İbn Sayyad Deccal
| |
RİVAYET DEĞERİ AÇISINDAN İBN SAYYAD KISSASI
Hazırlayan: Mustafa Kaplan
Hadis kaynaklarında Hz. Peygamberi’in Deccal olarak belirttiği İbn
Sayyad ve bunun ekseninde Deccal konusunu, Yüksek Lisans tezi olarak tercih edişim bana değerli
hocam Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL’ın tavsiyesi
neticesinde olmuştur. İbn
Sayyad ve Deccal konusu için kaynak araştırması
neticesinde ulaştığım
bilgi birikimi bana aşağıdaki soruları sordurmuştur. Çalışmamın
temel çerçevesi de bu sorulara cevap bulma arayışıdır.
İbn Sayyad kimdir? Gerçekten yaşamış
bir kişilik midir? Yoksa kaynaklarda geçen
peygamberlere bile verilmeyen olağanüstü
özelliklerin bu kişilikte toplanarak
ortaya çıkartılan bir mitolojik kahraman mı? Tarihi açıdan yaşanmış
olan olayların bir hayal ürünü mü?
İbn Sayyad Deccal mıdır? Deccalin hangi
özellikleri İbn Sayyad’da bulunmaktadır? Bu
özellikler gerçek midir? Bu özellikleri kullanarak İbn
Sayyad ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur?
Yoksa bu özellikler, Hz. Peygamber’e isnat edilerek Hz. Peygamber mi konuşturulmuştur?
Bütün bunlar bir hayal mahsulü mü? Kur’an’da zikredilmeyen fakat hadislerde yer
alan Deccal’in ortaya çıkması, Hz. İsa’nın
nüzulü gibi haberleri ortak payda da buluşturarak
bu konularla ilgili öz bilgiler verdik. Bu çerçeve de rivayette geçen İbn Sayyad’ı değerlendirdik. İbn
Sayyad’ın Deccalliğini tartıştık.
Geleceği bilme, insanların daima ilgisini çekmiştir. İnsanlar
bu zafiyetinden dolayı da daima istismara uğramışlardır. Kâhinler bu işte başı
çekmişlerdir. Rivayette geçen İbn Sayyad’da acaba bu kâhinlerden biri
midir? Biz bu çalışmamızda İbn Sayyad’ın bu yönünü de ele alıp
gerçekten bu işe soyunup soyunmadığını kaynakları da araştırarak ortaya koymaya çalıştık.
İbn Sayyad rivayetlerde niçin genç, buluğ çağına
yeni ermiş, yalancı bir peygamber olarak
gösteriliyor? Kendisini peygamber olarak iddia eden bu genç İslam toplumundan herhangi bir somut
tepki görmeden hayatını Müslümanlar arasında rahat bir şekilde nasıl geçiriyor?
Mustafa KAPLAN
İbn Sayyad’ın hayatı hakkında yazılan
müstakil bir eser yoktur. Hayatı ile ilgili bilgilere, ya hadislerde veya hadis
şarihlerinin bu hadisleri açıklarken
yaptıkları yorumlarda ulaşabiliyoruz.
İbn Sayyad hayat hikâyesinden çok
kendisine yüklenen özelliklerle gündem oluşturmaktadır.
Bu bölümde biz İbn Sayyad hakkında nakledilen
rivayetlere, yapılan yorumlara işaret
etmekle yetineceğiz.
I-
TARİHİ KİŞİLİĞİ
Adı Safi b. Sayyad veya Said’dir. Abdullah b. Sayyad olduğu da söylenmiştir.[4] Annesi tarafından
“Saf” diye çağrılmıştır.
[5] Kendisi Hz. Peygamber zamanında
Medine’de kör ve Sünnetli olarak doğmuştur.[6]
Doğduğunda
bir gözü şaşıdır.
Yahudi bir babanın oğlu olduğu ancak hangi kabileden olduğu bilinmemektedir.[7]
Sünnetli ve ağlamadan doğmuştur.[8]
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir.
Rivayetlerde geçtiği şekliyle Hz. Peygamber’in Medine’de
bulunduğu dönemde (622-632) doğduğu
anlaşılmaktadır. İbn
Sayyad’ın tek gözlü olarak doğduğu haberi Hz. Peygamber’e
ulaştığında
iki sahabi onu görmek için anne ve babasını ziyaret etmişlerdir. [9]Ailesinin Beni Neccar
kabilesinden olduğu söylense de Beni
Neccar bu mensubiyeti kabul etmemektedir. Onun, bu kabileyle dostluk kurmuş bir Yahudi ailesinden geldiği de söylenmektedir. Bu konuda kesin bir
bilgi mevcut değildir. [10]
Oğlu Umare’nin hayat hikâyesi anlatılırken
Umare’nin Beni Neccar kabilesinden olduğu
vurgulanmaktadır.[11]
II-
İBN SAYYAD’A ATFEDİLEN
ÖZELLİKLER
Rivayetlerde İbn Sayyad’ın daha
oyun çağında iken gaibten haber verdiği ve bunun sonucunda kâhin olarak
tanındığı hatta peygamberlik iddiasında bulunduğu şeklinde
bilgiler ileri sürülmüştür. Hz.
Peygamber’in de bu söylentilerden haberdar olduğu
işin gerçek mahiyetini ortaya çıkarmak
için bizzat İbn Sayyad’ı gözetlediği ve ona birtakım sorular sorduğu, karşılıklı
konuşmalar yaptığı
rivayetlerde geçmektedir. Bu konudaki görüşleri
ve değerlendirmelerimizi daha sonra gelen
bölümlerde zikredeceğiz.
İbn Sayyad rivayetlerinde ortaya konulan
haberler, daha çok onun Deccal olduğu
ile ilgilidir. Hadislerde Deccale nisbet edilen özelliklerin İbn Sayyad’da bulunduğu ileri sürülmüş, onun Deccal olduğunu
iddia edenler olmuştur. İbn Sayyad’ın deccal olmadığına dair bilgilerin kuvvetli olmasına rağmen Cabir b. Abdullah onun deccal olarak
öldüğü konusunda ısrar etmiştir.[12]
Münziri de İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda hiçbir tereddüdünün olmadığını belirtmektedir.[13]
Bu konu ile ilgili de rivayetler, görüşler
ve değerlendirmelerimiz daha sonra gelen
bölümlerde detaylı olarak zikredilecektir.
İbn Sayyad, Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde küçük yaşta idi. İbn-i
Kesir Onun Müslüman olduğunu
söylemiştir.[14]
Abdullah b. Sayyad daha sonra Müslüman olmuştur.
Hacca gitmiştir ve Müslümanlarla beraber savaşlara katılmıştır.
Medine’de yaşamıştır.[15] Hz. Ömer devrinde gerçekleşen Nihavend fethine katıldığı ifade edilmiştir.[16] İbn
Esir; İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber döneminde
Müslüman olduğu kesin ise o zaman onun sahabe olması
gerektiğini belirtmiştir.
Fakat doğru olan görüşün
İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’den sonra
Müslüman olduğudur. Çünkü İbn
Sayyad Peygamberimizin Peygamberliğini
kabul etmemiştir. [17]Bundan
dolayı da O sahabi değildir. Bu görüşün doğru
bir görüş olduğunu
da: Eğer Hz. Peygamber döneminde Müslüman olmuş olsaydı, içlerinde Hz. Ömer’in de
bulunduğu pek çok kişi
Onun deccal olmasından şüphe
etmezlerdi. Dolayısıyla bu şüphe
Onun Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslüman olmuş olmasını gerektirir, şeklinde
ortaya koymuştur.[18]
İbn Hacer’de aynı görüşe katılarak, “İbn Sayyad’ın deccal olması gerçek ise ki o zaman kâfir olarak
ölmüş olması lazım, sahabe olamaz, değilse Hz. Peygamber’le karşılaştığı ve Onunla sohbet ettiği için Sahabiler sınıfına girmiş olur.”[19]
demektedir.
İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili bilgiler
çok çelişkilidir. Bu bilgileri birbirleriyle bağdaştırmak
imkânsızdır. Bu konudaki bilgileri üç kısma ayırarak ifade edebiliriz.
Bunlardan birinci görüş, Cabir’den gelen
rivayettir. Bu rivayette İbn
Sayyad’ın Harre günü kaybolduğu
bildirilmiştir.[20]
İkinci görüş
İbn Sayyad’ın İsfehan’a gittikten
sonra Allah’ın çıkmasını takdir ettiği
süreye kadar diğer Deccal’le beraber İsfehan’da saklanacağı ile ilgili haberdir.[21] Üçüncü görüş ise bizim de katıldığımız ve sünnetullaha uygun olan İbn Sayyad’ın Medine’de öldüğü[22]
ile ilgili haberlerdir. Bunların ikisi bize İbn
Sayyad’ın ölmediği izlenimini vermektedir. Biz bu görüşlerin doğru
olduğu kanaatini paylaşmıyoruz.
İKİNCİ BÖLÜM
İBN SAYYAD RİVAYETLERİ
Tezimizin bu bölümünde İbn
Sayyad rivayetlerinin hangi kaynaklarda geçtiğini,
bu kaynakların hangi bölümünde zikredildiğini,
sahabi ravilerinin kimler olduğunu
tesbit etmeye çalışacağız. Bu tesbitler ışığında
İbn Sayyad rivayetini özet bir şekilde sunacağız. Daha sonra bu rivayette hangi konulara temas edildiğini maddeler halinde ifade edeceğiz. Rivayetlerdeki farklılıkları da
ortaya koymaya çalışacağız.
I- RİVAYETLERİN KAYNAKLARI
İbn Sayyad ile ilgili rivayetler ilk
hadis kaynakları olarak Ma’mer b. Raşid’in
(ö. 153) Cami’ ile İbn Ebi Şeybe’nin (ö. 235/849) Musannafında
geçmektedir. Diğer hadis kitaplarında da Ahmed b.
Hanbel’in (ö. 241/855) Müsnedinde, Buhari’nin (ö. 256) el-Cami’u’s-Sahihinde,
Müslim’in (ö. 261/875) el-Cami’u’s-Sahihinde Kitabu’l-Fiten, Babu Zikri İbn Sayyad bölümünde, Ebu Davud’un (ö.
275/889) Kitabu’s-Süneninde ve Tirmizi’nin (ö. 279/892) Kitabu’s-Süneninde yer
almaktadır. Konuyla ilgili rivayetlere en çok yer veren Müslim’dir. Müslim’de
onbeş tane rivayet bulunmaktadır. Buhari’de
yedi rivayet, Ebu Davud’da da üç rivayet, Tirmizi’de iki yer almaktadır.
İbn Sayyad rivayetini iki şekilde ele almanın incelememiz açısından
daha iyi olacağı kanaatindeyiz. İlk önce rivayetin, ilk hadis kaynaklarında ne şekilde geçtiğini
incelersek; rivayetin ne tür değişikliklere uğradığını daha iyi kavrayabiliriz. Çünkü
rivayet zaman içinde farklı evrelerden geçerek sonraki dönem hadis kitaplarında
her açıdan tamamlanmıştır.
A- İlk hadis
Kaynaklarında İbn Sayyad Rivayetleri
1.
Bize Abdurrezzak
rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da İbn Ömer’den rivayet etti. Aralarında
Ömer’in olduğu bir grup ashabıyla Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn
Sayyad’a uğradı. İbn
Sayyad’ın Beni Magale kalesi yanında çocuklarla oynadığını gördü. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sırtına
eliyle vurdu. O bunun farkına varmadı. Sonra İbn
Sayyad’a dedi ki; “Benim Allah Resulu olduğuma
şehadet eder misin?” İbn Sayyad ona bakıp şöyle dedi: “Şehadet
ederim ki sen cahillerin peygamberisin.” Ondan sonra İbn Sayyad, Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)e “Benim
Allah Resulu olduğuma sen şehadet eder misin? Diye sorunca, Allah
Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) onu reddederek “Ben Allah’a ve
peygamberlerine iman ettim” dedi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)
ona şöyle dedi: “Ne görüyorsun?” “Bana doğru olan da geliyor, yalan olan da
geliyor” diyerek cevap verdi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)
“(Yani) işleri karıştırıyorsun”
dedikten sonra şöyle dedi: “ Senin için bir şey sakladım” İbn Sayyad “Dumandır” diye cevap verince Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) “Sus, haddini bil!” buyurdular. Bunun üzerine
Hz. Ömer kızdı ve şöyle dedi: “Ey
Allah Resulu! Bırakta boynunu vurayım.” “Eğer
o, o (deccal) ise ona asla zarar veremezsin. Değilse
öldürmende bir fayda yoktur.”[23]
2.
Bize Abdurrezzak
rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Sinan b. Ebi Sinan’dan
rivayet etti. O’da Hüseyin b. Ali’den şu şekilde işittiğini belirterek hadisi rivayet etti.
Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn
Sayyad için duhan’ı gizledi. Ve ona ne gizlediğini
sordu. İbn Sayyad duh dedi. Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) sus, haddini bil! Buyurdu. Geri döndüğünde Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) İbn Sayyad’a söylediği sözü söyledi. Onlardan bazısı duh dediğini bazısı da rih demiş olabilir, dediler. Bunun üzerine Allah
Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem): Ben sizin yanınızda iken ihtilafa düştünüz. Sizler benden sonra daha fazla
ihtilafa düşeceksiniz.[24]
3.
Bize Abdurrezzak
rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da birçok kişiden rivayet etti. İbn Ömer şöyle
dedi: Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Übeyy b. Ka’b İbn Sayyad’ın bulunduğu hurmalığa
gitti. Hurmalığa girer girmez, İbn Sayyad’a görünmeden ondan birşey
duymak maksadıyla hurma dallarının arkasına gizlendi. Allah Resulu (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) onu kadifeden bir döşek
üzerine uzanmış bir şeyler
mırıldanırken gördü. İbn Sayyad’ın
annesi, hurma dallarının ardında gizlenen Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem)’i gördü. İsmi Saf olan İbn Sayyad’a annesi şöyle seslendi: “Ey Saf! İşte Muhammed!” İbn Sayyad bunu duyunca hemen yerinden fırladı. Bunun
4.
üzerine Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurdu: “Eğer kadın onu bıraksaydı, halini bize
beyan edecekti” buyurdular.[25]
5.
Ka’b’dan rivayet
edildi. O şöyle dedi. Deccalin çıkması ile ilgili
Abdurrezzak bize haber verdi. O da Ma’mer’den, o da Hişam b. Urve’den, o da babasından naklen rivayet edildi. O şöyle dedi. İbn
Sayyad tek gözlü ve sünnetli olarak doğdu.[26]
6.
Bize Abdurrezzak
rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da İbn Ömer’den rivayet etti. İbn Ömer şöyle
dedi: İbn Sayyad’a Yahudilerden bir grup ile
beraberken rastladım. İbn Sayyad’ın gözü
dışarı doğru
çıkmıştı. Gözü deve gözü gibi idi. Onu o şekilde gördüğümde
dedim ki: “Gözün ne zaman şişti?” “Bilmiyorum” dedi. “Başının üstünde duran gözünü nasıl
bilmezsin?” dedim. Üç defa şiddetli
bir şekilde anırdı. Bunun üzerine arkadaşlarından bazıları ona vurduğumu iddia ettiler. Ama o, “ben bunun
farkına varamadım” dedi.Bunun üzerine, İbn
Ömer, “Sus, sen asla değerini aşamazsın! “ dedi. Daha sonra bu durumu
hemen mü’minlerin annesine (Hafsa) anlattı. O da şöyle
dedi. “Bu adamdan uzak durun (kaçının). Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) deccal bir şeye kızdığı zaman ortaya çıkan öfkesidir, diye
buyurmuştur.”27
7.
Bize Ebu Usame,
Cureyri’den, o da Ebu Nadre’den, o da Ebu Said el- Hudri’den naklen rivayet
etti: İbn Sayyad Allah Resulu (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)’e cennetin toprağını
sordu. O da şöyle buyurdu: “bembeyaz un ve halis
misktir.”[27]
8.
Bize Ma’la b. Mansur
rivayet etti. (Dedi ki) Bize Abdulvahid b. Ziyad rivayet etti. (Dedi ki) Bize
Haris b. Husayra, Zeyd b. Vehb’ten rivayet etti. (Şöyle
dedi) : Ben Ebu Zer’i şöyle derken işittim: “Biri hakkında yemin etmek güzel
olsa idi bu yeminim İbn Sayyad’ın deccal
olması ile ilgili olurdu.İbn
Sayyad’ın deccal olduğu Allah Resulunden
duyduğum bir şeydir.”
Beni Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn
Sayyad’ın annesine gönderdi. Ve O’na İbn
Sayyad’ı kaç ay karnında taşıdın
diye sor dedi. İbn Sayyad’ın annesi: Ben İbn Sayyad’a 12 ay hamile kaldım. O’na
tekrar İbn Sayyad’ın dünyaya geldiğinde ağlayıp
ağlamadığını
sor, dedi. İbn Sayyad’ın annesi: 2 ay boyunca çocuk
ağlayışıyla
çocuk gibi ağladı, dedi. Yahut Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle
dedi: Senin için bir şey sakladım. İbn Sayyad’da saklanan şeyin duman olduğunu belirtmek istedi. Bunun üzerine Allah Resulu (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) Sus! Haddini bil, buyurdular. [28]
9.
Bize Yezid b. Harun
rivayet etti. (Dedi ki) Bize Süleyman et-Teymi haber verdi. Bize Ebu Nadre,
Cabir b. Abdillah’tan naklen rivayet etti. İbn
Sayyad’a Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Ebu Bekr ve Ömer veya
iki adam Medine’nin bir yolunda karşılaştılar. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi
ve sellem) ona: “Benim Allah Resulu olduğuma
şehadet eder misin?” dedi. O da: - ”Benim
Allah Resulu olduğuma sen şehadet eder misin?” karşılığında
bulundu. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) Ben Allaha ve
peygamberlerine iman ettim” buyurdu. Daha sonra “Ne görüyorsun?” dedi. İbn Sayyad: “Suyun üzerinde bir taht
görüyorum,” dedi. Bunun üzerine Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)
(daha) ne görüyorsun?” dedi. - İki doğrucu yahut iki yalancı görüyorum!
Cevabını verdi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) “Karıştırdı, bırakın onu”, buyurdular.[29]
10.
el-Fadl b. Dükeyn
rivayet etti. Bize Süfyan, Abdulmelik b. Umeyr, Ebi Seleme, Ümmü Seleme rivayet
etti. Annesi İbn Sayyad’ı ağlamadan, sünnetli olarak doğurdu.[30]
11.
Abdullah b. İdris rivayet etti. Babası, dedesi, İbn Ömer’den rivayet etti. (şöyle dedi) : Medine yollarının birinde İbn Sayyad’la karşılaştım. İbn Sayyad, böbürlenip, kibirlendi. Sus,
haddini bil! dedim. İbn Sayyad bu
sözümün üzerine dondu kaldı. Bende oradan gittim.[31]
12.
Ubeydullah b. Musa
rivayet etti. Şeyban bize haber verdi. o A’meş’ten, o da Şakik’den,
o da Abdullah’tan rivayet etti. (Dedi ki) : Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) ile birlikte yürüyorduk. İbn
Sayyad çocuklarla beraber oyun oynuyordu. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) onun yanına giderek ona: Allah hayrını versin! Benim Allah Resulu olduğuma şehadet
ediyor musun? Dedi. İbn Sayyad: - Hayır,
bilakis sen benim Allah Resulu olduğuma
şehadet ediyor musun? cevabını verdi.
Bunun üzerine Ömer b. Hattab: -
Bana müsaade buyur Ya Rasulallah! Bırakta boynunu vurayım. Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem) : “Bırak onu! Eğer
bu korktuğun şahıs
ise, sen onu asla öldüremezsin.” buyurdular.[32]
13.
Ubeydullah b. Musa
rivayet etti. Şeyban bize haber verdi. A’meş, Salim b. Ebi’l-Ca’d, Cabir b.
Abdillah’tan rivayet etti. (Şöyle
dedi):” Harre harbinde İbn
Sayyad’ı kaybettik.”[33]
8-
Daha Sonraki Hadis
Kaynaklarındaki İbn Sayyad Rivayetleri
1.
Bize Ubeydullah b. Muaz
el-Anberi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki ) : Bize Şu’be, Sa’d b. İbrahim’den, o da Münkedir’den naklen rivayet etti. Muhammed b.
Münkedir: “Cabr b. Abdullah’ı, İbn
Sayyad’ın deccal olduğuna dair yemin
ederken gördüm. Dedim ki: ‘(Bu husuta) Allah’a yemin mi ediediyorsun?’ Şöyle dedi: ‘Ömer’in Allah Resulu
(salla'llâhü aleyhi ve sellem)in katında bu hususta yemin ettiğini ve Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi
ve sellem)in buna itiraz etmediğini
gördüm.” [34]
2.
Bana Harmele b. Yahya
b. Abdillah b. Harmele b. Imran et-Tucibi rivayet etti.(Dedi ki) : Bana İbnü Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana
Yunus, İbnu Şihab’dan
o da Salim b. Abdillah’dan naklen haber verdi. Salim’e de Abdullah b. Ömer
haber vermiş ki, Ömer b. Hattab, Allah Rasülü (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) ile bir grup ashabıyla gitti. İbn
Sayyad’ın, Benu Mağale kalesi yanında
çocuklarla oynadığına gördü. İbnü’s-Sayyad o günlerde büluğ çağına
ermekteydi. Allah Rasülü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sırtına eliyle vurdu. O
bunun farkına varmadı. Sonra İbn
Sayyad’a dedi ki : “ Benim Allah Resulü olduğuma
şehadet eder misin ?” İbn Sayyad ona bakıp şöyle dedi : “ Şehadet ederim ki sen cahillerin peygamberisin. “ Ondan sonra İbn Sayyad, Peygamber (salla'llâhü aleyhi
ve sellem)’e “ Benim Allah Resulü olduğuma
sen şehadet edermisin ?” diye sorunca, Allah
Resulü onu reddederek “ Ben Allah’a ve peygamberlerine iman ettim” dedi.
Resulüllah (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle
dedi: “Ne görüyorsun?” Cevap verdi : “ Bana doğru
olan da geliyor, yalan da geliyor.” Ona şöyle
buyurdu: “ (Yani) işleri karıştırıyorsun.” Sonra ona şöyle dedi : “ Senin için bir şey sakladım.” “Dumandır” dedi. “Sus,
haddini bil!” buyurdu. Bunun üzerine Ömer kızdı ve şöyle
dedi: “ Ey Allah Resulü! Bırak da boynunu vurayım.” “ Eğer o, o (Deccal) ise ona asla zarar veremezsin. Değilse öldürmende bir fayda yoktur.”
İbn Ömer dedi ki:
Ondan sonra Allah Rasulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Übeyy b. Ka’b
İbn Sayyad’ın bulunduğu hurmalığa
gitti. Hurmalığa girer girmez, İbn Sayyad’a görünmeden ondan bir şey
duymak maksadıyla hurma dallarının arkasına gizlendi. Allah Resulü (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) onu kadifeden bir döşek
üzerine uzanmış bir şeyler
mırıldanırken gördü. Hurma dallarının ardında gizlenen Allah Rasulü (salla'llâhü
aleyhi ve sellem)’i, İbn Sayyad’ın annesi
gördü. İsmi Saf olan İbn Sayyad’a annesi şöyle
seslendi: “Ey Saf! İşte Muhammed! “ İbn Sayyad bunu duyunca hemen yerinden
fırladı. Bunun üzerine Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “ Keşke onu kendi halinde bıraksaydı.” İbn Ömer dedi ki: Bunun üzerine Allah
Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ayağa
kalkıp Allah’a layık olduğu
vechiyle hamdü senada bulundu. Sonra Deccali anlatarak şöyle buyurdu: “ Sizi ona karşı
uyarıyorum.
Kavmini ona karşı uyarmayan hiçbir
peygamber yoktur. Nuh da kavmini ona karşı
uyarmıştır. Ama onun hakkında hiçbir
peygamberin kavmine demediği şeyi söyleyeceğim. Şunu iyi bilin ki o
tek gözlüdür, Allah ise kör değildir.”[35]
3.
Bize Muhammed b.
Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh, Cureyri’den, o da Ebu
Nadre’den, o da Ebu Said’den naklen rivayet etti. Peygamberimiz (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) : “ Ne görüyorsun” İbnu
Sayyad : “ Su üstünde bir taht görüyorum.”, dedi. Bunun üzerine Resulullah (salla'llâhü
aleyhi ve sellem): “ Denizin üzerinde iblisin tahtını mı görüyorsun? buyurdu.[36]
4.
Bize Nasr b. Ali
El-Cehdami rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr
(yani; İbn Mufaddal) Ebu Mesleme’den o da Ebu
Nadre’den o da Ebu Said’den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) :Resulullah (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) İbnu Said’e : “ Cennetin toprağı nedir?” diye sordu. - Bembeyaz un ve
miskdir, ya Eba’l-Kasım! Cevabını verdi. “Doğru
söyledin!” buyurdular.
Diğer rivayet:
Bize Ebu Ber b. Ebi Şeybe de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu Usame, Cüreyri’den, o da Ebu Nadre’den, o da
Ebu Said’den naklen rivayet etti ki, “İbn
Sayyad, Allah Resulü aleyhi ve sellem’e cennetin toprağını sordu. O da şöyle buyurdu : “ Bembeyaz un ve halis misktir.” [37]
5.
Bize Muhammed b.
Musenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana Cüreyri, Ebu Nadre’den, o da Ebu Said-i Hudri’den naklen haber verdi. “Hac
veya umreye gitmek üzere yola çıktık. Yanımızda İbn
Sayyad da vardı. İnsanlar dağıldılar ve İbn
Sayyad ile yalnız kaldım. Hakkında söylenenlerden dolayı ondan çok ürktüm. Eşyasını getirip eşyamın yanına koydu. Dedim ki : “ Hava çok sıcak, eşyanı ağacın
altına koysan !” Bu teklifimi kabul edip eşyasını
ağacın altına koydu. Derken bir koyun
göründü. Gidip onun sütünden getirdi ve : “Buyur iç! Dedi. Onun elinden içmek
istemediğim için: “Hava sıcak süt de sıcaktır,
canım çekmiyor, içmek istemiyorum” dedim.
“İnsanların hakkımdaki dedikodularından
dolayı bir ip alıp kendimi asmak istiyorum, ey Ebu Said! Siz Ensar topluluğuna Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve
sellem)’in hadisi ayan olduğu kadar
kime ayan olmuştur. Sen, Allah Resulü sallallahu aleyhi
ve sellemin hadisini en iyi bilenlerden biri değil
misin?” Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem’in “ O (Deccal) kâfirdir”
dememiş midir? Hâlbuki ben müslümanım. Allah
Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem), onun (Deccalin) kısır olacağını, çocuğunun
olmayacağına söylemedi mi? Oysa benim Medine’de
bıraktığım çocuğum
var. Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem), onun hakkında Medine ile
Mekke’ye giremez, demedi mi? Oysa ben Medine’ye girdim. Oradan da Mekke’ye
gitmek üzere yola çıkmış bulunuyorum.”
Ebu Said dedi ki: “ Nerdeyse onu mazur görecektim.” Sonra Ebu Said dedi
ki : “ Vallahi onun nerede doğduğunu ve şimdi
nerede olduğunu biliyorum. Kendisine şöyle dedim: “Geride kalan diğer günlerin hakkında vah senin haline!”
Diğer rivayet:
“İbn Sayyad’a denildi ki : “Deccal olman
seni sevindirir mi?” “Bana teklif edilse geri çevirmezdim” dedi.”[38]
6.
Bize Yezid (diğer rivayette Affan) rivayet etti. Bize
Hammad b. Seleme rivayet etti. Bize Ali b. Zeyd, Abdurrahman b. Ebi Bekre’den
rivayet etti. O da babasından rivayet etti. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve
sellem) şöyle buyurdu: Deccalin anne babasının 30
yıl çocuğu olmadı. Sonra yararından çok zararı
olan tek gözlü bir çocukları oldu. Onun gözleri uyuyor, kalbi uyumuyordu.” Ebu
Bekre dedi ki: “Sonradan Medine Yahudileri arasında böyle bir çocuğun doğduğunu duyduk. Zübeyr b. Avam ile gidip
çocuğun anne babasının yanına girdik. Baktık
ki, aynı Allah Resusulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’in anlattığı gibiler. Dedik ki: Çocuğunuz var mı? Şöyle dediler:”Tam otuz yıl çocuğumuz
olmadı. Sonra, bize, yararından çok zararı olan tek gözlü bir çocuğumuz oldu. Onun gözleri uyuyor, kalbi
uyumuyor.” Hemen yanlarından çıktık; baktık güneşe
karşı bir kadifeye sarılmış bir bebek mırıldanıyor. Yüzünü açıp şöyle dedi: Ne dediniz? Bir şeyler dedik.; dediklerimizi duydun mu?
Evet, gözlerim uyur, ama
7.
kalbim uyumaz, dedi.[39] O İbn
Sayyad’dır. (Diğer rivayette Hammad Onun İbn
Sayyad olduğunu söyledi.)[40] [41]
8.
Bize Abd b. Humeyd
rivayet etti. (Dedi ki: Bize Ravh b. Ubade rivayet etti.
(Dedi ki): Bize Hişam,
Eyyub’dan o da Nafi’den naklen rivayet etti. Nafi’ şöyle
demiş: İbn
Ömer, İbni Sayyad’la Medine yollarının birinde
karşılaştı
ve onu kızdıracak bir söz söyledi. Birden şişip yolu dolduracak kadar kocaman oldu.
Gelip durumu Hafsa’ya bildirince, Hafsa şöyle
dedi: “Allah seni esirgesin! İbn
Sayyad’dan ne istedin? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in onun hakkında şöyle
buyurduğunu bilmiyor musun: “O (Deccal) ancak kişinin kızdığı
bir öfke sebebiyle
Diğer rivayet:
Bize Muhammed b. Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn (yani; İbnu Hasen b. Yesar) rivayet etti. (Dedi
ki ) : Bize İbnu Avn, Nafi’den rivayet etti.(Demiş ki) : Nafi, İbnu Sayyad’ın lafını ediyordu. İbni
Ömer dedi ki: “ Ona iki kere rastladım. Bir keresinde yakınlarıyla birlikte
iken rastladım ve onlara dedim ki:”Onun o (Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz?”
“Hayır, vallahi!”dediler. Ben de onlara şöyle
dedim:”Bana yalan söylediniz. Vallahi kavminizden biriniz bana onun mal ve
çocuk bakımından hepinizden daha zengin oluncaya kadar ölmeyeceğini söyledi. Söylendiğine göre bugün o iddia edildiği gibidir.” Dedi ki: “Biraz daha
konuştum. Sonra yanından ayrıldım. Ona bir
defa daha rastladım. Baktım ki gözü şişmiş.
Dedim ki: Gözün ne zaman şişti?” “Bilmiyorum” dedi. “Başının üstünde duran gözünü nasıl
bilmezsin?”dedim.”Allah dilerse onu senin bu sopanda bile yaratır”dedi. Sonra eşeğin
anırmasından daha şiddetli bir şekilde anırdı. Bunun üzerine arkadaşlarımdan bazıları kırılıncaya kadar
sopamla ona vurduğumu iddia ettiler.
Ama o, “Vallahi ben bunun farkına varamadım”dedi. (Ravi) dedi ki: O (ibn Ömer),
hemen gidip durumu mü’minlerin annesine (Hafsa’ya) anlattı, o da şöyle dedi: “ondan ne istiyorsun? Onun şöyle dediğini
bilmiyor musun? : “Onu insanların üzerine gönderecek ilk şey, bir şeye
kızdığı zaman ortaya çıkan öfkesidir! .”[42]
9.
Ahmed b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ubeydullah (yani; İbnu Musa) rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban
A’meş’ten o da Salim’den o da Cabir’den
rivayet etmiştir. Dedi ki :” Harre Harbinde İbn Sayyad’ı kaybettik.”[43]
C- Tarih
Kaynaklarında İbn Sayyad
İbn Sayyad tarih kaynaklarında
bahsedilmemektedir. İbn İshak, İbn
Hişam, Vakidi, İbn
Sa’d ve Taberi gibi tarih kitaplarına baktığımızda
bu şahsa rastlayamadık. Tarihi bir şahsiyet olarak İslam Tarihi kaynaklarında geçmemektedir. Hadis kaynaklarında
yalancı peygamber, deccal olarak rivayet edilen İbn
Sayyad’ın İslam Tarihi kaynaklarında geçmemesi
üzerinde durulması gereken bir konudur. Şöyle
ki; Tarih içersinde cereyan eden İbn
Sayyad rivayetlerinin tarih kitaplarında ele alınmaması bu rivayetlerin tarihi
bir gerçekliliğinin olmadığı
sonucunu gösterir. Dolayısıyla bu tür rivayetler Hz. Peygamber dönemi
sonrasında üretilmiştir. Çünkü onun
tarihi bir gerçekliği olsa idi bu durum
İslam Tarihi kaynaklarında detaylı bir şekilde ele alınırdı. Nitekim kaynak
taraması yaptığımızda ismi yalancı peygamber olarak
ifade edilen şahısların bir şekilde tarih kitaplarında zikredilmişlerdir.
İbn Sayyad rivayetine baktığımızda burada ele alınan konuları şu şekilde
belirtebiliriz:
1.
İbn Sayyad’ın çocuk olması.
2.
İbn Sayyad’ın ağlamadan
ve sünnetli olarak doğması.
3.
İbn Sayyad’ın oniki ay annesinin karnında kaldığı.
4.
İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik
etmeme durumu.
5.
İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in gizlediği kavramı bilmesi.
6.
İbn Sayyad’ın suyun üzerinde bir taht görmesi.
7.
İbn Sayyad’ın Deccal olarak belirtilmesi.
8.
İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna
dair kendisine atfedilen haberleri reddetmesi.
9.
İbn Sayyad’ın kendisine Deccal denmesinin hoşuna gideceği.
10.
Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’ın gerçek kimliğini ortaya çıkarma girişimi.
11.
İbn Sayyad’ın gözünün durumu.
12.
Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ı öldürmek istemesi.
13.
Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’a cennetin toprağının nasıl olduğunu sorması.
14.
İbn Sayyad’ın Harre olayında ortadan kaybolması.
15.
İbn Sayyad’ın öfkelenmesi, şişmesi.
16.
İbn Sayyad’ın gözlerinin uyuması, kalbinin uyumaması.
İbn Sayyad rivayetinde geçen bilgilerin
bazı yönlerden farklılık arzettiği
görülmektedir. Bunu şu şekilde ifade edebiliriz:
1.
İbn Sayyad rivayetinde Müslim’de, Abdullah b. Ömer isnadıyla
geçen haberde Abdullah b. Ömer şunları
anlatmaktadır: “ Ben İbn Sayyad’la iki
defa karşılaştım.
İkinci sefer karşılaştığımda bir gözünün şişik olduğunu
gördüm.”[44]
Cabir kanalıyla gelen başka bir
rivayette de şu bilgiler anlatılmaktadır. “Yahudi bir
kadının bir gözü düz, diğeri de
dışarı çıkmış
bir çocuğu olur. Hz. Peygamber onun Deccal
olabileceği endişesiyle
onu görmeye gider.”[45]
Cabir’in bu rivayeti, (Hz. Peygamber zamanında İbn Sayyad’ın tek gözlü doğduğu) Müslim’de geçen Abdullah b. Ömer’in
rivayetiyle (Hz. Peygamber döneminde değil
de, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ki bir zaman diliminde İbn
Sayyad’ın gözünün durumu) birbirleriyle bağdaştırılamayacak derecede çelişkiler içermektedir.
2.
Hz. Peygamber’in
peygamberliğinin kabul edilip edilmeme konusunda da
farklı bilgiler mevcuttur. Bu bilgileri üç kategoride ele alabiliriz:
İbn Sayyad’a Hz. Peygamber’in sorduğu soru, verilen cevaplar farklı da olsa
aynıdır. Sorulan soru: -“ Benim Allah Resulu olduğuma
sen şehadet edermesin?” şeklindedir. Verilen cavaplar da şu şekilde
nakledilmektedir:
a.
İbn Sayyad, Hz. Peygamber’in peygamberliğini kabul ediyor, fakat bu kabulünde de hoş olmayan bir ifade kullanarak; - “ Şehadet ederim ki sen cahillerin
peygamberisin.”[46]
b.
İbn Sayyad Hz. Peygamber’in peygamberliğini kabul etmediği gibi
kendisinin peygamber olduğunu ima
ediyor. “ Hayır! Bilakis sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor
musun?”[47]
c.
Bu sefer İbn Sayyad Hz. Peygamber’e cevap
vermeyerek Hz. Peygamber’in sorusuna soruyla karşılık
veriyor. “ Benim peygamber olduğuma sen
şahitlik eder misin?”[48]
3.
Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’ın kâhinlik gibi özelliğini açığa
çıkarmak için sorduğu sorular
farklıdır. Abdullah b. Ömer isnadıyla gelen rivayette Hz. Peygamber İbn Sayyad’a “Senin için bir şey gizledim” diyerek gizlediği şeyin
mahiyetini sordu. İbn Sayyad’da onun
duman olduğunu söyledi.[49]
Ebu Said el-Hudri’den gelen rivayette de Hz. Peygamber ibn Sayyad’a “Ben
Allah’a, meleklerine ve kitaplarına iman ettim. Ne görürsün?” dedi. İbn Sayyad’da “suyun üzerinde bir taht
görürüm” dedi. Hz. Peygamber’de: “Denizin üzerinde İblisin
tahtını mı görüyorsun?” (Daha) Ne görüyorsun? Diye tekrar sorunca İbn Sayyad “ İki
doğrucu bir yalancı yahut iki yalancı bir
doğrucu görüyorum!” cevabını verdi. Hz.
Peygamber: “Karıştırdı, bırakın onu!”[50]
buyurdular.
4.
İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili bilgilerde çelişkilidir. Bir kısmı İbn Sayyad’ın Medine’de vefat ettğini söylerken[51],
bir kısmı da İbn Sayyad’ın Harre olayında kaybolduğunu [52]
bildirmektedirler. Farklı bir başka
haberde de İbn Sayyad’ın İsfehan’da Allah’ın takdir ettiği
belli bir müddete kadar saklanacağı[53] da belirtilmektedir.
5.
İbn Sayyad rivayetlerinde aşağıda belirttiğimiz
haberlerde birbirine zıt bilgilerin verildiğini
görmekteyiz. Rivayetlerin ikisi de Ebu Said el-Hudri’den gelmektedir. Birinci
rivayette Hz. Peygamber İbn
Sayyad’a “Cennetin toprağı
nedir?” diye sorduğurda İbn Sayyad “Beyaz un’dur. Miskdir, ya
eba’l-Kasım!” cavabını veriyor. Hz. Peygamber’de doğru
söyledin diye onu tasdik ediyor. İkinci
rivayette ise birinci rivayetin tam tersi bu sefer Hz. Peygamberin sorduğu soruyu İbn
Sayyad Hz. Peygamber’e soruyor. Hz. Peygamber’in verdiği cevapta birinci rivayette İbn
Sayyad’ın verdiği cevap ile aynı oluyor.[54]
6.
İbn Sayyad rivayetlerinde geçen, Hz. Peygamber’in İbn Sayyad için söylediği “Sus! Sen haddini bilemezsin” şeklindeki ifadenin aynısının Hz.
Peygamber’den sonra ki bir zaman diliminde İbn
Ömer’in İbn Sayyad’a tepki göstermesi esnasında
kullanması.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
RİVAYETLERİN METİN YÖNÜNDEN İNCELENMESİ
İslam dini, Ortadoğu bölgesinde zuhur etmiştir.
Bu bölge hem ilahi dinlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hem de ilahi olmayan
dinlerin (Sabiilik, Mecusilik...) yaşam
alanıdır. Tüm bu dinlerin mensupları kendi dinleri çerçevesinde bir yaşam sürmekteydiler. Dolayısıyla böyle bir
ortamda etkilenme ve etkileme de söz konusu olmaktaydı. Hadis kültürüne baktığımızda bu etkilerin izlerini
görebilmekteyiz. Özellikle Hadis külliyatı içersinde fiten başlığı
altında zikredilen rivayetlerde bu durum açık bir şekilde
görülmektedir. Fiten rivayetleri de temel olarak dünyanın son zamanlarında
ortaya çıkacak Mehdi, Mesih, Deccal, Ye’cuc ve Me’cuc gibi şahsiyetleri ve çoğunlukla olağan dışı bir şekilde
gerçekleşecek olayları konu almaktadır.[55] İncelemeye çalıştığımız İbn Sayyad rivayeti de bir şekilde bu konularla bağlantılı olan, hadis külliyatı içersinde
daha önce rivayetin geçtiği
kaynakları belirtirken ortaya koyduğumuz
gibi özellikle fiten ve melahim bölümlerinde geçen, Deccalin kim olduğunu isim vererek belirten bir
rivayettir. Bu rivayette de böyle bir etkilenmenin söz konusu olup olmadığını diğer
rivayetler çerçevesinde değerlendirmeye
çalışacağız.
Rivayetin hadis kaynaklarını ve senet tahlilini geçen bölümlerde verdik. Bu
bölümde metin tahlilini ele alacağız.
Tahlil yaparken hadisçileri sorgulamak gibi bir niyetimiz yoktur. Senedi
muttasıl olan İbn Sayyad rivayetini, sadece isnadındaki
ravilerin güvenilir olduğunu
dikkate alarak kitaplarına alan ve bu şahsın
Hz. Peygamberle olan
garip ilişkilerini normal bir olay gibi sunan
âlimlere hangi konularda katıldığımızı,
hangi konularda katılmadığımızı
ifade etmekle yetineceğiz.
İbn Sayyad rivayetinin metin tahliline
geçmeden önce bu rivayetin geçtiği
özellikle iki kaynaktan bahsetmemizin, araştırmamızdaki
temel bakış amacımızı ifade etmesi açısından önemli
olur kanaatindeyiz. Bu iki kaynak Buhari ve Müslimdir. Özellikle bu rivayet
Müslim’de teferruatlı bir şekilde
geçmektedir. Bu iki kaynağı
sorgulamaktaki amacımız da bu kaynaklarda geçen bütün hadislerin sahih olduğu görüşüdür.
Aynı zamanda bu kaynaklar Kur’an’dan sonra en güvenilir kaynaklar olma özelliğine de sahiptirler. İbn Teymiye bu görüşlere karşı
çıkarak Kur’an dışında hiçbir kitap
hatadan kurtulamaz,[56] diyerek tavrını ortaya koymuştur. Fukaha bu iki kaynakta kendi görüşlerine uygun hadisleri kabul edip,
muhalif hadisleri de tenkit etmişlerdir.
Bu da bize bu iki kaynaktaki muttasıl hadisler üzerinde ittifakın söz konusu
olmadığını göstermektedir. Bu kitaplarda merdud
veya mevzu olduğu ileri sürülen hadislerinde yeraldığını bazı incelemeler iddia etmektedir.[57]
İbn Sayyad rivayetini aşağıda
ifade ettiğimiz konularla birlikte değerlendirmemizin bu rivayetin sağlıklı bir şekilde
sonuçlandırılması açısından iyi olacağı
kanaatindeyiz. Bundan dolayı da bu konuları genel hatlarıyla yeniden gözden
geçirmeye ihtiyaç vardır. Bu konuları incelerken de temel amacımız İbn Sayyad rivayetine ışık tutmaktır. Bu konuları da;
a ) Fiten Haberleri,
b ) Deccal ile ilgili rivayetler,
c ) Duhan kavramı olarak belirledik
Şimdi konuya bu kavramların genel bir değerlendirmesini yaparak geçelim.
I- FİTEN HABERLERİ
Fiten, sözlükte “ değerli
madenleri saf olup olmadıklarını tesbit etmek amacıyla ateşte eritmek “ anlamındaki fetn (fütun)
kökünden türeyen fitne kelimesinin çoğuludur.
Fitne masdar olarak “ sınamak, nimet veya sıkıntı ile denemek “, isim olarak “
tutkunluk, sapıklık, kargaşa “
manalarında kullanılır. Kur’an’da genellikle “ insanın isyan veya sabrını
ölçmeye yönelik her tür ilahi imtihan “ anlamına gelen fitne kelimesinin “
günah, zelzele, kargaşa “ şeklindeki manaları zamanla daha çok yaygınlık
kazanmış: özellikle hadis literatüründe bu
kelime, İslam toplumunda çeşitli dini ve siyasi sebeplerle ortaya
çıkan sosyal kargaşa, anarşi ve iç savaş
gibi ümmet bütünlüğünü
bozan her türlü yıkıcı faaliyeti ifade etmek için kullanılmıştır. “Melahim” sözlükte “ bir işi sağlam
yapmak, eti kemiğinden ayırmak, birine et yedirmek”
anlamındaki lahm kökünden türeyen melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame daha çok “ ağır zayiat ve bozgunla neticelenen savaş ve fitne anında çıkan büyük karışıklık: bu olayların gerçekleştiği
yer” manalarına gelmektedir.[58] Fiten ve Melahim kavramları
ile beraber kaynaklarda kullanılan bir kelime de Herc kelimesidir. Hadis
kaynaklarında bu kelime, mana olarak Müslümanların birbirlerini öldürmeleri şeklinde geçmektedir.[59]
B- KUR’AN-I
KERİM’DEKİ KULLANIMI
Kur’an-ı Kerim’de otuz dört ayette fitne kelimesi, yirmi altı ayette de
aynı kökten türemiş fiil ve isim
olarak geçmektedir. Fitne kavramı Kur’an’da başlıca
şu manalara gelir:
1.
Sınama (ibtila), deneme
(İhtibar) ve imtihan . [60]
2.
Şirk, küfür, müşriklerin
müslümanlara uyguladıkları ve şirke
döndürmeyi amaçlayan baskılar .[61]
3.
Sapıklık, sapma,
saptırma.[62]
4.
Azap, işkence, ateşe
atma.[63]
5.
Düşman saldırısı.[64]
6.
Allah’ın kullarına
farklı imkanlar vererek birbirlerine karşı
niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması. [65]
7.
Günah. [66]
8.
Şeytanın hile ve tuzağı.
[67]
9.
Şeytanın zayıf ruhlu kişilere
aşıladığı
batıl inanç ve kuruntu.[68]
10.
Nifak .[69]
11.
Delilik.[70]
C- HADİS
KAYNAKLARINDAKİ KULLANIMI
Hadis kitaplarında müstakil bölüm başlığı olarak da kullanılan fiten ve melahim
terimleri yanında herc kelimesi de geniş ölçüde
yer almaktadır. Ancak hadis literatüründe bu kelimelere, “İslam toplumunda çeşitli dini ve siyasi sebeplerle ortaya
çıkan her tür sosyal kargaşa, savaş ve ölümle sonuçlanan olay, kıyametten
önce zuhur etmesi beklenen alametler” şeklinde
bir mana yüklendiği dikkati
çekmektedir. Bu kaynaklarda fiten ve melahim kelimelerine, daha ilk dönemlerden
itibaren “içtimai ve ahlaki çözülme” anlamı yanında “müslümanların
iktidar uğruna birbirlerine karşı
giriştikleri
silahlı mücadele, siyasi-ictimai kargaşa”
şeklinde bir mana verildiğini 315
gösteren çeşitli rivayetler
bulunmaktadır
D-
FİTEN HABERLERİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME VE İBN SAYYAD İLE İLİŞKİSİ
İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerin geçtiği hadis kitaplarına baktığımızda bu haberlerin yer verildiği bölümleri şu
şekilde özetleyebiliriz:
1.
İ’tisam, Enbiya, Cenaiz, Cihad, Edeb (Buhari)
2.
Fiten (Müslim, Buhari,
Tirmizi)
3.
Melahim (Ebu Davud)
Bu tabloya bakıldığında İbn Sayyad haberlerinin yer verildiği temel bölümün fiten olduğunu [71]
[72] görmekteyiz. İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili
rivayetlerde de İbn Sayyad’ın Harre harbinde kaybolduğundan [73]bahsedilmektedir.
Yine kaynaklarda Harre olayının ikinci fitne olarak[74]
ifade edildiği de göze çarpmaktadır.
İbn Sayyad rivayetine bakıldığında;
1.
İbn Sayyad ile fitne olayları arasında ne gibi bir bağlantı olabilir?
2.
İbn Sayyad’ın Harre harbinde kaybolduğu,
Harre olayının, fitne olaylarından sayılması bir rastlantı mı?
3.
İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması, kâhinlik yapması
toplumda ne gibi fitnelere sebep olmuştur?
Veya böyle bir işe İbn
Sayyad soyunmuş mudur? Gibi sorulara cevap arayarak İbn Sayyad ile Fiten Haberleri arasında
ne gibi bir bağlantının olup olmadığını ortaya çıkarabiliriz. İbn Sayyad rivayetini diğer konularla da ( özellikle rivayette
geçen Deccal, Duhan ve Kıyamet alametleri) irtibatlandırdığımızda İbn
Sayyad’ın bir yerlere yerleştirilmeye
çalışıldığını
görebiliriz. Yani İbn Sayyad ile
ilgili rivayetleri bütüncül bir değerlendirmede
bulunduğumuzda uzak ve yakın gelecekle ilgili
haberlerin bir kısmında yer aldığını,
bir şekilde bu haberlerle irtibatlandırıldığı kanaatine ulaşabiliriz. Bu durum bize bu dönemlerde yaşayan insanların psikolojik durumlarını bir şekilde dile getirdikleri ve bunlara
somut bir çözüm bulma arayışları
içerisinde oldukları izlenimini vermektedir. Bu rivayetlere bakıldığında bu rivayetlerdeki bu haberlerin ne
derece kesinlik ifade ettiği de
tartışmalıdır. Şöyle
ki; İbn Hacer Fiten ve Melahim haberlerinin
bir kısmının İslam âlemine Ehl-i Kitab kanalıyla geldiğini ve israiliyyat menşeli olduğunu
belirtir.[75] Mehmet Paçacı da Hadis
külliyatı içerisinde daha çok fiten başlığı altında yer alan fiten rivayetlerinin,
temel olarak dünyanın son zamanlarında ortaya çıkacak Mehdi, Mesih, Deccal,
Yecüc ve Me’cuc gibi şahsiyetleri ve çoğunlukla olağan
dışı bir şekilde
gerçekleşecek olayları konu aldığını belirtir. Buradaki söylemlerin
Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki söylemler arasında gözden kaçırılamayacak
benzerlikler görüldüğünü, karşılaştırmalı
örnekler vererek ortaya koymaktadır. [76]Bu
tür haberler özellikle gaybi haberlerdir. Gaybın bilgisi de Allah’a mahsustur.[77] Hz. Aişe’den gelen bir rivayette “... Peygamber’in gelecekte olacakları
bildiğini iddia eden Allah’a iftira etmiş olur” [78]dediği bildirilmektedir. Bu tür fiten
rivayetlerin sıhhati konusunda kesinlik yoktur.
İbn Sayyad’ın fiten bölümlerinde
zikredilmesinin sebebi kanaatimizce Onun Deccal olarak ifade edilmesidir.
Deccal’in gelişi de ayrı bir fitne olayı olarak görülmüştür. Deccal yeryüzünde bulunduğu zaman dünyaya kötülüklerin hâkim olacağı ve onun ortaya koyduğu fitnelerden kaçınılması gerektiği açık bir şekilde
ifade edilmiştir. [79]
İbn Sayyad’ın fiten bölümlerindeki bu
durumu, ve ona yüklenilen olağanüstü
özellikler, onu deccal olarak gösterme çabasının bir ürünüdür. Buunlar , Hz.
Peygamber tarafından söylenmemiş ve
sonraki dönemlerde ona isnad edilmiş sözlerdir.
Çünkü Hz. Peygamberden sonra ortaya çıkan fitneler, iç savaşlar farklı gurupların veya kişilerin kendi konum ve iddialarını
desteklemek için Hz. Peygamberi kullanma ve suçu başkalarına
atma gayretinin sonucudur. Yukarıda zikrettiğimiz
vechile fitnelerin çok çeşitli
olduğunu fiten ile ilgili rivayetler bize
göstermektedir. Fakat bizi ilgilendiren yönü İbn
Sayyad’ın bu rivayetlerde nerede durduğu
noktasıdır.
İbn Sayyad dünyada bulunduğu zaman diliminde ne tür fitnelere sebep
olmuştur? Rivayetlerde geçtiği üzere İbn
Sayyad’ın iki konuda insanların zihnini karıştırabileceği noktasından fitneye sebep olabileceğini düşünebiliriz.
Bunlarda;
1.
İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması.
2.
İbn Sayyad’ın kâhinlik yapabileceği
gibi kendisinde birtakım karinelerin görülmesi.
Nevevi, İbn
Sayyad’ın kendisinin Peygamber olduğunu
iddia etmesine dair rivayetleri şu
ifadelerle yorumlamıştır: “ Hz.
Peygamber’in, İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında
bulunduğu halde öldürülmesine izin vermemesinin
sebebi İbn Sayyad’ın daha çocuk olmasıdır. Veya İbn Sayyad Yahudilerin anlaşmalılarındandır. Hz. Peygamber Medine’ye
yerleşince onlarla yaptığı anlaşma
sebebiyle İbn Sayyad’ı öldürmemiştir.” Hattabi de bu konuda şunları söylemiştir: “ Hz. Peygamber Medine’ye geldikten sonra Yahudilerle bir
barış antlaşması
yapmıştır. Buna göre Yahudilere dokunmamak,
onları kendi hallerinde bırakmak antlaşmanın
maddeleri arasında idi. İbn
Sayyad da Yahudi bir kimsedir. Veya Yahudilere sığınmış biridir.” [80]
İbn Sayyad’ın Peygamber olduğunu iddia etmesi ile ilgili olan
rivayetlere baktığımızda rivayetlerin
değişik
varyantlarında farklı bilgilerin mevcut olduğunu
görmekteyiz. Rivayette aynı olayı ifade ederken aynı sorulara farklı cevapların
verilmesi manidardır. Olayın mahiyeti aynı fakat içeriği değişiktir. Aynı raviden (Abdullah b. Ömer)
gelen rivayetlerden birinde İbn
Sayyad Hz. Peygamberin Peygamber olmasını hayır cevabı vererek kesin bir şekilde reddetmesi, diğer bir
rivayette de Hz. Peygamberin Peygamberliğini
kabul etmesi fakat bu kabulde de “ Sen cahillerin Peygamberisin” diyerek Hz.
Peygamberi küçümsemesi, rivayetlerdeki garipliği
ortaya koymaktadır. Rivayetlerdeki ortak olan tek nokta ise İbn Sayyad’ın Hz. Peygamberin “ Benim
Peygamber olduğuma şahitlik
eder misin?” sorusuna aynı şekilde
“Sen benim Peygamber olduğuma şahitlik eder misin?” diye sormasıdır.
İbn Sayyad’ın kendi Peygamberliğini iddia etmesi ile ilgili
rivayetlerdeki farklılıkları yukarıda ortaya koyduk. Diğer bir açıdan baktığımızda,
gördüğümüz garipliği
de şu şekilde
ortaya koyabiliriz. Bilindiği
üzere, Peygamberlik çok ciddi bir olaydır. Rivayette Hz. Peygamberin karşısında bize bildirildiğine göre aklı başında olmayan, çocuklarla oyun oynayan ve daha yeni yeni buluğ çağına
eren bir çocuk vardır. Peygamberimiz kendisinin Peygamberliğini kabul edip etmediğini İbn
Sayyad’a yolda giderken, onu çocuklarla oyun oynarken görmesi üzerine soruyor .
Bu esnada da çocuklar kaçışıyor.
Başka bir rivayette de Peygamberimizin
garip garip hareketleri olduğunu,
garip garip laflar ettiğini
duyduğu bir çocuğu,
ona görünmeden, ondan bir şey
duymak maksadıyla hurma dallarının arkasından gizlenerek onu gözetlemesi
olayıdır.
İbn Sayyad rivayetlerinden anladığımız kadarıyla Peygamberimizin garip
davranışlarda bulunuyor diye ( yaptığı garipliklerin neler olduğu açıklanmıyor, ne tür zararlara sebep
olduğu ifade edilmiyor, sadece Deccal olarak,
kâhin olarak, Peygamberlik iddiasında bulunmakla suçlanıyor) bir çocuğu ciddiye alarak, onun hareketlerini, ağzından çıkacağı sözleri gizlice takip etmesi gibi davranışlar Peygamberimizin hal ve
hareketleriyle asla bağdaşmaz. Onun misyonuyla uyuşmaz. Hadis şarihleri
tarafından yapılan yorumlar kendi içinde çelişkiler
ifade etmektedir. Net bir ifade ortaya konulmamaktadır. Olayın geçtiği zamanda İbn
Sayyad’ın ne durumda olduğu
(çocuk mu? Yahudi mi? Yoksa Yahudilerle irtibatı olan biri mi?) farklı
ihtimaller olarak ortaya konulmaktadır. Hâlbuki iddia edildiği gibi, bu derece önemli bir misyonu
olan bir kişiliğin,
böyle bir olayda kimliğinin net olarak
ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Fitne Haberleri ile İbn
Sayyad rivayetleri ilişkilendirilmesi
noktasındaki diğer bir konu da onun Harre savaşında kaybolduğu hususudur. Daha önce belirttiğimiz
gibi Harre savaşı da ikinci büyük fitne olarak
rivayetlerde geçmektedir. İbn
Sayyad’ın dünyadan ayrılma olayı da şarihler
tarafından çelişkili yorumlarla ortaya konulmaktadır. Şöyle ki;
Hattabi: “ Selef âlimleri İbn
Sayyad’ın büyüdükten sonraki durumu ile ilgili ihtilafa düşmüşlerdir.
Bir rivayete göre o tevbe etmiştir ve
Medine’de ölmüştür. Cenaze namazını kılmak
istediklerinde yüzünü açmışlar,
insanlar onu görmüştür. Bunun üzerine
insanlara şahitlik edin denmiştir.” [81]
Ebu Davud ise Cabir b. Abdullah’tan İbn
Sayyad’ın Harre ( Yezid b. Muaviye’nin Medine’ye saldırdığı) gününde kaybolduğunu kaydetmektedir.[82]
İbn Hacer de bu rivayeti doğrulamıştır.
İbn Sayyad’ın Medine’de öldüğünü, yüzünü gördüklerini ve namazını kıldıklarını
söyleyenlerin görüşünü zayıf saymıştır. [83]
Münziri : “ Cabir b. Abdullah’tan gelen, İbni
Sayyad’ı Harre günü kaybettik, rivayeti onun öldüğünü
söyleyen rivayetle çelişmektedir.”[84]
İbn Sayyad rivayetlerde ve hadis şarihlerinin yorumlarında; olağanüstü özelliklerle donatılmış, herkesin dikkatini üzerine çekmiş, nerede, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir şahsiyet olarak bize sunulmaktadır.
Allah’ın çıkmasını takdir ettiği bir
zamana kadar İsfehan’da saklanmaktadır. [85]Yaptığı hareketlere karşı kimse
bir şey diyememektedir. Çünkü ya çocuktur, ya
Yahudidir, ya da Yahudilerin koruması altındadır. Kişiliğini de Hz.
Peygamber, İbn Sayyad’ın annesinin İbn Sayyad’ı uyarması neticesinde ortaya
koyamamıştır!... Sonuç olarak İbn Sayyad ile ilgili bu ve buna benzer
rivayetlerin Hz. Peygambere aidiyeti konusunda şüphelerimiz
vardır. Bu konudaki âlimlerin yorumlarına da çelişkili
olduğundan dolayı katılmadığımızı ifade ediyoruz.
İbn Sayyad Rivayetini genel olarak tahlil
edebilmek için kanaatimizce Deccal kavramını ele almak durumundayız. Hadislerde
Deccale atfedilen özelliklerin bir kısmının İbn
Sayyad’da da bulunması ve İbn
Sayyad’ın Deccal olarak ifade edilmesi bizi bu konuya daha teferruatlı bir şekilde eğilmeye
sevketti.Bundan dolayı da Deccal kavramını genel hatlarıyla irdeleyip İbn Sayyad kişiliğinde buluşturmak
niyetini
taşıyoruz. Bu niyetimizi de özellikle
Yahudilik ve Hıristiyanlık kültüründe tasvir edilen Deccal örneklerini
irdeleyerek gerçekleştirmek istiyoruz.
Sözlükte “bir şeyi örtmek,
yaldızlamak veya boyamak” anlamındaki decl kökünden türeyen bir sıfat
olup klasik kaynaklarda “ahir zamanda ortaya çıkıp göstereceği harikulade olaylar sayesinde bazı
insanları delalete sürükleyeceğine
inanılan kişi” diye tarif edilir. Deccal kelimesi
Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Hz. Peygamber’e nisbet edilen rivayetlerde
“muhatabını aldatmak gayesiyle güzel sözler söyleyen kişi; bir kaşı ve
gözü bulunmayan kötü kimse” anlamındaki Mesih kelimesiyle birlikte
“el-mesihu’d-deccal” ve “mesihu’d-dalale” şeklinde
kullanılmıştır.[86]
“Kur’an’da bulunmayan bu kelimenin Arapçaya arami dilinden geçmiş olması muhtemeldir. Süryani dilinde
“yalancı Masih” için bir sıfat olarak kullanılır; nitekim Meta incilinin XXIV.
Babının 24. ayetinde bahsi geçen (“yalancı Masih”) ismi Peşitta (“Basite” Kitab-ı Mukaddes’in
muteber sayılan Süryani tercümesi)’da meşihe
daggale diye tercüme edilmiştir.
Süryani dilinde nebiya daggale (“yalancı peygamber”) ve şaheda daggala (“yalancı şahit”)
gibi tabirler de görürüz. Diğer taraftan,
lügat kitaplarında hiçbir menşe ve
merci göstermeksizin, “aldatmak” manasına olarak kaydedilen dacala kelimesinin
Arapça olması şüphelidir. Kur’an’da bulunmayan bu fi’le
hadislerde de rast gelinmez. M. Bousset tarafından gösterildiği gibi, Hıristiyanların
Antechrist tasavvurları, eski Hıristiyan neşriyatında
müteaddit unsurlardan teşekkül
etmiştir. Bunların Müslümanların daccal
telakkisine de bazı noktalarda uygun gelen belli başlıları
şunlardır: a. ahirette Allahın rakibi
olan şeytan, b. ahrette İsrail’e karşı
milletleri tekrar birleştirecek
olan hükümdar, c. İnsanları baştan çıkaran ve tarafdarları en ziyade
Yahudilerden teşekkül eden Masih muhalifi ve d. Dan
kabilesine mensup bir cebbar ki, Kudüs’te bir saltanat vücuda getirecek ve
orada gerek kendisi, gerek emrindeki kuvvetler Masih tarafından imha
edilecektir.” [87]
B. İSLAM ÖNCESİ DİN
VE İNANÇLARDA DECCAL
Deccal ile ilgili inancın kaynağı
hakkında değişik
görüşler ortaya konmuştur. Bu görüşleri
temel olarak iki grupta toplayabiliriz. Deccal kavramının ilk kökenini oluşturduğu
kaynaklar şunlardır:
Babil mitolojisindeki Kaos mitlerine dayanır. Burada Suların ve
Karanlıkların hakimi Tiamat, tanrılara isyan etmiş,
Tanrı Ea’nın oğlu Marduk tarafından mağlup edilmiştir.
Dünyanın sonuna doğru tekrar tanrılara
karşı çıkacağına
inanılmaktadır.[88]
1. Eski İran inançlarında görülen iyiliği temsil eden akıl tanrısı Ahura
Mazda’nın karanlıkta yaşayan
muhalifi Angra Mainyu ile devamlı mücadelesi, deccal kavramının ilk köklerini
teşkil etmektedir.[89]
Eski Ahit’te gelecek tasavvurunda Allah’ın kuvvetleri ile şeytanın kuvvetleri ki bunlar deccal
konumunda olanlardır, arasındaki büyük savaştan
bahsetmektedir. Burada Allah’a inananlar ile onlara düşmanlık edenler savaşacaklar
ve sonucunda Allah kendisine inananları destekleyecek ve inananlar zafere ulaşacaktır.[90]
Yahudi kaynaklarına baktığımızda
Deccal kavramı için geçen olayları şu şekilde ifade edebiliriz:
a.
Yahudi kutsal kitabında
anlatılan Gog ve Magog kıssası[91]. Bu kıssada ahir zamanda, şer kuvvetlerin büyük ve korkunç bir plan
hazırladıklarından bahsedilir. Bu şer
kuvvetlerin kumandanı Gog’dur. Gog Rab Yahve tarafından nasıl mağlup olduğu
anlatılmaktadır. Gog burada Rab Yahve’nin ahirzamanda çıkacak olan düşmanıdır. Tarihi bir şahsiyet değildir.
İsrail halkına saldıracak şer ordularının hepsinin komutanlarını
temsil eden bir semboldur.[92]
b. Deccal kavramını
müşahhas bir şekilde ortaya konulduğu yer Eski Ahit Kitabının Daniel bölümüdür.337
Daniel’de deccal için müşahhas bir örnek verilmekte, 337
(8)Boynuzlara iyi baktım ve işte,
onların arasından başka bir başka bir boynuz, bir küçüğü, çıktı ve evvelki boynuzlarından üçü
onun önünden söküldü ve işte, bu
boynuzda insan gözleri gibi gözler ve büyük şeyler
söyleyen bir ağız vardı. (9) Tahtlar kuruluncaya kadar
ve Günleri eski olan oturuncaya kadar baktım; esvabı kar gibi ak ve başının saçı temiz yapağı gibi idi; tahtı ateş alevleri ve tekerlekleri yanar ateşti. (10) Önünden bir ateş ırmağı
çıkıyor ve akıyordu; binlerce binler ona hizmet ediyorlardı ve on bin binlerce
on binler önünde ayakta duruyorlardı; mahkeme kuruldu ve kitaplar açıldı. (11)
Boynuzun söylediği büyük sözlerin sesinden dolayı o zaman
ben bakıyordum; canavar öldürülünceye kadar ve bedeni yok edilip ateşte yakılmağa
verilinceye kadar baktım. (12) Ve öteki canavarlara gelince, bunların saltanatı
alındı; fakat ömürleri bir zamana ve bir vakte kadar uzatıldı. (13)Gece
rüyetlerinde gördüm ve işte,
insanoğluna benzer biri göklerin bulutları ile
geldi ve onun önüne kendisini yaklaştırdılar.
(14) Ve bütün kavmlar, milletler ve diller ona kulluk etsinler diye, kendisine
saltanat ve izzet ve kırallık verildi; onun saltanatı geçmeyecek ebedi bir
saltanattır ve kırallığı yıkılmayacak bir
kırallıktır. (15) Ben ise Daniel, ruhum kalıbım içinde ve başımın rüyetleri beni süzdü. (16) Ayakta
durmakta olanların birine yaklaştım ve
bütün bu şeylerden ötürü hakikat nedir diye ondan
sordum. Ve bana anlattı ve bu şeylerin
manasını bana bildirdi. (17) Bu dört büyük canavar, yerden çıkacak dört
kıraldır. (18) Fakat kırallığı Yüce
Olanın mukaddesleri alacaklardır ve ebede kadar ve ebetler ebedine kadar
kırallığı onlar edineceklerdir. (19) Ve
hepsinden farklı olup çok korkunç olan, dişleri
demirden ve tırnakları tunçtan olup yutan ve parçalayan, ve artakalanı ayakları
ile çiğneyen dördüncü canavardan ötürü, (20) ve
onun başında olan on boynuzdan, ve çıkan öteki
boynuzdan ötürü hakikat nedir bilmek istedim; o öteki boynuz ki, onun önünde üç
boynuz düşmüştü
, ve gözleri vardı ve büyük şeyler
söyleyen ağzı vardı, ve görünüşü öbürlerinkinden daha iri idi. (21)
Baktım, ve mukaddeslerle o boynuz cenk ediyordu, (22) ve Günleri eski olan
gelip hüküm Yüce Olanın mukaddeslerine verilinceye kadar, ve kırallığı mukaddeslerin edindikleri zaman
gelinciye kadar onları yendi. (23) Şöyle
dedi: Dördüncü canavar, yer üzerinde, bütün kırallıklardan farklı olarak bütün
yeri tutacak ve onu çiğiniyip parçalayan
dördüncü bir kırallık olacaktır. (24) Ve on boynuza gelince, bu kırallıktan on
kıral çıkacaktır ve onlardan sonra bir başkası
çıkacak ve öncekilerden farklı olup üç kıral düşürecektir.
(25) Ve Yüce Olana karşı sözler söyleyecek
ve Yüce Olanın mukaddeslerini
“küçük boynuz, canavar” tabirleriyle sembollendirilen ve insanüstü
özelliklerle tasvir edilen bu örnekle Yahudilere zulüm ve eziyette bulunan IV.
Antiochus Epiphanes (ö. m.ö.163) kastedilmektedir. Antiochus zalim bir
hükümdar, büyük orduların kumandanı, üç kralı yenen, azizlere zulmeden,
Allah’ın mabedini tahrip eden bir deccal tipidir.[93]
Yahudi kutsal kitabının dışındaki
apokrif metinlerden biri olan “On İki
Kabile Büyüğünün (esbat) Ahdi’nde Dan kabilesine
mensup ve İsrail’in Allah’a ibadetten vazgeçmesine
yol açtığı anlatılan şeytani
bir şahsiyet olan Belial da (Beliar) bir
deccaldir. Levi Kabilesinden çıkacak Mesih onu yenecek ve ebedi ateşe atacaktır... Yahudiler deccali,
kendilerini kurtaracağına inandıkları
mesihin muhalifi olarak görmüşler,
onlara zarar veren Antiochus Epiphanes yanında Neron, Kaligula, Pompey gibi
zalim idarecileri de deccal olarak etmişlerdir.
Menkıbevi Yahudi dini literatüründe mesihin muhalifi deccal için Armilus adı
kullanılmıştır. Armilus’un Roma’nın kurucusu olarak
görülen efsanevi şahsiyet Romulus’tan
geldiği düşünülmektedir.
Romalılar putperest bir kavim olarak Yahudilerin yaşadığı kutsal topraklarda hâkimiyet kurmuş, onlara işkence
etmiş, mabetlerini yıkmışlardır: böylece mesihin semavi ve ebedi
krallığına karşı
geçici dünyevi şeytani gücü ve şeytanın krallığını
temsil ettiklerine inanılmıştır.
Davud neslinden gelen Mesih tarafından öldürüleceğine
inanılan Armilus adı, ilkin Saadiah Gaon’un Emunot veDe’ot’unda zikredilmiştir. Sonraki apokaliptik midraşim edebiyatında geçen bir anlatıma göre
Armilus Roma’da güzel bir kadının mermerden heykelinin çocuğudur. Dünyanın kötü insanları o heykelle
kendilerini
aldatmışlar, heykel bu insanların tohumlarını
içinde muhafaza etmiş, böylece onlardan
bir çocuk oluşturmuştur.
Armilus adı verilen bu hilekâr varlık 5 m. Boyunda, sarı saçlı, ayak tabanı yeşil ve iki başlıdır.
Yine bu literatüre göre Armilus kendisinin tanrı olduğunu ileri sürecek, on kralla birlikte olacak. Kudüs’ü ve
Antakya’yı zaptedecek, Yahudileri topraklarından çıkaracak, Nehemiah b.
Hushiel’i (Yusuf’un oğlu Mesih) öldürüp
dürüst insanları yasa boğacaktır.
Ancak Rab Yahve, deccal Armilus ve ordularını Arbel vadisinde yok edecek.
Armilus Davud oğlu Mesih’in nefesiyle öldürülecek ve
Tanrı’nın krallığı yeryüzüne hâkim olacaktır. Bu
literatürde Armilus insanüstü şeytani
bir varlık, mesihin muhalifi bir şahsiyet
olarak kötülüğün temsilcisidir.[94]
Hıristiyanlıkta Deccal ile ilgili değerlendirmeleri
iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi Yeni Ahit (İncil)’de geçen Deccal tasavvurları. Diğeri de Hıristiyan Apokrif metinlerinde
geçen Deccal motifleridir. Bu kaynaklarda geçen Deccal ile ilgili bilgileri şu şekilde
özetleyebiliriz:
Yeni Ahit’te Deccal kavramı Matta, Markos ve Luka İncili’nde “yalancı Mesihler”, “yalancı peygamberler” olarak
ifade edilen “mesiha daggala”, “nabiyya
daggala” olarak nitelendirilmektedir. Bu deccal büyük alametler ve harikalar
göstererek herkesi saptıracaktır. Bu deccal bir kişi
değil topluluktur.[95]
[96]
Yuhanna İncilinde Yahudilerin Hz. İsa’ya değil
de Deccala inanacakları 341 vurgulanmıştır.
Aziz Pavlus Selaniklilere yazdığı
mektupta Deccalın portresini çizmektedir.
Deccal Mesih’in ikinci gelişinden
önce gelecek ve onu Rab İsa, ağzının soluğuyla
imha edecek. Burada ki Deccal “fesat adamı, helak oğlu”
olarak nitelendirilmektedir. İbadet edilen
her şeye karşı
çıkacak, tanrılık iddiasında bulunacaktır. Deccalın zuhuru ahir zaman
alametidir.
Oniki havarinin sonuncusu olan Yuhanna, Hıristiyanlıktaki Deccal
kavramını şu
şekilde nitelendirmiştir:
1.
Deccal kavramını,
“Antichrist” tabiriyle açık bir şekilde
Mesihin düşmanı olarak Yuhannanın Mektuplarında
ifade etmiştir.[97]
[98]
2.
Yuhanna’ya göre Deccal İsa’nın düşmanı
ve Hıristiyanlığı tahrif eden birisidir.[99]
3.
Yuhanna Vahiy Kitabında
Deccali iki canavar şeklinde sembolleştirmiştir.
Deccal için “yalancı peygamber”, “canavar”, “yıldızdan tacı olan kadın”,
“ejderin başı” gibi ifadeler kullanmıştır.[100]
Deccalın sayısını 666 olarak belirtmiştir.[101]
“Hıristiyan literatüründe en zengin ve çeşitli
deccal motifleri Hıristiyan apokaliptik metinlerinde ortaya çıkmıştır. Yahudi kökenli “Hezekiah’ın Ahdi”
başlıklı metin, I. Yüzyılın sonlarından
itibaren gelişmiş
bir deccal geleneğini
yansıtır. Metin, muhtemelen Yahudi geleneğine
bağlı bir Hıristiyan tarafından yazılmıştır. Bu metinde ahir zamanda karışıklıklar, fitne ve fesatların çıkması,
mesihin gelişinden kısa bir süre bu alemin şeytani kralı Belial’ın annesini öldürmüş bir “fitne kral” olarak insan şeklinde zuhur etmesi , kiliseyi dağıtması, on iki havariden birini (Petrus)
öldürmesi, Mesih gibi davranıp konuşması,
kendisini tanrı olarak sunması, harikalar göstermesi, halkın tapınması için her
şehre heykelini koydurması, üç buçuk yıl
boyunca birçok insanın onu takip etmesi, daha sonra inananların beklemekte olduğu gerçek mesihin ve orduları ile gelip
Belial ve ordularını cehenneme göndermesi gibi hususlar yer alır... Hıristiyan
dünyasında deccal, konusundaki gelişme
tarihi seyri içersinde büyük bir çeşitlilik
göstermiştir. Sahte Yuhanna’nın Vahyi,
Tsefanya’nın Vahyi, Esdras’ın Vahyi (Grekçe) gibi eserlerde deccal hain ve
çirkin bir dev olarak yer alır. Sonraki eserlerde anlatım genişler. Deccal bazen kör, bazen tek gözlü,
bazen de gözleri yerlerde çirkin, topal bir yaratıktır. Bazı eserler de ise
akıllı becerikli bir kimsedir. Kaşlarının
arası çok açık, parmaklarının ucu baş şeklinde,
elinde bir kılıç bulunan, görenler tarafından hemen tanınan, saçları pis ve uzun
bir kimsedir.”[102]
Hıristiyanlıktaki deccal motifleri çoktur. Yukarıda yaptığımız incelemede de zikrettiğimiz gibi bu kavramın yaygınlaşması dinden uzaklaşma arttıkça, Hıristiyanlara zulüm
arttıkça genişleyerek devam etmiştir. Özellikle ortaçağ döneminde eski efsanelerle birleşerek siyasi atmosfere uygun olarak
yorumlanmıştır. Zülüm eden kimseler deccal olarak
nitelendirilmiş ve bu durum zamanımıza kadar gelmiştir. Hıristiyanlık inancındaki deccal
ile ilgili yorumları şu şekilde özetleyebiliriz. Deccal Mesih
ismiyle çıkmasından önce bütün şeytani
kuvvetlere sahip olacaktır.Günahkar, katil, tahripçi deccal Yahudi kökenli
olup, Dan kabilesinden çıkacaktır. Yeryüzünde üçbuçuk sene kalacaktır. Kudüs’e
hâkim olacaktır. İsa’nın özellikleri
olan “aslan, kuzu, kahraman” sıfatlarını çalacaktır. Dünyanın sonunda çıkacak,
Babil, İran, Yunan ve Roma imparatorluklarının
yıkılmasından sonra o da yıkılacaktır. Mesih-deccalın birçok porto-tipi vardır.
Fakat bu çok deccallar arasında birisi çıkacaktır ki, hepsinden daha şiddetli olup, bu isme en layık kişi olacaktır. Diğerleri değişik zamanda bulunmakla birlikte, bu
gerçek deccal ahir zamanda ortaya çıkacaktır. Kaşı
iki kulağının arasını kaplayacak kadar uzundur.
Kaşı gözünün altındadır. Ayakları dâhil
bütün vücudu
düzdür. İnsanları iyileştirecek, körlerin körlüğünü
giderecek, sağırlara duyabilme imkânı verecek,
dilsizleri konuşturacak, fırtınaları koparacak, dağları kaldıracak, ağaçları yeşillendirecek,
yapraklarını dökecektir. Bütün bunları insanları aldatmak ve kötülüğe sevketmek için yapacaktır. [103]
Kur’an’da yer almayan Deccal ile ilgili haberler hadis kaynaklarında yer
almıştır.
Hadis kaynaklarındaki rivayetleri genel olarak değerlendirdiğimizde şu şekilde
bir özetlemeye gidebiliriz.
1.
Bazı rivayetlerde,
Hristiyanların ileri gelenlerinden Temim ed-Dari’nin, Şam’dan bir grupla müslüman olmak için Medine’ye gelirken
yolculuk sırasında ıssız bir adada, adının “cessase” olduğunu söyleyen bir hayvanın delaletiyle
Deccal ile görüştüklerini Hz. Peygambere anlattığını, Hz. Peygamberin de bu olayı daha
önce ashaba anlattığı olay ile uygunluk
gösterdiğinden dolayı memnun olduğu şeklinde
geçmektedir.[104]
anlayamadılar.
(Şaşkın
Şaşkın:)"--Sen
necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:"--Ben
cessâseyim!""--Cessâse nedir?" denildi."--Ey cemaat! Su
manastıra kadar gelin! İçinde
bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!"
dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak
manastıra girdik. İçeride bir adam
vardı; hilkatce gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden
topuklarına demirle sıkı şekilde
bağlanmıştı."--Vah
sana! Kimsin sen?" dedik."--Benim haberimi alabilmişsiniz. Simdi siz kimsiniz, bana
söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:"--Biz
bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun
bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra su adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık.
Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı
ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık."--Vah sana, nesin sen?"
dedik."--Ben cessaseyim!" dedi. Biz: "--Cessase de ne?"
dedik."--Manastirdaki su adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından
emin olmadığımız için korktuk." dedik. Adam:"--Bana
Beysan hurmalığından haber verin!" dedi.
Biz:"--Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik."--Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor
mu?" dedi."--Evet!" dedik."-- Öyleyse meyve vermeme zamanı
yakındır!" dedi."--Bana Taberiye gölünden haber verin!"
dedi."--Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik."--Onun suyunun
çekilmesi yakındır!" dedi."--Bana Züger gözesinden haber verin!"
dedi."--Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik."--Gözede su
var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi."--Evet, onun çok suyu vardır!
Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik."-- Ummîlerin
peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi."--O Mekke'den
çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti"
dedik."--Araplar onunla mukatele etti mi?" dedi.
Biz:"--Evet!" dedik."--Onlara karşı
ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine
düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat
ettiklerini haber verdik. (O da bize:)"--Bu, onların itaat etmeleri,
kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi
size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal'im. Çıkış
için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım.
Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak, Mekke ile
Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir
bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç
bir melek beni karşılar, benim oraya
girmeme mânî olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları
korur!" dedi." Sonra Rasûlüllah (salla'llâhü aleyhi ve sellem) çubuğuyla minbere dürterek:"--Bu
Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk
da:"--Evet!" diye karşılık
verdi.Bunun uzerine (salla'llâhü aleyhi ve sellem):"--Temîmid-Dârî'nin
rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal'dan), Mekke ve
2.
Bazı rivayetlerde
Deccal’in Şam’da çıkacağı
ve Hz. İsa tarafından öldürüleceği geçmektedir.[105]
[106]
3.
Bazı rivayetlerde İshakoğullarından
yetmiş bin kişinin
bir tarafı deniz, bir tarafı kara olan şehri
ele geçirip ganimet toplama esnasında Deccalin çıkacağı belirtilmektedir.[107]
4.
Bazı rivayetlerde
Deccalin bir gözü kör veya patlamış üzüm
tanesi gibi olduğu, alnında “kâfir” veya “kfr” şeklinde bir yazı bulunduğu rivayet edilmektedir.[108]
5.
Bazı rivayetlerde
Deccalin çıktığı zaman beraberinde su ve ateşin bulunacağı,
halkın bunları farklı algılayacağı,
hakikat olanın halkın algıladığının
tersi olacağı şeklinde
belirtilmektedir.[109]
6.
Bazı rivayetlerde
Deccalin Medine’ye giremeyeceği
belirtilmektedir.[110]
7.
Bazı rivayetlerde İbnu’s-Sayyad’ın Deccal olduğu geçmektedir.[111]
D- İBN SAYYAD’I
DECCAL İLE İLİŞKİLENDİREN RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Deccal ile ilgili İslam
alimleri arasında bir fikir birliği
yoktur. Çoğunluğa
göre deccal ahir zamanda olağanüstü
olaylar gösterme gücüne sahip olan, insanları yoldan çıkaracak ve Hz. İsa tarafından öldürülecek biridir. Bazı
alimler maddi olan bir kişilikten
ziyade deccali kötülüğün yayılması şeklinde yorumlamışlardır. Bazıları da deccal kavramının İslami bir temeli olmadığını
idda ederek deccali bütünüyle reddetmişlerdir.
Deccal kavramı Kur’an-ı Kerim’de açık olarak zikredilmeyen bir konudur.Genel
özelliklerini yukarıda belirttiğimiz
deccalin İbn Sayyad rivayetlerinde de geniş bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Deccal ile ilgili rivayetlerin çoğunda deccalin bir kişi olarak bahsedilmesine karşın bazı rivayetlerde de deccalin sayısı
olarak “yirmiyedi”, “otuz”, “otuza yakın” gibi sayılar verilmiştir.[112]
Deccal ile ilgili rivayetlerde çelişkiler
olduğu konusuna katılan âlimler değişik
yorumlarda bulunarak bu zıtlıkları gidermeye çalışmışlardır. Bunlardan İbn Hacer, deccalin ahir zamanda çıkacağını ve Hz. İsa
tarafından öldürüleceğini söylerken aynı
zamanda da otuza yakın deccalden söz ederek[113]
çelişkiyi daha da derinleştirmiştir.
Yine aynı şekilde rivayetlerde deccalin özellikleri
(yüz yapısı, gözlerinin sağ tarafı
mı, sol tarafı mı, yoksa ikisi birden mi kör olduğu,
hangi mekânda, ne zaman çıkacağı,
alnında damga olup olmayacağı) ile
ilgili de net bir tanımlama yoktur. Bütün bunların da ravilerin kendi görüşlerini rivayetlere karıştırmaları neticesinde bir anlamda hadis
uydurmuşlardır.Deccalin kıyamet safhaları içinde
değerlendirilmesi, Hz. İsa ile irtibatlandırılması, bu süre
içinde belli bir müddet hayat sürmeleri şeklindeki
rivayetlerde kıyametin ansızın geleceği[114]ile ilgili ayetlerle uzlaştırılmasının da zor olduğu kanaatindeyiz.
Genel olarak değerlendirdiğimiz Deccal konusunun, incelediğimiz İbn
Sayyad rivayetinde de, merkeze yerleştirildiğini görmekteyiz. İbn Sayyad, isim verilerek zikredilen Deccallerden biridir.
Rivayetlerde geçen Deccalin bazı özellikleri İbn
Sayyad’da bulunmaktadır.Fakat İbn
Sayyad’a atfedilen bu özellikler ne derece doğrudur?
Tartışmalı bir konu olan Deccal konusunu, İbn Sayyad ekseninde de garipliklerle
dolu olduğu, gerek rivayetler arasındaki
farklılıklardan, gerekse bu rivayetlerdeki farklılıkları gidermeye çalışan âlimlerin yorumlarından daha iyi
anlayabiliriz. Bu da İbn Sayyad’ın rivayetlerde
geçen Deccalin genel özellikleriyle irtıbatlandırılmaya çalışılarak, Onu Deccal olarak gösterme
çabasının bir sonucu olduğu
intibaını bize vermektedir.
Bu değerlendirmeler bağlamında İbn
Sayyad rivayetini şu şekilde ele alabiliriz. İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde; İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair Hz. Ömer’in Hz. Peygamber’in
huzurunda yemin etmesi, Hz. Peygamber’inde bu duruma itiraz etmemesi, [115] İbn
Sayyad’ın Deccal olma teklifini kabul etmesi, [116]
İbn Sayyad’ın gözünün Deccal’in tek gözlü
olma haline benzetilmesi [117] hususları geçmektedir.
İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair İbn
Sayyad rivayetinden özetlediğimiz bu
haberleri bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda şu
sonuçlara ulaşabiliriz:
1-
İbn Sayyad’ın fiziki görünümü
Peygamberimiz İbn Sayyad’ı ziyaret
etmiştir. Ziyaret etmesinin sebebi de
kaynaklarda geçtiği üzere Cabir b.
Abdullah kanalıyla gelen şu
rivayettir: Yahudi olan bir kadının bir gözü düz, bir gözü de dışarı çıkmış
bir çocuğu olur. Peygamberimiz onun Deccal
olabileceği endişesi
ile onu görmeye gider. [118]
Bu konu ile ilgili diğer bir
rivayette daha önce belirttiğimiz
gibi Ebu Bekre’nin rivayetidir. Burada da Hz. Peygamber otuz yıl sonra çocuğu olacak olan anne ve babadan
bahsediyor. Çocuğun tek gözlü olacağını belirtiyor. Bu çocuğun anne ve babasın özelliklerini
belirtiyor. Rivayete göre babası uzun boylu, gaga burunlu bir adam, annesi de
memeleri uzun ve tombuldur. Ebu Berke rivayetin devamında Medine Yahudileri
arasında böyle bir çocuğun doğduğunu
duyduklarını ve Zübeyr b. Avvam ile gidip çocuğu,
anne ve babasını gördüklerini belirtmektedir.[119]
Bu rivayetler yukarıda zikrettiğimiz
Abdullah b. Ömer’in rivayetiyle çelişmektedir.
Rivayette, Abdullah b. Ömer İbn
Sayyad’la iki defa karşılaştığını,
ilk karşılaştığında gözünün durumu ile ilgili herhangi
bir aksaklıktan bahsetmediğini,
ikinci sefer karşılaştığında ise İbn
Sayyad’ın gözünün şiştiğini
bildirmektedir. Gözünün ne zaman şiştiğini
İbn Sayyad’a sorduğunda da İbn
Sayyad’ın bilmiyorum cevabını verdiğini
görmekteyiz. Bu olayıda Abdullah b. Ömer İbn
Sayyad’ın Deccal olduğu kanaatiyle
yorumlamıştır. İbn
Sayyad’ın başının üstünde gözünün olması! Eşekten daha şiddetli
anırması! Dayak yemesi! Ve bunların hiçbirinin farkında olmaması! Bizim bu
rivayetlere ihtiyatla karşılamamıza
neden olmaktadır.
Deccal, Hıristiyan kültüründe bazen kör, bazen tek gözlü olarak
geçmektedir. İslam kültüründe de bir gözü kör olarak
ifade edilmektedir. Kaynaklarda geçen bu durumun İbn
Sayyad’da da bulunduğunu görmekteyiz.
Deccale nisbet edilen bu özelliğin İbn Sayyad’da da bulunması kanaatimizce İbn Sayyad’ı Deccal olarak gösterme
çabasının bir ürünüdür. İbn
Sayyad’ın yaşadığı
zaman diliminde böyle bir durumun olduğu
sabit olsa idi, rivayetlerde geçtiği şekliyle zıtlıklar olmazdı. İbn Sayyad’ın tek gözlü olması farklı
yorumlarda bulunulmadan, çelişkilere
girilmeden olduğu gibi yansıtılırdı.Fakat durum bunun
tam tersidir. Ne Hz. Peygamber’den ne de birkaç istisna dışında (ki bu istisnalarda hep aynı şahıslardır) İbn
Sayyad’ın durumu hakkında anlatıldığı şekilde bir bilgi yoktur.
Bu rivayetlerde ortaya konulduğu
gibi çelişkiler çoktur. Hz. Peygamber’in bu şekilde bir ifade de bulunacağını da kabul etmiyoruz. Hz. Peygamber’in
Medine’de doğan ve bir gözü olmayan bir çocuğu (İbn
Sayyad) Deccal zannederek, rivayetlerde geçtiği
gibi hareket etmesi, onun mırıldamalarından bir şeyler
çıkarmaya çalışması v.b. davranışları Hz. Peygamber’den kesinlikle kaynaklanmadığı kanaatindeyiz. Bize göre bu ortaya
konulan durum âlimlerimizin rivayet düşkünlüklerinden
kaynaklanmaktadır. Bunun neticesinde de çelişkili
bu rivayetler ortaya çıkmaktadır. Sonucunda da bu çelişkili rivayetleri kurtarmak için zorlama tevillere başvurulmaktadır.
Başka bir yönden baktığımızda da bu tek gözlü olma durumu bizim
kaynaklarımıza Apokaliptisizm’in ( Sami kültür geleneği içinde uzunca bir süreye yayılmış
belli bir dini literatür. Bu literatürün karakteristik özelliği dünyanın sonuna ilişkin konuşmasıdır.)[120] bir yansıması olarak geçtiğidir. Deccalin bu özelliğini, diğer
kaynaklarda geçen şekliyle bir karşılaştırma
yaparak bu kültürlerin bizim kültürümüze etkisini ortaya koymuştur. Bizim açımızdan bu tür haberlerin
kaynağını ortaya koymak açısından bu çalışmanın önemi büyüktür.
“Buhari’de geçen bir hadis, Deccal’i şöyle
tanımlamaktadır:
Hiçbir peygamber yoktur ki, toplumunu Tek Gözlü’ye (Deccal) karşı uyarmamış
olsun. Dikkat edin onun tek gözü kördür, ama sizin Rabbiniz öyle değildir. Deccal’in gözleri arasında
‘kâfir’ yazılı olacaktır. (Buhari, Sahih, Fiten, 26, IX. 60.45.)
Nuaym ise Deccal’in sol gözünün şaşı olduğunu,
alnında ‘kâfir’ yazılı olduğunu ve
gözünde büyük bir et beni bulunduğunu
Rasulullah’a dayandırdığı bir
rivayetle aktarmaktadır. Hadisin ravisi Sehl, bu yazıyı şöyle tasvir etmektedir: “Bu kef, fe ve re harflerinin yazı gibi
birbirlerine bitişmesinden oluşmaktadır.” ( Nuaym, Fiten, s. 317.)
Deccal’in ayrıntılı tasvirlerini Apocalypse of Daniel ‘de de
bulmaktayız. Bu tasvirler genellikle onu güçlü, fakat çirkin bir insan olarak
tasvir etmektedir. Ayaklarının izi geniştir,
sabah doğan yıldız gibidir. Uzun yüzlü, uzun
burunlu birisidir. Bu tasvir Deccal’in alnındaki yazıyı okuyarak bitmektedir:
... Alnında üç harf bulunacak A.K.T.; A. ‘inkar ediyorum’; K. ‘ve
kesinlikle inkar ediyorum’; T. İse, ‘iğrenç canavar’ anlamına gelmektedir.
Deccal öğretecek ve öğretilecektir.
( Apocalypse of Daniel, 9/10-27.)”[121]
Yukarıda ortaya koyduğumuz
durum bize bu tür rivayetlerin başka
kültürlerden geldiğini göstermektedir.
2-
Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ın
Deccal olduğu hususunda yemin etmesi
Bu konuda rivayetlerde geçen haber şu
şekildedir:
Muhammed b. Münkedir anlatıyor: Cabir b. Abdillah, İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda yemin ederdi. Ben: “ Sen,
Allah’a yemin de ediyorsun ha!” dedim. Bana şu
cevabı verdi. “ (Nasıl etmeyeyim?) Ömer b. el-Hattab, Rasulullah’ın yanında İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda yemin ettiğini işittim.
Buna rağmen Peygamberimiz kendisini reddetmemişti.”[122]
İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunda
kesin yargıya varanlar bu rivayeti
temel almışlardır. Ama rivayet ile ilgili görüş bildiren âlimler bu konuda da birbirlerine
zıt yorumlarda bulunmuşlardır. Kimi, İbn Sayyad’ın Deccal oluşunu savunmuşlar,
kimileri de kesin bir dille reddetmişlerdir.
Böylesine önemli bir konuda alimler arasında bir uzlaşmanın olmaması da bu rivayetlerin Hz. Peygamber’den değil, bu çelişkili
rivayetleri nakleden, bunları eserlerine alan hadis imamlarımızdan kaynaklandığı kanaatine bizi sevketmektedir.
Sonucunda da körü körüne bir taklit neticesinde ortaya çıkan çelişkileri giderme adına zorlama tevillere
başvurulmaktadır.
İbn Sayyad’ın Deccal olup olmaması
konusunu âlimler şu şekilde tevil etmişlerdir:
1.
Hadislerin zahirinden
anlaşılan Rasulullah’a, İbn Sayyad’ın Deccal olduğu ile ilgili olarak bir vahiy gelmemiştir. Sadece İbn
Sayyad’ın özellikleri bildirilmiştir.[123]
2.
İbnu’l-Esir, İbn
Sayyad’ın bilinen anlamda Deccal olmadığını,
büyük ihtimalle Hz. Peygamberin vefatından sonra müslümanlığı kabul ettiğini,
bu sebeble sahabi sayılmaması gerektiğini
ifade etmektedir. [124]
3.
Hz. Peygamber devrinde
yaşayan İbn
Sayyad ahir zamanda çıkması beklenen Deccal değil,
sayıları otuz civarında olduğu
bildirilen Deccallerden biridir. [125]
4.
İbn Battal ve el-Beyhaki, Hz. Peygamberin Hz. Ömer’in yemin
etmesi karşısında kendisini reddetmeyerek
susmasını, Hz. Peygamberin onayı olarak değilde
tereddüde düşmesi şeklinde
ifade etmişlerdir. Hz. Peygambere bilahere İbn Sayyad’ın Deccal olmadığı yönünde Allah’tan vahiy geldiğini, Deccalin başka bir varlık olduğunu
söylediğini belirtmişlerdir.
[126]
5.
Rivayetlerde geçtiği gibi Hz. Ömer, İbn Sayyad’ın boynuna vurmak istemiştir.
Hz. Peygamber de “ Eğer bu oysa
(Deccalse), sen ona asla musallat olamazsın. O değilse,
onu öldürmekte senin için bir hayır yoktur” buyurduğu
geçmektedir. [127]
6.
Nevevi, ulemanın şöyle söylediğini
belirtir: “ Onun kıssası müşkil,
durumu ise müştebih (karmaşık)’dir.
Meşhur Mesih Deccal mıdır? Yoksa başkası mıdır? Belli olan bir şey var ki, o Deccallerden bir
Deccaldir.” [128]
7.
Keşmiri: “İbn
Sayyad’ın büyük deccal olmasa da küçük deccal olmasına ne mani var? “[129] diyerek İbn Sayyad’ın Deccal olduğunu vurgulamaktadır.
8.
İbni Kesir, doğru olanın
Deccal’in İbn Sayyad’dan başka birisi olması gerektiğini,
İbn Sayyad’ın Deccallik yapanlardan bir
kimse olduğunu fakat daha sonra tevbe ederek
müslüman olduğunu ifade etmiştir. [130]
İbn Sayyad’ın Deccal olup olmaması
konusunda bazı kaynaklarda geçen görüşleri
sunduk. Görüşlerin kendi içerisindeki uyumsuzluğu net olarak görülmektedir. Bizim
ilgimizi çeken asıl yön; “ Hz. Peygambere bu konuda vahiy gelmiştir” şeklindeki
ifadelerdir. Rivayetteki çelişkileri
gidermek adına zorlama tevillerde bulunan alimlerimizin; ‘Hz. Peygamber’e bu
konuda vahiy gelmiştir’, şeklinde bir görüş ortaya koymaları bize göre ilginç bir durumdur. Hz. Peygambere
Kur’an dışında vahyin geldiğini ifade eden âlimlerimize katılmadığımızı, bu tür haberleri değerlendirirken
temel kıstaslarımızın ve ana çerçevemizin aşağıda sunacağımız
görüş olduğunu
belirtiriz. Bu çalışmamızda bu ve
benzeri haberleri aşağıda sunacağımız
genel çerçeve içinde ve ona uyumlu bir şekilde
yorumladığımızı ifade ederek, bu temel çerçeveyi şu şekilde
özetleyebiliriz:
“Vahyin muhatabı olan Hz. Peygamberin her sözünü her fiilini vahye
dayandırma, Hz. Peygamber’in, geçmiş milletlerin
tarihlerinden, insanların genel karakterlerinden hareketle zan, tahmin ve
tefekkürüne dayanarak söylediği bazı
kanaatlarine gaybi bir haber niteliği
atfetme, beşeri vasıtaları görmezlikten gelerek, her
haberin arkasında ilahi bir ihbar ve iletişim
olduğunu varsayma ve nihayet bunları,
Nübüvvet alameti ve hatta mucize olarak görme, özellikle Hz. Peygamber’e yetişemeyen tabiilerden itibaren başlayan ve yıllar ilerledikçe katlanarak
gelişen bir eğilim
olup, Hz. Peygamber’i yanlış 375
yorumlamanın bir sonucudur.”
3-
İbn Sayyad’ın İsfehan’a
gitmesi
Bazı rivayetlere göre, İbn
Sayyad bir ara İsfehan’a gitmiştir. Oradaki Yahudiler kendisini defler çalarak, kandiller
yakarak karşılamışlardır.
Bu Yahudiler İbn Sayyad sayesinde Araplar’ı mağlup edeceklerine inanmışlardır. [131]
[132]
İbn Sayyad’ın İsfehan’a gitme olayı da yine İbn
Sayyad’ı Deccal olarak gösterme çabasının bir ürünü olduğu kanaatindeyiz. Deccal’in İsfehan’da
ortaya çıkacağı ve yetmiş
bin İsfehanlının Deccalin peşinde gideceği
rivayetlerinde[133] belirtildiği gibi İbn
Sayyad da bir şekilde İsfehan’la
ilintilendirilmiştir. İbn
Sayyad’ın gözünün durumunda olduğu gibi
bu olayda da onun Deccal olmasının önü açılmaktadır. Kanaatimizce bu durumun İbn Sayyad’ı Deccal olarak gösterilmesi
gayesini pekiştirmekten başka
bir amacı yoktur. Çünkü Deccal konusunda mekân olarak İsfehan’ın yeri doldurulamaz. Deccal İsfehan’da
peşinde yetmiş
bin kişi olarak yürüyeceği, hatta İsfehan’da
çıkacağı yerin adının açıkça zikredilme( İsfehan’ın Restekbaz köyü)[134] son derece önemlidir. Bundan
dolayı da Deccal ile ilgili bilgiler verilirken şarihlerimiz
İsfehan’ı kullanmaktadırlar.
Reşid Rıza da Deccal hadislerinin kıyametin
ansızın kopacağını ifade eden ayetlere ters düştüğünü
ifade ederek, Deccale verilen olağanüstü
işlerin büyük peygamberlere bile nasip
olmadığını belirtmiştir.
Hadis metinleri arasında Deccalin çeşitli
mekânlardan (Şam, Horasan, İsfehan, Yemen) çıkacağı;
zaman itibariyle de kendi zamanında, kıyamete yakın bir zamanda çıkacağı gibi alternatifli olmasını, isminin İbn Said veya İbn Sayyad olacağı şeklinde çelişkiler
bulunduğunu kaydetmektedir.[135]
4-
Hz. Peygamberin isim
vererek iki Deccal’i belirtmesi
Hz. Peygamber zamanında hem İbn
Sayyad, hem de Cessase kıssasındaki zat Deccal olarak olarak gözükmesi iki
Deccal varmış izlemini uyandırmaktadır. Hadis şarihlerini İbn
Sayyad’ın bu yönü de çokca meşgul
etmiştir. Bu konu ile ilgili olarak yapılan
yorumları şu şekilde
ifade edebiliriz:
1.
Nevevi: “ İbn Sayyad’ın kim olduğu hususunda büyük ihtilaflar vardır.
Onun Deccal olmadığını söyleyenler
Temim ed-Dari’nin Cessase hadisini delil getirmektedirler. İbn Sayyad’ın özellikleri Deccalin
özelliklerine benzeyebilir. O, insanlar için bir imtihandır ve Allah inananları
onun şerrinden korumuştur. Hz. Peygamberin Hz. Ömer’in yeminine karşı çıkmamasının sebebi Hz. Peygamberin İbn Sayyad’ın Deccal olup olmadığı hususunda tavakkuf etmesidir. Daha
sonra onun Deccal olmadığı Temim
hadisinde açıklandığı kendisine
açıklanmıştır. [136]
İbn Sayyad Rasulullahın söz ettiği yalancı Deccallerden biridir. Onun
Deccal olduğunu söyleyenler Temim’in rivayetini
duymamışlardır. “ [137]
2.
İbn Hacer : “ Temim’in hadisinde geçenle, İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna
dair hadisin arasını bulmanın en uygun yolu şudur:
Temim’in gözleriyle gördüğü bağlı yaratık gerçek Deccaldir. İbn Sayyad ise İsfehan’a gidene kadarki süre zarfında Deccal süretinde ortaya
çıkmış bir şeytandır.
İsfehan’a gittikten sonra Allah’ın
çıkmasını takdir ettiği süreye kadar
(Temim’in zikrettiği) diğer Deccal’le beraber İsfehan’ da saklanacaktır.” [138]
3.
Aliyyu’l-Kari: “ İbn Sayyad hadisiyle Temim hadisi
birbirleriyle çelişmez. Deccal’in
farklı bedenleri vardır. Zahiren his âleminde bulunmaktadır. Durumlara göre şekil değiştirmektedir. Batıni açıdan ise zincir ve
halatlarla bağlıdır.” [139]
Âlimlerimizin bu konuda ki yaklaşımları
da bize ilginç gelmektedir. Birbirleriyle çelişen
iki rivayeti kurtarmak için zorlama tevillere başvurduklarını
görmekteyiz. Bunu yaparken de Deccal ile ilgili rivayetlerdeki bilgilere başvurdukları ve o bilgileri süsleyerek bir
sonuca ulaşmaya çalıştıkları
izlenimini bize vermektedirler. Şöyle
ki; İbn Hacer rivayetleri kurtarmak için İbn Sayyad’ı önce şeytan olarak nitelendirmekte, sonra onu Deccallerin çıkacağı İsfehan’a
(İsfehan ile ilgili açıklamalarımızı daha
önceden vermiştik) göndermektedir. Bu yoruma göre, her
iki Deccal de (İbn Sayyad, Temim’in zikrettiği yaratık) belli bir müddete kadar İsfehan’da saklanmaktadır. Aliyyu’l-Kari
ise tamamen soyut yorumlarda bulunmaktadır.
İbn Sayyad’a İbn
Hacer’in yorumunda belirtmiş olduğu, olağanüstü
bir özelliğin (İbn
Sayyad İsfehan’a gidene kadarki süre zarfında
Deccal süretinde ortaya çıkmış bir şeytandır. İsfehan’a
gittikten sonra Allah’ın çıkmasını takdir ettiği
süreye kadar (Temim’in zikrettiği) diğer Deccal’le beraber İsfehan’da saklanacaktır.) verilmesi
kanaatimizce Deccal’in Hz. İsa ile
olan irtıbatıyla alakalandırma gayretinin bir yansımasıdır. Hadislerde geçtiği üzere Deccal’in, kıyamette zuhur
edecek olan sağ gözü
kör, iki gözü arasında kâfir yazılı ve çocuğu
olmayan yalancı bir kişi olduğu; Müslümanları ifsad edip kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyeceği,
Mekke ve Medine’ye girmesine müsaade edilmeyeceği,
ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı,
bu süre içinde istidraç türünden bazı olağanüstü
olaylar göstereceği, İsa’nın yere
inip onu öldüreceği belirtilmektedir. [140]*
İbn Sayyad da, rivayetlerde belirtildiği üzere, Hz. İsa’nın öldüreceği
Deccal olabilir mi? Hz. İsa’nın
Nüzulü konusunda ihtilaflar mevcut iken, İbn
Sayyad’ın Allah’ın takdir edeceği
süreye kadar İsfehan’da saklanması sünnetullah ile ne
derece uyuşur? Bizce tartışmalı olan konulardaki İbn
Sayyad’a atfedilen bu tür özellikler kişisel
yorumlardır. Gerçekle uyuşacak
bir yönü yoktur.
5-
İbn Sayyad’ın Nihavend
Fethinde bulunması
Neysaburi, İbn Sayyad ile
ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: “ İbn Sayyad Nihavendi fethedenler arasında
bulunuyordu. Kaleyi kuşattıklarında bir
rahip ortaya çıktı ve şöyle dedi: “ Bu
kaleyi tek gözlü Deccalden başkası
fethedemez.” Bunun üzerine İbn
Sayyad öne atıldı. Kalenin kapısı açıldı ve Müslümanlar kaleye sahip oldular.
Orada bulunanlar Deccalin İbn
Sayyad olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. “ [141]
Bu rivayet bize İbn Sayyad
hakkındaki yorumların farklı bir boyutta ele alınması açısından ilginç
gelmektedir. Hz. Peygamberin Deccal olarak bildirdiği!
İbn Sayyad’ın yukarıda Neysaburi’den
aktardığımız Nihavend fethine kadar hala Deccal
olup olmamasının tartışılıyor olması bize
göre üzerinde durulması gereken bir durumdur. Garip olan bir olay neticesinde İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunda
görüş birliğine
varılması, Hz. Peygamberin söylemiş olduğu iddia edilen İbn Sayyad rivayetlerinin ne derece sahih olduğunu göstermektedir. Rivayetlerin kendi
içindeki çelişkileri bir yana, müslümanların hala İbn Sayyad’ı tam olarak ifade
edemedikleri, bir yere yerleştiremediklerini
bu olay bize göstermektedir. Diğer bir
açıdan da rivayetlerde Deccal olarak belirtilen, müslümanlar arasında şüphe ile bakılan İbn Sayyad İslam
ordusu içerisinde bir fethe katılıyor. Garip olan başka bir yön; bir rahibin olayı yönlendirmesi, özellikle tek gözlü
Deccalden! başkasının kale kapısını açamayacağını söylemesi. Bütün bu rivayetleri ve
görüşleri toplayacak olursak şöyle bir değerlendirme
de bulunabiliriz: Hz. Peygamber döneminde yaşamış olan İbn
Sayyad Hz. Peygamberin vefatından sonra hala Deccal olduğuna karar verilememiş bir
kişiliktir. Bu durumda bize Deccal anlayışının Hz. Peygamber’den sonra da artarak
devam ettiğini göstermektedir. Buna sebep olarakta
kanaatimiz Hz. Peygamber’den sonra meydana gelen Hz. Osman’ın katledilmesi,
fitne olaylarının çoğalması, insanların
kamplara bölünmesi olayları karşısında
müslümanların psikolojik durumlarıdır. Her kötü olayın ardından Deccal inancının
artması ve buna somut bir isim koyma arayışıdır.
6-
İbn Sayyad’ın kendisine
Deccal diye isnadda bulunanları reddetmesi
Daha önce zikrettiğimiz İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde geçtiği üzere hakkında deccal olduğu ile ilgili söylentilerden rahatsızlık
duyduğunu İbn
Sayyad’ın Ebu Said el- Hudri ile yaptığı
konuşmalardan anlıyoruz. Şöyle ki; Mekke’ye giderken Ebu Said el-
Hudri ile arkadaşlık kuran İbn
Sayyad kendisinin Deccal olmadığını
birtakım deliller getirerek ortaya koymaya çalıştığını görüyoruz. Bu deliller; Deccalin
çocuğunun olmayacağını fakat kendisinin bir çocuğunun
bulunduğunu, Deccalin Mekke ve Medine’ye
giremeyeceğini fakat kendisinin Medine’de doğduğunu
ve Mekke’ye gitmekte olduğunu
ifade etmesidir. Rivayetin devamındaki gariplik ise bütün bunları söyleyen İbn Sayyad’ın, deccalin doğduğu
ve kaldığı yeri, nerede olduğunu yemin ederek bildiğini söylemesi ve kendisine deccal olma
teklifi edildiğinde bunu seve seve kabul edeceğini belirtmesidir. [142]
Bu rivayetlerde İbn Sayyad’ın Deccal
ile ilgili kendisini savunması ve savunurken ileri sürdüğü deliller somut ve gerçektir. Deccal ile ilgili ortaya konulan
özelliklerin İbn Sayyad’da olmadığının açık bir delilidir. Buna rağmen onu Deccal sınıfına sokmak Deccal’in
özelliklerini belirten rivayetlerle çelişen
bir durumdur. Çünkü bu olay Hz. Peygamberin vefatından sonra gerçekleşen bir olaydır. Dolayısıyla bu olaydan
sonra yapılan yorumlar şahsi
kanaatlerdir. Bu şahsi kanaatlerin
ısrarla sürdürülmesi olayın İbn
Sayyad rivayetinin ötesinde başka bir
nedenlerden kaynaklandığını
göstermektedir. Yine bu olay bize Deccal ile ilgili rivayetlerin çelişkilerle dolu olduğunu göstermesi açısından da bir örnektir. İbn Sayyad’ın konuşma sonrasında ifade ettiği
aksi görüşü onu Hz. Peygamberin “zihin düzeni
bozulmuş, kafası karışmış” şeklinde ifade etmesi babında
yorumlayabiliriz. Dolayısıyla İbn
Sayyad’ı Deccal olarak değil de
akıl hastası veya meczup olarak düşünebiliriz.
Veya buradaki çelişkiyi yine İbn Sayyad’ı, Deccal olarak gösterme
gayretlerinin bir tezahürü olarak da görebiliriz. Çünkü insanların kendisine
Deccal olarak bakmalarından rahatsız olan ve bunu bir çığlık gibi net ifadelerle kabul etmeyen, gerçekçi delillerle
reddeden İbn Sayyad sonra kendisine bu görev
verilirse seve seve kabul edeceğini
belirtmesi kanaatimizce garipliklerle, çelişkilerle
dolu olan rivayete bir gariplik ve çelişki
daha katmaktadır. Burada yeri gelmişken
İbn Sayyad’ın Deccal’in çocuğu olmayacak ama benim çocuğum var diye ifade ettiği oğlundan
bahsetmemizin somut olarak rivayeti desteklemesi açısından iyi olacağı kanaatindeyiz: Kaynaklarda İbn Sayyad’ın oğlu olarak; Umare b. Abdullah b. Sayyad el-Ensari (Ebu Eyyub
el-Medeni) geçmektedirir. Hayatı ile ilgili değerlendirmelerde
de şu bilgiler verilmektedir: Cabir b.
Abdullah, Said b. Museyyeb, Ata b. Yesar’dan hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Dehhak b. Osman,
Malik b. Enes, Muhammed b. Main, velid b. Kesir el-Medeni rivayette bulunmuşlardır. İbn
Main ve Nesai Onun sika olduğunu
söylemişlerdir. Malik b. Enes üstünlük konusunda
Onu hiçbir kimsenin geçemeyeceğini
belirtmiştir.[143]
Künyesi Ebu Eyyub’tur. Beni Neccardandır. Mervan b. Muhammed’in halife olduğu sırada ölmüştür.[144] Umare b. Abdullah b. Sayyad
Ebu Eyyub el-Medeni güvenilirdir. Hicri otuz yılından sonra vefat etmiştir.[145]
İncelediğimiz
İbn Sayyad rivayetinde geçen “duhan”
(duman), Huzefe b. el-Esid el-Gıfari’nin rivayet ettiği hadiste on kıyamet alametinden biri [146]
olarak sayılmıştır. İbn
Sayyad rivayetini değerlendirmemiz
esnasında görüş açımızı daha geniş tutması, kaynaklarda geçen haberlerin
birbirleriyle uyumlu yorumlanabilmesi açısından “duhan” (duman) kavramı ile
ilgili temel bilgileri özetlemek isabetli olur kanaatindeyiz.
“Dahn” kökü Arapça’da tütmek, dumanı çıkmak, havada tozun yükselmesi,
yemeye tütünün sinerek tadının tütün kokması, kötü huylu olmak, bir nesnenin
renginin bozlaşması, akıl, din ve soy bakımından değişmi
manalarına gelir. Aynı kökten türemiş isim
olan “duhan” ise: Tütün, duman, kılıcın namlusundaki cevher anlamlarına gelir.
Yine bu kökten türemiş olan “dahine”
ocakların bacası (buhari-tütünlük), odaları tütsülemek için kullanılan tütsü,
sıcak gün; dahan; Fitne, fesat; dahna, bir tür serçe kuşu demektir. [147]
B- KUR’AN-I
KERİM’DEKİ KULLANIMI
Kur’an-ı Kerim’de duhan iki ayette yer almıştır.
Yine aynı şekilde 44. sürenin de adını teşkil etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de geçen ayetler;
1.
Sonra, duman halinde
bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de : "İsteyerek geldik" dediler.[148]
2.
O gün, insanları bürüyecek
ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı
günü bekle; bu, can yakan bir azaptır.[149]
Duhan Kur’an-ı Kerim’de geçtiği
her iki ayette de “duman” anlamında kullanılmıştır.
Duhan kelimesinin, hem özel adını hem de nuzül sebebini oluşturduğu
surede yer aldığı ayetten önceki ayetlerde Allah’ın
birliği ve O’nun kâinata hâkim olduğu üzerinde durulur. Daha sonra Allah’ın,
rahmetinin bir eseri olarak insanlığı
doğru yola iletmek üzere peygamberler
gönderdiği bildirilir. Bütün bu uyarılara rağmen zamanlarını boşa geçirip oyalanmaktan başka bir şey
yapmayan inkârcıları elem verici azap niteliğinde
bir dumanın (duhan) saracağı, bu
elim azabın kaldırılması halinde iman edeceklerine dair söz verecekleri ifade
edilir. Ayetlerin devamında ise onların bu sözlerinde durmayacakları şu sözlerle haber verilir: “Biz azabı
geçici bir zaman için kaldıracağız,
fakat siz yine eski halinize döneceksiniz. Onları müthiş bir yakalayışla (batşe-i kübra) yakalayacağımız gün öcümüzü mutlaka alırız”
(ed-Duhan 44 / 15-16)[150]
C- HADİS KAYNAKLARINDAKİ
KULLANIMI
İslam âlimleri yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde geçen duhanın mahiyeti
ile ilgili iki yorumda bulunmuşlarıdır.
Bu yorumlar şunlardır:
1.
“Duhan” (duman) kıtlık
ve kuraklık demektir. Kiyamet alametleriyle bir ilgisi yoktur. Bu durum Hz.
Peygamber devrinde yaşanmış bir olaydır. Bu görüşün dayandığı
hadis-i şerifte şimdi
zikredeceğim Abdullah b. Mes'ûd'dan gelen
rivayettir: Rasûlullah (s.a.s.), Kureyş'in
kendisine şiddetle isyanını görünce: "Yarab!
Yusuf'un yedi (yılı) gibi onlara da yedi (yıl kıtlık) vermek suretiyle bana
yardım et" diye dua etmişti.
Onları bir kıtlık yakaladı. Birçokları açlıktan öldü. Derileri, ölü etlerini ve
kemikleri yediler. Yerle-gök arasını herkes açlıktan duman gibi görüyordu.
Nihayet Ebû Süfyân Hz. Peygamber'e gelerek dedi ki: "Ya Muhammed! Sen bize
akrabayı gözetmemizi emrediyorsun. Hâlbuki kavmin açlıktan ve kıtlıktan helâk
oldu. Allah'a dua et de onlardan bu belâyı kaldırsın." Bunun üzerine Hz.
Peygamber dua etti, kıtlık geçti. Bol yağmura
kavuştular. Refaha kavuşunca yine eski inançsızlık ve
isyankârlık hallerine döndüler. Bunun üzerine Duhân suresinin 10-15. ayetleri
indi. Şimdi sen, göğün,
açık bir duman çıkaracağı günü
gözetle. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır. (İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden
azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler).
Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş
bir deli! Dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.[151] İbn
Mes’ud dedi ki: Yani ahiret azabı (bir müddet için) kalkacaktır. “ Onları
çarptıkça çarpacağımız büyük gün,
öcümüzü şüphesiz alırız” mealindeki ayette geçen
çarpma olayı Bedir savaşında
gerçekleşmiştir.”[152]
Bu görüşü savunanların ortaya koydukları
fikirleri şu şekilde
özetleyebiliriz: Bu ayetlerde onların azabın kaldırılmasını istemeleri ve
azabın kaldırılması durumunda eski hallerine dönücü olmaları ayetin kıyametle
ilgili olmadığını gösterir. Çünkü duhan kıyamet
alameti olacak olsa zuhurunda ne kâfirlerin “azabı kaldır” demelerine imkân
kalır, ne de “azabı kaldırıcıyız” cevabı sahih düşer.
Aynı kanaati paylaşan Nevevi, azabın
kaldırılması ve insanların geri dönüşleri
ahirette olamayacağına göre ayette söz
konusu edilen olaylar bu dünyada vuku bulacaktır, demektedir. [153]
2.
Bu hadisi temel
referans kabül eden âlimlere göre de “duh” (duman) kıyamet alametlerinden olan
ve göğü kaplayacak bulunan dumandır. Duhan
(duman) Kiyametin yaklaştığı zaman ortaya çıkacaktır. Dayandıkları hadis-i
şerifte : “ Kıyamet alametlerinin ilki
duhan (duman), Meryemoğlu İsa’nın inmesi ve Aden’in
derinliklerinden çıkacak olan bir ateştir
ki insanları mahşere sevkedecektir.” Duhan’ın ne olduğu sorulunca da, “Şimdi sen, göğün,
açık bir duman çıkaracağı günü
gözetle. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.”[154] ayetleri okumuş ve bunun doğu
ile batının arasını dolduracak ve kırk gün kalacak bir duman olduğunu, mü’mini nezle, kâfiri ise sarhoş yapacağını
bildirmiştir.[155]
Bu görüşü savunanlar Duhanın kıyamet alameti
olarak zuhur edeceğini haber veren
hadisleri temel alarak görüşlerini
bildirmişlerdir. Duman ile ilgili diğer hadisleri de şu şekilde
belirtebiliriz:
3.
Huzeyfe b. Esid el-Ğifari ‘den rivayet edilmiştir. Huzeyfe şöyle demektedir: Biz kendi aramızda kiyamet ile ilgili konuşuyorken Hz. Peygamber (salla'llâhü
aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Ne hakkında konuştuğumuzu sordu. “Kiyametten konuşuyorduk” diye cevap verdik. Hz.
Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem): “ Siz ondan önce on alamet görmedikçe
o kopmayacaktır” buyurdu. Dumanı, Deccal’i, dabbeyi, güneşin battığı
yerden doğuşunu,
İsa b. Meryem’in inişini, Ye’cuc ve Me’cuc’u, biri doğuda, biri batıda, biri de Arap
yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını,
bunların sonunda Yemen’den çıkıp insanları haşrolunacakları
yere sürecek bir ateş olacağını saydı.[156]
4.
İbn Mes’ud dedi ki : “ Beş alamet(meydana
gelip) geçmiştir: Duman, Lizam, Rum’un galibiyeti,
çarpılma (batşe) ve ayın ikiye bölünmesi.”[157]
D- DUHAN İLE İLGİLİ
DEĞERLENDİRME VE İBN SAYYAD İLE İLİŞKİSİ
“Duhan” konusu da İslam
literatüründe kıyametin büyük alametlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de öz olarak Allah’ın bildirmiş
olduğu tüm uyarılara rağmen zamanlarını boşa geçirip oyalanmaktan başka bir şey
yapmayan inkârcıları elem verici azap şeklinde
ifade edilen bir dumanın (duhan) saracağından,
inkârcılarında bundan kurtulmak için bu azap eğer
kendilerinden kaldırılırsa iman edecekleri ile ilgili söz vereceklerini ifade
eder. Hadis kaynaklarında da “duhan”ın mahiyeti ile ilgili görüşler sunulmuştur.
Bu görüşleri iki kategoride değerlendirilmiştir.
Bunlarda yukarıda belirttiğimiz
gibi;
1.
Abdullah b. Mes’ud’a
isnad edilen rivayet. Burada söz konusu edilen Mekke döneminde gerçekleşen kıtlık (duhan), Müşriklerin Bedir Gazvesinde uğrayacakları yenilgi (batşe-i kubra).[158]
2.
Abdullah b. Ömer,
Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Ali, Ebu Hureyre ve Huzeyfe b. Yeman’a dayandırılan
görüş. Zemahşeri,
Fahreddin er-Razi, Kurtubi ve İbn
Kesir gibi tefsir âlimleri de savundukları bu görüşe
göre duhan kıyametin yaklaştığı sırada ortaya çıkacak olan dumandır.
Yani duhan kıyamet alametlerinden biridir.[159]
Özetlediğimiz kadarıyla duhan olayı da tartışmalı bir konudur. Yapılan kişisel yorumlardır. Buna rağmen duhanın bir kıyamet alameti olmadığı da öne sürülen kanıtlara göre daha ağır basmaktadır. Şöyle ki;
1.
“Rabbimiz, azabı
üzerimizden kaldır!” (ed-Duhan 44/12) mealinde sunulan isteğin “Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız” (ed-Duhan 44/15) şeklinde cevap bulmasıdır.
2.
Taberi, bu ayetlerin İbn Mes’ud’un görüşlerini güçlendirdiğini
belirterek, İbn Mes’ud’un görüşünün benimsenmesi gerektiğini
söylemiştir. [160]
3.
Şevkani, Duhan suresinde yer alan dumanın ve batşe-i kübranın Mekke’de Kureyş’in başına
gelen sıkıntıdan dolayı göğün
kendilerine duman gibi görünmesi ve Bedir savaşında
kıskıvrak yakalanmaları anlamına geldiğini
belirtmiştir. Ayrıca hadislerde geçen kiyametten
önce bir dumanın çıkacağını
söylemenin de mümkün olduğunu
söylemiştir. Fakat bunun da duhan suresinde
geçen dumanla bir ilgisinin bulunmadığını
ileri sürmüştür. [161]
4.
Süleyman Ateş ise, İbn
Mes’ud’un görüşünün daha doğru
olduğunu belirterek şu yorumlarda bulunmaktadır: “ Bize göre İbn Mes’ud’un dediği gibi
ayetlerdeki olaylar, Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) zamanında geçmiş olan olaylardır ve işaret edilen olay Bedir savaşında olmuştur.
Özellikle tozlu alanlarda geçen savaşta
atlı ve yayaların dal, kılıç birbirlerine girmelerinden her tarafı toz kaplar.
Kalkan tozlar, bulut gibi göğe
yükselir, tozdan göz gözü görmez olur. Arabistan’da rüzgâr çıktığı zaman göğü
toz bulutu kaplar. Buna bir de korku eklenirse insanın görme alanı çok daralır.
Bedir savaşı, Bedir vadisinde, diz boyu toz olan
bir yerde cereyan etmiştir. İşte ayette ileride vukubulacak ve müşrik liderlerini bozguna uğratacak, işkenceye
uğratılan müslümanların öclerinin alınacağı bu savaşa
işaret edilmektedir. Gerçekte ayette ne
kıtlık yıllarına, ne de kıyamet alametlerine işaret
vardır. Bunlar sonradan ayetlere yakıştırılmışlardır.”[162]
Duhan ile ilgili İlyas
Çelebi’nin yapmış olduğu
şu değerlendirmenin
konuyu açıklığa kavuşturacağı kanaatindeyiz. Ona göre: “ Hadis
kitaplarında yer alan duhanla ilgili rivayetler tedkik edildiği zaman bunların hiçbirinin tevatür
derecesine ulaşmadığı,
hatta bir kısmının mevkuf olduğu
görülür. Kur’an’daki ifadede duhanın yakın geleceğe
ait olduğu anlamını çıkarmayı zorunlu kılacak bir
yön yoktur. Aksine ayetin nüzul sebebi hakkında yer alan rivayetler ve bizzat
ayette mevcut bazı ifadeler onu geleceğe
değil, geçmişe
doğru anlamının daha doğru olacağı
görüşünü desteklemektedir. Bu duruma göre
duhanın kıyamet alameti olduğu
neticesini doğuracak mesnedlerin bulunmadığı ve böyle bir itikadi zorunluluğun olmadığı
söylenebilir.”[163]
“Duhan” konusunu bu şekilde
değerlendirdikten sonra, bu konunun İbn Sayyad ile ne alakası olabilir?
Sorusuna cevap arayabiliriz. İlk önce
İbn Sayyad’ın “duhan” kavramıyla karşılaşma
sahnesinin rivayette nasıl geçtiğine
bakmamızın doğru olacağı
kanaatindeyiz. İbn Sayyad rivayetinde bu olay şu şekilde
belirtilmektedir:
Cabir b. Abdillah’ın rivayet ettiği
bir hadiste şöyle geçmektedir: “ Hz. Peygamber ile
beraber yürüyorduk. Derken İbn
Sayyad’ın yanına uğradı. Hz. Peygamber
ona:
“Senin için bir şey sakladım” dedi. İbn Sayyad:
— Dumandır! Dedi. Hz. Peygamber:
“Sus! Sen değerini aşamazsın!” buyurdu. [164]
Rivayeti bu şekilde belirttikten
sonra hadis şarihlerinin bu konudaki yorumlarını da
sunmamızın yukarıda sorduğumuz
soruya vereceğimiz cevapta katkısı olur kanaatindeyiz.
1.
Nevevi, İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in Ben sana
bir şey gizledim. Nedir o? diye sorunca Duh
diye cevap verip Duhan diyememesini şi şekildi yorumlamaktadır. Senin gibi şeytandan bir kelime öğrenen kahinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gaib ilmi tam
ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir...
Hattabi de “Burada dumanın bir manası yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepte
saklanan bir şey değildir.
Buradaki duh’dan kastedilen hurmalık ve bahçelik içinde bulunan bir evdir. Hz.
Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın
ismini sakladım manasını kastetmiştir,
demişsede sahih ve meşhur olan kavle göre Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)
Duhan ayetini saklamıştır. Bu ayette
“Gökyüzünün aşikar bir duman getireceği günü gözet”[165]
ayeti kerimesidir. Bazıları Duhan suresinin o anda yazılı olarak Hz. Peygamber
(salla'llâhü aleyhi ve sellem)in elinde bulunduğunu
söylemiş, bazıları da sadece duhan ayetini eline
yazdığını bildirmişlerdir.[166]
2.
Nevevi yukarıda sunduğumuz bilgileri verdikten sonra Kadı
Iyaz’ın da şu görüşünü
belirtmiştir. “ En Sahih görüşe göre İbn
Sayyad, Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) in gizlediği bu ayetten kahinlerin adeti olduğu üzere yalnız bu yarım sözü
söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan
kendisine göktaşı ermeden semadan kapabildiklerini
kahinlere haber verir.” Gerçek olan meleklerin sırlarını çalmak için şeytanların alt semaya çıktıklarını ve
onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyla taşlandıklarını
Kur’an-ı Kerim haber vermektedir. Şeytanlar
işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kahinlere
bildirirler.[167]
3.
İbn Kesir Hz. Peygamber İbn
Sayyad’a. “Şüphesiz ben senin için bir şey sakladım” buyurması üzerine İbn Sayyad’ın da “O; duh (duman) diye
cevap vermesi sonrasında “sus, sen hiçbir zaman değerini
aşamassın” buyurması ile ilgili hadisi zikrettikten
sonra: Hz. Peygamber İbn Sayyad için
duhan ayetini gizlemişti. Onun bu
hareketinden duhanın beklenen ve gözlenen bir şey
olduğuna, İbn
Sayyad’ın da cinlerin dili ve kahinlerin usulü ile bunu keşfedebildiğine
işaret vardır” [168]
demektedir.
Yorumlardan da anladığımız
kadarıyla Hz. Peygamber İbn
Sayyad’ın kâhinlik gibi bazı özelliklerini ortaya koymak için kendisine bu tür
soruları sormuştur. Verdiği
bilgiler çelişkili olunca da onun kâhin olduğunu belirtmiştir.
Bu şekilde İbn
Sayyad’a atfedilen daha önceki konularda belirttiğimiz
özelliklere (kıyamet alametlerinden sayılan Deccal olması, Peygamberlik
iddiasında bulunması, Harre savaşında
kaybolması gibi) kâhin olması da eklenmiştir.
İslam kaynaklarında tartışmalı olan bu tür konular, İbn Sayyad rivayetlerinde de geçmektedir.
İbn Sayyad’ın kaynaklarda yaptığımız incelemelerde burada iddia edildiği gibi kâhinlik yaptığına dair bir bilgi mevcut değildir. Sadece İbn Sayyad rivayetlerinde kendisine bu özellikler atfedilmekte,
gerçek hayatta ise bu konuda onun hal ve hareketlerine değinilmemektedir. Yani İbn Sayyad bu özelliklerini yaşadığı
müddet içersinde ‘ şu şekilde tezahür ettirmiştir ‘ diye bir bilgi söz konusu değildir. Hz. Peygamber hiçbir zaman kişilerin gizli hallerini açığa çıkartayım diye bir koşuşturmanın
içine girmemiştir. Böyle garip davranışları da Hz. Peygamberi kullanarak ona
atfetmenin doğru olacağı
kanaatinde değiliz.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki;
Ortaya konulan tüm bu rivayetlerde İbn
Sayyad’ın konumu kıyamet alametleri haberlerinde nitelikleri belirtilen
deccalin ve onun vasıflarının toplandığı
bir kişilik olarak gösterme çabalarının bir
yansımasıdır. Kıyamet alametlerinden sayılan fakat Hz. Peygamber döneminde
gerçekleştiği
görüşü ağır
basan duhanın İbn Sayyad rivayetinde de kullanılması bu
çabaların bir sonucudur. Kâhin olma durumu da yine onun bu özelliğini kullanarak insanların kafalarını
karıştırıyor izlenimini vermek içindir. Bu şekilde o, yeryüzünde fitne yayan bir kişi konumunda sayılacaktır.
“Rivayet Değeri Açısından İbn Sayyad Kıssası” ile ilgili yaptığımız bu çalışmada;
İbn Sayyad’a atfedilen olağanüstü özelliklere değinilmiştir.
Bu özelliklerin ne amaçla ifade edilmiş olabileceği ortaya konulmuştur. Çalışmamızda,
önce konunun genel hatları, tenkide tabi tutulmadan verilmiştir. Bu genel konuların literatürümüzde
ne şekilde tartışıldığı ifade edilmiştir. Sonra genel hatlarıyla ele aldığımız
bu konular, konumuz olan İbn
Sayyad rivayetlerine indirgenmiştir.
Oradan çıkan sonuçta bu rivayetlere temel teşkil
edilmiştir. Bütün bu harmanlama sonucunda da
kendi görüşümüz sunulmuştur.
Çalışmamızı dört aşamadan geçirerek, sonuca ulaşmaya
çalıştık. Birinci aşama da, İbn
Sayyad rivayetlerinde geçen fitne, deccal, duhan gibi kavramların ne manaya
geldiği ifade edilmiştir. İkinci aşama da, bu kavramların Kur’an-ı Kerim’de
ne şekilde kullanıldığı ortaya konulmuştur.Üçüncü
aşamada, Hadis kaynaklarındaki kullanımı
ifade edilmiştir. Dördüncü ve son aşamada ise bu kavramların İbn Sayyad’la ne şekilde bir bağlantısı
olabilir? sorusuna alimlerin yorumlarını da dikkate alarak cevap bulunmaya çalışılmıştır.
Yaptığımız değerlendirmelerdede
Fiten haberlerinin Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla geldiğini ileri süren âlimlerimize katılmadığımız ifade edilmiştir.
Çünkü Hz. Peygamberin mutlak olarak gaybi bir bilgiye sahip olduğunu kabul etmek, ortaya koyduğumuz sahih bilgilerle çatışır. Bunu kabul etmemiz söz konusu
olamaz. Mutlak anlamda gaybı bilen sadece Allah’tır.
İbn Sayyad rivayetlerinin Fiten Haberleri
arasında zikredilmesinin sebebi kanaatimizce Ona yüklenen olağanüstü özelliklerdir. İbn Sayyad’ın Deccal olması, peygamberlik
iddiasında bulunması, kâhinlik yapması ve Harre olayında kaybolması, Onu bir şekilde fitne kavramının içine
sokmaktadır. Fiten Haberleri boyutunda İbn
Sayyad’ın iki yönü ele alınmıştır.
Bunlar: 1. İbn Sayyad’ın
peygamberlik iddiasında bulunması. 2. İbn
Sayyad’ın Harre olayında kaybolması.
İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde bazı
çelişkiler vardır. Bu haberlerde bunun
ötesinde tereddütlü noktalar, insanı şüpheye
düşürecek ifadeler ve tahminlere dayalı
bilgiler vardır. İbn Sayyad
rivayetlerinde geçen bu bilgiler konusunda bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır.
Çerçeveyi oluşturan bu temel bilgileri şöyle özetleyebiliriz:
İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında
bulunması ile ilgili rivayetlerde farklı bilgilerin mevcut olması bir çelişki olarak görülebilir. Olay aynı,
sorular aynı fakat verilen cevapların farklı olması bizi bu şekilde düşünmeye
itmiştir. Soru, Hz. Peygamberin İbn Sayyad’a “Benim Allah Resulu olduğuma sen şehadet
eder misin?” dir. Verilen cevaplarda; 1. “Şehadet
ederim ki sen cahillerin peygamberisin”. 2. “Hayır! Bilakis sen benim
Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor musun?” 3. “Benim
Peygamber olduğuma sen şahitlik
eder misin?” diye İbn Sayyad’ın Hz.
Peygamberin sorusuna karşılık
cevap vermesidir.
Bu sorular ve cevaplar neticesinde “İbn
Sayyad, peygamber olduğunu iddia ediyor”
diye bir sonuca varılmıştır.
Rivayeti yorumlayan âlimlerimizde İbn
Sayyad’ın konumunu netleştirememişlerdir. Yaptığı bu davranışa karşılık Hz. Peygamber’in bir yaptırımda
bulunmadığını (bu yaptırımın da yorumlarda Hz.
Peygamber’in Onun öldürülmesine izin vermeme! olarak ifade etmişlerdir) söylemişlerdir. Biz bu yorumlara katılmadığımızı
ve Hz. Peygamber’in böyle bir harekette bulunduğuna
ihtimal vermediğimizi belirtelim. Kur’an-ı Kerim ve
Sünnet-i Nebeviyye’nin çizmiş olduğu alanlar içersinde Onun böyle bir
misyonu olmadığını, bir çocukla ciddi ciddi bir
mücadele içerisine kendisini sokmayacağını
düşünüyoruz.
Rivayetlerde geçen farklılıklardan biri de Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ın boynunu vurmak için Hz.
Peygamber’den izin istemesidir. Hz. Peygamber’in verdiği cevaplar ve olayın geçtiği
ortam her rivayette değişiklik göstermektedir. İbn Sayyad ile ilgili ortaya konulan
rivayetler adım adım toplanarak en sonunda tek bir rivayette özetlenmiştir. Burada geçen haberler ve ifadeler
farklıdır, fakat ortaya konan mesaj aynıdır. Rivayetleri tahlil ettiğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır:
a.
Hz. Peygamber içlerinde
İbn Sayyad’ın da bulunduğu çocukların yanından geçiyor. Çocuklar
kaçışıyorlar. Sadece İbn Sayyad kalıyor. Hz. Peygamber’de bu durumdan hoşnut olmuyor. İbn Sayyad’ın yanına gelerek daha önce rivayetlerde geçtiği şekliyle
peygamberliğini tasdik ettirme diyaloğuna giriyor. Bu diyalog neticesinde Hz.
Ömer, Hz. Peygamber’den İbn
Sayyad’ın boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber’de Hz. Ömer’in bu
tavrına karşılık “Eğer bu senin zannettiğin
(deccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez” diye buyuruyor.
b.
Hz. Peygamber yolda
yürürken İbn Sayyad’la karşılaşıyor. Onun yanına
gelerek “Senin için bir şey
sakladım” buyurarak rivayetlerde geçen “Duman” ile ilgili diyalog gerçekleşiyor. Bu diyalog neticesinde Hz. Ömer,
Hz. Peygamber’den İbn Sayyad’ın
boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber’de Hz. Ömer’in bu tavrına karşılık “Bırak onu! Eğer bu korktuğun
şahıs ise, sen onu asla öldüremesin” diye buyuruyor.
c.
Hz. Peygamber, Ömer b.
Hattab’ın da bulunduğu bir cemaat ile
birlikte yürürlerken, İbn Sayyad’ın da
bulunduğu çocukların tarafına doğru gidiyor. İbn
Sayyad o esnada Beni Magale kalesi yanında çocuklarla beraber oyun
oynamaktadır. Hz. Peygamber İbn
Sayad’a hissettirmeden eliyle onun sırtına dokunarak peygamberliğini tasdik ettirmesi diyaloğuna giriyor.Daha sonra, rivayetlerde
geçen ne görüyorsun? şeklinde soru sorarak
bir doğrucu, bir yalancı geliyor şeklindeki bir diyaloğa giriliyor, peşinden de duman ile ilgili diyalogla rivayet devam ettirilerek, İbn Sayyad ile ilgili nakledilen
rivayetler tek bir rivayette toplanıyor. Bu diyaloglar neticesinde Hz. Ömer,
Hz. Peygamber’den İbn Sayyad’ın
boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber de Hz. Ömer’in bu tavrına karşılık ”Eğer bu senin zannettiğin
(deccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez” diye buyuruyor.
Cennetin toprağı ile ilgili
rivayette de soruyu soran ve cevabı veren kişilerin
değiştirilmesi
durumu vardır. Bu konuda iki rivayet mevcuttur. Bu rivayetlerin birinde Hz.
Peygamber İbn Sayyad’a “Cennetin toprağı nedir?” diye soruyor. İkinci rivayette bu sefer İbn Sayyad Hz. Peygamber’e aynı soruyu
soruyor.
İbn Sayyad rivayetlerinde geçen Hz.
Peygamberin İbn Sayyad’a “Sus, haddini bil!” şeklinde göstermiş olduğu tavrın aynısını,
Hz. Peygamber’in vefatından sonra nakledilen başka
bir rivayette İbn Ömer İbn
Sayyad’a gösterdiği geçmektedir. Bu
Hz. Peygamber’in bir ifadesi midir? Yoksa İbn
Ömer’in zikrettiği bir ifade midir?
İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili de
rivayetlerde çelişkili haberler
mevcuttur. Bir kısım alimler İbn
Sayyad’ın Medine’de vefat ettiğini ve
bu olaya tüm insanların şahitlik
ettiğini belirtiyorlar. Başka bir kısım âlimler de bu görüşe şiddetle
karşı çıkarak İbn
Sayyad’ın ölmediğini Onun İsfehan’da
Allah’ın çıkmasını takdir ettiği
süreye kadar saklanacağını yahut Harre
olayında kaybolduğunu ileri
sürmektedirler. Bu görüş bize
kaynaklarda geçen Deccal ve Hz. İsa bağlantısını düşündürmektedir.
Kaynaklarda geçen Hz. İsa tekrar yeryüzüne
gelip Deccal’i öldüreceği
haberlerini bir şekilde destekleme gayretidir. İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili
yorumlardaki birbiriyle bağdaştırılamayacak derecede çelişkiler içeren bu ifadeler kanaatimizce İbn Sayyad’ın gerçekten Deccal olduğuna olan inanıştır. Hz. Peygamber devrinde yaşayan
İbn Sayyad’ın Deccal olarak gösterilmesi
gerçeğine inanan âlimlerimiz, bunu
temellendirmek adına gerçeklere aykırı, zorlama yorumlara gitmişlerdir. Bu yorumları alt alta koyduğumuzda İbn
Sayyad’ı olağanüstü özellikleri olan mitolojik bir
kahraman olarak görmekteyiz. Şöyle
ki;
1.
Bu tür haberlerin başında eski kültürlerde de geçen Deccalin
tek gözlü olma durumu gelmektedir. İbn
Sayyad’ın tek gözlü olması ile ilgili hadis kaynaklarında geçen haberler
birbirleriyle bağdaştırılamayacak
derecede farklılıklar arz etmektedir. Bu rivayetlerden biri Hz. Peygamberin yaşadığı
zaman diliminde geçmektedir. Bu rivayette Medine’de Yahudiler arasında tek
gözlü bir çocuğun doğduğu, bununda İbn
Sayyad olduğu belirtilmektedir. Abdullah İbn Ömer’den gelen diğer bir haberde de (bu olay Hz.
Peygamberin vefatından sonra gerçekleşmiştir) İbn
Ömer İbn Sayyad’la iki defa karşılaştığını anlatarak ilk defa karşılaştığında gözü ile ilgili bir kusurun olmadığını ikinci defa karşılaştığında da gözünün şişik olduğunu
belirtmektedir. İbn Ömer, gözünün ne olduğunu İbn
Sayyad’a sorduğunda, İbn
Sayyad’ın bilmiyorum diye cavep vermesi üzerine “gözün başında olduğu
halde bilmiyorsun ha!” diye tepki göstermektedir. İbn
Sayyad’ın gözünün durumu nedir? Hz. Peygamber zamanında doğuştan
mı tek gözlü idi? Yoksa Hz. Peygamberin vefatından sonra mı gözü ile ilgili bir
kusur ortaya çıktı? Veya İbn
Sayyad’ın gözü ile ilgili bir problemi yok mu?
2.
İbn Sayyad’ın İsfehan’a
gitmesi, Yahudilerin İbn Sayyad’a sahip
çıkması olayı. Burada İbn Sayyad Allah’ın
takdir edeceği güne kadar saklanması da Onun Deccal
olduğu iddiasını kuvvetlendirmek için Ona
verilen olağanüstü bir özelliktir. Gökten inecek
olan Hz. İsa’nın Deccal’i öldüreceği haberlerine bir zemin hazırlamadır.
3.
Deccal İbn Sayyad mıdır? Temim ed-Dari’nin
Cessase hadisinde anlattığı
yaratık mıdır? Veya başka biri mi?
Birileri mi? Burada her ne kadar âlimlerimiz rivayetler arasındaki çelişkileri sona erdirmek adına yorumlar
yapsalar da bir neticeye ulaşamamışlardır. İbn
Sayyad’ı Deccal olarak kabul edersek diğer
rivayetleri nereye koyacağız? Diğer rivayetleri kabul edersek İbn Sayyad rivayetinde belirtilen “İbn Sayyad Deccal’dir” yargısını ne
yapacağız? Bu haberleri gerçek kabul edersek
Hz. Peygamberi gerçeğe aykırı haberler
veriyor diye bir düşünceye ulaşılır ki bu da doğru olması mümkün olmayan bir durumdur. İnsanları yoldan çıkarması için, peygamberlere bile verilmeyen
birtakım olağanüstü özelliklerin Deccal’e verilmesi,
Kur’an ve Sünnete aykırı olan bir durumdur. Dolayısıyla böyle bir özellik İbn Sayyad’a verilmemiştir.
4.
İbn Sayyad’ın Nihavend fethine katılıp bir rahibin! “Bu kaleyi
Deccal’den başkası fethedemez” diyerek İbn Sayyad’ın bu işin üstesinden gelmesi olayı da bizim değerlendirmelerimizin ne kadar isabetli olduğunun açık bir göstergesidir.
Garipliklerle iç içe olan bu haber bizim genel kanaatimizi pekiştirmektedir. Yani tüm bu rivayetler ve
bu rivayetleri savunan âlimlerin yorumları “İbn
Sayyad Deccal’dir” anlayışının
tezahürleridir.
Deccal ile ilgili olarak Hz. Peygamber’e isnad edilen haberler
kanaatimizce tartışmalı haberlerdir.
Tartışma konusu da bu haberler gerçekten Hz.
Peygamber’e ait olup olmadığı ile
ilgilidir. Bu tür haberler kanaatimizce her ne kadar hadis olarak ifade edilse
de mevkuf haber yani sahabe sözüdür.Veya Ehl-i Kitabdan etkilenme neticesinde
dile getirilen rivayetlerdir. Deccal ile ilgili ikinci bir sorunda bu tür
bilgilerin Hz. Peygamber’e vahiy olarak geldiği
şeklinde yorumlarda bulunan âlimlerimizin
görüşleridir. Bu tür anlayışta ( her haberin arkasında ilahi bir
ihbar ve iletişim olduğunu
varsayma, bunları Hz. peygamberin bir mucizesi olarak görme) Hz. Peygamber’i
yanlış yorumlamanın bir neticesidir. Genel
olarak Deccal, özel olarak ta İbn
Sayyad’ın Deccal olarak gösterilmesi bunun israiliyyat nevinden haberler olduğunu, ortaya koyduğumuz argumanlarla rahatlıkla ifade edebiliriz.
Deccal’in kıyametle alakalandırıldığında
İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunu
temel olarak da çürütebiliriz. Kur’an’da yer almayan Deccal konusu mütevatir
bir yolla da ortaya konulmamıştır. İbn Sayyad’ın Deccal olarak kabul
edilmesi, ona verilen olağanüstü
işlerin gerçeklik değerinin ne olduğunun somut olarak ifade edilememesi, İsfehan’a gidip Allah’ın vermiş
olduğu müddette çıkacağı görüşünün Kur’an-ı Kerim
ve
Sahih Sünnetle ne derece bağdaşıp bağdaşmadığı
ortadadır. Bu konulardaki çelişkiler
de daha önce ifade ettiğimiz
gibidir. İbn Sayyad’ı Deccal olarak ifade eden
bilgilerin özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde
yaygın bulunduğunu, İslam
kaynaklarına da buradan geçtiğini
söyleyebiliriz.
Rivayetin bağlantılı olarak
bulunduğu diğer
bir konu da duhan konusudur. Dünyanın sonunda kiyametin kopuş safhaları içinde zikredilen duhanın bu
safha içinde olması imkan dahilinde olmakla beraber Kur’an-ı Kerim’de bu anlamı
ifade edecek şekilde kullanılmamıştır. Ayetin önündeki ve devamındaki
ayetlerden bu ayetin Hz. Peygamber devrinde yaşanan
olaylarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber devrinde geçen
somut olaylar bu konuda bir yoruma mahal bırakmayacak tarzda açıkca
görülmektedir. Duhan konusunun İbn
Sayyad rivayetinde geçmesi Onun kâhinlik yaptığı
ile ilgili öne sürülen düşüncenin,
gerçek olduğunu ispatlama olayıdır. Hz. Peygamberi,
Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hayatı ışığındaki misyonuyla uyuşmayacak bir hareketin içine
sokulmasıdır. Çünkü rivayette anlatılan gizli kapaklı olayın Hz. Peygamber’in
yapabileceği görüşüne
biz katılmıyoruz. Hurma ağaçlarının
arkasına gizlenmesi(!?) Sessizce onun söylediklerini duymaya çalışması(!?) Annesinin durumu İbn Sayyad’a haber vermesi neticesinde
Hz. Peygamber’in çabalarının sona ermesi(!?) Bu ve buna benzer rivayetler daha
önce belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber’in sireti ile,
misyonu ile bağdaştırılamayacak
kadar uzak olan haberlerdir. Bu rivayetler sahih olarak kabul edildiğinde Hz. Peygamberi başka türlü tanıtmak isteyen art niyetli
insanlara bir koz verilmiş olur,
kanaatindeyiz. İbn Sayyad’ın kâhin olarak sunulmak
istenmesi, kâhinlerin özelliklerini ona vermek halkaların sonuncusudur. Çünkü o
bu şekilde olağanüstü
özellikleri kendinde toplayarak istenilen Deccal olacaktır! İnsanları istediği gibi yönlendirebilecektir! Rivayetlerde geçen fitnelerini
rahat bir şekilde faaliyete geçirecektir! Ama tüm
bunları İbn Sayyad’ın hayatını incelediğimizde göremiyoruz. Somut ve gerçekçi
olan bu tür bir davranışına
rastlayamıyoruz. Ona atfedilen haberlerin hep yorum çerçevesinde kaldığını görüyoruz.
Sonuç olarak yapmış olduğumuz bu araştırma
neticesinde şunları söyleyebiliriz: İbn Sayyad tarihi bir şahsiyet olarak İslam Tarihi kaynaklarında geçmemektedir. İslam Tarihi kaynaklarında yaptığımız
araştırmalarda bu şahsı inceleyen bir bölüme rastlayamadık. Hadis kaynaklarında,
Hz. Peygamberle peygamberlik tartışmasına
giren, Deccal olarak ifade edilen İbn
Sayyad’ın İslam Tarihi kitaplarında ele alınmaması,
üzerinde durulması gereken bir husustur. Tarih içersinde cereyan eden İbn Sayyad rivayetlerinin tarih
kitaplarında ele alınmaması bu rivayetlerin tarihi bir gerçekliğinin olmadığını
gösterir. Bu durum bizi bu tür rivayetlerin Hz. Peygamberin vefatından sonraki
dönemde İslam toplumunun Deccalin geleceği inancı neticesinde üretildiği kanaatine sevk etmektedir. Çünkü onun
tarihi bir gerçekliği olsa idi İslam Tarihi kaynaklarında teferruatlı
bir şekilde ele alınırdı. Nitekim İslam Tarihinde yalancı peygamberler diye
ismi geçen şahıslar bir şekilde
tarih kitaplarında zikredilmişlerdir.
Deccal figürü, İbn Sayyad şahsında
somutlaştırılmak istenmiştir. Deccal mitolojisiyle bağlantılı
olan bu rivayetlerin ve İbn
Sayyad’a yüklenen bu olağanüstü
özelliklerin tarihi gerçekliği
yoktur.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız durumdan da anlaşılacağı
gibi İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde bir
karışıklık söz konusudur. Rivayetler hem
parça parça geçmekte hem de bu parçalar birleştirilerek
tek bir rivayet halinde sunulduğu
gözlenmektedir.
Eğer olay Hz. Peygamber döneminde geçseydi
aynı şekliyle kalırdı. Ama bu rivayetler
incelendiğinde devamlı ekleme bilgilerin olduğu, bilgilerin birbirleriyle harmanlandığı, Hz. Peygamberin ifade ettiği bildirilen ibarelerin başkaları tarafından tekrar ifade edildiği gibi durumları net bir şekilde görmekteyiz.
Deccal ile ilgili ortaya koyduğumuz
delillerden de anlaşılacağı gibi bu kavramın kökeninin muhtemelen
dünyada var olan iyi ile kötü mücadelesinden ortaya çıkmıştır. Eski kavimlerden başlayarak gelişen
bu figür Yahudilerde sembol olarak ifade edilmiş,
Hıristiyanlarda daha da gelişerek
somutlaşmıştır.
Ve kendilerine bir şekilde zararı olan
kişileri deccal olarak ifade etmişlerdir. Bu durum hala geçerliliğini korumaktadır. Biz Müslümanlarda da
Deccale çok büyük imkanlar verilmiştir.
Allah’ın peygamberlerine verdiği
mu’cizelere eşdeğer
hatta daha büyüğü Deccale veya deccallere verilmiştir. Deccale verilen imkanlar Allah’ın
dünya için koyduğu kanunlarla bağdaşmamaktadır.
Rivayetlerde geçen Deccal anlayışı
Kur’an-ı Kerimin bize bildirdiği
anlayışla uyuşmamaktadır.
Çünkü Kur’an-ı Kerim biz Müslümanları Kiyamet konusunda onun aniden olacağı konusunda uyarmaktadır. [169] Deccal ile ilgili rivayetleri
şerheden alimlerimiz orta noktayı bulmaya
çalışırken verdikleri bilgilerde soru işaretleri çoğalmakta
ve çözüm yerine çözümsüzlük ortaya çıkmaktadır. Deccal kavramı bize göre Şeytanın başka
bir görüntüsü olarak ortaya konulmakta, adeta Şeytan
insanileştirilerek ona olağanüstü özellikler yüklenmektedir. İnancımızda
kesin naslarla sabit olan Şeytanın
kendisinin ortaya konularak anlatılması, şeytanın
şemsiyesi altında diğer unsurların üretilmesinden daha doğrudur. Çünkü Şeytan zaten görevini yapmaktadır.
Son bir değerlendirme olarak, İbn Sayyad rivayetlerinde ona atfedilen
olağanüstü özelliklerin onda bulunmadığını, yaşadığı süre içersinde, iddialarda ki gibi
Deccal ve Kahinlik yapmadığını
rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu konuda yaşanmış somut bir olay yoktur. İbn Sayyad’ın rivayetlerde geçen garip
konuşmalarına ve hareketlerine bakarak onun
akıl hastası veya meczup olduğunu
ifade etmekte mümkündür. Müslüman olması, hacca gitmesi, Medine’de yaşaması ve çok muhterem bir oğlunun olması gibi somut göstergeler ona
atfedilen Deccallik ve Kâhinlik gibi vasıfları ortadan kaldırmaktadır.
Abdulaziz Dehlevi, Bustanu’l-Muhaddisin, (trc.,
Doç. Dr. Ali Osman Koçkuzu), D.İ.B.
Yayınları, Ankara 1986.
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İstanbul
1992.
Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim Tefsiri I-VI,
Milliyet Gazetecilik A.Ş., y.y.
1995.
Ayni, Ebu Muhammed Bedreddin Mahmud b. Ahmed b. Musa, Umdetü’l-Kari
Şerhu Sahihi’l-Buhari I-XX, 1972 Kahire.
Azimabadi, Muhammed Şemsulhak,
Avnu’l-Ma’bud Şerhu Süneni Ebi Davud I-X, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2. baskı, 1415 Beyrut.
Bousset, Wilhelm, The Antichrist Legend, London, 1896.
Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s-Sahih I-VIII,
Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.
et-Tarihu’s-Sağir I-II,
Daru’l-Va’y-Mektebetü Daru’t-Turas, 1. baskı, Kahire 1977.
Çağrıcı, Mustafa, “Fitne” mad., DİA,
XIII, 156-159, İstanbul 1996.
Çağrıcı, Mustafa, “İbn Sayyad” mad., DİA, XX/305-306, İstanbul 1999.
Çelebi, İlyas, “Fiten ve Melahim” mad., DİA,
XIII/149-153, İstanbul 1996.
İtikadi Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle
İlgili Haberler, Kitabevi, İstanbul
1996.
Çubukçu, Asri, “Ebu Bekre” mad., DİA, X/114, İstanbul 1994.
Demirci, Kürşat, “Deccal” mad., DİA,
IX/67-69, İstanbul 1994.
Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş’as
es-Sicistani, Sünen I-V, Çağrı
Yayınları,İstanbul 1981.
Dineveri, Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, el-Maarif, tsh., Muhammed
İsmail Abdullah es-Savi, Beyrut 1970.
Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-Isfahani, Hilyetü’l-Evliya ve
Tabakatu’l-Asfiya I-X, Mısır t.y.
Erul, Bünyamin, “Hz. Peygamber’e Kur’an Dışında
Vahiy Gediğini İfade
Eden
Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi”, İslamiyat, C.1, S.1, s. 68,
Ankara 1998.
Hattabi, Hamd b. Muhammed b. İbrahim,
Me’alimu’s-Sünen, İstanbul
1992.
İbn Ebi Şeybe,
Ebubekir Abdullah b. Muhammed, Musannafu İbn Ebi Şeybe,I-VII, 1. baskı,
Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409.
İbn Hacer el-Askalani, Şihabuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bari
bi Şerhi Sahihi’l-Buhari I-XIII, Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1379.
el-İsabe
fi Temyizi’s-Sahabe I-VIII, Daru’l-Cil, 1. baskı, Beyrut 1992.
Lisanu’l-Mizan
I-VII, Müessesetü’l-İ’lami
li’l-Matbuat, 3. baskı,
Beyrut 1986.
Takribu’t-Tehzib,
Daru’r-Reşid, 1. baskı, Suriye 1986.
Tehzibu’t-Tehzib
I-XII, Daru Sadır, Beyrut 1968.
İbnu’l-Esir el-Cezeri, Ali b. Muhammed b.
Muhammed eş-Şeybani
İzzuddin, el-Kamil fi’t-Tarih, I-XIII,
Beyrut 1965.
İbnu’l-İmad
el-Hanbeli, Abdulhayy b. Ahmed, Şezeratu’z-Zeheb fi Ahbari men
Zeheb I-VIII, Beyrut t.y.
İbn Kesir, Ebü’l-Fida, İmadüddin İsmail
b. Ömer, Nihayetü’l-Bidaye ve’n-Nihaye fi’l- Fiten ve’l-Melahim, Riyad
1968.
Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim,
İstanbul 1984.
İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid
el-Kazvini, Sünen I-II, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1981.
İbn Recep, Abdurrahman b. Ahmed b. Recep
el-Hanbeli, Şerhu İleli’t-Tirmizi, (thk.
Subhi Casim el-Humeyd), Bağdat
1396.
İbn
Sa’d, Muhammed b. Sa’d ez-Zühri , et-Tabakatu’l-Kübra I-IX, Daru
Sadır, Beyrut 1968.
İbn
Teymiye, Ebu’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim, Mecmu’u Fetava, Riyad
1981.
İbnu’l-Esir,
İzzuddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed
el-Cezeri, Üsdü’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe I-VII, (thk. Muhammed İbrahim el-Benna ve diğerleri), Eş-Şa’b neşri,
Kahire 1970.
Juynboll, G.H.A., Hadis Tarihinin Yeniden İnşası, Ankara
Okulu Yayınları, Ankar 2002.
Kandemir, M. Yaşar, “Abdullah b.
Ömer” mad., DİA, I/126-128, İstanbul
1988.
Kari, Ali b. Muhammed, Mirkatu’l-Mefatih Şerhu
Mişkati’l-Mesabih I-XI, Beyrut 1994.
Kastallani, Ahmed b. Muhammed , İrşadu’s-Sari li
Şerhi Sahihi’l-Buhari, Bolak 1305.
Keşmiri,
Muhammed Enver, Feyzu’l-Bari ala Sahihi’l-Buhari I-IV, Kahire 1938.
Kırbaşoğlu,
M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu
Yayınları, Ankara 2000.
Koçyiğit, Talat, Hadis Usulü, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 4. baskı, Ankara 1993.
Köse, Saffet, “İbn Vehb” mad., TDV İslam Ansiklopedisi, XX, 441, İstanbul 1999.
Küçük, Raşit, “Ebu Said el-Hudri” mad., DİA,
X, 223-224, İstanbul 1994.
Ma’mer b. Raşid, el-Cami’, I-II,
el-Mektebu’l-İslami, 2. baskı, Beyrut 1403.
Mizzi, Ebu’l-Haccac Yusuf b. Zeki, Tehzibu’l-Kemal fi Esmai’r-Rical
I-XXXV, Müessesetü’r-Risale, 1. baskı, Beyrut 1980.
Müslim, İbnu’l-Haccac
el-Kuşeyri, el-Cami’u’s-Sahih I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul.1992.
Nevevi, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref,
Sahihu Muslim bi Şerhi’n-Nevevi
I-XVIII, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi,
2. baskı, Beyrut 1392.
Tehzibu’l-Esmai ve’l-Lügat, I-II, İdaretu’t-Tıbaati’l-
Müniriyye Matbaası,
Mısır t.y.
Nuaym b. Hammad, Ebu Abdillah Nuaym b. Hammad b. Muaviye, el-Fiten
ve’l-
Melahim (thk., Zuheyl Zekkar), Beyrut 1993,
Paçacı, Mehmet, “Hadis’te Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat,
C.1, S.1,35, Ankara 1998.
Razi, Fahreddin, Mefatihu’l-Gayb, Beyrut 1934.
Razi, Abdurrahman b. ebi Hatim, Kitabu’l-Cerh ve’t-Ta’dil I-VIII,Haydarabad
1952.
Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menar, Beyrut
t.y.
Rodriguez, M., “Antichrist”, CE, Toronto, 1967.
Saklan, Bilal, “Ebu Nadre” mad., DİA, X/199, İstanbul 1994.
Sarıtoprak, Zeki, İslama ve diğer dinlere göre Deccal, Yeni Asya
Yayınları,İstanbul 1992.
Sarıtoprak, Zeki, “Deccal” mad., DİA, IX, 69-72, İstanbul 1994.
Şevkani,
Muhammed b. Ali, Fethu’l-Kadir el-Camiu beyne Fenneyi’r-Rivayeti
ve’d-Dirayeti min İlmi’t-Tefsir I-V+Fihrist, Beyrut 1992.
Taberani, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-Kebir I-XXV, Daru İhyai’t-Türasi’l- Arabi, Beyrut t.y.
Taberi, Ebu Ca’fer İbn
Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid, Cami’u’l-Beyan anTe’vili Ayi’l-Kur’an, Beyrut
1984.
Temimi, Muhammed b. Ahmed, Kitabu’s-Sikat I-IX, Daru’l-Fikr, 1.
baskı,y.y 1975.
Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Kitabu’s-Sünen I-V, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.
Wensinck, A.J., “Deccal” mad., İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, III,504, İstanbul 1977.
Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Rağbet Yayınları, 2. baskı, İstanbul
2001.
Yurdagür, Metin, “Duhan” mad., DİA, IX/546-548, İstanbul 1994.
Zehebi, Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tezkiretü’l-Huffaz
I-III,(tsh., Abdurrahman b. Yahya el-Muallimi), Daru İhyai’t-Türasi'l-Arabi,3. baskı,
Haydarabad 1956.
Mizanu’l-İ’tidal
fi Nakdi’r-Rical I-IV, (thk., Ali Muhammed el-Becavi),Beyrut 1963.
el-Muğni fi’d-Du’afa’, I-II, Halep
1971.
[4] İbn
Hacer, el-İsabe, V/ 192.
[5] İbn
Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VII/ 90.
[6] İbnu’l-Esir,
Üsdü’l-Gabe, III/281.
[7] İbn
Hacer, a.g.e., V/192.
[8] Mizzi, Tehzibu’l-Kemal fi
Esma’i’r-Rical, XXI/ 250; İbn Sa’d, a.g.e., I/304.
[9] Tirmizi, Fiten, 63,
IV/518, no: 2248; Ahmed b. Hanbel, V/ 40,49, 50.
[10] İbn
Sa’d, a.g.e., I/302.
[11] Temimi, a.g.e., VII/ 260.
[12] Hattabi, Me’alimu’s-Sünen,
IV/ 504.
[13] Azimabadi, Avnu’l-Ma’bud,
XI/325.
[14] İbn
Hacer, el-İsabe, V/192.
[15] Mizzi, a.g.e., XXI,
250; İbn Sa’d, a.g.e., I/304.
[16] bkz. İbn
Hacer, Lisanu’l-Mizan, II/70.
[17] Buhari, Edep, 97, VII/113;
Müslim, Fiten, 95, III/2244, no:2930; Tirmizi, Fiten, 63, IV/519, no:2249;
Ebu
Davud, Melahim, 16, IV/505, no: 4329.
[18] İbnu’l-Esir,
a.g.e., III/187.
[19] İbn
Hacer, el-İsabe, V/ 193.
[20] bkz. Ebu Davud, Melahim
16, IV/505, no:4332.
[21] bkz. İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.
[22] bkz. İbn
Hacer, a.g.e., XIII/ 327.
[23] Ma’mer b. Raşid, el-Cami’, II,/389, no: 2817.
[24] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/389, no: 2818.
[25] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/390, no: 2819.
[26] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/396, no: 2832.
[27] Ebubekr b. Ebi Şeybe, el-Musannaf, VII/ 28, no: 33956.
[28] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/492-493, no: 37485.
[29] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/495, no: 37509.
[30] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37528.
[31] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37529.
[32] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37530.
[33] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37531.
[34] Buhari, İ’tisam 23, VIII/158; Müslim, Fiten
94, III/2243, no:2929; Ebu Davud, Melahim 16, IV/506, no: 4331.
[35] Buhari, Enbiya 3/1,
IV/105; Fiten 26, VIII/102; Cenaiz 80/1, II/96-7; Cihad 178, III/178; Edeb
97/2, VII/113; Müslim, Fiten 95-7, III/2244, no: 2930; Ebu
Davud, Melahim 16, IV/505, no: 4329;
Tirmizi, Fiten 63, IV/519, no: 2249; Ahmed b.
Hanbel, I, 149, 380, 457; II, 148.
[36] Müslim, Fiten 19,
III/2243, no: 2928; Tirmizi , Fiten 63, IV/517, no: 2247.
[37] Müslim, Fiten 19,
III/2241, no: 2925; Ahmed b. Hanbel, III/79,82.
[38] Müslim, Fiten 91; Tirmizi
, Fiten 54.
[39] Tirmizi, Fiten 63,
IV/518, no: 2248.
[40] Ahmed b. Hanbel, V/40,
49, 50.
[41] Müslim, Fiten 19,
III/2246, no: 2932.
[42] Müslim, Fiten 99,
III/2246, no: 2932.
[43] Ebu Davud, Melahim 16,
IV/506, no: 4332.
[44] bkz. Müslim, Fiten 99,
III/2246, no: 2932.
[45] bkz. Kastallani, İrşadu’s-Sari, II/446.
[46] bkz. Müslim, Fiten 85,
III/2239.
[47] bkz. a.y.
[48] bkz. Müslim, Fiten 87,
III/ 2241, no: 2925.
[49] bkz. Müslim, Fiten 86, III/2240,
no:2924.
[50] bkz. Müslim, Fiten
87-9; Tirmizi , Fiten 54.
[51] bkz. İbn Hacer, el-İsabe,
V/192.
[52] bkz. Ebu Davud, Melahim
16, IV/505, no: 4329; Buhari, et-Tarihu’s-Sağir, I/131; İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/328.
[53] bkz. İbn Hacer, a.g.e., XV/269.
[54] Müslim, Fiten, 92-93,
III/2242.
[55] bkz. Paçacı, Mehmet, “Hadis’te
Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat,
1998, C.1, S.1, s. 34,
[56] İbn
Teymiye, Mecmau’l-Fetava, XVIII/72.
[57] Geniş bilgi
için bkz. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s.
266-290;
Enbiya
Yıldırım, Hadis Problemleri, s. 109-120.
[58] İlyas
Çelebi, “Fiten ve Melahim” mad., DİA,
XIII/149.
[59] İbn
Mace, Fiten, 10.
[60] 2/ Bakara, 102; 20/Taha, 40,
85, 90, 131.
[61] 2/Bakara, 191,193, 217; 4/
Nisa, 101.
[62] 5/ Maide, 41, 49; 37/Saffat,
162.
[63] 29/Ankebut, 10; 51/Zariyat,
13; 85/Buruc, 10.
[64] 4/Nisa, 101.
[65] 6/Enam, 53; 25/Furkan, 20;
9/Tevbe, 49
[66] 9/Tevbe, 49.
[67] 7/A’raf, 27.
[68] 22/Hac, 53.
[69] 57/ Hadid,14.
[70] 68/Kalem,6.
[71] İlyas
Çelebi, “Fiten ve Melahim” mad., DİA,
XIII/149-150.
[72] bkz. Buhari, Fiten 26,
102; Müslim, Fiten 87-9, 92 -3, 94, 95-7, 98, 99, III/2242-2243 ; Tirmizi,
Fiten 54, 63.
[73] bkz. Ebu Davud, Melahim
16, IV/506, no:4331; Buhari, et-Tarihu’s-Sağir, I, 131; İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII, 328.
[74] bkz. Buhari, Megazi,
12.
[75] İbn
Hacer, Lisanu’l-Mizan, I/13.
[76] bkz. Paçacı, Mehmet, “Hadis’te
Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat,
1998, C.1, S.1, s. 3553.
[77] bkz. el-En’am 6/59; Yunus
10/20; Hud 11/123; en-Nahl 16/77; en-Neml 27/65.
[78] Müslim, İman, 77; Tirmizi, Tefsir, 7.
[79] bkz. Ahmed b. Hanbel,
V/389.
[80] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/48 vd.
[81] İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/327.
[82] Ebu Davud, Melahim 16,
IV/506, no:4331.
[83] İbn
Hacer, el-İsabe, V/192.
[84] Azimabadi, Avnu’l-Ma’bud,
XI/ 325.
[85] bkz. İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.
[86] Kürşat
Demirci, “Deccal” mad., DİA, IX/67.
[87] A. J. Wensınck, “Deccal” mad.,
İslam Ansiklopedisi, III/504.
[88] Wilhelm Bousset, The
Antichrist Legend, s.144.
[89] Wilhelm Bousset, a.g.e., s.143.
[90] M. Rodriguez, Antichrist,
CE, I, 616.
[91] (1) Ve bana RABBİN şu
sözü geldi: (2) Adem oğlu, Magog
diyarından olan, Roşun, Meşekin, ve Tubalın beyi Goga yünel, ve ona
karşı peygamberlik et, (3) ve de: Rab Yehova
şöyle diyor: Roşun, Meşekin, ve Tubalın
beyi Gog, işte, ben sana karşıyım; (4) ve seni geri çevireceğim,
ve çenelerine çengeller takacağım,
seni ve bütün ordunu, atları ve atlıları, hepsi ağır
esvap giyinmiş, büyük kalkanlı, ve küçük kalkanlı,
hepsi kılıç kullanan büyük bir cümhuru (5) onlarla beraber, hepsi kalkanlı ve
miğferli Farsı, Kuşu ve Putu; (6) Gomeri, ve bütün ordularını; seninle beraber çok
kavmları çıkaracağım.
(Hezekiel, 38, 1-6).
(17)Rab Yehova şöyle
diyor: Onlara karşı seni getireceğim diye o günlerde yıllarca peygamberlik
etmiş olan kullarım İsrail peygamberleri vasıtası ile eski günlerde kendisi için
söylemiş olduğum
adam sen
misin? (18)Ve Gog İsrail
diyarına karşı geldiği
zaman, Rab Yehovanın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim.
(19) Çünkü kıskançlığımla ve gazabım ateşile söyledim: Gerçek o gün İsrail diyarında büyük sarsıntı olacak;
(20) ve denizin balıkları ve göklerin kuşları,
ve kırın hayvanları, ve bütün yerde sürünenler, ve yer üzerindeki bütün
insanlar benim yüzümden titriyecekler, ve dağlar
yıkılacak ve uçurumlar düşecek,
ve her duvar yerye beraber olacak. (21) Ve ona karşı
kılıç diye bütün dağlarıma bağıracağım.
Rab Yehovanın sözü; herkesin kılıcı kardeşine
karşı olacak. (22) Ve ona veba ile, ve kanla
hükmedeceğim; ve onun üzerine, ve yanında olan çok
kavmların üzerine, çoşkun yağmur, ve iri dolu taneleri, ateş ve kükürt yağdıracağım. (23) Ve kendimi
büyük edeceğim, ve kendimi takdis edeceğim, ve çok milletlerin gözünde kendimi
tanıtacağım, ve bilecekler ki, ben RAB’İM. (Hezekiel, 38, 1-6).
(1) Ve sen, adem oğlu,
Goga karşı peygamberlik et, ve de: Rab Yehova şöyle diyor: Roşun, Meşekin ve Tubalın
beyi Gog, işte, ben sana karşıyım; (2) ve seni geri çevireceğim,
ve seni ileri götüreceğim, ve şimalin sonlarından seni çıkaracağım; ve seni İsrail
dağları üzerine getireceğim; (3) ve sol elinden yayını ve sağ elinden oklarını vurup düşüreceğim.
(4) Sen, bütün ordularınla ve yanında olan kavmlarla, İsrail dağları
üzerinde düşeceksin; yesinler diye her çeşit yırtıcı kuşa, ve kırın canavarlarına seni vereceğim. (5) Açık kırda düşeceksin;
çünkü ben söyledim, Rab Yehovanın sözü. (6) Ve Magog üzerine, ve adalarda
emniyette oturanlar üzerine ateş göndereceğim; ve bilecekler ki , ben RAB’İM.. .(11) Ve o gün vaki olacak
ki, İsrailde, denizin şarkında Geçiciler deresinde Goga kabir yeri vereceğim; ve oradan geçenleri o durduracak ve
orada Gogu ve bütün cümhurunu gömecekler; ve oraya Hamon-gog deresi denilecek.
(12) Ve memleketi temizlesinler diye İsrail
evi yedi ay onları gömmekte devam edecekler. (Hezekiel, 39, 1-6/ 11/ 12).
336 D. Buzy, Antichrist, DBS, I/298.
hırpalayacak ve zamanları ve şeraiti değiştirmeği
tasarlayacak ve bir vakte ve vakitlere ve yarım vakte kadar onun eline
verileceklerdir. (Daniel,VII, 8-25).
[94] Kürşat
Demirci, a.g.m., 67-68.
[95] “İsa
Zeytinlik dağı üzerinde otururken, şakirtleri ayrıca gelip ona dediler: Bize
söyle, bu şeyler ne zaman olacak ve senin gelişine ve dünyanın sonuna alamet ne olacak?
İsa cevap verip onlara dedi: Sakın kimse
sizi saptırmasın. Çünkü birçokları: Mesih benim, diye benim ismimle gelip
birçoklarını saptıracaklar.” (Matta, XXIV, 3-5).” Ve birçok yalancı
peygamberler kalkıp birçoklarını saptıracaklar. Ve fesat çoğalacağından
ötürü, birçokların sevgisi soğuyacak.
Ancak sona kadar dayanan, kurtulacak odur.” (Matta, XXIV, 11-13). “Çünkü
yalancı Mesihler ve yalancı peygamberler kalkıp büyük alametler ve harikalar
yapacaklar, şöyle ki, mümkünse seçilmiş olanları bile saptıracaklar.” (Matta,
XXIV, 24). “İsa da onlara söylemeğe başladı:
Sakının, kimse sizi saptırmasın. Birçokları: Ben oyum, diye benim ismimle
gelecekler ve çok adamları saptıracaklardır.” (Markos, XIII, 5-6).Eğer biri o zaman size derse: İşte, Mesih burada, İşte, orada, inanmayın. Çünkü yalancı
Mesihler ve yalancı peygamberler kalkıp mümkünse seçilmiş olanları bile saptırmak için alametler ve harikalar yapacaklar.
Fakat siz sakının; işte, size hepsini
önceden söyledim. (Markos, XIII, 21-23).
“Onlar da İsa’ya
sorup dediler: Muallim, öyle ise, bu şeyler
ne zaman olacak? Ve bu şeyler
olmak üzere iken, alamet ne olacak? İsa
da dedi: Sakın saptırılmayasınız; zira birçokları: Ben oyum ve: Vakit yakındır,
diye benim ismimle geleceklerdir; onların arkasından gitmeyin.” (Luka, XXI,
7-8).
[96] “Ben Babamın namına geldim ve
beni kabul etmiyorsunuz; eğer bir
başkası kendi namına gelirse, onu kabul
edersiniz. Siz ki, birbirinizden izzet kabul eder, ve bir olan Allahtan gelen
izzeti aramazsınız, nasıl iman edebilirsiniz? Sanmayın ki, ben sizi Babanın
önünde suçlu çıkaracağım; sizi suçlu
çıkaran kendisine ümit bağladığınız Musadır. Çünkü eğer siz Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz;
zira o benim için yazmıştır.” (Yuhanna,
V, 43-46).
[97] “Hiçbir suretle kimse sizi
aldatmasın; çünkü önce irtidat gelmedikçe ve Allah denilen yahut ibadet edilen
her şeye karşı
duran ve Allahın mabedinde oturup kendisinin Allah olduğunu göstermek suretiyle kendisini yükselten fesat adamı, helak oğlu, izhar olunmadıkça, o gün gelmez.
Daha yanınızda iken bu şeyleri
size söylediğimi hatırlamıyor musunuz? Kendi vaktinde
izhar olunması için, şimdi mani olan şeyi bilirsiniz. Çünkü zaten fesat sırrı
işliyor; ancak ortadan kaldırılıncaya
kadar mani olan var. Ve Rab İsanın ağzının soluğu
ile öldüreceği ve kendi gelişinin izharı ile iptal edeceği
fasit o zaman izhar olunacaktır ki, onun gelişi
bütün kudretle ve alametlerle ve yalan hakikatlerle ve helak olanlar için
haksızlığın her hilesi ile Şeytanın işlemesine
göredir; çünkü onlar kendilerinin kurtulması için hakikat sevgisini kabul
etmediler. Ve bundan dolayı yalana iman etmeleri için Allah onlara delalet işlemesini gönderiyor; ta ki hakikate iman
etmemiş, fakat haksızlığa rıza göstermiş olanların
hepsine hükmolunsun”.(Pavlusun Selaniklilere İkinci Mektubu, II, 3-12).
[98] “Ey küçük çocuklar, son
saattir ve Mesih muhalifi gelir diye işitmiş olduğunuz
gibi, şimdi de çok Mesih muhalifleri çıkmıştır; bundan biliyoruz ki son saattir.” (Yuhannanın
Birinci Mektubu, II, 18).”İsanın
Mesih olduğunu inkar eden yalancı değilse, kim yalancıdır? Babayı ve Oğulu inkar eden, Mesih muhalifidir.” (Yuhannanın
Birinci Mektubu, II, 22).” Ve İsayı
ikrar etmiyen her ruh Allahtan değildir
ve Mesih muhalifinin ruhu budur; onun gelmekte olduğunu
işittiniz ve zaten şimdi dünyadadır.”(Yuhannanın Birinci Mektubu, VI, 3).
[99] “Çünkü dünyaya çok saptıranlar
çıktılar; onlar İsa Mesihin bedende geldiğini ikrar etmiyorlar. Saptıran ve Mesih
muhalifi olan budur.” (Yuhannanın İkinci
Mektubu, 7).
[100] “Kendilerinin şehadetini bitirecekleri zaman,
cehennemden çıkan canavar onlarla cenk edecek ve
onları yenecek ve onları öldürecektir.” (Yuhannanın
Vahyi, XI, 7). “ Ve denizden çıkan bir canavar gördüm, on boynuzu ve yedi
başı ve boynuzları üzerinde on tacı ve başları üzerinde küfür isimleri vardı. Ve
gördüğüm canavar kaplana benziyordu ve
ayakları ayının ayakları gibi idi ve ejder ona kendi kudretini ve tahtını ve
büyük salahiyet verdi. Ve başkalarından
birini ölüm derecesinde yaralanmış gibi
gördüm ve ölüm yarası iyi edildi; ve bütün yeryüzü canavarın ardınca şaştı;
ve ejdere secde kıldılar, çünkü salahiyetini canavara verdi; ve: Canavara kim
benzer? Ve onunla kim cenk edebilir? Diyerek canavara secde kıldılar ve ona
büyük şeyler ve küfürler söyleyen ağız verildi ve ona kırk iki ay işlemeğe
salahiyet verildi. Allaha karşı
küfürler için, onun ismine, ve onun çadırına, yani, gökte oturanlara küfretmek
için ağzını açtı. Ve ona mukaddeslerle cenk
etmek ve onları yenmeğe ruhsat verildi;
ve ona her sıpt ve kavm ve dil ve millet üzerine salahiyet verildi. Ve
yeryüzünde oturanların hepsi, boğazlanmış Kuzunun hayat kitabında dünya
kurulalıdan beri ismi yazılmamış olan her
adam, ona secde kılacaklardır. Kimin kulağı
varsa, işitsin. Eğer
bir adam esirlik için ise, esirliğe
gider; eğer biri kılıçla öldürürse onun kılıçla
öldürülmesi gerektir. Mukaddeslerin sabrı ve imanı bundadır.” (Yuhannanın
Vahyi, XIII, 1-10). “Ve bin yıl tamam olunca, Şeytan
zindanından çözülecektir ve yerin dört köşesinde
olan milletleri, Yecüc ve Mecücü, saptırmak ve onları cenk için bir araya
toplamak üzere çıkacaktır; onların sayısı denizin kumu gibidir. Ve yerin genişliği
üzerine çıktılar ve mukaddeslerin ordusunu ve sevgili şehri kuşattılar ve gökten
ateş inip onları yedi. Ve onları saptıran İblis, canavarla yalancı peygamberin
içinde bulundukları ateş ve
kükürt gölüne atıldı ve ebetler ebedince gündüz ve gece kendilerine azap
edilecektir.” (Yuhannanın Vahyi, XX, 7-10). “Ve gökte başka bir alamet göründü ve işte, yedi başı
ve on boynuzu ve başları üzerinde yedi
tacı olan büyük kızıl bir ejder vardı. Ve onun kuyruğu göğün yıldızlarının
üçte birini sürüklüyordu ve onları yeryüzüne attı ve ejder doğurmak üzre olan kadının önünde, doğurduğu
zaman onun çocuğunu yutmak için duruyordu.” (Yuhannanın
Vahyi, XII, 3-4). “Ve canavarı ve dünya kırallarını ve onların ordularını,
at üzerine binen ile ve onun ordusu ile cenketmek için bir araya toplanmış gördüm. Ve canavar ile onun önünde
alametler yapan, ve o alametlerle canavarın damgası alıp onun suretine secde
kılanları saptıran yalancı peygamber alındılar; bu ikisi, kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldılar; ve baki
kalanlar at üzerine binenin ağzından
çıkan kılıçla öldürüldüler; ve bütün kuşlar
onların etlerine doydular.” Yuhannanın Vahyi, XIX, 19-21. “Ve ejderin ağzından ve canavarın ağzından ve yalancı peygamberin ağzından çıkan, kurbağalara benzer üç murdar ruh gördüm” (Yuhannanın
Vahyi, XVI, 13).
346 “Hikmet buradadır. Anlayışı olan, canavarın sayısını hesap etsin;
Çünkü insan sayısıdır, ve onun sayısı Altı yüz altmış altıdır.” (Yuhannanın Vahyi, XIII, 18).
[102] Kürşat
Demirci, a.g.m. ,68.
[103] bkz. Zeki Sarıtoprak, İslama ve Diğer Dinlere Göre Deccal, s. 43-48.
"Temîmüd-Dârî
hristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. Bana bir hadise
anlattı.
Anlattığı şey benim sizlere Mesih Deccalle ilgili
anlattığıma muvafık düşmektedir. Bana anlattığına
göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştı.
Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi
vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay
kadar oynadı. Sonunda güneşin
battığı esnada denizde adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya
çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü
kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan
hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi
Medine'den anlattığıma
muvafık düşmesi hoşuma
gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya
Yemen denizindedir. Hayır, doğu
tarafındandır. Evet o doğu
tarafından zuhur edecektir. O doğu
tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret
etti."(Müslim, Fiten 119; Ebû Dâvud, Melâhim 15; Tirmizî,
Fiten 66.)
[106] "Rumlar, A'mak ve Dabık
nam mahallere inmedikce kıyamet kopmaz. Onlara karşı
Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu
ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf
düzen alınca, Rumlar:"--Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de,
onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:"--Hayır! Vallahi sizinle,
kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz."
derler. Bunun üzerine (Müslümanlar) onlarla harb eder. Bunlardan üçte biri
saldırıya ugrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri
katledilir, bunlar Allah indinde şehidlerin
en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur, bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar Istanbul'u da
fethederler.(Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış
ganimet taksim ederken, şeytan
aralarında şöyle bir nida atar:"--Mesih Deccal,
ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber
batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar.
Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim
ederken, namaz için ikamet okunur. Derken İsa
ibn-i Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hazret-i İsâ'yi
görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helâk oluncaya kadar
eriyecekti. Ancak Allah onu İsa AS
eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir."(Müslim,
Fiten 34.)
[107] "--Bir tarafı karada,
bir tarafı da denizde olan bir şehir
isittiniz mi?" diye sordular. Oradakiler "Evet!" deyince, şöyle buyurdular: "--İshakoğullarından
yetmişbin kişi
bu şehre sefer tertiplemedikçe kıyamet
kopmaz. Askerler şehre gelince
konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar,
tek bir ok dahi atmazlar. "Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber!"
derler. Bunun üzerine şehrin deniz tarafı
düşer. Sonra askerler ikinci kere, "Lâ
ilâhe illallâhu vallâhu ekber!" derler, şehrin
diğer tarafı da düşer. Sonra tekrar "Lâ ilâhe illallâhu vallâhu
ekber!" derler. Bu sefer onlara kapılar açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar. Ganimetleri aralarında taksim
ederlerken, yanlarına bir münâdi gelip, "Deccal çıktı!" diye bağırır.
Askerler her şeyi
bırakıp geri dönerler."(Müslim, Fiten 78.)
[108]"--Halk susup
dinlesin!" buyurdular. Sonra Allah'a hamd ve senada bulunup, arkadan Mesih
ve Deccal'den uzun uzun söz ettiler ve buyurdular ki:"--Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar
etti. Nuh Aleyhisselâm ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen
peygamberler de... O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli
kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı
size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış
bir üzüm danesi gibidir. (İki gözünun
arasında ke-fe-re yani kâfir yazılmış olacaktır.
Bunu her müslüman okuyacaktır)."Buhari, Fiten 27; Müslim,
Fiten 100-103.
[109] Hz. Huzeyfe anlatıyor:
"Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki:"Deccal çıktığı vakit, beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördügu tatlı sudur; halkın su
olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın
ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin.
Çünkü o, tatlı soğuk sudur."(Buhari,
Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105; Ebû Dâvud, Melâhim 14.)
[110]* "Medine'ye geçit veren
dağ gediklerinde (birbiriyle kenetlenmis)
melekler var. (Her gedikte (kınından çekilmiş)
kılıçlarıyla bekleyen iki meleğin
korumaları sebebiyle Medine'ye ne veba ve ne de Deccal
giremez."(Buhari,
Fezailu'l-Medine 9, Tibb 30, Fiten 27; Müslim, Hacc 485, 486; Muvatta,
Cami' 16; Tirmizi, Fiten 51). **"Mekke ve Medine hariç Deccal'in
çignemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine'ye
geçit veren yolların herbirinde saf tutmuş
melekler vardır, buraları korurlar. (Deccal) es- Sebbiha nam mevkie
iner. Sonra Medine ahalisini üc sarsıntı ile sarsar. Bunun üzerine (şehirde bulunan) bütün kâfir ve
münafıklar (şehri terkederek Deccal'e)
gelirler."(Buhârî, Fezailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 123)***
"Deccal, Medine gecitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine
civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısi
olan --veya en hayırlılarından-- bir kimse onun karşısına
çıkar ve:"--Sen Rasûlullah SAS'in bize haber verdiği Deccal'sin!" der. Deccal de (kendi
adamlarına):"--Ben şunu
oldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu iste bir süpheye düşer misiniz?" der.
Oradakiler:"--Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir.
Diriltildiği zaman, adam:"--Allah'a yemin
olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar
öldüreyim mi diyerek öldürmek isteyecek, fakat musallat edilmeyecek."(Buhari,
Fiten 27, Fedailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 112)
355 bkz. İbn
Sayyad ile ilgili rivayetler.
[112] Buhari, Fiten, 25,
VIII/102; Müslim, Fiten, 84.
[113] İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XVI/200.
[114] bkz. El-En’am 6/31; Yusuf
12/107; en-Nahl 16/77; el-Hac 22/55; ez-Zuhruf 43/66; Muhammed 47/18.
[115] bkz. Buhari, İ’tisam 23, 158, VIII/158; Müslim, Fiten 94, III/2243,
no:2929; Ebu Davud, Melahim
16,
IV/506, no:4331.
[116] bkz.Müslim, Fiten 91; Tirmizi,
Fiten 54.
[117] bkz. Müslim, Fiten,
99, III/2246, no:2932.
[118] Kastallani, İrşadu’s-Sari, a.y.
[119] bkz. Tirmizi, Fiten,
2248;Ahmed b. Hanbel, V/ 40, 49, 50.
[120] Paçacı, Mehmet, a.g.m., s.
35.
[121] Paçacı, Mehmet, a.g.m., s.
46-47.
[122] Buhari, İ’tisam 23, VIII/158; Müslim,
Fiten 94, III/2243, no:2929; Ebu Davud, Melahim, 16, IV/506.
[123] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/46.
[124] İbnu’l-Esir,
a.g.e., III/282-283.
[125] Aliyyü’l-Kari, Mirkatü’l-Mefatih,
V/219.
[126] bkz. İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XV/267; Kastallani, a.g.e., XV/360.
[127] Buhari , İ’tisam 23, VIII/158 ; Müslim Fiten
94, III/2243, no:2929 ; Ebu Davud, Melahim 16, IV/506,no:4331.
[128] Nevevi, a.g.e.,a.y.
[129] Keşmiri, Feyzu’l-Bari, IV/511-512.
[130] İbn
Kesir, Nihayetü’l-Bidaye ve’n-Nihaye fi’l-Fiten ve’l-Melahim, I/ 88.
[131] Erul, Bünyamin, “Hz.
Peygamber’e Kur’an Dışında Vahiy Gediğini İfade
Eden Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi” İslamiyat,
1998, C.1, S.1, s. 68.
[132] İbn
Hacer, Tehzib, VII, 419; Fethu’l-Bari, XXVIII/96.
[133] bkz. Müslim, Fiten, 124; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, a.g.e.,ay.
[134] bkz. Taberani, Kebir, II/56.
[135] bkz. Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menar, IX/450-459.
[136] Nevevi, a.g.e., XVIII/48.
[137] İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.
[138] İbn
Hacer, a.g.e., XV/269.
[139] bkz. el-Kari, Mirkatu’l-Mefatih,
IX/422.
[140] İlyas
Çelebi, İtikadi Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, 105. dipnot,
s.73-74.
* Deccal hadisleri için bk. Buhari, Fiten 25-27; Bed’ul-halk
7; Tevhid 17, 31; Enbiya, 50; Menakıb 25; Müslim, Fiten 85-127; İbn Mace, Fiten 33, 35; Tirmizi, Fiten
55-63; Ebu Davud, Fiten 1; Melahim, 1416.
[141] İbn
Hacer, Lisanu’l-Mizan, II/70.
[142] bkz. Müslim, Fiten 91;
Tirmizi , Fiten 54.
[143] İbn
Hacer, Tehzib, VII/419.
[144] Temimi, Kitabu’s-Sikat,
VII/260.
[145] İbn
Hacer, Takribu’t-Tehzib, I, 409; İbn Sa’d,
a.g.e., I/302.
[146] bkz. Müslim, Fiten 39,
40; Tirmizi, Fiten 21; İbn Mace, Fiten 25, 28; Ebu Davud,
Melahim, 12;
Ahmed
b. Hanbel, IV/6.
[147] İlyas
Çelebi, a.g.e., s.142.
[148] Fussilet 41/11.
[149] Ed-Duhan 44/10.
[150] Metin Yurdagür , DİA., “Duhan” mad., IX/ 547.
[151] Buhârî, İstiskâ, 2; Tefsîru Sûre 30/1; Tefsîru
Sûre 44/5-6; Müslim, Münâfikîn, 39, 40. (Duhan 44/10- 15)
[152] Buhârî, Tefsîru Sûre
30/1. (Duhan, 44/16)
[153] İlyas
Çelebi, a.g.e., s.144-145.
[154] Duhan 44/10-11.
[155] Müslim, Fiten, 40; Ebu
Davud, Melahim, 12; Tirmizi, Fiten, 21.
[156] Müslim, Fiten 39;
Tirmizi, Fiten 21; İbn Mace, Fiten
21; Ebu Davud, Melahim, 12.
[157] Buhari, Tefsir 44/6; Müslim,
Sıfatü’l-münafıkın, 41.
[158] Geniş bilgi için bkz. Taberi, Camiu’l-beyan, XXV/111-112;
ed-Duhan, 44/16; Buhari, Tefsir 30/1.
[159] Geniş bilgi için bkz. İbn
Kesir, Tefsirü’l-Kur’ani’l-azim, VII/237; Taberi, a.g.e. XXV/117; Ayni, Umdetü’l-kari,
XVI/6; Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-gayb, XXVII/241-244.
[160] bkz. Taberi, a.g.e.
XXV/111-115.
[161] bkz. Şevkani,
Fethu’l-kadir, IV/556-557.
[162] Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Tefsiri, V/2392.
[163] İlyas
Çelebi, a.g.e., s. 149.
[164] Müslim, Fiten, 86.
[165] Duhan 44/10.
[166] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/46 vd.
[167] Nevevi, a.g.e., ay.
[168] İbn
Kesir, a.g.e. VII/234.
[169] bkz. En’am 6/31, 44; Enbiya
21/40; Hac 22/55; Zuhruf 43/66,
« Prev Post
Next Post »