Kerbelâ Vakasına Şahit Olmayanlar İçin Yazılan Sînezenler
| |
Müellifi Belli Olan
Sînezenler
BAŞIN SAĞ OLSUN (Velayet
Aytan)
Ezâya gelmişik yâ Resûlallah
Muhammed Mustafa başın sağ olsun
Oğlun şehit oldu ya veliyullah
Ali el-Murtezâ başın sağ olsun
Hüseyn deyip sineleri dağladık
Sîne vurup için için ağladık
Zeyneb ile karaları bağladık
Yâ Fatıma Zehra başın sağ olsun
Can gardaşın Hüseyn etşân ölüptü
Üreği yanmıştı büryan ölüptü
Oğlun Cenâb-ı Kasım cavân ölüptü
Hasan el-Muctebâ başın sağ olsun
Oğlanların bir bir şehit veripsen
Şehitlerin yaraların sarıpsan
Hüseyn sehit olanda sen görüpsen
Yâ Zeyneb-i Kubrâ başın sağ olsun
Kolu gelem olan Abbas Elemdâr
Biz Şie’yiz Ehl-i beyt’e vefâdâr
Bugün olduk sizin ile ezâdâr
İmam Zeyne’l-Abidin başın sağ olsun
Kerbelâ’da vurdu Hüseyn hatemi
Heyran edip özüne tüm âlemi
Bugün ceddin Hüseyin'in matemi
İmam Bâkır ağa başın sağ olsun
Sizi özümüze imam bilmişik
Körpe kuzu kimin meler kalmışık
Gözümüzün yaşı ile gelmişik
Cafer Mûsâ Rıza başın sağ olsun
Kerbelâ’da Hüseyn ile oklandık
Susuz kaldık susuzluktan dağlandık
Tâki, Nâki, Asker’e bağlandık
Yâ Mehdi, yâ mevlâ başın sağ olsun
Rahmet oldu on sekiz bin âleme
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Cibril geldi ezberletti Âdem’e
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Selâm olsun semâya yücelene
Her kim uysa cennetle müjdelene
Seher akşam zikrimizdir adınız
Makbul olur mahşerde imdâdınız
Yazılmıştı Nûh’un sefinesine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Bak Yûnus’un necât vesilesine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Işık oldu Yûsuf’un hücresine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Selâm olsun onların cümlesine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Şifâ oldu Yakub’un gözlerine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Sedâ oldu Mûsâ’nın sözlerine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Kulak verin Îsâ’nın müjdesine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Yazılmıştır cennetin kubbesine
Muhammed Ali Fatıma Hasan ve Hüseyn
Allahumme salli âlâ Muhammedin
Ve âlâ âl-i Muhammed
BİR SU VER YANDIM
(Nevruz Ali)
Kerbelâ’da yandım yandım tutuştum
Yandı sînem yâ Muhammed bir su ver
Bu sıcaklara dayanmaz yürek
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Hüseyn’ime yer gök ağladı
Sevenleri karaları bağladı
Zâlim Yezid çok yürekler dağladı
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Abbas Kasım Kerbelâ’da zor durumdadır
Yâ Muhammed Ehl-i beyt’in dardadır
Çocukların su su diye zârdadır
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Zâlimler susuzluk nedir bilmiyor
Ne yapsam kalbim sakin olmuyor
Ali Asker kundağın durmuyor
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Ali Ekber Kerbelâ’da savaştadır
Ümmü Gülsüm Zeyneb orda yastadır
İmam Zeynel hem susuz hem hastadır
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Hüseyn’imi Kerbelâ’da vurdular
Vurup da elbisesini soydular
Onu kumlar üste üryân koydular
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Yezid gerçekleri halktan saklıyor
Durmadan askere asker ekliyor
Ehl-i beyt’in senden asker bekliyor
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Zâlimler kapattı suyun yolunu
Düşürdüler Abbasımın kolunu
Öldürdüler Fatıma’nın kolunu
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Selâm olsun Hüseyn’imin dostuna
Nevruz Ali neden döndün şaşkına
Hasan Hüseyn on dört masum aşkına
Kurbân olam yâ Muhammed bir su ver
Ümmetinden davacıyım; yâ Resûl
Oldu zâlimlerin dostu ümmetin
Hakkı ziyân ettiler ta Sakife’de
Haksızlığı gördü sustu ümettin
Oyun kurup allem, gullem eyleyip
Halkı kandırdılar, yalan söyleyip
Güya(!) Size izzet hürmet eyleyip
Hüseyn’in başını kesti ümmetin
Kimi çabuk hatırladı dününü
Kimi dinar için sattı dinini
Bedir’lerin, Uhud’ların kinini
Gelip Kerbelâ’da kustu ümmetin
Hiç eksik olmadı, veli dostları
Bırakmadılar hak yolu dostları
Kan ağlıyor bugün Ali dostları
Karalı, karalı yaslı ümmetin
Ey Yaşar kan döküp kan ağla bugün
Düşün Kerbelâ’yı yan, ağla bugün
Hz. Zehra’yı an ağla bugün
Seçilen tahirdi, hasdı ümmetin
ALİ AĞLAR, ZEHRA AĞLAR
(Velayet Aytan)
Kerbelâ’da kuşlar ağlar
Gözlerimde yaşlar ağlar
Hüseyn’in yas günlerinde
Dağlar ağlar, taşlar ağlar
İmam Hüseyn bize server
Yolumuzda onlar rehber
Muhammed Ali yolunda
Şehit oldu Ali Ekber
Tutuldu hep suyolları
Düştü Abbas’ın kolları
Muharrem’de kara giydim
Çıkardım yeşil, alları
Şehit Alemdâr Abbas’ım
Yezit size oldu hasım
İmam Hasan yadigârı
Susuz şehit oldu Kasım
Susuz şehit olan Esğer
O gül rengi solan Esğer
Canlar sana fedâ olsun
Kundağı kan dolan Esğer
Sakine der babam hani?
Yetim mi bıraktı beni?
Bibi Zeyneb bir cevap ver
Allah’a and verdim seni
Başında bağlı karası
Yoktur bu derdin çâresi
Kerbelâ zulmünden sonra
Dinmez Zeyneb’in yarası
Zeyneb karaları bağlar
Cümle melek sîne dağlar
Resûlallah sîne döver
Ali ağlar, Zehra ağlar
Şehit düştü yetmiş üç can
Gel de bu dertlere dayan
Bütün âlem böyle bilsin
Velayet Hüseyn’e kurbân
İslâm’ın en güçlü yüce kadını
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Üç şeytan sevmezdi duysa adını
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Dünya kurulmadan var idi cismin
Cennette yazılı o güzel ismin
Allahın katında asılı resmin
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Resûl u Ekrem’in öptüğü eli
Mis kokun esiyor cennetin yeli
Konuşan Kur’ândır Allah’ın dili
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Zâlimler gelip de evini sardı
Tutup da kapıyı karnına vurdu
O zâlimler senin ahını aldı
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Zöhre yıldızı var senin anlında
İlimler sultânı Ali yanında
Cennetin kapısı senin yolunda
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Dünyada en üstün Ali’nin eşi
Ali’yi görünce tutuşur döşü
Sizi kıskananlar zâlim beş kişi
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Peygamber’in Ali vasisi dendi
Üç zâlim o anda dininden döndü
Döneklerden sonra zülümler gördü
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Abdal Hüseyin’em kurbânım sana
Her kula nasip olsun böyle bir ana
Mücadele edeceyiz senin davana
Ehl-i beyt anası Fatıma anam
Bizi soranlar bilsin, rengimiz hak
rengidir
Gönlümüzü hoplatan, ancak aşk ahengidir
“Bezm-i Elest”in şem’i, yaktı bizi kül
etti
Bir gamzesiyle bizi, güllere bülbül etti
Hamurumuz o şem’in, gözyaşıyla yoğruldu
Adımız ta o günden, aşk bezmine çağrıldı
Nûrlu bir yol çizildi, önümüze koyuldu
Başka yol arayanlar, şeytanlara kul oldu
Bu yol cümle enbiyâ, evliyânın yoludur
Geçit yoktur zulmete, bu yol nurla doludur
Arafat’ta Âdem’le, dua ettik ağladık
Nûh ile zâlimlere, tûfân olduk çağladık
Habil ile başladı, o şanlı destanımız
Hakk’a takdim edildi, o gün ilk kurbânımız
İbrahim’le beraber, ateşlere atıldık
Tûr dağında Mûsâ’yla cezbelere tutulduk
Biz Îsâ’dan almışız, mucizevî nefesi
Hayat verir demimiz, öldürür her hevesi
Okyanustan damlayız, kendimiz bir deryayız
Hem gün gibi âşikâr, hem de bir muammâyız
Biz Hakk’ın kullarıyız, Kâbe bizim
“kıble”miz
Biz tevhid erleriyiz, şirkedir hep
hamlemiz
Rehberimiz Muhammed, Kur'ân'dır kitabımız
Kur’ân’daki “Kevser”dir ölümsüzlük âbımız
Resûl, ilim şehrimiz, Ali onun kapısı
Hakikat mülkü bizim, iki segel tapusu
Bu kapıdan girmeyen, bilsin hırsızzâdedir
Bu kapıdan girenler, zilletten âzâdedir
Dağ gibi dalgalardan, yoktur asla korkumuz
Nûh’un gemisindeyiz, İlâhî’dir kurgumuz
Biz Nûh’un gemisinden başkasına binmeyiz
Güneştir misâlimiz, üflemekle sönmeyiz
“Kevser Havzu” bizimdir, sâkisi Emîr’imiz
Ehl-i Beyt’in diliyle Kur’ân’dır
tefsirimiz
“Rehik-i Mahtum” bizim, mezemiz “Tesnim”
ola
Ne mutlu onlara ki, bu aşka teslim ola
Zâlimlere söyleyin, biz Kerbelâ oğluyuz
Verdiğimiz ilk ahde, ölümüne bağlıyız
Kerbelâ gülistândır, ıtrı şehadet kokar
Gözyaşımız sel olur, zulmü, zâlimi yıkar
Yolumuz nûr yoludur, imamlar, imâm-ı nûr
Vallahi ey muddaî, saadet yolu budur
Sonsuz hamd u senâmız
Sana yüce Mevlâ’mız
Sensin Rahmân u Rahîm
Alîm, Hekîm ve Kadîm
Sensin her şeye Kâdir
Tevbekârlara Gâfir
Sen her yerde hâzırsın
Amellere nâzırsın
Her şeyi duyan gören
Âleme hayat veren
Sensin yegâne İlâh
Sensin sırlara âgâh
Candan yakınsın cana
Kulluk yakışır sana
Ârifler sana vurgun
Âşıklar sana meftûn
Ey mazlûmun Allah’ı
Ey miskinin penâhı
Selâm olsun Âdem’e
Âdem'den ta Hâtem’e
Bütün hak enbiyâyâ
Cümle-yi evliyâya
Selâm olsun Hâbil’e
Hem Nûh’a hem Halîl’e
Hem Ruhullah İsâ’ya
Kelîmullah Musâ’ya
Selâm olsun Ahmed’e
Nûr-i Hak Muhammed’e
Hakk’ın hak Habib’ine
Canların Tabib'ine
Zehra’nın babasına
Hem âl-i abâsına
Selâm olsun Ali’ye
O en büyük veliye
Selâm Esedullah’a
Selâm o Aynullah’a
O şems-i velâyete
O ruh-i imâmete
Selâm olsun Zehrâ’ya
O mutahhar mayaya
Mehdi-yi İsmetullah’a
Ruh-ı Resûlullah’a
Selâm olsun Hasan’a
Canlara can o cana
Zehra’nın ilk gülüne
Velâyet bülbülüne
Selâm olsun Hüseyn’e
O şems-i meşrikayne
O en büyük kurbâna
O konuşan Kur’ân’a
Selâm olsun Zeynel’e
Ona el veren ele
Selâm İmam Bâkır'a
Yâdigâr-ı Haydar’a
Selâm imam Cafer’e
Vâris-i Peygamber’e
İmam Kâzım’a selâm
Zindanda şehid imam
Horâsan’ın gülüne
"Hak Rızâ" menziline
Selâm İmam Tâkî’ye
Masûm oğlu Nâkî'ye
Müminler serverine
İmam-ı Askerî’ye
Selâm Sâhib Zaman’a
Selâmlar Mehdi cana
Selâm on iki nûra
Selâm on iki yâra
O on iki imâma
On iki şanlı nâma
Selâm nurlu yüzlere
Velâ dolu gözlere
Hakk’a giden izlere
Hak söyleyen sözlere
Selâm sâlih kullara
Kenetlenen kollara
Kardeşliği seçene
Aşk dolusun içene
NE GÜZEL UYMUŞ (Velayet
Aytan)
Rahmân, Râhim olan yüce Allah’a
Noksansız adâlet, ne güzel uymuş
Muhammed Mustafa, Ahmed Muhtar’a
Vallahi nübüvvet, ne güzel uymuş
Her öğünde kuru ekmektir aşı
Gece gündüz döker, gözünden yaşı
İmamlar atası, veliler başı
Ali’ye imamet ne güzel uymuş
Bu sözümde öğüt var, anlayana
Başımız bağlıdır, yüce Kur’ân’a
Yüce Ehl-i beyt’e düşman olana
Zulüm ve hıyanet ne güzel uymuş
Zâlimler ok atar, mazlum bağrına
Dayanılmaz Ehl-i beyt’in zarına
Kerbelâ çölünde İslâm uğruna
Hüseyn’e şehadet ne güzel uymuş
Ali Murtazâ’dır, gönlüm tabibi
Allah’ın arslanı, Hakk’ın Habibi
Ananın yavruya, uyması gibi
Ali’ye “Velayet” ne güzel uymuş
Ya İmam-ı zeman, şiede ihsase bak
Cilve-yi perçemi, Hezret-i Ebbas’e bak
Oldu gollar gelem, ta ucalsın elem
Peseri fatime, ey hamının serveri
Kimdi sennen sonra, eşgimizin daveri
Sînezenân sana yade uzun elleri
Oldu gurbânidün, gülü Ümmü’l-benîn
Bugün aşuklerın servere kurbân keser
Helefi salihi heydere gurbân keser
Şie persem tutar ellere gurbân keser
Oldu gollar gelem, ta ucalsın elem
YA EBA SALİH MEDEDİ (Ali
Kaçan)
Ey Kerbubelâ’da kömehsiz galan
Susuz çöllerde şehid olan ağa Hüseyn
Gelmişek senin yasına, meclisi ezâna
Ey zemanın Hüseyn’i, kerbelâ yemini
Ürehler sızlar gel artık Mehdi
Bu matem yaslı bi matemdi, garalar bağlar
Sînesini dağlar nene Zehra
Yetmişki şehide, can şehide
Tutular ezâlar, ağlaşar analar, dağlanar
sîneler susuz Hüseyn’e
Vuruldu o peykeri Zeyneb’e aldılar mecerin
Ağa imami zaman yetiş dade
Mızrak ucunda sesledi ki düşmen bakmıya
Zülfü ağarana, emmeyi saadata
Gemnen gocalana, şuhedâ Hüseyn
EDRİKNÎ YA MEHDİ
(Hüseyin Yalçın)
Her yer olup Kerbelâ
Her günümüz aşura
Gel Hüseyn’in yasına
Ey yâdigâr-ı Zehrâ
Edriknî yâ Mehdi
Edriknî yâ Mehdi
Her yer olmuş Kerbelâ
Her günümüz aşura
Gel Hüseyn’in yasına
Ey yâdigâr-ı Zehrâ
Edriknî yâ Mehdi
Edriknî yâ Mehdi
Yaslıdır Mehdi bugün
Ağlar ceddi Hüseyn’e
Kalbine dolmuş hüzün
Yanar ceddi Hüseyn’e
Hüseyn bizim canımız
Şehittir imâmımız
Şehâdet şiarımız
Aşura feryâdımız
Zehrâ gelmiştir yasa
Vurun sîneye başa
Ehl-i beyt-i Muhammed
Eyler bizi temâşâ
Âl-i Resûl ağlıyor
Başa kara bağlıyor
Mazlûmların feryâdı
Yürekleri dağlıyor
Şehâdet miras oldu
Kerbelâ’dan bizlere
Ağla Hüseyn’e ağla
Ağla yetim kızlara
Hüseyn, kıyâm, şehâdet
Hüseyn, takva, ibadet
Hüseyn, imân, hürriyet
Hüseyn, cihâd ve izzet
Aşura günü feryât
Zillet uzaktır heyhat
"Hel min nâsir yensurnâ"
Lebbeyk Mehdi oğluna
Ya Allah imamı Sahib’ez-zaman
Gözlerimiz yolda zuhur ne zaman
El amân el amân mevlâ el amân
Yolunu gözleriz bizler her zaman
Sensin âlemlere rahmetin oğlu
Sensin velayetin en son semboluü
Hak geldi bizlere velayetinle
Batıl zail oldu imametinle
El amân el aman mevlâ el amân
Yolunu gözleriz bizler her zaman
Oldun velîyullah inse ve cine
Sonsuz nûrlar saçtın bütün âleme
Gözümüzün nûru ey aziz imam
Bayrağın ellerde zuhur ne zaman
Sen Muhammed ve Ali’nin varisi
Sen aziz Fatıma’nın sevgilisi
Sensin Kerbelâ’nın son alemdârı
Zülfikâr elinde hesap soranı
El amân el aman mevlâ el amân
Yolunu gözleriz bizler her zaman
Sensin asrın sahibi ey büyük imam
Nurunla aydınlanıyor tüm cihân
Adalet güneşisin tebn’el Hesen
Kıyamet günü ol şifa bize sen
Zuhrunu bekler tüm mustazaflar
Çareler tükenmiş gözler hep ağlar
Ayrılığın kalbimizde bir yara
Mehdi can nazar et biz Şialara
El amân el aman mevlâ el amân
Yolunu gözleriz bizler her zaman
Gerçekleşecektir Rabbimiz vaadi
Yerine gelecek enbiyâ ahdi
Alt üst olacaktır şeytanın tahtı
Hatem-i evsiyâ geldiği zaman
Son bulacak hayat denen bu zindan
Kıtlık görmeyecek diyar-ı Kenân
Yakup görmeyecek bir daha hicrân
O Yûsuf-ı Zehra geldiği zaman
Zâhir olur bir bir âlemde sırlar
Kış son bulur güneş olur aşikâr
Nergis gülü eder âlemi gülzâr
Bahar-ı kâinat geldiği zaman
Seraba koşanlar bulur mey-i nâb
Sâkînin elinden olurlar harâb
Açar ay yüzünden yârımız hicâb
O nesîm-i hayat geldiği zaman
Kâbe’den semaya Kâim’in sesi
Yükselip mest eder âşık herkesi
Can verir âleme kudsi nefesi
Ruhların tabibi geldiği zaman
Acılar, hüzünler, artık son bulur
Zâlimler kahrolur mazlûmlar gülür
Âlem faziletin bezmine gelir
Âşıklar habibi geldiği zaman
Kuruyacak kökü yalan dolanın
Son bulacak devri gasbın talanın
Gülistân olacak âlem inanın
O cennet tâvûsu geldiği zaman
Noksanlıklar artık kâmil olacak
İnsanlık her şeye kâbil olacak
Herkes o mevlâya sâil olacak
Hilkatın namusu geldiği zaman
Kur’ân olacaktır yeniden tefsir
Hakikatler zuhur edecek bir bir
İnsan anlayacak insanlık nedir
O insan-ı kâmil geldiği zaman
Her yerde fazilet hâkim olacak
Hakkın emri artık kâim olacak
Batıl yok olmaya mahkûm olacak
O emir-i âdil geldiği zaman
Bayram edecektir bütün kâinât
Sâhile varacak keştî-yi necât
Rahmet yeryüzüne inecek kat kat
Mazlumlar penâhı geldiği zaman
Kurulacak adaletin divânı
Yerde kalmayacak Hüseyn’in kanı
Yerine gelecek Hakkın fermânı
Hüccet-i İlâhi geldiği zaman
Şafak ufuklardan elbet doğacak
Âleme nûr yağmur gibi yağacak
Adalet zâlimi zulmü boğacak
Vâris-i Peygamber geldiği zaman
Mehdi adı ile süslenir her yer
Bütün yerler gökler Mehdi Mehdi der
Sevinir Murtezâ Zehra Peygamber
Kâim-i Muntazar geldiği zaman
Şâh-ı enbiyâ ölende vurulup cila behişde
Be niye Hüseyn ölende çekilip gara behişde
Şahı enbiyâ cihândan eyliyen zemanda
rihlet
Olup huriler müzeyyen verilip behişde ziynet
Şahı teşneleb ölende tutup erşi ferş-i
ziynet
Edipdi huriler zülfün elemi ezâ behişde
Şerefi cihân Peygember o zemani ki verip
can
Ne pozuldu nezmi âlem nede yer göğ ağlıyıp
gan
Ne o dem vurup Cebrail yere tacını
başınnan
Ne guruldu göğde matem ne düşüp nevâ
behişde
O Minâ’yı Kerbelâ’de kesilende zibhi ezem
Düşüp erşe ferşe nâle baş açıp resulü
hatem
Çekilip behişde gare gurulupdu bezmi matem
Açılıpdı getligâhdan hüzünlü gapı behişde
Goyulan zeman kül üsde o cemâli cennet ara
Tökülüp ganlı yaş gözünnen yüzüne Betül-ü
Azrâ
Gözü yaşlı azmi matbak eyliyip enisi havra
Edip ol mekânı tercih şerefi nisâ behişde
Kapı ardına düşmüş, bir yaralı güvercin
Haramiler kudurmuş, yakılmış mâbed-i din
Kalk ayağa Muhammed, gör halini annenin
Kerbelâ toprağına, düştü kanı Muhsin’in
Hakka dair ne varsa, gasbedildi elinden
Ayırdılar Ali’yi, beyaz güvercininden
Kalk ayağa Muhammed, hüznü gider Ali’den
Dert kuyusu başında, dert dolu günlerinden
Kesilen boğazında, Zehra’ya ait buse
Kalk ey şehit bir kere, Zeyneb’ine gülümse
Kalk ayağa Muhammed, kimsesize ol kimse
Yüreklere kor salan, zulmün kökü kesilse
Ay düşmüş ay yüzüne, kurbândır âşıkları
Amcasız korku sardı, susamış yavruları
Kalk ayağa Muhammed, yıktılar Alemdâr’ı
Kimsesiz kaldı Hüseyn, kırıldı beli gayrı
Kumlar üste düşerken, İslam’ın askerleri
Birer birer tükendi, Hüseyn’in ümitleri
Kalk ayağa Muhammed, kokla Ali Ekber’i
Ümmetin arasında, sana en çok benzeri
Sakife’den atıldı, bir ok Kerbubelâ’ya
Kıydılar acımadan, Ali Asker balaya
Kalk Ayağa Muhammed, ağla bu manzaraya
Hüseyn’in yüreğini, dağlayan bu kuzuya
Şam diyarı cefâlı, zulüm dolu bir yamaç
Esirlere vuruldu, acımasızca kırbaç
Kalk ayağa Muhammed, yetimler sana muhtaç
Rugayye yorgun hasta, Sakine susuz ve aç
Saçlarına kar yağan, musibetler anası
Ölümden ağır gelir, kardeşi'nin vedâsı
Kalk ayağa Muhammed, bu Zeyneb'in nidâsı
Harabede can verip, Hüseyn’in hatırası
Yûsuf’un yokluğunda, aylar yıllar geçerken
Avunduk Yakub gibi, geldi gelecek derken
Kalk ayağa Muhammed, gözler görüyor iken
Çağır gelsin oğlunu, bir Cuma sabah erken
Kundaktaki çocuklar, gözü yaşlı anneler
Ağlıyor Hüseyn için, tüm mukarreb melekler
Kalk ayağa Muhammed, ağlıyor sana gözler
Allah aşkıyla yanan, iman dolu yürekler
Kerbelâ çöllerinde
Tûfândı yâ Muhammed
Gönder kefen Hüseyn’e
Üryândı yâ Muhammed
Boynunda ağ yarası
Gardaşsız galdı Zeyneb
Mazlûmların kıyâmı
Mehdi’ye galdı Hüseyn
Her neyzede Hüseyn’in
Başı eder gecellah
Gündü fizân gün üste
Üryândı yâ Muhammed
Can üsteyem peygamberim gelmedi gelmedi
Öldüm Neceften Heyder’im gelmedi gelmedi
Çok sayıda yâre deyip canıma canıma / Min
dokuz yüz yara deyip canıma canıma
Ağladılar gan garıştı gözyaşıma yaşıma
Mühlet ver Zeyneb’im gelsin yanıma yanıma
Susuz öldüm kömehlerim gelmedi gelmedi
Öldüm susuz ümitlerin fedâsı fedâsı /
Öldüm aç suz himmetimin fedâsı fedâsı
Her yaramın vardır yüzbin cezâsı cezâsı /
Her yaramın var yüz min belâsi belâsi
Yüreğimde vardır oğul yaresi yaresi
Öldüm gurbet çekenlerim gelmedi, gelmedi /
Gurbet elde ölenlerim gelmedi gelmedi
Susuzluğ canımı salıp şerare şerâre
İltimâsım budur çekin kenare kenâre
Eyalimi birde görüm dubare dubâre
Behr-i govmdan cevânlarım gelmedi gelmedi
/Fikir eyleme gelenlerim gelmedi gelmedi
Mene matem tutan anam Zehra’dır Zehra’dır
Çıktığın yer zalim arş-i Hûda’dır Hûda’dır
Çehmelerin çığar sînem yaredir yaredir
Fırat’ta ki kömehlerim gelmedi gelmedi
Bülbüllerim ağlar şehr-i çemende çemende
Canım çığar gözüm galar kefende kefende
Anasız bir gizim galdı vetende vetende
Öldüm mehri dökenlerim gelmedi gelmedi
Başım yare ganım dolup gözüme gözüme
Ceddim gelip tasdik eder sözümü sözümü
Goy Sakine’m yüzün goysun yüzüme yüzüme
Gâlû belâ edenlerim gelmedi gelmedi
Ezel günden terk eyledim dünyayı dünyayı
Gözüm görmez ğeymelerde Leylâ’yı Leylâ’yı
Bir gözüm ağtarır anam Zehrayı Zehrayı
Öldüm etşân cevânlarım gelmedi gelmedi
NAKARAT: Sallu ala Muhammed
Ve âlâ âl-i Ahmed
Evvelunâ Muhammed
Evsetunâ Muhammed
Ahirunâ Muhammed
Sallu ala Muhammed
Ve âlâ âl-i Ahmed
Hürmetine varlığı buldu cihân
Senle şeref buldu zaman ve mekân
Habibimiz rehberimiz Muhammed
Şerefimiz serverimiz Muhammed
Sen doğduğun zaman âlem nur oldu
Bisetinle küfre cihân dar oldu
Habibimiz rehberimiz Muhammed
Şefimiz, serverimiz Muhammed
Âlem u Âdem eder hep iftihâr
Namına ey cümle cihana bahtiyâr
Habibimiz rehberimiz Muhammed
Şefimiz, serverimiz Muhammed
Yerde yüce adın senin Muhammed
Gökte güzel adın söylenir Ahmed
Habibimiz rehberimiz Muhammed
Şefimiz, serverimiz Muhammed
Eyle nazar bizlere ey Mustafa
Bak bize bir gönlümüze ver sefa
Habibimiz rehberimiz Muhammed
Şefimiz, serverimiz Muhammed
Yirmi sekiz il seferde oldu ğem ayan İlâhi
Mustefa geminde heyder oldu bağrı gan
İlâhi
Hatem-i nebi bu günde terk edipdi bu
cihâni
Zehrilen olupdu mesmum terk edipdi aşiyâni
Mateminde goydu ağlar müslümanı gudsiyâni
Fatime ğeminde oldu çoklu natevan ilâhi
Mustefa’ya tuttu matem hazreti Betül-ü
ether
Mustefa’dan sonra oldu yeryüzünde zarı
muztar
Yar olup betüle yalnız ğem gününde şâh-ı
Heyber
Gemlerinde hemdem oldu şahı ins u can
İlâhi
Eli’den sonra yetip vekt Müctebâ imamet
etsin
Hak sözüyle bu cihanda dine çok himayet
etsin
Mustagim yolu o mevlâ zulümden hifazet
etsin
Gör Muaviye ne zulüm eyliyip ayan İlâhi
Cude’ye veripdi vade hükmünü icabet etsin
Zehri kuzeye döküpdü erine hiyânet etsin
Öldürüp imamı ta ki düşmene himâyet etsin
Cude aldanıp yalan bir vaade her an İlâhi
Kuzeye o bi mürüvvet üç yo odlu zehri
gattı
Ahireti baştan attı meksede cihânda çattı
Meyledip suyu imamın gül dodağı gane battı
Müçtebâ geminde ağlar galdı Şieler İlâhi
Ümmetin sahapsız galdı
Hüseyn’i Kerbelâ aldı
Zeyneb’in gözleri ağlar galdı
Can Eli can Eli can Eli can
Men şieyem men şieyem
Sîne serem dert ezâbem
Ebu’l-Fazıl’ına men gurbânem
Can Eli can Eli can Eli can
Esğer üç gün susuz galdı
Ekber gan ile boyandı
Kerbelâ yetmiş iki can aldı
Can Eli can Eli can Eli can
Golu gelem Ebu’l-Fazıl can
O gollara şie gurbân
Bu ümmet ki geçer sene candan
Can Eli can Eli can Eli can
Hüseyn’inin gözü gan dolup
Ebu’l-Fazıl golsuz can olup
Zeyneb’in feryadı yaman olup
Can Eli can Eli can Eli can
Rugeyye babasız galar
Zeyneb’im gemçi gabahlar
Tüm şie Kerbelâ’ya ağlar
Can Eli can Eli can Eli can
Can üsteyem can Heydar’ım gelmedi gelmedi
Öldüm Necef can Heydar’ım gelmedi gelmedi
Min dokuz yüz yara deyip canıma canıma
Mühlet verin Zeyneb gelsin yanıma yanıma
Mene matem tutan anam Zehra’dır Zehra’dır
Çıktığım yer zâlim arş-ı Hudâ’dır Hudâ’dır
Susuz öldüm kömehlerim gelmedi gelmedi
Zikrele ki gelenlerin gelmedi gelmedi
Bülbüllerin ağlar şâh-ı çemende çemende
Canım çıhır gözüm kalar kefende kefende
Anasız bir kızım kaldı vetende vetende
Gözüm gözler heymelerde Leylâye Leylâye
Cismime can ya eli
Derde dermân ya eli
Şieler yekser olsun
Sene gurbân ya eli
Sen miru Murtezâ’san
Sen her derde devâsan
Yaru müşgül guşasan
Şah-ı merdân ya Eli
Çoklar seni şah biler
Bazıler Allah biler
Bazı yedullah biler
Çoklar heyrân ya Eli
Secdede gane battın
Meksede ahır çattın
Dinin başın ucalttın
Gan galtânı ya Eli
Zeyneb’e ses ver ay baba
Taze nefes ver ay baba
Garip baba garip baba
Ruh-ı revânım ay baba
Rahet-i canım ay baba
Garip baba garip baba
Men Zeyneb’em dil hesteyem
Gelbim darığıp yasteyem
Mazlum baba mazlum baba
Sensiz sînemi dağlerem
Başa garamı bağlarım
Şiven çekip men ağlarım
Mazlum ölen babam Ali
Garip ölen babam Ali
Zeyneb’i tek koyan baba
Baş yaralı ölen baba
Mazlûm baba mazlum baba
Sana kan ağlayan menim
Yarasın bağlayan menim
Ezâsın saklayan menim
Lay lay baba lay lay baba
Eli Eli ya Heyder’i Heyder’i
Kerbubelâ’nın sefderi Heyder’i
Ağam Hüseyn’in Ekber’i Heyder’i
Seyyid-i server ya Eli Heyder’i
Kerbubelâ’nın has eri Heyder’i
Zillete salıp leşkeri Heyder’i
Hazret-i Ebbas yâveri Heyder’i
Can Eli Ekber ya Eli Heyder’i
Hu Esedullah Eynullah
Ruhullah ya Heyder
Hem Veliyullah Nurullah
Vecdullah ya Heyder
Eli Yedullah Seyfullah
Zikrullah ya Heyder
Heyder Heyder Heyder
Heyder Heyder Heyder
Dillere destan heybeti Heyder’i
O merd-i meydân heybeti Heyder’i
Helhele tûfân gudreti Heyder’i
Geyrete gurbân ya Eli Heyder’i
Al-i Taha’nın izzeti Heyder’i
Şâh-ı belânın ziyneti Heyder’i
Eşg u belânın ayeti Heyder’i
Hu Esedullah Eynullah
Ruhullah ya Heyder
Hem Veliyullah Nurullah
Vecdullah ya Heyder
Eli Yedullah Seyfullah
Zikrullah ya Heyder
Heyder Heyder Heyder
Heyder Heyder Heyder
Yaralı kuş kimi çırpınır bu sînem
Sızlayan gelbimi yandırır bu elem
Ganadı gırılan şeydâ bülbül menem
Gülbağı odlanan ruh-ı Betül menem
Düştüm ah u zâra çöl be çöl gezirem
Anacan yâ Zehra gör nece geribem
Ebu’l-Fazıl’ım de yoğ ne hale düşmüşem
Ay ve güneş battı âlemde söndü şem
Meydân-ı eşgiden Hüseyn’im gelmedi
Can üsde Zeyneb’in bes niye ölmedi
Gözyaşı dinmeyen elemli Zeyneb’em
Heç yüzü gülmeyen matemli Zeyneb’em
Bir yanda Seccad’ım bir yanda getligâh
Pâre pâre oldum yananda heymegâh
Bir yanda Rugeyye hali yaman Rubâb
Tüketti ömrümü bin türlü ızdırâb
Ne yana bahtımda bir acı manzara
Çatmadı ellerim şah-ı Zülfikâr’a
Zeyneb’em bu çölde ne dağlar görmüşem
Bu çölde min kere dirilip ölmüşem
Dağ kimi devrilen gardaşlar görmüşem
Zulm ile kesilen ne başlar görmüşem
Gelmedi heraye ne Hamza ne Heyder
Başıma atılan ne daşlar görmüşem
Ey gözel çehresi emmen yucib Hüseyn
Gelbimin yaresi mezlum gerip Hüseyn
Ruhumun Kâbe’si eşgi vacib Hüseyn
Derdimin çaresi sensen tabib Hüseyn
Ey susuz bikefen men de susuz lebem
Yolunda can veren divane Zeyneb’em
Zeyneb’im ğemzede başe gere bağlar bu gece
Nene yasınde eder zemzemene ağlar bu gece
Ahu vâveylâ yâ Resûlallah
Can verip Zehra yâ Resûlallah
Caniyi itreti tennen nenesizler soyacak
Yaralı yârini movlâ nece gebre goyacak
Yeri var fatihe titriye dağlar bu gece
Babamın haline nazirdi uşaklar bu gece
Razini fatimene yârine eğlare dedim
Ah ile gusse hedisin deru divare dedim
Sînesi tenge gelip derdini mismare dedim
Gelse ger ganı ki mon yâreni bağlar bu
gece
Tutiyi bagi ezâlının kesilipdir nefesi
Öz özünnen deyir azadelerin badiresi
Yatunay ehli Medine dahi yok nâle sesi
Yumulup bir bire deymir o dudaklar bu gece
Ey ana Zehra, ey ana Zehra
Allaha mihribân ana Zehra
Eli’nin yâri, yâri yâveri
Babasını gül pâresi Zehra
Necebe gebrin nihânde galdı
Ezân tutulmadı ürek yandı
Âlemde teksen ele rehmetsen
Hicrinde mezlûm Eli gocaldı
Derdin guyuya töken o eli
Gebrin kenârinde perişandi
Zeyneb’in biçare deyer getme
Bizi yalnız goyma ana Zehra
Sen öldün gemler töküldi başa
Musibetler çoğaldı ey Zehra
Şielerin yaşlı gözleriyle
Vurdular sîneye yüze başa
Heseneyn ağlar Zeyneb gan ağlar
Ümm-ü Gülsüm garaların bağlar
Dözmez bu yürek tagetsiz galar
Çün nene Zehra matemin saklar
Gebrinin kenârında her gece
Murtezâ perişandı Fatıma
Sabaha geder o mezarına
Ganlı gözlerim bekçi Fatıma
Ey ezâsı resmen tutulmayan
Men özüm ezâdârınam senin
Ey mezârı helge tanınmıyan
Men ezik ziyeretçinem senin
Evinde yatıp uşaklar senin
Men uyumaz âşığınam senin
Bu zemane senen sonra dahi
Murtezâ’ya zindandı Fatime
Bilmirem niye gesdi ki ecel
Gelmir ömrümün defterin püke
Gemli aşığınam begide
Gözlerim geret eşgi gem töke
Gem sipahi takip edir meni
Bu çöle gelende gedem gedem
Menzilinde ey bagi bani gem
Güllerin perişandi fatime
Hanım ya Fatime gel Kerbelâ’ya
Düşüp oğlun Hüseyn gör ne belâya
Ölen öldü galan galdı dağıldı
Galanlar teslim oldu eşkiyâya
Yatıp elem ılgap galıp sahapsız
Meşkin suyu ahıp bu Kerbelâ’ya
Ne beyninde abane pirahen var
Ganlı başın vurmuşlardı cidaye
Dur ey golsuz düşen Minâ’ye gardaş
Aç gözlerin geldim heraye gardaş
Yâ Zehra bir zafer
Yâ Hüseyn Kerbelâ
Ebu’l-Fazıl Elemdâr
Hardadı su can gardaş
Meni attan yere saldı
Gumu Kufiyân gardaş
Alıptı çevremi düşmen / Alıp dövranımı
düşmen
Yetiş el amân gardaş / Yetiş dada aman
gardaş
Yâ Zehra bir zafer
Yâ Hüseyn Kerbelâ
Elimden çün elem getti
Geddim püküldüm gardaş / Bu geddim oldu
ğemetti
Bu gollarım gelem getti
Bedende yoh gol gardaş / Bedenimde yoh
tevan gardaşım
Yâ Zehra bir zafer
Yâ Hüseyn Kerbelâ
Yetişti ömrüm tamâme
Batıp gane emmâme
Bacıların gider Şam’e
Esir sorıban gardaş
Yâ Zehra bir zafer
Yâ Hüseyn Kerbelâ
Menem mahir ben-i Haşim
Ölüp oğul gardaşım / Öldürülüp gom-i
gardaş
Geder zulümle bu başım
Yezid’e armağan gardaş
Yâ Zehra bir zafer
Yâ Hüseyn Kerbelâ
Ağlama ey ağlatan dünyanı gardaş ağlama
Müçtebâ ağlar gözün gurbânı gözin ağlama
Men olum gurbânı bu gözden akan gözyaşının
İntizâr halinde pozma halini gardaşının
İndiden açma bele var çok belâsı başının
Ağladan sensen anam Zehra’nı gardaş ağlama
Eyleme şur-i nevâ tökme sirişki Alivî
Var dözüm mende görem solmuş cemali halivî
Ya anam Zehra dözer görse bu pozgun halivî
Ya başında sebri var imkânı gardaş ağlama
Tökme eşgin damene gelme fegân u şivene
Dövrede istekliler var ağlıyan çokdur mene
Ağlama sen var yeri men ağlıyam gardaş
sene
Yâd edem bir möhneti uzmani gardaş ağlama
Gel golun sal boynuma sebrele batma yasime
Sen tökende gözyaşın gem yüz verer
Ebbas’ıne
Can senin can Gasım’ın eyle atalık Gasım’e
Goyma artsın şiveni efgâni gardaş ağlama
Sebreyle yâ Zeyneb âh u figân eyleme
Zülfünü yolma bacı bağrımı gan eyleme
İçdi ecel canını gerçi cahile fetâ
Getti elinnen senin seyyid-i erz-i semâ
Dari fenâdır cihan ömrülere yok vefâ
Gözyaşı arûz ile beyle revân eyleme
Çokdu gemim möhnetim gussemi artırma sen
Yokdu devâm düzenim bu geme dünyada men
Bir bele günde ezel keşke öleydi Hesen
Çekme çok ah üsde âh getti revân eyleme
Ağlama ağlar gözün eyle dolandırma çok
Rengi melâlim menim beyle beyandırma çok
Gardaşın ölsün senin gelbini yandırma çok
Vay baba vay zikrini vurdu zebân eyleme
Batma gemi möhnete getme neyaveye bacı
Gözyaşını sakla sen Kerbubelâ’ye bacı
Ağla o çölde ölen curi cefâye bacı
Verme zeman Kufiyân ahi mehân eyleme
Ey şâh-ı devrân
Et tövbe tövbe
Oldum peşimân
Et tövbe tövbe
Ey canım Heyder
Sensen mülküdâr
Bu boş bu hançer
Et tövbe tövbe
Çohtu hevâsım
Vardı iltimâsım
Şehzâde Gasım
Et tövbe tövbe
Ey gibbedi nası
Tigindir elması
Gayretli Abbas
Et tövbe tövbe
Olma zarı müste
Bir yâri yâver
Şehzâde Ekber
Et tövbe tövbe
Var Esger âhım
Çohtur günahım
Yok, bir penâhım
Et tövbe tövbe
Sınıp gefesde şehperim oğlul Rıza
hayandasan
Galıp yolunda gözlerim oğul Rıza
hayandasan
Geribo zârem yohumdu çârem
Kimim var ölsem goya mezâre
O bülbülem gece gündüz Nevâliyem ezâlıyam
Çemennen ayrı düşmüşem belâliyem yaralıyam
Bu on bir ilde bilmedim ki akıbet
haralıyam
Aydın olupdu ezberim oğlul Rıza hayandasan
Yetipdi can dudağime ürehde çok sözüm
galıp
Ne dizlerimde taget o ne gelbide dözüm
galıp
Senin yolunda müntezir ne vekdidir gözüm
galıp
Yohumdu başga arizum oğlu Rıza hayandasan
Cefa eliyle olmuşam cihanda güller ayrısı
Ne gün ne ay ne hefdeler ki bekle iller
eyrısı
Bu gurbet elde olmuşam ne vekdi eller
ayrısı
Yatağım oldu guru yer oğul Rıza hayandasan
Yaman gününde kim gelip geribe sîne
dağlıyar
Diz üsde başın alıp kim ohşuyar kim
ağlıyar
Ölen zamanda gözlerim kim hesretile
bağlıyar
Menim ki yokdu yâverim oğul Rıza
hayandasan
Goyanda gebre naşimi çok etme şiven ağlama
Gözün düşende cismime bozulma çok sen
ağlama
Denen ki dincelip gerip atamı belâden
ağlama
Deyerdi nazlı dilberim oğul Rıza
hayandasan
Baş açıp imamı Hadi
Ağlar bu ezâda Şia
Fatıma anası ağlar
Hz. Cevâd’a Şia
Edip on birinci Masum
Dehriden bekâye rıhlet
Pir-i samini’l-emme
Nur-i mehvil-i vilâyet
Bellidir Cevâd adından
Kanı Cudi’dir o Hazret
Vay ağa deyip miskinler
Geldi ahu dâde Şia
Mu’tesim cefâ ve zulme
Etti ümmü fazl-ı tahrik
Söndü meş’âle-i imamet
Âlem’e çökdü karanlık
Kin ehli bu macara da
Birbirin ederdi tebrik
Yetdi İslâm düşmanları
Zulm ile murada Şia
Gül kimin çatıp o mevlâ
Rüşde Fatıma bağında
Hey nefes çekip yanardı
Sînesi ana dağında
Nenesi gibi cihândan
İncidi cevân çağında
Olmadı merhâmet asla
Hayâsız hasımda Şia
Yok, sözüm dözüp belâya
Cümle evliyâ-yi masum
Ey besa Cevâd misâli
Kimse olmuyupdu mazlum
Etti düşman ol imamı
25 yaşında mesmum
Zehredip eser vücudu
Yandı gamserade Şia
Başladı o gün melekler
Arşda matem zimzimesin
Yıktı ümmü fazl-ı hain
Zulm ile din direğin
Attı Hz. Cevâd’ın
Evinde yere vücudun
Kaldı üç gün o imamın
Bedeni arada Şia
Yok, sözüm Tâkî melâli
Kâinat kalbini dağlar
Lâkin haşr olunca her göz
Ağlasa Hüseyn’e ağlar
Vah Hüseyn deyip Şia’lar
Gözyaşın yüzüne bağlar
Fatıma gülü sitemden
Soldu Kerbelâ’da Şia
Mutemed zulmünden Allah şialar oldu yetim
Beş yaşında Hezret-i Sahip Zaman oldu
yetim
Bir gül ki Mekke şehrinde göz açdı âleme
Samerra mülkünde soldu âlemi saldı gama
Oğlu Mehdi ıslatıp dameni eşg-i mateme
Vay baba vay sesledi ol mihribân oldu
yetim
Bu musîbette sevenlerin gan ağlar gözleri
Zulm ile mesmum olup mevlâ imam Askeri
Ağlar o mevlâye çöllerde yegâne cevheri
Lenger o kutbu zemin o asumân oldu yetim
Höcceti âzâde pîr-i Hadi o sıbt-ı Cevâd
Yirmi sekiz yıl cihânda ömredip o pak zât
Eyledi hâmûş o nuri düşmeni bed ne had
Âlemi zulmet tutup kulli cihân oldu yetim
Ağla ey Şia eyle ukbaye eşkin zadi râh
Can verip nuri dile Zehra imam-i Yazdeh
Olmasa oğlu onun olmaz dünya ve mehr o mâh
Söyle âh ile imam-ı ins u can oldu yetim
Göz pınarım gana dönüp dünya sende kimin
güdüp
Atam nenem ezâ görüp gencecik cevanlar
sönüp
Nadan bana ezâ verip ecel olup zehir verip
Bu gam ile men giderim gel oğul can gel
yanıma
Götürdüm başımda gara Kerbelâ içimde yara
Ceddim susuz yandı bala yoğdu kömek kim
apara
Anımsadım ya Kerbelâ oğlanıp bedenler yara
Bu gam ile ben giderim gel oğul can gel
yanıma
Menden sonra anlatırlar Eli Şia’sı
ağlarlar
Gum üstünde yatan cana vay deyip ağıt
yağarlar
Eli Esğer Rugeyye’nin şirin dilini anarlar
Kalbi ezilen Şia’lar yürekten yanar
ağlarlar
Oğlu dara düşende az fegân çekip goşandan
ol
Susuz kalıp yandı sînem yoğmu bir dost
diyenden ol
Ceddim susuz yandı o gün sîneye su
sependen ol
Kömeksizler dertli olur hani kömek
diyenden ol
NAKARAT: Es-selâm ey varis-i el-Mustafa
Es-selâm yebne Zehra-yı Murtezâ
Yâ Hüseyn bizlerin yoluna fedâ
Ağlar kalıp şieyân Mehdi biya
Ey belâlı sahrâ Kerbelâ adın
Hamı derde şifâ olup türbetin
O guru çöllerde lale açtırdın
Ganınla Allah u Ekber yazdırdın
Harda şehit görsem seni anaram
Bir garip görsem haline yanaram
Ey Hüseyn başın ellerin kesilip
Susuz şehit oluşuna ağlaram
Bülbülem ahtarıram men gülümü
Adamışam imama bu ömrümü
Ey Hüseyn biz yoğ idik Kerbelâ’da
Olsun oğlun Mehdi’ye lebbeyk sözü
Yâ Mehdi ağlar galıptı şieyân
Dillerinde zikirdi mazlum imam
Yâ Hüseyn sedâsı galhar göylere
Doyunca ağlayanda Kerbelâ’ya
Ey Allah duamız bu aç yolları
Yolumuz Hüseyn yolu Kerbelâ’dı
Dinmez Hüseynîlerin heç feryâdı
Şad eyle gıyamette ezâdârı
Ey Hudâ ayrılık derde saldı
Taget-i sebrimi elden aldı
Çok misafir gedip geldi Allah
Fatime Yûsuf’i harda galdı
Gel ağa gel ağa canı Zehra
Şie’nin gözlerin goyma yolda
Keşk onun gelmeğin men bileydim
Yollara su sepeydim sileydim
Bir görünce doyunca cemâlin
Ellerinden öpeydim öleydim
Ey ağa derdimize devâsen
Ağlayan gözlere sen şifâsen
Göz tikip yolunu gözlerin biz
Bekleyen gözlere sen devâsen
Ey Mehdi can, sevgili canân
Gönüller seninle süslüdür her ân
Geleceksin elbet münâsip bir an
O mukaddes ana kurbân Mehdi can
Mehdi can bekleriz dâim yolunu
Ne olur çabuk gel, kurtar kulunu
Koklat misk u anber kokan gülünü
Gülüne, diline kurbân Mehdi can
Soldu gül, kurudu göl hasretinden
Ağaçlar meyvesiz kaldı Mehdi can
Gel dirilsin İslâm hak nüsretinden
Nüsretine kurbân mevlâ Mehdi can
Konuşmuyor artık lal oldu diller
Sensiz soluyor bak, açmadan güller
Ötmez oldu bağlardaki bülbüller
Gel açsın gül, ötsün bülbül Mehdi can
Yeryüzü zulümle dolup taşıyor
Feryâd edip kullar sana koşuyor
Feryâdı dindirmek sana düşüyor
Kurtar bizi artık, kurtar Mehdi can
Bütün yaşlı gözler, yaslı gönüller
Geleceksin diye yolunu gözler
Yetmiyor mâniler, yetmiyor sözler
Son ver bu hasrete n’olur Mehdi can
Galpler perişan olup Hüseyn’in şehâdetiyle
Ya Sahibe’z-zemân şâd eyle kalpleri
ferecinle
Rugeyye nâle eder emme can babam hardadı
Emme babam hardadı emme babam hardadı
Susuz Kerbubelâ’da günlerden aşura bugün
Yer ve gök feryâd edip kan ağlıyor Hüseyn
üçün
Emme babam hardadı emme babam hardadı
Gafile çölde galıp emme can babam hardadı
Yetimler susuz galıp emme can babam
hardadı
Ey emme Zülcenâh’ın eyeri niye boş gelir
Emme babam hardadı emme babam hardadı
Emme heymeler yanır uşahlar susuz ağlaşır
Emme babam hardadı emme babam hardadı
Emmen gurbân olsun Rugeyye gözünün yaşına
Baba Eli nerdesen yetiş bizim dâdımıza
Gılıç vurdular baba Hüseynimin boğazına
Deyir ki emme can babam yine galıptı harda
Emme babam hardadı emme babam hardadı
Ya sahibezzeman sen yetiş bizim dâdımıza
Ceddin gana batıp o susuz çöl Kerbubelâ’da
Yanıyor yürekler kan ağlıyor her aşurada
Gel artık yetiş dada gel artık Mehdi movlâ
Belâlı sahranın gülü çiçeği
Olsun sene fedâ gözüm bebeği
Bu yara içinde ganıyır durur
Miz dokuz yüz yara alıp bedeni
Ağlıyır Hüseyn’e bugün Zeyneb’i
Bağlıyır garalar Mehdi âlemi
Yeryüzü arındı İslâm’a zulümnen
Gözleyir zuhuru Mehdi âlemi
Mevlâ yâ Mehdi
Ecelinin zaferi
Zülfikâr elinde
Tez ile seferi
Edriknî Hüseyn
Seyyidna Hüseyn
Şehid-i mazluman
Kerbelâ Hüseyn
Esğer’im uşağdı savaşa girip
Ekber’im Abbas’ım canını verip
Kasım’ın toyunu matem giyip
Dağlayır sîneyi Mehdi âlemi
Gözüm yolda galdı ey şâh-ı merdân
Uykularım gaçır gece her zaman
Matem ayı girip hal-i cemerân
Sağlıyır matemi Mehdi âlemi
Fırat’ın önünde bir set kurulup
Ekber’i Abbas’ı okla vurulup
Yaralı golları susuz yorulup
Zikredir Hüseyn’e Mehdi âlemi
Sen ey bütün varlığımla âşık olduğum
Sen her şeyimsin
Fedâdır bütün âlem senin yüzüne
Gel bir bak ey dertli gamlı yürek
Görsen Leylâ ne acılar çekti bu âlemde
Bir anlıkta olsa gamlı hâlime
Kararsız halime bak
Ey bütün umudum sen ey aydınlık sabahım
Bir Nergis gülü olan gözünden neler çektim
Medet! Ey sâlihlerin babası
Bana dermân evine doğru yol göster
And ver bu divâneye ey saki
Biliyorsun mest olmuşum
İçecek kabımda, dermanımda yok ey sâkî
Ben dilsiz bir kuşum
Kalbi kırık benim
Sabaha kadar diz üstünde uyanığım
Neyim varsa ey gül, sendendir
Medet! Ey sâlihlerin babası
Senin sevdanla canımız gark olmuştur
Bu senin hoşlanarak baktığın durumdur
Bizimle konuşmaya arzun yok mudur?
Bu cilvelerin bizi neticesiz bırakır mı?
Sensiz gönül bağımızda
Senin serv arzularının kendisi yeşerse
Artık yolunda isteklerimizi alsan veya
aldırsan
Ey yüzünün nûru
Bu soğuk ve sönük gecelere
Artık sabrım kalmadı
Asla asla inanmam ahdimiz unutulsun
Medet! Ey sâlihlerin babası
Bana dermân evine doğru yol göster
And ver bu divâneye ey sâkî
Biliyorsun aşkından mest olmuşum
İçecek kabımda, dermânımda yok ey sâkî
Bir anlıkta olsa gamlı hâlime
Kararsız halime bak
Ey bütün umudum sen ey aydınlık sabahım
Bir Nergis gülü olan gözünden neler çektim
Medet! Ey sâlihlerin babası
Kerbubelâ’de mezlum olan
Susuz çöllerde şehit olan ağa Hüseyn
Gelmişeh senin yasma meclisi ezâna
Ey zamanın Hüseyn’i,
Kerbelâ yemini yürekler sızlar, gel artık
Mehdi
Bu matem yaslı bir matemdir
Karalar bağlar, sînesini dağlar Zehra
Yetmiş iki şehide can şehide ağlar
Tutulur ezâlar ağlaşar analar
Dağlanar sîneler susuz Hüseyn’e
Vuruldu o peyker-i Zeyneb’e
Aldılar meceri ağa İmam-ı zeman yetiş dade
Mızrak ucunda sesledi ki düşman bakmıya
Zülfi ağarana gamdan gocalana şühedâ
Hüseyn
Asırlar geçti hâlâ sen gelmedin yâ Mehdi
Bu ümmet katar katar seni bekler yâ Mehdi
Yanarız bu ümmetin hicrân dolu haline
Zaten sen gelmezsen halimiz nice
Yâ Mehdi sevdân düşmüş kalplere
Yâ Mehdi cismin girmiş düşlere
Yâ Mehdi bekler canlar bir yerde
Nurlu günde siyah sancak elinde
Şafaklar senin için hep atıyor yâ Mehdi
Güneşler senin için hep doğuyor yâ mehdi
Bekleriz âl inmeni katar katar yâ Mehdi
Sen gelirsen yeryüzüne gül iner
Yâ Mehdi sevdan düşmüş kalplere yâ Mehdi
Bu Cuma da geldi yar gelmedi gelmedi
Gözlerimin yaşını silmedi silmedi
Hasratem o gedemlere ğaber et gelende
Ne olar gollarında ölem
Ay ağa ölende
Düşmenler gülmesin diye
Üzümüz gülende
Üreyimiz gan ağladı, gülmedi gülmedi
Galemde tâb elemir
Kağız üste Eli deyip adını
lnlerem âvâz üste Eli
Seni şehit etdiler namaz üste Eli
Yağşı ki Zehra o gunu görmedi görmedi
Gerek gözlerim kör ola izini görmeyem
Ümmetin için ağlayan gözünü görmeyem
Gorğuram ölem ağa üzünü gormeyem
Belki Hudâ mene reva bilmedi bilmedi
Senin baban şîridir zulum adli kafesde
Ağladı Peygember için Eli son nefesde
O basdiranda Ahmed’i
Helifelig üste vuruşanlar utanmadı ölmedi
Kerbelâ İçin Yazılan Sînezenler
Müellifi Belli Olan
Sînezenler
Feryâd-ı Hüseyn, Allahu Ekber
Aşura günü oldu muzaffer
Allah yolunda şânlı yiğitler
Haykırdı birden Allah u Ekber
Allahu Ekber, Allah u Ekber
Feryâdı Hüseyn, Allah u Ekber
NAKARAT: Cenneti âlâdır Kerbubelâ
Toprağı vallah türbet-i
âlâ
Cenneti âlâdır Kerbubelâ
Toprağı vallah türbet-i âlâ
Aşura günü hedefe çattı
Canını verdi hakkı yüceltti
Zulmü ve şirki aşağı etti
Allah’ı bugün o razı etti
Ruhun şâd olsun ey eziz imâm
Huccetin bize olmuştur tamâm
Zulüme, şirke karşı eyledin kıyâm
Selâm ey imâm, ruhuna selâm
Kanlı gülistân, cennet-i âlâ
Aşkımız olmuş Hüseyn, Kerbelâ
Ey Ali Ekber, ey Ali Esğer
Kâsım ve Abbas çok cevan peyker
Selâm sizlere aziz şehidler
Eşsiz bir kıyâm yazdı tarihler
"Hel min nâsir" diye Huseyin sesler
Lebbeyk imama Allahu Ekber
Yas ve iftihâr bugün bir yerde
Yüceldi İslâm belâlı çölde
İftiharımız, can Kerbelâ’mız
“Heyhat mine’z-zilleh” dedi ağamız
Susuz Hüseyn, mazlum ve yalnız
Ehl-i beyt yaslı biz de yaslıyız
Gönlümüz mahsun, gözümüz yaşlı
Hüseyn Kerbelâ’da aziz, dikbaşlı
Çünkü eğilmedi o zalimlere
Kanı akmadı o gün boş yere
Verdi bir mesaj Hüseynîlere
Baş eğmek olmaz hiç zalimlere
Allah, Muhammed, Ali yarımız
On iki imâm iftihârımız
Yok, gönlümüzün başka bir yârı
Onlardır bize gönül baharı
Muhammed Ali, rehber, mevlâmız
Zehrâ-yı Betul, aziz anamız
AŞKIMIN KÂBE’Sİ (Hüseyin
Yalçın)
Aşura Hüseyn’i
Kerbelâ Hüseyn’i
Zeyneb’in ezâsı var
Yâ Zehra Hüseyn’i
Gönlümün sevgilisi
Sohbetimsen, sözümsen
Ey ruhumun incisi
Hakikatim, özümsen
Ey aşkımın Kâbe’si
Kalbimin imamısın
Sevgimin kitabesi
Namazımın canısın
Gözyaşım destemazım
Rabbenâ’mın ruhusun
Rükû, secde, niyazım
Fatihâ’mın nurusun
Sen sevgi ayetisin
Ey Kur’ân’ın habibi
Sen arşın ziynetisin
Kerbelâ’nın garibi
Sen ağlayan gözlerin
Öldürülen mazlumu
Sen mahzûn gönüllerin
Damla sudan mahrûmu
Sen mahşerin beratı
Sığınağım, ümidim
Sen aşkın hakikati
Ey sevgili şehidim
AŞKIN MACERASI (Hüseyin
Yalçın)
Hicrî altmışıncı yıl, unutulmuştu İslâm
Her taraf zulüm dolu, her tarafta katliam
Gözyaşları sel gibi, her yer mazlûmun âhı
İnsanî erdemlerin öldürülmüştü ruhu
Çıkarlar olmuştu din, cihâd mal mülk
tezgâhı
Hortlamıştı çöllerin, yağmacılık İlâhi
Susturulmuştu diller, altın veya kılıçla
Kürsülerde sefiller, oynaşırken inançla
Unutmuştu insanlar, hayatın gayesini
Hak’tan başka her şeye “lâ” demek payesini
İlâhi niyabetin özgürlük miracını
Değişerek giymişti, küfrün zillet tacını
Kararmıştı ufuklar; ümitler tükenmişti
Ali birçok cephede, vuruşarak gitmişti
Sürgünde “Ebuzer” ve müminler yitirilmiş
Medineli sevgili, zehirle katledilmiş
Ölüm kol geziyordu, aman yoktu kimseye
Kalmamıştı cesaret, hak sözü söylemeye
Mazlumun feryâdına, sağır olmuş kulaklar
Zihinler dondurulmuş, zay edilmişti haklar
Bekliyordu hakikat, yürekli evlâdını
Anası insanlığın en mükemmel kadını
Cellâdın pençesinde, güvercin raks eylemez
Zillet uzaktı ondan, zillete boyun eğmez
Bir er çıktı sahneye, Murtazâ’nın evinden
Yiğitlik suyu içmiş, Fatıma Kevser’inden
Peygamber hatırası, özgürlerin mevlâsı
“En güzel hüner ölüm” olmuştu Elifbâ’sı
Marufu buyurarak, münkerden nehyetmenin
Mektebinde yetişmiş, en büyük öğretmenin
Rabbani marifetin, yegâne temsilcisi
Ellerinde ceddinin, “gökten gelen incisi”
Hedefi hidayetti, kan dökmek asla değil
Halkı ıslah etmekti; saltanat dünya değil
Topraktan var edilmiş, bedenler geçicidir
Yar ile vedâleşmek, âşıkların işidir
Bir avuç kahramanla, yöneldi Kerbelâ’ya
Muazzam bir imanla, “heyhat” çekti dünyaya
Yırtarak yeni şirkin, gösteriş maskesini
Yeniden yazdı aşkın, diriliş bestesini
Rahmet diyarında can, görünce Leylâ’sını
Geçerek kendisinden, gördü nur deryasını
Fısıldaştı yavaşça, kılıçların ruhuyla
Kucaklaştılar aşkla, ilk kıvılcım nuruyla
Allah’a tevekkülün o emsalsiz önderi
Cilvegâh-ı canânda, ağlattı âlemleri
Aşkın matemi vardır, vuslatın böylesine
Ayak basınca karga ankanın sînesine
Âşıklar vadisinde, ağladı aşk hançeri
Tavaf edip öperken, yârin öptüğü yeri
Mecnûn idi âlemler, Hüseynî velayete
Âciz kaldı kalemler, o aşkı rivayete
Ebedilik yolunda, en muhteşem kafile
Aşkın şehidi oldu, yürüdü bin naz ile
Ellerinde maşukun, ölümsüzlük badesi
Olamaz böyle aşkın, sözlerle ifadesi
Âlem-i imkânda yâr, etti sırrı aşikâr
Bu kan Hakk’ın kanıdır, kıymeti pahası var
Âl-i Taha güzeli, yaktı can çerağını
Yüz gösterdi sevgili, açarak duvağını
Tarih aşura günü, yeryüzü Kerbubelâ
Arşa dönmüştü zemin, gökyüzüydü Kerbelâ
İndi âlem-i imkân, göklerden yeryüzüne
Kıpkızıl bir şafağın, kan yağan gündüzüne
Binlerce soysuz namert, insanlığı unuttu
Yetmiş ikiye karşı saf bağlayıp, saf tuttu
Bir katliam yaptılar, Leylâ’nın aşk
çölünde
Divaneler yıkandı o kutsal kan gölünde
Elem vardı o çölde, toprağın bağrı kandı
Dökülen o kanlarla yeryüzü çalkalandı
O derya sahilindei en büyük susuz kurbân
Kibriyâ menzilinde, şehadete mihribân
Tüm nehirler mahcuptu, gözler
Hüseyin’deydi
Fırat’ın yüzü al al, sular kan rengindeydi
Sulara hükmederek koparırdı tûfânlar,
Boğardı zalimleri dökülen masum kanlar
Su yoktu umurunda, o hakkın şuurunda
O vuslat mahreminde, o sonsuzluk nurunda
Benlik yok idi onda, oydu vahdet incisi
Yürüyordu meydana on dördün beşincisi
İşte o an yükseldi, Zeyneb’in nâlân sesi
O kurbânlık boğaza, koydu Zehra busesi
Bacı kardeş vedası, sarıldılar kol boyun
Müslim’i satan şehir Kûfe etmişti oyun
O vedâyla başladı Zeyneb’in kıyameti
Leylâ’yı Mecnûn etti, ayrılık alâmeti
Yaradılış mülkünde olmuştular aynı can
Vallahi o tabloya, divane, ehl-i irfân
Gökten yere inmişti bir ezâdâr kafile
Yiğitlerin serdârı Ali-yi Haydar ile
Cafer’in kanatları yeniden kanıyordu
Arslan yürekli Hamza “Vây Hüseyn’e!”
diyordu
Fatıma sızlıyordu, hüzün vardı sesinde
Peygamber’le birlikte o veda sahnesinde
Ağlıyordu Cebrail, Îsâ ve Meryem’le ruh
Zeyneb'in okuduğu aşkın mersiyesinde
Bedir ve Hayber’deki şanlı sancak yükseldi
Tek kişilik bir ordu, ordulara yöneldi
Saldırdı kahramanca, kahramanlık hayrette!
Yücelik var, hayat var, Hüseynî şehadette
O vedâ sahnesinin, yar kokulu şahidi
Kâinata sığmayan Hüseyn aşkta aşk idi
Kâinat sahifesi o gün orda dürüldü
İnsanlığın Hüseyn’i orada öldürüldü
Âşıklar mest oluyor O'nun bu vedasına
O giderken ebedi, şehadet sehpasına
Görmemiş böyle veda, aşk denilen o belâ
Gönüller mekânısın, ey mukaddes Kerbelâ
AŞKIN VELÂYETİ (Hüseyin
Yalçın)
Risâlet ufuğundan bir ay doğdu dünyaya
Gönül surûru oldu, Hâtemü’l-enbiyâya
Ehl-i beyt gülşeninin, kızıl lâlesiydi o
Marifet deryâsının bir dürdânesiydi o
Nurlar yeri Fâtımî velâyet madeninden
Mukaddes bir ışıktı gönülleri mest eden
O Murtazâ bakışlı, güzellik harikası
O Fâtıma nakışlı, Zeyneb’in Elifbâ’sı
O âşıktı önceden hiçbir şey daha yokken
Vahdaniyet nuruna, her şeyden daha erken
Aşkına yaratıldı zaman, mekân ve âlem
Aşkın hadisin yazdı, levh-i mahfûza kalem
Varlıklar aynasında, bütün gözler kamaştı
Hayran kaldı ona ruh, akılın aklı şaştı
Söz alınca Yüce Rab, ruhların cümlesinden
Bütün ruhlar mest oldu, onun lebbeyk
sesinden
O, sırların sırrıdır, cevher-i Fâtıma’dan
Yaratılmıştı nuru Âdem hayat bulmadan
Sonsuzluk diyarında sultanıydı o yerin
Kanatlandı Cebrâil, aşkıyla o serverin
O hürriyet miracı, en mükemmel insandır
Kâinatın baş tacı, gönüllerde imândır
O Hakk’ın selâmıdır, o esenlik meltemi
O Hakk’ın kelâmıdır, gönüllerin zemzemi
Göklerin kalbi onun isminin levhasıdır
Gök ehlinin cümlesi, aşkının Leylâ’sıdır
Güzel ismi bestedir, meleklerin dilinde
Bir ünvândır Hüseyin, muhabbet gazelinde
İbrahim’de yakîndir, nebiler cümlesinde
Ruhullah’tır Mesih’in dirilten nefesinde
Yahyâ’daki kandır o, fırtınalar koparan
Tûfândaki emândır, Mûsâ’ya deniz yaran
Ârifler mihrâbında o namazın niyyeti
O aşkın velâyeti, o imanın kuvveti
Kemend atmış kalplere, elindedir düğümü
Canları meftûn eder, aşkının terennümü
Veliler secdegâhı, onunla vecde geldi
Kupkuru bir çöl iken, o çöl arşa yüceldi
Çıkar saf saf melekler o mübarek menzile
Onu tavâf ederler dönerek huşu ile
O Kevser bereketi, Fâtıma’nın Hüseyn’i
O Ali’nin kudreti, ihyâ eyledi dini
Hiç batmayan güneştir, o gönüller çerâğı
Mayamızda var onun Kerbubelâ toprağı
Kalbim aşkınla dolu ey şehid-i Kerbelâ
Yolum, aşkının yolu, ey sefir-i Kerbelâ
Uzağım senden uzak, aşksız, gafil nekesle
Yakınım sana yakın, âşık, ârif herkesle
Rahmetten uzak olsun, Hüseyn’in kâtilleri
Ebedi ateş olsun, o korkunç menzilleri
Şirkin kanlı kuşağı, ne kadar da alçaktı
Resûl kokan Hüseyn’e, kılıç kaldıracaktı
Şeytan istilâ etti, azdırdı kinlerini
Makamla aldatarak, sattırdı dinlerini
Avlanmaya çıktılar, dinmez bir ihtirâsla
Anka kuşunu kimse, avlayamazdı asla
Ciğer yiyen kadının, kan içen evlatları
Onlar idi Hamza’yla, Hasan’ın cellâtları
Yüce Haydar soyuna, düşmandılar ezelden
Soysuz korkardı elbet, Hüseyn adlı
güzelden
Yeni baştan yakarak, ihanet ateşini
Çağırdılar zillete, hürriyet güneşini
Söndürmek istediler, Hakk’ın o pâk nurunu
Alçakça yeltendiler yıkmaya din surunu
Şehadet kemendine, müşteri koç yiğitler
Aşk pazarında aldı, gerdanlık birer birer
Onlar tevhid yolunun, eşsiz kahramanları
Kuşattılar tarihi, çağları, zamanları
Hayber kıran Ali’nin, Ekber’i Neynevâ’da
Alemdâr-ı Resûl’ün, Abbâs’ı Kerbelâ’da
Müctebâ’nın Kâsım’ı, taksim etti safları
Zehrâ’nın çocukları, titretti alçakları
Zafer tacı başlarda, parıldadı izzetle
Özgürlük âşıkları, yaşamazdı zilletle
Sarsılmadı muminler, dağ gibi direndiler
Aşura kıyâmında, şirki ezip yendiler
Büyük kurbân, büyük kan, Kerbelâ’ya verdi
şân
Altı aylık bir aslan, zulmü yıkan kahraman
Ali Esğer bir ordu, ordularla yenilmez
Kanlı kundağı bayrak, o asla yere inmez
Yapayalnız komutan, yürüyünce meydana
Şâhid oldu Kerbelâ, arştan düşen ilk kana
O mukaddes kan ile lâlezâr oldu sîne
Vefa hayrette kaldı, vefânın böylesine
Üç yaşında Rukayye, o vâveylâ çocuğu
Feryâdıyla sarsıldı, kan imparatorluğu
Çatırdadı gökleri, Kerbelâ sahrasının
Mesajı çok büyüktür, vây Hüseyn sedâsının
Hak batıldan ayrıldı, İslâm nûru yüceldi
Elinde kanlı gömlek, Zeyneb sahneye geldi
Attı tarih üstüne, Fâtıma mirasını
Gönüller tutuşturdu, tuttu Hüseyn yasını
Gönül mülkünde iman, başta hakkın sevdâsı
Bir destandır Hüseyin, Zeyneb’i,
Kerbelâ’sı
Galip geldi kılıca, şehidin soylu kanı
Budur aşkın zaferi budur aşkın destânı
EY DİYÂR-I AŞK U BELÂ
(Hüseyin Yalçın)
Kerbubelâ, Kerbubelâ ey diyâr-ı aşk u belâ
Seyyidenâ ve mevlenâ canlar fedâ
Kerbelâ’na
Mektebimin imâmısın âşıkların hicranısın
Sen tevhidin pak kanısın Peygamber’in hem
canısın
Murtezâ’nın ve Zehra’nın aşurada
kurbânısın
Yadigâr-ı Müctebâ’sın mazlûm-i âl-i abâsın
Sen vâris-i enbiyâsın sen varis-i
evliyâsın
Sen misâli mazlum şehid Kerbelâ’da sen
Yahyâ’sın
Şanlı tevhid mektebinin varisisin son
nebinin
Huccetisin sen Allah’ın temsilcisi son
dininin
Sen seyyid-i şuhedâsın din yoluna can
fedâsın
Ey bikefen mazlum Hüseyn, sen şehid-i
Kerbelâ’sın
Susuzluğun, yalnızlığın kalbimizde bir
yaradır
Her gün bize aşuradır her yer bize
Kerbelâ’dır
Aşk u belâ diyârının seyyidisin,
sulatanısın
Sen çağların, zamanların sen en büyük
kurbânısın
Feryadısın sen İslâm’ın hâfızısın sen
Kur’ân’ın
Aşığıyım Kerbelâ’nın o imanın o irfanın
Sen Allah’ın bir âyeti, hiç sönmeyen bir
nurusun
Sen tarihin kalbi şehid, sen Âdem’in pak
ruhusun
Şanında nâzil “Hel-Etâ”, “Tathir”,
“Meveddet” âyeti
Sensin Kur’ân’ın yanında Peygamber’in
emaneti
Seyyiduna ve mevlânâ, canlar fedâ
Kerbelâ’na
Hüseyniler seni arar her dem yanar aşurana
Mektebime meş’âlesin hiç dinmeyen bir
nâlesin
Sen Mazlum-i Kerbelâ’sın sen ümid-i
Şuheda'sın
Zeyneb’in var çok ezâsı başta Hüseyn’in
karası
Medine’de ana Zehrâ ve Kûfe’de can babası
Şam’da harabede ölen Rugayya gardaş balası
Kerbelâ’sı, Kerbelâ’sı, Zeyneb’in o
Kerbelâ’sı
GÜZELLER KERBELÂ’SI
(Hüseyin Yalçın)
Ruhlarımız âşıktır, can yakan sözlerine
O şifadır âşığın, ağlayan gözlerine
Can mülkünde canândır, arş mülkünün
Leylâ’sı
Ondan başka kimin var güzeller Kerbelâ’sı!
Anamız mersiyede ağlarken şehitlere
Gözyaşları karıştı emdiğimiz sütlere
Görünce Kerbelâ’yı onların sînesinde
Tanıdık o mevlâyı Zeyneb mersiyesinde
Zeyneb’in ay parçası, doğranan Ekber’ine
Kundakta gül goncası, oklanan Esğer’ine
Mersiye meclisinde yanarak ağladılar
O matem günlerinde hep kara bağladılar
Su içerken daima Hüseyn’i yâd ettiler
Bize Hüseyn aşkını çocukken öğrettiler
Tuttular elimizden giderken aşuraya
Gidiyoruz sanırdık o kanlı Kerbelâ’ya
Siyah gömlek giydirip desteye bıraktılar
O çocuk kalbimizde bir meşale yaktılar
Susuz Ali Esğer’i gözlerimiz arardı
Ona su vermek için kalplerimiz yanardı
Rubâb’ın dilleriyle bize lay lay dediler
Zeyneb’e ses verdiler Rukayye vây dediler
O çocukluk yılları canlanır gözümüzde
Şükran size analar, velâ var özünüzde
Yâ Hüseyn sedâsıyla ruhlarımız tanıştı
Bizim için o günler Hüseyn’i uyanıştı
Ne kadar da severdik sînemize vurmayı
Babamızın olduğu o destede olmayı
İmamın kırkı günü imam ihsânı vardı
Elleri selavatlı anam helva yapardı
O mübarek kokusu yayılırdı her yere
Tabak tabak helvayı dağıtırdık evlere
Sefer ayından on gün Muharrem tamam idi
Yeni bir şeyler almak iki ay haram idi
Her evde tutulurdu Hüseyn’e matem yası
Nezri olan seslerdi ağa Hazret Abbas’ı
Parlıyor yıldızların en âlâ ışıkları
Şimdi biz Hüseynî’yiz Kerbelâ âşıkları
Velâyet semâsından bakıyor güzel şâhım
Şehâdet sofrasından rızıklandır Allah’ım!
ISITMA KUMU KERBELÂ
(Hüseyin Yalçın)
Kerbelâ haddini bil ısıtma gumu Kerbelâ
Sende bir ağam yatır adı Hüseyndi Kerbelâ
Bu meydan aşg meydanı can verir dine
Kerbelâ
Yetmiş iki yiğitle direnir zulme Kerbelâ
Minâda Helilullah gurbân verdi İsmail’i
Oldu bugün gurbângâh zıbhi azime Kerbelâ
Es-selâm ya Ebu’l-Fazıl ya gasim ya Eli
Ekber
Es-selâm ey tarihi yeniden yazan yiğitler
Hak ile batıl ayrıldı bugün Kerbubelâ’da
Secde etti o günde yeniden bütün melekler
O kurumuş dudaklar mesaj verdiler tarihe
Yok etti karanlığı sönmez meş’âle Kerbelâ
“Hel min nasir” feryâdı yankılandı tüm
tarihe
Her gün oldu aşura her yerin adı Kerbelâ
Fırat’ın sularına iner bugün ilâhi nur
Her damlası gan olur boğar zâlimi Kerbelâ
Bu tûfân Nûh tûfânı ümmetin kurtulduğu gün
Hüseyn ümmetin Nûh’u kurtuluş yeri Kerbelâ
KERBELÂ EY KERBELÂ
(Hüseyin Yalçın)
Kerbelâ ey Kerbelâ
Bu ne matem bu ne aşura
Hüseyn’in şehâdeti
Yüreklerde oldu yara
Kerbelâ ey Kerbelâ
Bu ne kıyamet bu ne tûfân
Zeyneb’in olup nâlân
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Oldun Hüseyn’e vatan
Bigünah kana batan
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Ağlıyır bu gün sana
Peygamber ve Ebel-Hasan
Zehra’nın kurbânı sen
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Ehl-i beyt çok gamlıdır
Şehid oldun garip etşân
Zeyneb’in sen canısın
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Hani Kasım Ali Ekber
Sana yas tutup melekler
Ey bi-kefen mazlum Hüseyn can
Matemini saklıyıp
Ağlaşırlar Hüseynîyan
Yüreklerde Kerbelâ’n
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Bu ne musibet bu ne belâ
Zeynebin düşüp çöle
Ey bi-kefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Hani Abbas-ı dilâver
Guzu gurbânın Esğer
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Bu ne ezâ bu ne belâ
Mahlûkat çeker nâle
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Kerbelâ ey Kerbelâ
Sende yatıp dı şehidân
Seyyid-i şühedâsın
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
Adın dua dilimde
Aşkın od salıp gönlümde
Şefaat mahşer gününde
Ey bikefen mazlum Hüseyn can
KERBUBELÂ ÂŞIĞI (Hüseyin
Yalçın)
Kerbubelâ âşığı alemdâram
Yadigâr-ı Murtazâ’yam, Haydar’am
Menem dilâver, Abbas alemdâr
Menem nişân-ı Haydar-ı Kerrâr
Aşk u vefâ mektebinin oğluyam
Hüseyn’ime men yürek'ten bağlıyam
Menem Ali’nin balası namdâr
Menem Zehrâ’yâ Abbas vefâdâr
Men âşığam meydan-ı Kerbelâ’ya
Men penâham nâibe-yi Zehrâ’ya
Menem sekkâ-yı susuz heymeler
Menem ümid-i Rugayye, Esğer
Men Haşimî iftihârı serdâram
Men vâris-i saflar yaran Teyyar’am
Ağlama bacı, ağlama Zeyneb
Sen böyle yürek, dağlama Zeyneb
KIBLE-Yİ ÂŞİKÂN (Hüseyin
Yalçın)
Kerbelâ’da bugün bir kıyam
Şehadet meydanında imâm
Hüseyin olmuşrur imtihân
Vermiştir Allah’a çok kurbân
Yetmiş iki şanlı kahraman
Başında mevlâ-yı mazlumân
NAKARAT: Yâ Hüseyn, yâ
Hüseyn, yâ Hüseyn
Yâ Hüseyn, yâ Hüseyn, yâ
Hüseyn
Yâ Hüseyn, yâ Hüseyn, yâ
Hüseyn
Yâ Hüseyn, yâ Hüseyn, yâ
Hüseyn
Kerbelâ aşkımız bizleri
Eylemiş pervâne yâ Hüseyn
“Hel min Nasir”in feryâtları
Eylemiş divâne yâ Hüseyn
Yâ mazlûm, yâ garîb, yâ etşân
Es-selâm, es-selâm, yâ imâm
Kerbelâ kıble-yi aşigân
Kerbelâ âşıklara rızvân
Dökülen tertemiz kanlardan
Lâleler oluştu gülistân
Şuhedâ cenneti Kerbelâ
Arzumuz ziyaret yâ mevlâ
Hem Muhammed Ali hem Zehrâ
Yaslıdır, bugün aşura
Tesliyet diyelim buradan
Çünkü yaslıdır bugün mevlâ
Tesliyet ey Sahib-i Zaman
Mehdi can, Mehdi can, Mehdi can
Aşura bizlere her zaman
Kerbelâ bizlere her mekân
Gözümüz yolunda hep senin
Yâ Mehdi yâ Mehdi el-amân
Tesliyet ey Sahib-i Zaman
Mehdi can, Mehdi can, Mehdi can
Kerbelâ, Samerrâ, Kâzımeyn
Kudüs ve Necef ve Haremeyn
Kurtulur o zaman zulümden
Ümmet bir seslense yâ Hüseyn
Tesliyet ey Sahib-i Zaman
Mehdi can, Mehdi can, Mehdi can
SEN ŞEHÂDET MEKTEBİSİN
(Hüseyin Yalçın)
NAKARAT: Kerbubelâ, Kerbubelâ, sen şehâdet
mektebisin
Es-selâmu aleyk Hüseyn,
sen şehidler önderisin
Kıyâmının azameti sardı bütün tarihleri
Lebbeyk dediler Allah’a hak yolunun
fedâileri
Şehadetin şafakları, kan kırmızıdır
gülleri
İmâm Hüseyn ve dostları İslâm’ın fedâileri
Kan kılıca galip geldi Hüseyn’in hak
kıyâmında
Kurbân oldular Allah’a Kerbelâ’nın
Minâ’sında
Yetmiş iki can kahraman, başlarında yiğit
imâm
Ölerek ölümsüzleşip yaşamayı ar bildiler
İslâm yok olup gitmişti, kanlarıyla
dirilttiler
Düşmüş İslâm bayrağını aşurada
yükselttiler
Aşk deryasında coştular, şehâdete
ulaştılar
Zulme boyun eğmeyerek kahramanca
savaştılar
Can vererek hak yolunda şanlı bir destan
yazdılar
Kanlarıyla yeni baştan hakkın hattını
çizdiler
Kıyamına, aşurana, bacın Zeyneb-i nâlâna
Selâm olsun, selâm olsun, Kerbelâ’na,
Kerbelâ’na
Kerbubelâ, Kerbubelâ, sen şehâdet ocağısın
Kahramanları koynunda saklayan cennet
bağısın
Âşıkların dergâhısın, Hüseyn’in
barigâhısın
Şehâdet âşıklarının emsâlsiz kıblegâhısın
Sende yatar Ali Ekber, Abbâs o namlı
dilâver
Altı aylık Ali Esğer, kuzu kurbân bir
küçük er
Şehid Hüseyn, şehid Hüseyn, gözümüzün sen
nûrusun
Şanlı İslâm mektebinin Kerbelâ’da
gururusun
Murtazâ’nın, Fatıma’nın, yadigârısın
Hasan’ın
Esir olan Zeyneb ile nazlı bala
Rugayye’nin
Unutulmaz kıyamıyla aşura hak destânınla
Kur’ân’ın ve Ehl-i beyt’in şerefisin,
onurusun
Mazlum Hüseyn, Mevlâ Hüseyn, şehidlerin
sen pîrisin
Es-selâmu aleyk Hüseyn, mektebimin
önderisin
Âdem ile Nûh peygamber, Îsâ, Mûsâ,
İbrahim’in
Kerbelâ’daki vârisi, risâletin fedâisi
Peygamberlerin eşrefi Muhammed’in
sevgilisi
Velâyetin, imâmetin, Kerbelâ’da temsilcisi
Kerbubelâ, Kerbubelâ, sen hürriyet
mihrâbısın
Şuhedânın mirâcında göğe açılan kapısın
Rugeyye’nin hicrânısın; Zeyneb’in derdi
gamısın
Göklerin, arşın ziyneti, Hüseyn’in sen
makamısın
Şehadet tâcı başında, sendedir mazlum
şehidler
Aşura'da kan ağlıyor yerler gökler ve
melekler
Sarsılmaz bir iman ile
bir avuç kahraman ile
Sen korudun mektebini,
izzet şeref ve şan ile
"Hel min
Nâsir" feryâdına, egide ve cihâdına
Abbas’ına Ekber’ine,
guzu gurbân Esğer’ine
O kesilen ellerine, o
Belâlı Zeyneb’ine
Bu canımız gurbân olsun
Kerbubelâ mektebine
NAKARAT: Soldu güller bu gün Kerbubelâ’da
Gülistânda bülbül düşüp
feryâda
Soldu güller bu gün Kerbubelâ’da
Gülistanda bülbül düşüp feryâda
Zeyneb’in o ey vay gardaş nâlesi
Tuttu o çölleri Hüseyn vây sesi
Ne Ekber’i, ne Abbâs’ı yoktur bir kesi
Zehrâ ana düştü yâda, ah Medine’si
Azizliğim yalan oldu ana Zehrâ can
Can Hüseyn’im kurbân oldu, oldu bağrım kan
Talanmışam, bağlanmışam ana Zehrâ can
Yüreğimde oklanmışam, eylerem figân
Esğer’ine lay lay diyen Rugayye balan
Düşüptü çöllere, men nerden bulam
Kûfe’nin vefası hep yalan imiş
Gülistâna Kerbelâ’da cellâtlar girmiş
Doğradılar güllerimi gonca demeden
Bağladılar ellerimi günah bilmeden
Gece gündüz ben ağlaram Hüseyn’im hânı
Kurbân olsun o gülüme Zeyneb’in canı
YOLLARIN BAĞLI GALIP
(Hüseyin Yalçın)
NAKARAT: Yolların bağlı galıp ay Kerbelâ
Sîneler dağlı galıp ay
Kerbelâ
Hesretin dillerdedi
kerivân çöllerdedi
Gözümüz yolda galıp aç bir Hüseyn
Gapılar bağlı galıp aç bir Hüseyn
Hesretin salıp oda gözümüz Kerbelâ’da
Âşıg olup ağa çölde gezerem
Bir nezer eyle ağa men gelerem
Toprağın olup şefa getligâhın bâsefâ
Dostların ayrı düşüp sennen Hüseyn
Geçeller aşkın ile canân Hüseyn
Ağlıyır gözlerimiz ürehde sözlerimiz
Yâ Hüseyn eyle nezer sen bizlere
Türbetin hâk-i şefâdı gözlere
Gönlümüz elemlidi şieyân matemlidi
Kerbelâ gülistânı orda Hüseyn
Şieyân mazlûm galıp darda Hüseyn
Bayrağın ellerdedi ganlı cephelerdedi
Kerbelâ ey ağamın yatan yeri
Şuhedânın hedefe çatan yeri
Gebriden dur ayağa bizlere bah bir ağa
Sende Ebbas’ın olup gelem golu
Can veriler açalar bağlı yolu
Ebbas’lar yollardadı gözleri movlâdadı
Sende Zeyneb’in hezân olup gülü
Kerbelâ sehrasında yaman hâli
Elleri goynundadı
zincirler boynundadı
Kerbelâ’nın aşkı
gönüllerdedir
Hüseyn’in şânlı nâmı
dillerdedir
Mahşere dek Kerbelâ
yaşayacak
Mesajını her yere
taşıyacak
Kerbelâ hak ehlinin
mektebidir
Üstadı Hüseyn ile
Zeyneb’idir
Kerbelâ’nın dersi izzet,
vefadır
Hür olmaktır Hak emrine
rızadır
Hak yolunda cihattır
şehâdettir
Hakkıyla kul olmaktır
adalettir
Hüseyn’in “heyhat”ı
Kerbubelâ’da
Yankılandı bütün arz u
semâda
Can vererek canlandırdı
İslâm’ı
Müstazaflara öğretti
kıyâmı
Hüseyn’in kanı Allah’ın
kanıdır
Hak yolunun en büyük
kurbânıdır
Hüseyin şehitlerin
serdârıdır
Hüseyin Hakk’ın sönmeyen
nurudur
Hüseyin âşıkların
imamıdır
Hüseyn’in sözleri Hak
kelâmıdır
Yâ Rab ayırma bizi Kerbelâ’dan
Koru bu mektebi sen her belâdan
Bu çöl Kerbubelâ çölü
Belâ çölüdür Kerbelâ
Âşıklara sıla çölü
Âşık gönüller elvedâ
Hüseyn’imin gülistânı
Cennetten yücedir şânı
Kızıl gül dolmuş her yanı
Ey kızıl güller elvedâ
Senin adın Kerbubelâ
Çöller gıpta eder sana
Hatta Arafât ve Minâ
Ey yaslı çöller el-veda
Haber verin bahçıvana
Ateş düşmüş gülistâna
Küller savrulur her yana
Elvedâ küller, elvedâ
Hüseyn'im ey aziz canım
Gidiyorum ey canânım
Bacın Zeyneb-i nâlânım
Ey nâlân diller elvedâ
Senle hayatım bahardı
Ah ne hayallerim vardı
Gittin hayatım karardı
Güzel hayaller elvedâ
Gülmez artık devran bana
Artık dünya zindan bana
Fırtınalı umman bana
Ah ey sâhiller elvedâ
Yaşarım sonsuz acınla
Kalk kol boyun ol bacınla
Güç ver ilahi gücünle
Ey gurbet eller elvedâ
Kalk ayağa Ebu’l-Fazıl’ım
Bak gör bükülmüştür belim
Sönmüş çerâğ-ı mahfilim
Bükülmüş beller elvedâ
Kesildi kolların kardeş
Ağladı, kavruldu güneş
Gökteki kuş, yerdeki taş
Kesilmiş kollar el-veda
Kalk ey yiğit Ali Ekber
Kuzu kurbân Ali Esğer
Ey Kâsım, ey gül-i perper
Ey solmuş güller elvedâ
Sıcak kumda yatan canlar
Özün Hakk’a satan canlar
Ey vuslata çatan canlar
Ey sâlih kullar elvedâ
Ey şehitler, ey âşıklar
Hem âşık hem de maşûklar
Ah ey ahdine sâdıklar
Hak diyen diller elvedâ
Hüseyn güldü, siz bülbülü
Razı ettiniz Resûl’ü
Hem Murtezâ hem Betül’ü
Âşık bülbüller elvedâ
NAKARAT: Her zaman aşura, her mekân
Kerbelâ
Ey kurumuş damarlara kan Kerbelâ
Hüseyn’ine, Zeyneb’e, kurbân Kerbelâ
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Sen şehâdet mektebinin ünvânısın
Hakk’a âşık olanların destânısın
Sen ölümsüz şühedâ gülistânısın
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Sen Hakk’ı arayanların bir Tûr’usun
Karanlıkları yok eden Hak nûrusun
Meşaleni mahşere dek Hak korusun
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Âşık olan kalplerde aşk âhengisin
Fânileri bâki kılan Hak rengisin
Kanların kılıçlara gâlip cengisin
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Ey hürriyet severlerin iftihârı
Ey Ehl-i Beyt mektebinin itibârı
Mahşere dek, izzetin tek alemdârı
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Zâlimlerin saraylarını titreten
Mazlumiyetiyle tarihi inleten
Mesajını cümle âleme dinleten
Ey Kerbelâ, ey Kerbelâ, ey Kerbelâ
Kerbelâ’yı, bir mekân, zannetme sen
Aşura’yı, bir zaman addetme sen
Kerbelâ, bir mektebin ünvânıdır
Kerbelâ, hak bâtılın furkânıdır
Kerbelâ, âşıkların destânıdır
Kerbelâ, sâdıkların meydânıdır
Kerbelâ’da, açtı hürriyet gülü
Kerbelâ’da, öttü izzet bülbülü
Kerbelâ’dan göklere, “heyhât” sesi
Yükselip mest etti âşık her kesi
Kerbelâ, Mûsâ’ların bir Tûr’udur
Canları alt üst eden, Hak nûrudur
Kerbelâ, haktır; evet Hak rengidir
Kerbelâ, kalplerde aşk âhengidir
Kerbelâ mı, yoksa Hakk’ın arşı mı?
Kerbelâ mı, yoksa aşkın
marşı mı?
Kerbelâ, can Kerbelâ,
kan Kerbelâ
Her gün aşuradır, her
yan Kerbelâ
İnin ey vefâlı dostlarım
inin
Buradır varacak yerimiz
bilin
Bilin ki bu sahrâ belâ
çölüdür
Adı ezelden Kerbelâ
çölüdür
Dökülecek burda pâk
kanlarımız
Burda kesilecek
kurbânlarımız
Burda yükselecek
“heyhât” nidamız
Gerçekleşecektir ahde
vefâmız
Düşmanımız duymaz
Allah’tan hicâb
Susuzluktan olur
ciğerler kebâb
Burada solacak has
güllerimiz
Susayacak burda
bülbüllerimiz
Burda oklanacak minik
Esğer’im
Burda doğranacak civân
Ekber’im
Burda kesilecek Abbas’ın
kolu
Ebedileşecek hakikat
yolu
Burda çiğnenecek
bedenlerimiz
Olacaktır hasır
kefenlerimiz
Günlerce toprakta kalır naşımız
Mızraklar başında gider başımız
Burada Zeyneb’im esir olacak
Şanlı kıyâmıma sefir olacak
Burda yâdigârım, aziz Seccâd’ım
Hasta yatağında olur şâhidim
Kollarında zincir gidecek Şam’a
Ebediyet verecek bu kıyâma
Dünya yaşadıkça yaşar mektebim
Yaşar mesajlarım, yaşar Zeyneb’im
Ey göz, yaşla dolup taş
Ağla, ağla durmadan
Çünkü kim ağlayacak
Şehidlere sonradan
Ağla o kervâna ki
Takdir ile yürüyor
Ahde vefâ etmeye
Ölüm onu sürüyor
AŞK MEKÂN-I KERBELÂ (Ali
Kaçan)
Nasıl bir belâysa o çöl Hüseyn’i yalnız
bırakıp
Alıp Elemdâr’ını, Esğer’ini leb teşne
salıp
Zeyneb’e yeddi gardaşın derdini gelbine
salıp
Bir gecede o zülfüne Kerbubelâ ağlar atıp
Ne var suyun deyemmedi Rugeyye dudaklarına
Yandı susuzdan Esğer’in ok deyipdi
boğazına
Ne var esen yelin deye beden yakan
toprağına
Düşüp o başsız beden senin o belâ çukuruna
Nece derde devâ olan, gerip Rugeyye atasın
Verdim o mehmânı sene, Tûrâb onu ısıtmasın
Eğmedi dinin başını, ucalttı al ganlar ile
Yer göğ edip ahu fegân, gelbim Hüseyn’e
ağlasın
İki cihâne nur saçan Peygember ağladı ona
Dil açmamış halda iken deydi lebi boğazına
Dedi balam oklanacak kim ağlamaz o halına
Susuz şehid edildiği çölün adıdı Kerbubelâ
Her yer olup Kerbubelâ, her günün adı
aşura
Mazlûmun feryâdına oldu nişân Hüseynî sedâ
Akan o al ganlar olup zâlime gorkulu rüya
Bütün beşer bilmeli aşk mekânıdır
Kerbubelâ
Yâ Hüseyn her gün aşura, yâ Hüseyn her yer
Kerbelâ
NAKARAT: Yâ Hüseyn
Bayrağın yükseklerdedir, ismin bütün
kalplerdedir
Unutulmaz hiç bu davan, mesajın bil ki
dillerdedir
İki cihâne nur saçan, cemâline kurbân olam
Tarihe bir destân yazan, duruşuna fedâ
olam
Ağladı ins u cin o gün, ki kalmadı yâr u
yâverin
Zehra’nın kalbin dağladı, o helmin nasir
feryâdın
Ne kaldı Kasım yanında, ne Alemdâr’ın var
senin
Vuruldu elinde balan, ne kaldı Ali
Ekber’in
Akıtılan o pak kanın, zalimlere bir
silledir
Heder olmayacak kanın, yere inmez o
sancağın
Beşerin kalbisin Hüseyn, kalbimizde aşk
kıblesi
Onurlu duruşun adı, ilâhi aşkın zirvesi
Amedem ezâna ağam, garalar bağlıyam
Başımda küller ile men, sînemi dağlıyam
Yâ Hüseyn Kerbelâ arızum menim
Yâ Hüseyn nökerinem men senin
Müntezirem ki ağam bi nezer eyle sen
Mende gelip Kerbelâ’ya yâ Hüseyn seslesem
Goyuldu kül üste başın yok uca gardaşın
Daş vurup açıldı gaşın hanı bir yoldaşın
El üsde can verdi balan Eli Esğer balan
Sepdin o al ganı göğe yer göğ oldu talan
Kalp sesimdi Kerbubelâ, var içimde sedâ
Akan ganımdı Neynevâ, her şeyim Kerbelâ
DUA EYLE ANA AÇILSIN
KERBELÂ (Ali Kaçan)
Nenem Zehra’nın mende bir gözel nişânesi
var
Anam öz elinnen tikip onda gözel nişâni
var
NAKARAT: Dua eyle ana açılsın Kerbelâ
Salıp derde meni hicrim gelip derde menim
gelbim
Ağam yadime düşende ucalıp göğe ellerim
O gün ses veren olmadı ağam Hüseyn gerip
galdı
Başın açıp nene Zehra oğul vay deydi
ağladı
Galıp isdi gum üsdünde yatıp gebirsiz o
çölde
Ağam galıpdı bi kefen sarılıp esgi bir
herse
Canı gözden atan ağam Hudâ’ya mihribân
ağam
Verip şehit elemdârı hanı kömeh diyen ağam
Balan attan düşen oldu gızıl gane batan
oldu
Alıpdı oggeder yâre o gözelim beden soldu
Gözeler gözeli ağam yüzü beheşti andıran
Yatıpdı isdi gum üsde bacın Zeyneb arar
oldu
FERYAD EDER AĞLARIM
(Mehmet Demirer)
Kerbelâ’yı anarken her damla gözyaşımla
Kan gözümden akarken mazlûmlara yanarım
Matemine yanarken başa vurup hışımla
Kervân yola çıkarken feryâd eder ağlarım
Hüseyin maşukuna adarken pak canını
Sahra-yı Kerbelâ’ya akan masum kanını
Gayretim anlamaya o irfânî yanını
Çadırlara bakarken feryâd eder ağlarım
Susuz can veren erler Fırat’ın kenârında
Şimdi suya kandınız siz Kevser pınarında
Gıpta ederken size ben bu hasret nârında
Ciğerimi yakarken feryâd eder ağlarım
Abbas’ın kollarını kesmişler kesmesine
Birçok mızrak saplanmış, Ekber’in sînesine
Duyduğum benziyorsa Rukeyye’nin sesine
Yürekten ah çekerken, feryâd eder ağlarım
Neler oldu ah neler Kerbubelâ çölünde
Âşıklar bir arada Aşura mahfilinde
Bakan tarihi görür çadırların külünde
Çöller yanık kokarken feryâd eder ağlarım
Zeyneb’in yiğitliği her safhada görüldü
Zannettiler korkaklar Ali tekrar dirildi
Yetmiş iki aziz can özgürlüğe verildi
Zincirleri takarken feryâd eder ağlarım
Ellerinde zincir var Ümmü Külsüm, Sakine
Ali Esğer kundakta can vermişti bu dine
Zehra, Ali aşkıyla yansın diye bu sîne
Hasretini çekerken feryad eder ağlarım
“Hep güzellik gördük biz” dedi Zeyneb-i
Kubra
Dünya perest olanlar bunu anlamaz asla
Biz ne kadar geride onlar ne kadar vâlâ
Bu halime bakarken feryâd eder ağlarım
Yine görmüştü o gün babasını düşünde
Şirin dilli Rukayye babasının başında
Acılar toplanmıştı Zeyneb’in gözyaşında
Rukeyye’yi yıkarken feryad eder ağlarım
Gölge etme Cebrail perde olma araya
Kanadını bir çekte bakayım şu saraya
Âşık Mehmet bir umut ile geldi buraya
Oraya göz dikerken feryâd eder ağlarım
KERBELÂ ANLAŞILMAZ
BELÂYA AĞLAMADAN (Mehmet Demirer)
Kendime ağlıyorum Kerbelâ dendiğinde
Matemler meclisinde bazense bir düğünde
Gözlerim durmaz benim bir zincir
gördüğümde
Kendime ağlıyorum Muharrem girdiğinde
Kendime ağlıyorum Zeyneb adı duyunca
Sayıları sayarken yetmiş iki deyince
Farkında olmayanlar hele beyaz giyince
Üzüntüm artar benim matem ayı boyunca
Kendime ağlıyorum susuz biri görünce
Parçalanır yüreğim yere hasır serince
Hemen aklıma gelir yaralanmış görünce
İçim karalar bağlar Muharrem’e girince
Kendime ağlıyorum Ali Ekber duyunca
Peygamber’e çok benzer, bir de onun
huyunca
O kadar benzerdi ki boyu bile boyunca
Kendimi hiç tutamam bunları okuyunca
Kendime ağlıyorum Abbas adı gelince
Susuz olan birisi birine su verince
Kolu kopmuş haberi bir yerlerde görünce
Abbas gelir aklıma benim her şeyden önce
Kendime ağlıyorum Kasım’ın nazarında
Ben olsam ne yapardım öyle can pazarında
Gözyaşımı dökerek ben şiir yazarım da
Kan dökemedim diye kendime kızarım da
Kendime ağlıyorum Ali Asger yaşında
Çocukta bir kan görsem boğazında, başında
Nerde olsa fark etmez kundağında, döşünde
Gözü ağlar bulurum ta sabahın beşinde
Kendime ağlıyorum Rugeyye oldu esir
Acaba ne buldular onlara nasıl kusur
Ne olur bağlamayın zincir elini kesir
Veled-i zînâlara sözler etmez ki tesir
Kendime ağlıyorum Sakine’yle birlikte
Benzeri görülmemiş bu olay zaten ilkte
Günler iyi geçer mi düşmana esirlikte?
Bunların üstüne yok zulüm ve diktelikte
Kendime ağlıyorum kafamı kaldırmadan
Öyle ağlıyorum ki kimseye aldırmadan
Onları anlayamam ağlasam hiç durmadan
Kerbelâ anlaşılmaz Kerbelâ’ya varmadan
Kendime ağlıyorum Zülcenâh’a bir bakın
Zülcenâh Hüseyin’e baktım ki benden yakın
Gıpta olabilir ya kıskandı sanman sakın
Gözyaşı döküyorum bende olayım yakın
Kendime ağlıyorum gözyaşıma bakınca
Ben de olmak isterim bir o kadar yakınca
Ağlamak istiyorum sizce yoksa sakınca
Kendime ağlıyorum Kerbelâ’ ya bakınca
Kendime ağlıyorum Hüseyin’ e ağlarken
Ali Ekber meydanda Hüseyin’de ağlarken
Baba gitme diyerek çocuklarda ağlarken
Ben durabilir miyim? Zeyneb Şam’da
ağlarken
Siz nasıl durursunuz? Zehra Betül ağlarken
ŞEHİTLER KERBELÂ’SI
(Mehmet Demirer)
Gazıriyye, Neynevâ, meşhur adı Kerbelâ
İblis’in hileleri, bilinmeli evvelâ
Aşura günü için toplanmıştı her belâ
Hakkı hâkim kılmaya çıktı Hüseyin yola
Çadırları kurunca, topladı kafileyi
Düşmanların tavrından, anlamıştı hileyi
Dostlarım! Serbestsiniz fesh ettim
sözleşmeyi
Geri dönecekseniz, fırsat bilin geceyi
Dönmek için gelmedik, kararlıyız hepimiz
Sana dokunamazlar, ölmedik bizler henüz
Hangi yüzle gideriz, Fatıma’ya ne deriz?
Alnımız ak gidelim, müsaadeni isteriz
Kanlarıyla yazdılar, mesajını Kur’ân’ın
Tarihte örneği yok yetmiş iki yârenin
Böylesi görülmemiş, Allah’a can verenin
Yolundaydı her biri, Kâbe’de put kıranın
Saltanatın ordusu, sultanların adına
Kasım’ı öldürenler, ermesin muradına
Ekber’i görenlerin Resûl düşer yâdına
Böyle şey yapılır mı Peygamber evlâdına?
Su deyince çocuklar, Abbas Fırat’a koştu
Kollarını kestiler, atından yere düştü
Oklanmıştı, Abbas’ın su kırbaları boştu
Bu zulmün müsebbibi Yezit denen sarhoştu
Ali Esğer kundakta kime diyet ödüyor?
Ümmü Külsüm, Sakine, Zeyneb ile gidiyor
İmam Zeyne’l-Abidin Şam’da lanet ediyor
Ehl-i beyt esir olmuş gören, duyan ne
diyor?
Kılıçlar size karşı gönülleri seninle
Ceddine benziyorsun hem de birçok yönünle
Düşmanların el çekmez uğraşırlar dininle
Onların sorunları Muhammedü’l-Emin’le
Sureti insan ama hayvan gibi yaşardı
Ciğer yiyen kadının kan ağzından taşardı
Ona layık olmayı ancak Yezit başardı
Yezid’in yaptığına Nemrut bile şaşardı
Firavun onaylamaz görse bu zulümleri
Bunlara insan diyen var ise çıksın biri
Zilletle yaşamanın İslâm’da yoktu yeri
Vedalaştı Hüseyin gidiyor gelmez geri
Hazreti Yahyâ gibi başın göklerde senin
Hasıra sarılmıştı o mutahhar bedenin
Cibril ile gelmişti Peygamber’e haberin
Hüseyin yenilmedi, Fecr’e yemin ederim
Terk-i mâsivâya ram, mâşukuna pür heves
Büyük kurbân Hüseyin, bunu bilmeli herkes
Hakkı haykırıyordu mızrak başında bir ses
Kevser için verildi Kerbelâ’da son nefes
Ehl-i beyt’i sevmeyen mümin olamaz, mümin
Sevmemek için sanki yemin etmişler yemin
Ubeydullah bin Ziyad kimin evladı kimin?
Dini yok eder bunlar, zemin bulsalar zemin
Yoksa okunacaktı İslâm’ın Fatiha’sı
Semada yankılandı Peygamber’in nidâsı
Geçmişten geleceğe hakla batıl davası
Hakk’ın galip geldiği şahitler Kerbelâ’sı
ŞEHİTLER DİYÂRI
KERBELÂ’DA (Mehmet Demirer)
Şehitlerle asıl cennet süslenir
Aşık, mâşukuna bakar seslenir
Şükür sofrasında sevda beslenir
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Resûl’e benzeyen Ali Ekber’di
Yüzünü kim görse hüznü giderdi
Bir gören bir daha göreyim derdi
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Çocuklar kaç gündür susuz, uykusuz
Fırat’ı kuşatmış düşman bahusus
Abbas’ın kolunu kesen namussuz
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Kalbinde zerrece kalmasın hüzün
Diyerek Kasım’a verdi ya izin
Burası bittiği yer idi sözün
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Kundakta bir çocuk çıktı meydana
Zâlim düşman henüz doymadı kana
Yapılan bu zulmü gör Zehra ana
Şehitler diyârı Kerbubelâ’da
Her biri can verdi Mevlâ yoluna
Gerçek haklı, haksız böyle biline
Ne geçti düşmanın bir bak eline
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Hüseyin’e özel bir gömlek verdi
Verdiği gömleği kırk parça gördü
Zeyneb taşır ancak bu kadar derdi
Şehitler diyârı Kerbubelâ’da
Ne kadar zor olur veda busesi
“Gitme baba” diyen çocuğun sesi
Ağlattı, ağlamam diyen herkesi
Şehitler diyarı Kerbubelâ’ da
Özü, sözü doğru olur şehidin
Onlar sayesinde ayakta bu din
İslâm’dı yeniden yeşeren o gün
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
Peygamber gülünün vecizdi sözü
Aşkın mahfilinde gülüyor yüzü
“Ahde vefa” gördü herkesin gözü
Şehitler diyarı Kerbubelâ’da
KERBELÂ ÇİÇEKLERİ (Yaşar
Topkaya)
Asırlardır ağlarız dinmedi bu âh u zâr
Hep kan hep gözyaşı mı tarihin gerçekleri
Zaman bir ayna gibi gerçeği eder ikrar
Kırmızı açar her dem Kerbela çiçekleri
Dinmiyor dinmez asla gözlerden akan yaşlar
Bir şehadet bitince başka şehâdet başlar
Şem'e pervane olup depreşir eski aşklar
Yakar kendini oda sevgi kelebekleri
Beklenen sevgiliden asırlardır haber yok
Ağlar feryat ederiz zira sıkıntımız çok
Her gün başka bir yerden kalbimize değer
ok
Çatladı sabır taşı kestiler bebekleri
Vuslat ne zaman mevlâ yolda kaldı gözlerim
Tağutlar azdı mevlâ Zülfikâr’ı özlerim
Gel artık, gel mevlâmız takatliyken
dizlerim
Artık her gün havlıyor Süfyan’ın köpekleri
Her gün zulüme gebe zalim doğurur zaman
Eser zulüm tûfânı yakar kavurur zaman
Zalime verir fırsat yıkar devirir zaman
Okşamaz gönlümüzü ilkbahar külekleri
Sıkıntımız büyüktür ümidim daha büyük
Teslim olmadım asla olmadı başım eğik
Çünkü layık olursak Mehdi askerleriyik
Bir tek zuhur söndürür bu yanan yürekleri
Ey haremi parçalanan, türbesi gamlı
Kerbelâ
Sende ağam Hüseyn yatar, sureti kanlı
Kerbelâ
Sen dağlayıp yürekleri, ağlattın
Resûlullah’ı
Asırlardır yaşar sende bu matem canlı
Kerbelâ
Senden mahzun akar Fırat matemi var
yastadır o
Sana yönelmeyen kalpte maraz vardır
hastadır o
Yücelir aşkın sancağı alemdâr Abbas’tadır
o
Önünde hep baş eğeriz sancağı şanlı
Kerbelâ
Hem Mekke, hem Medine’sin, sen
Beytü’l-ahzan’sın bize
Sende dirilir kalbimiz, candan öte cansın
bize
İftihâr ederiz senle, sen şerefsin şansın
bize
Sen izzetin miracısın, yiğit destanlı
Kerbelâ
Biz aşkı sende tanıdık, âşıkların
mâbedisin
Senin aşkın bitmez bizde, hep yaşarsın
ebedisin
Sen İslâm’ın son kalesi, müslümânın
edebisin
Sende feyze çatarız biz, kuzu kurbânlı
Kerbelâ
Her gün aşuradır bize yasımız var ehl-i
gamız
Nazar eylesin şahımız icabet bulsun duamız
Duamız budur Allah’a Tez zuhur etsin
ağamız
Kalmasın bu kalp hüzünlü gönül hicrânlı
Kerbelâ
Server-i âl-i abâ fahr-i kâinat
Resûl-i Kibriyâ şahımız bizim
Ondan sonra kadir bilmedi ümmet
Budur feryâdımız ahımız bizim
Kevser-i Resûl’dür, Betül-i Zehra
Velayet bağının şâh gülü Zehra
Resul’e herkesten sevgili Zehra
Odur güneşimiz, mâhımız bizim
İmamlar babası, şâh-ı velayet
Hakkında Kur’ân’da yüzlerce ayet
Ali’nin hakkını bilseydik şayet
Olmazdı ahımız vahımız bizim
Hasan-ı Müctebâ, ey mazlum imam
Seni sevenlere ne keder, ne gam
Ey sevgili canân, ey benim mevlâm
Dönmeyiz bakidir ahdimiz bizim
Şehidi Kerbelâ, şâh-ı şühedâ
Olsun bütün canlar yoluna fedâ
Çınlar kulaklarda bir hazin sedâ
Kerbelâ’dır kıblegâhımız bizim
Kerbelâ susuz değil su vardı Kerbelâ’da
Hüseyn aciz değil sır vardı Kerbelâ’da
Elçiler yolladılar binlerce mektup ile
Menfaatçi hainler ettiler ona hile
“Yetiş yâ Hüseyn” deyip çağırdılar Kûfe’ye
“Zulüm almış her yanı sen kurtar bizi”
diye
Vefasızlık ettiler onlar ahitlerine
Dönüp kılıç vurdular davet ettiklerine
Ne cevap verecekler Muhammed Mustafa’ya
Hep ihanet ettiler Mürtezâ, Müctebâ’ya
Kesip surdan attılar Âkil oğlu Müslim’i
Nasıl şehid ettiler Muhammed’in neslini
Boğazınnan vurdular altı aylık Esger’in
Kolları fedâ oldu Alemdâr Ebu’l-Fazıl’ın
Peygamber şebihi Ali Ekber doğrandı
Hasan’ın oğlu Kasım al kanına boyandı
Sahra-yı Kerbelâ’da yetmiş iki gül yandı
Minâ misâli o gün temiz canlar doğrandı
Çıktı Hüseyn meydana uca sesle seslendi
Dedi ki “bakın bana Resûl dedem değil mi?”
“Haydar-ı Kerrar Ali benim babam değil
mi?”
“Peygamber kızı Zehra benim anam değil
mi?”
“Şehitler efendisi Bedir aslanı Hamza
Cennette uçan Cafer benim amcam değil mi?”
“Cennetin iki genci gençlerin efendisi
Cennetin ta kendisi ben ve Hasan değil
mi?”
Hüseyn’dir veliyullah âlemler biliyordu
Hüseyn’i kesen necis “müslümânım” diyordu
Kalpleri mühürlüler soldurdular gülşeni
Kulakları duymayan kör vardı Kerbelâ’da
Hüseyn âciz değil sır vardı Kerbelâ’da
Ne belâsın Kerbelâ sende pîr-i civân öldü
Müctebâ’nın yadigârı Kasım-ı kahraman öldü
Akar Fırat suyu serin
Susuz can verdi Esger’in
Şebihi son Peygamber’in
Ali-yu Ekber’in öldü
Balalarım sana fedâ
Söyledi Zeyneb-i Kübra
Kefen getir anam Zehra
Hüseyn’in bikefen öldü
Bütün âlem ağlar sene
Musibetin dağlar sîne
Men ağlıyım hangisine
Yetmiş iki yaran öldü
Uca boylu bir alemdâr
Sanki serdâr değil Heydar
Kolların kesen alçaklar
Şâd oldular Abbas öldü
Kestiler başın sahrada
Gelen olmadı imdâda
Makamın verdi Seccâd’a
Konuşan bir Kur’ân öldü
DİNMEYEN AŞK SIZISI
KERBELÂ (Ersan Baydemir)
Kerbelâ.
Ey kalplerimizin takıntısı!
Ey gözyaşlarımızla akan ırmak!
Şimdi yüreklerimizden damla damla kan
akmaya başladı berrak suyuna!
Kerbelâ.
Ey aşkın ateşle yoğrulduğu sahra!
Kalplerimize senden sıçrayan ateş hiç
sönmüyor
Öyle bir ateş ki cehennem nârını serinlik
ve selâmete çevirir!
Kerbelâ.
Ey kanlı meydan!
Her imanlı yürek sana şah damarından
bağlıdır
Kalplerimize aşk akıtmaktasın
Ve biz davan uğruna kanlarımızı pek
kıymetsiz görmekteyiz
Kerbelâ.
Ey kalplerdeki tatlı sızı
Diller seni anlatmaya âciz
Söz de şiir de tükenir, sen hala taptaze
kalırsın
Sen ki kuru toprağından nice mânâ ırmakları
akmaktadır.
Kerbelâ.
Ey kanın kutsallaştığı
Ey canın canâna ulaştığı
Ey dinin aşka dönüştüğü
Ey imanın destanlaştığı aşk sahrası!
Kerbelâ.
Ey dinmeyen sızı
Ey bitmeyen acı
Ey merhemsiz yara
Ey kurumayan kan
Ey sönmeyen alev
Ey sonsuz öykü
Ey duraksız kervan
Ey tarifsiz güzellik
Kerbelâ...
Ey aşk
Ey gözyaşı
Ey can
Ey canân
Ey kan
Ey Kenân
Ey yol
Ey kervân
Ey su
Ey ateş
Ey barış
Ey savaş
Ey kardeş
Ey bacı
Ey ana
Ey evlât
Ey yara
Ey merhem
Ey dert
Ey dermân!
Kerbelâ.
Ey Kerbelâ!
Hangi sayfanı açsam
Kalbim titriyor
Kanım coşuyor
Gözyaşlarım revân oluyor.
Hangi sayfandan, hangi satırından
başlamalıyım?
Anadan mı oğuldan mı?
Kardeşten mi bacıdan mı?
Babadan mı kızdan mı?
Yetmişlikten mi altı aylıktan mı?
Vefadan mı cefâdan mı?
Susuzluktan mı yalnızlıktan mı?
Vedâdan mı umutsuzluktan mı?
Oklardan mı kılıçlardan mı?
Kandan mı gözyaşından mı?
Çığlıktan mı naradan mı?
Seni en iyi gözyaşları anlatıyor!
Çünkü gözyaşının rengi yoktur!
Acıyı da anlatır aşkı da
Ateşi de anlatır suyu da
Ayrılığı da anlatır kavuşmayı da
Hüznü de anlatır sevinci de
Gülü de anlatır dikeni de
Evet, seni Zeyneb’in gözyaşlarına sormalı
ey Kerbelâ!
Kardeşinin ardından bakakalmıştı ya
giderken.
Dur demişti, bir kez daha bakayım sana.
Harabede için için ağlayıp sarayda aslan
gibi kükreyen Zeyneb!
Sakine’nin minik ellerine sormalı seni
Çaresizliği ve hüznü kucaklayan o minik
ellere
Hüseyn’in ayaklarına gitme diye sarılan
ellere
O kanlı toprağı başına savuran ellere
Fırat yolunda düşmüş bir çift uzun kol
vardı
Seni işte o kollara sormak lazım ey Kerbelâ!
Hani “sağ kolum kesilse de sol kolumla
savunurum dinimi” diyerek
Sol kolunu da canını da hak uğruna veren
kahramanın kollarına
Ey Kerbelâ.
Üç gününü anlatmaya üç asır yetmez senin!
Sen bir aşk madenisin tükenmeyen
Sen bir hikmet çeşmesisin kurumayan
Sen canda bir sızısın dinmeyen
Sen bir deryasın sahilsiz
Sen kalpte imansın sarsılmayan!
Kerbelâ...
Ey Kerbelâ!
Selâm o mübârek toprağına
Selâm toprağına dökülen kanlara
Selâm üzerinde akan gözyaşlarına
Selâm seni kıble edinen tüm gönüllere!
KERBELÂ EBEDÎ BİR SEVDA
(Ersan Baydemir)
Kerbelâ Kerbelâ Kerbelâ
Kerbelâ ebedî bir sevdâ
Rasûl-i Ekrem’in vârisi
Hüseyn şühedâ efendisi
Aliyyu’l-Murtazâ babası
Fatıma Betül’dür anası
Zehra’nın kalbinin meyvesi
Hüseyn hidayet meş’âlesi
Zeyneb’in ümidi neşesi
Hüseyn o kurtuluş gemisi
Hüseyn’in adı dillerdedir
Hüseyn aşkı gönüllerdedir
Hüseyn yası bir ibadettir
Sâbit bir nebevî sünnettir
Hüseyn’e Resûlullah ağlar
Tüm melâiketullah ağlar
Hüseyn için Ehl-i Beyt ağlar
Hüseyn için bu ümmet ağlar
Aşura günü Kerbelâ’da
Hüseyn’e yer ile gök ağlar
Aşura günü Kerbelâ’nın
Şifâ dolu toprağı ağlar
O gün ay güneş ve yıldızlar
Hüseyn’e Fırat nehri ağlar
Yakılmış çadırların külü
Kanlı ok ve mızraklar ağlar
Hüseyn’e ağla ey müslüman
Hüseyn’e bütün âlem ağlar
Kerbelâ Kerbelâ Kerbelâ
Kerbelâ iman cihat takva
NAKARAT: Burası Kerbubelâ, burası aşk
meydanı
Su yolundan dönmedi,
Hüseyn’in alemdârı
Su yolundan dönmedi,
Hüseyn’in vefâdârı
Ganlı hasret gözlerle
Gardaş yolun gözlerim
Galdım tenha sahrada
Sensiz suyu neylerim
Zâlim yatmış pusuya
Nehr-i Fırat üstünde
Zeyneb dağlar yüreyin
Gardaş geri dönmedin
Uca boy Alemdâr’ım
Gelem olup gollarin
Ey susuz serdârım
Yolun gözler kızlarım
Zayneb’in feryâdı
Titretti Kûfe, Şam’ı
Ehl-i beyt virân oldu
Gara zülfünün yoldu
CANLARIN KÂBE'Sİ (Cafer
Bayar)
Sen kızıl laleler yeşerten
Yalçın kayalardan, kara taşlardan
Sen, yıldırımlar çakan
Zemheri gecelerin
Zehir zemberek karanlığın beynine
Sen, dağları utandıran
Azminle, iradenle
Sen fıtratın, erdemin güneşi
Tarihe doğan
Yasa boğan karanlıkları
Sen, ölümü uyandıran
Ecel yatağından
Kırmızı karanfilleri sen ektin
Ölümün göğsüne
Sen çaktın şeref yıldızını
Onursuz ölümün alnına
Canların Kâbe’si, mezarın
Toprağın, secdegâhı
Ey şehid!
KERBELÂ DESTÂNI (İsmail
Aykanat)
Karanlıklar çöküyor Şam’dan Resûl dinine!
Kılıç kan sabır feryât dinmeyen bir
zelzele
Çöller ufuklar dolmuş otuz bin satılmışla
Yetmiş üç cengâverin savunduğu mazlum din
Teslim edilir mi hiç kâfirler sarayına
Gidin tüm korkularım karanlıklarım gidin!
Ölüm yüklü bulutlar çökmüştü asumâna
Acı taşırdı her yel ölüm kusar her vaha
Hıçkıran çadırlarda kadınlar anne bebek
Bebeğe susuzluğu hangi dil dinletecek?
Âl-i abâ görmüştü bu vahşeti çoktandır
Resûl soyu imânı her silâhtan yamandır
Can Abbâs’ım devrildi Aliler şehit oldu!
Kerbelâ çöllerinde ne yiğitler vuruldu!
Özgürlük bayrağına renk verdi al kanları!
Alevlenen bir aşkla savaştı kalanları!
İlâhî direnişi otuz bine yetmiş üçün
Onur verdi kullara zâlim saraya hüzün!
Sen ey Resûl bakışlı kahraman güçlü imam!
Zalim zincirleri kır! Özgürlük orda ne gam!
Çöller cennetin oldu melekler kanat sana
Âh, volkanlar misâli kaynasana coşsana!
Bu makama göz dikti tâ öteden Ümeyye
Allah Nebi aşkına bas kılıcı temizle!
Son kılıç son damla kan oluyorken gerçeğin
Aç kalsan susuz kalsan gece olsa döşeğin
İman yüklü yüreğin bizim için çarpacak
Bu yürek bu toprağı sana cennet yapacak
Kerbelâ sahraları varsın kan ölüm koksun
Varsın özgürlük için Resûl’ün kanı aksın
Ok sesi kılıç sesi at sesi kanat sesi
Kahrol rezil saltanat ihanetler Kûfe’si!
Bu savaş başka savaş sükûnet ve adayış
Cellâtlar sürüsüne hilafet bir aldanış!
Üç gün üç gece hep kan açlık susuzluk
Âşûra günlerinde biz sizlerle kavrulduk
Bir avuç gözü kara dalarken sağdan soldan
Perişan oldu kâfir ve boğuldu Fırat’ta
Sakife’nin intikamı sorulmuştu tağuttan,
Her kılıç perşembenin hesabıydı bir yandan
İlâhî direnişi otuz bine yetmiş üçün,
Onur verdi kullara, kâfir düşmana hüzün
Sevgilinin öptüğü dudaklarda değnekler,
Yanarım, âh yanarım, cehennemdir seneler
Bedr’in intikamını aldım derken lânetli,
Ciğer yiyen kadının sızlar mı ciğerleri?
Bugün âşûraların öğüdü var Fırat’ta,
Kıyam edin ey kullar, zafer bizim
Sırat’ta!
Şu utanmaz tarihin çehresinde lânetler
O devletli âlimler efsûs güneşi gizler!
Sevdiğin ey müslüman bil ki karanlıklardır
Karanlıklar, unutma, elâ gözlü hüsrândır
İnan hâlâ kan revân Kerbelâ sahraları
İnan hâlâ taht yıkar Zeyneb’in gözyaşları
Gidin tüm korkularım karanlıklarım gidin!
İşte çöl işte canım alın kollarım sizin!
Ölüm Allah bûsesi gördüm özleyenleri
Hayat sizlerin olsun çekerken Allah beni
Çadırlara su taşıyan Abbâs’ım artık ben de
Hüseyn’imi getirin Zeyneb önderim nerde?
Oklanan, mızraklanan, boynu vurulan benim!
Esvâbı talan olan can u canânlar benim!
Hasta yetim onurlu Zeyne’l-âbidîn benim!
Esirlerin rehberiyim Zeyneb-i Kübrâ,
benim!
Kandırılan mazurdur ırmağı saptıranla,
Kınayanlar kınasın, savaşım vardır benim!
Semavî divanlardan Hüseyin güler bize
Yetmiş üçün önünde ordular geldi dize!
Kartallar kadar güçlü ve özgürüz Hüseyin
Evrensel türkü olup aktın şelâlelerle
Namazı ve kıyamı borçluyuz bizler sana
Selâm selâm Zehrâ’ya, Haydar’a,
Mustafa’ya,
Selâm sana, soyuna ve beklenen imâma
Ay kerbelâ ay Kerbelâ
Derde devâdı Kerbelâ
Diyar-ı eşg-i Kerbelâ
Türbet-i pak-i Kerbelâ
Ebbas’ım kesik golları
Derde devâdı Kerbelâ
Ârif olan Hüseynî’ler
Namı nişânı neyliyer
Hak yolunda hür şehitler
Derde devâdı Kerbelâ
Öldi Eli-yi Ekber’i
Öldü şıphı Peygamber’i
Gardaş yadigari dilbendi
Derde devâdı Kerbelâ
Mezlûm Hüseyn gerip ağa
Anan Zehra geldi yasa
Kesik kola kesik başa
Derde devâdı Kerbelâ
Esğer’ini oğladılar
Ciğerini dağladılar
Yerler gökler ağladı
Derde devâdı Kerbelâ
Şifâdı taşı toprağı
Muhammed’in pak ocağı
Hüseyn’im pak kanı
Derde devâdı Kerbelâ
Mehdi vefâdı Kerbelâ
Hâki sefadı Kerbelâ
Derdi olannan al ğeber
Derde devâdı Kerbelâ
NAKARAT: Şie’ni ağlar goyma Ebu’l-Fazıl
Yolları bağlı goyma
Ebu’l-Fazıl
Mehdi vefâdı Kerbelâ
Hâki sefadı Kerbelâ
Derdi olannan al ğeber
Derdi olan biler bece
Derde devâdı Kerbelâ
Ârif olan Hüseynciler
Namı nişânı istemez
Kerbubelâ’nı kim göre
Bağı cinanı istemez
Sînesi üsde naz eden
Esger’ime lagan yatır
Şebh-i peykerime
Ekber’im vefâ yatır
Bir terefimde bağrı gan
Gasım’ı ker Hudâ yatır
Gani Erus’u toy günü
Yağşı henadı Kerbelâ
Bu kanlı çöllerin adı Kerbelâ
Hüseyn’e matemin adı Kerbelâ
Vuruptu sîneme dermansız yara
Bu yaşlı gözlerin adı Kerbelâ
Ey Sahibe’z-zaman gel imdâda
Zuhuru tez eyle yâ Mehdi mevlâ
NAKARAT: Ey Kerbelâ ey Kerbelâ belâ
Kerbelâ
Şieyânı ağlar koyan
Kerbelâ
Hem Muhammed Ali ağlar Kerbelâ
Fatime garalar bağlar Kerbelâ
Fırat’ın suları gan ile dolup
O ganlar zalimi boğar Kerbelâ
Zeyneb’in feryadı göklere varıp
Hüseyn’i başsız goyan Kerbelâ
Peygamberin gülü Zehra’nın oğlu
Yeryüzü nurunu alan Kerbelâ
Mahşere dek başsız goyan Kerbelâ
O masum ganları yutan Kerbelâ
Etrafına matem kusan Kerbelâ
Yüreklerin eşgi mevlâ Hüseyn can
Seni seçti Hakk’a gurbân Kerbelâ
Peygamber’in gülü Zehra’nın oğlu
Cennet gençlerinin en asil kulu
On iki imamın şehâdet daşı
Tüm melekler sizin için ağlaşır
Kerbelâ ey Kerbelâ
Şialar gelin yasa
Bu gece Kerbelâ’da
Gözyaşları akacak
Bu matemden dolayı
Zeyneb başe vuracak
Kerbelâ ey Kerbelâ
Mezar olan toprağın
Su yerine gan ile
Dolan o gatligâhın
Kerbelâ ey Zeyneb’in
Dertlerine dert katan
O ağaran saçların
Daha da beyazlatan
Ebu’l-Fazıl Alemdâr’ı
Suya gidip gelmedi
Oldu golları gelem
Geriye dönemedi
Ali Esger balanın
Dudakları guruyup
Bir oh deyip boynuna
Düşüp baba goluna
Hüseyn gidip meydana
Zeyneb’in gözü yolda
O küçücük balalar
Baba vây deyip ağlar
Heymedeki analar
Dize vurup ağlar
NAKARAT: Gedin Kerbelâ’yı görün ey Hüseyn
canem
Bu ne musîbetli ezâ ey Hüseyn canem
Heymelerin talan olup ey Hüseyn canem
Bacın Zeyneb zülfün yolup ey Hüseyn canem
Elemin gülü solup ey Hüseyn canem
Abbas’ın golu gelem ey Hüseyn canem
Yahdı yüreğimi bugün ey Hüseyn canem
Rugeyye’min baba sesi ey Hüseyn canem
Gece vakti karanlıkta ey Hüseyn canem
Baba Hüseyn ağlar hani ey Hüseyn canem
Gece tenha garanlıhda
Gördüm açılan yolları
Dedim babacan hardasan
Gördüm soğuk bedenleri
Al bir baba gucağına
Hesret galmışam boynuna
Çölde galmışam bir tek men
Apar meni de yanında baba
Gelbime yazmış Allah
Âşık-ı Kerbubelâ’yı
Esir-i eşgem movlâ
Zeyneb-i Kerbubelâ’yı
Gül bağım oldu virân
Gam gülü kerbubelâ’yem
Divâne oldum nâlân
Bülbülü eşg u belâyem
Secdede geçsin ömrüm
Her gece zikrim movlâ
Türbetin oldu mührüm
Mihrab-ı eşgim movlâ
Başıma indi gökler
Fırtına talan movlâ
Boynuna değen ğençer
Ömrüme değdi movlâ
Aşkına âlem kurbân
Hüseyn’im etşân movlâ
Dilimde ismin her an
Gönlüme sultân movlâ
Fırtına talan movlâ
Aşkıma şâhit çöller
Çöllere düştüm movlâ
Kerbelâ rahlem oldu
Kitabı sensin movlâ
Kerbelâ kıblem oldu
Mihrâbı sensin movlâ
Yol verin ey güruh-ı kin
Heymelere gedim gelim
Yaralarım çoh incinir
Yaramı bağlıyım gelim
Yara değipti başıma
Ganım ahıptı gaşıma
Zeyne’l-abidin gardaşıma
Vasiyet eyliyim gelim
Yara değipti sîneme
Elim yetmez Medine’me
Nazlı bacım Sekine’me
Derd-i dilim deyim gelim
Su üste ahtı gözyaşım
Yaralıdır menim başım
Susuzdu hırda gardaşım
Dudağınnan öpüm gelim
Susuzluktan rengim solup
Yanımı düşmenler alıp
Bu kefen gan ile dolup
Özge kefen geyim gelim
Bir atam var celil olup
Bu âleme delil olup
Gardaşı yok zelil olup
Ayağınnan öpüm gelim
Gönlümde Beynü’l-heremeyn zikrim Hüseyn
Hüseyn
Başımda pervânelerim diyerem yâ Hüseyn
Ey menim gehremân ağam Ebu’l-Fazıl
Eşginle dirilen gönüller ölmez
NAKARAT: Yâ Hüseyn Kerbelâ arzum menim
Yâ Hüseyn nökerinem men
senin
Ey bekâ mülkünün ezel seyyidi
Aşura gününün gözel şehidi
Canım senin meşgine gurbân Ebu’l-Fazıl
Âlem senin eşgine gurbân Ebu’l-Fazıl
Değişmem dünyaya mehebbetini
Âleme nam salan o geyretini
Aşığam âşığı şahı eletse
Eşgine divâne divâne metsem
Sensen menim servetim varım Ebu’l-Fazıl
Ey iftihar vesilem yârim Ebu’l-Fazıl
Nehr-i Elgem’deki şehâdetine
O suyu içmeyen asaletine
Suların vefana o heyretine
Golların düştüğü eşg cennetine
And olsun ki ağam sene sözüm var
Hasret Kerbubelâ’na ağlar gözüm var
Gözlerim gözüne fedâ Elemdâr
Ey eşg-i Fatime Heyder-i Kerrar
Bir el çek başıma sen Zeyneb canı
Ey ağlar gözümün eşgi irfânı
Ey gönlümün şifası ağam Ebu’l-Fazıl
Ruhumun âşinâsı mevlâm Ebu’l-Fazıl
Her zaman sevgili sultan Ebu’l-Fazıl
Zeyneb’in gözyaşı tûfân Ebu’l-Fazıl
Bu âşık gönlümün imanısan sen
Vurgunam eşgine derman Ebu’l-Fazıl
Ey segga-yı ehl-i herem ağam Ebu’l-Fazıl
Şâh-ı vefâ şâh-ı kerem mövlâ Ebu’l-Fazıl
Kerem eyle Kerbelâ gülü, ellerimiz gökte
yüzümüz yerde
Kandiller söndü sen şehit olunca belâ
çölünde
Dünya durdu bir an dönmedi evren geçmedi
akşam,
Doğmadı güneş kuşlar uçmadı kan dökülünce
belâ çölünde
Darda kaldı kullar bir o kadarda susuz
insanlar
Akmadı zâlim Fırat kesilince Abbas’ın kolu
belâ çölünde
Kalmadı gözde yaşlar kalmadı mümin
kullarda feryat
Melekler ağladı ıssız kumlara kan
dökülünce belâ çölünde
İnsan ağlar kul ağlar dağ taş cümlesi
ağlar ırmaklar tersine akar
Bir figandır cihanda esmez yeller Ümmü
Gülsüm belâ çölünde
Zeyneb Anam ister gülleri solmasın yürek
paralandı İmam yaralandı
İki cihân o an karalandı, kanlar akınca
İmamdan belâ çölünde
Yezit içip suyu vermedi Ali Asker’e haram
oldu o su Ehl-i beyt’e
İmam’ın başı inince kızıl kuma, yerler
yarıldı belâ çölünde
Hırs bürüyünce gözü, görmedi zalim o nurlu
gül yüzlüyü,
Bedeni toprağa karıştı, yürüyünce Hakk’a o
nur-ı pâk belâ çölünde
Hüseyin imam’i zikreder bir yudum su görünce
Yüreğim yansın gözlerim ağlasın imam gibi
belâ çölünde
Kerbelâ ey şehâdet mektebi olan Kerbelâ
Mustazaflara izzet toplumlara can verir
Kerbelâ
Bu meydan aşk meydanı can verir dine
Kerbelâ
Yetmiş iki yiğitle direnir zulme Kerbelâ
Minâ’da Halilullah kurbân verdi İsmail’i
Oldu bugün kurbângâh zıbh-ı azime Kerbelâ
Es-selâm ya Ebu’l-Fazıl ya Kasım ya Eli
Ekber
Es-selâm ey tarihi yeniden yazan yiğitler
Hak ile batıl ayrıldı bugün Kerbubelâ’da
Secde etti Hüseyn’le yeniden bütün
melekler
Okurumuş dudaklar mesaj verdiler tarihe
Yok etti karanlığı sönmez meşale Kerbelâ
“Helmin nasır” feryâdı yankılandı tüm
çağlara
Her gün oldu aşura her yerin adı Kerbelâ
Kan kılıca galiptir ispat eder o şehitler
Çağlara bir şehadet destanı yazan Kerbelâ
Fırat’ın sularına iner bugün ilahi nûr
Her zerresi kan olan boğan zalimi Kerbelâ
Bu tûfân Nûh tûfânı ümmetin kurtulduğu gün
Hüseyn ümmetin Nûh’u kurtuluş yeri Kerbelâ
Kur’an ve Ehl-i beyt’tir yok olmayan diri
Furkan
Furkan oldu ümmete her zaman diri Kerbelâ
Cebrail nida oldu yer ile gök arasında
Kevser’in kurbânlığı Hüseyn’e mekân
Kerbelâ
Zeyneb’in feryâdı titretti Kûfe’yi Şam’ı
Zeyneb tûfân olur yıkar Yezid’i Kerbelâ
Kerbelâ meni dağladı baba
Şimr-i elimi bağladı baba
Emmeme kömeyh galmadı baba
Mezlum eyledi meni Kerbelâ
Yüreğim ganla doluptu baba
Susuz Kerbelâ gamlıdı baba
Oğlanıp Esğer yaralı baba
Mezlum eyledi meni Kerbelâ
Susuz çöllerde Rugeyye baba
Emmemi beyhler çöllerde baba
Yedi gare bağlayıp başa baba
Mezlum eyledi meni Kerbelâ
Biçâre çoğ ağlıyır baba
Yüreğini dağlayıp baba
Çöllerde çaresiz galıptı baba
Mezlûm eyledi meni Kerbelâ
Kerbelâ sende gülüm var
Gül renginde şehidim var
Sende saklı şühedâm var
Hüseyn sendedir Kerbelâ
Kerbelâ’da gül açanda
Renginde ganimi görün
Gidip Fırat’a bakanda
Kardeşim Abbas’ı görün
Anam geldi başucuma
Sarıldı başsız boynuma
Ağladı cevan oğluma
Belâ çölünde Kerbelâ
Elinde kundaklı balam
İsdedim ki bir su alam
Oklandı o cevan balam
Hüseyn’i yakdın Kerbelâ
Gara geydim al üsdüne
Oğ deydi sînem üsdüne
Kim geldi fegân sesime
Yığılaydın sen Kerbelâ
Ufuklar karanlık iken
Kızılca bir güneş doğdu
Tüm cihânı nura boğdu
Kerbelâ ufuklarından
Kerbelâ susuz Kerbelâ
Hüseyn’ime nasıl kıydın
Sıcak kuru toprağını
Kan gözyaşıyla suladın
Bir nur idi zahir oldu
Nice gafil gönüllerde
Vicdanlara ışık tuttu
Kerbelâ ufuklarından
Gözü kamaştı tarihin
Kerbelâ’ya baktığında
Gelecekler aydınlandı
Kerbelâ ufuklarından
O sönmez nurun ışığı
Varmıştır tan asrımıza
Yayılmış mekânımıza
Kerbelâ ufuklarından
Kerbelâ ya Kerbelâ ya Kerbelâ
Zeyneb’e zindan olan ey Kerbelâ
Men Zeyneb’em ömrümde gün görmedim
Sağlığımda sefâ gülü dermedim
Can üste gardaşım su dedi yandı
Dudağına bir içim su vermedim
Men Zeyneb’em başta yedi garam var
Heç bilmirem hardayam haram var
Kûfeliler başıma kül dökmeyin
Üreğimde sağ olmayan yaram var
Men Zeyneb’em varım yoğum dağıldı
Ocağım söndü hem evim yığıldı
Esğer’imin boğazınnan akan kan
Kına oldu saçlarıma yağıldı
Kerbelâ’da bu gece dövrân olup
Tüm şehâdet nâmeler imza olup
Doğma ey güneş sabreyle
Gam ganimettir hele
Gelmedi şur ile Abbas’ın başı
Elde boş meşki gözünde gözyaşı
Teşnedir hem bacısı hem kardeşi
Gusseden gamli kalbi sakka olup
Kim bilir gün çıksa ne tûfân olacak
Ehli aşk öz ganına hep boyanacak
Zeyneb ağlar haymeler talan olacak
Ayrılık hingamesi berpa olacak
Terk edipdi herkesi bernâmesi
Ehl-i dil almış ele gamnâmesi
Eşg ile yazsm vasiyetnâmesi
Çün şeb-i hicrânı aşura olacak
Ey güneş doğma bu sabah
Kerbelâ’da susuzum var
Ey yağmur yağma bu sabah
Yerde etşân yatanım var
Ne bir soran bir gelen var
Ne bir damla su veren var
Kızgın kumlar ateş olmuş
Susuz yerde yatanım var
Feryâtlar yüreğim yakar
Oluk oluk kanlar akar
Düşüp yere cevân canlar
Ana bacı dönüp ağlar
Güneş vurma aziz cana
Yezit doymadı ki kana
Kıydı körpenev cihâna
Kerbelâ’da yaralım var
Fatıma’nın can Hüseyn’i
Gömleksiz galıptı eyni
Kundaktaki Esger’ini
Balam lay lay deyip ağlar
Ey el-i Heşim menzil mübârek
Kohum gardaşım menzil mübârek
Bu zâra giriyân benim helem
Hamımız kurbân menzil mübârek
Ey leb-i gamkâş derdim olup koş
Bala Sekine menzil mübârek
Ey lebi gamkâş olup taş
Süd emen gardaş menzil mübârek
Dağıldı Ebbas ey zeb-i nas
Emicem Ebbas menzil mübârek
Ey leb-i Ekber leb-i Peygamber
Gardaşım Ekber menzil mübârek
Bir nazar et pâdişâh-ı Kerbelâ
Şia’ların gebrine olsun fedâ
Hüseyn mezarın nebâ sefâdır
Derdime dermân Kerbubelâ’dır
İste gelek bizde Hüseyn vây diyek
Sîne vurak şur ile ey vây diyek
Esger-i şehzâde’ye lay lay diyek
Hüseyn mezârm nebâ sefâdır
Derdime dermân Kerbubelâ’dır
Şem-i vefâ men sene pervâneyem
Men âşinâyem ne ki divâneyem
Çok ağlaram deyiller divâneyem
Hüseyn mezârın ne basefadır
Derdime derman Kerbubelâ’dır
Ya Kerbelâ Ya Kerbelâ
Dadez cefâya Kerbelâ
Moca gelip tûfân ider
Behr-i belâ-yı Kerbelâ
Halil apardı bir oğul
Mina’de gurbân kesmeye
Yetmiş iki gurbân kesip
Sahip Mina’da Kerbelâ
Vatanımdan ayrı düştüm
Yeddi gardaşımdan geçtim
Öz elimle kefen biçtim
Ya Kerbelâ ya Kerbelâ
Apardın nur-u eynini
Eziz-i Ehl-i beyt’imi
Yahcı sahla Hüseyn’imi
Ya Kerbelâ ya Kerbelâ
Dağ eyledin Peygamber’i
Yıhdın hane-yi Heydâr’ı
Elimden aldın Ekber’i
Ya Kerbelâ ya Kerbelâ
Rehm etmedin yalğuzlara
Gardaşsız oğulsuzlara
Su vermedin susuzlara
Ya Kerbelâ ya Kerbelâ
Üryân oldu bedenlerim
Binehli bikefenlerim
Defn olmadı ölenlerim
Ya Kerbelâ ya Kerbelâ
İlahi nasip eyle ziyaret-i Kerbelâ
Ağlayıp yüz goyarak ganlı kızıl toprağına
Aşığam eşk u belâ altı köşe mezarına
Medet et bu hâlime ant verirem toprağına
Şehadet eyliyirem Hüseyn’in hak yoluna
Evez oldun Kur’ân-a o hak kitap goruna
Alsa da Esğer’imi yüzü kara Kerbubelâ
Eğmedi baş zalime o yiğidi Murtezâ
Zincirli gollarına ganayan yaralarıma
Kül döker Kûfeliler gara bağlı başlarına
Ağaran saçlarına daş değen ayaklarına
Merhem ol ya ilahi Zeyneb’in dil yarasına
Deydi melek birbirine cümlesi feryâd edip
Çünkü sabah Kerbelâ kan ile ummân olup
Fatime kara geyip bu gece feryâd edip
Meryem u Sara ile haymeleri seyredip
Elleri koynunda çün gâhı durup gâh gedir
Çünkü sabah kan ile saçları elvân olup
Bu gece tüm şialar nâle çekip göklere
Hüzn ile gam yetip erşide Peygamber’e
Kerbelâ ey Kerbelâ
Şieler gelin yasa
Bu gece Kerbelâ’da
Gözyaşları akacak
Bu matemnen dolayı
Zeyneb başa vuracak
Kerbelâ ey Kerbelâ
Mezar olan toprağın
Su yerine gan ile
Dolan o getligâhın
Kerbelâ ey Zeyneb’in
Dertlerine dert gatan
O ağaran saçların
Dahada beyazlatan
Ebu’l-Fazıl elemdârı
Suya gedip gelmedi
Oldu golları gelem
Geriye dönemedi
Eli Esğer balanın
Dudakları guruyup
Bir ok deyip boynuna
Düşüp baba goluna
Hüseyn gedip meydana
Zeynebin gözü yolda
O hırdaca balalar
Baba baba deyip ağlıyır
Heymedeki analar
Dize vurup ağlıyır
« Prev Post
Next Post »