz:
Horepiskopos Yeşu oğlu Horepiskopos Mirza (Yazan)
Horepiskopos İshak
Horepiskopos Yusuf
Horepiskopos Eramya
Keşiş Yakup
Keşiş Yeşu
Keşiş Mirza
Keşiş Nami
Keşiş Abdullahat
Keşiş Abdullahat
Keşiş Abdullahat
Şammas Zekeriye, ve daha yüzden fazla baş diyakos ve diyakos- lar vardırki isimlerini yazmağa lüzum görmedik.
I
BÜYÜK ORUCA AİT FANKİTH KİTABINDA YAZILI BULUNAN
RUHANİLERİN ADLARI
Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar kitabın ilahiler bölümünden aktarılmıştır:
«İşbu kitap, Patrik ŞÜKRRALLAH’ın halefi Patrik GEVGERİS ve Diyarbakır Metropoliti ve Urfa Metropoliti Abdullahat, Kudüs Metropoliti Torna, HALEP Metropoliti Cercis, Metropolit Boğos, MUSUL Metropoliti Gevergis günlerinde, yani (Yunanî 2057, Miladî 1747) tarihinde Keşiş Aslan tarafından yazılmıştır. Bu tarihte Meryem Ana kilisesinin Ruhanileri şunlardır»
15— Keşiş Abdulmesih
BÜTÜN SENE DEVRESİNE AİT FANKİT KİTABINDAKİ
RUHANİLERİN ADLARI
Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümünden aktarılmıştır:
«İşbu Fankith Kitabı (Yunanî 2068. Milâdî 1757) yılında Ağustos a- yının 15'nci günü Meryem Ana ölümünün yıldönümü anma bayramında ve sayın kadasetli Patriğimiz Moran Mor İğnatiyos Urfalı GEVERGİS ve Mafiryan Basiliyos AZAR ve Diyarbakır Metropoliti CERCİS günlerinde.
Kıtırbıllı Horepiskopos Toma’nın Kamış kalemiyle yazılmıştır. Bu tarih teki Meryemana kilisesinde Ruhani hizmette bulunan şunlardır:
KADDİSLERE (Azizler) AİT FANKİTH KİTABINDAKİ
RUHANİLERİN İSİMLERİ
Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümünden aktarılmıştır:
«İşbu Kaddislerin Fankit Kitabı, ben hakir Şammas Murat Can, kendi el yazımla sayın RUHANİ PEDERLER'imiz İğnatiyos Patrik Gevergis (Musullu), Kudüs Metropoliti Halepli Cercis, Diyarbakır Metropoliti Athanasiyos Torna, Halep Metropoliti Mihayel, Şam Metropoliti Halepli Hanna Nebk ve Sadat Metropoliti Sarohan'nın günlerinde, yani (Yunanî 2080. Miladî 1769) tarihinde ve Meryem Ana kilisesinin ruhani hizmetinde bulunan aşağıda isileri yazılı ruhanilerin günlerinde yazılmıştır»
SENELİK DEVRESİNİN BELLİ BAŞLI BAYRAMLARIN
FANKİTH KİTABINDA İSİMLERİ BULUNAN RUHANİLER
Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın İlâhiler bölümünden aktarılmıştır:
«Aşağıda bayramların Fankith kitabını, ben hakir Şammas Murat Can tarafından ve el yazımla yazmış olduğumu, bu kitaptan feragatim (Ruhani pederlerimiz sayın Patrik Urfalı A. Mesih'in kardeşi Gevergis, Mafiryan Gevergis, Beşiri Metropoliti Şemun, Bitlis Metropoliti Bişare, Kudüs Metropoliti Halepli Cercis, Urfa Metropoliti Kıtırbıllı Torna, Halep Metropoliti Mihayel, Şam Metropoliti Halepli Hanna, Nebk ve Sadat Metropoliti Episkopos Sarohan, Şirvan ve İç Maden Metropoliti Beh- nem, Musul Metropoliti Rızkullah, Mar Behnem manastırının Metropoliti Behnem’in günlerinde, yani (Yunanî 2078, Miladî 1767) tarihinde olmuştur. Bu sırada Meryem Ana kilisesinin ruhani hizmetinde bulunan zevat şunlardır: (Eylül ayının 11’nci günü)»
1/10 No. ALTINDAKİ BÜYÜK İNCİLİN TARİHÇESİ
(Kış mevsiminde kullanılan İncil)
Aşağıda parantez içinde kayıtlı olanlar bu kitabın son sayfasından aktarılmıştır:
«İşbu İncil Kitabı 18/Ağustos/1980 Yunanî ve 1669 Miladî tarihin
de Patrik Şükrallah ve Mülhaki Doğu Mafiryanı Habip Efendilerin günlerinde yazılmıştır.
Yazılmasını emreden Sayın Patrik ile Sayın İhtiyar İncilli Şammas ve Patrik DİVANI vekili rahmetli Devlioğlu Şammas Şemun olup GER- GER’in VANK köyünden Keşiş Nikodimos oğlu Şammas Melki kalemiyle yazılmıştır.
Bu Mukaddes Kitap Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin güneyine bakan Riyaset Odasında yazıldığı sırada kilisede hizmet gören ruhaniler şunlardır»
«Kilisede Ruhani hizmet görenlerin adlarını yazarken gelecek zamanlar için, bu kitabı tetkik edenler tarafından bunların ruhlarına dua okumalarını rica ederim. Sayın merhum Devli oğlu Şammas Şemun tarafından bu «Mukaddes Kitabı» kendi ruhu için ve annesi Mübarike ve temiz ruhlu melek Ziyade ve karısı Mıkdesiye Mahbi ve bütün ölülerinin ruhuna ve bilhassa hayatta olan ve çok sevdiği kızı Meryem Hatun ve biricik oğlu Torna Can Çelebi'nin hayatlarının korunması bakımından ithaf etmiş ve Meryem Ana kilisesine vakfeylemiştir.
Torna Can Çelebi’nin doğumu (6/7/1973 Yunanî tarihine göredir).
İşbu kitap (Yunanî 2100, Miladî 1789) tarihinde ve Patrik Matiyos hazretlerinin günlerinde Şammas Yakup oğlu İliye tarafından tecdit edilmiştir. (Bu zat Kudüs Metropoliti Mar Griğoriyos Bişare'nin kardeşidir). Diyakosların çokluğundan isimlerini yazmağa imkân bulamayınca, yukarıda adları yazılı kişilerin yazılmasiyle iktifa ediyoruz».
Yukarıda isimlerini verdiğimiz; bu kitapları tetkik ederken bu miktardaki kalabalık ruhanilerin isimlerine tesadüf edildiğine göre, acaba kilise kütüphanesinin tümü tetkik edilecek olursa daha nice kesif bir sayıya varabileceğimiz hatırda tutulmalıdır.
DİYARBAKIR MERYEM ANA KİLİSESİNDEKİ EMANETLER
Yukarıda belirtilen ve kütüphane sıra No. 1 - 10 olan İncil kitabının tetkiki sırasında şu önemli kayıtlara da rastlanmıştır:
Metropolitlerin kullandıkları bir Haç:
«Urfalı Metropolit Gabriel’in öz malı olan bu Haç, babası Doktor Şammas İlyas ve validesi Mıkdesiye Meryem'in ruhuna ithafen Diyarbakır Meryem Ana kilisesine vakfetmiş olduğuna dair aşağıda yazılı şahitlerin huzurunda teslim alınmıştır. Haçın belirli alâmetleri şunlardır: Haçın ortasında bir ELMAS taş, aşağı kısmında SEYLAN taşı, ikinci yüzünde YAKLJT’tan bir taş bulunmaktadır. Haç halis altındır, üzerindeki tarihi yazıt şu ifadeyi vermektedir: «Haziran ayının ... gününde ve 1880 Miladî yılında yapılmıştır. Urfalı Metropolit Mar Diyoskoros Gab- riel'in öz malıdır. Şehadet ederiz». Şahitler: Keşiş Mirza, Keşiş Kiryakos, Keşiş Yusuf, Şammas Torna, Şammas Yusuf ve Horepiskopos Ab- dullahat’tır».
İkinci kayıt, çan kulesi:
Meryem Ana Kilisesinin yukarki damına (şimdiki görünen) çan kulesinin inşa edildiği ve çanın takıldığı tarihi vesikanın da bu İncil kitabında bulunmuştur. Vesika şu ifadeyi taşımaktadır: «Yunanî tarihi 2157 M.S. 1846 yılında rahmetli EŞAYE oğlu Episkopos Grigorios Gevergis (Diyarbakırh) in günlerinde, büyük bir gayret ve yorgunluk neticesinde, Müslüman cemaatı ve bizim Hıristiyan cemaatımızın bazılarından bir çok tahkir ve küfürler içinde bu kilisenin ÇAN’ını takabildik. İşbu yazı Mart ayı büyük orucun birinci haftasında yazılmıştır, bu yazıyı inceleyenlerin, ölülerimize, ruhlarına bir dua okumalarını istirham ederim».
Üçüncü kayıt. Ruhanilere kesin bir emir:
«Yunanî tarihinin 2102 ve Milâdî 1791 tarihinde, Mayıs ayının 11 ’ci gününde mübarek ve sayın Ruhani kâhin evlâtlarımızla yaptığımız toplantı neticesinde bu karara vardık, şöyleki:
Eski zamanlardan beri ruhani babalarımızdan tevdi edilen geleneklere göre bundan böyle her hangi bir kâhin (ruhani) in hizmetinin haf-
Müellif 9’ınci asırda yazılı İncili tetkik ediyor.
ta sırası geldiğinde, o ruhani yatağını evinden alır SAOR'un(1) odasında serer ve Pazartesi gününden ertesi Pazartesi gününün sabahına kadar görevinden ayrılamaz. Saor odasındaki yatağında geceleri yatacaktır. Bu emre riayet etmeyen bir ruhani, görevinden uzaklaştırılacaktır. İmza ve onay: PATRİK MATİOS».
(1) Çanı çalan ve kilisenin kandillerini yakan, temizliğine bakan kişiye SAOR denir.
BÖLÜM : 18
SÜRYANİ KADİMLERİN HIRİSTİYANLIĞI KABUL ETTİKLERİ (M.S. 38) TARİHİNDEN ZAMANIMIZA (1969) KADAR GELEN PATRİKLERİN İSİM VE GÖREV TARİHLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR
(Bu çizelge halen Mardin ■ Deyruzzafaran manastırı kitaplığındaki
Meşru ve Gayrı meşru Patriklik hakkında bir açıklama:
Meşru Patriklik: Mer’i bir ruhaniler Senatosu kararıyle iktidara getirilen patriğe meşru Patrik denilir.
Gayrî meşru Patrik: İster Süryani kadim mezhebinden olsun ve ister Süryani kadim mezhebinden olmayan, bir hiristiyan mezhebinden > olsun; zamanın siyasî iktidarının isteği üzerine patriklik görevine (adı- geçen Süryani cemaatı'nın Senatosunun onayına mazhar olmadan ikti dara) getirilen bir patriğe gayrîmeşru patrik denilir.
Yukardaki cetvelde görülen 160 patriğin 119-u meşru, 41-i de gayrimeşrudur.
(’) 132 ve 149 sıralarda görülen iki patrik, cemaatlarının senatolarınca gerekli oyu kazanamamış ve uzayan seçim sonunda ihtilf halledilinceye kadar yürütülmüş çift patrikli müstesna bir devirdir. Asıl olan Nimetüllah ve Matios'dur.
EL’AN YAŞAMAKTA OLAN SÜRYANİ
KADİM TOPLUMUNUN DÜNYADAKİ PATRİK,
MÜLHAK, NAİB ve METROPOLİTLERİN İSİM
ÜLKE ve MERKEZLERİNİ GÖSTEREN ÇİZELGEDİR.
Patrik İğnatios III. Yakup — Süriye
Metropolit (Naib( Kurillos Yakup — Süriye
Metropolit Militos Barnaba — Süriye
Metropolit Diyonnosids Cercis — Süriye
Metropolit Stathaos Kıryakos — Süriye
Metropolit Grigorios Saliba Şam’un — Irak
Metropolit Diyonnosios Zakkây Ayvaz — Irak
Metropolit Diyoskoros Luka — Phalestin
Metropolit Diyonnosios Favlos Ciccavi — Mısır
Metropolit Athanasios Afram Buluş — Lübnan
Metropolit Athanasios Yeşu Samuel — A. B. D.
Episkopost İyavennis Afram Bilgiç — Türkiye
Mafiryan (P. Mülhaki) Basiliyos Avegin — Hindistan
Metropolit Korillos Matta — Hindistan
Metropolit Filiksinos Buluş — Hindistan
Metropolit İyavennis Matta — Hindistan
Metropolit Grigorios Kıryakos — Hindistan
Metropolit İklimis İbrahim — Hindistan
Metropolit Diyonnosios Torna — Hindistan
Metropolit Athanasios Mattay — Hindistan
Metropolit Filiksinos Daniel (x) — Hindistan
BÖLÜM : 19
DİYARBAKIR VE DOLAYLARINDA BULUNAN
KİLİSE VE MANASTIRLAR
— EL-URTİ MAR YUHANNA MANASTIRI:
B umanastır, isim sahibi olan rahip ve zahit URTİLİ Hanna tarafından M.S. 390'da inşa edilerek kurulmuştur. Diyarbakır civarındadır. Ö- nemli din, ilim ve irfan kişiler yetiştirmiştir. Bunların arasında üç Epis- kopos vardır, bunlardan M.S. 587'de yaşamış büyük tarihçi EFESLİ YU- HANNA’dır. Bu manastır hakkında M.S. 600 yıllarından itibaren hiçbir bilgiye varılamamıştır.
— ZUKNİN MANASTIRI:
Diyarbakır civarında olup büyük ve önemli bir manastırdır. Kitabı-
lx) 10 dan fazla Metropolit Hindistanda bulunduğu halde isimlerini bilemedik. mızda adı geçen Mar Matta (bu manastırda yetişmiş, kâhin ve rahip olmuştur, (s: 154- 155 bk.), bu manastırda ikameti sıralarında Roma İmparatoru julyanos bu manastıra musallat olup fazla tehdit ve zulümlerinden rahipler kaçmak zorunda kalmışlardı. (Mar Matta ile arkadaşları Zakkây, İbrahim, Daniel, Sarcis ve Ziuro rahiplerle kaçarak NİNOVA (eski Musul) diyarında bir dağın (Elfof dağı) mağaralarına sığınmıştı. Burada bir süre kaldıktan sonra Mar Matta kendi namına izafeten büyük bir manastır inşa etmişti. Bugüne kadar Mar Matta manastırı faal durumda olup Süryani cemaatının bir Metropolitlik merkezidir).
Zuknin manastırında Süryani patriklerinden I. İyavennis (M.S. 755) yetişmiş olup ayrıca 14 Episkopos daha yetişmiştir. Ayni zamanda epey bir süre manastır, Süryanilerin patriklik merkezi olmuş Malatya'dan sonra ve Diyarbakır’dan önce bu merkeziyeti içine alan Zuknin manastırı, BizanslIların tethişine uğramıştı. Nihayet Süryani merkezi Diyarbakır’dan da Mardin - Deyruzzafaran manastırına geçmişti ve burada tutunabilmişti.
Zuknin manastırında kıymetli eserler vardı. X. yüzyılın sonuna kadar mamur kalmıştır (1).
— KANKIRT KÖYÜNDE PEYGAMBER MAR İLİYA MANASTIRI (Namıdiğer Karakilise):
Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt manastırı. Peygamber İli- ya’nın namına izafeten inşa edilmiştir. XI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar yazılmış (gelip geçirdiği müsbet veya menfi tesirlerini) eserlerden a- şağıdaki bilgi derlenmiştir:
Büyük tarihçi Patrik I. Afram Barsavm’ın yazdığı Lülümenthür a- dındaki tarihi eserinde (Manastır ve kiliseler) bölümünden;
»Bu manastır eskidir. Diyarbakır’ın Güney batısında ve 8 km. mesafede geniş bir tepede kurulmuştur. Kankırt köyü ile Çanakçı köyü arasındadır. Çoğunlukla »KANKIRT MANASTIRI» diye anılmaktadır. Kankırt köyü ise; Diyarbakır’dan iki saat uzaklıkta ve manastırdan yarım saatlik mesafeyle doğuya düşüyor. İçinde gayet hoş sulu bir çeşme bulunmaktadır. Bu köyün halkı Süryani Kadim cemaatındandır. Köy nu- fusu Birinci Cihan Savaşına kadar yüz aileden ibaretti. Burada hiçbir Süryani ailesi kalmamıştır. Mülkiyet hepsi Müslüman cemaatına geçmiştir. Müverrih Mechül Urfalı, bu manastır hakkında, eserinde (1) bize şu bilgiyi vermektedir:
»Antakya Süryani Patriği Diyarbakırh Athanasiyos VI. tarafından (M.S. 1090- 1129) bu manastırı İL yüzyılın ikinci yarısında Kankırt’ta inşa edilmiştir». Biz bunu zayıf bir delil olarak kabul etmekteyiz. Zira;
(1) Lülümenthür Sayfa: 629.
(D Büyük Mihayel Tarihi S: 706. gösterilen tarihten önce bu manastırın mevcut olduğu şu delillerle sabittir: Tarih Hocası Patrik Büyük Mihael, Umumi Tarihi eserinde der ki:
«IX. Patrik Yuhanna (M.S. 1049- 1058) tarihinde bu manastıra gelmiş ve bu manastırda Adıyaman mıntıkasına Basiliyos’u Episkopos olarak takdis edip tayin etmiştir. Yine de Patrik Basiliyos III. (M.S. 1074- 1075) bu manastırda kendine bir merkez (makam odası) inşa ettirmişti. M.S. 1095’de HERŞANE bölgesinde Athanasios’u ve Sabunî oğlu Sait ile Yuhanna’yı da Malatya’ya Metropolit olarak takdis ederek atamıştı. Dahiliğiyle, ilim hocalığıyla ün salan büyük şair ve Malatya'ya Metropolit olarak atanan Yuhanna, daha sahibi hoca, edebiyat ustasıydı.
Patrik Athanasiyos IV. Antakya'yı BizanslIların tazyiki üzerine terk etmek emcburiyetinde kalınca; Diyarbakır'a gitti. O zaman Diyarbakır patriklik kürsüsüne bağlı özel bir ABRAŞİYE (mıntıka) idi. Patrik hemen Kankırt mıntıkasının Mar İliye manastırına M.S. 1124’de yerleşmiş ve ayni tarihte iki Metropolit takdis edip Basiliyos’u Miyafarkin (Beşiri) için, Yuhanna’yı da Membec için tayin etmişti. Her ikisi de Patriğin nezdinde yüksek tahsillerini bitirmişlerdir. O sırada Diyarbakır mıntıkasında ileri gelenlerden KİRYO oğulları Kankırt'ta yerleşmişlerdi. Bunlarla patriklik mensupları arasında bir asır önce (gayrı menkul yüzünden) ihtilaflar doğmuştu. Patrik Athanasios bu manastıra yer leşince ayni dava kurcalanmıştı. Kıryo oğulları, Patriki Diyarbakır idare âmirine şikâyet ettiler, Patrik şikâyet edildiği için, Kıryo ailesinden gelen Şammas (Baş Diyakos) İshak’ı görevinden tard etmişti. Cereyan eden geçimsizlik daha fazla alevlenerek Diyarbakır ve çevresine sirayet etmişti. İktidardaki Patrik de bu olaylardan ötürü kritik bir duruma düşmüştü. İdare; Patriğin alâkasını Diyarbakırdan kesmiş ancak adı geçen Şammas İshak tekrar görevine dönerse ve Patrik Şammasa gidip sığınırsa, af edilirse belki yeniden Patrik kalabilirdi. Fakat Patrik Athanasios buna asla tenezzül etmedi. Diyarbakır'dan ve onun idaresinden tamamiyle çıkmağa kararlaştırmışken bu kez Şammas İshak tekrar İdare Âmirine giderek ona altın ve gümüş rüşveti sunarak «Böyle bir ihtiyarın Diyarbakır'dan çıkmasına müsaade etmenin doğru olmadığını, iki ayağının çukurda olduğunu hiç olmazsa burada öldüğü takdirde terekesi İdareye kalacağını» ileri sürerek ikna etti. İdare Âmiri de tamah- kâr bir adamdı, her ne kadar Patrik, merkezinden ayrılmak istediyse de İdare Âmiri mani olarak «Siz bizim memlekette kaldığınız müddetçe memleket sizden feyiz ve bereket alır asla gidemezsiniz» diyerek Patriği alıkoymuştur. Patrik de; neticenin vahim olacağından korkarak URFA hükümdarı GULSİN’in en sevdiği ve yakını olan Süryani cemaatının ileri geleni MİHAEL'e haber salarak «Sen hükümdarınıza söyle beni Diyarbakır hükümdarından istesin» demesi üzreine Mihael, Hükümdar GULSİN'e giderek durumu kendisine arzetmişti. Gulsin hemen bir elçiyle Diyarbakır İdare Âmirinden Patriği istedi, aksi takdirde ülkeyi tahrip edeceğini bildirince, Diyarbakır İdare Âmiri bundan ürkerek Patriği sağlam olarak Urfa hükümdarına göndermişti.
Adı geçen Patrik, Urfa’da kalmayarak Gerger'in üstünde kurulmuş Mar Barsavm manastırına gidip yerleşmişti. Bu manastırda 8 Haziran 1129 yılında vefat etmişti.
k*
PATRİK BÜYÜK MİHAEL HAKKINDA
(Selçuki Sultanı Kılıç Arslan’ın Dostu)
BİRKAÇ SÖZ (1)
SELÇUK'lu Devletine Kudret Kazandıran Büyük Sultan II. Kılıç ARSLAN (1156- 1192) tarihinde, Süryani Patriğiyle olan sıkı ve Samimi Dostluğu unutulacak bir şey değildir.
Tetkik edilen Türk ve Süryani Tarihçilerin eserlerinde yâdettikleri bu samimi Dostluk, tarafımızdan da şimdiki nesle ve gelecek kuşaklara intikâl ettirilmesi ve örnekler Kayıt ettirilmesi bakımından bu yazılarımız arasında Hüsnü niyetle yad etmeği iyi bir görev bildik.
(Selçuk İmparatorlarının devrinde Süryanilere verilen
müsamaha ve eşitlik hakkında)
— 1 —
Meselâ Yakın şark hıristiyanları, hususiyle Süryaniler ve Ermeniler mezhep farklar ile bizanslılara karşı mili varlıklarını korumuşlardı.
Türk Cihan hâkimiyeti mefküresi tarihi C. 1. S: 12. Dr. Prof. Osman Turan -1969 Turan Neşriyat yurdu - İstanbul
— 2 —
İslâm Oğuz-nâmede Kurt çıkarılmış ise de Selçuklularla birlikte Yakın - şark ve Anadoluya gelen oğuzlar destanla birlikte Boz - kurt hikâyelerini de getirmişlerdir. Nitekim XII. asır Süryani Tarihçisi Mihael'e göre «Yeryüzü Türkleri taşımağa kâfi gelmiyordu. Garba doğru ilerlerken önlerinde köpeğe benzer bir hayvan (kurt) bulunuyor ve onlar da ona yetişmiyorlardı. Bozkurt hareket etmek istediği zaman «GÖÇ» (yani, Kalkınız) diye, bağırıyor.
Aynî Eser C. 1. S: 76
— 3 —
Anadoluyu müthiş bir akın ile baştanbaşa dolaşan Afşin, Malazgirt mumuharebesi arifesinde, Alparslan’a yazdığı bir mektupta «İşte Rum
Ülkelerini istila edip büyük bir ganimetle döndüm. Rumlar bizimle savaşacak bir kudrette değildir» diyerek, Malazgird'e doğru büyük bir ordu ile birlikte ilerliyen, İmparator R. Diogenis'e karşı Alparslana cesaret verici haberler iletmişti. BizanslIların zulmü altında ezilen Süryaniler ve Ermenilerde (rafizi) rumları kadınlaşmış sayıyor, onları cezalandırmak için ALLAH’ın Türkleri gönderdiğine inanıyor; ve bu sebeple de bazan Türklere yardım ediyorlardı (Bar Hebraeus, S. 320. SibtibniIcev- zi (kalanisi) S. 102. Türkçe anonim Selçuk name. S. 20 b. Methieu) (matios) (113. Mihael. III. S. 154, 172. ve) Ayni eser. C.1 S:203 - 204) kaydına rastlanmıştır.
4 —
Selçuk Sultanları ve Türkmen beyleri Yakın şarkta ve hususiyle Anadolu’da karşılaştıkları Hıristiyan din ve mezheplerine karşı takip ettikleri siyaset bu milli ve islamîan'aneye dayandıktan başka devrin içtimai şartlarına ve kendi menfaatlerine de uygun bulunuyordu. Bu sayede Anadoluda yerli Süryani, Ermeni ve Rum haklarını kendilerine bağ lıyor; bu da Bizansın dinî, İdarî ve malî tazyiklerine karşı Türk idaresini tercihe sebep oluyordu. Türklerin Anadoluya getirdiği MİRİ toprak idaresinin toprak Aristokrasisinin kaldırılması ve İçtimaî adaleti sağlaması da di nhürriyeti kadar yabancı halkları cezbediyordu. (ayni eser C. 2. S: 133.)
5 —
Filhakika Selçukların yalınız devlet nizamı kurdukları devirde değil istila zamalmarında bile Süryani ve Ermenilrein, daha sonrada Rumların Bizans idaresine karşı Türklere yardım ettiklerine, hususiyle Bizans imparatorluğunu müdafaa etmediklerine ve muharebe meydanlarını toplu olarak terk ettiklerine dair hiristiyan kaynaklarında çok zengin malzeme mevcüttür. Gerçekten...
Süryani tarihçisi Mihael: Hıristiyanlara ait memleketlerin çoğunu alan Türkler, Mukaddes Sırlara (Teslise) dair bir fikre sahip olmadıkları ve hiristiyanlığı bir hata saydıkları için dinî akideler (hıristiyanlık) hakkında bilgi edinmek luzumunu duymuyor: şerir ve Rafizi Rumların yaptığı gibi, kimsenin dinine ve inancına karışmıyor; hiçbir baskı ve zulüm düşünmiyorlardı ifadesiyle bu durumu kısa ve veciz bir şekilde ifade etmiştir.
(Michel le Syiren, Chronique, 11. S: 222.) f Türk Cihan Cihan hakimiyeti eser C. 11. S: 135.
— 6 —
Gerçekten ilk İslâm fetihlerinde Bizanse İmparatorluğunun takip ettiği Ortodoks ve Rumlaştırma siyaseti ve İmparator HERAKLİOS'un bütün Akideleri Monothelisme adı ile yeni bir mezhep içerisinde bir- lestirme teşebbüsü bütün yakın şark Hıristiyanlarının Müslüman ordularına bir nevi kurtarıcı olarak karşılamalarına, Mısır ve Süryenin ko- ayca istilasına imkan verdi. Selçuklular devrinde de Anadolu kavimıeri Bizans'ın böyle karşılıyorlardı. (J. Laurent Byzance et les Turcsseldjou- cides jusqu’en 1018, Nancy 1913.
Ayni eser S: 135.
— 7 —
BizanslIlar ve Haçlılarla vuku bulan muharebeler bu durumu değiştirmiyordu. Malatya halkı ve hususuyle SÜRYANİLER bu şehri Süleyman şahın oğlu ve halefi KILIÇ ARSLAN'a teslim etmek istiyordu. Bu sebeple şehrin hiristiyan hakimi GEBRİEL Türklerin idaresine geçmek istiyen Metropoliti öldürmüştür. Antakyadan İstanbula giden bir papaz Ermeni ve Süryanilerin Türklere muzaharatta buluduklarını söyleyince İmparator ALEKSİS. I. kendi Paytahtında mevcut kiliselerini yaktı, kendilerini kovdu ve orada kalanları da (Rafizi) yanı ortodoks yaptı. Bu sebepledirki. I. Kılıç Arslanın 1107 de Şehit olması Hiristiyanlar arasında da bir matem teşkil etti.
(Michel. S: 185 - 186. Matheiu S: 263. ve Ayni Eser 146. S.
— 8 —
Türkiye de Milli birliği kurarak SELÇUK'lu Devletine kudret kazandıran Büyük Sultan ikinci Kılıç Arslan (1156 - 1192) Hırıstiyanlara karşı takip ettiği dinî hürriyet siyaseti, geniş görüşlülüğü sayesinde çok mümtaz bir şahsiyet idi. Malatya Patriği ve Tarihçi Meşhür Mihayel ile kurduğu dostane münasebetler dikkata şayandır. Sultan, 1181 senesinde Malatyada onu huzuruna davet ederek, yanından ayırmadığı, (!) Filozof Kemalettin ile dini ve felsefi meseleler üzerinde münakaşalar yaptırmıştı.
Malatyaya varınca BARSOMA Manastırında Oturan Patriğe bir mektup, Bir ASA bir miktar da Altın göndermiş, Ertesi yıl Patriği üç Emir ve bir süvari kıtasiyle huzuruna davet etmiş ve kendisini bizzat istikbale çıkmıştı. Hatta, İslâmî usula uygun olmamasına rağmen Sultan, kendi adaletlerine göre, huzuruna HAÇ ve İNCİL elde olarak ve İLAHİLER söyliyerek girmelerine müsaade etmiş, yaklaştıkları zaman da Sultan Patriği kucaklamış ve elini de öptürmemiş, huzurunda cereyan eden dini münakaşalardan çok memnun olmuş.
Bu hadiseyi eserinde anlatan mihayel, kiliseye gittikleri zaman Sultan ve millet için dualar okuduklarını rivayet eder. Kılıç Arslan ertesi gün Manastırın vergisini kaldırdığına dair bir FERMAN yazdı, kendisine Sent. PİEER'in Mukaddes Hatıralarını taşıyan Altın ve mücevher
Meçhul Urfalı Tarihi S: 356 ‘ kakmalı Haç hediye de verdi. Patrik Malatyada Sultan ile bir ay kaldığını, bu esnada Peygamberler ve Hazreti İSA hakkında kendisine bir çok suallar sorduğunu, Malatyadan hareketinde yanında bulunduğunu, Filozof KemalettinSÜRYANİLER’in ço kakıllı olduklarını söyleyince Sultanın bundan çok memnun kaldığını nakleder. Kılıç Arslan daha sonra bi- zanslılara karşı zaferler kazanınca Patriğe yazdığı bir mektup: «Büyük Sultan KILIÇ ARSLAN’dan Saltanatımızın dostu olan, BARSOMA manastırında oturan ve zaferlerimizden memnun kalan Patriğe» İfadesiyle Başlıüor ve «Bu devirde ALLAH’ın kendi dualarıyle Devletimizi tebcil ettiğini biliyoruz diye devam ediyor ve Mektup» Bütün bu zaferleri Allah sizin dualarınız sayesinde Bize nasip etmiştir, bu sebeple dualarınıza devam etmenizi istiyoruz» ibaresiyle sona eriyordu. (Mihayel S: 390,394,395)
Ayni eser: S: 147 C. 111 S: 314
— 9 —
SELÇUK SULTANI KEYKAVUS’un
Malatyadaki Mar BARSAVM
Manastırının ziyareti
Tarihçi Abul Faraç Bar Hibroyo derki: «KEYKAVUS’un, 1258 de Bar- savma manastırını ziyaret ederek Mar Diyonnosiosa (Süryani Metropoliti) bir takım vaadlerde bulunduğunu da yazar. (Chronography. S: 435’ ve ayni eser Osman Turan. T.C. Hakimiyetis. 151.
— 10 —
Orta Çağda Süryani Tabibleri
Ortaçağda SÜRYANİLER gibi OsmanlIlarda da Yahudilerin tababette mahir olup Saray’da çok kullanıldığı gözüküyor.
(Türk Cihan Hakimiyeti C. 2 S: 195)
— 11 —
Plonyalılar hakkında
Antakya Patriğinin İfadesi
Antakya Patriği MAKARİOS: «O İmansızlar tarafından öldürülen binlerce insana, Kadın, Kız ve erkeklere ağladık. Lehler ortodokus adını dünyadan kaldırmak istiyorlar. Allah Türklerin devletini ebedi eylesin! zira Türkler vergi aldıktan sonra Hıristiyan ve yahudilerin dinlerine dokunmazlar. PolonyalIlar hıristiyanları İSA.nın düşman yahudilerin zulmüne maruz bırakmışlardır.» (Türk cihan Hakimiyeti Tarihi C. 2. S: 194)
M.S. .1151. Ahlat şahı BAHTİMÜR
— 12 —
Ortaçağ Türkiye'sinde Hıristiyanların mühim manastırları vardı. Konya'da AK manastır (Dayro - Dhevore) (Chariton) Mevlâna Celâlet- tin-i Rumî’nin de, sık sık, ziyaret ettiği bir yerdi. Malatya civarında bulunan Barsavma manastırı Süryanilerin bir kültür merkezi olarak Selçuklu devrince ehemmiyetini muhafaza etmişti. Bir Havari namına kurulmuş olan manastıra Anadolu'dan başka Süriye ve irak'tan da ziyaretçilerin de geldiği ve içerisinde 300 rahibin bulunduğu rivayet ediliyor. Türk hükümdarları da manastıra ziyaret ve ihsanlarda bulunuyorlardı. Manastırın vergisi XII. asırda 300 ve XIII. asırda 1000 dinar (altın) idi. Zengin vakıfları olan manastırın diğerleri gibi bazen vergileri af ediliyordu. (1)
(İskenderiye patrikleri tarihi S: 365; Z. Kazvini, Asar, Güttin- gen 1848 S: 256; Michel, S: 286. Bar Hebroyo, S: 435. Yakutî, Notikes et Extraites Paris 1789, II. S: 515 ve de Beauvais, kitap XXXI., bahis 142).
Türk cihan hakimiyeti tarihi C: 2. S: 159 ■ 160. 1969.
— 13 —
Müslüman Türkler ile Hıristiyan yerliler ve hususiyle Türk dostu olan Süryaniler arasında kurulan ahenk müşterek hareketlere imkân veriyordu. Selçuklular Kösedağ muharebesinde (1243) Moğollara mağlûp olunca memleketin bazı yerleri hükümetsiz kaldı. Malatya Subaşısı Reşideddin maiyetini ve hâzinelerini alarak Halep’e kaçtı. Müslüman ve Hıristiyan ahali Süryani Metropoliti MAR DİYONNOSİOS reisliğinde müşterek bir hükümet kurarak şehrin Müslüman ve Hıristiyanları birbirlerine karşı sadakat yemini yaptılar. Malatya’da Müslüman ve Hıristiyan münasebetleri o derece ileri gitti ki, nadir bir hadise olarak, Müslüman kadınların Hıristiyanlarla evlenmeleri de görüldü.
(Süryani Michel. S: 314. Bar Hibroyo. S: 284-408) Türk Cihan Hamiyeti. C: 2; S: 184.
♦ ♦
M.S. 1172 civarında Patrik Mihael Diyarbakır’a gelerek selefi olan Patrik Athanasios Vll.’nin inşa edip bıraktığı Kankırt manastırımn odaları itinayla tamir ederek ve büyük bir gayretle geniş masraflara katlanarak Kankırt manastırını (Mar İliye) yeniden inşa ettiğine dair tarihî eserinden özel olarak şu beyanatta bulunmaktadır:
Meçhul Urfalı Tarihi S: 356
«Allahın yardımiyle Kankırt kilisesine itina gösterdik, zira bu manastır kerpiç ve ahşaptan yapılmış olmasından yıkılarak biz onu taş ve harçla yeniden inşa ettik, Hükümdar tarafından tutuklanan Kıryo oğullarından bin altun istenilmekte iken biz onları üçyüz altuna indirdik ve Kıryo oğullarını satın alarak beraat ettirdik. Bütün kışı orada geçirdik, Paskalya Bayramını orada kutladık, Meyron Yağını orada takdis ettik, Rahip İliye'yi Kişum için Metropolit olarak takdis ve tayin ettik, kendisine İyevennis lâkabını vermekle görevli kıldıktan sonra 1173 yılının Pazar gününde Mardine geldik», diye kaydetmiştir (1).
Bu inşaata dair Urfalı müverrih, C. 2, S. 301'de ve kültür hocası İbnil-İbri Abulfaraç'a ait îKilise Tarihi» adlı eserinde de buna değinmiş- tir[2).
Der ki: «Bu manastırın inşaatı bittikten sonra her taraftan rahipler toplanmış, eğitim öğrencileri her taraftan ona sığınmış, yazarlar çoğalmış, her çeşit ve branşın kitapları toplanıp geniş ve nadide bir kütüphaneye sahip kılınan Kankırt manastırı bir yüksek eğitim kaynağı durumuna sokulmuştur».
Bu manastır kütüphanesinin öz vakfı olan ve halen Musul'da korunmakta bulunan ve Arban Metropoliti İyevennis Yeşu tarafından müşahede edilen bir İncil kitabı hakkında, şunları yazmıştır.
M.S. 1184 - 1220 tarihinde yaşamış olan bu ünlü hattat Arban Metropoliti İYEVENNİS Yeşu, kendi kalın kalemiyle (Estrangele) ile gayet üslûplu ve nadide yazısiyle, bu tetkik ettiği İncil kitabının son sahifesi- ne vermiş olduğu notları şöyledir:
«Aslen Bartıllılı (Musul mülhekatı) olup yukarıda adı geçen Gerger Mar Barsavm manastırının rahiplerinden mahir ve itinalı hattat, iffet ve faziletle tanınan Barsavm adındaki rahip tarafından deri üzerine 15 Ocak 1199 tarihinde yazılmış ve kilise usulü üzerine düzenlenmiş bu mukaddes İncil’in TÜMÜ, adı geçen yazar tarafından Kankırt kilisesine vakfedildiğini ve bu vakfı da tasdik eden Patrik Büyük Mihayel olduğunu ve bu kitap halen Musul’daki Mar Torna katolik kilisesinde korunmakta olduğunu» kaydetmiştir.(3)
Bahis konusu olan bu İncilin vakfını tasdik eden Patrik Büyük Mi- hayel'in, yine İncil kitabının son sayfasına yazdığı vakıf onayı şöyledir:
«Saflıkla iman eden, güvenle alacaktır, işte Allah’ı seven Mar Barsavm manastırının rahiplerinden Bartıllı’lı Barsavm, iman etmiş ve bütün teberru ve hediyelerden sağladığı bu mukaddes kitabı, gerçek bir
Büyük Mihayel Tarihi S: 706.
İbnil-İbri-Abulf araç Kilise Tarihi C: 2, S: 565.
Lülümenthür S: 629.
emek mahsulü olarak yazıp hediye etmiştir. Bu hediye, bu zamanda Diyarbakır dolaylarında bulunan Kankırt denilen yerde kurulmuş ve Mar İliye manastırı diye anılan kiliseye vakfedilmiştir. Binaenaleyh, Mübarek yaşlı Rahip Barsavm’ın anma günü olarak her yılın Pazartesi günü tayin eder ve bu günde Kıddas (Ayin) icra eden bu manastırın kâhinleri mihrap ta beş kıddas rahmetlinin ruhu için takdim etmelerini rica o- lunur. Bu tenbihatlarımı kendi elimle bu kitaba yazıyorum. (Ben yaşlı aciz Patrik Mihayel)».
Yine bu manastırın rahiplerinden Ebi-Sait ailesinin Diyarbakırlı İbrahim oğlu rahip Abulfaraç, Patrik Büyük Mihayel'in kâtibi olup Süryanice kendi el yazısiyle Estrangele olarak, üzerine «Azizlerin hayat tercüme kitabını» yazarak 1198 yılında bitirmiş olduğu ve bu kitabı da Kankırt manastırı Mar İliye manastırına vakf olarak verdiğini ve bu kitaba, (M.S. 700) tarihinde yaşamış Diyarbakır Metropoliti Thevodoto’- nun hayat hikâyesi bulunmaktadır. 1910 yılında, buna Patrik Afrem Barsavm I. müttali olmuştur. Rahip Abulfaraç, bu manastırda bir müddet ikamet etmiş ve bu süre içinde vadettiği (Harkallı) düzeni üzerine, İncili yazmış ve bu manastıra hediye olarak vermiş ve fakat bu kitap halihazırda Paris Genel Kütüphane'sinin 541 No. altında kayıtlı bulunmaktadır.
M.S. 1203 yılında Diyarbakır Metropoliti Yuhanna Davut anlayış ve iffet sahibi, dil üstadı idi. Kitabı Mukaddesin bütününü ve ayetlerini, zahmet çekmeden bulabilmek için kendi el yazısiyle deri üzerine bir index yazmıştı. Keza kilise kültür üstadlarına ait tüm kitaplarına da ay ni cins kâğıda Süryanice olarak 933 yılında yazıldığını gösteren bir ör nek aşağıya çıkarılmıştır.
«İşbu kitap Yunanî tarihi 1304, M.S. 933 Nisan ayının başlangıcında hitam bulmuş ve Antakya Patriğimiz Athanasios, İskenderiye Patriği Filathaos ve Metropolitimiz Basilios ve Akra Episkoposu ve Tel - Ma latya Metropoliti Filiksinos, manastırımızın reisinin kardeşi Şem'un ve Ruhani pederimiz mübarek ihtiyar Rahip Yuhanna Maron günlerinde yazılmıştır».
Diyarbakır Metropoliti Yuhanna bu kitabı Patrik Büyük Mihael’in direktifi altında satın aldı. Diyarbakırlı Rahip Abulfaraç, Metropolit Yu- hanna’ya yardım ederek aşağıdaki eserleri tercüme ve istinsah etmiş lerdir. Şurası hatırda tutulmalıdır ki bu eserler İncil cildine eklenmişlerdir. Bunlar: A) Söylev - Maymar (160 sayfa tutarında Mar Afram, Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup'a ait). B) Senelik vaizler (Mar Afram, Mar İshak, Suruçlu Mar Yakup'a ait). C) 155 makale. D) 127 adet Azizlerin hayat hikâyelerinden. E) Ferdevs adındaki kitap, (Ünlü Filadiyos'- un el yazısiyle), F) Mısır zahit ve rahiplerinden sire kitabı, (Orunomi- yos’un kaleminden çıkma), G) Urfalı Mar Yakup’un Atharbi Yuhanna'- ya gönderdiği «Hafta» hakkında söylev, H) Tagritli Anton'un yazdığı dahil olmak üzere, J) Mas Basiliyos ve Mar Grigoriyos'a ait yine «Hafta» hakkında yazdıkları kitabı, K) İncil yazarı Mar Yuhanna’nın rüya kitabı, L) Hüneyin oğlu İshak’ın lügat, Grekçe olarak yazdığı 23 sayfalık kitabı da Süryaniceye tercüme edilmiştir. L) Kilise kanunları. M) Resülle- rin düştürler kitabı, (45 sayfası eksiktir). Eserin sonunda şu satırlar o- kunmaktadır: «Bütün bunları yukarıda adı geçen İncile ekliyerek ve manastıra bir hatıra olsun diye takdim kılındı. Yuhanna Davut. Yunanî tarihi 1514, M.S. 20 Mayıs 1203.
«1911 yılında bu kitabı Mardin ilinin Basibrin köyünde bularak tetkik ettim, kısa bir süre içinde bana yarıyanını yanıma naklettim (yazdı). Fakat esefle derimki 1914’de memlekete vaki olan karışıklıklardan dolayı kayboldu.» kaydetmiştir.
DAVUD’A VERİLEN GÖREV
Bu kitabı vakfeden yukarıda adı geçen Diyarbakırh Metropolit Davut, 1175 yılında Metropolitliğe yükselince, Diyarbakır'a yakın Şelbedin mıntıkasında görevlendirilmiştir. M.S. 1198’de de bu görevden istifa e- dip Kankırt manastırına yerleşmiştir. Patrik Athanasios VIII.’in arkadaşıdır.
KANKIRT (MAR İLİYE) MANASTIRINA AİT TARİHİ BİLGİLER
M.S. 1484'de Şeyallah oğlu Yuhanna IV. (Patrik) Diyarbakır’a geldiğinde Kankırt manastırının kilise kısmında inşa edilip noksan kalan odaları ve meskenleri bir an önce bitirmek üzere Diyarbakır Metropoliti İyavennis Yakup'a emir vermişti, emrin yerine getirilmesi için inşaata başladıysada bitiremedi.
M.S. 1618’de Kankırt manastırında Gergerli Yuhanna oğlu Rahip Afram görevli iken Bethgaz (Makamlar) kitabını Süryanice olarak yazdı, Rahip Afram Metropolit takdis edilerek Gerger'e 1624'de atanmıştı. 1657'de ölmüştür.
Amidli (Diyarbakırh) Metropolit Athanasios Arslan, Beşiri Metropoliti Halepli Basilios Cercis'e yazdığı mektubunda derki: «1679'- da Diyarbakır Metropoliti Salahlı Athanesios Yeşu'da Kankırt manastırına defnedilmiştir. Metropolit Yeşu çoğunlukla vakitlerini Kankırt (namı diğer Mar İliye) manastırında geçirirdi.
M.S. 1724'de Mardinli Patrik İğnatios Şükrullah, bu manastı rın tamir ve inşaatiyle meşgul olup Batı cephesindeki dağdaki suyu manastıra akıttırmış, binayı tamir edip oda ve müştemilatını kâmilen yaptırdı. Athanasios Torna (Musullu) o sırada Patrik Muavini idi, bu görevde epey kalmıştı.
M.S. 1750'de Patrik İğnatios III. Cercis (Urfalı) tarafından Di yarbakırlı Torna, (Deyruzzafaran Rahiplerindendir) bu manastıra Metropolit takdis edilmiştir ve Torna 1752’ye kadar yaşamıştır.
M.S. 1771'de Rahip Abdullahat namındaki zat, kâhin olarak bu manastıra tayin edilmişti.
M.S. 1779’da Kudüs Metropoliti Bitlisli Grigorios Bişara tara fından Keşiş Aziz ile Şammas Kiryakos'u bu manastıra tayin etmiştir.
1793’de Horepiskopos Yusuf tarafından bir Leturciye kitabı bu manastır için yazılmıştır.
1819 yılında Kiyame Farzına ait bir Fankit, yine Horepiskopos Yusuf tarafından yazılarak bu manastırın vakfiyesi olduğunu Halepli Patrik V. Cercis tarafından onaylanmıştı.
XIX. asrın sonlarına doğru burada bir güzel köy kurulmuştu. Bu köyde Süryani çiftçilerinden yüz nüfus kadar bulunurdu, 1861 yılında vefat eden Diyarbakırlı Süryani cemaatından Şammas Hanna Çermikli bu manastırlı köyün arazisinin bir kısmını satın almış geri kalanı da torunu Mıkdesi Fethullah Çermükli tarafından 1890’da satın alınmıştı.
1900’da Fethullah Çermiklinin oğlu Sait efendi bu araziye varis olarak tasarruf etmişken bu köyün (Karakilise) halkı dağılınca onların yerine Müslümanlar yerleşmiştir.
Birinci Cihan Savaşına kadar mutad olduğu veçhile Diyarbakır Süryani cemaatı her yıl Temmuz ayının 20'sindle bu kiliseyi ziyaret e derek Mar İliya namına ayin yapılırdı. Şimdi ise bu manastırda yalnız temel yerlerinden başka bir emare kalmamışsada yine adaklar buraya sunulmaktadır. Bu manastıra (Karakilise) denmesinin sebebi KARA TAŞTAN inşa edilmiş olmasındandır.
Bu suretle Mar İliye - Karkırt - Karakilise manastırının sayfası kapanmıştır.
— KIRKŞEHİT KİLİSESİ :
Bu kilise; Diyarbakır'ın Güneydoğusundaki Silvan köprüsünden görünen KIRKLAR tepesindedir. M.S. 484'de Diyarbakır Metropoliti Yu hanna Şuar - Yuhanna El-Efesi tarafından yaptırılmıştır. Silvan köprüsü de, bu kiliseye gidiş gelişi kolaylaştırmak için kurulmuştur.
Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü, Kudüs'ü ziyareti sırasında Kudüs Süryani kilisesinin kütüphanesini tetkik ederken 28 No. altında kayıtlı bulduğu bir İncil kitabının son sayfasında şu notlara rastladığını kaydetmiştir: «Yunanî 1525, Miladî 1214’de Diyarbakır'da büyük bir arbede ve eşi görülmemiş bir sıkıntı vuku bulduğunu, bu olayğa Diyarbakır büyük Katolik kilisesi, Kırklar tepesindeki Kırkşehit kilisesi, Mer yem Ana kilisesinin mahallesindeki Mar Kuzma kilisesi ve bunlardan önce de Viranşehir’deki Mar Yuhanna kilisesi nam kiliselere (Şubat ayı içinde) Araplar hücum ederek tahrip ettiklerini. Bu kitap Yunanî tarihi 1533 M.S. 822 yılının Ocak ayının 31'nci Pazartesi gününde Rahip Ba- hos eliyle yazılmıştır ve bu kitap Diyarbakır Metropoliti İyavennis’e aittir. (2)
M.S. 1414'de Araplar, Meryem Ana kilisesine (Diyarbakır) hücum ederek dış avluda bulunan mermer sütunları tahrip ettiklerini, kırdıklarını ve camiye götürüp kurduklarını yazılmıştır.(3)
— DEYİR EL-RAHAVİYİN (Urfalıların manastırı):
Bu manastır, Diyarbakır şehrinin Güney surları dışında kalıyor, Atatürk'ün köşkünün batısına düşer, köşkten 300 metre mesafedeki tepenin tam yamacında kurulmuştur.
Tahminen 150 metre yakınında su değirmeni bulunmaktadır.
Bu civarda define arayan köylüler, temelleri kazarken, oldukça büyük kaya parçasını ve üzerinde oyulmuş bir yazıt görünce, bu satırların yazarına haber verdiler, beraberce tetkikimizde gördük ki; kayada ka lınca oyulmuş (eski Süryanice) Estrangele tipinde yazılmış altı sütuna sığdırılmış, 11 kelimeden ibaret bir yazı ve başta - sonda birer Haç işareti vardır. Keza, bu taşın çatlak kısmında Ebced-i- Süryanice d. n. harfleri görülmüştür, bu harflerin arasından kaybolan diğer harflerin bulunmamayışı ifadeden düşmüş olduğunu belirtmektedir.
Taşın üzerindeki yazının tercümesi şöyledir: + Filifos bu manastırı inşa etti, Allah nezdinde anılmak üzere müminleri ebededek bereketle ansın f diye yazılmıştır.
Kaya sabittir, sökülecek bir durumu yoktur. Zaten gelecekte, sö- külmemesi için bu yazıtı zamanında hasseten bu yerli kayanın seçildiği aşikârdır. Kazı yapılabildiği takdirde belki başka yazıtlarda bulunabilir.
29 Ekim 1961 tarihinde Diyarbakır'ı ziyaret eden ve Meryem Ana kilisesinde misafir kalan A.B.D. ve Kanada, Brezilya Metropoliti Süryani Kadim cemaatının ruhani reisi Sayın Athanasios Yeşu Samuel’le beraber BÜYÜK ATA'nın köşkünü ziyareti sırasında bu yakında böyle bir manastırdan bahsedildiğinde, kendilerini de ilgilendirdiği için bu yazıtın bulunduğu yere gidildi. Keza, Paris Üniversitesinin Tarih - Coğrafya Profesörü Mösyö L'Abbe Jules Leroy da (Charge de recherch au çenter national de larecherche. Paris) bu kayayı tetkik etti ve fotoğraflarını aldı.
Vesika defterimizin 177. sayfa.
Vesika defterimizin 178. sayfa.
_ İÇKALE KİLİSESİ:
Bu kilise; her halde M.S. 4 - 5. yüzyıllarda, Bizans stilinde, Dicle'ye bakar, kara taştan, yedi sütun üzerine kurulmuş, geniş ve yüksek bir yapıdır. İrtifaı 20 metre kadardır. Kiliseye Çocuk Cezaevinin avlusundan girilir. Kilisenin içinden uzanan yolun Dicle nehrine vardığı rivayet olunmaktadır. Karanlık dehlizleri iç içe olup ışık yardımiyle gezilir. Kilisede kaideler yedi kemer üzerine oturtulmuştur. Kaidelerin ahşap kısımları harap olmuştur. Kilisenin Mihrabına girecek kapı üzerinde nakışlar mevcut isede hiçbir yazı bulunamamıştır. Hıristiyanlığın hangi mezhebine salik olanlarca yapıldığı da (hangi şehit ve A- zize ithaf olunduğu) bilinmemektedir. Mamafih (Diyarbakır'daki İçka- le) yapılırken kilisenin de inşa olunduğu yapı stilinden sezilmekted?r. Katolikliğin bir Fır’î olan Batriye(1) cemaatına aittir diyenler de çıkmıştır.
İçkale Kilisesi hakkında bir not: Yunanî tarihi 1525, Miladî 1214 tarihinde Diyarbakır'da büyük bir arbede ve görülmemiş bir sıkıntı vuku- bulmuş, bu olayda Araplar tarafından Katoliklerin büyük kilisesi (yukarıda adı geçen kilisenin olma ihtimalini) vs. Bu kiliseler Şubat
ayı içinde tahrip edilmişlerdir, diye bu notu Metropolit Hanna Dolapö nü’nün (VESİKALAR) kitabından alınmıştır.
_ DEYRUZZAFARAN MANASTIRI HAKKINDA MÜCMEL BİLGİ:
Deyruzzafaran (Zafaran manastırı) anlamındadır. Zafaran bitkisinin ismiyle anılan DEYRUZZAFARAN manastırı M.S. IV. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Bu manastır; dünyada ve Türkiye Cumhuriyetindeki
Mardin Deyruzzafaran Manastırının genel görünüşü
(1) M. H. Dolapönü’nün Vesikalar Kitabından alınmıştır.
Mardin Deyruzzafaran Manastırının genel görünüşü
Süryanilerin en değerli bir merkezidir. Süryani Kadim cemaatının Mezopotamya tarihinin gelişine katılmış olan bu manastır bir patriklik merkezidir.
MEVKİİ: Manastır; Mardin ili merkezinin 5 km. doğusunda yüksekçe bir tepededir. Üç yönü dağlık, güneyi açık arazi olup çevresinde bağlar vardır.
YAPI ŞEKLİ: Manastır, iki kısma ayrılır, birincisi: yenidir, diğeri, eskidir. Dört çevresinde ayvanlar, ortasında geniş ve eski iki sahrinç vardır. Bu sahrinçler dışardan getirilen pınar suyunun artığını akıtmak suretiyle doldurulmaktadır. Bu manastırın metin yapıları ayrı ayrı zamanlarda bir çok kimselerin ilâveleriyle sağlandığından ciddi bir düzen görülmemektedir. Doğu ve Batı kısımları iki katlıdır. Güney kısmı ise üç katlıdır ve güzel bir yapıdır. Patrik, Metropolit ve rahiplerin odaları bu kısım içindedir. Tapınaklarında ve alt katındaki kiremit ve iri yontma taşlar binanın eskiliğine tanıklık edebilir. Her iki kısmın eni 63, u- zunluğu 71 metredir.
M.S. 1250- 1256 yıllarında Savur ilçesinin Kıllit köyündeki Mar A- bay manastırının reisi Hamdan oğlu rahip Musa bu manastırın surlarını onarttı.
M.S. 1290’da Süryani Sarraf Ebül-Hasan’ın teberrü ettiği 100 Dinarla manastırın doğu suru da yaptırılmıştır.
M.S. 1396 tarihinde Timur'un ikinci gelişinde manastırın surları, o- daları ve tapınak kapıları bozulmuştu. Garipoğlu denilen (Diyarbakırh) Patrik İğnatios İbrahim, cemaattan topladığı yardımla ve sattığı kitaplardan elde ettiği 50.000 Dinarla bunları yeniden onarttırmıştır.
M.S. 1484- 1493 yıllarında Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna, manastır içinde odalar yaptırmış ve bozulan su kanallarını düzeltmiş, bahçe ve bağlarını beğendirecek duruma getirmiştir.
M.S. 1576- 1591 yıllar arasında Patrik İğnatios Davutşah, manastırın bazı yapılarını onartmıştır. Bundan sonra gelen patrikler, bazen Mardin’de bazen de Diyarbakır’da oturdukları için manastır bakımsız kaldığından Doğu suru yıkıldı. 1660 yılında manastırın reisi Metropolit Diyonnosios Dabbağ yeniden onarmayı düşündüyse de başaramadığından bekçi ve çiftçilere teslim edip savuştu. Nihayet, II. Patrik Cercis gelince, bu zat manastırın Doğu surunu kamilen ve Kuzey yönünün bir kısmını ve Kürsü Kilisesi ile Şeyde Kilise'sinin bir kısmını ve odaları 1696- 1699 yıllarında onartmıştır.
1728’de Patrik Şükrullah, Kubbeli ve Kürsü Kiliselerinin mihraplarını onarttı.
1772 - 1775 yıllarında Patrik IV. Cercis yine Mar Hananya ve Kürsü Kiliselerinin mihraplarını süsleterek ve odaların bir kısmını yeniden yaptı ve bir kısmını tamir eyledi.
M.S. 1810’da Patrik Matta, dış avlusundaki odaları yaptırdı. 1853' de Patrik II. Yakup (M.S. 1847-1871), Midyat Metropoliti Mar Filiksinos Zeytuno'nun yardımıyla 70.000 madeni kuruşla bahçedeki ayvanla biraz uzaktaki havuzların pınarını yaptırdı ve küçük bir makineyle manastırda ilk Basın teşkilâtını kurmuştur.
1871 de Şemsi İbrahim'in para yardımıyla su, tekrar manastırın içine alındı.
DEYRUZZAFARAN MANASTIRI’nın TARİH BOYUNCA
ALDIĞI İSİMLER
— Doğunun tanınmış müjdecilerinden Mar Avegin’in Şakirti Mar İşlemon’nun adıyla yadedilirdi.
— Aziz Avegin'nin rahiplerinden Mar Binyamin'nin demeçine göre; (Mar Avegin’nin ve şakirtlerinden on ruhaninin kemikleri; Nusaybin yakınındaki özel manastırdan buraya getirildiğinden) «Mar Avegin manastırı» şeklinde isimlendirilmiştir.
— M.S. 793 de Mardin ve Kefertüth metropolitliğine takdis edilen Mar Hananya bu manastırı yeniden onardığı için Mar Hananya adıyla da tanınmaktadır. Miladin 493 - 518 yıllar arasında ve sonrada Mar Hananya adıyla tanınmış olan bu manastırın Kubbeli Kilisesi, .Süryani
Şufni oğulları Thodora ve Thodosi Mimar kardeşler yapmışlardır.
— Mardin metropoliti Yuhanna'nm (M.S. 1125 - 1169) koyduğu Ruhban Kanunu sonundaki kayıtlarına göre; içinde Oniki bin Azizin (Erenlerin) kemikleri bu manastırda toplandığı için Oniki Bin Azizler manastırı adıyla anılmıştır.
— Son olarak; Rahipler Meskeni anlamına gelmek üzere Deyrul Zafaran diye adlandırılmıştır.
İDARE VE SOSYAL POZİSYONU
Patrik, Metropolitler Deyrulzafaran Semineri öğrencilerile birlikte (1965)
Patriklik merkezi olmakla beraber rahip, Keşiş (papaz) ve Diyakos- ların türeme yeri ve ruhanî mesleklilerin namazgahı v emüminlerin tövbe yeridir. Süryani öksüz ve yoksul çocuklarının ve hizmetlerini bizzat görebilecek düşkünlerin yurdudur ve sığınak yeridir.
DEYRUZZAFAN’daki DİNİ LİDERLER
VE ÇALIŞMALARI
M.S. 520 sıralarında adları yayılan bu manastırın ve ibadet yerlerinin başkanları Keşiş (Papaz) Buluş ve Keşiş İliya'ye, Antakya Patrik» Mar Severios’un buyruklarıyla Maraş metropoliti Mar Torna, İtikat’a ait bir mektup göndermişti. Bu mektup halen London kütüphanesinin Süryanice Kısmının 850 No’lu kitapta yazılı bulunmaktadır. Mektuba göre:
«607 de Manastırın; Acem’ler (iranlılar) tarafından yıkıldığı ve
Metropolit Hanna Dolapönü Deyruzafaran da Ruhani ve Semineri
Öğrencileriyle Birlikte
içindekilerin dağıldığı söylenmekte isede ayni çağlarda yaşıyan Mardinli keşiş Edde.nin ve ona yakın Vakidi’nin sözlerine göre 640 de manastırın içinde rahiplerin bulunduğu anlaşılmaktadır.»
Ardınca Manastırın bir kısmı yıkıldığı ve boş kaldığı, bağ ve bahçeleri harap olduğu gerçek ise, 793 de Mardin ve Kefertüth metropoli- tliğine takdis edilen Mar Hananya yeniden tamir ettirmiştir. Ve zamanında bağ ve bahçe tekrar yetişmiş, bir zeytinlik dahi yetiştirilmiştir. Ayni zamanda manastır bir İlim ve fazilet yuvası haline gelmiş Rahiplerin kadrosu 80- e kadar yükselmiştir.
Metropolit Mar Hananya'nın yerine gelen Mar iğnatios ve rahipleri de ayni gayretle çalışmış bahusus kütüphanesini her daldan kitaplarla doldurmuşlardır.
Miladın IX-cu ve X-cu yüzyıllarına, bu manastırın Altın çağı diyebiliriz. Bu çağlarda manastır, bilgi ve faziletleriyle tanınmış değerli kişiler yetiştirmiştir.
860’da vefat eden ve değerli eserler bırakan İlahiyat profesörü Dara metropoliti sayın ı'uhanna, bu manastırın rahiplerinden idi ve Malat- yanın Cobas civarında Sercisiye adındaki manastırın yapı işlerinde sayın Yuhannaya ve Azarbeycan’ın Eşnevan'lı rahip Gayos’a yardım edip Mantık ve Fizik bilgilerinde ve fazilette o manastıra şöhret kazandıran 958.M. yılında Deyrulzafarandan giden Nuh, Severios ve Emanoil adındaki rahipler bu manastırdandırlar.
DEYRUZZAFAN MANASTIRI PATRİKLİK
MERKEZİNE SEÇİLMESİ
M.S. 1034de, Diyarbakır hükümdarlarının himayesine sığınmak maksadıyle, Malatyadan Diyarbakıra gelen Patrik Diyonnosios Yahya, arasıra bu manastırı ziyaret ederdi. Tarihi kayıtlara göre, bu manastırı ziyarete gelen ilk patriktir.
Onbirinci Yüzyılında manastırın yıldızı sönüyor gibi görünmektedir. Bunun nedeni kesin olarak bilinmemişsede her halde başından bir felaket geçmiş olabilir. Yahutta manastırın şöhretini değerlendirecek önemli zatlar başageçmemiştir. Nihayet 1125 de Mardin metropolitliği- ne takdis edilen Mar Yuhanna, manastırı yeniden yaptırıp süslettiği gibi rahiplerin sayısı Altmışa kadar çıkarmakla onu tarih alanına yeniden katmıştır.
M.S. 1166 da İkinci Kılıç Arslan'ın samimi dostu teşhir edilen MalatyalI büyük Müverrih Mihael’in oturum töreni bu manastırın kilisesinde yapılmış ve Diyarbakır metropoliti Diyonnosios Yakub'un değerli oturum söylevini bu törende sunmuştur.
1872 - 1876 yıllarında Patrik Bitris. IV. Cemaattan topladığı iki bin Altınla manastırın güney ve kuzeyini ve batının bir kısmını yaptırdığı gibi getirdiği iki Basın makinesiyle bir basım evi tesis etmiştir.
Bu yapıların Mimarı Mardin Süryanilerinden Abdulmesih Ahmar dakno idi.
1903 yılında Patrik İL Abdulmesih, kubbeli kilisenin orta mihra bmı Tahta, Alçı ve Cam gibi nesnelerden güzel ve süslü bir şekilde yaptırdı isede ufak bir ihmal yüzünden 1941 de yanmıştır. Ayrıca bu kilisede tahta ve demirden yüksek balkonlar, kilise ile Ataların mezarını ve yanındaki avlunun zeminini sarı taşlarla döşemiştir.
1905 de Patriklik kaymakamı Mar Diyonnosios Behnem, Kuzey yönündeki ayvanları onartmış ve kurduğu okulun öğretimine hazırlamıştır.
1907 de Patrik II. Abdullah, yüksek avlunun darabalarını (parmaklık) taştan yaptırmıştır. Epey durdurmuş olan basın makinalarını tekrar faaliyete geçirerek başta Türkçe Süryance ve Arapça kitaplar bastırmağa başladı ve bir de [Hikmet adındaki) dergi çıkarmıştır.
1917 de Patrik III. İlyas, Marhananya kilisesinin mihrabını batıya doğru 116 cm uzatmıştır, ve kiliseye iki küçük Loca daha ilave etmiştir. Manastırın batı yolundaki yokuşu, araba geçecek bir duruma getirmiştir.
1921 de Manastır Reisi İlyas Koro Manastırın üst katının bir kısmını sarı taşlarla döşetti. 1929 da Mardin Valisi Sayın Tevfik Hadi Baysal, manastır ile bahçe arasındaki yolu Otomobil geçecek duruma sokmuştur. 1934 te Ölen manastır reisi rahip sait, tarım işleriyle uğraşarak manastırın etrafındaki bpğların büyük bir kısmı emeğinin mahsulüdür, 1935, 1941 tarihine kadar Manastır reisi Rahip Abdulmesih Dölabani ile rahip arkadaşları, kireçleri düşmüş ve harap olan manastırın duvarlarını büyük bir gayretle tamir ettirmiştir ve suyu yeniden içeriye getirerek, eski havuzlardan başka dış kapı önünde şadırvanlı yeni bir havuz yaptırdılar.
1942de Rahip Hanna Dolapönü bir yıl önce yanan mehrabı, cemaatın yardımıyla sarı taştan gayet süslü ve metin bir mehrap Mardin ve Midyat Süryani mimarlarından Yusuf Garzelo, İbrahim Gaze, Melke Abrohom ve İlyas Barsavm,a yaptırmıştır.
1945 tarihinde Mardin Valisi sayın Cavit Kınay'ın direktifiyle ana caddeden manastıra kadar yolu düzelttirmiştir. Şoseye hazırlamıştır.
13/Nisan/1952 d eBüyük Millet Meclisi Reisi Sayın Refik Kuraltan ve Bayındırlık Bakanı Kemâl Zeytinoğlu ile Bazı Millet Vekillerinin Dey- ruzzafaran’a teşrifleri münasebetiyle Mardin Deyruzzafaran yolunu tesviyesi hakkında, Süryani Diş Tabibi Sabri Arslannın ricası üzere Sayın misafirler vaitte bulundular ve Vali Cahit Betil’e tevsiyede bulunmuşlardı. Fakat, ancak Vali Mühsin Gökkaya 1954 de ikmal ettirdi büyük bir. törenle açılış merasimi yapılmıştır. 1967'de Turizm Bakanlığı emriyle Karayolları bölgesi tarafından tamamiyle yapılmıştır.
1947'de Batı yöndeki manastırın ayvanları mail-i-inhidam olduğundan cemaat tarafından yıktırılarak yeniden mühkem bir şekilde Metropolit Hanna Dolapönü ve Manastır Müdürü Rahip Cebrael Allaf ile Kiliseler Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Cercis Dilmener ve üyeleri Ferit Dönmez, Edip Gürdal, Rızzık Hiçbezmez, Hanna Çilli, Mıkdesi Abdullahat Bahde Bahe'nin direktif ve hizmetleriyle yaptırılmıştır. Bu arada yine bu yönetim kurulunun faaliyetiyle 32.000 lira masrafıyla manastıra elektrik tesisatını kurmuş manastırı kamilen aydınlattırılmışım Yine bu kurul tarafından manastırın bütün damlarını ve iç kısımlarını betona çevirmiştir, ayvanların arasıyla avlu kısmını birbirlerinden ayırmak üzere demir parmaklıklar taktırmıştır.
DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ MÜŞTEMİLATI
VE BAĞLANTILARI
Müştemilatı:
Şeyde kilisesi: Bu kilise, manastırın kuzey cihetindedir. Yüzeyi 153 metre karedir, kiremitle kaplı ve eskidir. Batı yönünde Öğüt işitenlerin duruş yeri için bir ayvan vardır. Şimdiki durumda ondan ayrı ayrı ayvana giden kapıların bitişmelerini gösterir, halen bu duruş yerinin bir de kuzey ve orta ön tapınakların döşemelerine mozayiklere rastlanmaktadır. Ayrıca bu kilisenin güney yönünde olgun olanların vaftizlerine ait geniş bir havuz vardır. Dört ön tapınaklarında 1699’da tahtadan yapılmış ve üzerlerinde Zebur'dan Estrangele yazıyla yazılmış a- yetler birlikte gayet zarif mihraplar vardır ve önce denildiği gibi bu kilisenin bir kısmını Patrik Cercis II. tarafından onartılmış ve Meryem Ana bayramlarında içinde namaz kılınır.
Bodrum : Marhananya kilisesinin güneyinde ve kapısının önündedir. İki kısma ayrılır, giriş kısmındaki dikdörtgen şeklinde yontulmuş iri taşlarla çatılı ve 25 metre karedir. Sahneye geometrik bir şekilde biri diğerine yaslanmış düz, iri ve çok mühkem taşlarla örülmüştür. Yüzeyi 51,5 metre karedir. Doğu ve güneyindeki iki kuşağın mezar yeri olduğu muhtemeldir.
Kubbeli kilise, yahut Mar Hananya kilisesi: Bu kilise her ne kadar Mar Hananya adıyla tanınmış ise de, zamanından önce yani 493- 518 yılları arasında Süryani Şüfni oğulları tarafından yapılmıştır. Haç şeklinde güzel bir kubbedir. Hergün içinde namaz kılınır, yüzeyi 271 metre karedir, Batı yönündeki nakışlardan başka üst tarafında asırların tesiriyle bozulan çok güzel hayvan resimleri taşların üzerine kabartma olarak yapılmıştır. Bu kilisenin üç ön tapınağı vardır. Kuzey ve Güney- dekilerde 1699 yılında tahtadan yapılmış iki Mihrabın birincisinde işçi Vanis’in ve Patrik Bin Vehib'in adları... İkincisinde Hazreti Davud'un Zabur kitabından ayetler, güzel Etrangele kalemle yazılmışlardır. Ortadaki Mihrap ise 1941 tarihinde yanmış, Mihrap yerinde yeniden 1942 yılında Sarı Taştan yapılmıştır. Üstündeki yazı yapma tarihidir. Yanan Mihraptan yalnız iki sütun bir taş levha (yazıt) kalmıştır. Sütunler üzerinde zabur’dan ayetler altınla yazılmış ve ön tapınakta göz önünde dikili durmaktadır. Yazıt ise yanmış Mihrabın yenileştirme tarihi yazılmıştır.
Yeni Mihrap yapılırken doğu yönünde konulmuştur.
Bu kilisenin beş kapısı vardır. Güney ve Kuzeyde ikişer, Batıda bir ve en büyüğüdür. Bunun üzerine Profesör Mar Baley'in şiirinden ve Peygamber Davut hazretlerinin zabur kitabının ayetlerinden övülmüş yazılar vardır.
Eskiden bu kilisenin iç duvarları Hazreti İsa'nın vaftiz ve mezardan kalkışı ve göklere yücelmesi ve dört İncillerin yazarlarıyla bu manastıra Mar Avegin'in kemik taşımanın güzel resimleriyle süslenmiştir. Fakat yıllardan beri nem ve rutubetin tesiri bu resimleri bozmuş ikinci kez olarak Patrik Abdulmesih II. 1903 tarihinde kiliseyi sıvadığında büsbütün gözden kaybolmuşlardır. Yalnız Güney yönünde 270 cm. uzunluğunda ve 66 sm. enliğinde yenileştirilmiş Mar Hananya’nın tabelası kalmıştır.
Bu kilisenin Batı güney köşesinden iç bir merdivenle yukarıya çıkılır Silindir biçiminde bir çan kulesi göze çarpar, eskiden beri harap olan bu kulenin üstü 1878’de Maden Metropoliti Mar Diyonnosios Beh- nem Keyyel’in gayretiyle yeni bir kubbe yapılarak halen görülen kubbedir.
Ataların Mezarlığı: Mar Hananya kilisesinin Güney doğu cihetinde yüzeyi 40 metre kareli ve «Azizlerin Evi» adıyla tanınmış yüksek kubbeli bina, Ataların Mezarlığıdır, tarihi manastırla beraberdir.
Kubbenin dış kısmı, IV. Patrik Bıtrıs tarafından 1884'de yenileştirilmiştir. İçinde 7 mezar vardır. Bu manastır Patriklik merkezi olduğundan bu güne kadar öndeki üç mezar Patriklere, diğer dördü ise Metropolitlere ayrılmıştır. Patriklerin, Güneydeki mezar üzerinde mermerden, büyük bir taş vardır, üzerinde 1708'de Patrik Cercis ll.’nin ve 1894'de Patrik Bitris IV.'ün ölüm tarihi yazılmıştır. Metropolitlere ayrılan mezarın üstüne, 1846'da Deyruzzafaran Metropoliti Mar Grigoriyos Behnem'in ölümünü bildiren yazıt vardır. Diğer mezarlarda yazılara rastlanamaz. Bu binada her pazar gecesinde müşterek olarak yatsı namazı kılınır.
Kürsü Kilisesi: Seyyide kilisesinin üstünde yüzeyi 63 metre karelik bir tapınaktır. 1696 - 1699 arasında ruhani senatoların toplanması için Mar Bitris (Sen Piyer) adına izafeten, rahmetli Patrik Cercis II. tarafından inşa ettirilmiştir. 1727’de Patrik Şükrullah, 1772’de Patrik Cercis IV., 1830'da Patrik Cercis V. tarafından onarılmıştır. Bu kilisenin baş yönünde yani doğu cephesinde Resül Bitris (Sen Piyer) in Hazreti Isa'ya olan imanının ve Bitris’in adı Şemun iken nasıl Bitris olarak değiştirildiğini gösteren İncilin Matta 16: 17-20 ayetlerini ve Mihrabın ortasında bulunan çok eski bir zamana ait, bir taş, hatta bu taş İsa'nın zamanına dayandığı işitilmiştir. (Mermer, beyaz bir taş). (*)
Bu kilisenin kuzey cephesinde (Burada Azizlerin kemikleri konulmuştur) diye, Batı Süryanice kalemiyle bir yazıta rastlanır, bu yazıtta bu kemiklerin Mar Abay manastırından getirildiklerini göstermektedir.
Bu kilisede Havarilerden Mar Bıtrıs ve Mar Buluş (Sen Piyer ve Sen Paul), Dar Abhay ve Mar Kiryakos ve annesi Yuliti, Mar Aday ve Abay günlerinde ve kilise takdisi adlı pazarında bu kilisenin içinde a- yın namaz kılınır.
Deyruzzafaran'ın bahçesi ve ayvanı: Manastırın Güney doğu tarafından ve 300 metre kadar uzaklığında bir bahçesi vardır. Bu bahçede rahiplerin ihtiyaçlarını temin maksadiyle sebze ve saire yetiştirilir Bahçenin doğusunda yüzeyi 60 metre kare şeklinde ve kare biçiminde yüksek ve çok mühkem bir Ayvan bulunur. Bu Ayvanın baş tarafından önündeki havuza doğru akan bir pınarı vardır. Bu sur, tarlaları su-
(x) Mardin il Yıllığı
Mardin İl merkezinde Bulunan Deyruzzafaran Manastırının Kütüphanesinde
mevcut olan ve Milâdın 12. asrında Deri üzerine ESTRANGELE yazısiyle
yazılmış İNCİL Kitabı motiflerini gösterir.
Ayni Kitabın ESTRANGELE yazısını gösteren sahifelerden biri.
Resim Hazreti İSA'nın Eşeğe binerek şakirtleriyle KUDÜS şehrine
girdiğini gösterir.
latmağa yetmemekle beraber kanalı da yeryüzüne yakın olduğu için biraz sıcaktır ve fakat temiz bir sudur. Bu Ayvan 1853 tarihinde yapılmıştır
7 — Deyruzzafaran'ın Etrafındaki Manastır ve Mabetler:
Deyruzzafaran kuzey cihetine düşen Deyrulseyyidi ve Natıf a- dıyla bilinen bir küçük manastır vardır, kaya içinde oyulmuştur, iki tapınaktan ibarettir, biri Meryem Ana diğeri şehit Mar Thevodoros isimlerine izafeten yapılmıştır. Bu manastır, Deyruzzafaran'dan önce yapılmıştır. Vaktiyle ekmek ve erzakı Kaletmara köyünden temin edilirdi, bu manastırda Metropolit Hanna Dolapönü dört yıl süreyle inziva ve itikâfta kalmıştır. Tarihî bilgisini çoğunlukla burada kuvvetlendirmiş olduğu açıklanmıştır.
Mar Yakup Manastırı (Suruçlu Mar Yakup’un adına izafeten kurulmuştur.)
Mar İzizoel Manastırı (Samisat Şehitlerindendir).
Mar Behnem Manastırı
Mar Yusuf Sığınağı.
Mar Istefanos Manastırı, yahut Deyr Buhre.
6 — Deyruzzafaran’ın Yetiştirdiği Önemli Alimler:
Deyruzzafaranda pek çok âlim yetişmişse de tespit edebildiklerimiz şunlardır:
1) Daralı Yuhanna (M.S. 860)
2) Teşkökö oğlu İyavennis Yakup (M.S. 1231)
3) Vehipoğlu (M.S. 1333)
4) İğnatios İsmail (1365)
5) Mardinli Rahip İbrahim (1365)
6) Diyarbakırh Garipoğlu Yusuf (1375)
7) Mardinli Rahip Daniel (1382)
8) Diyarbakırh Garipoğlu Patrik İbrahim (1412)
9) Şeylillah oğlu Patrik Yuhanna (1442- 1493)
10) Homuslu Rahip Davut (1500)
11) Gürçlü Yusuf (1537)
12) Mansurıh Abdulgani (1575)
13) Patrik Nimetüllah (1535- 1587)
14) Göllülü Yakup (1583)
15) Patrik Şükrüllah (1674- 1745)
16) Musullu İsa (1685- 1743)
17) Diyarbakırh Abdunnur (1755)
18) Halepli Cercis (onsekizinci Yüzyılın başlangıçında doğdu 1773 de ölmüştür)
19) Rahip Abdyeşu Garibo (1877- 1916 de Tifo'dan öldü)
20) Mar İğnatios Patrik Afram Barsavm (1887- 1957)
Metropolit Hanna Dolapönü (1885 - 2/11/1969)
DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ
TURİSTLİK YÖNÜ
Dinî kavram bakımından tarihî değeri belirmiş olan bu manastırda bina değerinden başka bir de kütüphane mevcuttur. Bu kütüphanede bir çok kitap arasında bilhassa (VIII. yüzyılda Maraş'ta Estrangele harfleriyle yazılmış) kamış kalemle, serlevhaları altun, metinleri sabit siyah mürekkeple deri üzerinde yazılmış ve resimli motiflerle de süslü olan İncil zikre değer.
Manastır Müdürü R. Cebrail allat ve Rahip İbrahim Türker ve arkadaş.
İşte; bu bina ve kitap bakımından değerli eserlerle bu manastır bir müze gücüne ermiştir. İnanç sahibi ve eski eserleri görmek hevesinde bulunan yerlilerden başka yabancılardan da ilgi göstermektedir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin idarecilerinden gördüğü yakın ilgi, hatıra defterinde müşahede olunmaktadır.
Bu meyanda 14/10/1930'da eski Genel Kurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın manastırın hatıra defterindeki kayıtları zikre değerdir. Fevzi Çakmak, bu manastırın okulu hoca kıtlığından kapandığını bildiğinden ötürü hatıra defterine yazdığı «Hariçten ruhani getirmiyorsanız ve getiremiyecekseniz, getirilse bile idarenize yaramayacaktır, artık mektebinizi yeniden kurmağa çalışınız» (1) diye yazıyle buyurmuştur.
Diğer turist ve bilimcilerin ilgileri de bu defterde yer almaktadır.
DEYRUZZAFARAN MANASTIRININ PERSONELİ
Metropolit vekili:
Halihazırda (1969'da) Deyruzzafaran manastırının reisi Rahip Ceb- rael Allaf, Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü'nün ölümü üzerine (1969'da) Metropolitin vekâletine geçmiştir. (2)
Manastır müdürü:
Ayni manastırda Rahip İbrahim Türker; Rahip Cebrael Allaf'ın (1969'da) Metropolit vekilliğine geçmesi üzerine manastır müdürlüğünü yönetmektedir. (3)
Öğrenciler:
Manastırın kadrosunda 20 öğrenci de vardır. Bunlar Rahip İbrahim Türkeri'n yönetimindedir.
KARTMİN MANASTIRI
TARİHÇESİ
-Süryani Kadim toplumuna» ait bu eserimizde yer alan önemli kilise ve manastırları arasında, Kartmin Manastırı - MAR ŞAMUEL ve MAR ŞAM'UN - MAR GABRİEL isimleriyle anılan bu manastıra da; (Tarihî bir değre taşıdığından, içinde gömülü bulunan yüksek şahsiyetleri tanıtmak bakımından) yer ayırmak gayretine girdik.
Bu manastır, her ne kadar yukarıda açıklanan isimlerle anılmış isede güçlük çıkarmamak amacıyla isim olarak «ARTMİN manastırı» diye tarihçesine alınmıştır.
Her halde bu eseri okuyan sayın kişiler, takdir edeceklerine emin bulunduğumuzdan bu görevi ifa etmekle kendimizi bahtiyar sayıyoruz.
Zafaran Fidanlığı Deyruzzafaran Muhtasar tarihi Sahife: 30
ve (3) bu eserin (Türkiyede bulunan Ruhanilerin hayat hikâyeleri) bölümüne bk.
KARTMİN MANASTIRI'nın
KROKİSİ
1-Büyük Mehrap. 2-Sağ Cenahtaki Mehrap. 3-Sol Cenahtaki Mehrap. 4-Azizlerin mezarlığı. 5 - Mar Gabriel’in mezarı 6 - Mezarlıklar. 7-Güt (koro) taşı. 8-Ayvanlar.
COĞRAFİYESİ
Kartmin manastırı, Midyat doğusuna düşre; Midyat ilçesinden 25 km. mesafede, Kartmin köyünün kuzey doğusuna 5 km., Keferbi köyünün kuzey batısına 2 km., Hırbahalit köyünün güneyine 8 km. mesafedeki tepede kurulmuştur.
Bu manastır, TUR ABİDİNf*) manastırlarının en önemlisi olup et
iz) TUR-ABİDN Bölgesi, Midyat ve Nusaybin İlçelerine bağlı dağlık köylere tüm olarak (Tur-abidin) bölgesi denilir.
rafı eski binalarla, palamut ve mazı ağaçlarının sıkı ormanıyla çevrilidir.
Kartmin manastırı, Tur Abidin bölgesinin Metropol iti i k merkezi olarak M.S. 615 - 1049'a kadar kalmıştır. 1049'dan 1915'e kadar da özel bir Metropolitlik vasfını taşımıştır.
Kartmin Manastırının Kurucuları ve Aldığı İsimler
— Kartmin Manastırı dört isimle anılmaktadır:
Kartmin köyüne en yakın oluşundan ötürü, bir de kuranlarından ŞAM’UN adındaki zat da Kartminli olmasından, «Kartmin Manastırı» denilmiştir.
Savur’lu Mar ŞAMUEL ile Kartmin’li Mar Şam'un (M.S. 397) isimlerine izafeten, «Mar Şamuel ve Mar Şam'un Manastırı» da denilmiştir.
Birçok rahiplerin ibadet yeri oluşundan «DEYRUL-UMUR» (Rahiplerin Meskeni) Manastırı denilmiştir.
M.S. 667’de yaşamış ve bu manastırda büyük mucize ve şöhret yapmış Midyat'ın Bakısyan köyünden olup bu manastırın Metropo- litliğini senelerce yapmış Evliya MAR GABRİEL’in adına izafeten «MAR GABRİEL Manastırı» denilmiştir.
Kartmin Manastırım ilk kuranlar
— M.S. 397’de yaşamış Rahip MAR ŞAMUEL ile Rahip ŞAMUN tarafından ilk kurulduğunda bu manastır yalnız bir ibadet evi ile rahipleri barınabilecek bir iki odacıktan ibaretti. İnziva hayatına atılanların dikkatini çeken bu ibadet yeri, peyderpey inzivacı ve itikâfçıları kendine çeke çeke netice, 800 kişi toplamıştı, zamanla nüfusa göre sığınak ve odacıkları da çoğalıyordu
Kartmin Manastırının gelişimini sağlayanlar
— M.S. 512 ve Bizans İmparatoru Büyük THEODOSİOS'un oğlu Muzaffer ANESTAS'ın 21. iktidarı yılında bu manastırın fazilet haberi her tarafa yayılınca, adı geçen İmparator ANASTAS'ı da ilgilendirmişti.(1)
Bizans İmparatoru ANESTAS, haberdar olunca çokça ALTIN elçileriyle beraber Yüksek Mimar, Mühendis, Taş kesen ve nakışçılar, Tuğla ve kiremitçiler göndererek bu manastırın bulunduğu yere gelmişlerdi.
Tur-Abidin Tarihi Sahife 219, 220. 1886- 1957 de süryanice olarak Patrik I. Afram
Barsavm tarafından hazırlanmış ve Bağdat Metropoliti tarafından arapçaya çevrilmiş ve 1963'de yayınlanmıştır.
İlk önce, Kartminli Mar Şam'un'un rüyasına gelen Tanrı Meleğinin tayin ettiği yerde kalan, büyükçe bir taşın üzerine, gelen ustaların da ayni taşın üzerine (yeniden yapılacak olan manastırın) temel kurmalarına dair, gece rüyalarına da gelmişti. (XX).
Mimar mühendislerin isimleri şunlardır:
a) THİYODORA. b) THİYODOSİ (Şufni Oğulları kardeşleridir.
Bunlarla beraber Altın, Gümüş ve bakır kuyumculuğuyla mahir sanatçılar, demirçiler, Ressamlar, Mermer yonutucular, mahir müze- yikçileri de bulunyordu.
Kuruluş şekli: eb'adî
Yurada gösterilen Mimarlar tarafından bu manastırın içinde kurdukları ibadet evinin şekil ve Ebadî şöyledir:
Binanın uzunluğu 27, 75 cm. Genişliği 18, 75 cm. Temel duvarlarının kalınlığı ise 5, 25 cm. dir.
Bu binanın iç kısmının doğu çepheslnde, üçe bölünmüş büyükçe bir MEHRAP yapılmıştır. Bu mehrabın ortanca bölümü KIDSEL-IKDAS denilen Mehrap kurulmuştur.
Kıdsel - ıkdas Mehrabın ortasında, TRUNOS isimlendirilen, beyaz Mermer'den olup uzunluğu 150 cm, genişliği ise 115 cm, lik bir taş, alarak yerleştirilmiştir, buna da «Kutsal sofra» denilmektedir.
TRUNOS denilen bu taşın üzerine Bakırdan bir Melek, Meleği ve taşın üstünü kaplayan, yine bakırdan yapılmış bir kubbe; Bu kubbe dört sütün üzerine kurulmuştur, ortasında da halis altından yapılmış bir kandil takılarak asılmıştır.
Orta Mehrabın dört cephesi vardır, her cephesine nadide şekiller, süsler yapılmış; her cephede gayet canlı birer resim yapılarak bu resimler Arslan, Öküz, Kartal, dördüncüsü de İnsan şeklindedir.
Yukarda anlatılan,bu Orta mehrabın zemini çeşitli ve renkli mermerden muzayık olarak şekillere girdirilmiş gayet güzel ve muhteşem yapılmıştır. Duvarları ise, mermerden gayet nefis süslenmiş, müzeyik- tir. Tavanını, da fesifsai, halis altından işlenmiş ve şekillere girdiril- miştir.
Ortanca Mehrabın kapısının her iki yanında Bakırdan gayet zarif ve canlı iki ağaç yapılmış, ağacın yüksekliği 15. cm. olup bu Asma ağaçların her birisinin sayılmaz yaprakları arasına fenerlerin takılması için halkalar bu halkalara 180 altından yapılmış, renklere boyanmış birer yıldız takılmıştır.
Ayrıca her ağaçta 50 gümüş zencirler bağlanmış ve bu zencirlere de Deve kuşlarının biçimindeki yumurta, her cinsten hayvan şekilleri
(xx) Deyrulumur tarihi S: 3. M. H. Dolapönü tarafından hazırlanarak 1959 da basılmış ve yayına çıkarılmıştır.
ve kuş biçimleri heykeller yapılarak takılmıştır.
Bütün Bunların bir kısmı halis altından, bir kısmı gümüşten ve bir kısmı da Tunç ve bakırdan yapılmıştır.
Bu şekilde muhteşem olan bu kilise manastırın ortasına kurulmuş ve kilisenin kuzey, batı ve güney cephelerindede birer ayvan yapılmıştır.
Kartmin manastırında zamanla yapılan
İnşaat ve Tamirler
Roma İmparatoru II. THEODOSİOS’un günlerinde, Şehitlere ait ikinci bir mezarlık yapılmış.
Resüllerin (İsanın şakirtleri) adına izafeten küçük bir kilise ve Azizlere ait de bir mezar evi (Kaddislerin mezarı) yapılmıştır .
Meryem ana namına izafe edilen kilise ,
Kırk şehit namına izafe edilen ve alt katın üzerine inşa edilen kilise, (nadideşekillerle ve çeşitli resimlerle süslenmiştir).
Mar Şamuel tapınağı, ki bu rahipler tarafından Mar Şamuelin ölümünden sonra inşa edilmiştir.
g) Manastırın batı güneyinde Mar Şam'un adına yapılan kilise.
ğ) Hasta olup Mar Şamuelin duasiyle şifa bulan Prenses THEODO- RA’nın harikulade inşa ettirdiği, sekiz kemer üzerine kurduğu, Yüksekliği, genişliği ve uzunluğu 25’er metre olmak üzere yaptırdığı Kubbe (Theodora Kubbesi).
Mısırlıların Kubbesi, ki bu kubbe, Mısırdan bu manastırın ziyaretine gelen belli başlı kişilerin gördükleri mücize ve harikaların tesiri altında kaldıklarından bu manastırda kalmağı tercih edip Bineklerini satarak rahiplik silkine girdikten bir süre sonra halen mevcut kub beyi inşa ettirmişlerdir.
h) Rahiplerin sayısı bu manastırda çoğalınca su ihtiyacı duyulmuştu. Bu ihtiyacı karşılıyan üç adet büyük SARNIÇ, her sarnıçın uzunluğu 40, genişliği 36, Derinliği 25 metre olarak kazdırıldı, dışardan gelecek su yolunu kiremit büzlerinden düzenlenmiş ve bu şekilde manastırın su ihtiyacı kapatılmıştı.
j) Bizans İmparatoru THEODOSİYOS'un oğulları ANORİOS ve AR- KADİOS tarafından gönderilen ROMELİOS adındaki elçileriyle beraber Kartmin manastırına çokça altın ve kiymetli hediye giyim eşyaları gönderilmişti, Elçinin yaptırdığı inşaatlar da şunlardır:
Mar Şamuel tapınağının güneyinde bir bina,
Ayrıca büyük iki su sarnıçı (kuyu), biri tapınağın doğusuna, diğeri kuzeyinde kazdırmıştır .
Büyük bir kubbe, Tapınağın güneyinde yaptırmıştır.
Büyük Mehrabın çok muhteşem ve olağanüstü güzellikte olan büyük perdesini de göndermişlerdi.
Manastırın dışında bir kısmı yeniden bir kısmı da
tamir ettirilmiş odalar
Zamanın Patriği TEODOSİYOS'un günlerinde yapıldıklarını göste- teren, odalardan birisine, (tavanına) yazıldığı kitabe'nin metninden anlaşılan; manastırın dışında görülen odaların bir kısmı yeni, bir kısmı da tamir gördüklerini kaydetmektedir.
CUMHURİYET DEVRİNDE YAPILAN
İNŞAATLAR
Türkiye Cumhuriyeti devrinde, Kartmin manastırının iç Kalenin içinde kuzey cephesinde yapılan odalar, yek diğerini takip eden Manastır yöneticileri Rahip Sefer, Rahip ŞAM'UN ve Rahip Abdullahat Gümüş delaletiyle yaptırılmıştır.
M. S. 1961 'de Kartmin manastırını ziyaret eden Amerika Birleşik Devletlerinde Süryani kadim toplumu Metropoliti ATHANASİOS YEŞU SAMUEL'ın maddi yardımlarından, manastırın kuzeyindeki iki oda, bir salon, 1967’de de ikinci ziyaretinde bu odaların yine bitişiğindeki yıkık duvarların yerinde iki oda, bir Medrese yaptırmıştır.
Kartmin Manastırındaki
Okullar ve kanunları
Kartmin Manastırındaki okular şunlardır :
İlk, Orta ve Lise oranında üç okulu vardı, bir de
THEOLOGİYE fakültesi
TUR-ABİDİN bölgesindeki «Kartmin manastırı» adıyla ün salan bu manastırın okulları da her tarafa eğitim ve bilginlerinin hünerleri yayılmış ve bu bilgi yuvalarından birçok irfan ve kültürlü bilgin şahsiyetler mezun olmuştu.
Tur Abidin şöyle bir kanun meriydi. Yirmi yaşına kadar, Ebeveyin- leri tarafından Kartmin manastırı okullarına verilmiş her genç, tahsilini bu süre içinde bitirdiği takdirde arzusuna bağlı, ister manastırda rahip olabilir, ister de manastırı terk ederek evine gidebilirdi. Fakat mezun olan ve müstesna tutulan kişiler bahamahal ya ŞAMMAS (Baş- diyakos) veya keşiş olması gerekirdi.
Bu şartlar altında yetişenlerden yüksek ilim ve kültürlü şahsiyetler sayısı şöyledir:
Dört Patrik, bir Mafiryan (Patrik Mülhaki), 79 Episkopostur. Bunlardan birisi:
Örneğin: M. S. 484’de Diyarbakır Metropolitliğine atanan, Silvan Köprüsü adını taşıyan Dicle suları üzerindeki köprüyü kurduran ve Kırklar tepesindeki kırk şehit kilisesini inşa ettiren YUHANUN SAORO, na- mi diğeri Efesli Yuhanna adındaki tarihçi metropolittir.
(Ölümü. M.S. 503)
Membecli Mar FİLİKSİNOS - AHİSNOYO, ki çağın en büyük bilgin mutasavvıflardandır. Büyük şahsiyetlerden olup parmakla gösterilen AHİSNOYO M.S. 523'de ölmüştür.
Patrik THEODOSİOS ROMANOS, Mahir bir tabib idi (M.S. 887 896) (I)
Hedıllı Patrik Behnam, Mahir bir şair ve edebiyatçıydı (M.S. 1454)
KARTMİN MANASTIRININ
KÜTÜPHANESİ
Birçok nefis ve nadide eserlere sahip olan Kartmin manastırının kütüphanesinde Bilhassa ZEYTİNLİ MAR SAMUN'un topladığı ve bıraktığı 734 kıymetli eserlerden deri üzerine yazılmış Tevrat, Zabur ve İn- cil’in tümünü taşıyan kitaplar.
Ayrıca, Mahir Baş yazar Kendiripli Daniyel'in ve Yeşu ŞAM'UN Basibrinlinin ve MAR HOYE ile yeğeni Davut tarafından 180 cilt daha eklenmişti.
Müteakiben, Bu manastırın Metropolitlerinden Basibrinli Yuhanna (M.S. 998-1034) ve Yeğeni Rahip Emmanuel tarafından deri üzerine nashettikleri 70 cilt kiymetli kitaplar bu kütüphaneye eklemişlerdi.
Müteakiben, M.S. 1169’da Yaşamış FATRİK oğlu Gabriel ile kardeşi Elişa ve Kefersalt'lı Muşe, adındaki rahipler de 270 cilt kitap eklemişlerdi.
Maalesef zamanın badirelerine, yağma ve ölümlere hedef olan kartmin manastırı ve kütüphanesi bu gün için binaları bir çok değişikliklere uğramış, kütüphanesi ise tarumar olarak ancak ufak tefek kitaplardan başka hiçbir kıymetli esere sahip kalmamıştır. Kalanlar da Doğu ve Batı ülkelerin müzelerine malolmuşlardır.
Kartmin Manastırında
Gömülü Aziz ve Erenler
— 12.000 Eren kişilerden başka Sivaslı Kırk şehitler
Patrik THEODOSİOS - ROMANOS aslıan Tagritlidir, Kartmin manastırında eğitilmiş, rahip olmuş ve Diyarbakırda M. S. 887'de patrik seçilmiş ve Kartmin manastırında 896 da ölmüştür.
— Mar Sargis ve Mar Bahos'un kemiklerinden
— Bizans İmparatoru II. Theodosios'un ateşte yaktığı bin şehitlerin kemikleri (bu kemikler; Metropolit MAR AHO tarafından getirilerek) Perslerin baskısından tahrip edilen manastırın tamirinden sonra ve armağan olarak bu manastıra verilmişlerdir.
— Halepli Mar Eşaya
— Savur Metropoliti Kaddis Mar Krafos'un kemiklerinden parçalar (bu zat Mar Şamuel'in hocasıydı)
— Bu manastırın ilk kurucusu Mar Şamuel cesedi
.— Bu manastırın ikinci kurucusu Mar Şam’un cesedi
— Membecli Mar Filisinos'un cesedi
— Mısır'dan gelen 800 kişinin cesedi
— Bu manastırın adına izafe edilen en son isim sahibi manastırın nezih ve mucize adamı Mar Gabriel’in (Bakısyanlı) M.S. 667 cesedi
— Zeytinli Mar Şamun (Hapisnaslıdır. Bu da mucizeleriyle ün salan bir şahsiyettir. M.S. 734’de vefat etmiştir) cesedi.
— Arap Mar Yuhanna'nın cesedi
— Urfalı Mar Yuhanna'nın cesedi
— Uzeyli Mar Daniel'in (M.S. 634) cesedi
— Nubyeli Mar Atnos’un (M.S. 719) cesedi.
Bunlardan başka adlarını yazmağa lüzum görmediğirpiz fazilet ve irfan sahibi 50 kişi.
Bütün bunların ikramı için Kartmin manastırını ziyaret eden kimseler, Kudüs'e gidip ziyaret ettikleri kadar moral takviyesine sahip oluyorlardı.
Membecli Mar Filiksinos’un, seçtiği Episkopos Storis'e yazdığı bir mektubunda şöyle kaydetmektedir: «Kartmin - Deyrulumur manastırını imanla ziyaret edenler, Kudüs'ü ziyaret ettikleri kadar inanıyorlar, inançlarında da bir hakikat bulunmaktadır» (1)
KARTMİN MANASTIRINA VERİLEN TEBERRÜ
VE GAYRİMENKUL MALLAR
Dara kralı Büyük Anestas tarafından, (k) harfiyle başlayan yedi köy verilmişti; isimleri şunlardır:
Keferşoma köyü, 2) Keferallap köyü, 3) Kefer Arap köyü, 4) Keferhavvar köyü, 5) Kefernunip köyü, 6) Kefri köyü, 7) Kivah köyü. Bunların yanıbaşmda değirmenler, bağlar, tarla ve bahçeler bulunmaktadır.
(1) Kartmin-Deyrulumur tarihi Sahife 19 süryanice metin.
Halktan da, Musul’un SINCAR dağından, İdil'in Cehennem deresinden, Şirvan’dan, Nusaybin’den, Hazo ve Hasankeyif'den, birçok teber- rüler verilmişti.
ZEYTİNLİ MAR ŞAM’UN ve
ESTUNO MANASTIRI
Zeytinli Mar Şam’un adıyla bilinen bu rahibin satın aldığı ESTUNO manastırıyla bütün variyeti, yani su çeşmelerini, çiftliklerini, arazilerini, kâmilen Kartmin manastırına vakfetmişti. Zeytinli Mar Şam'un'un uzaktan getirdiği 12.000 zeytin şitillerini bu araziye dikerek beş yıl zarfında bu şitiller meyve vermeye başlamış ürünlerinden Kartmin manastırı ve diğer kilise ve manastırlar da yararlanıyordı. Bu nedenden Mar Şam’un’a (Zeytinli Mar Şam’un denilmiştir).
Mar Şam’un, ayrıca Nusaybin’deki Mar Theodoros kilisesine ve kurduğu diğer manastırların gelirlerinden artanını da Kartmin manastı- , rina aktarıyordu.
KARTMİN MANASTIRININ NÜFUSU
Her ne kadar bu manastır ilk önce iki nüfusla başlamışsada, Mar ŞAMUEL'in günlerine kadar 400 kişiye, Mar Şam'un'un günlerinde 560, zamanla da 8000 kişiye yükselmiştir. 1970 tarihinde, bugün 20-30 kişiden ibaret nüfusu vardır.
2. AYRIL
KARTMİN MANASTIRININ İLK KURUCUSU
SAVURLU MAR ŞAMUEL İN HAYAT
HİKÂYESİ
MAR ŞAMUEL, Savur ilçesinin İŞTİN köyünde doğmuştur. Mümin ve zengin YUHANNA adındaki kişinin oğludur.
Şamuelin babası Yuhanna evlatsız olduğundan özel olarak Tanrıya üç gün üç gece oruçlu kalmış dua ederdi. Cenabı Hak Yuhanna'nın niyaz ve orucunu kabul ederek 9 aydan sonra bu çocuğu kendisine vermiş adını ŞAMUEL (Tanrı beni işitti) takmıştır.
Büyüyen Şamuel ilk tahsilini doğduğu İştin köyü medresesinde yapmıştı Adaşı olan Peygamber ŞAMUEL’in kitabının okumasını çok severdi.
Şamuelin yüreğine Ruhbanlık hayatının arzuları gün begün işlerken, köyünden üç mil uzakllığında bir inziva yerine çekilmiş, o yerde sekiz arkadaşla beraber yaşıyorlardı. Bu arkadaşlar gayrete gelerek orasını küçük bir manastır halına getirmiş ve orada ibadetlerini yapıyorlardı.
Şamuel'e bir kardeş doğmuş adını ŞOMİR koymuşlardı.
Şamuel, bir gün, arkadaşlarına haber vermeden o yerden ayrılmış NUSAYBİN’a yakın MARİN köyüne giderek üç yıl köyde kaldıktan sonra, şöhreti de her tarafa yayılınca etrafına bir çok rahipler toplanmıştı.
Kartmin köyünden Saliba adındaki şöhretli bir adamın oğlu ŞEM'- UN hastalanarak ölüm derecesinde iken, Fazileti duyulan Şamuel'e getirilen çocuk 4 yıl yedi aylıktı.
Çocuğun babası, Şamuel'e «Oğlum şifa bulduğu takdirde size bir manastır inşaat masrafını ve bütün rahiplerinde ihtiyacını sağlayacağım, çocuğu da adak olarak size bırakacağım» vaitte bulunmuştu.
Şamuel’in Duasını işiten Cenabı Hak çocuğa şifa vermesi üzerine sözünden caymayan çocuğun babası, Marin köyü yakınlarında Şamuel'- in kurduğu manastırın bütün masraflarını ödemişti. Şamuel bu manastırda yedi yıl kalınca otuz rahip yanına toplamıştı.
Bu sırada Savur Episkoposu KRAFOS, Şamuelin faziletlerini duyunca yanına gelerek Şamueli Rahiplikten Kâhinlik derecesine takdis eylemişti.
Bu arada PRES (İran) lı komutan kesif bir askeri kuvvetle TİLBİS>M, KIZILTEPE, RASUL- AYİN, URFA v eNUSAYBİNA kadar yürümüş önüne bu ülkenin bütün kilise ve manastırlarını yıkmıştı. Bu meyanda Şamuelin Nusaybinde kurduğu manastırı da yıkmıştır ve Şamuelin bulunduğu manastıra sığınan Savur Episkoposu KRAFOS'u da öldürmüştü.
Şamuel, Kumandana verdiği hediyeler mukabilinde öldürülen epis- koposun cesedini almış ve kendi manastırına getirerek gömmüştü. Bu badirelerden korkan Şamuel, kısa bir müddet sonra manastırını terk ederek Kartmin köyüne gelip yerleşmişti.
Kartmin köyünden ŞEMUN adındaki bir çocuk hastalanmış ve Mar Şamuelin duasyle iyileşen bu çocuğun babası, çocuğu Şamuel şakirt olmak üzere vermişti. Şamuel çocuğu okutarak yetiştirdikten sonra rahiplik silkine almıştı.
Şamun, nezih bir rahip oluyordu, hizmetlerinde hiç bir kusur göstermiyordu, Tanrı ve hocasının sevgisinde daima yaşıyordu, Şamuel hoş görünen şamun’un hareketleri, bundan böyle Şemun bir talebe olmayarak, bir kardeş gibi ve bir yardımcı olarak şamuelle çalışırdı.
ŞAMUEL ile ŞAM'UN biribirine tanışarak kendilerine münasip bir mevkide bir manastırın inşa ettirilmesini düşündüler, Manastır yerinin tayinini Allahtan diliyorlardı. Her ikisi sabahtan akşama kadar yer aramış ve nihayet, Eskiden Puthane olarak, harabe buldukları HARPTHO denilen bir yere gelmişlerdi, Bu yeri beğenmişlerdi. (Burası Kartmin köyünün kuzeyine düşer).
Yorgun, bitkin uykuda dalan iki arkadaşlardan ŞAM'UN rüyasına giren Allahın Meleği «Kalk, sana, kuracağınız manastırın yerini göstereyim» derken, beraber gidiyorlardı.
Melek ile Şam’un bir mevkiye varınca, Melek orasını tarif edip küçük taşlarla sahayı çizmişti, bir de büyükçe bir taş ortaya bırakmıştı.
İki arkadaşlar uyanınca Şam'un Şamuele "kalk, senin gece tarif ettiğin yer gidip manastırın temellerini kuralım» dedi. Şamuel - Şaşır- dınmı, Yoksa rüyamı gördün, haydi gidelim gördüğün yeri göster, deyince; iki kardeş Meleğin gösterdiği yere varmış, o yerde manastırın temelini atmışlar, peyderpey inşaatına başlamışlardı. (I)
Mar Şamuel ile Marşamun, Yunanlıların 708, Miladın 397 ve Roma - Bizans İmparatoru ARKADİYOS'UN hükümdarlığının birinci yılında ve ANTAKYA SÜRYANİ KADİM TOPLUMU PATRİĞİ I. FİLİBYANOS Günlerinde başlanılmıştır.
Adı geçen Kartmin Manastırı, kurulduğunda, Kuzeyinde bir kapı, batı ve güneyinde de bir kapı inşa edilerek, kuzeydeki kapıya FİSKİN kapısı denilirdi. Rahiplerin oturması için ayrıca bir kaç odacık yaptırılmıştı.
M. S. 408'de Bizans imparatoru ARKADİYOS ölmüştü. Ayni yılda zuhur eden bir hastalıktan HAH köyünün halkını kasıp kavuran bu has- tılığın giderilmesi için Mar Şamuel’e müracaat edilmişti. Hah köyüne giden Mar Şamuel ile rahip arkadaşları bu hastalığın ortadan kalkması için Allaha dualarda bulundular. Dualarını işiten Tanrı hastalığı kaldırmış ve gelecek asırlar boyunca bu olayın yâdedilmesi bakımında Mar Şamuel'in adına hürmeten bir kilise inşa ettirilmişti. Bu kilise halen Hah köyündeki MAR SOBO kilisesinin yanında ve batı kuzey yönünde bulunmaktadır.
MAR ŞAMUEL'in Ölümü
M. S. 409
Mar Şamuel, öleceğini anlayınca; Manastırın yönetimi, yardımcısı ve arkadaşı olan Kartminli Lider Saliba oğlu Şamun’a tevdi etmiş ve temiz bir sonuçla M. S. 409 da hayata gözlerini yummuştu. Mar Şamu- elin cenazesi Azizlerin mezarlığının birinci kısımdaki özel mezarına gömülmüştür, bu mezar halen ziyaret edilmektedir.
(1) Deyrulumur tarihi sahife: 3. Ve TUR-ABİDİN tarihi (Arapça ve Süryanice S: 266 a) M.S. 352 de Perslerin manastıra olan baskıları neticesinde Ma-
Ayrıl
Bu Manastırla ilgili tarihi
Olaylar.
nastırın konuk'u olan Savur Episkoposu KRAFOS'un şehit olması.
M. S. 363’de Bizans Hükümdarı Hübiyanos tarafından sulhun idamesi bakımından yirmi yıla kadar Nusaybin şehri Perslerin elinde kalmasının antlaşması imzalanmıştı.
M. S. 381’de Büyük Bizans imparatoru THEODOSİYOS'un günlerinde Ruhani konseyinin toplanması.
M. S. 386'da, Persler, BizanslIların ülkesine hucüm etmeleriyle Bütün Süriye’yi ele geçirdiklerinin nedeni, Yerlilerin ileri gelenlerinden RUFİNA ve Aday adındaki kişilerin hiyaneti olmuştur.
M. S. 395 de Bizans imparatoru ARKADİOS'un iktidarda Onüç yıl kaldıktan sonra ölmesi.
M. S. 400’de Pers Kıralı ŞABUR Oğlu YEZİDCERD’in iktidara geçmesi ve 21 yıl devam eden bu idareden sonra M. S. 421'de ölmesi.
M. S. 408 de İL THEODOSİYOS’un iktidara geçmesi ve 450'de ölmesi.
M. S. 409'da Mar ŞAMUEL’in Mayıs ayının salı gününde vefat etmesi ve yerine Kartminli Mar Şamun’un geçmesi.
M. S. 431'de Ruhani konseyi EFES'de toplanması.
M. S. 441 'de Pers Kiralının ölmesi ve yerine oğlu YEZİDCERD’in geçmesi (18 yıl iktidarda kalmıştır).
MAR ŞAMUN’un
HAYAT HİKÂYESİ
Mar Şamun, Kartmin köyünde doğmuştur. Babası Lider Saliba'dır. Dini eğitimde ve fazilette ilerleyen Şamun, Hocası Mar Şamuel’in yerine geçmişti.
Şamun’un uzanarak yattığına kimse şahit olamamıştır. İbadetten yorulunca diz çöker istirahat ederdi. Uyumamak için bazen kendini ipte asardı.
URFA Episkopoluğunu deruhte eden Episkopos RABULAM.S. 732'de Urfadan çoğun bir altınla Kartmin manastırını ziyaret etmeğe gelmiş, Adı geçen Mar Şamun, bu ziyaretten pek memnun ve mahzuz kalarak Episkopos RABULA'yı altı ay yanında alıkoymuştu, bu süreden sonra tekrar merkezine dönen Rabulanın götürmüş olduğu bütün Altını iade ederek, kabul edilemeyen bu hediyeyle urfada Şehit Mar İstifan- os’un adına izafe edilen kilise, inşa ettirilmişti.
RABULA'nın pek hoşuna giden Mar ŞAMUN'un hareketleri, Mar ŞAMUEL’in namına URFA'da bir Kilisenin inşa ettirmesi şayanı takdir olmuştur.
Mar Şamu’unun Fazileti her tarafa yayıldıktan başka Bizans ve Pefslerin nezdinde de işar olmuştu. Biribirine karşı duran her iki ülkenin hükümdarları, sırasında Mar Şamun Manastırı olan Kartmin manastırına yardımlarını esergemiyorlardı. Bilhassa BizanslIlar her yıl kendisine bir miktar yardım etmeleri adet haline getirmişlerdi.
Mar Şamun'un yaptığı bir çok mücize ve faziletleri bu eserde yazılması luzum görülmediğinden ancak bütün hayatını Allahın yolunda ve insan hizmetinde harcadığını söyleyebiliriz. Mar Şamun, M. S. 433 yılının Ocak ayının 13. gününde hayata göz yummuştur. Cenazesi layiki vecihle Kartmin manastırının Azizler mezarlığının MAR ŞAMUN Mezarının yanında ve bitişiğine gömülmüştür.
Kartmin Manastırının Azizler Mezarlığının
Açılışı ve Sayımı
M.S. 431 ve Efes'te toplanan Ruhani senatosunun günlerinde, Kartmin Manastırı episkoposu Diyoskoros tarafından Manastırdaki Azizlerin Mezarlığı açtırılarak sayıldığında 484 kafa tası bulunduğunu kayideden Kartminli Müverrih derki: »Bu Mezarlığa ilk gömülen Mar ŞAMUEL'dir, son gömülen de Urfalı Mar Yuhannadır.»
BÖLÜM
Kartmin Manastırının Geçirdiği
Felaketler (M. S. 450 - 615)
Güneydoğuda gittikçe Yıldızı parlayan Kartmin Manastırı hakkında geçen yazılarımızda açıklamalar yapmıştık. Bunların yanında, İlim, İrfan, Kültür, Fazilet kaynağı olan bu manastırın geçirdiği bazı önemli felâketlerine de değinmek gerekir. Şöyleki:
Zamanla bu manastır rahiplerinin sayısı 1000’e kadar yükseldiğini ve bütün bunlar, fazilet, irfan, ilim ricali olduklarını açıklayan Deyrulu- mur ve Turabidin tarihi eserleri: «Deyrulumur-Kartmin Manastırının kubbesinde parlayan yıldızlardır.» diye kaydetmişlerdir;
Bu manastırın Yüksek THEOLOGİYA bilim fakültesinden, bir de Dil Tarih ve Coğrafye fakültesinden mezun olan Manastır rahiplerinden bilhassa (sonradan da Diyarbakır Metropolitliğine atanan) YUHANNA ŞUAR-SAORO, diğer namıyla EFESLİ YUHANNA; (Silvan Köprüsünün ve Diyarbakır Kırklar dağında Kırkşehit adına izafe edilen kilisenin ilk kurucusu bilinen samimi ve tarafsız bir müverrihti.
Membecli Mar Filiksinos diyip geçmemeli, Bu zattaki zekâ ve Mukaddes Kitabın tefsiri üzerindeki kabiliyeti bambaşkadır. Daha nice İsimlerini verebilir manevi kudret sahipleri vardırki, bu yüksek okullardan mezun olmuş ve haleflerine örnek olmağa çalışmış kişiliğin sahibi olmuşlardır.
Bu manastırın ve kişiliğinin şanını duyan Bizans İmparatoru-Dara Kıralı bilinen ANESTAS’ın bu manastıra yaptığı daimi yardımlar tariha malolmuşken M.S. 512'de de yine bu manastırın kilisesi içinde yaptırdığı muhteşem mehrabına, bu kez halis altından Antik müzayikının üstüne çekerek tümünü altına sıvamıştı, maalesef bu altın, Timurhan tarafından eritildiğini okuyoruz.
«Biri yapar, biri bozar, kıyamet kopar» denildiği ispatlayan, Adı geçen Dara Kıralı ANESTAS'dan sonra gelen Bizans İmparatoru JUS- TİNYAN’dır.
BizanslI JÜSTİNYEN, HALKEDONA senatosunun (M. S. 451) kararlarına uyarak SÜRYANİ KADİM Ortodoksların toplumuna, kana susamış gibi saldırarak; ruhanilerini merkezlerinden uzaklaştırmak, kimini öldürüp kimini zindanlara atmakla görevinin en iyisini yaptığına inanıyordu. M.S. 451 'de halen Süryani Kadim toplumunun dinî merkezi ve Patrikhanesi bulunan ANTAKYA şehrine baskın yapmıştı. Gayrî merî bulunan Patrik AFRAM’ı getirip Süryanilerin başına patrik olarak dikmişti. O tarihte Süryani meşru patriği fazil ve bilgin SEVERİOS idi.
«Gayri meşru sayılan Patrik Afram, Jüstinyen'den aldığı emir ve Halkedonya senatosundan aldığı kararla, iktidarın gücüyle her tarafa saldırarak, saldırıların bir ucu da Kartmin manastırına batmış ve hudut şehrine kadar dayanmıştı.(1)
Kartmin manastırının rahipleri Patrik Afram’a itaat etmeyince, rahipleri muhtelif ülkelere dağıtarak Kartmin manastrına 20 yıl süreyle acılar çektirmiş manastırı boş ve berhane bırakmıştı. Yirmi yıldan sonra yumuşan havanın esintisini duyan rahipler [kalanlar) Cudi dağlarından, Arap çöllerinden, Sincar dağından ve Bagök dağından peyderpey tekrar Kartmin manastırına geri gerisince dönmüşlerdi. Yıkılan manastırın tamirini yeniden yaptıran rahipler, yalnız büyük mihraba el dokunmadığını görmüşlerdi. Bundan böyle rahiplerin sayısı 798'i bulmuştu.
M.S. 580’de kanlılar tarafından Kartmin manastırı basılmış bütün haşmetini ateşe vererek yakılmıştı. İranlı kumandan ölmüş, askerin arasına ikilik doğmuş, kendi kendilerini öldürmüşlerdi. Bu yüzden manastırdaki rahipler kaçmış tam 20 yıl boş kalan Kartmin manastırı tekrar yıkılmıştı. Durum normale dönünce rahipler yeniden yavaş yavaş manastıra dönmüş, yıkılmış harabelerini tamir ettirdikten sonra MAR ABHAY’ın getirmiş olduğu 4000 azizlerin kemiklerini manastırdaki azizlerin mezarına gömmüşlerdi.
(I) Hudut şehri, Dara Olma ihtimali kuvvetlidir, çünkü Nusaybin o tarihte kanlıların idaresindeydi.
M.S. 6O4’te TUR - ABİDİN kalesi İranlılar tarafından bastırılmış ve bu yüzden İranlIlarla yerli Müslümanlar arasında büyük çarpışmalar olmuştu. Bu tarihte Kartmin manastırına UZOYO’lu Mar Daniyel başkanlık ediyordu.
UZOYO’LU MAR DANİYEL
[M.S. 615-634)
M.S. 700. yılın başlangıcında BizanslIlarla İranlılar arasında meydana gelen savaşlardan ötürü Güneydoğu memleketi harabeye dönmüştü. Bu badirelerden yana, her üç dört bölgeye bir episkopos'un tayin edilmesi uygun görülmüştü. Tor-Abidin, Mardin, Dara ve Telmüz- let (Viranşehir) bölgelerine, Kartmin manastırı rahiplerinden UZOYÛ’- lu Mar Daniyel adındaki zat, episkopos olarak Deveci Patrik ATHANASİOS tarafından takdis ve tayin edilmiş ve Daniyel bu bölgeleri 19 yıl idare ettikten sonra M.S. 634'te ölmüş, manastırdaki özel mezarına gömülmüştür.
BAKISYANLI MAR GABRİEL’İN HAYAT HİKÂYESİ
(M.S. 634 - 668)
Allah yolunda yürüyen fazilet ve irfan sahiplerinin hayat hikâyelerine üç yönden mütalâa edilir yararlı özellikleri vardır:
İşlemlerinde Allah'ın adı övünüldüğünden.
Fazilet ve irfanları her tarafa yayıldığından.
Müminlerde büyük intibalar bırakmış, örnek olmalarından yararlanırken gerçek insaniyete payidar olma hisleri doğar. Bu bakımdan azizlerin, erenlerin hayat hikâyelerine önem vermek caizdir. Bu gerçek yoldan yürüyünce; Bakısyanlı Mar Gabriel'in hayat hikâyesini kısa olarak burada açıklamağı uygun bulduk.
Bakısyanlı Mar Gabriel; Midyat ilçesine bazlı BAKİSYAN köyünde M.S. 594’de doğmuştur. İmanlı bir ailenin çocuğudur. Babası tarafından ilk tahsile verilmiş ve köydeki kiliseye diyakos olmuştu.
Gençlik çağına giren Gabriel, evlenmeyi reddederek, GEVERGİ a- dındaki fazil adama gidip ebeveynlerinin haberi olmadan bu ruhani kişinin yanında saklanmıştı. Bu ruhaninin sığınağı Bakisyan köyünün doğusuna düşer, köye yakın bir mevkidedir. Gabriel işte bu ruhaninin yanında rahiplik silkine girmişti.
Gabriel, var gücüyle kendini fazilet yoluna atmış, hocasına benzemek niyetiyle ibadet .oruçta azimli ve mutlak bir iradeye sahipti. Geceleri yalnız iki saat uyku alır bunu da bedenî bir ihtiyaç olarak duyduğundan kabul ederdi Yaz, kış yayan yürürdü, beline demirden yapılmış bir kemer bağlar, vücuduna kalın çul giyinir .onunla yatardı.
Gabriel, hocasının yanında yedi yılını bitirdikten sonra, ailesinden alâkasını kamilen kesmek gayesiyle bir gece hocasının da haberi olmadan yola çıkar ve Kartmih manastırında sabahlar. Manastır rahiplerin den sevinç ve memnuniyetle kabul olunan Gabriel’e özel bir odacık tahsis edilir, bu odacıkta ibadetini yerine getirirdi. Manastırdakiler Gabriel'in fazilet ve azminin hünerlerini sezince kendilerine reis seçmişlerdi.
Dirayetli görünen Gabriel, manastır Episkoposu Uyozo’lu Daniel vefat edince, O'nun yerine Metropolit olarak M.S. 634'de KOROS dağındaki kilisede oturan Patrik ATHANASİOS tarafından takdis edilip Kartmin manastırına atanmıştı.
M.S. 634’de İranlılar Mezopotamya'yı terkederek, Bizans İmparatoru Herakliyos Urfa'ya girmişti. Herakliyos, Süryani Kadim Episkopos- larına sıkı tedbirler tatbik ederek merkezlerinden uzaklaştırmıştı. (Daha önce Persler de, Halkedonyalı episkoposları Süryani merkezlerden kovmuşlardı). Bu misillemeyi yapan Bizanslı Herakliyos, Süryani kilisesini çok üzmüş, ezmişti. Bu sıkıntılara tahammülü kalmayan Kartmin manastırı episkoposu Gabriel, İslâm Arapların idaresine girmeği tercih ederek BizanslIların zulümlerinden bir an önce kurtulabilmesi için Araplara yol vermiş, Mezopotamya’yı işgal etmelerini desteklemişti.
Episkopos Gabriel, ihmal etmeden Cizre'deki Arap Emirine giderek ziyaret etmişti. Arap Emiri, Metropolit Gabriel’i memnuniyetle kabul edip şöyle yazılı bir antlaşma eline vermişti: (x)
Antlaşmanın metni
Süryani Kadim Toplumunun dini inancına bir kimsenin müdahe- le etmesine cesaret edilmesin .
Dini törenlerine ve ibadet geleneklerine bir kimse engel çıkarmasın.
Kilise ve Manastırların tamirine bilhassa İslam toplumu tarafından yardım edilsin.
Ruhanilerinden vergi ve CEZİYE veya cerime yükletilmesin, Süryani Toplumu dilediği şekilde yılda dört Dirhem’den fazla bir para vermesin, buna da bir kimse zorlanmasın.
İslâmlar tarafından süryanilerin hayatı teminat altına alınsın, Dul ve yetim kalanlara şefkat ve merhametle bakılsın.
(X) TUR-ABİDİN Tarihi yazarı Patrik Afram Barsavm derki: Mar Gabriel’i metropolitliğe terfi ve takdis eden Mısır-İSKİT Ovasının Rahipleri arasında Patrik Mar THİYODOROS’dır.
ArapEmiri’de; KARDO-CUDİ dağındaki CEZİRE kasabasında Amirlik yapan ÖMER BİN ABDULAZİZ'dir. Mar Gabriel bu Emirden Süryanilerin beraat antlaşmasını almıştır. Tur-Abidin tarihi S: 271
Bu antlaşmanın hükmü dışında hiçbir Müslimin hareket edilmemesi, aksi takdirde en büyük cezaya çarpılacağı, hakkında kesin emirler ve tamimler yazılacaktır.
İslam Emiri bu onaylı antlaşmayı Kartmin Manastırı metropoliti Mar Gabriel’e vererek tam sevgi ve dostluk havası içinde Emirin huzurundan ayrılmıştı (I) ve bu sayede TUR-ABİDİN ve KARTMİN Manas- tırıyle bütün mezopotamya süryanileri huzura kavuşmuştu.
KARTMİN MANASTIRININ
Yemek Taşı
Nusaybin ilçesine bağlı BADİBBE köyü civarından 375 cm. uzunluğu ve 150 cm. genişliğindeki kestirilen bir taşın manastıra getirilmesi şöyledir:
Mar Gabriel, Mahir, taş kesenlerini Badibbe köyü dağlarına göndererek yukarda ebadı gösterilen taşı kestirerek öküz arabasına yükletilip Kartmin manastırına 20 km. kala yokuşu çıkamayan buzağıların yorulup taşın altında kalarak ölmesinden haber alan Mar Gabriel bütün manastır rahiplerini seferber edip taşın getirmesini sağlamıştı ve bu taşı Prenses THODORA’nın yaptırdığı kubbenin içine yerleştirmişlerdi. Bu Taşın üzerine bütün rahipler günlük yemeklerini yerlerdi, bütün manastırın ihtiyacını karşıhyan ekmeğin hamurunu da bu taşın üzerinde yoğu- rurlardı. Taşın cinsi, DÜVEN taşı cinsindendir (Beyaz çakmak taşı), halen mevcuttur. Bunun harcını da hiçbir rahibin başka bir yerde yemek yememesini tenbihlemişti.
Mar Gabrielin Allahın İnayetiyle, aklın kabul edemediği, bir çok yaptığı mücizeleri kayden sabit olduğu halde bu eserde yazılmamasını daha uygun bulduğumuzdan sarfinazer edeldiğinden özür dileriz.
MAR GABRİEL'in Son Günleri
METROPOLİT (Episkopos) Mar Gabriel yaş haddine varınca ölüme doğru gittiğini anlamıştı. Manastırdaki bütün rahiplerini toplayarak öleceği hakkında izahetta bulunmuştu. Verdiği izahat gereğince vefat eden Gabrieliçin bütün manastır ve bütün ülke teessür içinde kalmıştı.- Cenaze namazını yedi gün sürmüş bulunduktan sonra Büyük merasimlerle nezih cesedi Azizlerin özel mezarlığındaki Özel mezarına gömülmüştür. Mezar halen mevcuttur.
Mar Gabriel,in cenaze duasına iştirak edenler şunlardır:
— Diyarbakır Episkoposu İyavennis
— Beşiri Episkoposu İğnatios
(I) DEYRULUMUR tarihi Sahife 97-98
— Arzun-Ahlat Episkoposu Griğorios
— Cezire Episkoposu Basiliyos
— Araplar Episkoposu FULUKRAFOS
— Sıncar ve Habur Episkoposu Diyoskoros
— Nusaybin Episkoposu Afifanios
— Dara Episkoposu Sisiyanos
— Kefertutha Episkoposu Yuhanun
— Savur Episkoposu Yakup
Mar Gabriel, Yunanlıların 979, Miladın 668 yılının aralık ayının 23. salı günü kuşluk sıralarında hayata göz yummuştur. Mezara tevdi edildiği gün Kartmin Manastırındaki Azizlerin mezarlığın sayımı yapılarak 840 kafa tası tesbit edilmiştir.
Mar Gabrielin yaşadığı günler
yaşında iken Rahiplik silkine girmişti.
20 yaşında baş diyakos, 39 yaşında başrahipliğe, 45 yaşında Kâhinlik rütbesine, 60 yaşında Metropolitliğe takdis ve terfi ettirlimişti.
Ondört yıl, yedi ay, 23 gün Kartmin manastırının metropolitliğini idare etmiş olan Mar Gabriel'in anma günleri her yıl üç kez yapılmaktadır:
23 aralık Ölümünün anma günü
Yeni Pazar Günü
31 ağustos ayında
Kartmin Manastırının aldığı son isim (MAR GABRİEL MANASTIRI) olarak halen anılmaktadır.
V. Ayrıl
M. S. 668 den başlar 1049 da biter
Arapların MEZOPOTAMYA’ya gelmesi ve
TUR - ABİDİN EPİSKOPOSU MAR İLİYE
7. Yüzyılın başlangıcında savaşlar Bizanslılanla İranlılar arasında kızışmıştı. Gâh o taraf, gâh bu taraf gâlip gelirdi, gâlip gelen taraf ba- hamahal Mezopotamya’yı kasıp kavururdu, mallar yağma edilirdi, İnsanlar ölürdü, Manastır ve Kiliseler yıkılırdı. Bu ülkede kalan kimseler artık hayatlarından bıkmış usanmışlardı.
MEZOPOTAMYA'nın sakinleri çoğunlukla Süryanilerdi. Süryaniler M. S. 640’da Arap islamına Mezopotamyanın kapılarını açmış, savaşsız Hazreti ÖMER'İ Mezopotamya'ya aldırmışlardı. Bundan anlaşılıyorki,
Zulmün sonu kırıklıktır, ancak adalet ile, hükümranlık ayakta durur ve tehakkuk eder (I)
Mar Gabriel’den sonra gelen Episkopos Mar İliye’dir. İliye, Bu kitapta hayat hikayesi geçmiş olan Mar THEODOTO ile Kartmin manastırını ziyaret edendir. M.S. 668 - 730.
TUR-ABİDİN EPİSKOPOSU
AHE, KARTMİN Manastırında (M.S.968)
Episkopos Mar Ahe günlerinde (M.S. 968). Evliya THEODOTO ölmüştür. Patrik YOLYANE, Daralı Mar Gabriel, Diyarbakır Metropoliti Mattay, Mardin Metropoliti Sarcis, Silvan Metropoliti ihya yaşamaktaydılar.
Turabidin Metropoliti Mar
Yuhanna NİHE
(M.S. 719-730)
Yuhanna Nihe, Aslen Basibrin köyündendir, Patrik ailesinden olup Kartmin manastırının ve Tur abidin bölgesinin Episkoposluğunu Onbir yıl yapmıştır. M.S. 730'da Ölmüştür.
Cenaze merasimine Zeytunlu Mar Şamun İştirak etmiştir.
TUR-ABİDİN METROPOLİTİ
LAAZAR
(M.S. 730 - 744)
LAAZAR, ın günlerinde Zeytinli Mar Şamun Haziran ayının başında ölmüştü (M. S. 634).
ZEYTUNLU MAR ŞAMUN
(M.S. 634)
Zeytunlu Mar Şamun, aslen Midyat'ın HAPİSNAS köyünden Reis MUNDAR'ın oğludur. Babası tarafından Hapisnas köyü medresesine verilerek 10 yaşına varınca Kartmin manastırı okullarında tahsilini bitirmeye gelmişti.(1)
Kartmin manastırında tahsilini bitiren Zeytunlu Mar Şamun, zekâsı ve dirayeti onu manastırın yönetimine yükseltmiş, manastır idaresine bir süre baktıktan sonra SERVAN (Pers kralı tarafından inşa ettirilmiş
(I) Kartmin Manastırını tarihi S: 121.
(I) TURABİDİN bölgesinde şöyle bir adet kanunlaşmıştı: 10 yaşını bitiren her çocuk, Kartmin manastırına tevdi edilirdi. Eğitim ve ilmini bitirdikten sonra arzusuna göre ister rahip olur ve isterse evine dönebilir bir özgürlük mevcuttu. eski bir şehir olup halen harabeleri mevcut ve ayni ismi taşıyan kerpiçten kurulmuş yezidilerin bir köyü anılmaktadır. Nusaybin ile Cizre arasına düşer) daki aşağı manastırın yönetimine getirilmiştir. Allah'ın kendisine verdiği inayet ve mevhibeye dayanarak her türlü hastalıklara şifa verecek manevi bir kabiliyete sahipti.
Örneğin: BizanslIlarla Persler arasındaki sulh anlaşması ihlâl edi linçe, Persler, Tur-Abidin ülkesine hücum ederek istilâ ettikleri yerlerden birisi de adı geçen Zeytunlu Mar Şamun'un Hapisnas köyüdür. Köyü basan Persler .aldıkları esirler arasında Z. M. Şamun'un yeğeni Davut ile ihtiyar keşiş Binyamin oğlu ikinci Davut bulunuyordu.
Perslerin kumandanı Şahirbaraz, ^sirleri alıp SERVAN’a getirdiğinde hastalanarak koma haline girmişti. Hastayı, Zeytunlu Mar Şa- mun’a getirerek ondan şifa bekliyorlardı. Mar Şamun'un yaptığı niyaz ve dualardan sonra Şahirbaraz iyileşmiş ve hıristiyanlığı kabul etmişti Tutuklular serbest bırakıldı, bırakılanların arasında Mar Şamun'un yeğeni Davut da vardı. Davut dayısının yanında kalmıştı.
Günlerden bir gün, adı geçen kumandan ava çıkıyordu, beraberinde Zeytunlu Mar Şamun'un yeğeni Davut'u da beraber almıştı. İzel (X) dağına kadar kovaladıkları bir geyiği kayanın yarığına girdiğini görünce, kumandan Şahirbaraz, genç Davut’u geyiğin arkasından yarığa girmesini zorlamıştı. Davut yarıktan bir büyükçe mağaranın içine girerken, bu mağarada çokça altın ve gümüş yığıntılarını görür; soğukkanlılığını koruyan Davut, iyice bu altınları tetkik ettikten sonra toprakla altın ve gümüşleri kapatır, geyiği de yakalar ve mağaradan dışarı çıkar, geyiği kumandana verir, fakat bulduğu altından söz açmaz.
Davut, dayısı Z. Mar Şamun'a dönünce bulduğu altın ve gümüşün durmunu anlatır.
Davut, dayısının yanında kalır ve rahiplik silkine girer; Davut ara- sıra tek başına, bulduğu altın ve gümüşün bulunduğu mağaraya gider kuş vurur, her seferinde de az bir miktar alır dayısına getirir. Dayısı, bu parayla sefil ve fakirlere yardım eder, ayrıca dayısı Zeytunlu Şa- mun bu parayla köy, çiftlik, dükkân, değirmen ve bahçe gibi gayrimen- kuller satın alır ve Kartmin manastırına gelir sağlamak üzere vakfeder. Şamun, bu sayede Kartmin manastırını onartır ve tezyin eder.
Zeytunlu Mar Şamun, ilk önce ESTUNO adıyla anılan manastırına bir çiftliği ve bütün müştemilâtını, suyuna kadar alır ve uzaklardan getirdiği 12.000 zeytin şitillerini çiftliğin arazisine eker; bu zeytinlik beş yıl zarfında meyvasını vermeğe başlayan zeytinlik gelişir ve bütün Tor- Abidin bölgesindeki manastır ve kiliselerin kandil yağlarını ve diğer
(X) İzel Dağına bir de Bagük dağı denilirki, bu dağ Nusaybin İlçesine bağlı Badibbe köyüyle bitişiktir. Bu dağda bir kaç manastır bulunur. yakıtların ihtiyacını sağlar. Külliyetli ürün veren bu zeytinliğin adına izafeten, Mar Şamun'a (Zeytinli Mar Şamun denilmiş ve bu güne kadar ayni isimle anılmaktadır).
Mar Şamun’un zeytinliği on yıllık olunca, ESTUNO denilen manastırından Nusaybin şehrine iner, şehrin idare amirlerini ziyaret eder, onlardan geniş bir sempati ve saygı duyar. Mar Şamun, beraber aldığı hediyeleri idare amirlerine takdim edince daha fazla sevilir, bilhassa baş amir Feyruz’un tam teveccühhünü kazanır. Şamun, fırsatı kaçırmadan baş amir - hükümdar Feyruz'dan, Nusaybin çevresindeki tarihî yre- lerinde birer kilise veya manastır inşa ettirme emrini istirham ederken, Feyruz hemen Şamun’un arzusunu yerine getirir ve dilediği yerde birer kilise veya manastırın inşa ettirebileceğini resmen söyler.
Şamun, aldığı emre dayanarak Nusaybin'in doğu kapısı dışındaki harebeyi satın alır (Burası eskiden puthane yeriydi), gayet muhteşem şekilde bir manastır inşa ettirir, manastırın bitişiğinde bir de tutuklu- lar için yüksek, genişçe bir burç inşa eder. Manastırın güney yönünde de geniş bir konuk evi inşa ettirir, ayrıca bu manastırın gelirini sağlayabilecek beş değirmen, üç bahçe, şehrin doğu kapısı dışında geniş bir arazi satın alır. Eskiden Mar Fabruniye adın izafe edilmiş ve zamanla harabe olmuş manastırı da satın alarak bu yerde Meryemana adına muhteşem bir kilise inşa ettirir.
Nusaybin çevresinde daha fazla inşaat yapmak isteyen Şamun, Nusaybin Baş Emirinden aldığı bir mektupla İslâm Halifesine gider, beraber aldığı kıymetli hediyelerle halifenin huzuruna çıkar, Halifeden izzetle kabul olunan Şamun'a halife tarafından hılâtlar verilir ve taltif edilir. Halife Hazretleri Şamun’un istirhamlarını kabut ederek eline bir ferman verir, Şamun memnun ve mahzuz olarak Halifenin yanından ayrılır ve Nusaybin’e avdet eder.
HALİFE NİN ZEYTUNLU MAR ŞAMUN'A
VERDİĞİ FERMANIN METNİ
«a) Süryanilerin hak ve hukuku İslâm toplumu tarafından korunacaktır, siyanetleri asla kırılmayacaktır.
Dinî şeriatlarını diledikleri şekilde güdeceklerinden, dinî inançlarına bir kimse müdâhale etmeyecektir.
Şamun ile manastırına ve rahiplere baskı olmayacak ancak İs- lamlar tarafından himaye edileceklerdir.»
Zeytunlu Şemun bu Fermanı beraber alarak halifenin nezdinden ayrılır memleketine döner, her İslam Emiri tarafından, Halifenin emrine ve fermanına uyarınca Şamun'a fazla kıymet ve saygı gösteriyordu.
Harran, Nusaybin, Urfa ve Diyarbakır İslam Emirleri tarafından ağırlanan Zeytunlu Şemun, her vardığı yere sevinç ve memnüniyetle kabul olunurdu.
Tur-Abidin bölgesinden ve diğer bölgelerin hiristiyanlarından Şamuna altın, gümüş ve diğer eşya hediyeleri ve teberrüler gönderiliyordu. Bu teberrüleri fakirlere dağıttığı için sanki Allahın eline veriliyormuş gibi herkeste bir inanç ve sevinç doğuyordu.
Şemun, Halifenin yanından döndükten sonra Nusaybinin doğu kapı mahellesinde THEODOROS namına izafeten büyük ve muhteşem bir kilise inşa ettirmişti. Fakat çekemeyenlerin yüzünden bu kilise üç defa yıkılıp yeniden yapılıyordu, çünkü Şamun'un gündüz inşa ettiğini, gece Nasturiler ve Yahudiler tarafından yıktırıldığı için, Şamun bu kiliseyi bitirinceye kadar epey zorluklara maruz kalmıştı. (M. S. 707)
Şamuna, kiliseye bitirmesine imkân vremeyen Nasturiler ve yahudilerin yüzünden ENHEL köyünde bulunan Bütün TUR-ABİDİN bölgesinin Amiri LAAZAR oğlu GEVERGİYE müracaatı üzerine, Gevergi, Şamuna lüzumu kadar amele vererek kilisenin bitirmesi sağlamıştı.
Şamun, Halifenin takdir ve toleransına hayran kalmış bulunduğundan bahsi geçen Kilisenin yanında oldukça büyük ve muhteşem bir CAMİ'de inşa ettirmişti, alabildiği kadar süslemişti. Caminin yanı başında İslam Fıkhına cevap verecek kadar bir İslam medresesi, Namaz Kılanlara ve İslam konuklara büyükçe konuk evi’de yaptırmıştı. Bütün bunların ihtiyaç masraflarını Şamun yanından ödüyordu. Şamun, İslam Halifesinin gözünde daha fazla büyümüş ve dolayısiyle bütün İslam Amirlerinden sevilen, takdir edilen bir şahsiyet sahibiydi. Hiristiyanlar- dan ziyade İslam Amirlerinden kendisine hediyeler geliyordu. Şamun bu hediyeleri insaniyet yolunda tafrik gözetmeksizin harçetme şerefine nail olmuştu.
M. S. 700'de adı geçen kilise ve cami ile diğer iki kilisenin inşaatını bitiren Şamun, çağdaş patrik YOLYANA’nın takdirine mazhar olmuş ve HARAN Episkoposluğuna takdis ve terfi ettirilmişti. Bu merasim Kartmin manastırında ruhani senatonun karariyle Fantikostı pazarı gününde tatbik edilmişti.
ZEYTUNLU MAR ŞAMUN’un
NUSAYBİNDE İNŞA ETTİĞİ KİLİSE ve VAKIFLARI Şunlardır:
Meryem ana namı Altında bir kilise
Mart Fabrüniye kilisesi
Mar Dimet kilisesi
İslam Camii ve Medriseyle Konuk evi
Gelir için Dükkânlar ve Geniş arsalar
Büyük Su değirmenleri, (Bu güne kadar şemunun değirmenleri denilir)
Geniş bir Ev, güzel hamamlar satın almıştı.
Değirmen dışında bir sur, bu sur, şehrin ana suruna bağlanması için arada muhkem bir burç, burcun içinden şehre girebilmek için geniş bir geçiş kapı yaptırmıştı.
Şamun'nun yaptırdığı su değirmenini Kartmin manastırına vakıf olarak kaydettirmiş ayrıca bütün bu gayrı menkullerden sağlanan gelirin artanını Kartmin manastırının masraflarına tahsis etmişti, bu tahsisatı da bir hücceyle Patrik Yolyanaya tasdik ettirerek bundan böyle Mar Şamun vicdan huzuru içinde yaşıyordu.
ZEYTUNLU ŞEMUN'un HARRAN
METROPOLİTLİĞİNE ATANMASI ve SEYAHATİ
Z. Şamun Harran Metropolitliğine atanması üzerine merkezini ziyaret etitkten ve Harranda bir süre kaldıktan sonra Patriğin emirleri uyarınca, Kartmin manastırında kendi yerine, birisini tayin etmek üzere tekrar Kartmin manastırına dönerek, faziletiyle ün salan manastır rahiplerinden YUBİNYANOS adındaki rahibi Kartmin manastırına yönetici olarak tayin etmişti. -Kartmin manastırından alakasını kesen Şemun, ERÜH İlçesine bağlı FİNİK kalesindeki manastırı ziyaret etmek üzere gitmişti. Bu ziyareti tamamladıktan sonra doğum yeri olan Hapisnas köyüne dönmüştü. Dolayısiyle Patriğin yanına gelen Metropolit şamu- nu alıp Merkezine götürülmesi için patrik tarafından Harran halkına haber verildi, Harran halkı, Ruhani çobanlarını alıp büyük bir merasimle makamına almışlardı.
Metropolit Zeytünlu Şamun, Takve, Fazilet, ilim ve irfaniyle bütün çağdaş meslektaşlarını geçecek kudrette olup nam ve şanı her tarafa yayılmıştır.
Bundan böyle, her hangi bir bölgeye Metropolit lüzumu his edilince, Kartmin manastırının rahiplerinden birisi seçilir Metropolitliğe terfi ettiriliyordu, çünkü bu manastırın dinî yönetimi tam temel üzerine kurulduğundan mezun olan rahipleri, fazilet ve takve sahibi olurlardı.
Metropolit Şamun her fırsatta, Urfa ve Urfa dağındaki kilise ve manastırları ve rahiplerine gider ziyaret eder, ihtiyaçlarını temin ederdi. Bu bakımdan da daha fazla sevgi kazanmıştı.
Metropolit Şamun Urfa'daki MANİLİK mezhebinin fikrini savunanların, Putperestlik ve Yahudiliğin tezini güdenlerin aleyhine olarak yaptığı dinî münakaşalarıyla bunların çoğunu Hıristiyanlığın Süryanilik mezhebine çevirmişti.
->
M. Şamun, M.S. 726'da MALAZGİRT'te toplanan SÜRYANİ ve ERMENİ ruhanilerinden kurulmuş ruhani senatoya kendisi de bizzat katılmıştı. Ermenilik ile Süryanilik mezhepleri arasındaki tezatların ortadan kalkmasına amil olmuştu.
Metropolit Şamun dört kez Kartmin manastırını ziyaret ettikten sonra bu manastıra kıymetli dinî kitapların yazdırılmasına itina göstermişti. Bilhassa şanı her tarafa yayılan Midyat ilçesine bağlı MA- HALLEMİ’ler bölgesindeki KENDERİP’li Daniyel'in el yazısıyle yazdırdığı Urfalı Yakup’un tarih eseri onlardan biridir.
Mar Şamun, öleceğini anlayınca, kendi yerine yeğeni (kız kardeşi oğlu) Davut’u tayin ederek, kendisi ise tekrar Kartmin manastırına kıymetli hediyelerle gelmişti. Bir, üç yıl daha eski ibadet odasında ibadet ettikten sonra iyi bir yaşlılık neticesinde hayata göz yummuştur (M.S. 734).
METROPOLİT ŞAMUN’UN CENAZE MERASİMİ
M. Şamun'un cenaze merasimine her taraftan gelenler arasında 12 Metropolit, 2000 rahip, 4000 keşiş ve diyakoslardan başka sayısı bili- nememiş halktan toplanmıştı.
Cenazesi Kartmin manastırının Azizlerin mezarlığının Mar Şamuel mezarının bitişiğindeki özel mezarına tevdi edilmiştir.
ZEYTUNLU METROPOLİT
ŞAMUN’UN YEĞENİ DAVUT
Dayısı Şamun'un temibhine uyan Davut, Kartmin manastırının kütüphanesine 280 cilt kitapla beraber, bir kristal kavanoz içinde Kutsal MAYRON yağını ve kiliseye ait giyim takımları, bir de altın ve gümüşten yapılmış tabak ve kâseler, buhurdanlıklar, altın sırmalı perdeler hediye etmiştir.
Metropolit Şamun’un önemli şakirtlerinden Mar Basiliyos ve Mar Grigorios, Zekeriye, Kurilo ve Ayinvertli Zakeriye'nin kardeşi ve Şamun'un yeğeni Davut vardır.
METROPOLİT ŞAMUN’UN
ESERLERİ ŞUNLARDIR
Harran’daki Rum Melkitlerin Episkoposu Kostantin'e verdiği yazılı cevabı.
«BİZİ YARATAN TANRI» başlığıyla giriş yaptığı manzumesi(1).
LONDOR Kütüphanesinin 550 No: Altındadır.
Hayat hikâyesini gösteren ve yeğeni Davut tarafından yazılan kitabı (bu kitap sonradan Davut'un kardeşioğlu Rahip Eyyup'a mal olmuş, ondan sonra da aslen Basibrinli olup Patrik ailesinden baş rahip Gabriel tarafından, Mar Şamun'u anma gününe dair yazdığı HISSAY kitabıyla beraber Kartmin manastırına getirilmiştir (M.S. 799).
METROPOLİT ŞAMUN’UN
HAYAT HİKÂYESİNDEKİ NOTLAR
Zeytunlu Metropolit Şamun'un yeğeni, Davut’un kardeşinin üç oğlu:
Timataos, b) Eyyüp, c) Ayyar'dırlar. Her üçü de, çağdaş seçkin hattatlar başkanı Kenderipli Daniyel'in eli altında, hattatlığı öğrenmiş ve ustadları kadar maharet sahibi olmuşlardı Her üç kardeş de ilk önce Hapisnas köyüne gelmiş, ondan sonra Baminmin köyündeki Mar Abhay manastırına gelip yerleşmişlerdi.
DEMİTRİOS, NAMI DİĞER HAYTEM KALESİ KURULUŞU:
Büyük Kostantin oğlu Bizans İmparatoru Kostan, Diyarbakır surlarını kurmakla Perslerin (İranlılar) hücumlarını frenlemişti. Bu nedenden Persler daha Romalıların ülkelerine saldıramıyorlardı. Ancak Persler, Arap Ovasının yoluyla Orta Anadolu memleketlerine hücum edebilirlerdi. Bu hücumları da durdurmak için yegâne çare; Demetrios Adındaki Kaleyi (kendi kumandanı DEMETRİOS'a kurdurmakla, bulunabilirdi. Kumandan Demetrios ilk hamle ile bu kaleyi inşa ettirmiş ve adına izafe edilmişti. (M.S. 351)
Demetrios kalesi M. S. 684’de yeniden onarılması şöyle olmuştur:
Kartmin manastırının Episkoposunun teklifi üzere TUR-ABİDİN beldesinin Amirleri olan İbrahim ve Laazar, 400 kişi Duvar ustasıyle Taş kesen ve yonutucularını alıp kaleye inmişlerdi; bu birinci onarımı yaptıran İbrahim ve Laazar kalede bir müddet sığınmış, kendileri ve memleketi, perslerin hucümundan korumuştu.
M. S. 751 'de, Tur-Abidin beldesi Amiri RAMİ adındaki zat bu kaleyi kâmilen yıktırarak, zira gayet mühkem oluşundan daima hucümun ilk hedefi oluyordu.
M. S. 972’de Üç kez Arap Amiri HAYTEM tarafından tamir edilince, adına izafeten «Haytem kalesi» denilmiştir. Hatta bu gün dahi ayni isimle anılmaktadır. (I)
(I) Bu kale, Nusaybin ilçesine bağlı girmeli bucağının köylerinden Badibbe adın-
daki köy ile Merbab köyü arasındaki İZLO-BAGÜK dağının yamaçındadır.
VI. Ayrıl
NUNUB’lı ATNOS
(M.S. 719-744-747)
Atnos, Tur - Abidin’in Nunib köyündendir. Kartmin manastırında eğitilmiştir. Fazilet sahibi ve irfanlı bir simadır. M.S. 719'da Kartmin manastırının müdürlüğüne seçilerek, M.S. 744'de Tur-Abidin Episkoposluğuna atanmıştır. Üç yıl bu bölgeyi idare ettikten sonra, M. S. 747'de ölmüştür.
Harran Metropoliti
Torna (M. S. 738)
Torna Kartmin manastırı rahiplerindendir. Harran Metropolitliğine atanmış ve M. S. 738’de ölmüştür.
PATRİK İSHAK
(M.S. 755-756)
İshak, Kartmin manastırı rahiplerindendir. M.S. 755'de ölen Patrik İyavennisin yerine getirilerek bir yıl bu görevde kaldıktan sonra ölmüş, yerine, yine kartmin rahiplerinden SENDEL’li ATHNASİOS getirilip takdis edilmişti.
Patrik ATHNASİOS, M.S. 11/Haziran/758’de ölmüş cenazesi TİL- BİSİM'deki manastırına getirilerek gömülmüştür.
M.S. 758'de İslam Halifesi Abdulah Bağdatta, Patrik Gevergiyi yanında tutukladığından, kartmin manastırı rahiplerinden olup Dara Episkoposluğunu güden Metropolit Davutu patrik olarak takdis edilmiş ve Davut M. S. 769 da ölmüştür.
TUR-ABİDİN METROPOLİT
GEVERGİ Hayatta iken (KORO TAŞININ yerleştirilmesi) H.
(M.S. 769-777)
Gevergi Kartmin manastırında metropolit iken, Kilisenin ortasında bulunan KORO TAŞI (Güd) yerleştirildiğini ve adı geçen Gever- ginin tarihi günlerini gösteren bir yazıtla tasın üzerine tesbit edilmiştir. (I)
Yazıt şöyledir: «Yunanlıların 1080, M.S. 769'da Ayinvertli ZEKERİ- YA’nın direktifi üzerine Keferbeli EŞAYA gayret edip bu Taşı Badibbe köyünde yaptırarak, kartmin manastırı rahiplerinin himmetiyle getirilip
(1) Deyrul umur Kartmin Manastırı tarihi (süryanice) sahife: 162. yerleştirilmiştir. (2) M. S. 777 Yunanlıların 1088'de Manastır episkoposu geverginin günlerinde olmuştur ve Gevergi birzzat bu taşın masrafına katılmıştır. Bu yazıyı yazan Ayinvertli KORİLLOS'tur.»
Kartmin Manastırında beliren Saratan (Kanser) hastalığı
Kartmin manastırının metropoliti Mar Gabriel'in ölümünden otuz yıl sonra, yani M. S. 798’de Manastırda ve memlekette beliren Saratan hastalığı nedeninden bir günde manastırda otuz rahip ölmüştür. Bu korkudan rahipler, Manastırdaki azizlerin mezarlığında gömülü Mar gabrielin cenazesini, çıkararak Kilisenin ortasına getirip koymuşlardı. Bu cenaze halen taaffün etmediğini gördüler. Cenazenin önünde günlerce Allaha ibadet eden rahiplerin duasını kabul buyuran Allah, Saratan hastalığını gerek manastırdan gerekse memleketten kaldırmıştı. İşte o sırada Mar Gabriel’in Sağ elini ayırmış ve bir sandığın içine yerleştirmişlerdi. Bu güne kadar her yılın ağustos ayının 31. sah günü merasimle bu el'in kemikleri çıkarılır ve cemaata moral takviyesi için merasimle gösterilir.
Kartmin Manastırının
Müdürü Hattat MANSUR M.S. 819)
j) Mansur Basibrinli Keşiş Merzuk’un oğludur. Kartmin manastırında eğitimini yapmış zekâ ve kabiliyetli olduğundan manastırın müdürlüğüne getirilmiş mahir bir Hattat’tır.
MANSURUN TELİFLERİ: a) Hazreti İSA MESİH'ten (M.S. O’den) M.S. 819'a kadar gelen yıllarda vuku bulmuş olayları özetliyerek faydalı bir eser düzenlemiştir. Bu eser 19 ayrıla bölmüş ve; Kartmin manastırının geçirdiği, başka eserlerde rastlanamamış olayları da, bu eserde tespit etmiştir.
Merhum Süryani Patriği Büyük tarih yazarı I. Afram Barsavm M.S. 1911 ’de bu kitabı Basibrin köyünden getirterek Paris'te bastırarak yaymıştır. Bir nüshası 1919'da rahip Şabo'ya verilmişti.
VII. Ayrıl
KARTMİN - DEYRUL UMUR MANASTIRINDA
EPİSKOPOSLUK YAPANLARIN LİSTESİ
(M.S. 849’dan 1089'a kadar) (1)
— Harrinli Kifa - Nunus - 845
— Hahlı Hazkiyal
Kartmin manastırının Kilise Kısmının ortasına yerleştirilmiş; Diyakosların Koro teşkilatının makamla okudukları kitapların masası yerine geçer; süryanice bu taşa GÜD denilir.
Bu isim ve tarihleri parisli Fransız Erkooluğların tesbit ettikleri ve patrik iğna- tiyos I. Afram Barsavm’ın yaydığı Kiliselere ait Biyorğrafi Kitabından alınmıştır.
— Baminminli Şamuel 910-921 ı
— Hazkiyal II. 887-896
— Yuhanna 897 - 909
— İyavennis 923-935
— İğnatios 936 - et 953 ou 954-
— Sevire De Teli -Edd, 25 Mayıs 962 (et la finde Mars 963)
— Habip Baminminli - 936 et 953 ou 954
— Kartminli Yeşu - İyavennis et 965-985
— Basibrinli Yusuf 986- 1002
— Basibrinli Yuhanun
— Zakkây (Mer'î değildir) İyavennis
— Basibrinli Laazar
— Şamlı Basiliyos (Yunanî 1400, M.S. 1089).
Not: M.S. 1089’da yaşayan Baminminli Şamuel bu hatırayı şöyle anlatmıştır: «Bu tarihte, Persliler (İranlılar) Kartmin manastırını ve Tur-Abidin bölgesini tamamiyle yağma ederek ve bu yüzden Kartmin manastırı beş yıl süresince halı ve berhane kalmıştır».
PATRİK THEODOSİOS ROMANOS
(M.S. 896)
Tagritli Romanos’da anılmıştır. Kartmin manastırında tahsilini bitirerek M.S. 887’de patrikliğe terfi ve takdis ettirilmiştir. Patrik Theodo- siyos Romanos, 32 Metropolit takdis etmiştir.
Süryanice tahsili gayet güçlüdür, Yunanca lisanını da bilirdi. Tıpça mahir bir doktordu.
Telifleri: a) İRETHAOS’a ait eseri, genişçe tefsir ederek, kitabın birinci ve ikinci kısımlarını Diyarbakır'da; üçüncü kısmı da Samisat'ta tefsir etmiştir.
112 adet yazışmalarında «Yunanî felsefesinin rümuzlu hikmetini» açıklamış ve baş diyakos Gevergise göndermişti.
Tıbba dair kıymetli bir derleme yaparak, hatta bu derlemeyi, büyük yazar, mahir tabip, Karihanlı bilgin Grigorios Barhibroyo - Abulfaraç tarafından beğenilmiş ve çok hoşuna gitmişti. Maalesef bu derlemeden az bir şey kalmışsada, Vatikan kütüphanesinde olduğunu söy- lenmiştir. (1)
Ruhani senatolarının kanunlarına ait oruç hakkındaki öğütleri vardır, Arapça lisanında yazılı olanları bulunmuştur.
Romanos, M.S. 896'da ölmüştür.
(1) Deyrul-umur tarihi Süryanice S: 169
TUR-ABİDİNLİ YUHANNA
(M.S. 998 - 1035)
Yuhanna aslen Basibrin köyünde doğmuş, Deyrul-Umur - Kartmin manastırında tahsilini yapmış ve rahip olmuştur. Liyakatli davranışları yayılınca Tur-Abidin episkoposluğuna seçilerek M.S. 998'de atanmıştır. 37 yıl bu görevde kaldıktan sonra M.S. 1035’de ölmüştür.
İşlemleri: Yuhanna, büyük ve mahir bir hattat idi. Eski Estrangele tipi yazıda çok ilerlemişti. Bu tip yazıyı, kardeşi oğulları Rahip Emma- nuel'e, Fatrus’a ve Hoye’ye de iyice öğretmişti. Bu tip yazıyla yazdığı Kitabı Mukaddesin ciltlerinden bir kısmı bugün için mevcuttur.
Tarih yazarları: «Yuhanna, Kartmin manastırını kitaplariyle doldurmuştur» diye tarihî eserlere geçmiştir.
Ayni köyden olup, Yuhanna'nın günlerinde, yazıcı Şlemon yetişmiş ve Kartmin manastır kütüphanesini korumuştur. (M.S. 1040)
TUR-ABİDİNLİ SOBO
Bu asırda ilk olarak tanınan Tur - Abidinli Sobo adındaki zat, Kartmin manastırında tahsilini yapmış, manastır müdürlüğünü ve Tur-Abidin Metropolitliğini de yapmıştır.
Doğum ve ölüm tarihlerinden haberimiz yoktur. Ancak belli olmayan bir sebepten M.S. 1155'de Mar Barsavm manastırında toplanan ruhanî senatosu karariyle emekliliğe sevk edilmiş yerine Karihali bilgin Andraos oğlu Yuhanna seçildiğini tespit ettik.
ANDRAOS OĞLU YUHANNA
(M.S. 1155 - 1156)
Yuhanna bilgin ve mahir bir usta idi. Raban beldesinin Ferzaman köyünde doğmuştur. Süryanice ve Ermenice lisanlarını gayet iyi bilirdi. Kartmin manastırında rahip olmuştur.
Yuhanna, M.S. 1124’de Patrik VI. Athanasios tarafından Mambeç bölgesinin Metropolitliğine takdis edilerek atanmıştır. Bu bölgeyi 30 yıl idare ettikten sonra 1155'de Mar Barsavm manastırında toplanan senatonun karariyle Tur - Abidin bölgesine naklen verilmiştir. Bu nakilden bir yıl sonra Midyat’ta ölmüş Mar Ahisnoyo kilisesindeki mezarına tevdi edilmiştir.
Telifleri: a) Rahip Mihayel’e yazıp gönderdiği 12 vezinli şiirleri 505 beytten ibaret olup 70 bölüye sığdırdığı kitabı (M.S. 1155J.
Yine Rahip Mihayel’e 5 vezin üzerine yazdığı ve 5 ayrıla böldüğü kitabı.
Hablan-Moran - Debnuhomo makamında yazdığı kitaptan yalnız 127 beyti bulunmuştur.
Kum-Favlos makamında düzenlediği münacat kitabı (Hissay).
Mardin Metropoliti Yuhanna'nın «İnsan başına gelen denemelerin, kazaların Allah tarafındandır» dediğini kınayan kitabını.
Urfa Süryanilerinin örf ve adetlerini kınayan Ermeni bilginlerine verdiği cevaplı kitabını, 9 ayrıl, 51 başlıkla bitirmiştir.
Ermeniceden Süryaniceye Kirkor’un yazdığı mektubun tercümesinin kitabı.
Ermenice lisanıyla Ermenileri kınayan üçüncü Kirkor’a yazıp gönderdiği kitabı.
BASİBRİN KÖYÜNÜN İSLÂM VE SÜRYANİ
CEMAATLARI ARASINDAKİ ANLAŞMA
M.S. 1167’de Basibrin halkı Hıristiyan ve Müslüman cemaatlarından teşekkül ederken her iki tarafın uyuşmazlığı gittikçe hızlanıyordu. Büyük bir arbadeden korkan Süryani Hıristiyanların reisleri Şabo oğlu Torna, Rahip Şamun, Rahip Abdulmesih ve Abulfaraç adındaki kişiler İslâm reisleriyle temasa geçerek şöyle bir teklifte bulunmuşlardı:
— Ya siz bizim bütün varımızı yirmi batman altına; ya biz sizin bütün varınızı on batmafi altına satın alalım; çünkü biz sizin iki misliniziz.
— Müslüman cemaatı birbirine danışarak «Kendi variyetlerini Süryanilere on batman altına satmağa karar verdiler»; Süryaniler de hemen satın aldılar, fakat Süryaniler, bir batman oltına ihtiyaç duyunca Kartmin manastırına müracaat ederek bir batman altını borç olarak sağlamışlardı. İslâm cemaatı bu anlaşmaya uyarak Basibrin köyünü terk ederek Süriye çölünün bir köyüne yerleşmek üzere göç edince, çöllü halk onları kabul etmemişti. Göç eden İslâm cemaatı, çölde yer- leşemiyeceğini anlar ve geri gerisine tekrar Basibrin köyüne gelmeğe karar vermişti.
Basibrin köyü Süryani cemaatı reislerinden Torna oğlu Rahip Şamun, babasından yüz yük kireç ile halktan yüz aile istedi ve Basibrin köyünün 5 km mesafedeki güney yönüne düşen İSTİR (şimdiki tabirle SARE köyü) harabelerine gidip yerleşmişti. Zira İslâm cemaatı pişman olup geri döndüklerinde bu harabelere yerleşeceklerinden, arada ikinci bir arbede kopacağından korkuluyordu.
İslâm cemaatı geri geldiğinde, bu harabelerin de Süryaniler tarafından tamir edilip mesken durumuna getirildiğini görünce, tekrar Süriye çölüne dönmek zorunda kaldılar. İslâm cemaatı ŞAM dolaylarına kadar vararak o bölgede kendi kendine yer bulup yerleşmişti.
Bundan böyle Basibrin köyü tamamen Süryanilere kalmıştır.
VIII. Ayrıl
BASİBRİNLİ FİLİKSİNOS KAVME
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ
(M.S. 1169)
Basibrin köyünün reisi Gafal’ın oğludur. Kartmin manastırında eğitimini yapmış ve FİLİKSİNOS lâkabında Metropolit olarak takdis edilmiştir.
F. Kavme, tamir ettiği bir kitabın son sayfasındaki şu kayda rastladığını »Yunanlıların 1480- M.S. 1169’da karanlık ve badireli günler geçiren Kartmin manastırı mahir okur ve yazarlardan büsbütün boşanmış, bizden önceki kıymetli hattatların yazdıkları nadide eserleri tamamen kaybolmuş, ancak elde edilen yırtık ve bir şeye yaramayan bu kitapları yeniden tamir etmeğe gücümüz yettiği kadar gayret sarfettik» demiştir.
İYAVENNİS
TUR - ABİDİN METROPOLİTİDİR
(M.S. 1190)
İyavennis, M.S. 1190’da Tur-Abidin Metropolitliğine takdis edilmiş iyi meziyetli ve tatlı dilli bir ruhani idi.
SOBO
TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M.S. 1208)
Sobo, Tur-Abidin Metropolitliğine M.S. 1208'de takdis edilmiş ve Patrik XIV. Yuhanna’nın seçimine katılmıştır.
HAMİŞ
TUR-ABİDİN METROPOLİTİ
(M.S. 1222)
Hamiş, nezih bir yaşlı olup, Patrik İğnatiyos Davut’un seçimine te şebbüs edenlerdendir.
BASİLİYOS
BASİBRİB’LİDİR, TUR - ABİDİN METROPOLİTİ
(M.S. 1249-1254)
Basiliyos, Basibrin köyünde doğmuş, Kartmin manastırında tahsil yapmış, 1249 yılına doğru Metropolitliğe atanmış ve 1254 yılı havalisinde vefat etmiştir.
Basil .mahir bir hattat olup yazdığı iki HİSSAY (Münacat) kitabına rastlanmıştır.
Hissay’lar:
. a) Meryemana’nın Elizabet'e gittiğine dair,
b) Meryemana’nın methiyesine dairdir.
İĞNATİYOS HAVŞAP
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M.S. 1293)
İ. Havşap, Yusuf Barvahip lâkabıyle anılan Patrik Bedirzahe’nin seçimini onaylayan senato azalarmdandır.
İ. Havşap, Basibirin köyündeki Mar İzizoyel kilisesini tamir ettirmiş ve Keferzi köyü kilisesi şehidi İzizoyel’in kemiklerinden bir parçasını getirip bu kiliseye armağan bırakmıştır.
VIII. Ayrıl
Tatarların Kartmin Manastırım İşgal Etmeleri
(M.S. 1296)
M.S. 1296’da Tatarlar Kartmin manastırını işgal ederek kapı ve o- dalarını kırmış yıkmışlardır. Kilise mihrabının üzerindeki kıymetli ve süslü zincirini almış, mihrabın üç penceresini ve kilisenin güney yönündeki üç pencerelerini de kırmışlardı, manastır rahipleri kaçarak Mardin bölgesine sığınmışlardı. Manastır dört ay boş, kimsesiz kalmıştı. Manastırdaki Meryemana kilisesinin KUTSAL SOFRASINI kırmağa gelen Tatarlara bir anne arslanm hücumu üzerine; korkarak geri çekilmişlerdi. Tatarlar gidince manastır Metropolitiyle rahipler gelip yeniden manastıra yerleşmişlerdi.
CABURA OĞLU BARSAVM
Metropolittir
Bu zat, Kartmin manastırının Metropolitidir. Doğum ve atanma tarihine rastlanamamıştır, fakat M.S. XIV. yüzyılda bulunduğu zannedilmektedir.
YEŞU OĞLU YUHANNA
Basibrinlidir
Yuhanna, Keferzi kilisesi Mar İzizoel’in kemiklerinden bir parçasını getirip Basibrin’deki Mar İzizoel kilisesine armağan ettiğini, ve bu parçayı ayni zamanda kardeşi oğlu keşiş Behnam'a teslim ettiğini rivayet edilmiştir.
Yuhanna, M.S. 1333'de Patrik İsmail'in seçimine iştirak edenlerden ve Patrik İsmail ile Salahlı Basiliyos Sobo'nun arasını yapanlardandır. M.S. 1364.
Yuhanna, M.S. 1394’de dumandan boğulmuştur.
TİMUR HAN’IN GELİŞİ VE
KARTMİN MANASTIRININ SAKİNLERİNİ
BARSİKI MAĞARASINDA BOĞMASI
(M.S. 1394)
M.S. 1394 veya 1396’da Timur Han Kartmin manastırına vararak manastırı ateşe vermişti.
Korkularından manastırdan kaçan rahiplerle halk kısmı, Barsikı mağarasına sığınmışlardı. Ateşe verilen mağaranın içinde Metropolit Yuhanna, 40 kişi rahip ile 500 kişi halktan, hepsi de dumandan boğulmuşlardır. (1)
Boğulanların adları «Kartmin - Deyrulomur tarihi» adlı eserde yazılı olduğundan bu eserde yazmağa lüzum görülmemiştir.
Bu olayda büyük hattat Keferbeli Baş Rahip Barsavm da vardı. Bar- savm’ın yazdığı bir çok nadide ciltlerin yazı güzelliğine, maharet ve tipine bakmak için bilhassa uzak memleketlerden meraklı ustadlar gelir tamaşa ederlerdi.
IV. Ayrıl
M.S. 1396’dan 1959’a kadar
MAR GABRİEL’İN CESEDİNİ ÇALANLARIN HİKÂYESİ
Bu hikâye manastır (Kartmin manastırı) rahiplerinin imzaları altında onaylanmış olarak okuduğunu söyleyen (Kartmin - Deyrulomur tarihinin yazarı» Metropolit Hanna Dolapönü derki:
«Bu hikâyeyi Kartmin manastırı rahiplerinin imzaları altında onaylanmış olarak okudum, hadise şöyle olduydu:
KIL’AT- ELCEDİDE (Yeni Kale) manastırından on rahip tarafından, geceleyin MAR GABRİEL’in cesedini mezarından çıkarıp manastırın dışına götürdüklerini, çaldıkları bu azizin cesedi (hayli zamandan beri öldüğü halde teaffun etmemiş) omuzlarken: her hangi bir maksatla gece gezisine çıkan bir çapulcu şebekesinin hücumuna uğramışlardı. Ça
tı) Basibrin Kronolojisi ve Deyrulomur tarihi Süryanice baskı S: 184-185 pulcular, hırsız rahiplerin birisini öldürünce diğerleri kaçmıştı, ceset ve öldürülen rahibin cesedi yerde kalmışlardı.
Hikâyeyi yazan ve onaylayan rahipler derki:
— Kartmin köyü halkı gelip bize olayın durumunu söyleyince; bizden 47 rahip arkadaşlar Kartmin köyüne gittik, yerde bırakılan Mar Gabriel'in ve öldürülen diğer rahibin cesetlerini sedyeler üzerinde manastıra getirdik, Aziz Gabriel'in cesedini tekrar mezarına, rahibin cesedini de umumi mezarlığa gömdük...» (X)
HANUK
Metropolittir (M. S. 1422)
Hanuk, Ayinvert köyünde doğmuş ve KARTMİN Manastırında tahsil görmüştü. Fazilet ve takve sahibi olan Hanuk, İlim ve irfandaki gücü her tarafa yayılınca Deyrulomur Kartmin manastırının metropolitliğine takdis edilerek atanmıştı.
Belli olmayan ölüm tarihi, Hanuk’un 1413’de mevcut olduğu kayıtlardan anlaşılmıştır.
KIRYAKOS
Metropolittir
(M.S. 1422)
Kıryakos, Basibrinde doğmuştur. Torna gildendir. M.S. 1422 de ölmüştür.
FİLİKSİNOS KAVME
Metropolittir
(M.S. 1433-1454)
F. Kavme, Basibrin köyünde doğmuş, Reis Gafal'ın oğludru. İyi meziyetlerinden ötürü KARTMİN manastırına metropolit olarak M.S. 1433 de takdis edilip atanmıştır. Ayrıca, Hah kasabasının bölgeside, ona bağlanmıştı. Dokuz yıl b uiki bölgeyi liyakatla idare eden Metropolit Kavme bu kez Bütün TOR ABİDİN patrikliğine seçilmişti (M.S. 1444). (L)
F. Kavme’nin telifleri:
İtinalı bir yazar ve edebiyatçıydı, Genişçe yazdığı bir LETURCİYE
[X] Burası yırtıldığından okunamamıştır.
(L) M.S. 1364'de ki Patrik İSMAİL ile Salahtı SOBO arasındaki anlaşmamazlıktan ötürü TORABİDİN patrikliği meydana çıkmıştı. M.S. 1495'de Yeniden Antakya ana patriklik ile Turabidin patrikliği birleşmişti. Bir müddet sonra yine ikiye ayrılan Patriktik ve tekrar birleşince bir daha bölünmemiş ve bugüne kadar devam etmektedir.
kitabı vardır, bu kitaba «MÜBAREKSİN EY NEZİH KURBAN» cümlesiyle başlık yapmış ve «EY BÜTÜN KAİNATIN SULHU VE HUZURU OLAN TANRI» cümlesiyle giriş yapmıştır.
F. KAVME 1454'de ölmüştür.
X. AYRIL
BU ASIRDA KARTMİN MANASTIRINDA
YETİŞEN ÖNEMLİ YAZAR VE HATTAT’lar
(M.S. 1454-1492)
— HEDİLLİ BEHNAM
İDİL ilçesinin Hedil köyünde doğmuştur. Şarşe Bartili Habuhni ailesinden Yuhanna’nın oğludur. Kartmin manastırında bilgi yapmış ve rahip olmuştur.
M.S. 1404'de Orta doğu Mafiryanlığına (Patrik mülhaki); Basiliyos lakabiyle seçilen Behnam, M. S. 24/Temmuz/1412'de Patrikliğe terfi ettirilmiş ve 1454’de ölmüştür.
Telifleri Şunlardır:
On adet HİSSAY (Munacat) kitabı yazarak gayet beliğ ve kafiyeli olup üç tanesi büyük oruca, bir tanesi Meryemana bayramının sabahına, dört tanesi Azizleri nanma günlerine, diğerleri ise Mar EŞYA, Mar ABAY ve şehitlere dairdir. Sonuncusu kitabına da bir çok Yunanca terimler katmıştır.
Daniyelin tefsirlerinden seçmeler derleyip Mezmurlar kitabının sonuna eklemiştir; bu eser M. S. 1425 Tarihli olup kendi imzasiyle onaylamıştır.
Kafiyeli yazdığı bir LETURCİYE kitabına «SULHUN DENİZİ HUZURUN IRMAĞI OLAN TANRI» cümlesiyle giriş yaparak; «ŞÜKROLSUN OL HAYAT EKMEĞİNE» cümlesiyle de bir munacata başlamıştır. Kitap 1405 tarihlidir.
Suruçlu makamında kafiyeli onbir söylevi vardır, bunları Aziz Mar Behnam ve kız kardeşi Azize Mort SARA ve şehit Mor SOBO ile tövbeye dair yazmıştır. Bir de, üç adet SÜGİTH (mersiye) leri vardır; 1 — İSA MESİH'in ELEM haftasına, 2 — Meryemana methiyesine, 3 — Tövbeye dairdir.
— BAMİNMİNLİ GARİP
Garip Baminmin köyünden Barsavm’ın oğludur. Eğitim ve kâhinliğini Kartmin manastırında kazanmıştır.
Ölüm tarihi bilinmeyen Garib'in 1476’ya kadar yaşadığını gösterilen Garip, 1470'de Kefertuthe ve Habur Episkoposu Barsavm’ın anma
gününe dair bir düştür düzenlediğinden 1476'ya kadar yaşadığı sanılmıştır.
— AZİZ BAR SOPTHO
Aziz, Basile köyünde (Mardin civarında) doğmuş, Kartmin manastırında tahsil ve kâhinliği kazanarak, HAH kasabasına Episkopos atanmıştır.
M.S. 1461'de Tur-Abidin patrikliğine seçilen Aziz, 1481 'de ölmüştür.
Telifleri: a) AKLIN YÜKSELİŞİ, adlı bir eserini 46 bölüme ayırmıştır.
AYİN’e dair bir risalesi vardır.
«HAK YOLU» adındaki kitabını 56 Ayrıldan ibaret olup içinde çok yararlı nasihatlar vardır.
Dünyanın faniliği ve KLİROS'a, (ruhani toplumu) dair irşat Kitabı
— RAHİP MELKİ
Melki, Basibrin köyünde doğmuş, SAKÖ lâkabındaki KEĞIM YU- HANNA’nın oğludur. Kartmin manastırında okumuş, Süryanicesi olağanüstü bir güçteydi. Kâhin ve rahip idi.
Telifleri: a) Kafiyeli, Meryemana’ya dair yazdığı kitap.
Meryemana’nın bakireliğine şüphe edenlere dair cevap kitabı.
Beyazlar haftasına dair broşür, eski kitaplardan derleme.
Bazı münacatlar ve MEADEDAN (Bayram ve sayılı günlere dair dua kitabı) nın ilk sayfalarına yazdığı gerekli açıklamalar (M.S. 1484) tarihlidir.
Rahipler Melki'nin ölümü M.S. 1490'da vukuu bulduğu hakkında, Keşiş ADAY'ın Basibrin kronoloji kitabında göstermiştir.
— RAHİP YEŞU
R. Yeşu, Basibrin köyünde doğmuştur. Keşiş KEĞAM’ın oğludur. Babasının terbiyesi altında büyümüş, Süryanice lisanını babasından pekiyi derecede öğrenerek ve inzivaya çekilmiş olan Yeşu, Kartmin manastırında rahip ve kâhin olmuştur.
Telifleri: a) 40 adet münacat (Hissay) bir cilt olarak yazmış ve halen Tur-Abidin bölgesinde, kiliselerde kullanılmaktadır. Münacatlar; Azizlere dair olarak yazmıştır;
Özel olarak Mar DODO'nun anma gününe dair bir tıks.
Mar Dodo'nun hayatına dair genişçe tanzim ettiği ve 53 bölüye ayırdığı bir söylev.
Kendi kendini ikaz eden söylevi.
Kiyam devresine ait 24 pazarında okunacak Tıkışlardan başka diğer telif ve karihasine hayran olmamak kabil değildir.
XI. AYRIL
YUHANNA GEVERGİS
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ
(M.S. 1446-1495)
. G. Basibrin köyünde doğmuştur. İlk tahsilini Basibrin medresesinde bitirdikten sonra dünyayı arkada bırakmak üzere Kartmin manastırına giderek yüksek tahsil ve ruhaniliği adı geçen manastırda kazanmıştır.
. Gevergis (M.S. 1446’da) Tor-Abidin Patriği Kavme tarafından Metropolitliğe terfi ettirilmiş ve Yuhanna lâkabını almıştır. Bir müddet sonra kendisiyle Baminminli Metropolit İbrahim’in araları açılınca, He- dilli Patrik Behnam tarafından Deyruzzafaran manastırına çağrılarak yanında alıkoymuştu; bu şekilde sert hava yumuşanmıştı.
. G., M.S. 1471de SUR Metropoliti Yuhanna'nın takdis merasiminde bulunmuştur.
. G. iki kez Kudüs'ü ziyaret ederek, birinci kezde beraberinde, hocası Basibrinli Keşiş Eşaya oğlu Rahip Yeşu’yu ve yeğenleri bulunan Rahip Gevergis ile rahip Favlos’u götürmüştü.
İkinci kezde, Şakirti başrahip İstefanos'u götürmüş ve bu sırada Süryanilerin Kudüs’teki Meryemana kilisesinin yukarısına düşen geniş arsayı 200 altına satın alarak(X) Meryemana kilisesine vakfeylemiştir.
Y. G., Kartmin manastırına kıymetli, süslü büyük bir HAÇ armağan etmiştir.
Lübnanlı Patrik mülhaki NUH'u patrikliğe teşvik ve Mardin Hükümdarı KASIM BEYİN huzurunda Patrik NUH'u tezkiye eden ruhanilerdendir.
M.S. 1493'de patrikliğe atanan Lübnanlı NUH, Abraşiyeler (bölgeler) in düzeni için ruhani senatoyu toplayarak greeğini yaptırmıştı, bu toplantının üyelerinden bulunan Y. G. hastalanarak 20 gün sonra vefat edince Patrik NUH ve TOR-ABİDİN metropolitleri tarafından Deyruzzafaran manastırının özel mezarlığına gömdürülmüştür; M.S. 1492.
Telifleri: a) Pekiyi telif yapan Yuhanna Gevergis, M.S. 1494'de
( + ) Yukarda açıklanan altınlar, Müsliman bir Hayır sevenden Kendisine verilmiştir. (Deyrulamur Tarihi S: 195)
(Yuhanna adını taşıyan) dokuz yazarın teliflerinden derlediği LETUR- CİYE kitabını yazarak ve kendisi de bu yazarlardan biridir.
b) İkinci bir LETURCİYE kitabını (Yakup isimli) 7 yazarın teliflerinden derleyerek yazmıştır.
İSTEFAN
KARTMİN MANASTIRI METROPOLİTİ
(M.S. 1496-1502)
İstifan, Basibrin köyünde M.S. XV. yüzyılın son yarısında doğmuş ve yüksek tahsilini Kartmin manastırında yaparken Y. Gevergis'in refakatinde Kudüs’e gitmişlerdi. (M.S. 1490)
M.S. 1496’da üç aday arasında çekilen kura neticesinde Patrik Nuh tarafından İstefan’ı Kartmin manastırına Metropolit olarak takdis edilerek, takdis merasimi Basibrin köyü kilisesinde icra kılınmıştır.
M.S. 1502'de Basibrin köyü ruhanilerinin ve halkın yardımiyle Ba- sibrin'deki Mar Kiryakos ve Mar Sercis Bahos kiliselerini inşa ettiren İstefan, ayni yılın Haziran ayının başında Basibrin halkıyla ruhanilerini toplayarak Kartmin manastırına gider ve manastırın büyük kilisenin tavanını dıştan kiremitle döşettirdiğinden dolayı herkesin sevgisine maz- har olmuştur.
DİYONNOSİOS DAVUT
KEFERZELİ’dir
KARTMİN MANASTIRI METROPOLİTİ
(M.S. 1503-1540)
D. Davut, Keferzi köyünde doğmuş ve Kartmin manastırında tahsilini yaparak rahip ve kâhin olmuştur. Fazilet haberi duyulunca, Kartmin manastırına Metropolit olarak Diyonnosios lâkabiyle takdis edilmiştir.
Davut’tan sonra BASİLİYOS adındaki zat Metropolit takdis edilerek, manastırın tarihi olaylarını tespit edip yazan, kendisi olmuştur.
M.S. 1540’da Mardin havalisinden büyük bir halk tarafından Kartmin manastırı bastırılarak bütün menkul ve kutsal eşyasını yağma edildikten sonra günlerce manastırı yıkmağa uğraşmışlardı. Ayni zamanda Tur-Abidin bölgesinin halkını da Sur kalesinin altına götürüp soymuş- lardı.
YUHANNA
KARTMİN MANASTIRININ METROPOLİTİ ve
Manastırın olayları
(M.S. 1550-1687)
M.S. 1550’de Kartmin manastırının Metropoliti Yuhanna idi.
M.S. 1572’de Patrik Nimetüllah gayret edip Tur-Abidin ile Mardin
Deyruzzafaran patrikliklerini birleştirerek Tur-Abidin'e gönderdiği elçi vasıtasiyle bölgenin ruhanileri ve halkı toplattırılarak, bu toplantıda bütün kilise ve manastırların işleri hakkında görüşülmüş ve şöyle bir karara varılmıştı: «Alınan bu karar gereğince bundan böyle bir kimsenin kilise ve manastırların işlerine müdahale edilmemesi» hakkında her tarafa tamim ve sıkı emirler patrikten yayılmıştı.
M.S. 1655'de Kamşe ailesinden Patrik Yeşu, Tur-Abidin Abraşiye- lerini (bölge) teftiş ettiğinde Kartmin manastırına gelmişti [ziyaret).
M.S. 1684'de Patrik Abdulmesih Murun (Meyron) yağını takdis etmeğe Kartmin manastırına teşriflerinde, Tur-Abidin bölgelerinin Metropolitleri Habip, Behnam ve Laazar da katılmışlardı.
M.S. 1687’de Tur-Abidin Patrikliğine, yukarıda adı geçen üç kişiden Metropolit Habip kendini patrikliğe şer'i olmayarak seçtirince yine Tur-Abidin bölgelerinin bazı metropolitleri karşı koyarak, ancak Laazar adındaki metropolit ile Danho ve Behnam metropolit arkadaşları her ne kadar muhalif kalmışlarsada halk tarafından tasvip edilen fazil ve nezih Habib'in meşru bulunduğundan karşı taraf mahçup düşmüştü. Patrik Habip haklı olduğunu görünce mütevaziliğine binaen ve açılan gediğin kapanması için kendiliğinden, bir yana çekilmiş, seyirci kalmasını tercih etmişti. Habib’in bu tevazuu onu tekrar iş başına getirtmiş ve oybirliğiyle yeniden patrik olarak tayin edilmişti.
YUHANNA AVEGİN
(Keferzelidir)
ve Tur - Abidinli Yusuf ile tarihlerini tespit edilememiş
olanları yazıyoruz
M.S. 1702’de Kartmin manastırının metropoliti Keferzili Avegin idi.
M.S. 1737’de de Baş Episkopos Yusuf, Kartmin manastırının yöneticisi olmuştur.
Tarihleri tespi tedilemeyen Metropolitler
— Kartmin köyü halkı tarafından öldürülen Yeşu.
— Manastır müdürü İliya
— Manastır müdürü Sercis
— Şehit olmuş Yuhanna
— Ayinvertli Yuhanna.
XII. Ayrıl
BASİLİYOS ŞEMUN
Mafiryan - Baminminli
(M.S. 1710-1799)
Şemun, Midyat ilçesinin Baminmin köyünde doğmuştur, Melki'nin oğludur; Tur-Abidin manastırlarının birinde 1695'den önce rahiplik silkine girmiş ve tam kâhin olmuştur.
Şemun’un nezahet, takve ve irfanı etrafa yayılınca Basilios lâka- biyle Tur-Abidin Mafiryanhğına (Patrik mülhaki) 1710’da atanmıştır. Bu görevde bir yıl devam eden Şemun kendi arzusuyla inzivaya çekilmişti.
Şemun, M.S. 1727'de her nedense tekrar görevine dönerek, bir süre sonra Kürt ağası Abdal ağa, tarafından şehit edilmiştir( +).
M.S. 6 Nisan 1740’da kilise kanunları ve inanç uğrunda şehit düşen Mafiryan Şemun’un cenazesi Basibrin köyüne götürülerek Mar Dodo kilisesindeki özel mezarına gömülmüştür.
Asrın mahir bilgini, fazilet sembolü olarak tavsif edilen Mafiryan Şemun’un yazdığı eserlerinin mütalâasından doyum olmaz.
Telifleri şunlardır:
a) Theologiye. b) Merkeptho Droze(1). c) Vaizler kitabı, d) Vezin kitabı, e) Lügat kitabı, f) Sarf ve Nahv kitabı, g) Laviş adındaki Kürtçe şivesiyle vezinli şiir ve makamla söylenen kitabı.
Şemun’un bunlardan başka yazdığı eserler varsa da bilinmemektedir.
BASİLİOS DANHO
Keferzilidir - Patrik Mülhaki
(M.S. 1740-1779)
Danho Keferzi köyünden Hobil kabilesinin Baltacı ailesinden Yuhanna'nın oğludur. Keferzi köyüne yakın Arnas köyünde 1699'da Nişe adındaki kadından doğmuştur.
Danho .büyüyünce rahip olmuş ve Baminminli Mafiryan Şamuna şakirt olmuştur. Fazilet ve eğitimi hocasından öğrenen Danho ilim ve irfanda hünerler kaydetmiştir.
Danho, M.S. 1733’de Şammas, 1738’de Kâhin olmuştur. Bamin- min'deki Mar Abhay manastırında bir süre kaldıktan sonra yakınındaki ARBO köyünün Mar Şamun manastırına, arkadaşları Musullu rahip Ab- durrazzak, Kıtırbıllı Yeşu oğlu rahip İbrahim, Madenli rahip Favloş, Mardinli rahip Gevergis’le beraber bulunmuştur.
Danho’nun hocası Mafiryan Şamun şehit olduktan sonra, Patrik Şükrullah ve Ruhanî Senato tarafından, Hasankehf, Tur-Abidin ve Kart-
[ + ) İki kirve birtbirini kaçırarak dini nikâhlarını kıldırmak üzere Abdal ağaya sığınmış, Abdal ağa da bir türlü nikâhın müsaadesini Mafiryan Şemun'dan alamayınca öldürdüğünü rivayet edilmiştir.
(1) MERKEPTHO DROZE adındaki kitabın Arapça GERŞUNİCE 1740'da Basiliyos ŞEM'un un şakirt! Arnaslı Başrahip Abdullahın kalemiyle yazılan nüshası; bu satırların yazarı p. AZİZ GÜNELİN KÜTÜPHANESİNİN 79 no. altında Kayden mevcuttur.
min manastırına (bu üç bölgeye) Mafiryan (Patrik Mülhaki) olarak BASİLİOS lâkabıyla atanmıştır. (27 Temmuz 1740). Merasiminde Kudüs Metropoliti Grigorios, Bitlis Metropoliti Kurilos Farcullah bulunmuşlardır.
B. Danho, işbu görevini 39 yıl liyakatla bitirdikten sonra 1779’da 80 yaşındayken vefat edip Kartmin manastırındaki mezarına gömülmüştür.
BASİLİOS SALİBA
Mafiryan (Patrik mülhaki)
(M.S. 1780)
B. Saliba, Deyrulomer (Kartmin manastırı) na Metropolit olarak ve ondan sonra Tur-Abidin Mafiryanlığına atanmıştır.
YUHANNA
Ayinvertlidir
(M.S. 1799)
Yuhanna, 1799'da Kartmin manastırında Metropolit olarak bulunmuştur.
BASİLİOS ABDULLAHAT
Enhellidir - Mafiryan
(M.S. 1838-1856)
B. Abdullahat, Enhel köyünden Kendö ailesinden olup Kartmin manastırında rahip ve kâhin olmuştur. İyi bir idareci ve mahir bir hattattır.
M.S. 1838’de Mafiryanlık rütbesine atanan B. Abdullahat, rahipleri toplayarak onları manastırlara dağıtmış ve kendisi 1838’de Musullu Patrik III. İlyas’ın seçim ve merasiminde bulunmuştur.
B. Abdullahat, Osmanlı İmparatorluğunun idaresine karşı gelen 1840'daki Kürtçülük isyanından yüz çevirmiş, devlet idaresine saygı ve sevgi göstermesi üzerine, Diyarbakır Valisi tarafından bir takdirnameyle taltif edilmiş ve bilhassa Kartmin manastırının hukukuna bir kimsenin tecavüz edilmemesi hakkında yazılı emirler verilmişti.
B. Abdullahat en sonunda Kürtler tarafından öldürülmüştür.
Ayrıl
KARTMİN MANASTIRINDA OLAN BİR MUCİZE
Cinsiyet değiştirmiş kızın hikâyesi (+)
Yunanlıların 2176 - M.S. 1865 yılında Kartmin Deyrulomur manastırında belirtilen mucize hakkındaki beyanat kaydı şöyledir:
{ + ) Kartmin Deyrulomur tarihi süryanice nusfası S:
— 293 —
«Aslen İdil ilçesine bağlı Baminmin köyünden olup Midyat ilçe merkezinde oturmuş İSHAK adındaki kişinin ölümünden sonra bıraktığı dul karısını ve İŞMUNİ adındaki dokuz aylık kız çocuğundan başka çocukları olmamıştı.
İshak öldükten sonra, veraset bakımından dul kadıncağızı üzen İs- hak'ın akrabalarının zülmuna dayanamayan kadıncağız, dokuz aylık bebeğini alarak doğruca Kartmin manastırına gelmiş ve M.S. 668’den beri vefat etmiş, ayni manastırda gömülü Aziz Mar Gabriel'in mezarına iltica etmişti. Dul kadın bebeğini alıp Mar Gabriel'in mezarının üstüne atmış ve mezarın önünde ağlamağa başlamıştı. Sabaha kadar kızcağız bir yandan, annesi diğer yandan; ağlamalarını duyan ALLAH, bu Azizin hatırına kızın cinsiyetini'mucize kabilinde erkeğe değiştirmiştir. Dul kadıncağız, kızının cinsiyeti erkekliğe değiştiğini anlayınca sevincinden dayanamayarak, feryadına rahipler koşarak gelmişlerdi. Olayı tetkik eden manastır rahiplerinden Havşap ile Yakup; halktan da, taş nakış ustası Midyatlı Mıkdesi Abdullahat ailesinden Herdo adındaki kişilerden başka, manastır dışında ev kuran İslâm cemaatından Şendi a- dındaki zat da mucizeye müşahit olmuştu. Bu tanıkların huzurunda kızın adı İŞMUNİ iken GABRİEL olarak değiştirilmiştir. Dul anne yavrusunu alarak sevinçle Midyat'a, evine dönmüş ve bu sayede mallarını zalim akrabaların elinden kurtarmıştı.
Bu olayın hakikatine Midyat’ta da tanıklık yapan yine İslâm cemaatından Emirlerden Bayraktar Selâm Ağa da vardı. Selâm Ağa galiba ailece tanışıyorlardı.
Kız cinsiyetinden erkekliğe değişmiş olan Gabriel, büyüyüp evlenmiş, erkek ve kız çocukların babası olmuş, ayni zamanda torunlarını da gördükten sonra 50 yaşında iken ölmüştür. Gabriel'in ölen çocuklarından maada bir tek kızı kaldığını; ve kız halen Süriye'nin Kamışlı ilçesinde evli olarak yaşamakta olduğunu gösterilmiştir.
Bu olayı kafiyeli makamla kaleme alan çağdaş Midih köyü keşişi Mirza, yazdığı manzumesine «Hakikat ve adalet babası olan Hak Tanrı, bana aydın bir fikir ver ki...» v.s. cümlesiyle giriş yapmıştır.
Ayrıl
TUR - ABİDİN PATRİĞİ MİRZA, RAHİP HAVŞAP,
RAHİP YAKUP ve RAHİP YEŞU
(M.S. 1864 -1883)
Bu tarihte Kartmin manastırı, aşağıda adları yazılan ruhanilerin sayesinde geliştiği gösterilmiştir, şöyleki:
Basibrinli Patrik Mirza:
Bu zatın günlerinde Diyarbakır’daki Hükümet Valisi şöyle bir buyruk yazarak merkezde (Mardin - Deyruzzafaran merkezinde) oturan mer’i Patriğin eline vermişti. Buyruğun özeti şöyledir:
-Bu emrimi taşıyan kişiden başka bir kimse, hiçbir surette Patriklik unvanını takınamıyacaktır».
Devlet ve hükümetin bu buyruğuna uyar, ancak merkezde oturan Patrik II. Yakup taşıyabilirdi. Patrik Mirza ise, yalnız Tur-Abidin bölgesinin patriği sayılmakta idi.
Patrik II. Yakup Meyron yağını takdis etmek maksadiyle Kartmin manastırına teşriflerinde, yardımcılığına Patrik Mirza’yı da çağırmıştı. Meyron yağının takdisine devam ederken yağı taşıyan kabın taşmadığını ve taşmayacağını anlayan Patrik Yakup; kabı, Patrik Mirza'ya tevdi etmiş ve duaya devam edildiğinde Meyron yağı taşmağa başlamıştı. Bunun üzerine Büyük Patrik Yakup, Patrik Mirza’yı Kartmin manastırının yönetimine tayin ederek merkezine dönmüştü. (M.S. 1864)
Bu olayı yerinde tespit eden Horepiskopos Basibrinli Samuel’dir.
Patrik Mirza’nın ölüm tarihi henüz tespit edilememiştir.
☆
Patrik Mirza’dan sonra, Kartmin manastırının yönetimine Ayin- vertli Sait oğlu Rahip Havşap getirilmiştir.
R. Havşap’tan sonra, Basibrinli Rahip Yakup başa getirildi. (M. S. 1879).
Akabinde de Basibrinli Rahip Yeşu 1883'e kadar yönetimde kalmıştı.
Ayrıl
ATHANASİOS AFRAM
Kartmin Manastırı Metropoliti
(M.S. 1883-1915)
Afram, Ayinvertli Sait’in oğludur. Tahsilini, Kartmin manastırında dayısı rahip Havşap'ın yanında yapmıştı. Süryanice lisanında pekiyi derecede takdir kazanan Afram, evlendikten sonra, Ayinvert köyü kilisesine keşiş olarak atanmış ve karısı öldükten sonra tekrar Kartmin manastırına avdet ederek rahip silkine girmiştir.
Afram, rahipliği günlerinde Avsar Roze adındaki kitabını yazarken 1879'da beliren kıtlıktan bahsetmiş ve o tarihte Kartmin manastırındaki rahiplerinin sayısı 17'den ibaret olarak isimlerince kitabına ilâve etmiştir:
İsimleri şunlardır:
— Manastır reisi ‘ ahip Yakup 3 — Rahip Yeşu
— Rahip Gabriel 4 — Basibrinli Rahip Hanna
— Meşteli Rahip Yuhanna
— Rahip Sobo
— Rahip Havşap
— Rahip Melki
— Ayinvertli Rahip Afram
— Rahip Yeşu
— Rahip Melki
— Midihli Rahip İshak
— Keferbeli Rahip Gabriel
— Keferzili Rahip Barsavm
— Bakısyanlı Rahip İsa
— Kefreli Rahip Abdullahat
— Hahlı Rahip Behnam.
Rahip Afram dinî tahsilde terakki edince M.S. 1883'de, Musullu Patrik IV. Fetros tarafından Kartmin manastırına Episkopos olarak takdis edilmiş ve Athanasios lâkabını almıştır.
Afram, görevine başlarken ilk işi, Kartmin manastırını ve müştemilatını iyi bir şekilde, tamir olmuştur. Kendisine tevdi edilen bölgenin madden manen idare etmesinde maharet göstermiştir.
Afram iyi bir vaizdi, yaşının otuzunda göz ışığını kaybettiğinden üzülerek doğduğu yer Ayinvert köyüne dönmüş ve bir süre sonra da HAH köyündeki Meryemana kilisesine, rahip Afram'ın yanında kalmıştır. Kısa bir süre sonre Kartmin manastırına avdet eden Episkopos Afram M.S. 1915’de ölmüştür.
FİLİKSİNOS ABDULLAHAT
Kartmin Manastırı Metropoliti
F. Abdullahat, Yukarı Kefri’de doğmuş, Meşteli rahip Yuhanna’ya şakirt olmuştu.
F. A. Mısır manastırlarını ziyaret edip döndükten sonra, çoğunlukla Mar Avegin manastırında vaktini geçirirdi. M.S. 1908'de Patrik II. Abdullah emriyle temelli olarak Mar Avegin manastırına atanmış, Metropolit olarak ayni manastır ve mülhakatına takdis edilmişti. Filiksinos lâkabını almıştır.
Filiksinos Abdullahat, M.S. 1913'de Kartmin manastırının yönetimine getirilmiş ve 1915 badireleri sırasında Ayinvert köyüne giderek, o sıkıntı ve kital son bulunca kendisi de hastalanarak M.S. Ağustos a- ymın 15'inci perşembe günü 1915'de Ayinvert köyünde ölmüş ve Mar Hadbışabo kilisesindeki özel mezarına gömülmüştür.
M.S. 1915’deki GENEL İĞTİŞAŞ SIRASINDA
KARTMİN MANASTIRININ DURUMU
1915’de Anadolu'nun güneydoğusunda oturan Süryani Kadim cemaatı üzerine gelen Kürtlerin saldırıları ve işledikleri katliam sırasında, Kartmin manastırının durumu şöyleydi.
Bu sırada Kartmin manastırının Metropoliti Filiksinos Abdullahat idi. Adı geçen Metropolit, Ayinvert köyüne gittiği günlerde 1915 katliamı başlamıştı. Kartmin manastırındaki rahipler çobansız bir sürü durumuna düşmüşken; aniden o yakıcı vuruşlar onları basmıştı.
Kürt aşiretinden Azam oğulları ve beraberlerinde getirdikleri Kürtlerle susamış kurtlar gibi manastırdaki masum kanları yalamaya acele ederek Kartmin manastırındaki rahiplerle halktan olanlarını kamilen kesmişlerdi. O sırada manastırın ruhani kadrosu dört kişiden ibaretti, bunlar Kerburanlı Rahip İsa, Midihli Rahip Abdullah, Ayinvertli Rahip Murat ve Ayinvert'te misafir olan Metropolit de bu kadroya dahildi. Bunlardan başka, Diyakos ve Baş Diyakoslar ve halktan da hayli cemaat bulunmaktaydı. Bu satırları yazan Horepiskopos Aziz Günel'in de İbrahim adında bir ağabeysi bulunuyordu. Manastırdaki insanlar tamamen öldürüldükten sonra bu kez manastırı yıkmağa çalışıldı. Manastır, hali ve berhane kalmıştı; Azam oğulları manastırı işgalleri altına almışlardı. Bu durumdan bir ay sonra Ayinkâflı Şeyh Hamit oğlu Şey Fethul- lah Efendi rahmetli geldi, sulhu temin etti ve herkes huzura kavuşmuştu.
Osmanlı Devleti nezdinde bu badire duyulunca, sıkı emirler verildi, tedbir alındı. «Herkes yerine gidip yerleşmesini» temin olunmuştu.
Daima Osmanlı Devleti lehine çalışan Mizizahlı Çelebi Ağa bütün Süryanilrei köylerine alıp götürdü, yağma edilen menkul ve gayrimen- kullerini iade ettirdiydi; Azam oğullarını da Kartmin manastırından çıkartmıştı. Manastır tekrar Süryanilere verilmiş yeniden tamir edilmesine gayret gösterilmiş ve bundan böyle hayat normale dönmüştü.
Bütün Tur-Abidin bölgesinde ve Kartmin manastırında hayat normale dönünce, manastırın yönetimine ilk getirilen, Ayinvertli Keşiş GABRİEL KİTTİNO adındaki zattır. (M.S. 1919)
Keşiş Gabriel Kittino, Kartmi nmanastırını 17 yıl yönettikten sonra 1936’da askerlik hizmetine alındı ve 1937’de hayata gözlerini yummuştur.
Müteakiben Arbo köyünden Keşiş Afram oğlu Rahip Yusuf (Ka- mışlı'da Hori Melki'nin biraderi) de manastırın yönetiminde bir yıl kaldıktan sonra Suriye'ye kardeşi Hori Melki'nin yanına geçti ve orada ölmüştür.
Bundan sonra yine Arbo köyünden ihtiyar rahip Gabriel de manastır yönetiminde kaldıktan sonra bir kaç yer değiştirdiği neticesinde Mar Melki manastırını yeniden inşa ettirdikten ve bir çok sıkıntılar geçirdikten sonra 1955'de vefat etmiştir.
Müteakiben, Uso oğlu keşiş Yuhanun 1942'ye kadar Kartmin manastırının müdürlüğünde kalmıştır.
XX. AYRIL
MİDYAT VE TUR-ABİDİN Metropoliti TEMATHAOS TOMA ARAŞ (M.S. 1885-1923- 1946)
1948'de Midyat Metropoliti
TOMA ARAŞ
Zaman ve zeminin değişiklikleri siyasi idarelere tesir etiği kadar ruhani idaresine de tesir etmemeleri imkânsızdır. Şöyleki :
Birinci cihan savaşı kocaman ülke ve devletlerin yıkılmasına sebebiyet verdiği şekilde, Süryani kadim cemaatına da büyüğe mal olmuştur. Bu nedenden mal ve can kayıplarına uğrayan Süryani Kadim toplumu; Midyat, Tur abidin çevresindeki ruhani yönünden yönetilen Midyat, Nusaybin, İdil, Deyirsalip, Kartmin Manastırı, Mar Melki ve Mar Avegin manastırları gibi, bu yedi bölgeyi birleştirme ameline girerek bir bölge yani birer Metropolitlik iken bir metropolitlik idaresi haline girmiştir. veBu yoldan TUR-ABİDİN metropolitliği yeniden yaşarmış demektir.
Birinci cihan savaşından sonra yaşaran Tur-abidin bölgesine ilk
(1953) Metropolit Torna Araş ayin esnasında,
Patrik ve Metropolit kıyafetiyle
atanan metropolit (Erzoğlu'lu) TEMATHAOS TOMA ARAŞ olmuştur.
Torna Araş Kimdir?
Aslen Midyatın Arnas köyünden Mirican Ailesindendir. Her ne sebebe bipaen Ebeveyinleri Diyarbakırın Erzoğlu köyüne göçmüş 1B85'de
Erzoğlu köyünde doğan Torna Araş 1896 da Mardin Deyruzzafaran manastırının yetimler okulunda tahsil görmüş, 1907'de rahiplik silkine girmiş, 8 - Mart - 1908'de Kahin ve 1/Ekim - 1923'de Süryani Patriği III. İLYAS tarafından Midyat ve Tur-abidin bölgesine metropolit olarak takdis edilerek yâdedilen Torna Araş, bilhassa Türkiye Cumhuriyeti Devlet ve hükümeti tarafından pek sevilen, takdir edilen bir sima idi.
1946’de, Çağdaş Süryani Patriği İğnatios I. AFRAM BARSAVM'ın daveti üzerine SURİYE,nin HOMS şehrinde Toplanacak ruhani senatoya katılmak amacıyla giden metropolit Torna Araş, hastalanarak, netice Suriye'nin TRABLUS hastanesinde ölmüş, cenazesi Homstaki Meryem ana kilisesine getirilerek büyük bir merasimle kilisedeki özel mezarına gömülmüştür;
61 yaşında iken hayata göz yummuş olan Torna Aras'ın hasretinde bıraktığı sevimli sürüsünün bir kuzusu olarak, ölümüne dair; bu satırların yazarı tarafından bir mersiye kitabını hazırlamıştır.
RAHİP SEFER
(M.S. 1942-1954)
Kartmin Manastın Müdürü
Rahip sefer, Gercüş İlçesinin Kerkinne köyünde 1848'de doğmuştur. Babası Yusuf Melki'dir.
XIX. Yüzyılın ortalarında, Mardinin bir ilçesi olan CİZRE'de Kürt Amiri BEDİRHAN BEYİN Oğulları İZZETTİN ŞER ve MÜSÜR BEY’yin şiddetli tesirlerinden galiba, Rahip seferin ailesi kerkinne köyünden kaçarak BEŞİRİ'deki Keferzo köyüne yerleşmişti. (1856)
Rahip sefer, Keferzo köy medresesinde süryanice ilk tahsili yapmış, evlenmiş ve karısı öldükten sonra dünya yaşayışına hor bakarak, Allah sevgisinde hergün tutuşurken inziva hayatını tercih etmişti;
Rahip sefar, 1883'de Kartmin manastırına gelerek, manastır okulunda tahsilini bir kat daha artırmış, Ciddiyeti de manastır müdürünün gözünden kaçmamıştı.
R. S. 1891’de Rahiplikten tam ruhaniliğe terfi ettirmiş ve Kartmin Metropolitliğinin bir delegesi olarak Deyruzzafaranda yapılacak Patrik II. Abdullah'ın seçimine katılmıştır. (1906)
Bu arada HAH köyündeki MERYEMANA kilisesi Rahibi Hapisnaslı Yusuf ölünce, Ölen R. Y.un yerine Rahip sefer atanmıştı, bu kilisede bu görevi 23 yıl idare ettikten sonra Kerburan bucak merkezindeki cemaata atanmış, Kerburan, Arbayı, Der salip köylerindeki cemaatlarına da bakardı. Bu görevde de dokuz yıl kalan Rahip Sefre, Metropolit Temathaos tarafından tekrar Deyrulomur - Kartmin Manastırına naklen tayin edilmişti.
Rahip Sefer, Kartmin Manastırının yönetiminde Oniki yıl hizmet gördükten ve 1 - Nisan - 1954'de bütün vasiyetlreini yaptıktan sonra 106 yaşında iken iyi bir takve ile hayata göz yummuştu. Cenazesi la- yikivecihle Midyat ve Tur-abidin Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ ve haşiyesi tarafından Deyrulomur-Kartmin manastırındaki Azizler mezarlığının kapısının önündeki özel mezarına gömülmüştür .
Rahip Sefer herne kadar telif yapmak gücünde olmadıysada, idarece pek seçkindi. Mütevazı ruhlu, Musafieperver, Fakirleri kayıran eli açık bir cömertti, Tamirat işlerini, inşaatı pek severdi. Hulasa herkes tarafından sevilen bir kişiydi.
RAHİP ŞEMUN
(M.S. 1954)
Kartmin Manastırı Müdürü
Şemun, Diyarbakıra bağlı Erzoğlu köyünde 1890'da doğmuştur. Midyat ve Tur-abidin Metropoliti Temathaos Turna Arasın kardeşidir. Ağabeyisi Torna Arasla ve diğer ağabeyisi yakupla beraber Deyruzzafaran Manastırına yetim olarak gelmişti. (1895)
90 kişilik kardoya sahip, Patrik II. ABDULMESİH tarafından kurulmuş bulunan Deyruzzafaran Yetimler yurdunun bir öğrencisi de Rahip Şamun Aras’dır.
Şemun; adı geçen yetimler yurdunda büyüyüp biraderi kadar Süryanice, Arapça ve Türkçe lisanlarını öğrenmişti. Rahip ve kâhin olduktan sonra midyat ve Turabidin bölgesinin metropoliti olan biraderi Torna arasın ölümü üzerine, Rahip Şemun vekâleten bölgenin idaresine bir süre baktıktan sonra Midyattaki Mar Hobil manastırına verilmişti.
Deyrulomur - Kartmin manastırı münhel kalınca Rahip Şemun bu manastırın yönetimine atanmış ve bu görevde iki yıl kaldıktan sonra beyin kanamasından ölmüş, cenazesi Deyruzzafarana getirilerek özel mezarına gömülmüştür (1956)
RAHİP ADBULLAHAT GÜNEŞ
KARTMİN MANS. MÜDÜRÜ
A. GÜNEŞ,MİDYAT - İDİL ilçesinin MİDİH köyünde 1888’de doğmuş ve 1908’de Tam Rahip olmuş, Muhtelif yerlerde Ruhani hizmetlerde bulunmuştur.
A. G. İlk tahsilini Kartmin manastırında yapmıştır.
Bir kaç yıl katölik mezhebine kayan Rahip A. G. tekrar Süryani kadim - Ordodoksluğa geri dönmüş ve 1956’da tekrar Midyata ve dolayı- siyle Kartmin manastırına Müdür olarak atanmıştı.
R. A. Büneş, madden ve manan kartmin manastırının işlerine ilgi
2/11/1969'da ölen Türkiyedeki süryanilerin metropoliti Filiksinos Hanna
Dolapönü'nün ölüsü.
göstermiş, Manastırın batı cephesindeki odalraı inşa ettirmiş ve bütün müştemilatını da onartmıştıt.
24/Nisan/1958’de Rahip A. Güneşin fedekârliğini sezen Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü ile Midyat Episkoposu İyavennis AFRAM BİLGİÇ, onu Baş Rahipliğe terfi ettirmişlerdi.
KARTMİN Deyrulomur Manastırının tarihçesini, Mardin Metropo-
liti Filiksinos Hanna Dolapönü'ye yazmak istirhamında bulunan Baş rahip A. Güneşin arzusu yerine getirilmiş ve Memba olarak kabul edilen ve bu satırlara rehberlik eden Kartmin Deyrulomur tarihçesi süryanice olarak Adı geçen Metropolit tarafından hazırlanmış bulunduktan sonra Türkçeye de Papaz Gabriel Aydın tarafından çevrilmiştir Telif Tarihi 1/6/1959’dır.
Süryanice ve pekiyi arapça ve Fransızca lisanlarını bilen Baş Rahip A.Güneş, Kartmin manastırında 1960'da vefat ederek Manastırdaki özel mezarına gömülmüştür.
Rahip İSA ÇİÇEK
Kartmin Manastırı
Müdürü
Rahip İsa Çiçeğin Hayat hikâyesi bu kitabın (Bölüm 22’de) yazılmıştır.
BÖLÜM: 20
A
SÜRYANİ KADİM CEMAATININ DİNÎ GÖRÜŞÜ
Süryani Kadim cemaatı; HAKİMİ MUTLAK - KADİR - YARATICI BİR TANRI'ya inanır, özellikle severek O’na ibadet eder. Yâr olarak O'nu çağırır ve Ona güvenir.
Ulu Tanrı'da ÜÇ SIFAT buluyor: Bu üç sıfatı bir cevherde (özellik) toplar ve bir VAHDANİYET (birlik) e sığdırır ve bu birliğin EZELDEN EBEDEDEK varolduğuna iman ederek tapar.
Sıfatlar şunlardır:
ATA ALLAH
KELAM ALLAH (oğul)
RUH ALLAH. Fakat üç Allah olarak değil, ancak bu Üçlükten bir İLAHİYET, bir kudret ve bir tabiat eşitliği içinde BİR ALLAH mefhumuna inanır.
Bu üç sıfatın isimlerini ayrı ayrı şöyle tanıyor:
ALLAH’a ATA’lık, ATA'nın ağzından doğan Kelamına (sözüne), OĞUL, diyor.
OĞUL; ezelden beri Atanın (manen) beraberinde ve ağzından doğan bu Kelâm'dan OĞUL tabirini verirken bu Kelâm ile herşeyin yoktan varolduğunu ileriye sürüyor.(1)
(1) YUHANNA İncili Bap. I. 5
RUH; Allah’ın ruhu demektir. Bu ruh, Ata Allah’tan çıkar, Kelâm olan oğulun HASSALAR’ından alır ve inananlara bildirir, yaratılan her canlıya can verir ve her bakımdan harekete getirir.
CENABI HAK (Ata - Oğul - Ruh) hiç bir şekil ve benzere sığdırıla- maz fakat, anlatabilmek için şu şekil ve tarzda anlatmak zorunluğu içindeyiz, örneğin:
Kişi üzerine:
Bir kişide BEDEN, RUH, AKIL’ın bulunması gibi; haddizatında Be- densiz Akıl ve Ruh barınamazlar. Akılsızlık, bir anormalliğe delildir. Ruhsuz, akılsız bir beden de çalışamaz ve ölü sayılır. Binaenaleyh bu üç sıfat bir kişide bulununca kâmil ve mükemmel bir adam kabul edilir (2). Bu tekmil üç sıfatı taşımayan bir kişi eksik bir adam addedilir.
Güneş üzerine:
Güneş, üç kısım olduğu halde bir güneş sayılır, şöyleki:
Güneşin kürresi, 2) Işığı, 3] Isısı vardır. Bunlar bölünmez bir üçlüktürler. Bir Güneş bunlarsız olamaz. Herbiri bir güneş unsurudur ama,üçüne bir ifadeyle Güneş denir. Kürre, (ATA) Güneşi doğurur (oğul). Güneşle beraber ısı mevcuttur. (Ruh); Güneş âlemi aydınlatır, ısı ruh) ise hayat verir. Bu kabilden Kur'an-ı Kerim dahi Allah'ta (üç sıfat tanır şöyleki: 2)
İSA, ALLAH’ın Kelâmı ve Allahın Ruhundan teyidedilmiş bir Kelâm olduğunu açık avetlerle belirtmektedir. Kur'ani Kerimin Fatiha Süresinin başında gelen, BİSMİLLAH ELRAHMAN ELRAHİM (ayetinde, Allah’a üç sıfat göstermektedir bu bir hiristiyanın fikridir).
Şeriat gereğince Yemin:
VALLAHİ ve BİLLAHİ ve TİLLAHI (Bu üç isim Hak Allahın ismidir) diye Müslüman kişi yemin ediyor. Bu üç isim birer Sıfat olarak açıkça İslam Şeriatında belirmiştir. Şeriati MUHAMMEDİYE'de ki bu yeminden daha açık bir delil olamaz.
ALLAHIN KELAMI İSA, Allah’tan doğuşu; Güneşin Kürreden doğuşu şekildedir. Bu doğuş anlamına hiristiyanlık, «İSA ALLAHIN MANEVİ OĞLUDUR»; demektedir. Bu kelam (söz) Meryemin karnına ilka edildi (Elbetteki, söz kulaktan girer) ve babasız doğduktan sonra Meryem yine bakire ve münezzeh korunmuş kalmıştır. Ölünçeye kadar da kız kalmıştır. Çünkü İSA, Dünyaya bir mücize olarak verildiğini Kuranı-Kerim- den ve İslam büyük alimlerinden Şeyh MUHYEDDİN-İ-ARABÎ ve BAHA- RIDAN (kayıtlarından öğrenilebilir) (3) anlaşılmıştır.
Kur’ani Kerim Ali imran sür. ayeti: 39, 42, 50. Bakara sür. ayeti 87 maida sür: 170 Meryem sür: 15.
Fusus - ül - Hikem sahife: 156 ve Kur'ani - Kerim, Bakara süresi: 2. ayet 138
İsa, Meryemden doğduğu için; Allahın oğlu sayılamaz, ancak İSA; Allahın ağzından doğan bir kelam (Söz) olması hasebiyle Allahın mânen ve mecazen oğlu tabir olunmuştur.
İslam Şeriatında eskiden en büyük Yemin «VALLAHİ ve BİLLAHİ ve TİLLAHİ» idi. Bu yemin bir üçlük anlamındadır. Arapça olan bu yeminin tefsiri ve tercümesi şöyledir: VALLAHİ (Ata ALLAH); BİLLAHİ (Binif- lahi), Ata Oğlu; TİLLAHİ (THİLATHET- ELLAHİ) İlahi Üçlüğü tamamlayan RUHULKUDUS'tur. Thilathet Allah; doğrudan doğruya Allahın üçlüğü demektir, (bu hiristiyanlık görüşüdür)
İslamiyette, üç taşla karı boşamak dini bir kanundur. Üç taşla boşanılan karı, birdaha kocasına dönemez, fetvesizdir. Çünkü bu üç talak (boşanma), üçlüğe delalettir.
«Bu üçlük inancıyle kadir Allahı diğer put'olan mabutlardan ayırabiliriz, Tanrıdan korkmadan; severek ona ibadet edip tapabiliriz» diyen hiristiyanlıktır; Putperestlik devirlerinde insanlara çok Tanrılar düşünce ve mefhumu vardı.
Örneğin: Kasırga, Rüzğar, Ateş, Yağmur, Öfke, Sevgi, Güzellik ve bunlara benzer başka şeylerin mabutları gibi ilahlara tapanlar pek çoktu. Ehli Kitap ve Semavî din sâliklerinin taptıkları hakiki Tanrıyı bu batıl olan tanrılardan seçmek ve ayırabilmek niteliğinden ve bu KADİR ALLAH'ta, kötülüğün hiçbir zerresi bulunmadığı, ancak yarattıklarını. kendi evlatları gibi severek onların bütün yaşamalarıyla ilgili olduğunu bildiren de İSA'dır.
Hazreti İsa, diğer bütün peygamberlerden farklı bir ifadeyle ALLAH'I ATA-ALLAH, veya BABA ALLAH diye anlatmıştır. Çünkü; bir babanın şefkat ve merhameti daimi olarak evlatlarına şâmildir. Tanrıda Öfke, Gazap, Darılma, Vurmak ve her çeşit kötülüğün tesirinden ve eğitiminden münezzehtir. Bu nedenden İSA, kesinlikle bu gibi kötü meziyetleri Allaha takan kimseleri rededer. İsa kendisinden evvel gelen peygamberler, Cenabı Hakkı bihakken insanlara tanıttıramadıklarından, ancak Allahı insanlara bir korku olarak, Kahredici bir güc, hem iyilik hem kötülük verici bir varlık olduğunu, Yakıcı, öldürücü, kıskanç, vurucu, kızan hastalık veren bir Allah olduğunu tanıtmışlardır dedi. Ve bu sebeplerden de insan oğulları «Böyle bir korkulu Varlığa yanaşmaktan- sa putlara tapmağı tercih etmişlerdi.» Zira; kişi, düşmanından uzak kalmağı tercih eder, zaten bu nitelikten putperestlik alıp yürümüştü. İSA, bu korku mefhümüne set çekerek demiştirki: Allahı bütün kalbinle bütün canınla ve var kuvvetinle, korkudan değil, severek Ona tapacaksın, Ona çağıracağın vakit, EY GÖKLERDE OLAN BABAMIZ diyeceksin (4)
Matta İncili Bap. VI ayet 9
Çünkü O merhametli bir BABA, Af edici bir Kadir'dir, nimet verici bir CÖMERTTİR, Zarar verici bütün meziyetlerden ve hasletlerden ari ve mücerrettir, fayda verici bütün meziyetlerle mücehhezdir. İnsanın özgürlüğüne hiç karışmayan, insana iradesini her cihetçe kullanabilmesi ve o iradeye, özgürlüğe karşı, mahşer gününde insanı sorguya çekebilmesi için hür ve serbest yaratmıştır. Çünkü iradeyi insanın eline bırakmıştır. İnsana akıl vermiştir, bu akıl’la insan kendi kendini idare edebilecek gücünde olduğundan hürdür, hem de sorumludur. İnsan ne yapmak istediğini, Allah bilir. Fakat ne yapmasına alet olur ve ne de yapmamasına engel olur çünkü istek Allahtan olunca, kıyamette insanı sorumlu tutamaz, ÂDİL sayılamaz. Bu hususlardan İsa, Allahı merhametli bir Baba gibi şafkatli bir Tanrı olduğunu anlatır.
— Süryaniler; İsa Allahın oğludur demekle (bütün hıristiyanlıkla ayni fikirdedir) Allah'ın, Meryemle evlendiği ve İsa’nın Ondan doğduğu fikrinde değildirler ve bu fikirde olanları da redederler. Ancak yukarda açıklandığı şekilde: Geneş kürrenin oğlu; FİKİR'in de Akıl'ın oğlu, oluşu tezini savunup iman etmektedirler.
Örneğin: «ATATÜRK» sözünde, bütün türkün babası mefhumunun bulunuşu gibi.
— Süryanilik, Bütün hiristiyanlık gibi, Allaha, Meleklere, Vahiy olan kitaplara, Peygamberlere, Resüllere, ölüm ve kıyamete cennet ve cehenneme, Şeytanın insan düşmanı: Allah da insanın yaradıcısı, Şaf- katlı, merhametli BABA olduğuna, Allahtan hiç bir ŞER gelmediğine, ancak her iyilik ve inayet ondan sadır olduğuna inanırlar.
— DİNİ TEMEL PRENSİBİ
Süryaniliğin benimsediği prensipler şunlardır;
Allaha iman etmek
Umut-Ümid, (Kıyamet gününden sonra İsa’yla beraber Ebedi hayat ve saadete kavuşmak ümidiyle yaşamak)
Sevgi (muhabbet), herkesi kendi gibi sevmek
— SÜRYANİLİĞİN BENİMSEDİĞİ DİNİ MAHİYET
EVRRENSEL KONGRELER
Süryaniliğin benimsediği Evrensel Kongreler üçtür:
İSTANBUL KONGRESİ. M.S. 325 de İznik'te Büyük Kostantin'in başkanlığı altında.
İstanbul - Kostantiniye Kongresi. M. S. 381. Büyük Theodosi idaresinde.
Efes Kongresi. M. S. 431'de II. Theodosi idaresinde.
— SÜRYANİ KADİM CEMAATININ DİĞER HIRİSTİYAN UNSURLARLA OLAN İLGİ ve İLİŞKİSİ:
Hısirstiyanlık üç ana mezhebe ayrılmıştır:
Süryanilik, Ortodoksluğun kurucusudur, fakat M. S. 451 tarihindeki HALKEDONA (Kadıköy) Kongresinden itibaren RUM ve AVRUPA kato- lik mezheplerinden ayrılmıştır. Roma ve Bizans İmparatorluklarına peyk olmaktan sakınmıştır. Bu nedenden ötürü Roma ve Bizans idareleri, Süryaniliği, kaba güçleriyle dağıtmak istediler. Bu isteklerinden siyasi iktidarlar da onlara (Rum ve Katoliklere) yardımcı oluyordu. Süryanili- ğin İNANCI’m ortadan kaldırmak için bütün ruhani reislerini öldürdü, ceza evlerine veya sürgüne gönderdilerdi. Süryaniler! darmadağın ettiğine inanınca, Ortodoksluğu Melkit Rumlarına mal ettiler ve YAKUBÎ (monofizit) ismini Süryanilere takmışlardı. (Bu isim Burud'anlı Yakup'- tan gelmedir.)
Süryanilerin lehine düşünen (Membecli Süryani asıllı) Bizans kraliçesi Theodora'nın müsamahası üzerine sürgündekiler döndü. Bunlar, İstanbul SARAY kilisesinde toplandılar, tutuklu olan Süryani İskenderiye Patriği Thodosios M. S. 543’de Burud’anlı Yakup'u (Kraliçe Tho- dora'nın emriyle, Arap Süryani hükümdarı Gasani Cible oğlu Haris’in isteği üzerine, evvelâ Urfa ve Şam ülkelerine) Metropolit olarak takdis etmişti. Burudanlı Yakup ilk hamlede Mısır’ın İskenderiye’sine giderek orada iki Episkopos takdis ettikten sonra Şam, Erminye, Kaphadokiya, Kilikiya, İsüriye, Phamfiliya, Lukaniya, Lukiye, Frugiye, Karye, Küçük Asya, Adalar (Kıbrıs ve Rodos, Midilli,) Mezopotamya, İran ve İskenderiye gibi bütün bu ülkeleri gezerek Patrik Thodosiyos'tan aldığı selâhi- yet üzerine bu memleketlerde bulunan Süryanileri cesaretlendirir, irşatlar verirdi. Bu arada 27 Episkopos ve binlerce Papaz ve Diyakosları takdis etmişti. (5)
Burudanlı Yakup M. S. 30 Temmuz 578'de Mısır’da vefat etmiş ve Romanos yahut Kison manastırında toprağa verilmiştir. Ortodoks Süryani sözü; bundan böyle Süryani - Yakubi şeklinde anıldı. Kısaca YAKU- BÎLER de dendi; Rum Ortodoksluğu da melkitler kendilerine mal ettiler- di.
Süryaniler ise; Mezopotamya’nın sakinleri olduklarından ötürü, Mezopotamya - Süriye’nin namı altında SÜRYANİ ismini (Süriyeli) bir mezhep adı olarak kabul etmiş ve bugüne kadar bu isimle anılmaktadırlar.
Süryani Kadim cemaatinin (Rumlarla, Ermenilerle, Keldanilerle, Nasturilerle, Protestanlarla ve ne de Latin Katoliklerle hiç bir alâka ve ilişkisi olmamıştır. Bu unsurlardan da bir gün olsun maddî ve manevî bir yardım görmemiş ve onlara yardımı olmamıştır. Ancak, Hıristiyan unsurları arasında KIPTI - HABEŞ (İthyübye) kilisesini kardeş kilise olarak tanır, çünkü ayni kiliseyle hemfikir olarak inancı birdir. Diğer kilise-
Lülü Menthür Sahife 325 - 326.
lerden tamamen kendini ayrı br kilise ve ayrı bir cemaat, ayrı bir itikat sahibi bilir.
— SÜRYANİLİĞİN DİNİ REİSLERİNİN RÜTBELERİ:
DEVRE USULÜ
İNCİL'in ve yahut Haçın ve yahut her hangi bir Bayramda
icra edilen merasimin usulu Diyakosların elinde birer
çıngırak yelpazeler bulunur.
Ayin sırasında, ayin elbisesi giyinmiş Ruhani (papaz) ve
Diyakosları gösteren Resim
Baş Diyakosluk Rütbesini gösteriyor (İncili Şammas) Fikri Bıkmaz
Ruhani liderlerin, havarilerden kabul ettikleri Kâhinlik Erk’i üç dereceye ayrılır:
Diyakosluk: Bu derecenin de şu rütbeleri vardır: 1) Okuyucu. 2) Mürennim, 3) Mürettip (Afodyakno), 4) Baş diyakos - İncili Şammas, 5) Arhedyakon - Başdiyakosların başkanı.
Keşişlik (papazlık). Bu derecede şu rütbeler vardır: 1) Keşiş (papaz), 2) Horepiskopos (Başpapaz). (Bekâr papaza, rahip denir).
Episkoposluk: Bu derecede şu rütbeler vardır: 1) Episkopos, 2) Metropolit, 3) Mafiryan (Patrik Mülhaki), 4) Patrik.
Bütün bu rütbeler, bir Kâhnüt Erkinden çıkan dallar ve rütbelerdir. Bu rütbelerden üstün bir rütbe yoktur.(*)
— SÜRYANİLİĞİN İBADET ŞEKİL ve USULLERİ:
Süryaniliğin ibadet şekline şu hususlar girer:
Namaz kılma (ibadet)
Oruç tutma
(*) Katolik kilisesi son zamanlarda Patriklikten de üstün KARDİNALLİK ve Daha sonra PAPALIK rütblerini ihdas etmiştir.
(1) Mürettip (dizici Kurulu) Rütbesini gösterir ok işareti
2() Mürennin (okuyucu) rütbesini gösterir
(3) Ruhani İncili Cemaata okurken
Kutsal (ekmek ve şarabı) sırları taşıyan ve Kutsal sofrada
Bulunan Kâse ve tabağı gösterir.
Süryani örf adet Bayram ayinlerini gösteriyor.
Meryem ana Kilisesi Mihrabının İç kısmı
Vaftiz usulü
Evlenme usulü
Ölüm usulü
Tövbe usulü ve itiraf.
İbadet, BİR TANRIYA mahsustur. Bu ibadetin duaları arasında Mer-
Kürsüdeki Kutsal İncili gösteriyor.
yem Ana, Peygamberler, Resuller, Evliyalar, Ruhani babalar, Dinî hocalar, Şehitler ve ölüler anılırlar. Onlara saygı duruşu yapıldıktan sonra, bir de bunların özel anma tören günleri vardır. Bu özel günlerinde eskiden iş yapmak yasaklanıyordu, şimdi ise hayatın şartlarını göz önüne alarak, yalnız anma gününün sabahı onların namına ayin icra kılındıktan sonra herkes işine gidip devam edebilir.
a) NAMAZ KILMA:
Süryaniliğin, bütün hıristiyanlık gibi (tek veya toplu olsun) günde yedi farz namazı vardır. Namaza yönelmek doğuya doğrudur. Pazar ve Bayram günleri hariç, diğer bütün günlerde ibadetleri secde ve rik’atla yapar. Pazar ve bayramlarda, büyük ayinler icra eder. Ayini idare eden rütbeli ruhanilerdir.
Gündelik yedi farz namazlarının vakitleri şunlardır:
Sabah, b) Kuşluk, c) Öğle, d) İkindi, e) Akşam, f) Yatsı, g) Gece yarısı namazlarıdır. Bu namazlar günün yirmidört saatına göre taksim olunmuşlardır. Bu namazların dördü farz, üçü sünnet sayılmıştır. Sünnet olanlar: Kuşluk, İkindi ve Yatsı namazlarıdır. Namazlar Sabah, Öğle, Akşam kilisede topluca kılınır, diğer namazlar herhangi münasip bir yerde kılınır.
Oruç Tutma:
Yılda tutulan beş oruç ve Prhizler vardır. Şunlardır:
I — Şubat Mart, Nisan aylarında gezen, Büyük Oruç kırk gündür. Elem Haftasının yedi günü eklenir toplam kırk sekiz sayılır.
II — İlk Baharda, Şubat ayında, NİNOVA orucu üç gündür (Hıdırıl- las).
— Haziran başında perhiz olarak üç gün (Havarilerin Oruçu sayılır]
— Ağustos ayının ilk Onuncu gününden Onbeşinci gününe kadar beş gün perhizdir, (bu da Meryemana orucu anılır)
— Aralık Ayının Onbeşinden yirmi beşine kadar on gün, Hazrti İSA'nın Doğuş bayramnın oruçu (NOEL) vardır.
Bu Oruçlradan kırksekiz günlük olanı hem perhiz hem de oruç olarak tutulur. Diğerlerinden NİNOVA orucu da Perhiz ve Oruç olarak tutulur, kalanlar hep perhiz olarak tutulur.
Oruçlu günlerde de Namaz kuralları aynen uygulanır.
Süryanilerde Vaftiz usulu:
Bütün Hıristiyanlıkta olduğu gibi süryanilr de vaftiz olurlar. Sünnetin, bir alemeti farika’dan başka birşey olmadığı kanaatındadır. Çünkü;
Süryanilikte doğan çocukların vaftiz şekli
CENABI HAK, insanda fazla veya eksik bir uzuv yaratmış değildir. Sıhhî bakımdan herkes sünnet olabilir, dince bir fazileti yok demektedir. Vaftiz ise manevi bir dalıştır, Vaftizle insanın başka bir renk alabildiği kanaata; Hıristiyan tefsirine göre; Kur'an-ı Kerimde de büyük bir mesnet (1) bulmaktadır. Hazreti İsa da Sünnetten sonra vaftiz oluşu, Sün-
Kuranı-Kerim Bakara Süresi. Ayet: 138 asıl. Ömer Rıza Doğrul-Tanrı buyruğu tefsirinde Sahife 53, dip Not tefsir kısmı Ayet (125)
Süryanilikte Vaftizden çıkarılan Çocuğun (Meyrun) Kutsal yağla yağlanmasını
gösteriyor
net'i gölgelediğinin inancındadır. Bu bakımdan her Hıristiyan vaftiz olmak mecburiyetindedir.
Evlenme Usulü:
Bu sırada askerlik hizmetini bitirmeyen bir genç evlenemez. Meslek ve sanat sahibi olması tercih edilir, önemle üzerinde durulur. Dinî ve medenî kanunlarının tanıdıkları hak ve hukuk çerçevesi içinde, erkek onsekiz, kız ise ana ve babasının isteğiyle onbeş yaşını bitirince evlenebilirler. Medenî kanunca nikâhı olmayan karı kocanın dinî nikâhları muteber sayılamaz.
Süryanilerde boşanma olamaz, ancak kadının zinaya düştüğünü bilen kocası, onu boşayabilir. Yahutta üç muteber tanığın ifadesiyle de boşanma olabilir. Tıpça da lüzum görülürse boşanma olabilir, bundan gayri her hangi bir boşanma olamaz.
Bir kadın, bir erkeğe olabilir. Zira iki kadından doğan çocuklar, kardeşlikten ziyade düşman gözüyle birbirine bakarlra, sevgi yerine nefretle yekdiğerini karşııar. Cenabı Hak bir Adem'e bir Havva yaratmıştır. Bir karı bir koca, yek diğerinin bedenini tamamlar ve yek vücut sa-
Aydın Helvacıoğlu ile Nişanlısı merasimden sonraki Duruşlarını gösterir.
Jozef Hıdırşah ile nişanlısına Nişan yüzüğü Takma usulu nu gösterir.
Abdi Devli ile nişanlısının Nişan merasiminde kırılacak ekmek usulü
Nikâh sırasında Ruhani tarafından göveğinin eli gelinin eline vermek biri birine
teslim etmek usulu
Süryanilerde dini Nikâh usulu
yılırlar. Karı koca arasındaki haklar kâmilen eşittir, fakat son söz erkeğindir, çünkü kadının başı erkektir. Hiçbir surette erkek kendi bedenine selâhiyetli değildir, ancak karının selâhiyeti erkeğin bedeni üzerindedir. Hiç bir surette de kadın kendi bedenine selâhiyetli değildir, ancak erkeğin selâhiyeti kadının bedeni üzerinedir. (2)
RUHANİLERİN EVLENME USULÜ
Diyakosluk sınıfı ile papazlık sınıfı evli olurlar. Bekâr iken bu rütbeleri alamazlar. Diyakosluktan Diyakosluk başkanlığı rütbesine kadar yükselenler, karısı öldüğü takdirde evlenebilir. Papaz sınıfı ise zevcesi öldükten sonra bir daha evlenemez. Ancak rusvaylığı üzerine alırsa, görevinden istifa ederse; evlenebilir. Bunun dışında, hiç evlenemez. Çünkü bütün cemaatın manevî babası sayıldığından ve bütün cemaattan da ona «Baba» çağırıldığı niteliğinden hangi kızıyla evlenebilsin? masındadır.
Episkoposluk sınıfında rahiplik rütbesi vardır. Bunlarsa; evlene- mezler. Hayat boyunca bekâr kalırlar. Altıncı asırdan itibaren Episkoposluk, Metropolitlik ve Patriklik rütbeleri, yalnız rahiplik sınıfından türerler. Bu sınıftan olmayan bir ruhani, Patrik, Metropolit veya Episkopos olamaz, ancak karısı ölmüş bir papaz, bilgice ve ahlâkça da layıksa E- piskopos ve hatta Patrik dahi olabilir.
(2) Kilise Evlenme kitabı Sahife bk. ve Resül PHAVLOS. I. Kurintos.lara mektubu bap. 7. 4.
e) ÖLÜM USULÜ:
Ölüyü mezarına Tevdi etmek usulu
Süryaniler, bütün Hıristiyanlar gibi ölülerinin ruhu için hayır ve sadakalar verirler. Onların ruhlarına ayin icra ederler. Ölülerini yıkayıp kefenledikten sonra ister tabutlu ister tabutsuz; cenaze namazı kılındıktan sonra toprağa verirler. Ölü sahibi ilk yılda dört defa ölüsünün ruhu için yemek verir, fakirlere, kiliselere ve hayır müesseselerine yardımlar da imkân dahilinde yapılır.
f) TÖVBE USULÜ:
«Ebediyen yaşayacağım» diye çalışmalı; «Bir an sonra öleceğim» diye tövbe etmeli, buyurulmuştur.
Her hangi bir günaha tutulmuş olursa olsun, her Hıristiyan işlediği günahı gidip bağlı olduğu ruhanisine usulen itiraf etmesi gerekir. Medenî kanunlarda bulunduğu şekilde dinî kanunlarda da cezalar ayrıdır. İşlenen günaha göre maddî ve manevî cezalar verilir. Bu cezayı tayin eden ruhanidir. Maddî ceza; fakirlere, kiliselere, hastane ve hayır yerlerine c.ezalı tarafından verilir. Manevî ceza ise namaz ve oruçla infaz edilir. Bu infaz işi bittikten sonra sorumlu kişi tekrar gelir ruhanisine, cezayı kabul ve ödediğini, infaz ettiğini açıklar ve bu suretle itiraf işi bitmiş olur.
İtiraftan sonra ceza işi de bittikten sonra sorumlu kişi katî tövbesini ruhanisinin huzurunda yapar dolayısiyle cemiyete bir kişi kazandırılmış olur.
BÖLÜM: 21
DÜNYADAKİ SÜRYANİLERİN NÜFUSU
Hindistan'da iki milyon, her iki Amerika’da ve Brezilya’da 150.000, İrak'ta 50.000, Suriye’de 150.000, Lübnan ve Ürdün'de 20.000, Türkiye’de 45.000 nüfus civarında tahmin edilmiştir.
Deyruzzafaran'da Senato ve Patrik
SÜRYANİLER, HİRİSTİYANLIĞI KABULLENDİKTEN SONRA
DEVLET KURMUŞLARMI?
Süryaniler, M. S. 38'den beri Mukaddes Incil'e sadık kalarak hiç bir gün devlet kurmağı düşünmediler ve teşebbüs de etmediler. Ancak; ruhani ve ruhani reisleri tarafından iman yolunda idare olunurlar. Zaten bu gibi sebeplerden Hıristiyan olan veya olmayan unsurlar tarafından idare olunurken çok sıkıntı çekmişlerdir.
SÜRYANİ CEMAATININ GÖRDÜĞÜ ZÜLUMLARIN BAŞLICALARI
— Roma İmparatorlarının mezalimi
— Roma ve Bizans Hıristiyanlarının mezalimi
— Yahudiliğin mezalimi
— Romalılarla kanlılar, BizanslIlarla kanlılar arasında olan savaşlardan ötürü yapılan mezalimler
— İslâm Hlifelerinin bazıları Hazreti Muhammed’in ve Hz. Ö- mer’in Ahitnamelerine sadık kalmayarak, Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin unsurları arasına karıştırarak süryanilere zulüm yapmışlardır.
Patrik haz; Metropolitler ve Midyat Ruhanilerile beraber.
P. Aziz Günel, Metropolit Hanna Dolapönü Haşiyesi arasında elini papaz Toma'nın
omuzuna sarkarak ok işaretiyle gösterilmektedir. 1968’de Mardin
Metropolitlik Binasının kapısında.
SÜRYANİ CEMAATININ İSLÂMİYETTEN GÖRDÜĞÜ
MÜSAMAHALAR
Süryanilerden kurtulabilmiş olanlar zaten Hazreti Muhammed'in Ahitname’si ve Hz. Ömeri’n sayesinde kurtulmuş olanlardır.
Süryaniler, Mezopotamya anahtarlarını Hz. Ömer’e vermeleriyle Hz. Ömer Mezopotamya’yı işgal edebilmişti. Bu sayeden Hz. Ömer doğu Anadolu'daki, hatta Filistin'den Mezopotamya’ya kadar bütün bu topraklarda bulunan Süryanilere hiçbir kimse tarafından ilişilmemesi için büyük bir AHİTNAME yazmıştır (1) .
Bu kurtuluşu asırlar boyunca anılması için Süryaniler, Hz. Ömer’e «FARUK» lâkabını vermişlerdir. FARUK, Süryanice bir sözdür, KURTARICI demektir, Ömer Faruk - Kurtarıcı Ömer anlamıdır. Araplar da bu lâkabı aynen Süryaniceden kabul ettikleri şekilde telaffüz etmişlerdir.
Bu sayeden, Süryaniler, İslâmiyet! kendilerine «Koruyucu» kabul etmiş ve hiçbir gün siyasetle uğraşmayı fikirlerinden geçirmemişlerdir.
Halifelik devrinde Süryanilerin müsamaha görmeleri, kültür alanında İslâmiyete olan yardımlarından doğmuştur. İslâm dünyası, Süryani cemaatını bağrına basarak verdiği eşitliğin SELÇUK’lulardan; sonra da Osmanh İmparatorlarından (2) görmüştür.
SÜRYANİ CEMAATININ TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETLERİNDEN
GÖRDÜĞÜ EŞİTLİK İMKÂNLARI
Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk'ün Laiklik ilkelerini ikamesiyle daha toleranslı safhasına erişmiştir.
1922 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk açılış töreninde bulunmak üzere Yeni Türkiye Cumhuriyetini ve Yeni Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı ziyaret etmek gayesiyle Ankara'ya giden Süryani Patriği İğnatios III. İlyas, Atatürk'ü ve Hanımını, Büyük Millet Meclisi üyeleriyle Ankara garında yaptığı bu tarihî karşılaşmayı ifa edince Büyük ATA ile olan bu şerefli karşılama ve sohbeti, ilişik resimle tesbit edilmiş ve bu resim kıymetli bir vesika ve armağan olarak korunmaktadır.
SÜRYANİLERİN HAKLARI
Süryaniler, her vatandaş gibi Türk Anayasa’sının ve Medenî kanunlarının bahşettiği hak ve hukuka sahip olup her bakımdan vatandaşlığa halel gelmemesi için memleketin kanunlarına harfiyen riayete, önemle dikkat etmektedirler ve bu sayede diğer unsurlara, vatandaşlıkta örnek olma şerefi içinde iftiharla yaşamaktadırlar.
Tarih Abulfaruk C.,3. S: 8.
SÜRYANİLERE gösterilen müsamaha ve eşitlik hakkında SELÇUK İmparatorlarının devrinde Süryanilere verilen müsamahakâr ve Eşitlik hk. VESİKA Kitabın sonuna ayni başlıkla eklenmiştir.
SÜRYANİLERİN KİLİSE (Dini Merkezleri) TEŞKİLÂTI)
Süryanilerin :
a) Yurt dışında, b) Yurt içinde (Türkiye'de) bulunan ve müşterek çalışan bir teşkilâtı vardır. Yurt dışındaki bu teşkilât, DİNÎ HİYERARŞİ'- nin (Dinî idaresi basamaığnm) zirvesini teşkil etmektedir.
YURT DIŞINDA OLAN KİLİSE (Dinî Merkez)
Kitabımızın geçen fasıllarında açıklandığı şekilde, Dinî merkezi; ilk günden beri Antaktya'dır ve Antakya kalacaktır. Çünkü bu merkezi, Hz. İsa’nın şakirtlerinden ŞEMUN PETROS (Saint Pier) denilen havariden veraset olarak kendisine kalmıştır. M. S. 38’den bu yana gelip geçen bütün Süryani Patrikleri şu lâkabı taşımaktadırlar:
«Antakya ve Bütün Doğu Kürsüsünü İşgal Eden İğnatios Patrik...» başlık altında bütün yazışmalarını yapmaktadırlar. Bugün için Süryani Kadim cemaatının patriklik merkezi Deyruzzafaran'dan sonra muvakkat olarak, Süriye başkenti olan Şam şehrindedir. Böyle olduğu halde yine Antakya namı altında anılmaktadır.
Yurt içinde (Türkiye’de) olan kilise (dinî merkezi):
Türk Süryani Kadim cemaatının Türkiye'de (yurt içinde) iki dinî merkezi vardır.
— Mardin ili merkezindeki Metropolitlik.
— Mardin iline bağlı Midyat ilçe merkezindeki Episkoposluktur (eskiden Metropolittlikti).
— Mardin Merkez Metropolitliği:
Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Adıyaman, İskenderun, Adana, Ankara ve İstanbul’a kadar yayılmıştır. Bunlar içerisinde en ilgi çekici olan Mardin'deki Deyruzzafaran manastırıdır. Bu hususta kitabımızın Deyruzzafaran manastırı hakkındaki bölümünde gerekli bilgi verilmiştir.
— Midyat İlçe Merkezindeki Episkoposluk:
Midyat ilçe merkezine idil, Nusaybin ilçeleri ve bunlara bağlı köyler ile Basibrin ve Kerburan bucak ve köyleri (toplam olarak 39 köy) bağlı bulunmaktadır. Her köyde birden yirmibeş'e kadar kiliseler bulunur. Her kilisenin birer ruhanisi (papaz) vardır.
Midyat ilçe merkezine bağlı, M. S. 400'cü yılından kalma eski bir manastır vardır, bu manastır Deyrulomur (nam-ı diğer Mar Gabriel) namı-i-diğeri de KARTMİN namıyla anılır.
Bu manastır, turistik bakımından pek önemlidir. Midyat'tın güneydoğusuna düşer, eskiden müstakil bir Metropolitlik merkeziydi ve bir ilim kaynağı idi. Birçok ilim ve kültür dâhilerini de yetiştirmiştir. Kartmin köyünden (ana caddeden) manastır kapısına kadar «Turizm ve Tanıtma Bakanlığı »nın emriyle kara yollarına yaptırılmış bir araba yolundan ziyaretçilerin gelmesi kolaylaştırılmıştır.
Köylerde bulunan kilise ve manastırlar çoğunlukla Milâdın 3., 4., 5. ve 6. yüzyıllarda Bizans yapılı olarak kalmışlardır.
Midyat merkez kilisesinin kütüphanesinde ve demir kasa içinde korunan eski Estrangele kalemiyle deri üzerine Süryanice yazılmış iki İncil kitabı olup birisi 1200, diğeri 800 küsur seneliktir.
SÜRYANİLERİN TÜRKİYE’DEKİ KARAKTER - ÖRF VE ADETLERİ
Süryanilerin Türkiye'deki durumları normaldir. Yukarıda açıklandığı üzere, her vatandaş gibi hak ve hukuk sahibidirler. Kendilerini azınlık saymazlar. Çünkü yabancı ülkelerden gelme olmadıklarına göre dış ülkelerde de ırk ve mezheplerinden kurulmuş bir devletleri yoktur. Bu gayeden, Süryaniler kendilerini Türk Süryani Kadim Cemaatı olarak bilirler. Türklükleriyle övünür şeref duyarlar. Vatani hizmetlerini seve seve sadıkane bir şekilde ifa ederler. Kendilerine düşen her görevi de öderler. İnsan haklarına saygılı, laiklik prensiplerini uygulayan Devlet ve Hükümetine yürekten bağlılık duyarlar. İncildeki Kutsal ayetlerden: «Sezar’ınkini Sezar’a, Allah’ınkini Allah'a ödeyiniz», buyurduğu gibi «Hükümete korkudan değil, sevgiden Allah'a bağlı olduğunuz şekilde bağlı olmalısınız» direktifindeki mana ve mefhuma saygılıdırlar. Bu kutsal ayetlere inanan Süryaniler, Devlet ve Hükümete yürekten gelen sevgi içinde bağlı olduklarını her zaman için ispat ederler.
Süryaniler, genel olarak bütün çocuklarını devlet okullarında okutmaktadırlar. Yüksek tahsil yapan, doktor, mühendis, yüksek mimar, yüksek ticaretten mezun olanlar 100'ün üstündedir. Hepsi de İstanbul ve Ankara Üniversitelerinden diplomalarını almışlardır.
Süryaniler zeki ve munis olurlar. Başkasını sevdikleri kadar kendi- lerinkilerini sevmezler. Milliyetçilik aramazlar, çünkü bu ruh ve fikirden zarar görenlerden örnek almışlardır.
Süryaniler ancak büyük bir haksızlığa duçar olunca devlet dairelerini rahatsız ederler, hilâfında hiçbir surette rahatsız etmek istemezler.
Süryaniler, hırsızlık, çapulculuk yapmazlar. Köy ve kazalarda Müslüman cemaatiyle kardeşlik havasını geçirirler. Müslümanlar, Süryaniler kadar Süryanice konuşabilirler. Süryaniler de Müslümanlar kadar ve daha iyi Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşabilirler. Hemen hemen her köyde Müslüman ve Süryaniler karışık yaşarlar. İyi komşuluk yapmasını bilir ve severler. Müslümanlar bazen komşuluğu zedeliyorlar, Süryanilerin bağlarına girer, sığırını, davarını çalarlar, haddi aşınca Süryani- ler de Müslümanlarınkini çalarlar, bu gibi nahoş hadiseler de nadiren olmaktadır. Müslümanlar rahat dururlarsa Süryaniler kıpırdamazlar.
Tarafeyin ölüyle mezarlığa kadar gider, taziyeleri müşterek yaparlar. Bayramlarda birbirlerinin evine kadar gider tebrik ederler. Düğünler karışık olur, yer içer ve beraber eğlenirler. Köylerde eski usul üzerine davul zurna ve kemenç çaldırır, Hıristiyan ve Müslümanlar bir arada halay tutarlar. Müslüman bayan Süryani bayın elinde, Müslüman bay Süryani bayanın elinden tutar ahlay oynarlar, yekdiğerinden şüphe ve şek etmezler.
Yaz mevsiminde, Süryani ve Müslümanın damları bitişik olup ya- tıncaya kadar beraber oturup hasbihal ederler, komşular gündüzleri tarlada ve bahçede birbirlerine yardım ederler.
Sünnetlerde, çoğunlukla Süryaniler Müslümanlara KİRVE olurlar, nitekim bu satırların yazarı, Diyarbakır'daki kamşusu bulunan Müslüman Hacı Hamit’le kirvedir.
SÜRYANİLERİN SÜRYANİCE DİLİNDEN BAŞKA
EN FAZLA KONUŞTUKLAR! DİL
Süryanilerin anadili Süryanicedir. Fakat en fazla kullandıkları dil ailece Türkçedir. Örneğin:
Mardin'de, Türkçe ve Arapça konuşurlar. Diyarbakır’da Süryaniler kâmilen Türkçe konuşurlar. Anadolu ve İstanbul'da bulunan Süryaniler hepsi Türkçe kullanırlar. Kendilerini Türk Süryani bildiklerinden umumiyetle bütün kiliselerinde Incil’i Türkçe okur vaizlerini Türkçe verirler. Ayinlerini Türkçe icra ederler. Süryanice kitapları Türkçeye tercüme ederler. İlâhiler ve kilise terennümlerini Türkçe söylerler, koroları Türkçe tertip ederler, dua ve namazlar hitamında bilhassa Devlet ve Hükümete özel olarak dualar okur. Memlekette huzur ve ahengin teessüsü için özel dua yaparlar.
Bir çok köy ve kasabalarda muhtarlar Süryanilerden seçilirler.
TÜRK SÜRYANİLERİN MESLEKLERİ
Süryani gençleri her zaman 1961 Anayasasının getirdiği Sosyal güvenlik, sosyal adalet ilkelerine bağlıdırlar.
Bu arada kişinin:
Beslenme ve hastalıklardan korunma tedbirlerine İtina ederler bu müesseselerin gelişmesine bilhassa yatırımda temayüz etmişlerdir.
Tahsilde ve tetabbude meraklıdırlar, moral, eğitim ve kültür bakımından kazançlarından bir miktarını bu sahaya ayırmaktan hali kalmazlar. Gazete, mecmua ve kitap üzerine oldukça para yatırır ve bunları birbirlerine hediye ederler.
MUSA ARAŞ Gümüş Telkari San'atının en Hünerli ustası.
Yuva kurmada gayret gösterdiklerinden mesken teminine geniş bir alâka gösterir topluma yardımcı olurlar.
Kabiliyetlerine göre tuttukları işi, dallarında başarı sağlamağa ve yeni yeni çıkan iş sahalarına kaydıkları gibi yetişmişlerin yeni sanata öğrenmesine itina ederler.
Toplumdaki gücü her zaman takdir ettiklerinden ötürü kooperatif çalışmalarına katılır, sendikalarda yer alırlar.
İşte bu niteliklerden ötürü:
Çeşitli zanaatlara da ve bilcümle kültüre dayanan dallara dağılmışlardır. Bunlardan bilhassa:
İnce sanatlardan mimarîden başka nakkaşlıkta, tezhipte (altın ve gümüş işlemelerde), telkâri işlerde olgunluk, okullarının işlerinde, nakış, tentene imalinde, öğretimde ve yabancı dile vukufiyette,
Ayrıca eczacı, doktor, yüksek ticaret dalında fabrikatörlükte ve şirket kurmada,
Kasaba ve köylerde yaşayan zanaatkar (sanat ayrı, zanaat ayrı yazılır) lardan inşaat ustaları, taşçılar, duvarcılar, bilhassa saatçilik- ta (1) ve tamirlerinde, elektro, su ve motor akşamı onarımında, ipekçi-
(1) Saatçilikte En fazla İlerleyen ve hünerler kaydeden Midyat ilçesinde mukim Saatçi Süleyman Aktaş, Konuşur saat, İcat etmiştir. Saat ve vakitleri konuşarak bildirir. İcat ettiği saat, sesimle tesbit edilmiştir.
lik, terzilik, çulhacılık, battaniyecilik, kalaycılık, bakırcılık, tarımda feyiz etmişlerdir.
SÜRYANİLİĞİN VAKIF İŞLERİ
Süryanilerin, her kilise ve manastırının vakıf malları hassaten o kilise ve manastıra aittir. Her kilisede bir Vakıflar Yönetim Kurulu vardır. Bu Kurul, dört yılda bir, Hükümetin nezareti altında resmî bir seçimle başa geçer, Kilisenin gelir ve giderlerinden sorumludur. Bu Kurul, Bölge Vakıflar Müdürlüğüne bağlıdır. Kilise ve manastırlara yapılacak masraflar için Bölge Vakıflar Müdürlüklerinin emri olmadıkça ve kanunî müsaade çıkmadıkça hiç bir yatırım yapamaz.
Vakıflar Dairesi, kiliselere para vermediği gibi almaz da. Her kilise ve her manastır kendi mallarından ve cemaatın teberrüleriyle idare olunur. Hiç bir memleketten ve hiç bir devletten yardım beklenmediği gibi ancak her kilise kendi yağıyla kavrulur. Süryani bir kilise diğer bir Süryani kiliseden yardım beklemez.
Ruhanî reisleri ve ruhanîler, kilise mal ve eşyasına el sürmezler; Midyat ve dolaylarındaki kilise ruhanîleri ücretsiz ve maaşsız olurlar, ruhanî hizmetlerine karşı, cemaatten onlara hayır ve teberrü yoluyla verilen, Bayram tebriklerinde, doğum, vaftiz, evlenme ve ölüm işlerinden gelen gelirle idare olunurlar. Şehirlerdeki ruhanîler ücretlidirler, yerine göre, cemaatın miktarına göre 500 liradan 1750 liraya kadar ücret alan ruhanîler vardır. Papaz ve Rahipler, Metropolitlerin emriyle ve cemaatın arzu ve teklifiyle bir yerden diğer bir yere nakil ve tayin edilirler. Metropolit, istediği yere, kimseden fikir ve müsaade almadan bir ruhaniyi nakil ve tayin edebildiği gibi vazifesine de son verebilir.
Ruhaniler, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olmadıkları için Devlet bütçesinden istifade edemezler. Ancak özel olarak Hükümete müracaat ettikleri takdirde yardım olarak muayyen yerler için yapılmış ve yapmaktan da geri kalınmaz, tahsisattan ötürü Hükümete müteşekkirdirler.
DİYARBAKIR TÜRK SÜRYANİ KADİM KİLİSESİ VAKIFLARI
YÖNETİM KURULLARI VE FAALİYETLERİ
Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin cemaatı, yalnız Diyarbakır Sür- yanilerinden ibarettir. Etraf köylerden, Mardin, Midyat, İdil, Nusaybin gibi il, ilçe ve köylerden gelmiş toplanmış bir cemaattır. Hemen hemen Diyarbakırın yerlisi olarak kimse kalmamıştır, yerliler kamilen İstanbul'a ve başka mfemleketlere zaman zaman dağılmışlardır.
Bu cemaatın bir tek Meryem Ana kilisesi ve bir Papazlıdır.
Diyarbakır Meryemana kilisesi vakıflar yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan
üye Hüsnü Markos, Şükrü Serkal Vedibasmacı'yı İncilin etrafında gösteriyor.
Diyarbakır Meryem Ana kilisesi vakıf işleri, resmî seçim ile 9 üye ve 1 başkandan kuruldur.
Yönetim Kurulu:
— Başkan Edip Tavşan
— Üye Albir Devli
— Üye Vedi Basmacı
— Üye Şükrü Ülker
— Üye Yakup Zoklu (ölmüştür)
— Üye Cercis Ustabaşı
— Üye Hüsnü Markos
— Üye Sait Arpak
— Üye Yusuf Bardakçı (istifa etti)
— Üye Şükrü Sarkâr.
Bu kurul; resmî olarak seçilen üçüncü kuruldur. Çalışkan, gayretli ve faaldir. Kardeşçe geçinen dirayetli kişilerdir. Cemaat ve ruhanileriyle münasebetleri iyidir.
Kilisenin bir çok ihtiyaçlarını kendi aralarında kendi ceplerinden temin derler. Sonradan; verdiklerini alır veya almazlar. Seleflrince ikmal edilmemiş işler bunlar tarafından tamamlanmıştır.
Diyarbakır Meryem ana kilisesi ruhani reisi H. P. Aziz Güne! ile yönetim kurulunun
gösteriyor
Başkan Edip Tavşan, zeki, selim, ciddi, hakikatten ayrılmaz bir gençtir. Kilise mallarını kendi malından üstün tutar ve bütün arkadaşları da ayni niyet ve karakterde oldukları işlemlerinden bellidir.
Bu kurulun selefi olan ikinci devre yönetim kurulunun bıraktığı intibalar:
Meryem Ana kilisesinin, eskiden beri sıva ve badana görmediği halde kamilen sıva ve badanasını yaptırmıştır. Ahşap kısımlarını yağlı boya ile boyattırmış, ışığına bir kat daha eklemiş elektrikle tezyinatına alabildiğine kadar önem vermiştir.
280 yıl önce yapılmış, kilisenin giriş kapısının üzerindeki ahşap ve yontulu karataştan yapılmış ayvanları, eskiliğini kaybetmemek şar- tiyle, ahşabını ve üzerindeki bütün toprakları kaldırarak, tavan kısmını tamamen betonla örtmüş, betonu tam ahşap direkleri şekline uydurarak (çok iyi dikkat edilmedikçe beton olduğu anlaşılamaz) yaptırmıştır. Eski yontulu taşlarını yeniden yontulmasına itina göstererek 40.000 lirayı geçen masraflara katılmıştır.
Toplantı salonuna 24 adet demirden meşinli sandalya alarak, beher sandalya 100 lira kıymetindedir.
Esas Patrikhane anılan binanın divan ve müştemilatını kamilen yenilettirmiş ve bir ailenin oturacağı duruma sokmuştur. Daha bir çok mevzubahis edilmeyen işler görmüş ve iyi bir sonuç ile devri. Edip Tavşan’ın yönetimine tevdi etmiştir.
Bu kurulun kişileri şunlardır:
— Başkan Yusuf Arslanlar
— Üye İlyas Kömürcü
— Üye Yılmaz Oguş
— Üye Hanna Çapa
— Üye Yakup Yücel
— Üye İbrahim Özçelik
— Üye Şükrü Arslanlar
— Üye Abdülkerim Özdemirci
— Üye Hanna Bakire).
Yusuf Arslanlar’ın Yönetim Kurulunun Selefi Olan
I. Devrenin Yönetim Kurulunun Bıraktığı İntibalar
Bu kurul kamilen asıl Diyarbakırh yerlilerinden bulunmaktaydı. Cemaatın en zengin simalarından Yakup Kalabalık adındaki zatın başkanlığı altında teşekkül etmişti.
Hatırda kalan kurul kişilerinin isimleri şunlardır:
— Başkan Yakup Kalabalık
— Üye Şammas Lütfi Palah
— Üye Mıkdesi Eyyüp Tangülü
— Üye Torna Başaranlar (istifasını vermişti)
— Üye Fehmi Horioğlu (Diyarbakır Belediye Encümen azalığını da yapmıştır)
— Üye Hanna Özdemirci
— Üye Şükrü Ülker
— Üye İlyas Halvecioğlu (dirayetli, gayretli, herkesten sevilir bir sima).
Bu kurulun kilisede bıraktığı eserler de şunlardır:
Kilise avlusu duvarlarının bir kısmını yeniden taş ve harçla üç metre irtifaında bir duvar yaptırmıştır.
Bir toplantı salonu, üstü beton, duvarları yontulmuş kara taştan olup dış kapı üzerindeki odayı yenilettirmiş ve bir aile barınacak duruma sokmuştur.
Kilise ruhanisinin aile ihtiyacı için mutfak ve banyo yaptırmıştır..
Patrikhane kısmı, kamilen, toprak ve ahşap kısımlarını kaldırarak, yeniden beton ve yontulmuş kara taştan yenilettirmiştir.
Süryanilerin Genel Mezarlığı (mezarlık halinden çıkmış çöplük meydanına dönmüş olduğu halde, bu halden kurtararak) etrafına üç metre irtifaında, 75 sm. kalınlığında, 500 metrelik bir duvar çektirmiş ve bu arada Mezarlık giriş kapısı, bir otobüs girecek durumda geniş ve yüksek temiz yontulmuş kara taştan olup mezarlık bekçisi için bir aile barınacak kadar bir bina yaptırmıştır. Mezarlığa su ve elektrik getirmiş bu mezarlığın bütün masrafı 80.000 liranın üstüne çıkmış olmasından bütün bu masrafı karşılayacak durum bulunmadığından Diyarbakır Ermeni cemaatını da ortak etmek zorunda kalan bu kurul, halen Ermeni cemaatının ortaklığıyla yarı yarıya istihdam olunmaktadır.
Yakup Kalabalık'ın Yönetim Kurulunun yapamadığı ve göremediği işleri, halefleri olan Yusuf Arslanlar’ın Yönetim Kuruluna tevdi etmiş, Yusuf Arslanlar’ın ikmal edemediği işler elbetteki halefleri olan Edip Tavşan’ın yönetimine bırakmıştır.
Edip Tavşanı'n yönetimindeki kurulun faaliyetleri de şunlardır:
Kiliseye ait arsa üzerine bugün için kilise ihtiyacını temin edecek kadar yani yıllık 14.000 lira kiliseye gelir sağlayan bir çeltik fabrikası inşa ederek, buraya «Karacadağ» çeltik fabrikası yerleştirilmiştir.
Patriklik Divanı bitişiğinde yeniden üç oda müştemilatiyle beraber yaptırarak içinde iki aile barınmaktadır ve bu inşaat kamilen aşağıda adları yazılı hayırsever kişiler tarafınadn fiilen teberrü ettikleri maddiyattan meydana gelmiştir.
Başkan Edip Tavşan
Oktay Şakarer
Abdülmesih Önder
Abdullah Önder
A. Mesih Azak
Cercis Ustabaşı (üye)
Cercis Önder
Can Şakarer
Enver Bedro
Fehmi Basmacı
İbrahim Başak
İlyas Kömürcü
Musa Önder
Sait Arpak (üye)
Vedi Basmacı (üye)
Yunus Uyanık
Yakup Arpak
Zeki Basmacı
gibi hayırseverlerin malından yaptırılmıştır.
Kilise avlusunda harabe olan bir meskeni yeniden yaptırıp ve içine bir fakir ailenin barınacağını sağlamıştır.
Bütün damların sıvaları yaptırmıştır. <
800 lira kıymetinde sekiz sandalye ile sehpaları toplantı salonuna almıştır.
Kilisede okuyan Kızların (Koro)'su.
Toplantı odasının içi yağlı boyayla boyanmıştır.
Kilisenin avlu duvarından ka'lan kerpiç kısmını taş ve harçla yaptırarak Mar Yakup avlusunda yeniden iki oda ve bir örtme ilâve ettirmiş ve bu avluyu da kamilen yontulmuş kara taşlardan döşeme yaptırmıştır.
Ruhanilerinin ücretine yüz lira bir zam eklemiştir.
Edip Tavşan’ın idaresindeki yönetim kurulu bunca faaliyetten başka cemaatın yoksullarına her ay bir miktar para yardımında bulunarak, yoksulların şunun bunun kapısını çalmaktan kurtarmıştır. (Geçen yönetim kurulları da bu yardımlardan geri kalmamışlardır).
Cemaatın çocuklarına din dersi öğretmek için özel öğretmen, ücret karşılığı, ayda 300 liraya tutularak eğitilmektedirler.
Edip Tavşan Kurulu, cemaat olarak 1969'da 1000 lira miktarında Devlet hastanesine bir yardımda bulunmuştur. Başkasının da bu izde yürümek rehberliğini yapmıştır.
Cemaatın fakiri ve öksüzü hastalandığı takdirde hemen imdatlarına koşarak gereken tedaviyi yaptırır masrafını ödemektedir.
Yönetim Kurullarının bu gibi faaliyetlerinin açıklanmaktaki gaye, böyle yönetime geçen herhangi bir kurulun bu gibi gayret ve hamiyet
Kilisenin Tan Korosu idare eden Kilise Öğretmeni ve Okuyucular.
göstermeleri bakımından olmuştur. Esasen tarihî eserler, çoğunlukla müspet ve menfi realitelerden bahsetmekle hem süslenir hem de bu gerçeklerden yürüyen kimselerin önüne ışık tutarlar.
Diyarbakır Türk Süryani Kadim Cemaatının
Meryem Ana Kilisesinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden
Gördüğü Müsamaha
Kilisenin malı olarak satılan bir arsanın bedeli olan 105.000 lira, tahminen 20 yıldan beri Devlet Bakanlığının Vakıflar Genel Müdürlüğünün emrinde kalarak müteaddit defalar bu miktarın kiliseye verilmesinin temini cihetine gidildiği halde maalesef «Azınlıkların vakıflarının tevsiini engelleyen kanun ve muahedelere dayanarak» bu paranın verilmesine imkân bulunamıyordu. Ancak 1969’da bu satırları yazan Aziz Günel’in bizzat Vakıflar Genel Müdürlüğüne vaki olan müracaatları üzerine ve bu cemaatın aslında azınlıklardan sayılamayacağının açıklanmasını yaptığından ötürü hemen bilatereddüt bu paranın Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin yapılan ve yapılacak olan onarımların sarfedil- mesi uygun bulunduğundan verilmesi sağlanmıştır. Bu üstün müsamahadan yararlanan kilise Yönetim Kurulu, bol bol bu parayı Meryem Ana kilisesinin ihtiyaçlarına sarfetmektedir.
Süryani Cemaatıyla İslâm Cemaatı Arasındaki Münasebetler
Daha önce açıklandığına göre, münasebetler karşılıklı ve kardeşa- nedir. Süryani kişi ilgi gösterdiği takdirde Müslüman kişi daha iyisini gösterir. Çeşitli dinlerin muhterem liderleri (1), ordubozanlık yapmadıkça temiz ruhlarda kardeşlik her an filizlenir. Zira Süryani Kadim Cemaatı Türkleri canı kadar sever onları kendine yardımcı ve koruyucu bilir. Sadakatlerinden de asla şaşmazlar.
Türk Süryanilerin Fener Patrikhanesiyle
İlgilerinin Olmadığı Hakkında
Türk Süryaniler; asla Fener Patrikhanesiyle ilgili değildirler. Eserimizin çeşitli bölümlerinde açıklandığı üzere tarih boyunca da hiçbir an bu Patrikhane ile hiçbir konuda birleşilmemiştir.
Zira Süryani Kadim Cemaatının Patrikhanesi ve Patriği de ayrıdır.
Süryani Cemaatı Hıristiyanlığın diğer unsurlarının hiç bir Patrikhanesiyle de bağlılığı yoktur ve olmayacaktır.
DİYARBAKIR MERYEM ANA KİLİSESİNİN KÜTÜPHANESİ
Diyarbakır Meryem Ana kilisesinin kütüphanesi eskiden önemliy- li. Daha önce kaydolunduğu şekilde, bir çok eser yazarları bu kütüpha-
Âsa Bu Âsa (Değenek)yı Patrik ve metropolitlerin her namaz ve
ayin merasimlerinde elde tutukları âsa
Ayin de Takdis edilecek ekmeğin Kâke si (Buna Kıddas; aynı zamanda şarabı
beraber Kutsal sırlar denir.)
Ayin icrasında Kutsal ekmeği gizlice takdis sırasını gösterir.
neye müracaat ederek bilgilerini ikmal ediyorlardı. Fakat; son zamanlarda bu kütüphaneye önem verilmediğinden kitaplarından çoğu şuraya buraya dağılmış, verilmiş bulunmaktadır.
Bu kilisenin kütüphanesinin M. S. 1967’de Metropolit Hanna Dolapönü tarafından ve bu satırların yazarı yardımıyla yapılan tetkik ve tasnifi gereğince tutulan kayıt defterine göre ancak bu kütüphanede toplam olarak 341 cilt kitap vardır. Kitaplar 12 kısma ayrılmışlardır.
. Kısım, KİTABI MUKADDES kısmıdır. Burada 41 cilt kitap vardır. Gerek Kitabı Mukaddesin tümü gerek ayrı ayrı, İncil, Mezmurlar (Zebur), Resüllerin işleri ve Mektupları bulunur, gerekse bunlara ait tefsir kitapları gösterilmiştir. Bu kitaplar Süryanice Estrangele tipi, Ger- şunice (Süryanice yazılmış Arapça okunur), Arapça, elyazısı olarak nashedilmişlerdir. Bunlardan, deri üzerine Süryanice el yazısı olarak, 2 No.lu İncil kitabı IV. yüzyılda, yine deri üzerine Estrangele el yazısı olarak XI. yüzyılda, diğerleri ise XVIII. asra kadar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine gayet nefis yazılarla yazıldıkları göstermektedir.
Diyarbakır Kütüphanesindeki
Yeni ve Eski Ahid İsimli İncil Hk.
— Diyarbakır Meryemana kilisesi kütüphanesinin No: 33/1 altında kayıtlı bulunan ve YOLYANOS oğlu YUSUF oğlu Rahip ŞEMUEL'in elyazısiyle her sahifeye Dört sütün yerleştirilerek gayet dayanıklı bir cins kâğıt üzerine Batı Süryanicesiyle yazılmıştır .
— Kitabın Onaltı yaprağı Arapça ve Süryanice
— Diğer (514) sahifesi tamamen süryanice elyazısiyle kamış kalemle yazılmıştır.
— Yunanî 1809 M.S. 14 Mayıs 1498 de yazılması bitmiştir.
— Tevrat, İncil, Zabur, Resül FAVLAOS’un mektupları, Resüllerin işleri, Yuhanna'm rüyası,
— Resüllerin Düştür ve Kanunları, İKLİMİS’in Mektuplarından ibarettir.
Yeni ve eski ahid tabir edilen 75x50 cm. boyutunda olan bu İncil, patrik NUH, Mafiryan Kılatmarah İbrahim ve Metropolit BEHNAM Günlerinde, Mardin Deyruzzafaran manastırında yazıldığı son sahifede kayıtlıdır.
471 yıldan beri bu Incil'in süryanice ve Arapça yazılarının üslüp ve nadideliği gayet düzgündür. Bu tip bir yazının eşine güç rastlanabilir!. Bu kadar genişlikte bir sahifeye (4) sütün üzerine yazı yazması her hattatın haddi değildir. Bu gibi yazıcıların hakkı kayıp olmaması için burada Kitabın HATTAT'ı Rahip ŞAMUEL'i rahmetle anmak gerekir.
2. Kısım, İLAHİYAT’tır. Bu kısım mühtelif tarihlerde elyazısı, kâğıt üzerine yazılmış (23) cilt vardır.
KISIM : 3.
FANKİT (Edebiyat)
Bu kısımda mühtelif Edebiyat ricalından telif edilip Sesli söylenen kitaplardan Deri üzerine yazılmış (3) cilt vardır, süryanice Estrangele elyazısı olup diğeri ise kâğıt üzerine yazılmış (45) ciltten müteşekkildir.
Deri üzerine yazılanlar 12nci asırda yazıldıklarını göstermektedir.
KISIM : 4.
HISSAY (Münacat)
Bu kısım’da 12 ve 13 asırlarda yazılmış üç adet kitap vardır, bunlar Deri üzerine Estrangele yazılmış diğerleri kâğıt üzerine ve muhtelif tarihlerde yazılarak toplamı 18 ciltten teşekkül eden kısımdır.
KISIM : 5.
DUA
Ruhanilerin takdisine (Hirutuniyas), Vaftiz, Evlenme ve ölülerin defnine ait olan kitaplardır. Bunlardan 2 no: lu kitap 12-nci asırda deri üzerine el yazısı Estrangele yazılmış Diğerleri ise 22 ciltten müteşekkil kısımdır.
KISIM : 6.
TARİHİ
Bu kısımda 17-19 asırda muhtelif tarihlerde el yazı, kâğıt üzerine yazılmış tarihi ve TAKVA ricalinin hayat tercümelerini gösteren 15 ciltten ibaret kitap vardır. Süryani patrik mıchayılin (umûmi Tarih) eseri elan Torna Başaranların zimmetindedir.
K I S I M : 7.
ANNAFUR (Ayin icra kitabı)
Bu kısımda 26 cilt 14-19. asırlar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine el yazısı olarak yazılmış kitaplardır.
K ! S I M : 8.
LÜGAT
Bu kısım 12 ciltten ibaret olup 17-18. asırların muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine el yazısı olarak yazılmış kitaplardan müteşekkildir.
K I S I M : 9.
MUSİKİ
Bu kısım 12 ciltten ibarettir, 17-18. asırlara kadar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine Süryanice el yazısı olarak yazılmış kitaplardır.
K I S I M : 10.
TIP ve DUA
13-19. asra kadar muhtelif tarihlerde kâğıt üzerine el yazısı Süryanice yazılmış 18 cilt kitap bulunmaktadır.
K I S I M : 11.
Rum kilisesine ait olup Meryem Ana kilisesine devredilmiş kitaplardır.
Bu kitaplar, 23 cilt olup 16. asırdan 1848 tarihine kadar kâğıt üzerine el yazısı ile muhtelif tarihlerde Arapça olarak yazılmışlardır.
K I S I M : 12.
MATBUAT
Çeşitli kitaplardan müteşekkil matbaa (basılı) olarak 34 ciltten ibarettir.
Toplamı: 341 ciltten müteşekkildir.
Süryanilerin İlim ve Edebiyatı Hakkında Süryani Patriği
I. Afram Barsavm’ın Telif Ettiği
Birinci Baskısı 1943, İkinci Baskısı da 1956’da Basılmış olan
«Lülümenthür» Adındaki Eserine Kayıt Ettiği
Diyarbakır Meryem Ana Kilisesinin Kütüphanesinin
Bazı Önemli Kitaplar:
— Şarap hakkında latif bir SÜGİTH - Enşüde, 56/7 ve 587 sayfalıktır, KUBAT oğlu V. Basiliyos tarafından telif edildiği ve bununla beraber de kiliseye ait dinî kanunlar ve söylevler vardır. Yazıldığı tarih meçhuldür.
— Bethgaz kitabı, Patrik Bilatos'un hattıyla 1566 yılında yazılmıştır. Bu kitap elan Diyarbakırlı, İstanbul’da mukim Torna Başaran- lar'ın zimmetindedir.
— İki adet FANKİT kitabı - Kilise Takdis devresinden, sayılı bayramlar ve Azizleri anma günlerine dairdir. Süryanice Estrangele tipi XI.-XII. yüzyılda yazılmışlardır. 124 sayfadan ibarettir.
— Kiyame devresine ait 28 bolüdür, Rahip Zibina tarafından 1208’de yazılarak 125 sayfadan ibarettir.
— Yıllık HİSAY’lar, deri üzerine, Batı yazısı tipi, Diyoskoros Theodoros hattı olarak yazılmıştır. VIII. yüzyılda yazılmıştır. (865)
— Ayni muhteviyatlı kitap iki ciltten ibarettir .aynıhattat tarafından yazılmıştır.
— Elem haftasına ve bütün yaz mevsimine dair deri üzerine ve kâğıttan da ilâve edilmiş, Batı tipinde yazı, Rahip İZBİNA hattıyla 1392'- de yazılmıştır, 127 sayfadan ibarettir.
— MIADIDAN kitabı: Habaplı Rahip Aday tarafından 1495'de yazılmıştır.
— Cenazeye ait tüm kitap; bir çok nefis mersiyeler ihtiva eder, Deyrelmilfan manastırından Rahip Yeşu hattıyla Estrangele tipi, 1188'de yazılmış ve 130 sayfadan ibarettir.
— Nadide ve nefis bir Bethgaz kitabı: 132 ve 169 sayfadan ibaret olup XV. yüzyılda Ebil-Hasan hattıyla yazılmıştır.
— İbnil-İbri'ye ait masallar kitabı: Çükinli Şammas Behnam tarafından 1292'de yazılmış 169 sayfadan ibarettir.
— Antakya Patriklerinin tesbit cetveli M. S. 166-1495 yılına kadar yürütmüş, el yazıdır.
— Urfalı Yabup'un hayat hikâyesi kitabı: 182 sayfadır, yazıldığı tarih ve yazarı meçhuldür.
— El-Acüzi Toma’mn hayat hikâyesi, 184 sayfadır, yazıldığı tarih ve yazarı belli değildir.
— Tubaviyin hayat hikâyeleri kitabı: 189 sayfadır, tarih ve yazarı belli değildir.
— Basiliyos’a ait Soru Cevap kitabı: 216 sayfadan ibarettir. Yazar ve tarihi yok.
— Clander kitabı (Diyarbakır’a ait) 342 sayfadır, yazarı ve tarihi yoktur.
— Diyarbakır'daki Rum kilisesine ait Vaftiz, Evlenme ve Cenaze kitabı, Harbut Metropoliti Yusuf’un el yazısıyla 1451'de yazılmış ve 128 sayfadır.
— Hissay kitabı: «Nemubareksin Ey Hayat Salkımı» ibaresiyle başlık yapmış, 370 sayfadır, yazar ve tarihi meçhuldür.
— Azizlerin hayat hikâyeleri kitabı: 382 sayfadır, yazar ve tarihi yoktur.
— Letürciye sahibi İshak'ın kitabı, 341 sayfadır. Tarih ve yazarı yoktur.
— XII. Yuhanna'ya ait kaside kitabı: «Vay olsun bana ey kardeşler, çünkü şaki ve günahkârım» başlığıyla giriş yapmıştır, 497 sayfadır. Tarih ve yazarı meçhul.
— Diyoskoros Thosdoros'a ait Hissaylar kitabı: Kendi el yazısıyla yazılmış 1125 tarihli ve 509 sayfadır.
— Namaz tayini hakkında Vehib oğlu’na ait mektuplar kitabı 545 sayfadır, yazarı ve tarihi meçhuldür.
— Tövbeye dair HIDLİ'li Behnam’a ait Kaside: Ey âlemi aydınlatan Nur Yeşu: başlığıyla giriş yaparak 555 sayfadır. Bir de yani müellife ait, Tövbe Hakkında Kaside kitabı: «Ey nefs ne zamana kadar bey- hudelik arasında bocalayacaksın» başlığıyla giriş yapmıştır.
— Homs'lı Davud'un sebatı hakkında Aframı makamla methiye yapan Yuhanna Şeylilah'a ait kitap: 560 sayfadır.
— Homs'lu Rahip Davut kendi nefsine hitap eden ve ömrünün yarısına kadr yürüten tercüme kitabı: 561 sayfadır.
— HAH'lı Metropolit Sercis'e ait beyitler kitabı (Kudüs’te telif edilmiştir. 565 sayfa).
— Deyruzzafaran'da Rarip olrçıuş Gürci Yusuf’un kitabı: 569 sayfadır.
— Avrupa ülkelerini metheden Nübze kitabı, Patrik Nimetul- lah’ın telifi olup ve 1580'de yazılmıştır, 571 sayfadır. (S: 135bk.)
BÖLÜM: 22
TÜRKİYE’DE YAŞAYAN SÜRYANİ RUHANİ VE
REİSLERİNİN BİYOGRAFİLERİ
— Filiksinos Yuhanna (Hanna) Dolapönü (1947-1969) Metropolittir:
Yuhanna Dolapönü; Mardin'de 1885 yılında doğmuştur. Papaz Yusuf’un oğludur. Büyük bir âlimdir. Yazdığı ve tercüme ettiği eser ve kitapları bu kitabın (197) sayfasında yazılıdır .
En son günlerini yaşayan H. Dolapönü 1947 yılında Patrik I. Afram tarafından rahiplik rütbesinden bütün Türkiye'de bulunan Süryani Kadim cemaatına Metropolit olarak takdis ve terfi ettirilmiştir.
— Afram Bilgiç (1952 - .) Episkopostur:
A. Bilgiç; Midyat ilçesinin Bate köyünde 1891’de doğmuştur. Papaz Nore'nin oğludur. Ana dili Süryaniceden başka Arapça lisanında da tahsili vardır.
1910'da Keşiş (Papaz) olarak Patrik II. Abdülmesih tarafından takdis edilerek ayni köye atanmıştır.
1952'de Patrik I. Afram tarafından Midyat, İdil ve Nusaybin ilçe ve köylerinde yaşayan Süryani Kadim cemaatına Episkopos olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Nezih ve kâmil bir ruhani reisdir. Ruhaniliğe intisap etmezden ev-
(x) Parantez içindeki İlk rakam Doğum tarihi olmayıp Hizmete altına tanıtılmış vel üç yıl evlilik hayatı yaşadıktan sonra karısı ölmüş ve bugüne kadar dul kalıp itikâfa çekilmiştir.
— Numan Aydın (1952- ) Horepiskopostur:
N. Aydın; Midyat'ın Keferzi köyünde 1909'da doğmuştur. Papaz Cercis Aydın'ın oğludur. Evli, 7 çocuk babasıdır.
1943’de Metropolit Hanna Dolapönü tarafından papaz, 1952'de Patrik I. Afram tarafından da Midyat merkezindeki Mar Barsavm kilisesine Horepiskopos olarak takdis edildiğinden bugüne kadar ayni görevde li- yakatla çalışmaktadır.
Ana dili Süryanice olup Arapça ve Türkçe bilmektedir. İyi bir hattat, telifleri vardır*. İlk tahsilinden bugüne kadar hayatını bilgiye vermiş ve iyi bir idarecidir.
Hayat hikâyesi bu kitabın (204) sayfasında yazılıdır.
— Melke Gülçe (1956- ) Horepiskopostur:
M. Gülçe, Midyat'ta 1911'de doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül- çe'nin oğludur. Abdullah ve Yusuf Gülçe adında iki papaz kardeşi vardır.
Evlidir, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da iyi bilir. Evvelâ Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Midyat merkezindeki Mart İşmuni kilisesine papaz olarak atanmış ve 1956'da Midyat'taki kilise ve cemaatından alınarak tayinen Diyarbakır Meryem Ana kilisesine gönderilmiştir. Bu kilisenin hizmetinde birkaç ay kaldıktan sonra yine M. Hanna Dolapönü tarafından Horepiskoposluk rütbesine takdis ve terfi ettirilerek bu görevde Diyarbakır Meyrem Ana kilisesi ve cemaatına bir buçuk yıl hizmet gördükten sonra Diyarbakır'dan ayrılmıştır. Bu a- rada Melki Gülçe; münhal kalan Adıyaman ve Elazığ cemaatlarına muvakkat olarak beş yıl ruhani hizmette bulunmuş ve fakat seyyar yaşamasını tercih ettiğinden onlardan da vaz geçerek halen ruhanisiz kalmış kiliselere de ruhanilik görevinde bulunmaktadır.
Orta dereceli bir hattat olup telif ve eserlerine rastlanmamıştır.
— Melke Konuk (1961 - ) Horepiskopostur:
M. Konuk; Nusaybin’in Badibbe köyünde 1889'da doğmuştur. Gab- riel’in oğludur. Evli ve çocuk sahibidir.
Ana dili Süryanicedir, başka dil bilmez. Medresede tahsil etmiştir.
1914’de Mar Melki Metropoliti Şamuel tarafından ayni köyün cemaatına papaz olarak, 1960'da papazlıktan, Midyat ve Torabidin E- piskoposu İyavennis Afrem Bilgiç tarafından yine ayni köyün Meryem Ana kilisesi ve cemaatına Horepiskopos olarak takdis ve tayin edilmiştir. Nükteli konuşmaları vardır.
— Şamuel Ezber (1949 • ) Horepiskopostur:
1924’de Mardin’de doğmuştur. Babası İlyas, anası Mansura'dır. Evli, beş çocukludur.
Şahsî gayretiyle anadili Arapçadan başka Süryanice ve Türkçeyi İyi bilir.
Horepiskopos Şamuel Ezber
1949'da Mardin Metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü tarafından İstanbul, Beyoğlu Tarlabaşında Süryani Kadim Meryem Ana kilisesinin ruhaniliğine, 1958’de ayni cemaat ve kilisenin Horepiskoposluğuna (Başpapaz), 18/4/1969’da (Metropolit Hanna Dolapönü'nün yaşlı ve hastalığından ötürü istifası üzerine), Şam’dakiSüryani Kadim cemaatı Patriği III. Yakup tarafından ayni kilisenin patriklik vekâletine atanmış-
1964'te onanını biten İstanbul Beyoğlu Meryemana Süryani kilisesinin dış görünüşü.
tır.
S. Ezber; bu kiliseye ve cemaatına ruhani mesai arkadaşı Papaz Şamuel Akdemirle çalışmaktadır.
1964'te Patrik İgnatios III. yakup İstanbul Süryani Kilisesinin açılış ayinini içra
ederken
1964'te Patrik İğnatiyos III yakup solda en başta Halep metropoliti Diyonnosios
Cercis , Baş diyakos Lütfi Pala ile diğer Diyakoslar
I
1964 tarihinde İstanbul Süryani Kilisesi takdis safhasına girmiş olan iç kısmının görünüşü
İstanbul Süryani kadim kilisesinin açılış töreninde ortada III. Yakup (patrik),
solda metropolit Estathaos Kuryokus, Sağında Mardin metropoliti Filiksinos
Hanna Dolapönü, diğer ruhanilerle, kilise vakıflar yönetim kurulu başkam
Abdunnur Aydıner ve arkadaşlarını gösterir (1984)
Telif eseri yoktur. Arapçadan Türkçeye çevirdiği HİSSAY (Müna- cat) kitabiyle günlük dua, Letorciye (ayin), Vaftiz ve Evlenme isimli naklettiği kitapları vardır.
S. Ezber, İstanbul kilisesine atandığı sırada; cemaatı yalnız 60 aileden ibaret olup onları dağınıklıktan toplu hale getirmiştir. Anadolu şehir ve köylerinden İstanbul’a akın edenlerden, halen binbeşyüz aileye yakın cemaatı bir araya toplanmıştır. Kilisenin bu cemaata kâfi gelmediğini gören S. Ebzer, kilise vakıflar kurulu o tarihteki başkanı Abdunnur Aydıner’i, üye Şemun Bedikoğlu, üye (sandık emini) Şemun Demirci- oğlu üye Fehmi Horioğlu, üye Buluş Pineci, üye İbrahim Tahinci, üye Melek İncidiş, üye Fehmi Kavak, üye Midyatiı Zeyto, üye Abdullah Devli ve cemaatın ileri gelenlerini toplayarak elbirliğiyle, küçük kalan bu kilisenin imkân dahilinde tevsiini ve tamirini sağlamışlardır. Kilise dahilinde, ibadet yerinden başka, bir toplantı salonu, konuk odası, düğün ve merasim salonu, ruhani reislerinin makam ve istirahat odalarını da eklemişlerdir.
Halen; ayrıca Karaköy’de Papa Eftim’e ait kiliselerin birinde de bir kısım cemaat ve papaz Davut Söğüt muvakkaten ibadet etmektedirler.
İstanbul’daki Süryani Kadim cemaatı Kurtuluş, Yeşilyurt, Şişli, Beyoğlu, Kumkapı, Gedikpaşa, Kadıköy, Bakırköy ve Yeşilköy’de dağınık bir vaziyette bulunmaktadır.
Beyoğlu'ndaki Süryani kilisesinden başka Gedikpaşa'daki Süryani kilisesine de cemaat akın edip Papaz Gabriel Aydın’ın ruhi idaresi altında ibadetlerine devam etmektedir.
1969’DA TARLABAŞI MERYEM ANA KİLİSESİ
VAKIFLAR YÖNETİM KURULU
Bilinmektedir ki Cemiyetler ve Vakıflar kanunları uyarınca kiliselerin de vakıfları resmî bir yönetim kurulu tarafından yönetilir ve bu yönetim kurulları dört yılda bir seçilirler.
İstanbul Süryani Kadim Meryem Ana kilisesi de (diğer kiliseler gibi) bir Vakıflar Yönetim Kuruluna sahiptir. 1969'da bu Yönetim Kurulunda bulunanlar şunlardır;
1967’de Türkiyeyi ziyaret eden VI. Pavul (papa kadasetleri) İstanbulu ziyaretleri
sırasında İstanbul Süryani Kadim Ruhani Kurulu İle Vakıflar Kurul başkanı
A, Aydınerile üye yakup Neşif oğlu'nu kabul etiklerini gösteren manzara
— Başkan Hanna Hıdırşah (İnşaat mühendisi)
— Üye Yakup Neşif
— Üye İbrahim Tahinci
— Üye Davut Gürdal
— Üye Melek İncidiş
— Üye Cemil Ayaz
— Üye Yusuf Gençoğlu
— Üye Vahit Kavak
— Üye Jozef Uslucan
— Üye Hanna Aksöz
— Üye Şefik Süsün
— Üye Şemun Demircioğlu (Sandık emini).
— Aho Aydın (1961- ) Horepiskopostur:
A. Aydın; Nusaybin'in Badibbe köyünde 1809’da doğmuştur. Gev- riye oğludur. Evlidir ve çocukları vardır.
Ana dili Süryanicedir, Türkçe de bilir.
1944’de Metropolit Timataos Torna Araş tarafından Nusaybini’n SEDERİ köyündeki Meryem Ana kilisesi cemaatına papaz olarak, 1960 yılında da Episkopos Afram Bilgiç tarafından yine ayni köyün kilise ve cemaatına Horepiskopos olarak takdis edilerek atanmıştır.
Telif ve eserleri yoktur. Fakat nağmesi gayet lezzetli olup harhangi bir sesi taklit edebilir kudrettedir.
8 — Abdullah Gülçe (1955- ) Papazdır:
A. Gülçe, 1919'da Midyat’ta doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gül- çenin oğludur. Evli, çocukları vardır.
Ana dili Süryaniceden başka Arapça, Türkçe de bilir.
5 Şubat 1955’de, Midyat ve Torabidin Episkoposu Afram Bilgiç ta-
Papaz Abdullah Gülçe
Midyat Merkezindeki MART İŞMUNİ Kilisesini dış kısmı ile midyat ilçesinin görünüşü
rafından Midyat ilçe merkezindeki Mart İşmuni kilisesi ve cemaatına Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
P. Abdullah Gülçe’nin Çalışmaları:
Midyat’ta bulunan Mart İşmuni kilisesinin yıllardan beri Metro- politlik merkezi olduğu halde tamir ve inşaat yüzü görmemişti. Papaz A. Gülçe, Metropolithaneyi kamilen sıva ve badana yaptırdığından başka avlusunu da kamilen beyaz yontulmuş taştan döşettirdi.
Metropolithanenin bütün sergisini değiştirilmesi.
Mart İşmuni kilisesinin bütün damlarını betonla örtmesi.
Ayni kilisenin iç kısmını baştan aşağıya kadar kâmilen, iç duvarlarını ustalara yontturması, yeni bir şekle sokması.
Mihrapları kamilen yeniden inşa ettirmek nakışlı taşlarla süsletmesi.
Yeniden bir Vaftiz yeri beyaz, yontulmuş, nakışlı taştan yaptırması.
Yeniden bir toplantı salonu (oldukça geniş ve moderndir), avluda ilkokul için iki oda ve ortalarında bir salon yaptırması,
Avlunun dış kapısını ve duvarını kâmilen beyaz yontulmuş taşlardan güzel bir şekilde yaptırması.
444 kilo ağırlığında Elazığ'dan getirdiği eski bir çanı, kuleye yerleştirmesi.
Kilise kütüphanesine, yazdırdığı nadide kitaplar mal etmesi.
Kilisenin kıymetli eşya ve kıymetli kitap ve İncilleri için demirden bir kasa satın alarak M. S. VII. yüzyılda deri üzerine Estrangele tipi yazıyla kamış kalemle, başlıkları altın suyu ile yazılmış iki İncil kitaplarını bu kasaya yerleştirmesi gibi ve daha nice kaleme alınmayan çalışma eseri fiilen yaptıran P. A. Gülçe’nin bunca fedakârlığı zikre değer.
9 — Yusuf Gülçe (1963- ) Papazdır:
Y. Gülçe, Midyat’ta 1926'da doğmuştur. Horepiskopos Gabriel Gülçe’nin oğludur. Evli, altı çocuk babasıdır.
Papaz Yusuf Gülçe
Ana dili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça da bilir. Telif eserleri yoktur.
P. Y. Gülçe, 1963’de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından seyyar papaz olarak takdis ve terfi ettirilmiş ve kısa bir süre sonra Adıyaman Mar Bitris kilisesine ve cemaatına 1964'de atanmıştır. Bu görevde dört yıl kaldıktan sonra da yeniden Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Elazığ Meryem Ana kilisesine ve cemaatına naklen atanmıştır, halen ayni merkezde bulunmaktadır.
ELAZIĞ SÜRYANİ KADİM MERYEM ANA KİLİSESİ
VE YÖNETİM KURULU
Harbut'taki eski Meryem Ana kilisesi faaliyetten uzak olduğu için Elazığ'da kurulmuş olan Meryem Ana kilisesinin Süryani Kadim cemaatına aittir. Bu kilisenin cemaatının çalışmasından bahsetmek bir hakikat ortaya koymak imkânını verecektir. Şöyleki:
Kutsal İncil’de «Çalışan, Hakkına Müstahaktır- buyrulmaktadır. 1966'dan beri Keban Barajı inşaatına katılanlarla 30 aileye çıkmış olan Elazığ Süryani Kadim cemaatının desteklenmesinde çalışan ve kilise ayinlerini yöneten:
a) Naum Ben, b) Yusuf ve Afram Tanoğlu biraderler, c) Diş tabibi Yalçın Gazze, d) Başdiyakos Sarkis Yetkin, e) Besim Ulubey, f) Oğuz Taşo ve bu uğurda gayret gösteren Abdunnur Arslan ve oğulları gibi maddî ve her türlü hünerleri sitayişle ya dedilen bilcümle varlıklı ve mütevazi bütçeli cemaat için dahi söylenmiştir denilebilir.
Müteşebbis Kurulu Başkanı Naum Ben hakkında birkaç söz:
Naum BEN
N. Ben, 1913’de Adıyaman'da doğmuştur. Hacı Naumzadelerden- dir. Evli, çocuksuzdur. Ancak kardeşi Abdulmesih Ben'in (Nişan ve Yuhanna) adındaki oğullarından çalışmak bakımından yararlanmaktadır. İstanbul’daki amcası oğlu İstifan Ben de Naum Ben'in tekliğini aratma- makta büyük rolü vardır.
Naum Ben, 1945 tarihinden bugüne kadar kilise işlerine hüsnüniyetle sarılmıştır, şöyleki:
M. S. İL yüzyılda eski Harput’ta kurulmuş olan Meryem Ana kilisesinin her bakımdan korunmasına itina göstermek.
Elazığ'daki kilisenin ihtiyaçlarını ikmal etmeğe atanması kayda değer.
— Elazığ Kilisesinde Yapılanlar:
Naum Ben, kiliseye kendi malından ihtiyacı temin edecek kadar su getirmesi,
Kilise avlusunun kerpiçten olan duvarlarını taş ve harçla yaptırması,
Kilise ve müştemilatının harabelikten modern bir şekilde yaptırtması,
Ruhaniye verilecek hizmet ücretine itina ve ilgi göstermesi gibi bu hizmetler de su işi hariç diğerlerini kendi ve cemaatın malından yaptırtması bir hakikattir.
Eski Harput’taki Meryem Ana kilisesinde yapılanlar:
Eski Harput’taki Meryem Ana kilisesinin yıllardan beri tamir ve ilgi görmediği halde (eskiliğini kaybetmemek şartiyle) onarttırılması.
Giriş kapısına yeniden demirden (herkes açamaz bir şekilde) yaptırdığı bir kapı.
Bunları yaptırmakla iftihar duyan Naum Ben ve Elazığ cemaatının gayretleri yad edilir.
— Hanna Tapar (1953- ) Papazdır:
H. Tapar, İdil ilçesinin Midih köyünde 1910’da doğmuştur.
1953’de Diyakosluk rütbesinden Papazlık rütbesine Metropolit Hanna Dolapönü tarafından takdis ve terfi ettirilmiştir. Kendi köyünün Mar Yakup kilisesi cemaatına atanmıştır.
Evli olup çocukları vardır. Doğru konuşur, hakikatten ayrılmaz sert mizaçlı bir ruhanidir.
Ana dili Süryanicedir, Türkçe okur yazardır .orta derecelidir. Telifleri yoktur.
— Melke Tok (1961- ) Papazdır:
M. Tok, İdil ilçesinin yine Midih köyünde 1933'de doğmuştur. Papaz Gabriell'n oğludur.
Melki Tok
M. Tok, 1961'de Diyakosluktan Papazlık rütbesine Midyat Torabidin Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç tarafından takdis ve terfi ettirilmiştir. Papaz Hanna Tapar’la müşterek ayni kilisede ruhani hizmet görmektedir.
Ana dili Süryanice olup Türkçe lisanı orta derecelidir. Başka bildiği lisan yoktur. Evlidir çocukları vardır.
Telifleri yoktur. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
12 — Yusuf Dursun (1967- ) Papazdır:
Y. Dursun; Midyat ilçesinin Zaz köyünde 1940'da doğmuş ve 1967'- de Diyakosluktan Papazlık rütbesine Episkopos Afram Bilgiç tarafından takdis ve terfi ettirilmiştir. Münhal olan Kerburan bucağının Arbaye köyünün Mar Gevergis kilisesi ve cemaatına atanmıştır.
Y. Dursun; orta dereceli bir hattatır. Telifleri yoktur.
Ana dili Süryanice olup Türkçesi orta derecelidir. Evli çocukları vardır. Mütevazi bir ruhanidir.
13 — Cercis Kaplan (1953- ):
Cercis Kaplan, aslen Midyat’ın Keferzi köyünde 1915’de doğmuştur. Şabo’nun oğludur. Evlidir, çocukları vardır.
1953’de Midyat ve Torabidin Episkoposu İyavennis Afrem Bilgiç tarafından Nusaybin ilçesinin Marbab köyü Marbobi kilisesi cemaatına Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
C. Kaplan’ın tahsili ortadır. İyi dereceli hattattır. Kırktan fazla nash ettiği [kopya yazdığı) Süryanice kitapları vardır. Telifleri yoktur, fakat Süryaniceden telif edecek kabiliyettedir. Ana dili Süryaniceden başka Türkçede ortadır, ilk dereceli arapçası vardır.
Atandığı kilise eski ve kayalıktan oyulmuş mağara halinde olan Marbobi kilisesinin 200 metre mesafesinde yeniden büyük ve yüksek taş ve kireç harcından yaptırdığı külse vardır. Bu kilise köy ağası Maro- gi Hanna'nın ve köy halkının himmet ve gayretiyle yaptırılmıştır.
Cercis Kaplan mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.
14 — Melki Aydın (1953- ) Papazdır:
Melki Aydın
M. Aydın; Midyat’ın Ayinvert köyünde 1928’de doğmuş, Papaz Gabilerin oğludur. Ana dili Süryanicedir, Türkçe bilir. Süryanice tahsili ortadır. Orta dereceli hattattır.
Episkopos Afram Bilgiç tarafından, 1953'te ayni köydeki Mart İş- muni kilisesi ve cemaatına Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Telifleri yoktur. Evlidir, çocukları vardır. Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir.
15 — Abdullahat Özkaya (1967- ):
A. Özkaya; Midyat’ın Enhel köyündendir. 1940’da doğmuştur. Bis- so'nun oğlu, Papaz İbrahim Özkaya’nın kardeşidir.
Evlidir, çocukları vardır.
A. Özkaya, 1968’de Münhal kalmış bulunan Adıyaman'daki Mar Bit- ris ve Mar Buluş kilisesi cemaatına, Midyat ve Torabidin Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir .
Telifleri yoktur. Tahsili ortadır. Şimdilik bir çalışması kaydedilmemiştir. Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir. An adili Süryanicedir. Türkçe bilir.
— 16 —
ABDULLAHAT IŞIK (1927 )
Papazdır
A. Işık; Midyatın ENHEL köyünde 1895 de doğmuştur. Kıryo oğludur. Dul’dur, çocukludur.
Anadili süryanice’dir, başka lisan bildiği yoktur. Süryanice tahsili iyidir. Telifleri yoktur.
A. Işık; 1927’de Midyat Metropoliti Tematos Torna Araş tarafından ayni köyün kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Ruhani olduğu halde, Doğru ve iyi meziyetli olduğunu sezen Midyat Kaymakamı Akif Rahmi Kocamanoğlu tarafından ayni köyün muhtarlığına tayin edilmiş ve muhtarlık görevini de laikiyle ifa ederek Ruhaniliğine de bir halel getirmemiştir. İyi ahlak ve cömert bir ruhanidir.
— 17 — ŞAMUEL AKYUN [1953 )
Papazdır
S. Akyun; Midyatın Ayinvert köyünde 1926’da doğmuştur. Papaz Gebriel’in oğludur. Evli ve çocukludur.
1953.de Episkopos Afram Bilgiç tarafından ayni köyün kilise ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Telif ve eserleri yoktur. Ana dili süryaniceden başka orta dereceli Türkçe bilir.
Sert mizaçlıdır. Misafir perver ve cömert bir ruhanidir.
Ayinvert köyünün MARHADBIŞABO kilisesine yaptırdığı onarım dan başka Yeniden yontulmuş beyaz taştan nakışlı bir Çan kulesi yaptırmıştır. Bu kilisede Deri üzerine Estrangele tarzında yazılmış Süryanice 1100, yıllık eski antik bir İncil vardır .
— 18 —
BARSAVM IŞIK
(1913 )
Papazdır’
B. Işık; Midyatın Ayinvert köyünde 1883’de doğmuştur’ Kırk yıldan beri dul kalmış ve çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur. Telif eserleri de yoktur.
1913’de Deyrulomür (Margabriel) Manastırı Metropoliti ATHANASİOS AFRAM tarafından ilk olarak Ayni köyün Marhadbışabo kilisesi ve Cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
B. Işık ile (bu sene vefat eden) Yeğeni Papaz Şahin Aydın'la ayni köyde yeniden inşa ettikleri Meryemana kilisesine tayin edilmiş ve halen bu kilise ve cemaatının ruhani hizmetini ifa etmektedir.
İyi meziyetli bir ruhanidir.
— 19 — Melki Gümüş (1959 )
Papazdır
M. Gümüş; Midyatın Keferzi köyünde 1929’da doğmuştur. Fetro- sun oğlu olup evli ve çocukludur.
Bu eseri yazan Baş Papaz Aziz Günel bu köyün kilisesinden Diyarbakır Meryemana kilisesine tayin olunduktan sonra münhal kalan Keferzi köyü Mar İzizoel kilisesine Melki Gümüş atanmıştır.
M. Gümüş; 1959’da Midyat Episkoposu AFRAM Bilgiç tarafından takdis ettirilmiş, mütevazi bir ruhanidir.
Tahsili Süryanice’de ortadır. Türkçe bilir. Telif ve eserleri yoktur
— 20 —
İBRAHİM ÖZKAYA
(1953 )
Papazdır
İ. Özkaya; Midyatın Enhel köyünde 1924’de doğmuştur. Bessonın — 357 —
oğlu ve Papaz Abdullahat Özkayanın biraderidir.
Evli ve çocukludur.
I. Özkaya: 1953’de. Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ayni Köy kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
I. Özkaya, ayni köydeki Mar Kiryakos ve Mar Eşaya kiliselerine, mesai arkadaşı papaz Lahdo Işıkla hem fikir olarak Mar Eşaya kilisesini tevsi ve onarımını yaptırarak, Mar kiryakos kilisesine de yeniden bir çan kulesiyle başka yenilikler yaptırmıştır.
I. Özkan’ın ana dili süryanice olup Türkçeyi de iyi bilir. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli daima güleryüzlü bir ruhanidir.
— 21 — İBRAHİM AKSAN (M.S. 1964 ...... )
I. Aksan, Midyatta 1910’da doğmuştur. Papaz Isa’nın oğludur. Dul kalan annesi tarafından iyi bir terbiyeyle büyütülmüştür. Küçüklüğünden beri kendini tahsile vakfetmiş, ilk tahsilini Midyat kilise okulunda Süryanice, Türkçe ve Arapça lisanlarında yapmıştır.
Kendi gayretiyle bilgi sağlayan İbrahim Aksan, tarih ve lügat bilgilerine önem vererek Süryanice gramerinin hocası sayılabilir fonksiyonuna sahiptir.
I. Aksan, yıllarca kilise ve manastırlarda Süryanice ve Arapça öğretmenliğini yapmış bir çok öğrğenci yetiştirmiştir.
1964'de Midyat ve Tor-Abidin Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç
tarafından Papazlık rütbesine takdis ve terfi ettirilen İbrahim Aksan, Midyat'taki Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesine atanmış, cemaatı tarafından takdir edilmiş, halen liyakatla söz konusu olan kilisede dinî görevini yapmaktadır.
İbrahim Aksan, evli, çocuk sahibidir.
☆
Papaz İbrahim Aksan’ın atandığı Mar Filiksinos Ahesnoyo kilisesinin tamirine dair bir kaç söz:
Mar Ahesnoyo (Filiksinos kilisesi, Milattan önce bir puthane olarak kurulduğu rivayet edilmiştir. Hıristiyanlık inkişaf edince, söz konusu olan bu kilise, M.S. 538’de Membec Metropoliti Temkinli yazar Filiksinos Mar Ahesnoyo adına izafeten puthanelikten kiliseye değiştirilmiştir.
Söz konusu olan bu kilise M.S. 1401 'de Moğol hükümdarı Timur Lenk tarafından kamilen yıktırılmış, ancak kilisenin güneyindeki dehliz kısmı ibadete yarıyacak durumda kalmıştı.
M.S. 1959 yılına kadar yıkık kalan bu kilise, ruhanisi bulunan Papaz İbrahim Aksan ile cemaat el ele vererek kısa süreyle eskisinden daha iyi bir şekilde yaptırılmıştır. Ayrıca, kilise müştemilâtından dış avlu kapısının üzerine iki oda ve bir toplantı salonu yaptırarak kiliseye eklenmiştir.
22 —
YUSUF KAYA
(1968 )
Yusuf Kaya, Midyat’ın Zaz köyünde 1938'de doğmuştur. Süryanice lisanından başka Türkçe ve Arapça lisanlarını da bilir. Süryanicede iyi bir hattattır. Evli, çocuksuzdur.
1968’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Midyat’ın Erde köyü kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve atanan Y. Kaya 1969'da yine adı geçen Episkopos tarafından Savur'un Kıllit köyü kilisesi cemaatına tayinen verilmiştir. Y. Kaya, liyakatla görevini ifa etmektedir.
Şimdilik telifleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
23 —
A D O ONAR
(1962 )
Papazdır
A. Onar; Midyat’ta 1927’de doğmuştur. İnşaat ustası ve Diyakos iken Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Horepiskopos Numan Aydın’m yardımcılığına ve Mar Barsavm kilisesinin cemaatına Papaz olarak takdis ettirilerek atanmıştır.
Tahsili; Süryanice ana dilinden başka Türkçe ve Arapça lisanlarında orta derecelidir. Sesi gürbüz, nağmesi gayet hoştur. Hattatlığı ortadır. Evli, çocukludur. Mütevazi ruhlu ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 24 — İŞO ŞENGÜL [1962 )
Papazdır
İşo Şengül; Midyat’ın Ayinvert köyünde 1920’de doğmuştur. Sav- mi'nin oğludur. Evli, çocukludur.
Tahsili; Süryanice ve Türkçe lisanlarında ilk'tir. Telif ve hattatlığı yoktur. Seyyar olarak, Diyakosluktan Papazlığa 1962'de Episkopos Afram Bilgiç tarafından, köy muhtarlığından Papazlık rütbesine takdis ve terfi ettirilmiştir. Zengin, mülk sahibidir.
Yeniden Midyat’ın Kefri köyünün kilise ve cemaatına atanan İşo Şengül, mütevazi ve iyi meziyetli bir ruhanidir. İngilizce ve Almanca tercüman oğulları vardır.
— 25 —
MELKİ DEMİRCİOĞLU
(1934 )
Papazdır
M. Demircioğlu; Midyat'ta 1899’da doğmuştur. Evli çocuk babasıdır. Tahsili; Süryanice ve Arapçada orta derecelidir. Türkçe bilir. Telifleri yoktur. 1934'de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından Midyat’taki Mart İşmuni kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Telif ve eserleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
1965 tarihinde Midyat'ta yeni kurulan Mar Şerbil kilisesine yeniden tayin olunan M. Demircioğlu, liyakatla ruhani görevini yerine getirmektedir.
Ayni merkezdeki Mar Şerbil kilisesine gelince; bu kilise hiç yoktan varedilmiş bir kilisedir, bu kilisenin ruhanisi Papaz Melki Demircioğlu ile cemaatın ileri gelenleri Mıkdesi İbrahim Kahraman ve arkadaşlarının gayret ve fedakârlıklarıyla oldukça geniş, yüksek ve kubbeli olarak yeniden inşa ettirilmiş, hatta zamanın hükümeti dahi bu kilisenin inşaat işine ilgi göstermiş çimento ve demirinin ve ayrıca beş bin lira nakdi paranın bağışında bulunmuştur, bugün ise bu kilise Midyat kiliselerinin en yenisi ve en moderni sayılmaktadır. Buna da yeniden bir çan kulesi yaptırılmıştır.
— 26 —
GABRİEL ARAŞ
(1934 )
Papazdır
G. Araş; Midyat’ın Mizizah köyünde 1314’de doğmuştur. Afram'ın oğludur. Evli çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur. Süryinecede iyidir.
1934'de Midyat Metropoliti Timataos Torna Araş tarafından Diyakosluktan ayni köyün Mar Yuhanna kilisesi cemaatına Papaz olarak takdis ve tayin ettirilmiştir. Telif ve hattatlığı yoktur.
Mütevazi iyi meziyetli bir ruhanidir.
Meslektaşı Papaz Süleyman'la ruhani hizmetini liyakatla ifa etmektedir.
— 27 —
SÜLEYMAN EKER
(1957 )
Papazdır
S. Eker; Midyat’ın Mizizah köyünde 1928’de doğmuştur. Evli çocukludur. Süryanice, Türkçe lisanlarını bilir. Orta derecelidir. Telif ve eserleri yoktur. 1954’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ayni köyün kilise ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ahlâk ve meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 28 —
GABRİEL HANNA
(1936 )
Papazdır
G Hanna Midyat’ın Ayinvert köyünde 1900’da doğmuştur. Duldur, çocukludur.
Anadili Süryeniceden başka bildiği lisan yoktur. Eser ve telifleri yoktur.
1936’da Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından Nusaybin ilçesinin Gündük Şükrü köyü Mar Abrohom kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
Adı geçen Mar Abrohom kilisesi yapıldığında kerpiçten, ufak çapta yaptırılmıştı. Fakat irşad ve teşvikiyle bu kiliseyi köy ağası İskender Altun ve cemaata yıktırarak yeniden beyaz yontulmuş taş ve betondan genişçe yaptırılmıştır.
Köy ağası İskender Altun ise mümin ve misafirperver, insanper- ver bir zattır. Hergün en asgari 40 - 50 kişi sofrasında misafir olarak yemek yemektedir. Yeğeni Şamun Aka ile adı geçen İskender'in oğlu Ma- rogi Aitun, İskender’e fiilen misafirlere hizmet ve alâka gösteriyorlar.
İskender Altun aslen Habap köyünden olup babasının mülkü ve miras alan Gündük Şükrü köyünde 1332’de doğmuş ve bu eserin baskısı sıralarında 19 Ocak 1970’de ölmüştür.
— 29 —
ŞEMUN DAĞ
(1955 )
Papazdır
Ş. Dağ; Midyat’ın Arnas köyünde 1923’de doğmuştur. Evli, çocukludur. 1955’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından ayni köyün kilise ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ş. Dağ’ın anadili Süryanice olup yalnız Türkçe bilir. Telif ve eserleri yoktur. Mütevazi ruhlu iyi meziyetli bir ruhanidir.
Adı geçen köyün kilisesi olan Mar Kiryakos kilisesinin müştemilâtı harabe halde iken Şemun Dağ’ın Diyakosluk zamanında 1936'da,
Midyat Metropoliti Timataos Torna Aras’ın şahsi gayretiyle ve müminlerin fedakârlığiyle bu harebe kısımları tamir ettirerek ibadethanenin içinde gayet muhteşem yapılı beyaz nakışlı taştan (Midyat taş ustalarından İlyas ve Habip ustalara) yeniden mihrab yaptırılmıştır.
— 30 —
YAKUP DEMİR
(1958 )
Papazdır
Y. Demir; Midyat'ın Hapisnas köyünde 1930'da doğmuştur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryanice olup iyi Türkçe ve Arapça bilir ,orta derecelidir. Kilisedeki nağmesi gayet lezzetlidir. Telifleri ve eserleri yoktur.
1958 tarihinde Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak ayni köyün kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin olunmuştur.
Y. Demir bu kilisenin hizmetinde bir kaç yıl kaldıktan sonra Midyat Episkoposu Afram Bilgiç ve Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü emriyle Mardin’deki Mar Mihayel kilisesi cemaatına tayin edilmiştir.
Yakup Demir iyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 31 —
AFRAM ALAN
(1958 )
Papazdır
A. Alan Midyat'ın Ayinvert köyünde 1920'da doğmuştur. Evli çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe lisanını bilir. Telifleri yoktur. 1958’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Keferbe köyü Mar İstefanos kilisesine papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
1963’de yine Episkopos Afram Bilgiç tarafından münhal kalan Ha- rapale köyündeki Mar Aho kilisesi cemaatına naklen tayin edilmiştir.
İyi meziyetli mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 32 —
FETROS AY
(1963 )
Papazdır
F. Ay; Midyat'ın Zaz köyünde 1935'de doğmuştur. Evli, çocukludur. İsa Ay’ın oğludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir. Telifleri yoktur.
1963'de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Kerboran bucak merkezindeki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. İyi meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 33 —
ASMER İSA BİLGE
(1962 )
Papazdır
A. Bilge; Midyat'ın Bate köyünde 1932'de doğmuştur. Evli, çocukludur. Anadili Süryaniceden başka Türkçe bilir.
1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak Bate köyü kilisesi ve cemaatına takdis ve tayin edilmiştir. Afram Bil- giç'in yeğenidir. Mütevazi ruhlu bir ruhanidir.
— 34 —
YUSUF BİLEN
(1946 )
Papazdır
Y. Bilen; Mardin ilinin İdil ilçe merkezinde 1901'de doğmuştur.
Anadili Süryanicedir. Türkçe ve Arapçayı iyi derecede bilir. Telifleri yoktur. 1946'da Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından Idil'deki Meryemana kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin e- dilmiştir. Evli, çocukludur. Papaz Torna Bilen'in babasıdır.
Y. Bilen, şayanı itimat, mütevazi ruhlu kilise ve cemaatına gayet bağlıdır.
Ruhaniliğe intisap ettiğinden beri kiliseye bir çok yararlıkları olmuş ve kilisede onarmalar yaptırmıştır.
— 35 —
YUSUF KAYA
(1952 )
Papazdır
. Kaya; Midyat'ın Bakısyan köyünde 1934’de doğmuştur. Savmi’- nin oğludur. Anadili Süryanicedir. Türkçeyi de iyi derecede bilir. Süryanice hattatlığı iyidir, resim ve motif çizme kabiliyeti vardır.
. Kaya; 1952’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından adı geçen köyün Mar İliyas kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Evlidir, çocukları yoktur. Zekâlı ve mütevazidir. Cömert misafir sever bir ruhanidir.
. Kaya; eskiden duvar ustası olduğundan fiilen adı geçen kilisenin onarımını yapmıştır.
— 36 — İSA AYKURT (1967 )
Papazdır
I. Aykurt; Midyat’ın Zaz köyünden olup 1935 yılında doğmuştur. Evli ve çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapçayı da iyi derecede bilir. İyi dereceli hattattır. Telifleri yoktur, Süryanice öğretmenliği yapmıştır.
Isa Aykurt; 1967 yılında babasının yerine Midyat Episkoposu Af-
ram Bilgiç tarafından papazlığa takdis ve terfi ettirilmiş adı geçen köyün kilise ve cemaatına atanmıştır.
1967’de adı geçen Mar İliyas kilisesinde bazı mucizeler belirtilmiş olduğu etrafındaki İslâm ve Hıristiyan cemaatlardan söylenildiydi, fakat Midyat’ın bazı köylerinde ona benzer mucizeler belirtilmiş denildiğinden bu iş softalığa ve hurafelere girdiğinden geçen mucizenin de böyle bir taktik oluşu zannedilmiştir.
— 37 — TOMA BİLEN (1962 )
Papazdır
T. Bilen; Mardin ilinin İdil ilçesinde 1934’de doğmuştur. Papaz Yusuf Bilen'nin oğludur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryanicedir, Türkçe ve Arapçada ilkokul mezunudur. Süryanice hattatlığı vardır.
1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından papaz olarak takdis edilmiş ve Adıyaman Mar Bitris kilise ve cemaatına atanmıştır. Bilâhare Mardin’deki Mart İşmuni kilisesinin cemaatı boşalınca Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından naklen Mardin kilisesine tayin edilmiş ve halen bu kilisenin dinî görevinde liyakatla çalışmaktadır.
Torna Bilen, sert mizaçlı fakat dorğu ve aydın fikirli, güler yüzlü müspet ilimlere inanır toleranslı bir ruhanidir.
— 38 — ŞAMUEL AKDEMİR (1951 )
Papazdır
S. Akdemir; Midyat’ın Zaz köyünde 1926'da doğmuştur. Savmi’nin oğludur. Evli, çocukludur. Besim Akdemir adında Operatör Doktor kardeşi vardır.
Tahsili her ne kadar ilkokul mezunu isede kendi kendini yetiştirmiştir. Anadili Süryanice olup Türkçesi iyi derecelidir, Arapçayı Musul’da tahsil etmiştir.
1940'da Midyat'taki Mar Ahisnoyo kilisesi öğretmenliğini yapmış, bu sayede epey Süryani öğrencileri yetiştirmiştir. Midyat cemaatının teveccühünü kazanan S. Akdemir ayrıca Mardin Metropolitinin takdirine mazhar kılınarak Mardin Mar Bitris kilisesi ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Metropolit Hanna Dolapönü tarafından ayrıca Deyruzzafaran manastırının ruhani okulunun öğretmenliğine tayin etmiş ve bu iki görevi liyakatla başarmıştır.
1951 de Papaz Şamuel Akdemir bu arada Deyruzzafaran ruhani o- kulunun öğretmenliğinden başka üye olarak okul idaresinde çalışmıştır.
S. Akdemir’in teliflerinden şayanı takdir bulunan Süryanice Gramer kitabı ile yazdığı edebî ve şiir halindeki kitabı, kopye ettiği LET- HORGİE kitabıdır.
S. Akdemir; aydın fikirli, mütevazi, misafirperver, bilgiseven, iyi
meziyetli, cemaat ve kilisesini seven ve sevdirmiş, tatlı nağmeli bir ruhanidir, görevini liyakatla becermektedir.
Bu başarılara sahip olan S. Akdemir bu kez yine Mardin Metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü'nün emirleri üzerine İstanbul, Beyoğlu Tarlabaşındaki Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesinin papazlığına ve okutmanlığına, ayni zamanda Horepiskopos Şamuel Ez- ber’in yardımcılığına tayin edilmiş ve el’an İstanbul'da görevinin başındadır.
— 39 —
DAVUT SÖĞÜT
(1948 )
Papazdır
D. Söğüt; Mardin’de 1906’da doğmuştur. Evli ve çocukludur.
Anadili Arapçadır, Süryanice ve Türkçeyi iyi derecede bilir. Yabancı lisanlardan Fransızca ve İngilizceyi pekiyi derecede bilen Davut Söğüt'ün maalesef telifleri yoktur. Arapça güzel vaizler vermesini bilir kuvvetli Arapçası vardır.
1948'de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Mardin'deki Kırk Şehit kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir.
1968’de yine adı geçen Metropolit tarafından İstanbul, Karaköy semtinde ve Papa Eftim'e ait kiliseye devam eden Süryani Kadim cemaatının hizmetine naklen atanmıştır. Sebebine gelince:
İstanbul'daki Süryani Kadim cemaatı bir uyuşmamazlık yüzünden ikiye ayrılarak bir kısmı Merkez sayılan Beyoğlu Tarlabaşı Süryani kilisesine, diğer kısmı ise adı geçen Papa Eftim'e ait kiliseye kuyumcu ustası İbrahim Asil’in liderliği altında devam etmektedir. Şu ikinci kısım sayılan cemaatı ruhanisiz kalmaması bakımından, yukarıda açıklandığına göre Davut Söğüt tarafından bu cemaatın güdülmesi tasvip ve tensip kılınmıştır. Bu yüzden de Papaz Davut Söğüt muvakkat olarak sayılması ve İstanbul Süryani Kadim ruhanisinin kadrosuna alınmaması hususunda İstanbul ruhanilerince karar alınmıştır, iyi meziyetli mütevazi bir ruhanidir.
— 40 —
YAKUP DOĞANAY
(1962 )
Papazdır
Y. Doğanay; Midyat’ta 1920’de doğmuştur. Musa’nın oğludur. Evli, çocukludur. Anadili Süryanice olup Türkçe ve Arapça lisanlarını da bilir iyi derecededir, telifleri yoktur. İyi meziyet ve mütevazi bir ruhanidir.
Y. Doğanay; 1962’de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Midyat’ta yeni yapılmış Mar Şerbil kilisesi cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Muvakkat olarak bir kaç ay Mardin’e getirilerek Kırk Şehit kilisesinde hizmet görmüştür.
— 41 —
GABRİEL AYDIN
(1956 )
Papazdır
G. Aydın; aslen Midyat’ın Keferzi köyünden olup 1926 yılında Midyat’ta doğmuştur. Papaz Cercis Aydın’ın oğlu ve Horepiskopos Numan Aydın’ın kardeşidir. Evlidir, çocukludur, yüksek tahsilde çocukları vardır.
Devlet ilkokulundan mezundur, fakat şahsi gayretiyle kendi kendini yetiştirmiştir. Anadili Süryanice olup Arapça, Türkçe lisanlarını iyi derecede bilir. 1945’de Midyat’ta Mar Barsavm kilisesi İncil kursu öğretmenliğine, 1955’de İstanbul Süryani Kadim kilisesi Baş Diyakoslu- ğuna ve yine İncil kurusunun öğretmenliğine görevli kılınmıştır.
1956’da Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Papaz olarak takdis ve Adıyaman Mar Bitris kilisesi cemaatına atanmış olan G. Aydın, bu arada kiliseyi onarmış ve üç yıl süre içinde bu görevi başardıktan sonra bu kez Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından 1959
yılında Mardin'deki Mart İşmuni kilisesi cemaatına naklen tayin edilmiştir. Bu görevde çalışan G. Aydına ayrıca Deyruzzafaran manastırının ruhban okulunda Süryanice ve Türkçe ders vermek üzere atanmıştır.
1967'de Gedik Paşa Süryani Kilisesinin Açılış Töreni
1967'de Gedik Paşa Süryani Kilisesinin açılış günü Cemaat ibadette, vaizve
ayini takip ediyor.
1964'de İstanbul Gedikpaşa Süryani cemaatının ruhanisiz olmasından yine Metropolit Hanna Dolapönü tarafından Mardin'den naklen tayin edilerek adı geçen cemaata halen ruhani hizmette bulunmaktadır.
G. Aydın; Tarihî bilgide iyidir. Hattatlığı vardır. Telif ettiği:
«Tarihte Süryaniler» adında Türkçe kitabı,
1964'de Patrik III. Yakup’un Hindistan'a yaptığı ziyareti hakkında Süryaniceden Türkçeye çevirdiği kitabı,
Midyat'a bağlı Deyrulomur (Mar Gabriel) manastırının tarihçesini Süryaniceden Türkçeye çevirdiği,
1965’de Süryani Patriği III. Yakup’un Türkiye’yi ziyareti hakkın- daki kitabı da, Süryaniceden Türkçeye çevirmiştir.
Süryanice'de çeşitli şiir halindeki beyitler ve tercümeleri de vardır. İyi bir ruhanidir.
BU ESERİN YAZARI H. Eps. AZİZ GÜNEL’e SÜRYANİCE İLK
TAHSİLİNDE HOCALIK YAPAN
KORİLLOS YAKUP GEVERGİS
Patrik vekili - Metropolittir
(M.S. 1911)
Yakup Gevergis; aslen Midyat’ın Ayinvert köyünde M.S. 1911 'de doğmuştur. Keşiş AHO ailesinden Keşiş Asmer oğlu Keşiş Gevergis'in oğludur.
Tahsili: Süryanice, Arapça, Fransızca, Kürtçe ve Türkçe lisanları bilir.
İlk tahsilini, adı geçen Ayinvert köyü medresesinde Süryaniceyi, Arapçayı da Mardin'in Deyruzzafaran manastırında Metropolit Filiksinos Yuhanna Dolapönü'nün eğitiminden kazanmıştır.
Atanışı: Yakup, 1928'de adı geçen Deyruzzafaran manastırında rahiplik silkine girmiş, 1930'da da ayni manastırda tam rahip-kâhin olarak Diyarbakır Metropoliti Diyonnosios Abdunnur tarafından takdis ve terfi ettirilmiştir.
Yakup, kâhinlik rütbesine yükseldikten sonra adı geçen Ayinvert (kendi köyü) köyüne dönerek Mar Hadbşabo kilisesine yerleşmiş ve bu kilisede bir medrese kurarak bizzat bu medresenin başına öğretmen olarak geçmiştir (X). Bu medreseyi bir süre idare ettikten sonra, Patrik İğnatios I. Afram Barsavm’ın emirleriyle Midyat'ın Salah köyü kilisesine tayin edilmiş ve dolayısiyle Süriye'nin Mıharkâ köyü kilisesine naklen verildikten sonra Derbesiye, Zahle, Hama, Kudüs şehir ve köylerin kiliselerinde ruhani hizmetlerde bulunmuştur.
Yakup, 1959'da Patrik İĞNATİOS III. Yakup tarafından, Metropolitli- ğe terfi ve takdis ettirilmiş ve KORİLLOS lakabını almıştır. Dolayısiyle, Metropolit takdis edilen Korillos Yakup Süriye Başkenti olan ŞAM şehrinin Metropolitliğine Patrik Vekili olarak atanmıştır. Halen ayni görevde bulunmaktadır.
TELİFLERİ: Korillos Yakup’un bir çok dini söylevleri, şiirleri, Men- zumeleri vardır Bu anda, (Kardeşi Büyük HATTAT Baş diyakos ASMER
(X) Bu satırların yazarı B. P. Aziz Günel, adı geçen Metropolit Korillos Yakup Ayin- vertte Rahiplik hizmetinde iken yanında ders almıştır.
GEVERGİS’in yardımçılığıyla) Arapçadan Süryanice lisanına yazdığı bir Lügat (gramer) kitabı vardır ve fakat imkânsızlıktan ötürü henüz ba- sıimamıştır, bu kitabı özleyen bir çok okurlar vardır.
NASH ETTİĞİ KİTAPLAR:
Ayinvert köyü kilisesine Büyük Çapta yazdığı bir Incil kitabı
Kerburan köyü kilisesine ve Basibrin köyü kilisesine yazdığı HİSSAY ve FANKİT kitaplar.
Annafora adlı kitaptan nashettiği yirmi adet vardır, bunlardan birisi Hindistandaki Süryani Metropoliti ATHNASİOS adındaki zat kendine almıştır.
MÖLÖGİYE adındaki yazdığı bir kitabı, yine adı geçen Hindistanlı metropolit tarafından alınmıştır.
Patrik Vekili Metropolit Korillos Yakup kariheli ve karekteristik bir zattır.
— 42 —
YAKUP GÜNAY
(1954 )
Papazdır
Y. Günay, Aslen Midyatın Keferzi köyündendir. Isa Günayın oğludur. Evli, çocukludur;
Anadili Süryaniceden başka Tükçe ve Arapça lisanlarını da iyi derecede bilir. Telif eserleri yoktur.
1954 yılında Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Mar- dine bağlı BENABİL köyündeki Mar Yakup kilisesinin cemaatına papaz olarak takdis ve tayin edilmiştir. Mütevazi ve kanaatkar bir ruhanidir. Herkesi canı gibi sever ve herkesten de sevilir, bir simadır.
— 43 —
SEFER GEÇER
(1954 )
Papazdır
S. Geçer; Aslen Midyatın Keferzi köyünde 1908 de doğmuştur. Sav- minin oğludur. Evli, Çocukludur.
Anadili süryanice olup Türkçe ve Arapça ilk derecelidir.
1954 de Yukarda adı geçen Yakup Günayla berabre bir günde papaz olarak Metropolit Hanna Dolapönü atrafından takdis ve Mardine bağlı Kıl’at Mara köyündeki Mar Cercis Kilise ve cemaatına tayin edilmiştir. Sesi gür ve nüktelidir. Telif eserleri yoktur.
— 44 —
İBRAHİM SUNAR
(1952 )
Papazdır
İ. Sunar; Aslen Mardin İlinin Cizre İlçesinin BASA köyünde doğmuştur. Evli, çocukludur.
Telif eserleri yoktur. Anadili Kürtçe olup Süryanice ve Arapça ile türkçesi azdır.
1951 de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından ayni köyün cemaatına ve Meryemana kilisesine papaz olarak tayin edilmiştir.
Bu köyün cemaatı hernesebebe binaen dağıldıktan sonra kendisine Kerburan bucak merkezine cemaatsız olarak gelip yerleşmiştir.
Fakir ve perişan durumunda kalan İbrahim Sunar ancak şunun bunun yaptığı yardımla yaşamaktadır. Fakat mükni ve mütevazi bir ruhanidir, sesi güzel nağmesi hoş kürtçe şiir halinde ilahi beytleri vardır.
— 45 —
AFRAM ÇELİK
(1948 ...... )
Papazdır
A. Çelik; Midyatta 1903'de doğmuştur. Evli, çocukludur.
Anadili Süryaniceden başka Türkçe ve Arapça lisanlarında iyidir. Telif eserleri yoktur ve fakat Hattatlığı iyidir.
1949 yılında Metropolit Hanna Dolapönü tarafından atanmıştır. Bu görevde çalışan Afram, bu kez münhal kalan Mardin Mar Bitris kilisesine naklen getirilerek bu günedek bu kilisede ruhani görevini liyakatla ifa etmektedir.
— 46 —
CEBRAEL ALLAF
(1943 )
BAŞRAHİP
C. Allaf; Mardin’de 1914 de doğmuştur. Bekârdır hiç evlenmemiştir. Ebeveyinleri tarafından ADAK olarak Deyruzzafaran manastırına sunulmuştur. İlk ve son tahsilini Süryanice Türkçe ve Arapça Adı geçen Manastırda yapmıştır. 1969 kadar hiç et yememiş ve yemiyecektir.
1943 tarihinde Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından Rahipliğin ilk basamağından tam rahip olarak takdis edilmiş ve Deyruzzafaran manastırına müdür olraak tayin edilmiştir.
Anadili Arapçadır, Milli lisanı Türkçe olup Mezhep lisanı da Süryaniceden başka lisan bildiği yoktur.
1969 da Metropolit Hanna Dolapönü'nün emekliği üzerine III. Patrik Yakup tarafından Mardin Metropolitlik vekâletine atanmıştır. Bu
neden’den derkezi Deyruzzafaran kalmayarak merkezi Mardin Metro- polithanesindedir.
13/Mayıs/1969 da Türkiyeyi ziyaret etmek hususunda Nusaybin kapısından Türk toprağına giren ve birinci kez olarak Mardin Deyruzzafaran manastırını ziyaret eden Kudus Şehrinin Metropoliti tarafından 15/5/1969 günü Metropolit Hanna Dolapönü hasta olduğundan oybirliğiyle verilen karar gereğince Rahip Cabrael Allaf’ı Rahiplikten Baş Aa- hipliğe takdis ve terfi ettirmiştir.
C. Allaf; Geniş toleranslı, İnsaniyette meşbu. Aydın Fikirli, Müs- bet ilimlere inanan. Dini farkı gözetmeden insancil olarak düşünür mezhebinden olmayanları mezheplilerinden üstün tuttuğunu, herkese hizmet etmesini seven, velhasıh bütün meziyetlerde süslü bir ruhanidir.
Çalışmalarına gelince; Tek Cümleyle! Bütün Deyruzzafaran manastırının içi ve dışı bütün müştemilatiyle beraber alt ve üst olarak hepsini betonla onarmıştır. Diğer çalışmalarını Deyruzzafaran tarihçesi kısmında yazılmıştır. Kudus Metropoliti Deyoskoros Luka’nın konuk kaldığı süre içinde yaptığı dini rütbe takdisi, münasebetiyle hayat hikâyesini bu arada tesbit etmeyi uygun bulduk. İfadesine göre aşağıda yazılmıştır.
— 47 —
METROPOLİT
DEYOSKOROS LUKA
KİMDİR?
(1963 )
D. Luka; Aslen Iraklı olup Musul’da BARTILLI köyünde 1929 da doğmuştur. Rahip sınıfından terfi ettiği için hiç evlenmemiş ve evlenmiye- cektir.
Babası ZA'RE ŞA’YA, Annesi Feridedir.
D. Luka, İlk Taksilini Musulda Mar Matta manastırının seminerinde yapmış ve Ruhban yüksek okulundan mezundur. Anadili Arapçadır, Fakat Süryanice, Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce, İbranice ve kürtçe lisanlarını analisanı kadar bilir ve hepsinde tahsil yapmıştır.
Telifi eserleri yoktur. Amma büyük bir vaiz’dir. Gayet neşeli vemu- tevazi, toleransı geniş, insan sever. Cömert ve Şafketli bir reisi ruhanidir.
D. Luka; 1948 yılında Rahip Mülhakî,
1956 d atam rahip terfi ettirmiştir.
1963 de Patrik III. Yakup tarafından Şam Şehrinin Metropolitliğine terfiden takdis edilmişken bu görevde Patriklik Naibliğine de atanan Luka, 1969 da Kudus Şehrinin Süryani cemaatı ve Hıristiyanlığın ana kilisesi bulunan Mar Markos Kilisesine (İsanın son gece yediği yemek odası) Metropolit iken naklen tayin edilmiştir. Ve halen ayni Merkezde Ruhani hizmetini ha etmektedir.
Luka; Türkyede ziyaret ettiği yerler şunlardır.
Mardin, Midyat, Nusaybin, Deyrulomur manastırı, Idil, 6/6/1969da
da Diyarbakır, da altı gün kalmıştır. Bu süre içinde Papaz Aziz Güneli Baş Papazlığa terfi ettirmiştir. Ve dolayısiyle Ankara ve İstanbulu ziyaret ettikten sonra selametle merkezi olan Kudus şehrine dönmüştür.
48 —
İBRAHİM TÜRKER
(1961 )
Rahiptir
İ. Türker; Midyatta 1934 yılında doğmuştur. Bekâr'dır, Evlenemez.
1961 de Mardinin Deyruzzafaran manastırına glemiş rahiplik silkine girimşitir. Tahsili; Süryanice, Arapça ve Türkçe ile İngilizce iyidir.
1965 de rahip mülhaki olan İbrahim Türker, Amerika Süryani Metropoliti ATHANASİOS Yeşu Şamuel tarafınran Metropolit Hanna Dolap- önü’nün karariyle, Tam Rahip olarak takdis ye terfi ettirilmiştir.
İbrahim Türker; Rahipliğe intisap ettiğinden beri Oruçlu ve perhizlidir. İnziva eğitimini sever, sadık ve doğru, mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.
İ. Türker; bu sırada Deyruzzafaran manastırında hem müdür ve hemde Rahip öğrencilere öğretmenlik yapmaktadır.
49 —
İLYAS ÇANKAYA
(1969 )
Rahiptir
İ. Çankaya: Midyatın Hapisnas köyünden 1932 yılında doğmuştur. Bekârdır. Rahip olduğundan hiç evlenemez. Çocukluğundan beri Mardin Deyruzzafaran manastırına iltihak eden İlyas Çankaya Rahiplik silkine girmiş, mülhak olarak görevine devam ederken tam rahip olması için birçok şahsiyet’den İsrar edilmiş isede maalesef redetmiştir. -Çünkü ben bu rütbeye layik değilim» derdi.
Metropolit Hanna Dolapönü ağır hastalanınca ve osırada Kudus Metropoliti Deyoskoros Luka'da Konuk olarak Deyruzzafaranda olunca yine yapılan ısrar üzerine İlyas Çankaya bu ısrarları kabul ederek 25/5/1969da adı geçen konuk Metropolit tarafından, M. H. Dolapönü'nün karariyle rahip mulhakiyetinden Tam Rahiplik rütbesine takdis ve terfi ettirilimiştir.
İlyas Çankaya rahiplik silkine girdiğinden beri perhiz ve oruçlu olarak inziva hayatını seven bir kimsedir. Sert mizaçlı, doğru ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
Anadili Süryanice olup Türkçe, Arapça ve İngilizceyi pekiyi derecede tahsil yapmıştır. Deyruzzafaran manastırında bir çok öğrenci yetiştirmiş iyi bir eğitimcidir. Tam Rahip olduktan sonra Midyatın Deru- lomur Manastırına atanmıştır. Telifleri yoktur.
— 50 — İLYAS ÖZTAŞ (1967 )
Rahiptir
İ. Öztaş; Midyatın MİZİZAH köyünde 1940 de doğmuştur. Bekârdır. Midyatın Deyrulomur manastırına iltihak ederek rahiplik silkine girmiş ve tahsilini bu manastırda ikmal etmeğe çalışmaktadır.
Anadili Süryanice olup Türkçede Orta derecelidir.
Halen Rahip mülhaki olarak oruç ve perhizine devam etmektedir.
— 51 —
YAKUP İBRAHİM
(1965 )
Rahiptir
Y. İbrahim; Midyatın SALHİ köyünde 1939da doğmuştur. Bekârdır. Anadili süryanice olup Türkçeyi de bilir. Telifleri yoktur.
1965 de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Salhi köyündeki Maryakup Manastırına ve cemaatına rahip olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Ahlakça iyi, daima perhiz ve orucuna bağlıdır.
Y. İbrahimin nezaret ettiği Salhi Köyündeki MAR YAKUP Manastırı hakkında kısa bir bilgi:
Mar Yakup manastırı oldukça ibadet hanesi geniş ve yüksek yapılmıştır. III. Yüzyılda BizanslIlar tarafından gayet mühteşem, motiflerle süslü Tavan Kısmı Harç ve kiremitle eşit olarak üçgen tarzında bir sıra beyaz harç, bir sıra da kırmızı tuğladan örülmüştür. Turistlik bakamın-
dan önemlidir görmeye şayandır. Müştamilatı hernekadar yıkılmışsada yine dikkati celp edecek önemdedir. Bu sıralarda yıkılmış olan Odalarını yeniden Midyat Episkoposu Afram Bilgiç ve Yardımcısı Horepiskopos Numan Aydının delaletiyle Yontulmuş Beyaz taştan duvarları, tavanlar ise Betonla ve İbadet hanenin de Balık sırtı şeklinde olan Tavanın Kiremitleri söküldüğünden Betonda tekrar yaptırılmıştır. Bir ara Süryani patrikliğinin makamına sahip olmuştur.
— 52 —
ŞAMUEL AKTAŞ
(1968 )
Rahip mulhakidir.
S. Aktaş; Midyatın Bakısyan köyündç 1945 de doğmuştur. Bekârdır. Anadili süryanice’dir, Türkçe bilir, orta derecededir. Telifleri yoktur. 1968 de Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından rahip mülhaki olarak Deyrulomur Manastırına takdis ve tayin edilmiştir. Çalışkan ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 53 —
ŞABO BİLGİÇ
(1962 )
Rahiptir
Ş. Bilgiç; Midyatın Ayinvert köyünde 1900 da doğmuştur. Dul kaldıktan sonra Diyakosluktan Rahipliğe Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Tam Rahipliğe takdis ve terfi ettirmiştir.
Ş. Bilgiç; Deyrulomur Manastırına atandıkta iaşe müdürü olarak rahip öğrencilerin ve manastır da iş ve hizmet görenlerin iaşesiyle ilgilenmektedir. Mütevazi ve iyi meziyetli bir ruhanidir.
Anadili Süryanice olup Türkçe'de biilr. Telifleri yoktur.
— 54 —
İSA ÇİÇEK
(1969 )
Rahiptir
İsa Çiçek; Midyatın Kefra Taşdo köyünde 1942 de doğmuştur. Papaz Barsavm çiçeğin oğludur. Bekârdır.
Anadili Süryanicedir, Türkçe, Aarapça ve İngilizceyi pek iyi derecede Deyruzzafaran manastırında öğrenmiştir. Telifleri hernekadar yoksada telif yapacak kudrettedir. Zeki ve çalışkan'dır, sesi, nağmesi pek lezzetlidir. Müsbet ilimleri peksever. Güzel San’ata pek kıymet ve-
ren bir aydındır. Deyrulomur’un müdürü ve öğretmenidir. Bu manastıra girdiğinden beri manastırı her bakımdan kalkındırmış, yeni yeni güzel binalrala donattırmıştır. İnsan sever idaresi beğenilir iyi bir yöneticidir. Kanaatkâr iyi meziyetli bir ruhanidir. Dünyadan elçektirmiş bir inzivacı sayılır.
TUR-ABİDİN Episkoposu İYAVENNİS AFRAM BİLGİÇ tarafından Rahip - Kahin takdis edilmiştir.
— 55 —
BARSAVM ÇİÇEK
(1952 )
Rahiptir
Çiçek; Midyatın KEFRA TAŞDO köyünde 1908 de doğmuştur. Evlidir, Çocukludru.
Anadili Süryanicedri. Arapça ve Türkçede orta derecelidir. Telifi yoktur.
1957 de Midyat Metropoliti Temataos Turna araş tarafından papaz olarak Beşiri’deki Mar Kiryakos manastırına takdis ve tayin edilmiştir.
Maalesef Cemaatı hicret ettiğinden Yine ayni köyüne dönmek zorunda kalmıştır, El’an Adıgeçen Kefri köyünün cemaatına dini hizmeti görmektedir.
— 56 — GABRİEL ARSLAN (1951 )
Papazdır
G. Arslan; Midyatın BASİBRİN Köyünde 1927.de doğmuştur. Evlidir, çocukludur. Horepiskopos Şamuel oğlu Hanna’nın oğludur.
Anadili Süryanicedir. Türkçesi oratdır. Kopya ettiği Letarjiye ve Bayramların merasimine ait iki kitabı vardır. Telifleri yoktur.
1951 de Mardin Metropoliti Hanna Dolapönü tarafından kendi köyünün kilisesi ve cemaatına papaz olarak takdis ve tayin etmiştir. Kilisenin adı Mar DODO olup bu kiliseden başka bu köyde sayıyla 25 kilise vardır, hepsi de eski ve bizanslılara ait oldukları mimarı eserlerinden bellidir.
Meryem Mağıdloyto adında ki kiliseyi onarmıştır. Birde G. Arslan- ın merkezi olan Mar Dodo kilisesini müştemilatıyla beraber yıkık iken tamir ettirmiştir. Ayrıca Beyaz yontulmuş nakışlı taşlardan içine bir muhteşe mmehrap yaptırmıştır. Bu kilisede Mar Dodo ve Baminminli Mafiryan (Patrik mülhaki edebiyatçı, şair, Alim ve büyük yazar) Şem- nun kabirleri vardır. Mardodo kilisesi VI. yüzyılda kurulmuş bir kilisedir.
G. Arslan; güleryüzlü, cömert, nağmesi hoş, aydın fikirli bir ruhanidir. 1969 ağustos ayında Avrupaya giderek İlk Süryanice ayini Alman- yada icra etmiştir.
— 57 — MUSA DAĞ (1960 )
Rahiptir
Musa Dağ; Midyatın HAH köyünde 1937 de doğmuştur. Bekârdır. Isa Lahdo’nun oğludur.
Anadili süryanice olup Türkçesi Orta’dır. İlk tahsilini Mardinin Deyruzzafaran manastırında yapmıştır. Telifleri yoktur.
1960 da Midyat Episkoposu Afram Bilgiç tarafından Nusaybinin Mar Melki kilisesine Rahip olarak takdis ve tayin edilmiştir.
Mütevazi, iyi meziyetli bir ruhanidir.
— 58 —
AZİZ GÜNEL
(1969 )
Horepiskopostur
TÜRK SÜRYANİ KADİM TOPLUMU
TARİHİ YAZARININ DÜNÜ - BUGÜNÜ VE
UMUTLARI
Horepiskopos AZİZ GÜNEL’in Dün’ü, Bugünü ve Umutları hakkında özetle denilebilirki:
— Dünü ve Bugünü: Horepiskopos Aziz Günel, Midyat İlçesinin
Keferzi köyünde M.. S. 1919/Mart ayında doğmuştur. Babası İskender Maravgi, Annesi Verde'dir.
Bu aile HOVACA (Asilzade) lakabiyle anılmaktadır. Bu aile eskiden beri Kefrezi köyünün Süryani Kadim cemaatının Liderliğini yapmıştır.
H. Eps. Aziz Günelin Dedesi Maravgi Davut, Cemaatın liderliğini yaparken Keferzi köy kilisesinin de İncilli şammas (Baş Diyakosu) lydı.
1900da bir pazar günü kilisede duada iken Maravgi kiliseden çıkartılarak (Keferzi HANİKAN ve HAH köyleri arasındaki dörtyol kavşağında) öldürülmüştü. Cenaze, Kefsenk köyü Musliman Seyitleri (İslam Asilzadelerinden) tarafından HAH köyü Meryemana kilisesinin avlusunda toprağa verilmiştir.
H. Eps. Aziz Günel'in Babası İskender de küçük yaşta iken Mardin- deki Deyruzzafaran Manastırının Seminerine yetim olarak verilmiş İlk, Orta ve Lise Eğitimini bu Seminer de yapmış Süryanice, Arapça ve Türkçe lisanlarını öğrendikten sonra tekrar doğduğu yer (Keferzi)e dönerek babasının görevlerinde bulunmuştur.
Adı gçen İskender, 1914-1915 badirelreinden kurtularak Midyatta yerleşmiş bulunduğu sırada 1920de UŞANO Pazarında hayata gözyum- muş ve Midyat MartİŞMUNİ kilisesinin avlusunda toprağa verilmiştir.
Ölen İskenderin yerine, oğlu Abdulkerim geçmiş ve yine yukarda adı geçen HACO ağanın teşvikiyle Süriyede'ki Akrabaları İsmail giller tarafından, Abdulkerim, Midyattan Köyüne (Keferzi) gelirken, Halah köyü ile Keferzi köyü arasında 22/Aralık/1928 de öldürülmüş Cesedi köye getirilerek MAR İZİZOEL kilisesinin içinde kuzey yönünüdeki ikinci kemerin altına gömülmüştür.
Eğitimi ve Öğreticiliği:
Aziz Günel; 1928 de öldürülen ağabeyisi taıafından Keferzi köyünde kurduğu köy Medresesinde Süryanice ve Arapçayı Temerzi köyünden ve Mardin Koleji mezunu bulunan GEVERGİS adındaki öğretmenin eğitiminden ilk tahsilini almıştır. Ağabeyisi Abdulkerimin ölmesiyle dağılan medreseden sonra Aziz Günel, Annesi Verde tarafından Midyat ilk okuluna getirilip kaydettirilmiştir.
1930 da Midyat ilk okulunda Türkçe tahsilinden sonra aile imkânlarının yetersizliği yüzünden daha fazlasına katılamamış isede özel gayretiyle altı yıl derlediği kitapları etüd ederek yetişmesine imkân aramıştır (X) ve bu sayede Türkçe, Arapça ve Süryanice üzerinde bir güç kazandığına dostları da inanmaktadır.
(X) Kütüphanesindeki 400 cilt kitap arasında: a) Kitabı Mukaddes (Tevrat ve Incil - Zebur), b) Kur'an-ı Kerim, c) Tefsirler, d) Türk Ansiklopedisi, e) Tarih, f) Felsefe) , g) Theologlye, h) Edebiyat, j) Gramerler, k) Klasik eserler, I) Aritmetik, m) Musiki, bölümlerine göre tasnif edilmişlerdir.
Aziz Günel, Keferze köyünün Muhtarlığını 1938de kazanmış ve 1940 da da Askere alınınca Otuzüç ay Çatalca, Hadımköy, B. Çekmece, Sındırğı, Adana da çalışmış ve nihayet Akhisarda 28. Şubat’ 1944 de terhis olmuştur.
Aziz Günel Köyüne dönünce tekrar muhtarlığa seçilmiş olup civar köylerdeki İslam ve hiristiyan halkın sempatisini de kazanmıştır.
Yukarda bahsedilen ailevi düşmanlıklardan ötürü ecdadının uğradığı afetlere düşmemek için ve «KÖTÜLÜĞÜ İYİLİKLE» karşılamak gerekçesine uyarak bu müsbet havanın mevcüdiyeti altında keferze köyünün MarİZİZOEL kilisesinin de ihtiyacına binaen bir köy medresesi kurmuş ve bizzat bu medresenin başına geçmişti. Kırk dokuz öğrenciyi Süryanice ve Türkçe de yetiştiren Aziz Günel'in öğrencileri bugün için Diyakos ve Başdiyakosluğa kadar yükselmişlerdir.
HATTATLIĞI ve NASHETTİĞİ ESERLER:
Dini ve Felsefi kitapları kendi elyazısiyle eski usul üzerine KAMIŞ Kalemle EXSTRA Kağıt üzerine nashetmeğe (Başkasının eseri olup naklen yazmak) başlamıştır.
1970 Yılına kadar nashettiği kitaplar:
— Süriyenin Homs şehrinin hali Metropoliti olan Mar Milatios Barnaba’nın şahsına ait MUŞE BAR KİFO adındaki kitap 1950
— Süriye'nin Homs şehrinden ve halen Amerikada görevli bulunan Papaz Abdullahat Domato'nun şahsına ait MIADIDONO adındaki kitap 1951
— Ayni kişiye ANAFORA adındaki kitap 27/8/1959
— Suriye'nin Kamışlı ilçesinde mukim Şammas Gabriel Kas A- ho’nun şahsına ait SUR'OFO adındaki kitap, 1949
— Ayni kişiye İTHİKON adındaki kitap 1949
— Ayni kişiye ABDYEŞU adındaki kitap, 1950
_ Ayni kişiye KTOBO DŞAFİR DUBORO, (İşhim ve Tıkso Dköhne adındaki kitaplar bir arada) ve yazarın da yanında telif edip kattığı bir kaç Türkçe, Süryanice ve Arapça beyitler.
— Ayni kişiye MİMRO DMERDUTHO 1. 2. cilt, 24/11/1957
_ Ayni kişiye KTOBO DEŞBİTHO adındaki kitap 1950
— Süriye'nin Kamışlı ilçesinde mukim İsa oğlu Anter’in şahsına ait ŞBİTHO - İŞHİM adındaki kitaplar bir arada 1952
— Süriye'nin Kamışlı ilçesindeki Mar Yakup kilisesine yazdığı Büyük Oruç'a dair HİSSAY kitabı 5/10/1953
— Ayni kiliseye yazdığı Büyük Oruç'a dair FANKİT kitabı 1954
— Ayni kiliseye ait Horepiskopos Melki’ye ithaf edilmiş birinci Koroya dair İşhim kitabı 1957
— Ayni kiliseye ait Mecit Asfar'a ithaf edilmiş ikinci Koro'ya dair Işhim kitabı 1957
— Kamışlı ilçesinde mukim (Suriye) Şükrü Kavmi'nin şahsına, Türkçe, Arapça ve Süryanice lisanlarıyla yazdığı MEDİHA kitabı 4/7/ 1959
— Amerika B. D.'deki Süryani Kadim Cemaatı Metropoliti Athanasios Yeşu Şamuel’in teklifi üzerine ve ücreti mukabilinde (Büyük çapta, kamış kalemle, PŞİTTA aslına göre, resimli ve motifli 500 sayfayı geçen, teklif edenin hayat hikâyesi de son sayfalarına eklenmek suretiyle) yazdığı kilise tertibi üzerine İNCİL kitabı 1966.
Dış memleketlere yazdığı bu kitaplar arasında bir de Türkiye'deki kiliselere ve kişiye ait olarak yazdığı kitaplar şunlardır:
Kefri köyü kilisesi (Mar Yakup) için KUDOŞ İTO adındaki kitabı 20/5/1949
Ayni köy kilisesine KUDOŞ İTO adındaki Hissay kitabı 1951
Ayni kilise için İŞHİM adındaki kitap 1951
Kıllıt köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 1952
İdil ilçesi merkezindeki kiliseye İŞHİM adındaki kitap 1953
Hah köyü Meryemana kilisesine yazdığı kilise tertibi üzerine Süryani ve Gerşunice (Hat Süryanice, meal Arapça) büyük çapta, resimli ve motifli büyük İNCİL 1952
Midyat'ın Mar Barsavm kilisesi için Horepiskopos Numan Ay- dın'ın teklifi üzerine, büyük çapta, kamış kalemle, Süryanice, Arapça ve Türkçe lisanlarıyla, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL kitabı 1953
Ayinvert kilisesi için Papaz Şamuel’in isteği üzerine ANAFORA kitabı 1953
Arnas köyü Mar Kiryakos kilisesi için Büyük Oruç’a dair Fan- kit kitabı 1954
Midyat Mart İşmuni kilisesi için Büyük Oruç’a dair haftanın günlerine ait 1.2. korolara ait Fankit kitabı 1951
Midyat'ta mukim Horepjskopos Numan Aydın'ın şahsına, MİN- NARET-EL-IKDAS adındaki kitap 1950
Midih köyü kilisesi için İŞHİM kitabı 2/10/1953
Basibrin köyü kilisesi için ANAFORA kitabı 1954
Sederi köyü kilisesi için İşhim kitabı 1954
Keferzi köyü (yazarın köyü) kilisesi Mar İzizoel'e MIADIDO- NO kitabı 1949
Ayni kilise için AMAD (vaftiz) kitabı 1949
Ayni kilis için Büyük Oruç’a dair HİSSAY kitabı 1950
Ayni kilise için KANDİL adındaki kitap 1951
Ayni kilise için Süryanice, büyük çapta, kamış kalemle, PŞİF-
TA’a göre, motifli ve resimli, kilise tertibi üzerine büyük İNCİL (arasında Türkçe de bulunur) 1959
Diyarbakırh Selim Palah için yazdığı MEDİHA kitabı 12/2/ 1963.
Yukarıda gösterilen toplam olarak 36 kitaptan İNCİL olanlar 40x65 ebatta 800 sayfa tutanlar vardır, İncil olmayanlar da 100 ilâ 600 sayfa bulanlar vardır.
Telifleri:
Telifleri arasında: a) Süryani Metropoliti Temataos Torna Aras'ın ölümüne dair şiir halinde 242 beyitten mürekkep Mersiye kitabı 28 Şubat 1947 (Kafiyesi alfabetiktir).
Süryani Patriği büyük bilgin tarih hocası İğnatios L Afram Bar- savm'ın ölümüne dair, 7 bölü, 70 sayfayı kapsayan, 280 beyitten mürekkep kafiyesi alfabetik olarak şiir halinde Mersiye kitabı 1959.
«Türk Süryaniler tarihi» isimli işbu eser(x)
Ruhaniliğe geçişi:
Aziz Günel, dünyevî işlerden sıyrılmak fikri hergün bir kat daha yüreğine işlerken, Midyat Metropoliti Temataos Torna Araş tarafından 1939 yılında Afudyakno (Diyakos) rütbesine, 1950'de Metropolit Hanna Dolapönü tarafından İncili Şammashğa (Başdiyakos), 1952'de de Keferzi köyü Süryani cemaatının isteği üzerine Patrik İğnatios I. Afram Barsavm’ın tasvibiyle Midyat Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç tarafından Papazlık rütbesine terfi ve takdis edilmiştir.
«Türk Süryaniler tarihi» isimli eserini başarıyla bitirip Türk Süryani Kadim Metropoliti Hanna Dolapönü'nün tetkikine sunan Papaz Aziz Günel, adı geçen Metropolitin takdirlerine mazhar olunca, bu eseri meydana getirdiğinin mükâfatı olarak Aziz Günel'i Papazlıktan Horepiskoposluk rütbesine terfi ettirilmesi Metropolitçe uygun bulunmuştur.
O sırada Deyruzzafaran manastırına ziyaret maksadiyle gelen konuk Kudüs Metropoliti Diyoskoros Luka'ya bu görev. Metropolit Hanna Dolapönü tarafından tevdi edilmişti (zira o sırada M. H. Dolapönü felç hastasıydı).
Hastalığından ötürü bu terfi merasimini yerine getiremiyeceğini anlayan M. H. Dolapönü, yerine adı geçen konuk Metropoliti görevlendirmişti.
Deyruzzafaran manastırının kilisesinde 16 Mayıs 1969 Cuma günü sabahı konuk Metropolit Diyoskoros Luka’nın ayin icrasiyle Azîz Gü-
(X) Türk Süryani Toplumu tarihinin müsveddeleri üzerinde Emekli Ordu Donatım Albayı Amme İdarecisi İbrahim Eroğlu’nun çalışmaları zikre değer. nel’i Papazlıktan Horepiskoposluk (Başpapaz) rütbesine takdis ve terfi ettirmişti.
Papaz Aziz Günel, 1953-54 yıllarında Adıyaman Süryani cemaatının ruhani işlerini görmek amacıyla görevlendirildiği sıralarda uğradığı Diyarbakır Meryemana kilisesinde icra ettiği birkaç ayin üzerine Diyarbakır cemaatındaki etkisine binaen; bu cemaatın Mardin Metropoliti Mar Filiksinos Hanna Dolapönü'ye yaptığı İsrarlı müracaatına karşılık Mardin Metropolitliğince Diyarbakır Meryemana kilisesine 18/12/ 1957'de naklen tayin edilmiştir.
Toplumları yaklaştırıcılığı:
P. Aziz Günel, 1957’de Diyarbakır Meryemana kilisesi ruhani hizmetine başladığında yıllardan beri Süryani cemaatiyle Diyarbakır Ermeni cemaatı arasındaki soğuk havayı peyderpey yumuşatmağa muvaffak olmuştu. Hatta Ermeni cemaatının ruhani reisi olan Der Arşen vefat ettikten sonra, P. Aziz Günel; Ermeni cemaatının bütün dinî hizmetlerini fahrî olarak görmüştür. Kendi kilisesinde Pazar günleri sabah saat 10.30'dan itibaren, saat 12'ye kadar da Ermeni kilisesinde ikinci ayin icra ederken, her iki cemaatın teveccühünü kazanmıştı. Bu durum Ermeni cemaatının hoşuna daha fazla gidiyordu. Ermeni cemaatına temelli bir ruhani gelinceye kadar keyfiyet bu merkezde idi.
P. A. Günel bu arada Diyarbakır İslâm toplumuyla da irtibat kurmak amacında olup eskiden beri Diyarbakır İslâm ve Hıristiyan cemaatları arasındaki soğukluğun bir an önce kaldırılmasına ait temenni ve teşebbüslerinin başarısına erdi. Ancak sokaktaki adam dinî toleransça gelişmemiş olduğundan sık sık üzücü olaylara da sebep oluyordu. Bu hal karşısında İdarî makamlardan yardım istenince, kilisenin ve ruhanisinin devamlı emniyeti için iki görevli tahsis edildi. Hatta, bir de kilise bölgesinde bir telefon bağlantılı kulübe kuruldu. Beşerî münasebetlerin çeşitli fırsatları sonunda komşuluk gelişti. Bu hususta Diyarbakır Müftüsü merhum Molla Halil ve Halefi Sayın Diyarbakır Müftüsü Salih Tanrıverdi ile Hazreti Muhammed’in Ahitnamesi (1) üzerinde duruldu. Bu Ahitnamede (Hıristiyanlar ve kiliselerin siyaneti) hakkındaki isteklere uyulmasını camilerde de yayınlattı. Halkın tutumu yumuşamağa başladı. Mensuplarının cami ve kiliseyi ziyaretleri üzerine halkın yakınlığı da gittikçe artıyordu. Bu yakınlıklar; tüccar, çiftçi, doktor, öğretmen, idare, ordu ve basın mensupları arasında da sağlanmıştı:
1960 Devrimi sırasında Merhum Cemal Gürsel'in iItifatiyle(X) bu
(1) Sahife 55 bk.
(X) Öğrenciliğimde iki Süryani öğrenci arkadaşım vardı. Onlar temiz ve sadık kimselerdi. Bu yüzden Süryanileri çok severim. Vaktim müsait olsa da kilisenizi ve Süryani toplumunu ziyaret etsem, vatandaşlarıma selam ve sevgilerimi iletiniz. Buyurmuştu.
yakınlaşma taçlandı. Bu yakınlaşmaların bir sonucu olarak; Aziz Günel 1966-67 yıllarında Diyarbakır Urfakapı bölgesindeki GAZİ İlkokulunun Okul Aile Birliği başkanlığına getirildi. P. Aziz Günel'in bu okula Nato'- nun Diyarbakır’daki Askerî üssünden maddî ve ayni yardımların desteğiyle okul bina ve çevresinin noksanları tamamlandı.
1968 - 1969 yıllarında da Diyarbakır Akşam Ticaret Lisesi Okul Aile Birliği başkanlığına da getirildi.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay da Diyarbakır'ı ziyaretlerinde Papaz Aziz Günel ile görüştüler.(XX)
Papaz Aziz Günel, her semavi dinin kutsiyetine inandığından insa- niyetçilik gereklerine maddî ve manevi gayretleriyle ortak olmuştur. (XXX)
1965 yılında Diyarbakır’da Nato tatbikatı sonunda yabancı müşavirlerin kiliseyi ve ruhani Papaz Aziz Günel’i ziyaretlerinde cereyan e- den bir görüşmede «Türkiye’de Din, Dil, Irk ve Renk ayırımı gözetilmeksizin tam bir eşitlik içinde yaşandığını» belirtmiş ve Yeşilada Kıbrıs’da bir ruhaninin idareyi elde tuttuğuna göre toplumlar arasında beklenen eşitliği göstermemesi garabetine değinmiştir.
2 — ÜMİTLERİ:
1961 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bahşettiği imkânlar sayesinde toplum gelişmesinin devam edeceğine inancı daimidir.
BİR TARİHİ ZİYARETİN HATIRASI
ŞINORK KALUSTYAN
Türk topraklarında yaşayan Ermeni cemaatının
Patriği - Başepiskopos
Ermeni cemaatının Patriği Sayın kadasetli Şınork Kalustyan, 24 Haziran 1969 Salı günü, beraberinde bir baş rahip, iki papazla Diyarbakır'a teşrif edeceklerinin haberi alınınca, Diyarbakır Ermeni cemaatı ruhani reisi Papaz Giragos Tokatlıyan’ın yönetiminde Ermeni cemaatının kilisesi yönetim kurulu ve cemaatın ileri gelenleriyle, Süryani cemaatının ruhani reisi Horepiskopos (Başpapaz) Aziz Günel'in yönetiminde Süryani Kadim ve Süryani Katolik kiliselerinin yönetim kurulları ve cemaatlarının ileri gelenleri birlikte, Maden ilçesiyle Elazığ ilinin sınırlarını bağlayan Hazar gölünün sahiline kadar gelen Sayın Patriği karşılamağa gidilmişti.
Diyarbakır’a teşrif eden Patrik Ş. Kalustyan, ilk gece Ermeni kili-
(XX) Papaz Azizin Türklüğüyle iftihar ediyorum. Buyurmuştur.
(XXX) Başpapaz Aziz Günel’in Deyrulömer ve Deyruzzafaran seminerlerinden kazandığı iki Diplomalardan başka ÖZEL HATIRA kitabın da kayıtlı yerli ve yabancı Ziyaretçilerinden de 220 takdir ve teşekkür vesikalar kazanmıştır.
Patrik Kalustyan Süryani Kadim patriklerine ait patriklik makamında otururken
görülüyor. Yanındaki zat Patrik Vekili Başrahip Cebrail Allaf'tır
ı
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran'da ruhaniler tarafından karşılanıyor
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran’a varışını ve halk tarafından
sevgiyle karşılanışı görülüyor
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran Patriklik makamında vaiz veriyor
1964 yılında Süryani Patriği İğnatios III. Yakup İstanbul'da Ermeni Patrikhanesini zi-
yareti sırasında Sayın Ermeni Patriği Şınork Kalustyan’la görüşürken. Yanında oturan
Mardin Metropoliti H. Dolapönü, ayakta Papaz G. Aydın görülmektedir
Patrik Kalustyan Deyruzzafaran manastırına girerken ruhani ve halktan
merasimle karşılandığını gösteriyor
Patrik Kalustyan Mardin Deyruzzafarandaki hatıra defterine intibalarını yazıyor
sesinde konuklamış, sabahı, Ermeni kilisesinde dini ayini icra ettikten sonra haşiyesiyle beraber Başpapaz Aziz Günel'i de alarak, Mardin Süryani Kadim cemaatına ait Deyruzzafaran (Tarihi manastır) manastırını ziyaret etmeğe gitmişlerdi.
Bu tarihî ziyareti ifa eden Patrik hazretlreini, manastırın iç kilisesine (büyük bir merasimle karşılanarak) alındı.
Konuk Patriğin (hoşgeldiniz) şerefine Süryani Kadim Başpapazı Aziz Günel tarafından bir Türkçe konuşma yapıldıktan sonra, Patriği, özel makama oturtulmuş ve hazırlar tarafından sevinçle eli öpülmüştür.
Mardin Süryani Metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü'yü ziyaret eden Patrik Ş. Kalustyan, Metropoliti hasta olduğunu görünce müteessir olmuş ve fakat moral takviyesinde bulunmaktan da geri kalmamıştı.
Deyruzzafaran manastırında konuk Patriğin şerefine verilen ziyafetten sonra manastırın hatıra defterine intihalarını kaydeden Patrik, gerisin geriye Mardin’e gelmiş ve Mardin’deki Süryani Metropolitliği- ni ziyaret ederken 800 küsur yıl önce Elazığ Harput kilisesine mahsus Diyoskoros Theodoros (Maraş Metropoliti) kalemiyle Estrangele tipinde başlık ve bazı sayfaları altınla deri üzerine altın ve rengarenk motiflerle süslenmiş iki cilt İncil kitaplarını tetkiki neticesinde hayret etmişti.
Diyarbakır'a dönen Patrik, Perşembe günü saat 17 sularında Diyarbakır Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesini ziyaret eden Ermeni Patriği Şınork Kalustyan, Süryani cemaatı ve ruhani reisi Başpapaz Aziz Günel tarafından merasimle karşılanarak, Meryemana kilisesindeki Patriklik makamına oturtturuldu. Bu arada Başpapaz Aziz Günel Patriğe hoş geldiğine dair Türkçe olarak bir konuşmada bulunduktan sonra Patrik hazretleri de, dini ve tarihi bir konuyla memnuniyet ve teşekkürlerini beyan ederek kilisede hınca hine Ermeni ve Süryani Kadim cemaatından taşarken alkışlar arasında kıymetli konuklarını teşyi etmişlerdi.
Diyebiliriz ki 1000 yıldan beri ilk olarak, Diyarbakır Süryani Ermeni Kadim Meryemana kilisesini ziyaret eden Ermeni toplumunun Patriklerinden Şınork Kalustyan Hazretleri birincisi olmuştur.
Konuk Patrik, ifa ettiği bu nezaket ziyaretleri sayesinde Süryani Kadim ve Ermeni cemaatları arasında gayet yumuşak ve samimi bir hava esmesinin parlak bir sembolü olmuştur.
Türk Ermenileri Patriği
Baş Episkopos Şınork Kalustyan
(Kısa biyografik not)
1913 yılında, Yozgat ilinin Çayıralanı ilçesine bağlı İğdeli köyünde dünyaya gelmiştir.
1922'de Amerikalı misyonerler tarafından Beyrut'a götürülmüş ve ilk tahsilini orada ikmal etmiştir.
1927'de Kudsişerif Ermeni Patrikliği ruhban okuluna kabul edilerek, orta ve mesleki tahsilini orada tamamlamıştır.
1935’de Kudsişerif Ermeni Patriği müteveffa Baş Episkopos Tor- kom Kuşakyan tarafından rahip olarak takdis edilmiş ve 1941 yılına kadar Kudüs'teki Mar Yakup manastırında muhtelif görevlerde bulunduktan sonra, ayni yıl Antilias’daki (Lübnan) Ermeni Gatolikosluğu ruhban semineri müdürlüğüne tayin edilmiştir.
1945’de Londra Ermenileri ruhani memurluğu göreviyle İngiltere'ye gönderilmiş,
1948'de ise ayni görevle Amerika'nın New York çevresine nakledilmiştir.
1952 yılında Kaliforniya Ermenileri murahhaslığına seçildiğinden, orada çalışmıştır.
1955'de Ermeni Kilisesinin bugünkü Katolikosu (Baş Patrik) kud- siyetli I. Vazken Hazretlerini seçmek üzere, bütün dünya Ermenilerinin iştirakiyle Eçmiyazin’de toplanan mecliste delege olarak bulunmuş ve bu vesile ile Katolikos Hazretleri tarafından Episkopos olarak takdis edilmiştir.
1956’da Kudüs’e dönmüş ve orada üç yıl süre ile, Patrik'ten sonra en yüksek görev olan Lusararabed’lik (Grand Sacristan) vazifesinde bulunmuştur.
1961'de ise Türkiye Ermenileri Patrikliğine seçilmiş olup, halen bu görevi ifa edegelmektedir.
BÖLÜM: 23
GENEL CETVEL
KİTABI MUKADDES’TE KAYITLI BULUNAN
ÖNEMLİ OLAYLARI GÖSTEREN CETVEL (1)
Kitabı Mukaddes’te (TEVRAT, ZEBUR ve İNCİL) kayıtlı bulunan, gelip geçmiş önemli olayları, yerli yerince ve tarihince göstermek imkânına varılmıştır. Bu imkân içinde Adem’in yaradılışından Hazreti İsa’nın (Miladın) doğuşuna kadar devam edip gelmiş geçmiş olayları cetvel halinde sayın okurlarıma sunmak şerefine nail olacağımdan eminim. Sayın okurlar, bu hizmetime karşı bana ödeyecekleri bir DUA’dan başka bir isteğim yoktur; Dualarından beni mahrum etmedikleri takdirde, onlar da manen vicdani görevlerini yerine getirmiş olacaklardır.
Malüm olduğu veçhile, ESKİ TARİH, yani Adem’in yaradılışından, Hz. İsa’nın doğuşuna kadar gelen yılları, sayıp toplanması yolunda gerek isabetli tarihçiler olsun, gerek Kitabı Mukaddes’in tercüman ve müfessirleri olsun, büyük gayretler sarfederek, yanlışlığa meydan vermeden, samimi ve münezzeh bir cetvel bize bırakmışlardır.
Ufacık kitaplığım arasında bu eserime dair bazı bilgiler ararken, bu cetveli koruyan kitaptan (1) seve seve şu önemli olayları yine cetvel haline kopya etmek ve bu esere eklemek lüzumunu hissettim. Bu tarihi buluş her ne kadar bugünkü Arkeolojj bilimi nazarında abes kaçacağı korkusu korunmakta isede ve fakat dincil kişinin başı kutsal kitaplara bağlı olmasından bu tarihi de kabul etmesi ve tasvip etmesi haktır. Bu sebepten, bu tarihi buluş: yani Adem’in yaratılış gününden İsa Mesih’in doğuşuna kadar gelmiş geçmiş genel yıllar toplamına inanarak (X) (4004-dört bin dört) yıl olduğu kabul edilmiş ve bu toplamı 6 Süre'ye ayırmak imkânına sahip olunmuştur. Şöyleki:
BİRİNCİ SÜRE
Yaratılışın ilk gününden Hazreti Nuh’un tufanına kadar (1656) yıl toplanmıştır.
İKİNCİ SÜRE
Hz. Nuh’un Tufan'ından, Hazreti İbrahim’e kadar (426) yıl toplanmıştır.
(I) Mürşit EL Talibin eserinden (MÜRŞİT - ELTALİBİN adlı eser)
(X) İbranice Tercümesine göre
ÜÇÜNCÜ SÜRE
Hz. İbrahim'den, İsrail oğullarının Mısır'dan çıkışlarına kadar (430) yıldır.
DÖRDÜNCÜ SÜRE
İsrail oğullarının çıkışından, Hz. Süleyman'ın Kudüs şehrinde inşa ettiği ünlü ibadet evinin (tapınak) kuruluşuna kadar (480) yıldır.
BEŞİNCİ SÜRE
Hz. Süleyman'ın tapınağının kuruluşundan, Babil esaretine kadar (424) yıldır.
ALTINCI SÜRE
Babil esaretinden, Hazreti İsa'nın doğuşuna kadar (588) yıl toplanmıştır.
Genel olarak (4004) yıl olarak kabul olunmuş ve bu toplam üzerine bugüne kadar tarih alıp yürümektedir. Hazreti İsa'dan, içinde bulunduğumuz (1968) yılına kadar gelip geçmiş yılların genel toplamı, de- mekki: (5672) yıl kabullenmiştir.
Bu kez Süre'den Süreye vukuu bulmuş olaylar, isim ve tarihiyle kaydetmeğe çalışalım:
Milattan önceki yıllar
OLAY (M.Ö.)
Âlemin yaratılışı
Birinci günde: Nur yaratıldı
İkinci günde: Şeffaf plaka (Gök)
Üçüncü günde: Deniz, sular, bitki nebatlar ve ağaçlar
Dördüncü günde: Güneş kürresi, ay kürresi ve yıldızlar
Beşinci günde: Balıklar ve uçan kuşlar
Altıncı günde: Yerde sürünen ve yürüyen hayvanlar ve in
san, Ulu Tanrı tarafından yaratılmışlardır 4004
Ayni günde bütün hayvanları Adem babamıza getirilerek onlara, her hayvanın cinsine göre isim taktıktan sonra, Ulu Tanrı, Adem'in böğründen (yanından) çıkardığı bir kemiğin üzerine toprak koyarak KADIN'ı yaratıp ve Adem'e karı olmak üzere Annemiz HAVVA'yı kendisine (Adem’e) tevdi etmiştir. Her ikisini EDEN Cennetine yerleştirmiştir. 4004
Yedinci günde: Yaratıcı Tanrı, yaratma işinden istirahat et
miştir, yarattığı kâinatı (Evren) takdis eylediği İçin, yedinci günü, yani Cumartesi günü, istirahat günü sayıldı Aynj günde Yılan'ın Havva'yı aldatması ve karı koca,
Tanrının EMRİni kırmaları, Tanrı da onları Cennetten kovması
Adem ve Havva'nın ilk oğulları Kayın'ın doğumu 4002
Adem ve Havva'nın ikinci oğulları Habil'in doğumu 4000
Kayin, kardeşini, Habil'i öldürmesi 3875
Adem ve Havva'nın üçüncü oğulları Şith’in doğumu 3874
Şith oğlu Anoş'un doğumu 3769
Anoş oğlu Kaynan 3679
Kaynan oğlu Mahlalael 3609
Mahlalael oğlu Yerd 3544
Yerd oğlu Ahnuğ(1) 3382
Ahnuğ oğlu Metûşalah (2) 3137
Metûşalah oğlu Lemk 3130
İnsan Babası Adem'in vefatı (930 yaşında iken) 3074
Ahnuğ’un göke çıkarılması (365 yaşında iken) 3017
Adem oğlu Şith’in vefatı (912 yaşında iken) 2962
Lemk oğlu Nuh 2948
Anoş'un vefatı (905 yaşında iken) 2864
Kaynan'ın vefatı (910 yaşında iken) 2769
Mahlalail'in vefatı (895 yaşında iken) 2714
Yard’ın vefatı (962 yaşında iken) 2582
Allah’ın, Nuh Hazretlerine tufan hakkında bilği vermesi
(Tufandan 120 yıl önce) 2468
Nuh oğlu Yafes'in doğumu 2448
Nuh oğlu Şam'ın doğumu 2446
Nuh'un babası Lamk'ın vefatı (777 yaşında iken) 2353
Metüşalah’ın vefatı (969 yaşında iken) bütün insanlardan
en fazla yaşıyan adam 2348
TUFAN Birinci sürenin sonu
İKİNCİ SÜRE
Tufan’dan Hz. İbrahim'e kadar (426) yıldır
Eski takvime göre (en eski) ikinci ayın (Kasım) 10’ncu gününde Allah'ın Nuh'a gemiye girme hazırlığının görmesi hakkında emri 2348
Ayni ayın 17’inci gününde Nuh'un gemiye girmesi (sekiz nüfuslu ailesiyle beraber)
Kuranı Kerimde adı İDRİS olarak geçer, Allah tarafından göğe çıkarıldığını açıklar. TEVRAT'da göklere çıkarıldığını yazıyor. Tekvin.
Metûşalah adındaki zat, bütün, dünyaya gelen İnsanlardan en fazla yaşıyandır.
Kırk gün kırk gece yağmur yağması ve 150 gün suların yeryüzünde kalması
Yedinci (Nisan) ayının 17'nci gününde Nuh’un gemisi Ara- rat veya Cudi dağına oturması (Arkeoloğa göre; Ağrı dağına)
Onuncu (Temmuz) ayının birinci gününde dağlar başının ilk görünmesi ve 40 gün sonra, Nuh, karga kuşunu tetkike göndermesi, 7 gün sonra da güvercin kuşunu gönderip ve geri gelmesi, yine 7 gün sonra tekrar güvercini göndererek, akşam döndüğünde gagasında zeytin dalını (selâmet işareti olarak) Nuh'a takdim etmesi. Üçüncü kez, tekrar 7 gün sonra gönderdiyse de bir daha dönmemesi. 2348
Hazreti Nuh 601 yaşında iken Birinci (Ekim) ayının birinci gününde geminin tavanı (kapağı) kaldırması 2347
İkinci (Kasım ) ayının 27'nci gününde Nuh’un gemiden çık- masiyle Allah'a şükür kurbanını takdim etmesi, insanlara ET'in yemesine Allah tarafından müsaade verilmesi, Nuh oğlu Şam'ın oğlu Arfağşat’ın doğumu 2346
Tufandan sonra Hz. Nuh, sekiz nüfuslu ailesinin adına izafeten Temnet (sekiz) adında bir köy kurması, ziraatla , (tarım) meşgul olup bu köyde yetiştirdiği bağın üzümünden şarap yapıp içmesi ve sarhoş olması, sarhoşluktan sersem olup uyumasiyle çıplaklığı göründüğünde ortanca oğlu Ham'dan istihza edildiğinde Nuh ayıldı
ve oğlunun yerine, tornunu lânetlemesi 2341
Arfağşat oğlu Şalah'ın doğumu 2311
Şalah oğlu Abar’ın doğumu 2281
Abar oğlu Falağ'ın doğumu 2247
Bu tarihe yakın Babil Kulesinin inşaatına başlandı, Allah kuledeki 70 kişiyi dağıtmak üzere her birisine ayrı bir lisan vererek anlaşamadıklarından Tebelbül (Dağılma) edip her birisi bir memlekete giderek kendi lisanını o memlekete aşıladığını, bu sıraya kadar bütün insanların dili bir lisan konuştuğunu ve bu lisan Nuh’un lisanı ve oğullarının lisanı, yani Arami lisanı olduğunu (Babil) kelimesi dahi Süryani Arami olduğu Tebelbül telafüzünden anlaşılmaktadır.
Bu tarihte ve bu tarihe yakın, Babil ve Asur krallığı bü
yük Nemrüd vasıtasiyle,
Mısır krallığı ise Nuh oğlu Ham'ın oğlu Mısraim vası-
tasiyle kurulmuşlardır 2233
Falağ oğlu Raou doğumu 2217
Raou oğlu Soruğ (Suruç) doğumu (Suruç şehri bunun namı-
İbrahim YAKTORA adındaki kadınla evlenmesi ve ondan bir kaç evlât doğması 1854
NUH Oğlu SAM’ın vefatı (600) yaşında iken. 1846
İbrahim oğlu İSHAK'a, YAKUP ve İSOU adındaki ikiz olarak
doğması (İshak 60 yaşında iken) 1836
Hazreti İBRAHİM'in vefatı (175) yaşında iken 1820
ABAR’ın vefatı (464 yaşında iken) 1817
ALLAH’ın VAADİ İshak’a, İbrahimle sözleştiği şekilde ikmali 1804 İSOU, bir Kenaniyeli kadınla evlenmesi 1796
İbrahim oğlu İsmailin vefatı (137) yaşında iken 1773
İshak kendi oğluna (yakuba) hayır ve dua okuması, Yakub-
da MEZOPOTAMYA'DAN HARRAN şehrine, Dayısı LA-
BAN'ın yanına gelmesi 1766
YAKUP, orada LE'A ile evlenmesi ve müteakiben LE’anın kız
kardeşi RAHEL ile de evlenmesi 1759
YAKUP ve LE'A dan RAOBİL’in doğması 1758
YAKUP ve LEA'den ŞEMUN doğması 1757
YAKUP ve LEA'dan LEVİ'nin doğması 1756
Yakup ve LEAdan YAHUDA’nın doğması 1755
Yakup ve RAHEL'den YUSUF’un doğması 1745
(yakup 91 yaşında iken)
YAKUB'un, babasına tekrar dönmek üzere Kenan (Filistin) diyarına gelmekte iken Kayın babası LABAN, ona yoldaşlık etmesiyle GELAD dağına gelince, Yakubun, kardeşi İSOU tarafından karşılanması ve barıştıklarından
sonra Yakubun ŞEKİM denilen şehre gelip yerleşmesi 1739
YAKUP ve RAHEL’den BİNYAMİN'in doğması 1721
Yakup oğlu YUSUF, kardeşleri tarafından MEDİNELİ Kervan-
çılara satılması, kervançılar da onu MISIR'da FİRA-
VUN'un VEZİRİ FOTİFAR'a satılması (17 yaşında iken 1728
Vezirin Karısı (Zeliha), Yusufa gönül vermesi, Yusuf tara
fında zalihanın rededilmesi üzerine zindana atılması 1713
YUSUF, Rüyaları tefsir ediyor 1717
İSHAK'ın vefatı (180 yaşında iken) 1716
YUSUF, FERAVON’a rüyaları tefsir ediyor ve bütün MISIR
diyarına FERAVON’a vekil olarak tayin olunması 1715
YUSUF oğlu MENAŞŞE’nin doğumu 1714
Yusuf oğlu AFREM'in doğması 1712
Yusuf’un kehanetine binaen MISIR’da 7/yıl kıtlığın başlaması 1708
Yusufun Kardeşleri İaşe almak üzere MISIR'a gelmeleri ve
Yusuf onları tanıdığında, kardeşlerinden ŞEMUN adındaki kardeşini hapsetmesi 1707
Babaları Hz. Yakup 130 yaşında iken, oğullarını zahire getirmek üzere tekrar Mısıra göndermesi ve küçük oğlunu (Yusufun öz kardeşi) BİNYAMİN’i onlarla göndermesi, Yusuf kendini kardeşlerine tanıttırması, bütün ailenin gelip Mısırda yerleşmesini istemesi 1706
Yusufun babası Yakub'un ağır hastalığı, Yusuf'un oğulları AFREM ve MENEŞŞE’ye hayır ve dua okuması, ve Yakup -2-oğullarına ayrı ayrı dua edip müstakbelleri hakkında kehanet yapması, öldükten sonra baba ve ecdatlarının aile Mezarlığına götürüp gömmelerinin tenbihi ve 147 yaşında iken vefat etmesi 1689
Yusufun (110 yaşında iken vefat etmesi) kardeşleri olan Beni İsraellerin (İsrail oğulları) M,ısırdan çıkacakları zamanda beraber kemiklerini de alıp Ken'an diyarına götürmelerinin tenbihi 1635
Yakup oğlu LEVİ’nin vefatı (137 yaşında iken) 1619
Yusufu tanımıyan ikinci bir FERAOUN hükümdar olması ve
İsrael oğullarını sıkıştırması 1577
Haz. MUSA’nın kardeşi HARUN’un doğması, (babasının adı ÜMRAN ve annesinin adı YÜKABED) 1574
Haz. Musanın doğması, Annesi tarafından sepete koyulup NİL denizine atılması, tesadüfen FERAON'un kızı onu bulup sudan çıkarması ve kendine evlat edip Mısır sarayında onu büyütüp yetiştirmesi 1571
MISIRLI KEKROBİS'in Yunan memleketine giderek ATİNA şehrini kurması 1556
Hz. Musa Mısırlı adamı öldürmesi ve bu yüzden Mısırdan firar etmesi MİDYAN (Medine)ye giderek Putperestlerin reisi YETHRON kızı SAFORA'yle evlenmesi, CER- ŞON ve LAAZAR adındaki iki oğul doğurması 1531
ALLAH TEALA, SİNA dağında Çalının içinde yanan ateş şeklinde MUSA'ya görünüp konuşması (çoban iken) ve İsrael Oğullarının MISIR'ın zulmundan kurtarmak üzere kendilerine liderlik ve peygamberlik etmesinin emrini 'vermesi 1491
MUSA ve kardeşi HARUN, beraber Mısıra gelmeleri, FİRA- VON'la bu hususta görüştükleri, Musa’nın FİRAVON’a mücizeler göstermesi 1491
IV-ncü sure)
İSRAEL Oğullan'nın Mısırdan çıkmaları, Firaovn onları takip etmesiyle denizde askerleriyle beraber boğularak ölmesi, 1491
Rehberlik etmesi bakımından, Allah tarafından İsrael oğullarına bir bulut’un temin edilmesi, bu kavmin NİL denizinden geçtikten sonra ŞUR Ovasına ve dolayısiyle SİN ovasına geldiklerinde, Gök’ten İsrael oğullarına GEZEN GEVİ (Nimet Helvası) nın indirilmesi.
VALUŞ ve HAFİDİN çölüne vardıklarında, MUSA değneğini kaya parçasına vurarak 12 pinarsu (Kavmin Kabileleri sayısınca) kavmin içmesi için aktırması, (mayıs ayında).
Üçüncü ayda, Musa kavmiyle beraber SİNA dağının eteğine gelip konması, Musa Sina dağına çıkıp Allah'la konuşamsı. Dağdan inerek, Allah'ın Emirleri Cemaate (kavime) tebliğ etmesi, İkinci kez Musanın dağa çıkması, Tevrat kitabının ineceği üzere kavmin temizlenmesi ve hazırlık görmesi. Bu tenbihattan üç gün sonra ALLAH'ın Celali ve Kudreti dağın üzerinde görünmesi. Cemaatın dağın eteğinde Allahın önünde diz çökmesi ve secdeye kapanması. Musanın yalınız dağa çıkıp AL- LAH’la görüşmesi, Cemaatın bir kimse dağa çıkmamasının tenbihini yaptıktan sonra Musa'nın tekrar dağa çıkması ve ALLAH'IN , emirleri, iki Taşın üzerine yazılı olarak Alah tarafından ona verilmesi. Bu 10 EMRİ (TEVRAT) İsrael oğullarına musanın tebliğinden sonra, cemaat onları kabul etmesi. Musa 12 sütün (kabileler sayısınca) Kurban takdim yeri olsun, diye dağın eteğinde kurarak, bundan böyle MUSA ile Kardeşi HARUN ve cemaattan 70 kişi birlikte dağa çıkarak ALLAH'ın izzet ve Celalim görmeleri, Musa ile şakirtisi YEŞU BAR NON yalınız dağın başında kalarak diğeri hepsi indikten sonra bu dağda kalan Musa, Allahtan verilen ŞERİAT (Tevrat) ı İsrael oğullarına inip öğretmesi için Allahın tenbihatı kabul etmesi. Musa bu emirleri tebliğ ettikten sonra tekrar Dağa çıkması, bu kez de 40 gün oruçlu olarak dağın başında kalarak ALLAH’la konuşması, ve yine gerekli Şeriatın düstürlerini ilham ile Allahtan kabul ettiği üzere gelip İsrael oğullarına tebliğ etmesi için inen Musa, cemaatın bir BUZAĞ’a ibadet ettiklerini görerek, kızması ve öfkelenmesinden, hiddetinden Tevrat’ın 10 Emirlerini gösteren taşlardan biri yere vurarak kırması, buzağıyı da kırarak kül edip havaya savurarak Lavilerin (muşa kabilesinin) kılışıyla o günde Üç bin kişi bu aykırılık sebebinden öldürmesi, bu olaydan yine üç gün sonra Musa tekrar dağa çıkarak. Allahtan cemaata münacat ve af dilemesi, Kırılan Şeriat Taşının yerine tekrar musaya yenisinin verilmesi için 40 gün daha Mu- sanın dağda kalarak Allahtan ikinci defa 10 EMİRLER Taşlar üzerine yazılı olarak verilmesi, Musa dağdan inince bir ibadet yeri kurması için Cemaata vergi salması, her bir kişi yarım ŞAKIL (zamanın parası) vergisini ödeyince bu kez Cemaatın nufüs sayımı bu yoldan temin edilerek İsrael oğulları, SİNA Çölünde, dağın eteğinde bir seneden 10, gün eksik bir süre kaldıktan sonra Mayıs ayında Filistin diyarına gelmek üzere Sina dağını terk ederek üç gün yol aldıktan sonra SELVİ kuşlarının beni
İsraellere (İsrail oğulları) yemek olsun diye Gökten (havadan) inerek çadırların etrafına konarak dökülürdü.
HARUN ile KIZKARDEŞİ MERYEM, Musa aleyhine konuşmaları sebebinden MERYEM Cuzzam hastalığına tutularak ve yedi gün cemaattan ayrı bırakılması. Ondan sonra tekrar Musa'nın duası üzerine iyileşen Meryem cemaata katılarak beraber FARAN OVASINA geldiklerim ve oradan 12 kişi casus olarak Musa tarafından tayin edilip Kavmin önünü taharri ettiklerini ve bu gözlemciler 40 gün sonra geri geldiklerinde halkı korkutarak «KAN'AN (Filistin) diyarının adamlarına kimse nin gücü yetmez memleket ise sakinlerini yutacak kadar kötü, olduğunu» söyledikleri için, halk tereddüt içinde, Musanın aleyhine söyleştiler. Bu sebepten ALLAH, «bu tereddütte ve Musanın aleyhinde bulunan bu nesilden hiç bir kimse bu mukaddes memlekete girmiyece- ğini» söyleyen RABBİN sözü üzerine 37 yıl süresi geçtikten sonra Filistin diyarına girme hazırlığını yaptılar, yani: tereddüt edenler kâmilen öldükten sonra kalanlar ancak girebildiklerini 1452
Musa ve HARUN’un kızkardeşleri MERYEM'in vefatı ve HA-
RUN’un vefatı ayni yılda (123 yaşında iken, Eylül Ayın
da vefat etmesi 1452
Musa’nın bakırdan yılan yapması ve Ordugahta dikmesi, bu
yılana bakanlar, tabii yılanların ısırmasından kurtulmaları ... 1452 AMURİLER'in kıralı SAYHON, Musa ile kavminin, toprağın
dan kalmalarını kabul etmediğinden Musayla savaşa
girdiğini ve Musaya mağlup olduğunu, muşa; memleke
tini istila ettiğini 1451
Peygamber MUSA'nın vefatı (120) yaşında iken 1451
NUN oğlu YEŞU, Musanın yerine geçmesi ve kumandasının altında israel oğullarını ÜRDÜN Nehrinden geçirmesini 1451
Gezengevinin kesilmesi ve ERİHA şehrinin YEŞU'dan istila
edilmesi beş hükümdarın mağlup olmaları, KEN'AN
kıralıyle YUşu'nun savaşması 1449
YEŞU’un istila ettiği memleketleri İsrael oğullarının arasın
da taksim etmesi 1445
YEŞU’un vefatı (110 yaşında iken) 1426
İsrael oğullarının Filistin Diyarında yrleşmeleri ve bir müd
det sonra Mezopotamya hükümdarı (KÜŞEN-RİİŞTE-
YİMJin idaresi altına girmelrei 1413
Peyğamber SAMUEL’in doğması 1155
KAHRAMAN ŞEMŞUN (Delilenin Kocası) görünmesi 1155
ALLAH, Peyğamber SAMUEL'le kanuşması 1143
Şemşun Defileyle evlenmesi 1137
Delilenin, Şemşunu filistinlerin.eline vermesi 1135
Şemşunun intihar etmesiyle DACUN mabudunun binasının kamilen temelinden yıkması devirmesi ve filistinlileri Enkaz altında kalmaları (Şemşun 20 yıl süreyle İsrael oğullarına liderlik etmiştir) 1117
Baş Kâhin İLİ’nin 40 yıl İsrael milletine liderlik yaptıktan sonra vefat etmesi 1116
Peyğamber Şamuel 139 sene reislik ve hükümdarlık etmesi... 1096 İsrael oğulları, siyasi bir hükümdara İhtiyaç duyduğunu, Sa-
muel'e müracaat etmeleri, bu istek üzerine UZUN BOY
LU ŞAOL adındaki adamı onlara tayin etmesi 1095
ŞAOL, filistinlilerle savaşması, Peyğamber Samuele itaat
etmemesi için ALLAH'ın önünde iyi görünmemesi 1093
PEYĞAMBER DAVUD'un doğması (babasının adı YESSE’dir) 1085
Peyğamber Şamuel, Allah tarafından Beyitlehim köyüne
gönderilerek Davud'u İsrael oğullarına kral tayin etmesi 1063
Kıral ŞAOL kıskandığı için DAVUD'u öldürmeye azmetmesi 1063
Davud, Şaol’dan kaçması 1059
Peyğamber SAMUEL'in vefatı (98 yaşında iken) 1057
Davudun ABİCEL'le evlenmesi (Kıral Şaol’un kızıdır ) 1057
ŞAOL'un Filistinlilerle savaşı ve mağlup olmasından kendini
öldürmesi 1055
Davud, İsrael oğullarına resmen kıral ilan olunması ve KU
DUS şehrini YABUSİLER'den alması ve kendine Başkent etmesi 1047
Davut, ALLAHA bir tapınak inşaatına teşebbüs etmesi ve fakat Peyğamber NATHAN vastesiyle durdurulması, Çünkü kan döken bir el; ALLAH'a bir ev yapmasına la- yik olmadığını Allah tarafından söylenmiştir 1044
Davut, kumandanı olan URİYE’nin karısına tecavüz etmesinden Uriye'yi kasden öldürtmesinden sonra resmen karıyı kendine karı olarak alması ve bu kadından kendisine Hazreti SÜLEYMAN’ın doğması, bu günahı irtikap eden Davud’u Peyğamber NATHAN'ın vasıtasiyle Allah’ın öfkesine maruz kalacağını ikaz edilmesi üzerine Davut samimi bir tövbe ye girmesi ve yaptığına büyük bir piş
manlık getirmesi (Karısının adı BETHEŞBADAN) 1033
Hazreti Süleymanın doğması (BETHEŞBADAN) 1033
Davud, oğlu ABİŞALOM, Babasına karşı ayaklanması ve
ABİŞALOM, Davudun komandanı YUAB tarafından öldürülmesi 1023
Davut, nufus sayımını yaptığı için, Allahın ondan darılması ve bu sebepten kendisine üç şart içinde cezalar yük-
lenmesinin kabulü etmekle bir daha bunu yapmıyaca-
ğına tövbe etmesiyle Allah onu af etmesi 1017
Davut, ARNAN HARMAN’ında Allah namına bir ibadet evi
kurmasına hazırlık görmesi ve fakat Allah yine razı
olmadığı için, ondan sonra oğlu süleymanın yapacağı
tapınaktan memnun kalacağına, bildirmesi 1016
Süleyman oğlu RAHEB’AM'ın doğması 1016
Davut kendi oğlunu (Süleymanı) israel oğullarının üzerine
ve kendi yerine Kıral tayin etmesi ve ilan ettirmesi 1015
Davudun Vefatı (70 yaşında iken) kırk yıl hükümdarlık
sürmüştür. 1014
Davut oğlu Süleyman da kırk yıl hükümdarlık sürmesi, Süleyman mısır kıralı FERAVOUN'ın kızıyla evlenmesi (bin karıdan doymadı)?
Süleyman, babasının inşa etmek istediği ibadethanenin inşaatına muvafık görülmeyince, kendisi tarafından bu inşaatı yaptırmak üzere SUR Kıralı HİRAM'dan amele ve (ahşap) malzemesinin istemesi 1012
BEŞİNCİ SÜRE
SÜLEYMAN’IN TAPINAĞI İNŞA ETTİĞİNDEN
BABİL ESARETİNE KADAR GEÇEN YILLAR (424) yıldır.
Süleyman bu ibadethanenin (Tapınak) inşaatına, Mayıs ayının 2'nci gününde başlıyarak temel taşını koymuş
tur (1) 1012
Bu inşaat işi yedi buçuk yıl devamla bitmiş olması 1004
Süleyman, kendine ve MISIR Kralı FERAOUN kızına bir Ka
sır inşa etmesi SABA Kıraliçesinin, Süleymanı ziyaret etmesi 992
Süleymanın vefatı (40 yıl hüküm sürdükten sonra) 975
Süleymanın yerine oğlu RAHEB’AM'ın oturması ve bu ta
rihten itibaren İsrael oğullarının krallığı ikiye ayrılarak
(İsrael ve YAHUDİYE) krallıkları denilmiştir 975
Mısır kıralı, Kudus şehrini istila etmesi ve bütün saray ile memleketi yağma etmesi 971
Süleyman oğlu Raheb'am’ın vefatı ve yerine Abiyam'ın geçmesi 958
Abiyam'ın vefatından sonra, yerine ASA'nın geçmesi, Asa,
Yahudiye memleketinden putperestliği tard etmesiyle
tekrar bir Allahın inancı tehakküm etmiştir ... 952
ASA oğlu YUŞAFATIN doğması 949
İsrael kısmının Kralı Amri’nin Samirya şehrini kurması 924
(1) Bugün Kudüs şehrindeki CAMİİ EL AKSA'dır.
/ .
YAHUDİYE kısmının Kıralı YUŞAFAT oğlu YEHORAM’ın doğması 922
YUNAN ŞAİRİ HİSYOD’un ortaya çıktığını 917
Kıral AMRİ'nın vefatı 917
Amri oğlu Ahab'ın kral olması, 22 yıl hüküm sürmesi sıra
sında Peygamber İliya’nın (İlyas) İsrael ülkesinde be
lirmesi 917
ASA'nın (41) yıl hüküm sürmesinden sonra vefat etmesi 914
Peyğamber İLİYA'nın kıral Ahab’ın huzuruna gelmesi ve
Puthanenin kâhinlerinden bir tane dahi bırakmadan onları
kamilen kesip öldürmesi 903
Peyğamber İLİYE'nin Vucütca göklere alınması (Ateşli Ara
bayla göklere çıkarıldığını Tevrat yazmaktadır) 896
ELİYE’nin yerine PEYĞAMBER ELİŞA'ın gelmesi 895
Yunan büyük şairi Homiros'un belirmesi 885
Peyğamberlerden YUNAN (Yunus ile Peygamber HOŞA
ve Amos’un İsrael ülkesinde ortaya çıkmaları 810
Peyğamber EŞAYE’nin ortaya çıkması 810
Asur kralı Fol'un İsrael'e hücum etmesi ve İsrael kralı ona ver
gi ödemesi 761
Peyğamber EŞAYA’nın VAHİ si 761
ROMA Şehrinin tesisi 754
MADI Valisi ARBAS, BABİL VALİSİ BLASOS, Asur ve NİNO-
VA kıralı SERDENFOL’u sıkıştırarak üç yıl müddetle bu - sıkıda kalınca kendi kendini ve sarayını ve bütün serve
tini yakarak mahvetti 750/747
Meşhur ASUR memleketi üç kısma bölünmesi, a) Babil,
b) Madı. c) yeni asur. 747
Madi’ya Arbas, Babil’e Blasos ve yeni Asur'a Ninos
(Tağlatlaser) kıral olmuşlardır. 747
Hazreti İsa'nın gelişini bildiren Peygamber Eşaya’nın,
Yahudiye kıralı AHAZ’ın huzurunda olan kehaneti 741
ASUR KIRALI TAĞLETPLASER’in yerine ŞELEMNASSAR’ın
geçmesi 728
Yahudiye kıralı AHAZ’ın yerine oğlu HEZAKİYE’nin geçmesi 727
Yuhudiye kıralı Hezakiye'nin Asur Kiralına karşı gelmesi ve
MISIR ile HABEŞ KIRALI arasında antlaşma yapılması, ve Sanaharip’in halefi olan Şelamnasır’a karşı koyması 714
ASUR Kıralı SANAHARİP, Yahudiye memleketine hucüm et
mesi ve kıral HEZAKYA’dan bir çok yerler zabt etmesi
ve bu sırada Hezakiye ağır hastalanarak yatağa düşmesi 713 Sanaharip’in Hezakyadan aldığı vergi üzerine onunla an
laşma imzalanması, Sanaharip bu kez HABEŞ KIRALI
/
TIRHAKAT'a hucüm ederek memleketini zabtettikten sonra, Hezakiyeyle olan antlaşmayı bozarak Yahudiye ülkesine hücum etmek üzere öldürdükten sonra, mahcup olarak memleketi olan NİNOVA'ya dönerek oğulları tarafından öldürüldükten sonra yerine Asarhadon geçmiştir 712
Bu sırada Peyğamber MİHA ile Peygamber NAHOM ortaya çıktılar 712 HEZAKİYE’nin vefatı ve Yerine MANAŞŞA'nın geçmesi 693
ASARHADDON BABİL'i istila ederek ikinci kez olup ASUR
Kıraliyetine eklemesi 681
Asarhaddon’ kıral Manaşşayı Babil’e aldırması 675
Manaşşa’nın vefatı 643
Yerine AMON’un geçmesi ve ölmesi 641
Yerine YOŞİYA geçmesi ve bu sırada PEYGAMBER SAFANİ-
YE ortaya çıkması 641
YUŞİYE, ALLAH'a tekrar ibadet edilmesini emrederek putları kırması 634
Yuşiyenin 13,cü yılında Peyğamber ERMİYA'nın ortaya çıkması... 628 BAŞKAHİN HELAKİYA, TEVRAT KİTABINI Kudus Şehrindeki
Tapınakta bulmuş olduğu (çünkü saklamışlardı) 624
NİNOVA'nın harap olması, (Peyğamber NAHOM'un kâhanetine göre » Kutsal Paskalya (Fısıh Bayramı) nın YUŞİYA tarafından
tekrar tahsis olunması 623
Peyğamber YOEL’in ortaya çıkması 610
Peyğamber ERMİYE, Mersiye kitabını yazması 609
Peygamber HABAKUK, Yuşiye oğlu YAHOYAKİN günlerin
de ortaya çıkması 609
NABOHADNASSAR GERGEMİŞ'i esir alması ve Filistine
beraber getirmesi, Kudus şehrini muhasara etmesi ve ele geçirdikten sonra kral YAHOYAKİN'e vergi ödemek şartiyle terk etmesi 606
PEYGAMBER ERMİYE Peyğamberlik kitabını yazması 605
KIRAL NABUHADNASSAR'ın Rüya görmesi ve DANİEL tara
fından tefsir olunması 602
Babil kıralı Nabuhadnassar tarafından Babilden, Süriyeden
ve MOAB’dan ordu toplayarak Yahudiye’ye saldırarak
3023 kişi Yahudi esir edip Babile getirmesi (Buna Babil
esareti denilmiştir.) başlangıçı 599
Peyğamber HAZKİYEL ile MURATHAY esirlerin arasında olmaları 595 Peyğamber HAZKİYEL Babilde peyğamberliğe başlaması 594
SEDAKİYE’nin NABUHADNASSAR'a karşı isyan etmesi,
Mısır kralı ile antlaşması, Nabuhadnassar’ın Kudüs'ü tekrar muhasare etmesi, etrafına Mühkem bir sur çevirmesinden sonra Mısır kralıyle savaşması ve dolayısiyle Kudüs’ü alarak gece kaçarak ve fakat yakalanıp Nabu- hadnassar’ın huzuruna getirildiğinde diri diri gözlerini çıkardıktan sonra esir olarak Babile getirilmesi, Kudus şehrinin yıkılması Ağustos ayının 17 sinde Kudus ve o muhteşem tapınağı ateşe verilmesi, memlekette bir kimse bırakılmayıp ancak fakir tabaka bırakılmış ve bu şekilde BABİL ESARETİ tanındı. Bu şekilde de yahudiye kı rai lığı son kıral SEDAKYA ile sona erdi, bu süre (467) yıl devam ederek son bulmuştur
ALTINCI SÜRE
BABİL ESARETİNDEN HAZRETİ İSA’nın TARİHİNE
KADAR (588) YIL TOPLANMIŞTIR.
YAHUDİ milletine (İsrael oğularına) CEDELİYE adındaki bir VALİ tayin olunması ve öldürülmesi, Yahudilerin arasında peyğamber ERMİYE de MISIRA Sevk edildiği ve Ermiye Mısır’da peygamberlik etmesi Hazkiyel de Babil'de esirlere dair peygamberlik etmesi
PEYĞAMBER UBEDİYE, ADOMİLER’e dair peyğamberlik etmesi Nabuhadnassar Mısır'a karşı savaş açması
Nabuhadnassar, Büyük ağaç'ın rüyasını görmesi
ALLAH'dan Nabuhadnassarın tard olunması ve Yabanı hayvanlarla güdülerek otlanması ve tekrar tabii haline dönmesi
Nabuhadnasar Altundan bir put dikmesi ve ona ibadet etmesi PEYĞAMBER DANİEL İLE ÜÇ ARKADAŞINI BABİL ATEŞ
OCAĞINA ATMASI
Nabuhadnassarın ölümü (43) yıl hüküm sürdükten sonra oğlu MARDOH, yerine geçmesi, MARDOH'un ölümünden sonra yerine BELŞASIR'ın geçmesi
PEYĞAMBER DANİEL, Dört Hayvanın rüyasını görüyor
PERS Kıraliyeti Kıral KÖRAŞ'ortaya çıkmasiyle başlıyor
Babil'e saldırması ve Kral Belşasır'ı öldürerek memleketini tehakküm altına alması
Hiç bir mabuda, kendisinden başka tapılmamasının emrini veren Darios, peygamber Daniel’i arslanların kuyusuna attırması
Darios’un ölümü - yerine yeğeni Möraş'ın geçmesi, M^cU,
Pers ve Babil hükümdarlığını idame etmesi 536
Köraş, Yahudileri serbest bırakıyor, memleketlerine salıve
riyor - bu sıradan itibaren Yahudiler Pers krallığının ida
resinde kaldıklarını, ancak Büyük İskender Süriye'ye
328 M. Ö. gelişinde, Yahudiler Pers idaresinden kurtul
muş ve İskender'in idaresine geçmiş bulunuyorlar 536
Yahudiler Babil esaretinden döndükten sonra yeniden kut
sal tapınakta kurban takdim etmeğe başlamaları 529
Köraş (70) yaşında iken ölmesi - yerine Kambis geçmesi 529
Kambis kendi kardeşi Smerdis’i öldürdü - Kambis'in ölümü 521 İkinci Darios - Ahşiroş, Pers krallığına geçmesi - Köraş'ın
kızı Batüse ile evlenmesi 520
Peygamber Hagi’nin peygamberliğe başlaması 520
Yahudilerin harabe kalan tapınağı tekrar onarmaları 519
Peygamber Zekeriye'nin peygamberliğe başlaması - Ahşi
roş, ziyafeti neticesinde kraliçe Veşti'yi boşaması - Ah
şiroş, Yahudi İstir’le evlenmesi 516/517
Ahşiroş’un veziri Haman, Yahudileri öldürmeye hazırlık
görmesi - Kraliçe İstir, bu katliamın emrinin iptaliyle
Haman'ı idam ettirmesi 508
Yahudiler, düşmanlarından intikam almalarını gerek Şuşan
sarayında gerek bütün Pers ülkesinde tahakkuk etmesi
ve buna da İstir başarı göstermiştir
Darios - Ahşiroş’un ölümü ve yerine Sarkzis'in geçmesi 485
Sarkzis’in ölümü - yerine Artahşaste'nin geçmesi 464
Sarkzis, Azra’yı Levili kâhinlerle Kudüs'e göndermesi 457
Azra, Yahudiliğin arasına giren yabancı kadınlarla evlenme
zilletinin İslahı ve olmamasına delalet etmesi 456
Nahamya, Artahşaste’den Kudüs şehrini ziyaret etmek ve
şehrin kapı ve surlarını yeniden onarmasının emir ve
müsaadesinin alması 445
Yahudiler, yabancı krallarını terk etmeleri 444
Nahamaya’nın Kudüs'den geri gelmesi - ikinci kez Naham-
ya’nın tekrar Kudüs'e gitmesi 433
Darios Nothos Pers'e kral olması 423
Tevrat’ın son peygamberi olan Malahiya bu kralın günlerin
de peygamberlik etmesi - Mukaddes Kadim (eski) tari
hin sonu 420
Büyük Müverrih Yusifos ve diğerlerinin
gösterdikleri tarih
Pers kralı Artahşaste'nin Mısır'dan aldığı Yahudi esirlerin
Harkaniye'ye göndermesi 350
Büyük İskender'in Asya'ya gelmesi (girmesi) 333
İskender'in Kudüs'e yaklaşması - Başkâhine saygı göster
mesi - Yahudileri Pers vergisinden af ettirmesi - onla
ra karşı hüsnüniyetle muamele görmesi - Savaştan son
ra Perslere galip gelmesi 333
İskender'in Mısır’a çıkması - Fenike’ye dönmesi 331
Darios-Kodomanos’un ölümü (Perslerin son kralı) 330
Büyük İskender'in ölümü (Babil) de 323
İskender'in halefi Lagos oğlu Batilmios'un Mısır'a hüküm
darlığı - Yahudiyeyle savaştıkan sonra galip gelmesi ve
Mısır'a bir çok Yahudi esirler alması 320
Süriye kralı Antiğonos, Yahudiyeyi Batilmiostan alması " 314
Makabı Ünya'nın vefatı - Yerine Şemun'un geçmesi 302
Yahudilerin Süriye'ye iltihakı ve vergi vermeleri 293
Yetmişlerin Tevrat'ı bu sırada Mısır'da tercüme edildiği 280
Süriye kralı Thiyos Antiahos Yahudilere yakınlık gösterme
si - onları kendine vatandaş saydığından her türlü insan
haklarına sahip kılması 261
Süriye ve Mısır'ın velinimeti olan Evergitis-Batilmios vefat
ederek yerine Filopatır-Batilmios'un geçmesi 221
Başkâhin İkinci Ünya’nın vefatiyle yerine İkinci Şemun'un
geçmesi 219
Büyük Antiyahos (Süriye kralı) Batlimos-Filopatır’la savaş
ması 199
Büyük Antiyahos, kendi kızını Kleopatra’yı karı olmak üzere
Batlimos'a vermesi 192
Antiyahos, Romalılarla savaşması ve onlara mağlûp olması 189
Antiyahos'un ölmesi -yerine Slokos ■ Filopatr'ın geçmesi-
Slokos oğlunu Roma'ya göndererek kardeşi Antiyahos'
un yerine geçmesi 176
Antiyahos Süriye'ye vardığında halk tarafından iyice karşı
lanması ve kendisine İfanis lâkabı verilmiştir 175
Bazı Yahudiler inançlarını terk edip Yunanlıların inancını
benimseyerek örf ve düstürlerini kabul ettiklerini 173
Büyük Antiyahos-Abifanis’in emri bütün ülkelerinin halkı,
Yunanlıların itikatına bağlanmalarını ve Yunan dinine tabi kalmalarını 167
Antiyahos’un emriyle Cubiter mabudunun kutsal tapınağın
yerine dikilmesi - Bundan böyle Cubiter’e tapınmak ge
rektiğinin kesin emirlerini
Makabi Mart İşmuni ve yedi çocuğuyla öğretmenleri Laa-
zaar’ı Antakya şehrinde şehit edilmeleri - Antiyahos’un
bu emrine riayet edilmesinin emri
Makabilerin ilk liderleri olan Matatiyas'ın bırakılması ve ölümü - Yerine Makabi Yahuda-Makabios'un geçmesi 166/165
Makabi Yahuda, kutsal tapınağı takdis etmesi, çünkü üç yıl
müddetle Yahudi olmayan milletlerden murdar edilmişti 164
Antiyahos-Abifanes'in ölümü [İran'da], yerine oğlu Antiyo- hos-Upatır 9 yaşında iken geçmesi 164
Antiyahos Upatır Kudüs'ü muhasara edip zaptetmesi - Baş- kâhin Minilos'un ölümü, yerine Elibimos’un geçmesi, ■Makabi Yahuda’nın yerine kardeşi Yunathan'ın geçme
siyle bütün milletine lider olarak kabul olunması 161
Süriyelilerin krallığının Romalıların galibiyetiyle sona ermesi 63 Ağostos Sezar’ın doğumu 64
Roma İmparatoru Juliyus Sezar-Antipatır (Adom'lu), bütün
Süriye'ye hakimiyeti (bu ise Büyük Herodot'un babasıdır) 49 İskenderiye'nin büyük kütüphanesinin yakılması 49
Antipatır, büyük oğlu Fezail'i Kudüs'e, ikinci oğlu Herodot’u
Galile, valiliklerine tayin ederek (buna da büyük Hero-
dot denilmiştir) 47
Makabilerin hükmünün sonu 37
Herodot'un putperest Araplarla olan savaşı 31
Herodot, kendi karısı olan Meryemna’yı öldürmesi 28
Herodot, Filistin Kesariyesinin ilk kurması 22
Allahın meleği Mehrap'ta Hz. Zekeriye'ye görünmesi - Yaş
lılığına rağmen kendisine Yuhanna (Yahya) adında bir
çocuk doğacağına müjde vermesi 5
Meryem Ana'ya, Allah'ın meleği görünmesi ve kendisine
Hz. İsa'nın doğacağını müjde vermesi 5
İNCİL DEVRİ
Vaftizci Yuhanna (Yahya) nın doğumu (İsa’nın doğumundan altı ay önce)
Hazreti İsa Mesih'in doğumu 4
İsa doğduktan 40 gün sonra annesi Meryem tarafından Kudüs tapınağına alınması
Mecüsiler’in, İsa Mesih'i ziyaret etmeleri' - İsa ile annesi Meryem ve annesinin nişanlısı Yusuf, Herodot’un korkusundan Mısır’a kaçmaları - Herodot, İsa’nın doğduğu yer (Beyit-Lahem) deki iki yaştan aşağı olan bütün küçük çocukların ve dolaylarındaki çocukları öldürtmesi. Herodot, Antipatır’ı öldürmesi, Antipatır'dan 5 gün sonra da Hero-
dot’un ölmesi ve oğullarından Arhelaos, Yahudiye ülkesine hakim olması. İkinci oğlu Antibas Galile’ye Üçüncü oğlu Filibos İtoriye’ye ve Trahoniye'ye hükümdar olarak (babalarının tenbihatına göre) idareye geçmeleri Meryem Ana ile İsa ve Yusuf birlikte Mısır’dan geri gelmeleri
ve Nasira şehrinde ikamet ettikleri 3
4
Hazreti İsa'nın (Miladın) Tarihi başlangıcı
İsa'nın tarihi başlaması hakikat olarak doğuşundan (4) yıl önce başlamasının nedeni, insan babası Adem ve Havva'dan, Roma tesis tarihine kadar gelen yıllar, içinde yalnız (4) yıl bir fark vardır. Bunun beyanını yapan Sekiti'li Diyonnosios, gösterdiği düzen üzerine, bütün cihan bilginleri bu düzeni kabul etmiş ve bu dört yılın ortadan kaybolmaması bakımından «eski» milattan önceki tarihin üzerine ekleyerek bu düzenle İsa'nın doğumu Milattan önceki dört yıldan başlaması itibar edilmiştir. Bu sebepten İsa'nın doğuşu ile şimdi kullanılan yılbaşı arasında hiç bir ilgi yoktur.
YEDİNCİ SÜRE
Miladi Tarihinin Başlangıcından Resül (Havari)
Yani Son İncili yazan Yuhanna’nın Vefatına Karadır
Herodot oğlu Vali Arhelavos’un Fransa (Viyane) ye sürgün
edilmesi 7
Yahudiye ülkesinin nufus sayımının yapılması için Romanın
emri - bu sayıma Sirinos sayımı, denilmiştir
İsa 12 yaşında iken ikinci kez Tapınağı ziyaret etmesi 3
İmparator Ağostos’un ölümü (57 yıl hükümdarlık sürdükten
sonra) yerine Tibarios-Sezar'ın geçmesi ve bu da 22 yıl
hüküm sürdürmesi 14
Yahudilik dinine ve Mısır'ın hurafelerine bağlı olanların
cümlesi İtalya’dan çıkarılmasının Tibarios Sezar'ın emri 20
Sezar Tibarios, Bilatos'u vali olarak tayin edip Yahudiye’ye
göndermesi 26
Vaftizci Zekeriye oğlu Yuhanna (Yahya) vaizlerine başlaması 26
İsa, Yuahanna'dan vaftiz oluyor 27
İSA Ovada - İsa Kırk gün sonra Yuhannaya döndü İSA, Havarilerden ANDRAOS’u, ŞEMLIN’U, FİLİBOS'u ve NATHANAEL’i Havariliğe (Şakirt- liğe) Davet ediyor İSA, Annesiyle, Şakirtleriyle KANA Şehrindeki Düğüne Devet ediliyor, orada SUYU Şaraba mücize kabilinde çeviriyor.
İSA, Kana’dan sonra KEFERNAHOM’a gelmesi üzerine körlerin gözlerini açıyor. Oradan da Kudus şehrine gidiyor, İSA FISIH (paskalya] bayramını ilk olarak vaftizinden sonra kutlamak üzere (Nisan ayında] gidiyor,
İsa, geceleyin NİKODİMOS adındaki zatı kabul ediyor.
İSA, Ürdün ırmağının kıyısına giderek halkı vaftiz ediyor M.S. 0027
Büyük HERODOT’un oğlu Herodot ANTİBAS, Kardeşi Filibos'un karısı HERODİYAYle (kocası Hayatta iken) evlenmesi 0027
YUHANNA (Vaftizçi )bu gayri meşru olan evlenmeği tankit ettiğine karşı, HERODOT, Onu Zindana atıyor.
İSA, Galileye dönerek, SAMİRYE’li Kadınla konuşurken bütün kadının yaptıklarını açıkladığının sebebiyle bir çok samiryeli, hıristiyan- lığı kabul ediyor. 0028
İSA, Nasira şehrine gelip vaiz ettikten sonra oradan Yine Keferna- hom şehrine geldi.
İSA, ŞEMUN, ANDREAS, Yakup ve YUHANNAYI (Vaftizçi değil) Şakirtliğe davet ediyor.
İsa, Bir çok mucizeler yapıyor.
İSA, MATTA'YI şakirtliğe davet ediyor.
İSA, ikinci kez FISIH (Paskalya) bayramını kutluyor.
İSA, Dağdaki vaizini veriyor.
VAFTİZÇİ Yuhanna zindanda iken adamlarını İSA'ya göndererek «gelecek İsa kendisi olup olmadığını sorduruyor.»
İSA, şakirtlerinden bir kısmını İncili müjdelemek üzere Yahudiyeye gönderiyor. 29
HERODOT, Vaftizçi Yuhannayı, HERODİYE'nin sebebinden zindanda iken öldürüyor.
İSA, Beş bin kişiyi beş ekmekten doyuruyor (iki balık'ta vardı).
İSA, Üçüncü kez Fısıh bayramını kutluyor.
İSA, Bütün Yahudiye ülkesini gezip öğüt ve vaizlerini veriyor.
İSA, TABOR dağında Şakirtlerinin huzurunda heyetini değiştirerek, yanında Peygamber İlyas ile MUSA’yı bulundurmasının mucizesini yaratıyor.
İSA, 72 müjdeçileri'ni İncili vaiz etmeğe gönderiyor.
İSA, LAAZAR adındaki ölüyü BEYTANYA köyünde (mezarde 4 gün kaldıktan sonra) diriltiyor. Beytanya köyünden, LAAZAR'ın dirilişinden sonra, son olarak FISIH Bayramı kudusta geçirmek üzere, Kudusa giderek ve tekrar ayni günde Kudus şehrine Merkebe binerek (UŞANO Pazarı) giriyor, şehrin küçük çocuklarından merasimle kabul olunuyor (11 Nisan Pazartesi günü) tekrar Beyitanya’ya dönmüştür 0030
Salı günü tekrar Kudus şehrine gelmekte iken yoldaki incir ağacına beddua edip Kurutuyor. Çarşamba günü Yahudilerin Baş hahamları,
İSA’yı ne desiseyle ve ne iftirayla tutturmalarının toplantı ve ziyafetini yaptılar.
İSA, Perşembe günü Zeytin Dağına gelerek şakirtlerden ŞEMUN FETROS (senpiyer) ve Yuhanna’yı Kudus şehrine göndererek son olarak Fısıh Bayramının hazırlığını görmelerini tenbihliyor SON AKŞAM YEMEĞİNİ beraber yiyebilmeleri için yer temin etmelerini
İSA, ayni günün akşamı şehre gelir, Son gece yemeğini 12 şakirtleriyle beraber yiyerken, YAHUDA adındaki şakirt, İSA’yı ele vermek üzere Yahudilerin baş Hahamlarına gidip ihbar ettiği için 30 akçe bedel alıyor.
İSA o yemekten sonra ayni gece Zeytin dağına şağirleriyle beraber gidiyor, CESSİMANİ bahçesinde oturmaları, Yahuda ile gelen asker müfrezesi İsa'yı bu mekanda bulup Şakirt Hayin YAHUDA’nın öpmesiyle tanıttırılır ve onu yakalayıp ayni gece mahkeme altına alınıyor.
İSA, Tutuklu olarak Başkahin KAYAFA’nın babası Baş Haham HA- NANYA'nın huzuruna getirilip ifade veriyor.
İsa, Cuma günü VALİ PİLATOS'un yanına getiriliyor, Pilatos onu Tevkif ediyor ve HİRODOTA onu göndermesi üzerine Pilatos ile hiro- dot arasında barış oluyor.
Herodot İsayı istihza ettikten sonra onu tekrar PİLATOS’a iade ediyor.
Pilatos, Yahudilerin nümayişi üzerine İSA, nın idam kararını verir ve ayni cuma gününde Yahudiler tarafından iki ağır suçlular arasında HAÇA çakılıyor, haçta öldükten sonra indirilip Nikodimos adındaki zattan KEFEN'lere sarılır ve iyi nam ve şan, şerif yusuf adındaki zat tara- fındanda alınarak özel mezarına tevdi edilmiştir.
Yahudiler tarafından mezarın yüzüne büyük bir taş kapattıktan sonra çalınmaması için bir de kendi nöbetçilerini mezarın başına dikmişlerdir. Mezarı mühürlü olarak nöbetçilere teslim edilmiştir. Bütün CUMA gecesi, Cumartesi ve Pazarı bağlıyan geceyi kamilen mdzarda kalan İSA Pazar sabahı erkenden mezardan dirilerek kalkmıştır 0030
Pazar günün sabahı kadınlar mezarı ziyaret etmeğe geldiklerinde nöbetçilerin kaçtıklarını ve mezarın etrafında ve başında Meleklerin durduklarını gördüklerinde kadınlar korkarak meleklerden İsa'yı sorunca. Melekler «DİRİYİ ÖLÜLER ARASINDA NE ARARSINIZ O KALKMIŞTIR, BU DURUMU GİDİNİZ ŞAKİRTLERİNE BİLDİRİNİZ» Diye, şu tenbi- hatı meleklerden alan kadınlar gidip gördükleri ve işittiklerini şakirtlerine anlattılar, şakirtler dahi olayı tamamıyla anlamak üzere mezara geldiklerinde ve girdiklerinde, kefenler ve (sanın başına örtülen mendiller hiç ellenmemiş gibi yerli yerince bulduklarında İSA’nın hakikatan hayatta iken şakirtlerine açıklamıştı, ve bu işin böyle başına geleceğini söylediğini hatırlıyan şakirtler, hakikaten İSA kalkmış diye birbirlerini
müjdelediler ve Melekler tarafından «Galila'da kendileriyle görüşmeye geleceğini» söylenen bu söz üzerine şakirtler Galila'ya gidip orada İSA'- yı intizar ediyorlardı.
İsa Mezardan kalktıktan sonra zaman zaman görünmüştür.
Birinci Kez: MECDELLİ MERYEM adındaki kadına, mezarı ziyaret etmeğe geldikleri sırada.
İkincikez: yine mezarın ziyaretinden dönen diğer kadınlara.
Üçüncü kez: Şakirtlerden BİTRİS şe Yuhannaya.
Dördüncü kez: Bütün şakirtler toplu halde (TOMA HARİÇ) Yukarki (Son gece yemek odası), yahudilerin korkusundan kapıları kapalı iken şağirtlerin arasına ansızın girmesi ve kendini onlara tanıttırması üzerine kendisine yeniden iman etmelerinden sonra tekrar GALİLE'de hepsine birden görünmek ve onlarla görüşmek üzere gitmelerini tenbih- ledi.
Bütün Şakirtler bir arada toplu halde ve il kkez görüştükten sekiz gün sonra, TOMA’da onlarla olduğu sırada göründü ve TOMAYI çağırarak «Gel Torna, İmanlı ol imansız kalma, benim elime çakılan mıhların yerini ve böğürüme vurulan mızrakın yerini gör de inan» demesi üzerine TOMA yanaşarak bütün bunları tetkik ettikten sonra inandığını.
Şagirtler GALİLEYA dönmeleri üzerine ayrı ayrı yerlerde, İsa'nın onlara göründüğü ve konuştuğu vaki olmuştur. Bunları gerek tarihçe ve gerekse İncilden inanarak kayd edilmişlerdir.
İSA, Mezardan kalktıktan (40) gün sonra 12 şakirtlerine görünerek onları beraber zeytin dağına alarak onların gözleri önünde ve aralarından göklere çıktığını gördüler. Bu sırada şakirtlerin Kudus şehrinden ve yukarda adı geçen ODA'dan ayrılmamalarını, zira kısa bir müddet zarfında RUHULKUDUSU onlara her şeyi hatırlatmak ve öğretmek üzere ve Alemin sonuna kadar onlara rehberlik etmesi için göndereceğini ve bundan sonra daima sevgi içinde beraber kardeşçe kalmalarını, zira her şeyin başı sevgi olduğunu ve sevgiyle her şeyi başara bileceklerini, İnsan sevgisinde yaşayan bir kimse daima muvaffak olacağını tenbihatı verdikten sonra göklere çıkmıştır.
İsa göklere çıktıktan 10 gün sonra, Şakirtler toplu halde YUKARKİ ODA'da bulundukları bir pazar gününde İSA’nın gönderdiği RUHULKU- DUS, yine kapılar ve pencereler kapalı iken anı olarak aralarına ateş dilleri şeklinde konduğunu ve her şakirte birer dil uzandığını gördüklerinde, Şakirtlerin zihinleri açıldığını ve Dünyanın bütün lisanlarınca konuşacak kadar kudretli olduklarını anlamış oldular.
Şakirtler yedi Hizmetçi (ŞAMMAS) seçiyorlar, Bunlardan ŞAMMAS (Diyakos) istifanos adındaki hizmetçi İsa'yı bütün yahudilerin huzurunda açıkladığı için ve ona iman getirdiği için taşlarla Recim (taşlama) etmişlerdir M.S. 0035
Tarsuslu ŞAVOL (FAVLOS) hıristiyanlığa karşı büyük bir cephe — 416 —
tutuyor ve fakat kendisine bizzat İsa göründüğü için Hıristiyanlığı kabul edip hepsinden önce kendisi İSA'yı ve İncili bütün memleketlerde müjdeliyor.
KENDAKET kraliçesinin HADİM’i, Diyakos Filibbos tarafından vaftiz edilmiştir.
HİRİSTİYAN Müminler bundan böyle KUDUS’tan dağılarak her birisi bir memlekete gidip İncili müjdeliyor.
SEZAR TEBARİOS’un Ölümü ve yerine GAYOS GALİGOLA geçiyor. M.S.37
Bu tarihte Havarilerden ŞEMUN FETROS (Senpiyer) Antakyaya gelip hiristiyanlığı vazediyor, ve ilk Ruhani kürsüsünü Antakya'da kurmuş oluyor, bu sayede Bütün Suriye ülkesi hirisityanlığı kabul ederek, dolayısiyle Suriyedeki ARAMİ halkı putperestlikten vazgeçerek Hıristiyanlığa kavuşuyor ve Süryanilik adı altında mezhep kabul ediyor ve bu maelden Onlara eski (Kadim Süryaniler) Süryaniler denilmiştir, ve bu bakımdan da Süryani kadimler bütün Hiristiyanlığın annesi olarak kabul edilmiştir.
Tarsuslu ŞAVOL’a bundan böyle ŞAVOL denilmiyecek ancak İSA'- nın kendisine özel olarak verdiği FAVLOS (PAVLOS - PAVUL) adıyla anılmaktadır. Bu tarihte PAVLOS ŞAM’dan gece sepetle pencereden aşağıya indirilerek kaçıyor M.S. 38
PAVLOS Kudusa gelir BARNABA ile ve diğer Şakirtlerle tanışır ve ondan sonra doğuş yeri olan ve memleketi bulunan TARSUS'a gelir Hiristiyanlığı yayıyor.
GALİGOLA gelip HERODOTA ölen kardeşi Filibbos’un riyasetini vererek Yahudiye tekrar dönüyor.
Bu tarihte, MATTA denilen HAVARİ, İsmine izaf edilen İNCİL'i yazmıştır. M. S. 38
Bu tarihte GALİGOLA, Vali BETRONİYOS'a heykelini Kudus tapınağına dikilmesini emrediyor M. S. 40
AĞRİBAS, HERODOT’un emriyle bu işi iptal ediyor.
GALİGOLA ölüyor ve yerine KLAVİDOS geçmiştir .
AĞRİBAS HİRODOT, yahudiyeye dönmesi M. S. 41
HERODOT ELİNYOSA emir verip Havarilerden Büyük YAKUB’un boynunu vuruyor. M. S. 44
FETROS ŞEMUN, Hapishaneye atılması.
Herotod AĞRİBAS, Kesariyede bulunduğu günlerde ani olarak ALLAH’tan ona bir darbe inerek büyük bir fecaatle ölmüştür.
PAVLOS ile BARNABA kuduse dönrüler, Antakyadan müminlere maddi yardımlar kudusa getirdiler M.S. 45
İlk olarak PAVLOS milletlerin arasına gönderilmesi ve milletlere
İncilin müjdesinin yaymasına gitmesinde Onu Milletler Resulü diye anılmaktadır M. S. 48
YAHUDİYE'de büyük kıtlık
PAVLOS ve BARNABA Kıbrıs'a gitmeleri Oradan da PAMFİLYA'ya, BİSİDİYE’ye İKONİYE, ve LİKONİYE’ye gitmeleri. (KONYA)
KONYA'nın LOSTRA ve DERBİYE geldiklerinden halktan geniş bir muzaharat buldular, oradanda ANTAKYA'ya dönüşleri M.S. 0049
KURUŞTA, ŞAKİRTLERİN ve ARKADAŞLARININ kurdukları İlk Hıristiyanlığın kongresi, (yahudiliğin Şeriatından kaçınılması için)
M. S.0050
YUHANNA MARKOS'un sebebinden, PAVLOS ve BARNABA'nın birbirinden ayrılmaları .51.
TİMATHAVOS PAVLOS’a iltihakı Pavlosun ikinci yolculuğu Bu sırada İncil yazarı LUKA, PAVLOS'la bulunması.
PAVLOS'un ATİNA'YA gelmesi Atinadan KORİNTOS’a giderek orada Korintoslilere yazdığı birinci mektubu
KLADİOS SEZAR, Yahudi’leri ROMA'dan kovması.
KOMANOS’un yerine FİLİHES vali tayin olunması.
PAVLOS, İkinci Mektubunu TESALONİKİ'lere yazması ... M.S. 0053
PAVLOS, KORİNTOS'ta 18 ay kaldıktan sonra KUDUS'a gelmek ijze- re Gemiye binerek yol üzerinde EFESİ ziyaret etmesi 54
APOLLO, Efese gelerek Hiristiyanlığın yayması.
PAVLOS, Kudustaki ziyaretini bitirdikten sonra Antakya’ya gelerek, GALATİYE ve FRİGİYE'ye gidip oradan da EFESE tekrar gidip üç ay kalması, PAVLOS’un üçüncü yolculuğudur.
KLAVDİOS SEZAR'ın ölümü ve yerine NERON'un geçmesi
KUYUMCU DİMİTRİ sebebinden PAVLOS’un Efesi terk etmesi ve KORİNTOSLILARA yazdığı birinci mektubu M.S. 0057
Pavlos, MAKEDONYA'ya gidişi ve oradan KORİNTOSLILARA yazdığı ikinci mektubu
Kış mevsiminde korintossa giden Pavlos, Bahar mevsiminde GA- LATYALI’lara ve ROMALI'lara yazdığı mektuplar 58
Pavlos, Yahudiye'ye dönüşü beraber getirdiği sadakalar dolayisiyle kudus tapınağında onu yakalamaları ve bağlı olarak KAYSERİ'ye gönderilmesi.
Pavlosun müracaatı üzerine İMPARATOR onu Roma’ya istemesi ve Vali AGRİBAS tarafından gönderilmesi. 60
Pâvlos, Deniz yoluyla ROMA'ya giderken, yolda Gemi MALTA'ya varmadan önce parçalanır ve fakat Pavlosun Duasiyle bütün tayfalar kurtularak, Pavlos da salimen Romaya varır, tutuklanır, iki sene Romada esir kaldıktan sonra kendini savunan pavlos afa uğrar.
Bu tarihte HAVARİ (Resül) Yakup Kudusta ilk Episkopos iken mektubunu yazmıştır.
Pavlos, Bahar mevsiminde, gerek FİLİMON'a Gerek KÖLOSİLERE ve gerekse EFESLİ’lere GÜZÜN de Filipililere mektuplarını yazmıştır
HAVARİ'lerden Yakup şehit olması 62
Pavlos’un ibranilere olan mektubunu İtalyadan yazmıştır. 63
Bu tarihte LUKA, İncilini yazmıştır.
Pavlos İtalyadan Yahudiyeye gelerek, GİRİT’e EFES'e ve MAKE- DONYA’ya geçmesi.
PAVLOS, İspanya'ya gidiyor M.S. 0064
Bu sırada LUKA «RESÜLLERİN İŞLERİ» namındaki kitabını
Yazmıştır. PETROS, Birinci ve ikinci mektuplarını yazmıştır.
YAHUDA (havarilerden), mektubunu yazmıştır.
NERON ROMA'yı Ateşe verir «Hıristiyanları yakmıştır» diye iftira ederek bu vesileyle hiristiyanlara mezalimi yüklemiş ve bu sebepten bir çok hiristiyanların canını işkencelerle yakmıştır .
PAVLOS. İSPANYADA’dır M.S.00 65
Pavlos, yaz mevsiminde İSPANYA’dan Küçük Asyaya dönmüştür.
Pavlos, ayni mevsimde MAKEDONYA’da birinci mektubunu TİMA- TAOS'a Güzün de, EFES'ten TİTOS’a mektuplarını yazarak göndermiştir M.S. 67
Pavlos, Kış mevsiminde Nikopoliste 67
İNCİL Yazarlarından MARKOS (Resül) ikinci kez İskenderiye’ye geldiğinde, orada şehit olmuştur.
Büyük TARİHÇİ YOSİFOS’un Galile ülkesine Vali tayin olunması.
NERON, VEBESYAN adındaki kumandanını Yahudiye'ye savaşmak üzere gönderiyor. VESBESYAN, Oğlu TİTOS'u İskenderiyeye gönderir, Dolayisiyle Antakyadan da keşif bir ordu toplayarak beraber almış ve Yahudiyeye giriyor, GALİLA'yı da Emrine alıyor 67
YOSİFOS, YAFE şehrinde sıkıştırılıyor, neticede VESBESYANOS'a teslim olmuştur. Vesbesyan, Tibariye’ye ve Trakya’ya hucüm ederek alıyor çünkü bunlar fi tarihinde AGRİBAS'a karşı koymuşlardı.
Pavlos tutuklu olarak ROMA'ya gönderilmesi, zindanda iken Tİ-
MATAOS'a ikinci mektubunu yazmıştır 68
PAVLOS, Mayıs Ayında NERON tarafından şehit ediliyor. 68
İmparator NERON ölüyor. (Haziran ayında.15) yerine GALABA geçmiştir. 68
VESBESYAN, Yahudiyenin müstahkem yerlerini kamilen zabteder, Kudusu Muhasara altına alır ve yağmalarına başlamıştır.
GALABA ölmüş yerine BAVUTHO geçmiştir 69
VESBESYAN, ordusu tarafından Kral ilan ediliyor 69
YOSİFOS serbest bırakılıyor Vesbesyan oğlu Titos kudusu yeniden
muhasara ediyor 70
YAHUDİLİK tüm olarak Romalılara karşı koymak üzere birleşmiş- sede tekrar hiziplere ayrılmıştır.
ROMALI,lar, Kudusun birinci Duvarını elegeçirmiş, sonra da İkincisini zabtederek ve içerde kalan halk açlıktan perişan olmuştur. Romalılar, HALKAVLUSU'nu zabtederek Tapınağın ayvanlarını ateşe vermişler. Roma askerleri Tapınağı kamilen ateşe verdiklerini, (Titos bu işe son vermiş olduğu halde) Romalılar, bütün şehre hakim oldular kendi putlarına kurbanlar kesmeye başladılar. TİTOS o muhteşemTapınağı temelinden yıkmıştır berhaneye çevirmiştir M.S. 0071
TİTOS bütün şehirdeki kasır, köşk ve Tapınakları yıktırmış olduğunu, Tarihçi YOSİFOS'un kayıtlarına göre, bu sırada (110.000 kişi) öldüğünü, ister açlıktan, ister öldürmekten ve ister yanğında telef olmuştur. 97,000, kişi de köle olarak satılmıştır. Bütün bunlar şehirdekilerdir, civar da ölenlerin sayısına imkan bulunamadığını yazmaktadır. Titos Babasına ROMA’ya dönüyor. M.S.71
YUHANNA, İncilini ve mektuplarını bu tarihte yazmıştır ... M.S.95
Bazı iddialara göre, Yuhanna ikinci ve üçüncü mektuplarını bu tarihten az bir süre önce yazdığını söylemişlerdir.
Bu sırada, Yuhanna, kendi VAHİ’sini (Rüyası) yazmıştır.
ALLAH'ın Emriyle Havarilerden ölen yalnız adı geçen Yuhannadır, yani (şakirtlerin en küçüğü). Diğer Şakirtler hepsi zalimlerin kılıçı ve her çeşit işkenceleriyle şehit olarak ölmüşlerdir. Duaları hepimizle olsun amin M.S. 0098
BÖLÜM: 25
ATALARIN SÖZLERİNDEN İRŞATLAR
Üç tip kişiyle bir milet, bir ümmet ve bir kavim idare edilebilir.
Kasırganın arasında tek başına oturup etrafına pervane gibi dönen rüzgârına karşı, aldırış etmeden, metin duran İnanç sahibi, kendi rey'ine bağlı, sıhatına kanî olan kişi.
Tecrübeli, temkinli, tamhis) davranan, denendiğinden hükmünü tecrübeye dayanarak kuran, Şahsı davaya matuf heveslerden mücerret olan kişi.
Tamaînı ve şahsı davasını ikinci derecede bırakan, Vatan ve miletin davalarını birici dereceye alan kişidir.
Bu tip kişilere itimat edilir ve destek olabiliriz.
ATA SÖZÜ
HAYATTA NELER OLUYOR
DÜŞÜNCELER SÖZLÜĞÜ
SÜTÜNÜNDE DİKTATÖR
Diktatörlük, Kıskançlığın en mükemmel şeklidir.
C. MALAPARTE
Diktatörlük, Ömürsüz bir şeydir. İnsanların düşündüklerini açıklayamadıkları, çocukların ana babalarını polise ihbar ettikleri bir topluluk uzun zaman yaşayamaz.
Sir VVinston Churchill
DİL
Hayranlık ve saygı değer yaşlı Fransızcayı fakir bulanlar, onu bil- miyenlerdir. Onu zenginleştiremeği iddia edenler, zenginliğini görmek zahmetine katlanmayanlardır.
E. Renan
Fransızca bir kadındır. Bu kadın öyle güzel, öyle mağrur, öyle mütevazı, öyle cesur, öyle dokunaklı, öyle şehvetli, öyle saf, öyle asil, samimi, hoppa ve öyle ciddidir ki, Ona bütün kalbimizle bağlıyızdır ve asla ihaneti düşünemeyiz.
A. France
Papayla konuşmak için İtalyancayı, annemle konuşmak için İspan- yolcayı, halamla konuşmak için İngilizceyi, arkadaşlarımla konuşmak için almancayı, kendimle konuşmak için de Fransızcayı öğrendim.
Charles Ouint
Askerle konuşmak için Türkçeyi, Bayanla konuşmak için Fransız- cayı, kendini övmek için Arapçayı, At'la konuşmak için İngilizceyi, Allahla Konuşmak için de Süryaniceyi öğrenmek gerekir.
Başpapaz Aziz Günel
İnsanın ana dilini temiz yazması vatanperverlik örneklerinden biridir.
Delarue Mardros
Bütün Faziletleri ve bütün kötülükleri yayan dildir.
Vauvenargues
D İ N
Siperlerde dinsiz insana rastlayamazsınız.
W. Thomas Cummings
Din bahsinin künhünu anlamaya imkân yoktur. Ancak ona hayran olunur.
Mevlâna
Hakiki din, insanın mantığı ve bilgisi ile uyuşabilir ;etrafını çeviren sonsuz hayatla arasındaki münasebette, hayatını sonsuzluğa bağlayan bağ ve hareketlerini yönelten kuvvettir.
L. Tolstoi
Felsefenin biraz insanı Allahı inkâra yönelttiği doğrudur, fakat, derin bir felsefe, zeki adamı dine götürür.
Sir F. Bacon
BÖLÜM : 25
DİYARBAKIR'ın ADI
Diyarbakırın adı iki cepheden mütalaa edilir :
a) DEYREL-BAKIRA, bir de DEYREL-BİKİR
— DEYİR; Manastır-Kilise anlamındadır. BAKİRA; KIZ anlamındadır. Kız manastıjj. ifade edilir. Yani; Bakire olan Meryemana manastırı (Kilisesi) demektir. Deyrel bakira şahri, enson Diyarbekir, kalmıştır.
Deyrel Bikir; denilince Diyarbakır şehrinde-kurulan ilk kilise, De- yir-Kilise Manastır, Bikir-İlk, anlamındadır. İsim istihale ede ede Diyarbakır halini almıştır (I)
Çünkü, Diyarbakırda Meryemana kilisesinden önce hiçbir kilise kurulmamıştır.
AMİDE: Melca yeri anlamına gelen bu isim; Yunanlılar ve Romalılar tarafından takılıp benimsenmiştir.
AMİDE-Diyarbakır, Mezopotamyanın büyük ve anaşehirlerinden olup geniş bir tarihi alana sahip Milattan asırlar önce kara taştan kurulan bir şehirdir.
Amide; pek önemli oluşundan Süryani ve Arabi tarihlerinde AMED lakabından başka, MEDİNET ELFIHIR (Şühret Meşhur) Anlamına gelen isimle lakap almıştır.
Yakubi tarihi der ki: «Mühüm surlarla çevrilmiş kara taşlarla inşa edilmiş, etrafını HİLAL gibi çeviren DİCLE nehrine bakarken ay'ın içinde parlayan yıldız gibi gözlere güzel görünen bir manzarası vardır.»
DİYARBAKIR HİRİSTİYANLIĞI
MAR THEODOTO'nun hayat hikâyesinde ve bir çok tarihi eserlerde kayıt olunduğu vecihle Diyarbakır, Hıristiyanlığı ancak Hz. İSA’nın şakirtlerinden MAR ADAY ve yardımcısı MAR AGAY sayesinde kabul etmiştir.
M.S. 349 yılında Büyük Kostantinos oğlu Sezar Kostans tarafından tecdit edilmiş olduğunu göstermektedir.
(1) Mıkdesi İlyas Şakarerim ifadesine göre
Diyarbakırda NEBİ CAMİİ
Mechül Urfalı Eserinde, M. S. 357 de onarıldığını göstermiştir.
Büyük Tarihçi Telmahralı Diyonnosios da, Diyarbakırdaki Meryemana namı altında bilinen büyük kilise Roma İmparatoru HERAKLİOS tarafından M.S. 765 de onarıldığını ve fakat son azmanlarda gittikçe çevresi (dairesi) kıstırılarak daraltılmıştır. Şimdi ise ancak ufak bir çapta kalabilmiştir.
M. S. 1693 de Musullu Mafiryan (Patrik mülhaki) İshak Azar tarafından ve Patrik İğnatios. II. Cercis (Musullu) in emirleriyle tekrar tamir edilerek bugüne kadar ayni şekil ve tarzda kalmıştır. 1693 de de Suruçlu Mar Yakup kısmı ona eklenmiş olduğunu kaydeden Patriklik dergisi sahife 211 de bilgi vermektedir.
Ayni dergi; «Diyarbakır şehrinde yetişen büyük hiristiyan Bilginlerinden başka İslam Bilginlerinden en vefakâr, geniş çapta hüner göstermiş güzide şahsiyetleri de gizlememe'ktedir, Örneğin:
Hicri 370, M. S. 980 de Ebulkasım El Haşan Bin Beşir.
Bu zat. Edebi ve şair olup (Müellif ül Mühtelif fi usema El-Şuara) Çeşitli şairler isimlerinin eserini ve ELMUVAZENE BEYİN EBİ TEMAN VELBAHTARI adındaki kitabın yazarıdır.
— EBUL MEKASIM MUHAMMED BİN HÜSEYİN EI-EMEDİ -Elşair Elbağdadı (bağdattı büyük şair Ebul Kasım Hüseyin oğulu Muhammed (Diyarbakırh) Hicri : 552. M. S. 1157 de ölmüştür.
— Ebulfadail Ali Bin Ebi El-Muzaffer Bin Cafer Elfükih Elşafii Elşair, Hicri: 608 M. S. 1211 de Vefat etmiştir.
— Seyfeddin Ebulahsan Ali Eltaklebi Elmaşhür Bilemedi Elalim Elmüdakkik filülüm elakliye, sahip ibkâr velifkâr vel rumuz vel künüz vel defain elhakayik ve müntehi elsüel filusul. Hicri 631 M. S. 1232 de vefat etmiştir.
Daha nice isimlerini kayıdetmekten aciz kaldığımız İlim ve Kültür şahsiyetlerin şehri olan ve halen içinde yaşadığımız bu kıymetli diyarın bahislerinden el çektiremiyoruz .
Baş. P. Aziz Güne!
TARİHİ BİR ZİYARETİN HATIRASI
Orta Doğu Katolik Süryanilerin
PATRİĞİ
İĞNATİOS 1. ANTONYO HAYİK
20 Mayıs 1969'da, Türkiyenin Mardin ilini ve Mardin ilçelerinde, Midyat ve Idil'deki kilise ve manastırlarını, bilhassa Süryani katolik cemaatını ziyaret etmek ve ruhani işlerine yakından ilgilenmek ama- cıyle, Nusaybin ilçesinin hudut kapısından Türk topraklarına ilk olarak ayak basan, merkezi Lübnan'da bulunan Orta doğu Süryani katolik pat-
Katolik Patriğini Karşılayan Süryani Kadim Ruhanilerini gösterir.
Patrik İğnatios Antonyo Hayık, (Solundo) D.Bakır Katolik kilisesi yönetim
Kurulu Bşk. Sait Araz (Sağında) Metropolit Mihayel Carve Bitris Cangül
görünmektedir
Katolik patriği [orta da) Solunda Midyat Episkoopsu Afram Bilgiç, Sağında
Kudüs metropoliti D. Luka, Sekreteri metropoliti Y. Mihayel CARVE vs
Cemil ARAS'ın ziyafetinde.
riği İğnatios 1. Antonyo Hayik hazretlerinin tarihi ziyaretlerini bu satırlar arasında anmak amacı güdüldü.
Adı geçen Konuk patriğin «HOŞ GELDİKLERİ»ne dair katolik Sür- alan Mardin il ve ilçelerindeki Süryani Katolik Cemaatı, Mardin merkezine toplanarak, gelecek olan Konuk Patriğin karşılama töreninin (Katolik Süryanilerin Ruhanisi Papaz Yusuf Sağ ve Kilise Yönetim kurulu Baş kanı Cemil Arasın yönetimi altında) hazırlığı görülmüştü.
Süryani Katolik Cemaatıma Ruhanisi ve ileri gelenlerin çağırışına binaen Süryani Kadim cemaatının Ruhanileri ile ileri gelenleri birlikte Nusaybin hudut kapısına kadar giderek gelen Konuk Patrikle haşiyesini karşılamışlardır. Bir saat zarfında yapılan karışlama usulu bitince, Konuklar Mardin il merkezindeki Meryemana Süryani Katolik kilisesine konuklandırılmıştı.
Adı geçen Konuk patriğin «HOŞ GEDİKLERİNİ»ne dair katolik Süryani Cemaatı Ruhani reisi Papaz Yusuf sağ tarafından Arapça lisaniyle beliğ bir konuşma yapıldıktan sonra Süryani kadim cemaatını temsil eden Diyarbakır Süryani kadim Baş papazı Aziz Günel tarafından da Türkçe olarak bir konuşma yapılmıştı. Bu konuşmalar akebinde Konuk Patrik, gerek kendi cemaatına, gerek Süryani Kadim ve Keldani cemat- larına hitaben Arapça lisanında beliğ ve ruha işliyecek tarzda bir konuşmada bulunmuşlardı. Alkışlamalar arasında büyük bir merasimle
Patriği özel makamına alınarak, Cemaatları hey'et halinde kabul etmiş ve hatırlarını sormuştu.
Bu Merasime katılanlar şunlardır :
Midyat ve çevresinin, İdil ve çevresinin, Nusaybin ve Çevresinin Genel Ruhani reisi Episkoposu İyavennis Afram Bilgiç ile isimleri yazılan ilçelerden gelen ruhani ve Cemaatlarının ileri gelenleri.
Mardindeki Keldani cemaatı ruhani reisi Horepiskopos Markos Adlon’la cemaatının ileri gelenleri.
Mardin İl Merkezinin ve Çevresinin Ruhani Reisi ayni zamanda Metropolit vekili, Başrahip Cebrael Allaf ile Kilise yönetim kurulları ve ileri gelenleri.
Diyarbakır Süryani Cemaatı Ruhani reisi Aziz Günelle Kilise yönetim kurulu başkanı Edip Tavşan ve üyeleri.
Diyarbakır Süryani Katolik kilisesi yönetim kurulu Başkanı Sait Araş ve ileri gelenlerle, köylerden hayli bir kalabalık toplanmıştı. Gelen Konuk Patriğin şerefine, Mardin Süryani Katolik Cemaatı ruhani reisi Papaz Yusuf Sağ ve Kilise kurulu yönetim Başkanı Cemil Araz’ın idaresi altında bütün bu topluluğa yetecek kadar Ziyafetler tertip edilmiştir.
Konuk Patrik haşiyesiyle beraber, Süryani kadim cemaatına ait tarihi manastırı olan Deyruzzafaran manastırını ve manastırda Hasta bulunan Süryani metropoliti Filiksinos Hanna Dolapönü'yi ziyaret ettikten sonra büyük bir merasimle Patrik, Manastırın iç kilisesine alınarak Patriklere mahsus Makama oturtulmuştu. Gereken Konuşmalar, Diyarbakır Başpapazı Aziz günel tarafından (Süryani cemaatım temsilen) yapıldıktan sonra, Konuk Patriğin şerefine tertiplenen ziyafetler verilmişti. Bu ziyafetlerde iki kardeş cemaatın arasındaki sevgi ve sempatiler katkıda artarak üç dört saat süren bu tarihi ziyafetlerden sonra mardine avdet edilmişti. Vilayet ve Askeri makamları, ziyaret eden Konuk Patrik, Mardin Valisi sayın Dinemik ve anlayışlı Celal Kayacan tarafından toleranslı bir şekilde kabul edildi, memnuniyetle ayrılan patrik, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Halkının geniş toleransına hayranlıkla överek mardindeki merkezine dönmüştü.
Ertesi gün Konuk Patrik Haşiyele beraber Savurun Killit köyü, Mardina bağlı Midyat ve İdil ilçelerini ziyaret ederek Idil’de bir gece konukladıktan sonra Midyata geri döndüklerinde geniş bir merasimle karşılanan patrik, bundan böyle Türk Topraklarından ayrılmak istemediklerini sevinçle itiraf etmişlerdi.
Anadolu şehirlerini görmek hevesine düşen patrik, Diyarbakıra geldiklerinde Süryani Kadim cemaatına ait Meryemana kilisesinde konuklamıştır; Süryani Kadim Cemaatı Ruhani Reisi Paşpapaz Aziz Günel ve Kilise yönetim kurulu tarafından merasimle kabul edilmişti.
Meryem ana kilisesine alınan Patrik, Patriklere mahsus makama oturtulduktan sonra baş papaz Aziz Günel tarafından Patriğe layik bir konuşma yaparak, bu gibi tarihi ziyaretlerden memnun kalan Süryani cemaatının, Patriğe ve haşiyesine karşı beslediği sempati ve samimiyetini beyan etmişti. Bu arada Diyarbakır Süryani Katolik cemaat yönetim kurulu Başkanı Sait Araz tarafından kendi Patriğinin şerefine verdiği zengin ziyafetlerini yad edilir. Resmi kabüller bitikten sonra Konuk patrik haşiyesiyle beraber Diyarbakırdaki en meşhur TATLICILAR GÖKDELEN oteline istirahata çekilmiş ve ertesi günün sabahı Anadolu şehirlerine müteveccihen Diyarbakırdan ayrılan patrik ve haşiyesi, Türkiyenin bir kaç şehirlerini; Efesi de Ziyaret ettikten sonra 13/Hazi- ran/1969 da merkezi olan Beyruttaki ŞARFE manastırına müteveccihen ayrılmışlardı.
Konuk Patrik İğnatios I. ANTOVAN HAYİK’in Türk topraklarından sevinç ve memnuniyetle ayrıldığını, fırsat buldukça bir daha bu şirin memleketi ve anlayışlı Türk halkını ve devletini ziyaret edeceğinden bahisle, yazılarım gereken yerlere gönderdiğinden anlaşılmıştır.
Patriğin Haşiyesi şu zevattan ibaretti.
Elcezire ve Fırat-Hasece Süryani Katolik Metropoliti MİHAEL CARVE. Patrik sekreteri Baş papaz Yusuf Müneyyir, aslen mardinli olup Lübnan'da yerleşmiş Papaz afram Araz, Beyrut kilisesi papazı Yusuf BELDO Bulunmaktaydı.
«M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım» adlı eserden
«Bu son derece dikkate layik kitaptan zamanımızda çok konuşulan, hatta mücadele mevzuuhaline getirilen meseleler hakkında Atatürk'ün ne düşündüğünü ortaya koyan bir mesajı aşağıya alıyoruz»
Demokrasiye muhalif asri cereyanlar
BİZİM, DEVLET TEŞKİLATINDA, ESAS PRENSİBİMİZİ TEŞKİL EDEN DEMOKRASİNİN EVSAFI FARİKASINI TARİF ETTİK.
DEMOKRASİNİN BİR MEFHÜMÜ BAZI NAZARİYELERİN, HÜCUMUNA MARUZ BULUNMAKTADIR.
I — Bolşevik nazariyeleri
— İhtilâlci siyasi sandikalığın nazariyesi
— Menfaatların temsili nazariyesi
Bu nazariyelerin, demokrasi nazariyemize, hücumda ne kadar halsiz olduklarını kısaca, izah edelim.
I — Bolşevik nazariyesinin Rusyada, tatbik olunmuş, şekline bakalım, bütün Rus milleti içinden amele, deniz ve kara kuvvetlerinden ibret bir ekalliyet, iktisadi esaslara müstenid, komünist partisi namı altında birleşerek, bir diktatörlük vücuda getirmişlerdi. Gayelerinde milli değildirler. Şahsi hürriyet ve müsavat tanımazlar. Halk hakimiyetine riayetleri yoktur. Dahilde ekseriyeti cebir ve tazyik ile noktayı nazarlarına itaata mecbur tutarlar, hariçte propaganda ve ihtilâf teşkilâtıyla, bütün dünya milletlerine kendi prensiplerini teşmile çalışırlar.
Halbuki hükümet teşkilinden gaye, evvela ferdi hürriyetin teminidir. Bolşevik tarzı hükümetinde istibdat mahiyeti görülmektedir. Bir cemiyetin, bir kısım insanları, noktai nazarlarının, zorla, esiri ve zebunu yaşatmak şekline de, tabii ve makul bir hükümet sistemi nazariyle bakılamaz [)
II — İhtilâlci siyasî sendikalizm nazariyatçıları da her türlü, siyasî teşekkülleri yalınız kendi menfaatları lehine yaptırmak ve nihayet siyasî kuvvet ve hakimiyeti ellerine geçirmek isteyen işçi gruplarıdır. Bunlar, maksatlarını zorla istihsal fırsatına intizar ederken zaman zaman, umumi grevler yaparak, hükümet adamları üzerinde, müessir oluyorlar ve bazı işleri kendi lehlerine hallettiriyorlar; yavaş yavaş mev- cüdiyetlerini, ihsas ediyorlar. Bunlar İngiltere, Fransa ve Almanya da tesirlerini göstermektedir. Alman ya da bu nazariyetçileri az çok tatmin için, Millet Meclisi yanında, iktisadı mahiyette, azası onlardan olmak üzere bir meclis yapmışlardır. Biz de âli iktisat meclisi vardır. Fakat bu herhangi bir tezyik üzerine değil, doğrudan doğruya, hükümetin, faydalı görmesinden istişarı mahiyette, vucüde getirdiği bir hey'etir.
ili — Menfaatların temsili nazariyesi; mühtelif, meslek, sanat ve iş adamları, cemiyet içinde ayrı ayrı, birer zümre, birer küçük cemiyet halinde düşünülürse, her bir zümrenin biribirinden farklı menfaatları vardır. Binaenaleyh diyorlarki, her hususî menfaat sahibi gruplar, ayrı ayrı, Mecliste kendilerini temsil etmelidirler. Bu takdirde, intihap, millet efradının ekseriyeti tarafından değil, gruplar tarafından ve grupların haiz olduğu menfaat derecesinde vuku bulacaktır. Mecliste bu gruplardan bir kaçı birleşip, iktidar mevkiine geçince, yalnız kendi menfaat- ları lehine çalışacaklardır. Buna kim mani olacaktır?
İşte bu sebeplerden dolayıdır ki, biz bu ve bundan evvelki naza- riyetleri, memleket ve milletimizi için muvafık görmiyoruz. Biz, memleket halkı efradının ve mühtelif sınıf mensuplarının, yekdiğerine yardımlarını, ayni kıymet ve mahiyette görüyoruz; hepsinin menfaatlarının ayni derecede ve ayni müsavatperverlik hissiyle teminine çalışmak isteriz. Bu tarz milleti umumî refahı devlet bünyesinin, tanzimi için daha muvafık olduğu kanatındayız. Bizim nazarımızda çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkâr, asker, doktor velhasıl herhangi bir İçtimaî müessesede faal bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti müsavidir. Devlete, bu telakki ile azamî nafi olmak ve milletin emniyet ve iradesini, mahalline sarf edebilmek bizce, bizim anladığımız manada, halk, hükümet idaresi ile mümkün olur.
Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanı müsbet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine konduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.
Yurt toprağı, sana herşey feda olsun. Kutlu olan sensin, Hepimiz senin için fedaîyiz. Fakat sen Türk Milletini ebedi hayatta yaşatmak için feeyizli kalacaksın. Türk toprağı Sen, seni seven Türk Milletinin mezarı değilsin. Türk Milleti için yaratıcılığını göster.
Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümüllü medeniyetlere de sahip olmuştur.
Bunu aramak, tetkik etmek Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.
Türk çocuğu ecdadım tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Mesüliyeti üzerine almak cesaret ve hevesi her işte en çok lazım olan bir haslettir.
Bir çok insanlar, mesüliyetin başkalarında olduğunu bildikleri zaman, en cesur ve cüretkâr olurlar, fakat eğer mesüliyet kendilerinde olursa, bu cesaret ve cüretin azaldığı ve çekingen oldukları görülür. Halbuki mesüliyeti bilerek, hesaplayarak üzerine alan insanlar, küçük ve büyük, aldıkları işlerde başarı gösterirler.
Kumandanlar madunlardan yüksek ve âlim olmalıdırlar. Bir insan eğer hayatında muvaffakiyetli bir iş yapmışsa, o iş tarihe ve Millete mal olmuştur. O şahıs sadece onunla övünerek kalmak, isterse, bu insanı tembelliğe götürür ve yeni muvaffakiyetlerden yoksun kılar.
Benim yaptığım işler biri diğerine bağlı ve lüzumlu olan şeylerdir. Fakat bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsedin.
Biz Garp medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Ondan iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya medeniyet seviyesi içinde benimseyoruz.
MODERN;
Konuşan Saati Yapan
SÜLEYMAN AKTAŞ
(1948 )
Son yıllarda teknik kollarında ilerleyen Süryani toplumundan yetişen Süleyman Aktaş; 1948'de Midyat'ta doğmuştur.
İlk, sanat ve tekniker okullarını da bitirince İSVİÇRE'ye gidip.BU-
Süleyman Aktaş ve konuşan saati
LOVA, Zenith, Mido, OMEGA fabrikalarında teknik direktörlüğe kadar yükselmiştir.
Süleyman Aktaş'ın bu bir iki yıl içinde Lkm den konuştuğu duyulacak (modern esasları havi) Midyat için hazırladığı bir SAATİ yer- levtirme hizmeti ilerlemiştir. Saat montajına ait bir kitabı da çıkmıştır.
Süleyman Aktaş atılgan, çalışkan iyi meziyetli bir kişidir.
Kitabın Basılmasına Maddî yardımı gelen
YAKUP YILDIZ
( 1938 )
«Türk Süryanilerin Tarihi»nin basılmasına maddî destek olan serbest müteahhit Selim oğlu yakup yıldız ;
Midyatın KERBURAN Bucağında 1938 de doğmuş ve ilk tahsilini burada yapmıştır.
1950-51 de San’at okulunun dört yılını Mardinde üstün başarısı üzerine Devlet tarafından Ankara Sanat okuluna gönderilerek Mezun olmuştur.
1955-56 da Ankara gündüz Tekniker okuluna girerek 1958 de mezun olmuştur.
1958 de Diyarbakır D. S, İş, Fen memurluğuna getirilerek 1960 da
YAKUP YILDIZ
yedek sb. Öğretmenliği yaptığı hizmeti sonunda 1962 de terhisle 1966 ya kadar Diyarbakır Bayındırlık Müdürlüğünde Fen memurluğu yapmış ve nihayet serbest mesleği müteahhitliğe 1966 dan başlamıştır.
Yakup Yıldız evli üç çocuk babasıdır, çalışkan, ahlaklı, doğru ve ciddi hareket ve meziyetlerle mücehhezdir.
Son Şükranlarımız
Bu eserin tetkikinde irşatlarına muhtaç olduğumuz Hukuk işleri Müdürü Sayın Kemal Vural’a ve Sayın Emekli Albay İbrahim Eroğlu kıy-
Müellifin en çok Sevdiği ve Bilgisinden Hoşlandığı Geniş toleranslı Dostu,
[Ağabeyi) tabir ettiği Emekli Albay İbrahim Eroğlu
metli Dostlarımıza; Baskılarımıza da yardımcı olmuş ve olacak kimselere şimdiden şükranlarımızı sunarız.
«Leyse men iptede hasenen, bel men intehe hasanen, mââli»
Yalnız başlayan değil ancak sonunu getiren iyidir.
ATA SÖZÜ
Başlangıçtan sona kadar ve EBEDEDEK KADİR ALLAH'a şükranlarımızı sunarız.
Yazar
Horepiskopos
Aziz GÜNEL
ONAYI
Yayımında çok faydaları bulunduğundan onu okuyuculara ısmarlayıp ve hayırlı olmasını temenni eylerim
18/3/1969 M. H. DOLAPÖNÜ
İÇİNDEKİLER
KISIM: 1 Bölüm: 1 \
Sahife
Ön söz 26
Kadim (Eski) Süryaniler 29
Aramilerin memleketi 30
Bölüm: 2
Süryani Aramilerin hiristiyanlığı 30
Bölüm: 3
Güneydoğuda ve Diyarbakır'da hıristiyanlığın yayılması 31
Bölüm: 4 Süryani Kadimde Patriklik 32
Bölüm: 5
Güneydoğu bölgesindeki Süryani kadimliğin bölünmesi 35
Bölüm: 6
Süryanilerin Lisan, Alfabe ve Sıfatları 36
Bölüm: 7
Süryanilerin Tercümeleri 42
Süryani Tercümanlar 42
Kur'an-ı Kerim’de ve Arap müfredatı arasında bulunan Süryani kelimeler (sözler) 46
Süryaniceden alınan ayların adı 54
Süryanilerin Türkiye Cumhuriyetinde gelişmesi üzerine birkaç söz 55
Hazreti Muhammed'in Ahitnamesi 55
EY ATATÜRK 58
Bölüm: 8
Türk Ansiklopedide Aram - Aramiler - Aram dil ve diyelekleri ... 60
Aram dil ve diyelekler 60
Yayılma alanı ve tarihçesi 61
Aramcanın diyelekleri 62
Bölüm: 9
Süryani, Arami, İbrani, Arabi yazıların gelişmesi ve bu yazılarla yazılmış eserler ve Şeması 67/68
Arapların yazı öğrenmesi 69
Süryanice ve Arapça sesli harfler 70
İslâmiyetten önce Süryanilerde ilim ve kültür 71
Süryani lisanı 72
Arapların bu eğitime isteklerinin sebebi 74
Araplarda (İslâmlarda) ilk bilim adamları 75
Halife Mansur’un devrinde Tıp bilgisi 76
Abbasî dervrinde tercümanlar 11
Abbasî devri tercümanları (Süryaniler) ve eserleri 78
Süryaniler vasıtasiyle yaratılan bilim ve kültür 82
Süryanilerin anavatanı Mezopotamya 83
Süryanilerde Hıristiyanlık kılavuzluğu 83
Patrikliğin Deyruzzafaran'a intikali 84
Süryanilerin İslâmlarla (Türklerle de) kaynaşması 84
Süryanicenin Arapçaya etkisi 85
KISIM: 2
Bölüm: 10
Urfa Krallığı (M.S. 132- 250) 89
Abgarların sikkesi (paraları) , 90
Abgar’ın Hz. İsa’ya olan mektubu 90
Hz. İsa’nın mendili ve vesikası 91
Mendile dair vesika 92/93
Urfa hükümdarları hakkında arkeologların etüdü 93
Onbir adet vesika (sayfa 93’den 103'e kadar) 103
Urfa hiristiyanlığı 103
Bölüm: 11
Diyarbakır'da hıristiyanlığın yayılması 104
Diyarbakır’ın bazı özellikleri 106
Bölüm: 12
Meryemana kilisesinin kuruluşu, yıkılışı ve tamir tarihi ve vesikaları 108
Patrik II. Gevergis’in (Musullu) günlerinde yapılan tamir emri (M.S. 1687) 127
Bölüm: 13
Meryemana kilisesinin önemli (9) yönü 127
Diyarbakır Süryani Kadim Meryemana kilisesine kıymetli
HAÇ'ın armağan edilişi 129
Birinci Safahat 139
İkinci Safahat 133
Üçüncü Safahat 133
Dördüncü Safahat 133
Patrik Nimetüllah (M.S. 1557) 133
V. Yön Sahife
Süryani Mar Afram’ın (Siros) hayatı ve Nusaybin hakkında mücmel bilgi 135
Nusaybin Hıristiyanlığı 136
Mar Afram Siros un hayatı 137
Bölüm: 14
Profesör Metropolit Suruçlu Mar Yakup 144
Suruçlu Mar Yakup’un Diyarbakır felâketine dair kehaneti 146
Meçhul Urfalı’nın eserinden birkaç satır 152
Diyarbakır'ın geçirdiği IV. felâketi 152
Ermeni Kralı Tigran (Dikran) 152
Bölüm: 15
Diyarbakır ve Meryemana kilisesinin yetiştirdiği din ve ilim adamları (Dokuzuncu yön) 153
Taklap - Her yıla rastlayan kutsal günlerin (bayram ve oruçların) Priyodik cetveli 182
Patrik III. İlyas (M.S. 1867 - 1932, Atatürk'ün yakın dostu) 185
Mardin İl yıllığından alınan bir vesika 191
Hatıra-i ziyaret (Deyruzzafaran’da) 192
Bölüm: 16
Diyarbakır’da yetişen ve ruhani görevine katılan Metropolitlerin adlarını gösteren cetvel 207
Bölüm: 17
Diyarbakır Süryani Kadim kilisesi kitaplığındaki 2 No.da
kayıtlı İncil ve diğer kitaplara kaydedilmiş ruhanilerin cetveli 214/220
Diyarbakır Meryemana kilisesindeki emanetler 221
Meryemana kilisesinin çan kulesinin tarihsçesi 221
Ruhanilere kesin bir emir 221
Bölüm: 18
Süryani Kadimlerin Hıristiyanlığı kabul ettikleri tarihten zamanımıza (1969) kadar gelen patriklerin isim ve görev tarihlerini gösteren çizelge 223
Meşru veya gayrimeşru patriklik hakkında bir açıklama 227
Elan yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dünyadaki patrik, mülhak, naib ve metropolitlerin isim, ülke ve rütbelerini gösteren cetvel 228
Bölüm: 19
Diyarbakır ve dolaylarında bulunan kilise ve manastırların
isim ve tarihlerini gösteren cetvel 228
Patrik Büyük Mihayel'in hakkında (Selçukî İmparatoru Kılıç Arslan'ın yakın dostu) birkaç söz 231
Selçuk İmparatorların devrinde Süryanilere yapılan müsamaha ve eşitlik hakkı 231
Selçukilerin Sultanı Kaykavus’un Malatya'daki Mar Barsavm manastırına ziyareti 234
Orta çağda Süryani tabipler 234
PolonyalIlar hakkında Antakya Patriğinin ifadesi 234
Bölüm: 20
Süryani Kadim cemaatının dinî görüşü 303
Süryani Kadim cemaatının diğer hiristiyan unsurlarla olan ilgi ve ilişkisi 306
Süryaniliğin dinî reislerinin rütbeleri 308
Süryaniliğin ibadet şekli ve usûlleri 309
Bölüm: 21
Dünyadaki Süryanilerin nüfusu 320
Süryaniler Hıristiyanlığı kabullendikten sonra devlet kurmuşlar mı? 320
Süryani cemaatının gördüğü zulümlerin başhcaları 320
Süryani cemaatının İslâmiyetten gördüğü müsamahalar 321
Süryani cemaatının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinden gördüğü eşitlik imkânları 322
Süryanilerin hakları 322
Süryanilerin kilise (dinî merkezleri) teşkilâtı 323
Yurt dışında olan kilise (dinî merkez) 323
Antakya ve bütün Doğu kürsüsünü işgal eden Patrik İğnatios ... 323
Mardin merkez metropolitliği 323
Midyat ilçe merkezindeki episkoposluk 323
Süryanilerin Türkiye'deki karakter - örf ve adetleri 324
Süryaniler, Süryanice dilinden başka en fazla konuştukları dil ... 325
Türk Süryanilerin meslekleri 325
Süryaniliğin vakıf işleri 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim kilisesi vakıfları yönetim kurulları ve faaliyetleri 327
Diyarbakır Türk Süryani Kadim cemaatının Meryemana kilisesinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden gördüğü müsamaha 333
Süryani cemaatiyle İslâm cemaatı arasındaki münasebetler 334
Türk Süryanilerinin Fener Patrikhanesiyle ilgileri olmadığı hakkında 334
Diyarbakır Meryemana kilisesinin kütüphanesi 334
— 438 —
Bölüm: 22 Sahife
Türkiye’de yaşayan Süryani ruhani ve reislerinin biyografileri ... 340
Bir tarihî ziyaretlerin hatıraları 389
Bölüm: 23
Genel cetvel: Kitabı Mukaddesle kayıtlı bulunan önemli olayları gösteren cetvel 396
Bölüm: 24
Ataların sözlerinden parçalar 420
Hayatta neler oluyor 421
Bölüm: 25
Diyarbakır'ın adı 422
Diyarbakır'ın hıristiyanlığı 422
Tarihî bir ziyaretin hatırası 422
«M. K. ATATÜRK’ten yazdıklarım» adlı eserden 428
Modern konuşan saati yapan 430
Kitabın basılmasına maddî yardımı gelen Yakup Yıldız 432
Son Şükranlarımız 433
BU KİTAPTA YAZILI KİLİSE VE MANASTIRLARIN FİHRİSTİ
Sahife
Meryemana kilisesinin tarihçesi (Diyarbakır'da) 108
El-Urti-Mar Yuhanna manastırının tarihçesi 228
Zuknin manastırının tarihçesi 228
Kankırt manastırı - Mar İliye (namı diğer Kara kilise) 229/238
Kırk şehit kilisesi 239
Deyrel-rahaviyin (Urfahların manastırı - Diyarbakır’da) 240
Diyarbakır İçkale kilisesi 241
Deyruzzafaran manastırının tarihçesi 241
Kartmin Deyrul-omur Mar Gabriel manastırının tarihçesi 253
TABLO, KROKİ, CETVEL ve ŞEMALARIN FİHRİSTİ
Sahife
— Süryanice dilinin - Hazreti Nuh'un tufanından bugüne kadar çeşitli dalları 38
— Alfabe çeşitlerinin tablosu 49
— Aramî Alfabesinin zamanla aldığı şekiller tablosu 50
— Kenanlıların kullandıkları Alfabe çeşitlerini gösterir tablo 51
— İlk şekil yazı - zamanla yazı şekline giren ilk resim ve şekilli rumuzlarla göstreen - tablosu 52
— İkinci şekil yazı - zamanla diyelek ve ses vermeğe giren yazı tablosu . 53
— Süryaniceden alınan ayların adı 54
— Süryani, Aramî, İbranî, Arabi yazıların gelişmesi ve bu yazılarla yazılmış eserler şeması 68
— Tevrat'tan bir sayfa (III. yüzyılda yazılmış Estrangele tipi yazı) 99
— Tevrat kitabının, Eyyüp kısmının ilk sayfasını gösteren Estrangele tipi yazı (M.S. 464) 100
— Taklab cetveli (priyodik cetvel) 183
— Diyarbakır’da yetişen ve ruhani idare görevine katılan metropolitlerin cetveli 207
— Sürayani Kadimliğin hiristiyanlığı kabul ettiği M.S. 38 -1969’a kadar gelen patriklerin cetveli 223
— Elan yaşamakta olan Süryani Kadim toplumunun dünyadaki Patrik ve Metropolitlerinin cetveli 228
— Kartmin - Deyrulomur - Mar Gabriel manastırının krokisi 254
İÇİNDEKİ RESİM VE PORTRELER
— Atatürk'ün portresi 1
— Süryani Kadim toplumunun patriği İğnatios III. Yakup 2
— Patrik III. Yakup’un, eserin yazarına yazdığı mektup 3
— İlim ve tarih adamı Metropolit F. H. Dolapönü 4
— Midyat ve Tor-Abidin Episkoposu İ. Afram Bilgiç 5
— Patrik III. Yakup’un seçimindeki manzara G
— Hindistan’daki Süryani kilisesinin ruhani senatosu Patrik Yakup’un başkanlığında 6
— Mardin çevresinin Süryani Kadim toplumunun Metropolit adayı ve Patrik vekili Başrahip Cebrael Allaf 7
— Yazarın, el yazısını ve çizdiği motifleri gösteren İncilin sayfası 8
— Yazar Horepiskopos Aziz Günel'in hattatlığını gösteren resim 8
— Hindistan'daki, Patrik Naibi Baş rahip Afram Abbut 9
— Hindistan Süryani cemaatına hitap eden Baş rahip Afram Abbut 10
— Horepiskopos A. Günel »Türk Süryaniler Tarihi» adlı eserni hazırlarken 11
— Diyarbakır'dan bir görünüş 57
— Atatürk Laiklik ilkesinin kurucusu 58
— Edese (Urfa) kalesindeki sütuna yazılan III. yüzyılın tipi Estrangele yazıtı 8?
— Birecik kalesindeki Abgarlara ait türbenin Estrangele y.... 88
18 — Dayro Dnefşotho anılan manastırın penceresine yazılan Eüryanice Estrangele tipi yazı 89
19 — Abgarların paraları 90
20 — Abgarlara ait türbenin Süryani Estrangele yazıtı 91
21 — a) Abgar ve İsa’nın mendili, b) Abgar'a İncili müjdele
yen havarilerden Şakirt Thaday (Aday), c) Süryani Mar
Afram. d) Yanındaki Basil, e) Favlos de Thebas. f) An- tonios’un bir aradaki resim 92
22 — Harran İlâhisi Sin'in türbesi 94
23 — Abgarlarla ilgili Zaydallath ve ailesi 96
24 — Abgarlarla ilgili AYU (GA'U) Bar Shumaya ve ailesi (Urfada) 97
25 — Abgarlarla akraba kraliçe Şalmat’ın babası Makimo ve ailesi Süryanice Estrangele tipi yazıt 98
26 — Harran İlâhisi Sin’in portresi 101
27 — Diyarbakır'ın havadan çekilen genel görünüşü 104
28 — Diyarbakır’ın genel görünüşü j 105
29 — Diyarbakır surlarından bir parça 105
30 — Atatürk’ün büstü (Diyarbakır'da) 106
31 — Diyarbakır’da Yedi Kardeş burcu 106
32 — Diyarbakır'da Ulu Camii 107
33 — Diyarbakır’da Ulu Camii cephesi 108
34 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça 110
35 — Diyarbakır Meryemana kilisesinin 1914’deki bando takımı 111
36 — Meryemana kilisesinin dış avlunun eski duvarları 112
37 — Meryemana kilisesinin Bizans tipi kapısı 114
38 — Meryemana kilisesinin mermer sütunlu ayvanları 116
39 — Meryemana kilisesinin eski duvarını gösterir 117
40 — Meryemana kilisesinin 284 yıllık ahşap iç kısmı Meh-
raptaki yazılı tahtayı gösterir 117
41 — Meryemana kilisesinin iç kısmını ve İncili gösterir 119
42 — Meryemana kilisesinin Mehrbını gösterir 120
43 — Mar Abdon ve Mar Habidin mezarlarını gösterir 121
44 — Diyarbakır Metropoliti Mezarı ve Portresini gösterir 122
45 — Patrik III. Yakubun Mezarı ve Portresini gösterir 123
46 — Patrik Mar Yakub, Mar Hevoro ve Mar Tornanın mezarını gösterir 123
47 — Meryemana kilisesinin iç kısmından bir parça 124
48 — Meryemana kilisesinin Mehrabı ve Patriklik Makamını gösterir 126
49 — İsanın hakiki Hacından bir parçasını koruyan Haç 128
50 — Ataların Mezarı 128
51 — Süryani Mar Aframın portresi 138
52 — Patrik Nimatullahın çizdiği Meryemananın Bez üzerindeki fiesmi 144
53 — Kıdsehkdas Basamağını gösteren Resim 144
54 — Suruçlu Mar Yakup’un mezarı 147
55 — Sanaharip oğlu Mar Behnam'ın şavolyesi 154
56 — Sanaharip kızı Saranın Mar Matay'dan vaftizi 155
57 — Süryani Patriği Abdulmesih (1653) 177
58 — Süryani Patriği lll. İlyas 1932 185
59 — 1923’de T.C. Büyük Millet Meclisinin ilk açılış töreni 186
60 — Patrik lll. İlyas, Ankara garında Atatürk'le beraber 187
61 — Patrik İli. İlyas’ın Hindistan'daki mezarı 190
62 — 20 Nisan 1335 Rumi, Deyruzzafaran’da Mardin mutasarrıfı ile Patrik İlyas'tan bir hatıra 191
63 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur (1933) 193
64 — Diyarbakır Metropoliti Abdunnur’un ölüsü 194
— 443 —
Süryani edebiyatçılarından Naum Faik 196
Tarih hocası M. H. Dolapönü 198
Midyat Tor-Abidin Episkoposu Afram Bilgiç 203
IX. yüzyılda yazılmış Meryemana kütüphanesindeki
İncilin tetkiki (deri üzerinde yazılıdır) 222
Mardin Deyruzzafaran manastırının genel görünüşü 241
Mardin Deyruzzafaran manastırının ikinci genel görünüşü 242
Patrik lll. Yakup Deyruzzafaran'da 244
Metropolit H. Dolapönü Deyruzzafaran manastırında personel ve semineri ilç idare kurulunu gösterir 245
Deyruzzafaran manastırının kütüphanesindeki XII.
asırda yazılmış İncilin Estrangele tipi Ve motiflerini gösterir (deri üzerinde yazılmıştır) 250
Midyat Metropoliti Temathaos Torna Araş 1948 298
Temathaos Torna Aras'ın ayin sırasında 1935 299
Metropolit Hanna Dolapönü’nün ölüsü 2/11/1969 302
ASA, Metropolitlerin ve Patriklerin ayin ve merasimlerde kullandıkları (değnek) 334
Kıddas denilen ekmek 335
İstanbul Meryemana kilisesinin dıştan görünüşü 343
İstanbul Meryemana kilisesinin iç kısmını gösteren resim 345
Papayla bir arada 347
Midyat ve Midyattaki Mart İşmuni kilisesini gösteren resim 349
Patrik makamını gösteren resim 390
Diyarbakırda Nebi Camii 423
Konuşan saat 431
Yazarla, Kitabın rütüşüyle ilgilenen EMK. Alb. İBRA
HİM Eroğlu; yemekte 433
KAYNAK VE TETKİKLER
— Aday Şir : Asur ve Kâldo tarihi. Süryanice
Musul baskısı (Arapçaya tere.)
— Anonim : Kilise İşhim kitabı dini kitap.
— Anonim : Mürşit El-talibin. American Ünivers. Beyrut 1869 (rapça)
— Mechül Urfalı : Mechül Urfalı tarihi (Süryanice) Paris
Basibrin Kronolijisi : A. İsim deki eser Elyazısı Sr.
— Amudi Şam’un : Tarih Şemun El-Amudi (sr) Elyazısı
— Anonim : Siret Elkaddisin (Arapça) Musul
— Bible et Terre Sainte No : 119 Mars 1970. Edese et L’orıental ...
— Blaksin, Frank R. : American Oriental sokity vol IX. 1940
— Dini Kitap : Tevrat
— Dini Kitap : İncil
— Dini Kitap : Zebur (Mezamir)
— Dini Kitap : Kur an
— Dini Kitap : Nikah kitabı
— Dini Kitap : Kilise İşhim Kitabı
— Diyarbakır Metropolitlerini gösteren cetvel : 29/5/1963. Patrik İğnatios Afram I. Barsavm.
— Elmehazı : Elmehazı tarihi (Arapça)
— Ebi Abdullah muhammed bin : Ömer. Elvakidi. Futuhat Eşşam. VAKİDİ. Şeriket ve matbaat Mustafa El - Halebi. Mısır 1373 -1954
— El - Fasih. Zekariye : Tarih Zekariye Elfasih. (Arapça) Elyazı
— Fihrist El-ilâm : Fihrist Elilam. Arapça
— Faruk, İbrahim Ömer : Tarih Abulfaruk (eski türkçe), Kaspar matbaası Dar saadet — İstanbul 1328
— Grigorios, Abulfaraç Barhebreous : Abulfaraç Tarihi (Sür. den İng. ye. İng. den Türkçeye Ömer riza D. tarafından çevr, Türk. T. Kr. ANKARA 1945
— A. Y. : Muhtasar Eddüvel tarihi (arapça) Beyrut
— A. Y, : Kilise tarihi Arapça - Beyrut
— Hitti, Filip : Tarih Süriye, Lıbnan ve Filistin (arapça) Beyrut 1945
— Hori, Günel Aziz : Özel vesikalar kitabı (Süryanice ve Türkçe, hazırlıkta) Diyarbakır 1960
— İbni Havkai-Suret : El - Ard - Arapça. Mısır
— İ. Ökkeş : İç Varlık Dergisi Fasikül 60. Ankara 1957. Neşriyat
— İSİDOROS : Elharidet El - nefiset - fitarih El - keniset. Mısır- ayin-Şemse Matbaası 1915
30 — Kamus Elkitap Eimukaddes : Kitabı mukaddes şirketi - Beyrut...
31 — Klimis, Yusuf Davut : Lem’at El-Şehiye (Arapça) Beyrut 1898
32 — Metropolit Hanna Dolapönü : Zafaran Fidanlığı (türkçe) Mardin 1955
33 — Ayni Yazar : Tarihi Vesikalar kitabı (Sür) Mardin 1944
34 — Ayni yazar : Siret Elkaddisin (Sür) Mardin 1949
— Mechül Urfalı : Mechül Urfalı tarihi. Sür. Paris
— Mıchel’le Syrien : Mihoyel Rabo (Büyük Mihael umumi Tarihi) Şabo tarafından intişarı Paris. 1905.
— Muhtasar El-muhtasar : Muhtasar elmuhtasar tarihi. Musul ... Arp.
38 — Nuro, İbrahim : Kruhyo dil - Cevleti - My Tour. Arp. Sür. İng. Beyrut -1967
39 — Oguzbor, Nihat: Mardin İl yıllığı 1967 Ankara
40 — Patrik İğnatios I. Afram Barsavm : Dürer EL- Nefise. Arap. Homs 1940
41 — Ayni yazar : Lülü Menthür. Arap. Sür. 1943 Homs
42 — Ayni yazar : Tur Abidin Tarihi Sür. Arp. Homs 1963
43 — Patrik İğnatios III. Yakup : Of the Sşrin Antıoch Beyrut. 1953
44 — Ayni yazar : Kenisel Elsüryanice Elantakiye Beyrut. Arap. 1953
45 — Porter, Harwi : Tarih Elkadim. Arp. Beyrut 1884
— Refik, Ahmet: Ahmet Refik Umumi tarihi (eski Türkçe) İbrahim hilmi As. Mat. İstanbul 1328
— Süryani Patrikhanesi Dergisi (arap) yayın.
— Saatli Maarif Takvimi. İstanbul - Yayın 1969
— Şeyh Muhyeddini Arabi : Fusus Elhikem (türk) Çeviri - Niri Genç Osman) Ankara 1956
— Şerayı Elbüldan : Şerayi Elbüldan Eser (arapça) Elyazı
— Urfalı Matios : Vakayi - Namesi, Papaz Grigorinin zeyli. Çvr. Hrant D. Antresyan. Türk T. K. Ankara 1962
— Zeydan, Çerçi : Mediniyeti İslâmiye Tarihi, tere. Zeki Mığamı?. Naşiri İlyas. Darsaadet - Kanaat Matbaası - İstanbul 1330
SÜRYANİ KADİM TARİHİNİN GAYESİ
Türkiye Cumhuriyetinin Güneydoğu bölgesini kısmen kapsayah Mezopotamya, tabii imkânlarının bolluğuna binaen, kavimlerin uğrak yeri olduğundan Süryanilerin de gelişmesine ve dünyaya bilim yaymasına amil olmuştur.
Keza kelime olarak bölünmüş - patlamış anlamına gelen «BABİL»; Nemrut iktidarına kadar tek Süryani - Arami lisanı ile kanuşan bu lisan yetmişi geçen dil çeşidi PATLAMASINA uğradı ve dünyaya yayıldı.
Süryanilerin nüfusu M.Ö. VIII. yüzyılda 91 milyon iken; tarihî akımlarla dağılmaları sonucu; 1970‘de dünyada 2 milyona yakın antik bi“ toplum olarak kalmışlardı. Halen Türkiye’de 45 bin kişilik bir cemaat mevcuttur.
Bilim adamları; kuşaklar halinde - Nusaybin’de, Urfa'da ve nihayet M.S. 500’de Urfa - Diyarbakır arasında Kınnesrin'de, Diyarbakır'da, Mardin’de Deyruzzafaran manastırında Midyat havalisindeki Kartmin - Deyrulumur manastırı ve Basibirin köyünden yetişerek eski ve yeni dünyaya yayılmıştır.
Süryanilerin asar-ı atika halinde saklanan çeşitli eserleri milletler müze ve kütüphanelerinde en yüksek bir değer olarak korunmaktadır.
Modern kominikasyon - Haberleşme imkânlarının süratle arttığı günümüzde bu tarih tüm hıristiyanlığın beşiği mahiyetindeki Süryaniliğin - Tarih boyunca - gözler önüne serilmesine amil olur ümidiyle kaleme alınmıştır.
★
Bu kitap para karşılığı satılmaz, PTT ücreti ödenerek;
İstanbul, Beyoğlu Tarlabaşı Karakurum (eski Karnavula) sk. No. 20 Meryemana kilisesinden,
Diyarbakır, Süryani Kadim Meryemana kilisesinden,
Mardin, Süryani Metropolitliğinden, ve
Midyat, Süryani Episkoposluğundan istenebilir.
Bu ESERİ'me samimiyetle ilgi gösteren OYA MATBAASINA en iyi dileklerimle sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Bş. p. A. GÜNEL
Dizgi ve Baskı :
OYA MATBAASI Tel. : 22 72 33 — İSTANBUL
Klişeler :
ÖRNEK KLİŞE Tel. : 27 80 19 — İSTANBUL
(*) «Peygamber (Hz. Muhammed. artık Yahudi Kâtipleri Kullanmaktan vazgeçti. Bu gibi işler ZEYD bin SABİT’e müracaat etti ve ona ARAMİ Lisanını öğrenmesini emretti*; (Hz. Muhammed'in Hayatı adındaki kitap sayfa (209) Reşat Nuri'nin Fransızcadan Türkçeye çevirdiği Emille DERMENG Hemin yazdığı ve Tan Matbasının 1958 de basılan nüshası.
ci Filip Hitti. C: 2. S: 116-117.
(1) Filip Hitti. C: 2. S: 113. (2) ayni eserin S: 113. (3) İbnilibri. C: I. S: 195.
(4) İbnilibri. C: I. S: 192. ve Filip Hitti. C: 2. S: 113. (5) Filip Hitti. C: 2. S: 176.
(5) Filip Hitli. C: 2: S. 176
(6) Filip Hitti. C: 2. S: 176. ve İbnilibri Süryanice C: I. S: 98.
(1) Filip Hitti. C: 2. S: 176- 177. ve Muhtasar - EDDÜVEL. S: 252.
(2) Filip Hitti. C: 2. S: 177.
(*) Şimdiki Süryani Kadimlerini bir ismi
(I) Not: Batı Süryanileri (ŞEDDE) yi Kayıp ettikleri şekilde, Doğu süryanileride (MEDDE)yi Kayıp etmişlerdir.
(*) Başlangıçta, TANRI; İnsan babası ADEM'İ Topraktan, HAVVA’yıda Ademin Kaburga kemiğinden yarattığının halı gösteriyor.
« Prev Post
Next Post »