DÜNYAYA GELİŞİYLE GELMEYİŞİ ARASINDA HİÇBİR FARK OLMAYAN FANİLERDEN Mİ
| |
Cemil Meriç
Bir Yılın Otopsisi
Ruh bahçemde ümit başakları bir bir kuruyor. Ne akla inanıyorum, ne ilme. Tevekkül güç, isyan vahim. Yoksa yaşayışımın tek tesellisi istikbale bir şeyler aktarmak. Bu da elimde değil. Sabih beyi hatırlıyorum zaman zaman, gıpta ile, imrenerek hatırlıyorum.
Salih Zeki’yi hatırlıyorum… Hepsi de güçlü insanlarmış. Benim neslim, nesillerin en talihsizi. Ne fert olarak ayakta durabiliyor, ne toprak olarak.
Korkular, vehimler, vesveseler… Takvimden koparılan yapraklarla yok olan bir yıl. Dış âlemde hiçbir değişiklik yok. 1981 sisler arasında tarihe karıştı. Ebediyete şöyle bir otopsi raporu takdim edebilirim: büyük ümitlerle başlatılan İslam Ansiklopedisi tasavvuru, yalnızlıktan kurtulmak için katıldığım bir teşebbüstü. Üç ayımı harcadım. Neler yazdım, hatırlamıyorum. Bildiğim şu: amelelikle yaratıcılık bağdaşmıyor. Sonra Ekrem Tahir bir rüya gibi hayatıma karıştı ve bir rüya gibi kayboldu. Başka türlü olabilir miydi, bilmiyorum. Ne gelişinde irademin dahili var, ne yok oluşunda. Yeni Devir gazetesinin teklifi ve istemeyerek kaleme alınan bir avuç yazı. Nihayet Selahattin Yıldırım’ım ısmarladığı “aydın”, “batılaşma”, “kültür ve ideoloji” makaleleri. Hudutlu sayfalar içinde çok şey söylemek mecburiyeti. Kısaca, 1981 büyük fetihler getirmedi. Kırk Ambar’a girmeyen tercüme hakkındaki müsveddelerim ile “Dostoyevski” ve “Pareto” yazılarını tamamlayamadım. Kırk Ambar, 15.000 liralık ödülle taltif edildi. Yeni dostlar karıştı hayatıma, göçebe kuşlar uçup gittiler, Mehmet Paksu, Ahmet Kanlıdere… hiçbiri tek iz bırakmadı. Dostlarımızı tesadüfler seçiyor. Ama hayatımızı tanzim eden onlar. İzzet olmasa ne Hint yazılabilirdi, ne Jurnal. Her ibda sayılamayacak kadar çok âmillerin eseri.
Bunlardan bazısı tayin edici, bu tayin edici âmillerin başında İzzet var. Ali beyle çalışamıyorum, ilham pınarları kuruyuveriyor. Fuat’ın gelişi hiçbir heyecan yaratmadı. Mazinin o kısmı küllenmiş artık. Sadık, bir iyi niyetler deposu. Nurcular sıkıntımı arttırıyor, hoş, göründükleri de yok ya! Ruh bahçemde ümit başakları bir bir kuruyor. Ne akla inanıyorum, ne ilme. Tevekkül güç, isyan vahim. Yoksa yaşayışımın tek tesellisi istikbale bir şeyler aktarmak. Bu da elimde değil. Sabih beyi hatırlıyorum zaman zaman, gıpta ile, imrenerek hatırlıyorum. Salih Zeki’yi hatırlıyorum… Hepsi de güçlü insanlarmış. Benim neslim, nesillerin en talihsizi. Ne fert olarak ayakta durabiliyor, ne toprak olarak. Celal Sılay, Kemal Tahir efsane söyleyip uykuya daldılar. İskender Fikret nerede? Salâh Birsel ne oldu? Akbal dünyanın en tatsız yazılarını karalamakla meşgul.
Kemal Sülker Kırk Ambar’m ödül kazandığını okumuş, telefonla tebrik etti, uğramak ihtiyacını duymuyor. Yazko’da Ulunay ve Sabiha Zekeriya hakkında hatıralarını yayımladı. Beni anılmağa layık bulmuyor. Haklı mı acaba? Ben dünyaya gelişiyle gelmeyişi arasında hiçbir fark olmayan fanilerden biri miyim? Enver Naci Gökçe’nin şiirlerini okudum. On beş yaşındayken bu kadar değersiz manzumeler yazmaktan hâyâ ederdim. Gökçe, belli bir kesimin büyük adamlarından biri. Şöhretin sırrına akıl erdiremiyorum. Sılay’la Gökçe, devle cüce. Ama Sılay çoktan unutuldu. Akbal budalası Cumhuriyet gazetesinin en gözde yazan. Esat Adiller, Cami Baykurtlar dünyaya gelmemiş gibi. Kemal Sülker olmasa, Refik Halit’in, Ulunay’ın, Sabiha hanımın ismi de unutulacak. İnsanın bütün vehimlerini alt üst edecek bir kadirbilmezlik. Millî Kültür Vakfı, Mehmet Kaplan’ı, Türk kültürüne hizmetinden dolayı ödüle layık gördü. Yerinde bir karar. Türk burjuvazisi kendini temsil edecek kanatsız, heyecansız yazarlar arıyor. Kaplan’dan iyisini mi bulacak? Ama bu elli yıllık üniversite hocası, okuyan gençliğe hangi davayı telkin etti, daha doğrusu, yalan veya doğru hangi hakikatlerin haykıncısıdır, bilmiyorum. Burjuvazi Tanpınar’ı tanımaz, Yahya Kemal’e sözde âşıktır. Rüyada taaşşuk.
17 Ocak 1982 Pazar
Bir Yılın Otopsisi
« Prev Post
Next Post »