Print Friendly and PDF

Translate

İbn Sayyad Deccal

|


 


RİVAYET DEĞERİ AÇISINDAN İBN SAYYAD KISSASI

Hazırlayan: Mustafa Kaplan

Hadis kaynaklarında Hz. Peygamberi’in Deccal olarak belirttiği İbn Sayyad ve bunun ekseninde Deccal konusunu, Yüksek Lisans tezi olarak tercih edişim bana değerli hocam Prof. Dr. İsmail Hakkı ÜNAL’ın tavsiyesi neticesinde olmuştur. İbn Sayyad ve Deccal konusu için kaynak araştırması neticesinde ulaşğım bilgi birikimi bana aşağıdaki soruları sordurmuştur. Çalışmamın temel çerçevesi de bu sorulara cevap bulma arayışıdır.

İbn Sayyad kimdir? Gerçekten yaşamış bir kişilik midir? Yoksa kaynaklarda geçen peygamberlere bile verilmeyen olağanüstü özelliklerin bu kişilikte toplanarak ortaya çıkartılan bir mitolojik kahraman mı? Tarihi açıdan yaşanmış olan olayların bir hayal ürünü mü?

İbn Sayyad Deccal mıdır? Deccalin hangi özellikleri İbn Sayyad’da bulunmaktadır? Bu özellikler gerçek midir? Bu özellikleri kullanarak İbn Sayyad ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur? Yoksa bu özellikler, Hz. Peygamber’e isnat edilerek Hz. Peygamber mi konuşturulmuştur? Bütün bunlar bir hayal mahsulü mü? Kur’an’da zikredilmeyen fakat hadislerde yer alan Deccal’in ortaya çıkması, Hz. İsa’nın nüzulü gibi haberleri ortak payda da buluşturarak bu konularla ilgili öz bilgiler verdik. Bu çerçeve de rivayette geçen İbn Sayyad’ı değerlendirdik. İbn Sayyad’ın Deccalliğini tartıştık.

Geleceği bilme, insanların daima ilgisini çekmiştir. İnsanlar bu zafiyetinden dolayı da daima istismara uğramışlardır. Kâhinler bu işte başı çekmişlerdir. Rivayette geçen İbn Sayyad’da acaba bu kâhinlerden biri midir? Biz bu çalışmamızda İbn Sayyad’ın bu yönünü de ele alıp gerçekten bu işe soyunup soyunmadığını kaynakları da araştırarak ortaya koymaya çalıştık.

İbn Sayyad rivayetlerde niçin genç, buluğ çağına yeni ermiş, yalancı bir peygamber olarak gösteriliyor? Kendisini peygamber olarak iddia eden bu genç İslam toplumundan herhangi bir somut tepki görmeden hayatını Müslümanlar arasında rahat bir şekilde nasıl geçiriyor?

Mustafa KAPLAN

BİRİNCİ BÖLÜM

İBN SAYYAD

İbn Sayyad’ın hayatı hakkında yazılan müstakil bir eser yoktur. Hayatı ile ilgili bilgilere, ya hadislerde veya hadis şarihlerinin bu hadisleri açıklarken yaptıkları yorumlarda ulaşabiliyoruz. İbn Sayyad hayat hikâyesinden çok kendisine yüklenen özelliklerle gündem oluşturmaktadır. Bu bölümde biz İbn Sayyad hakkında nakledilen rivayetlere, yapılan yorumlara işaret etmekle yetineceğiz.

I-    TARİHİ KİŞİLİĞİ

Adı Safi b. Sayyad veya Said’dir. Abdullah b. Sayyad olduğu da söylenmiştir.[4] Annesi tarafından “Saf” diye çağrılmıştır. [5] Kendisi Hz. Peygamber zamanında Medine’de kör ve Sünnetli olarak doğmuştur.[6] Doğduğunda bir gözü şaşıdır. Yahudi bir babanın oğlu olduğu ancak hangi kabileden olduğu bilinmemektedir.[7] Sünnetli ve ağlamadan doğmuştur.[8] Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Rivayetlerde geçtiği şekliyle Hz. Peygamber’in Medine’de bulunduğu dönemde (622-632) doğduğu anlaşılmaktadır. İbn Sayyad’ın tek gözlü olarak doğduğu haberi Hz. Peygamber’e

ulaşğında iki sahabi onu görmek için anne ve babasını ziyaret etmişlerdir. [9]Ailesinin Beni Neccar kabilesinden olduğu söylense de Beni Neccar bu mensubiyeti kabul etmemektedir. Onun, bu kabileyle dostluk kurmuş bir Yahudi ailesinden geldiği de söylenmektedir. Bu konuda kesin bir bilgi mevcut değildir. [10] Oğlu Umare’nin hayat hikâyesi anlatılırken Umare’nin Beni Neccar kabilesinden olduğu vurgulanmaktadır.[11]

II-    İBN SAYYAD’A ATFEDİLEN ÖZELLİKLER

Rivayetlerde İbn Sayyad’ın daha oyun çağında iken gaibten haber verdiği ve bunun sonucunda kâhin olarak tanındığı hatta peygamberlik iddiasında bulunduğu şeklinde bilgiler ileri sürülmüştür. Hz. Peygamber’in de bu söylentilerden haberdar olduğu işin gerçek mahiyetini ortaya çıkarmak için bizzat İbn Sayyad’ı gözetlediği ve ona birtakım sorular sorduğu, karşılıklı konuşmalar yaptığı rivayetlerde geçmektedir. Bu konudaki görüşleri ve değerlendirmelerimizi daha sonra gelen bölümlerde zikredeceğiz.

İbn Sayyad rivayetlerinde ortaya konulan haberler, daha çok onun Deccal olduğu ile ilgilidir. Hadislerde Deccale nisbet edilen özelliklerin İbn Sayyad’da bulunduğu ileri sürülmüş, onun Deccal olduğunu iddia edenler olmuştur. İbn Sayyad’ın deccal olmadığına dair bilgilerin kuvvetli olmasına rağmen Cabir b. Abdullah onun deccal olarak öldüğü konusunda ısrar etmiştir.[12] Münziri de İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda hiçbir tereddüdünün olmadığını belirtmektedir.[13] Bu konu ile ilgili de rivayetler, görüşler ve değerlendirmelerimiz daha sonra gelen bölümlerde detaylı olarak zikredilecektir.

III-    SAHABİ OLUP OLMADIĞI

İbn Sayyad, Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde küçük yaşta idi. İbn-i Kesir Onun Müslüman olduğunu söylemiştir.[14] Abdullah b. Sayyad daha sonra Müslüman olmuştur. Hacca gitmiştir ve Müslümanlarla beraber savaşlara katılmıştır. Medine’de yaşamıştır.[15] Hz. Ömer devrinde gerçekleşen Nihavend fethine katıldığı ifade edilmiştir.[16] İbn Esir; İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber döneminde Müslüman olduğu kesin ise o zaman onun sahabe olması gerektiğini belirtmiştir. Fakat doğru olan görüşün İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’den sonra Müslüman olduğudur. Çünkü İbn Sayyad Peygamberimizin Peygamberliğini kabul etmemiştir. [17]Bundan dolayı da O sahabi değildir. Bu görüşün doğru bir görüş olduğunu da: Eğer Hz. Peygamber döneminde Müslüman olmuş olsaydı, içlerinde Hz. Ömer’in de bulunduğu pek çok kişi Onun deccal olmasından şüphe etmezlerdi. Dolayısıyla bu şüphe Onun Hz. Peygamber’in vefatından sonra Müslüman olmuş olmasını gerektirir, şeklinde ortaya koymuştur.[18] İbn Hacer’de aynı görüşe katılarak, “İbn Sayyad’ın deccal olması gerçek ise ki o zaman kâfir olarak ölmüş olması lazım, sahabe olamaz, değilse Hz. Peygamber’le karşılaşğı ve Onunla sohbet ettiği için Sahabiler sınıfına girmiş olur.”[19] demektedir.

IV-    VEFATI

İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili bilgiler çok çelişkilidir. Bu bilgileri birbirleriyle bağdaştırmak imkânsızdır. Bu konudaki bilgileri üç kısma ayırarak ifade edebiliriz. Bunlardan birinci görüş, Cabir’den gelen rivayettir. Bu rivayette İbn Sayyad’ın Harre günü kaybolduğu bildirilmiştir.[20] İkinci görüş İbn Sayyad’ın İsfehan’a gittikten sonra Allah’ın çıkmasını takdir ettiği süreye kadar diğer Deccal’le beraber İsfehan’da saklanacağı ile ilgili haberdir.[21] Üçüncü görüş ise bizim de katıldığımız ve sünnetullaha uygun olan İbn Sayyad’ın Medine’de öldüğü[22] ile ilgili haberlerdir. Bunların ikisi bize İbn Sayyad’ın ölmediği izlenimini vermektedir. Biz bu görüşlerin doğru olduğu kanaatini paylaşmıyoruz.

İKİNCİ BÖLÜM

İBN SAYYAD RİVAYETLERİ

Tezimizin bu bölümünde İbn Sayyad rivayetlerinin hangi kaynaklarda geçtiğini, bu kaynakların hangi bölümünde zikredildiğini, sahabi ravilerinin kimler olduğunu tesbit etmeye çalışacağız. Bu tesbitler ışığında İbn Sayyad rivayetini özet bir şekilde sunacağız. Daha sonra bu rivayette hangi konulara temas edildiğini maddeler halinde ifade edeceğiz. Rivayetlerdeki farklılıkları da ortaya koymaya çalışacağız.

I- RİVAYETLERİN KAYNAKLARI

İbn Sayyad ile ilgili rivayetler ilk hadis kaynakları olarak Ma’mer b. Raşid’in (ö. 153) Cami’ ile İbn Ebi Şeybe’nin (ö. 235/849) Musannafında geçmektedir. Diğer hadis kitaplarında da Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) Müsnedinde, Buhari’nin (ö. 256) el-Cami’u’s-Sahihinde, Müslim’in (ö. 261/875) el-Cami’u’s-Sahihinde Kitabu’l-Fiten, Babu Zikri İbn Sayyad bölümünde, Ebu Davud’un (ö. 275/889) Kitabu’s-Süneninde ve Tirmizi’nin (ö. 279/892) Kitabu’s-Süneninde yer almaktadır. Konuyla ilgili rivayetlere en çok yer veren Müslim’dir. Müslim’de onbeş tane rivayet bulunmaktadır. Buhari’de yedi rivayet, Ebu Davud’da da üç rivayet, Tirmizi’de iki yer almaktadır.

11-   İBN SAYYAD RİVAYETLERİ

İbn Sayyad rivayetini iki şekilde ele almanın incelememiz açısından daha iyi olacağı kanaatindeyiz. İlk önce rivayetin, ilk hadis kaynaklarında ne şekilde geçtiğini incelersek; rivayetin ne tür değişikliklere uğradığını daha iyi kavrayabiliriz. Çünkü rivayet zaman içinde farklı evrelerden geçerek sonraki dönem hadis kitaplarında her açıdan tamamlanmıştır.

A- İlk hadis Kaynaklarında İbn Sayyad Rivayetleri

1.    Bize Abdurrezzak rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da İbn Ömer’den rivayet etti. Aralarında Ömer’in olduğu bir grup ashabıyla Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn Sayyad’a uğradı. İbn Sayyad’ın Beni Magale kalesi yanında çocuklarla oynadığını gördü. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sırtına eliyle vurdu. O bunun farkına varmadı. Sonra İbn Sayyad’a dedi ki; “Benim Allah Resulu olduğuma şehadet eder misin?” İbn Sayyad ona bakıp şöyle dedi: “Şehadet ederim ki sen cahillerin peygamberisin.” Ondan sonra İbn Sayyad, Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)e “Benim Allah Resulu olduğuma sen şehadet eder misin? Diye sorunca, Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) onu reddederek “Ben Allah’a ve peygamberlerine iman ettim” dedi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: “Ne görüyorsun?” “Bana doğru olan da geliyor, yalan olan da geliyor” diyerek cevap verdi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) “(Yani) işleri karıştırıyorsun” dedikten sonra şöyle dedi: “ Senin için bir şey sakladım” İbn Sayyad “Dumandır” diye cevap verince Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) “Sus, haddini bil!” buyurdular. Bunun üzerine Hz. Ömer kızdı ve şöyle dedi: “Ey Allah Resulu! Bırakta boynunu vurayım.” “Eğer o, o (deccal) ise ona asla zarar veremezsin. Değilse öldürmende bir fayda yoktur.”[23]

2.    Bize Abdurrezzak rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Sinan b. Ebi Sinan’dan rivayet etti. O’da Hüseyin b. Ali’den şu şekilde işittiğini belirterek hadisi rivayet etti. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn Sayyad için duhan’ı gizledi. Ve ona ne gizlediğini sordu. İbn Sayyad duh dedi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sus, haddini bil! Buyurdu. Geri döndüğünde Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn Sayyad’a söylediği sözü söyledi. Onlardan bazısı duh dediğini bazısı da rih demiş olabilir, dediler. Bunun üzerine Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem): Ben sizin yanınızda iken ihtilafa düştünüz. Sizler benden sonra daha fazla ihtilafa düşeceksiniz.[24]

3.    Bize Abdurrezzak rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da birçok kişiden rivayet etti. İbn Ömer şöyle dedi: Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Übeyy b. Ka’b İbn Sayyad’ın bulunduğu hurmalığa gitti. Hurmalığa girer girmez, İbn Sayyad’a görünmeden ondan birşey duymak maksadıyla hurma dallarının arkasına gizlendi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) onu kadifeden bir döşek üzerine uzanmış bir şeyler mırıldanırken gördü. İbn Sayyad’ın annesi, hurma dallarının ardında gizlenen Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’i gördü. İsmi Saf olan İbn Sayyad’a annesi şöyle seslendi: “Ey Saf! İşte Muhammed!” İbn Sayyad bunu duyunca hemen yerinden fırladı. Bunun

4.    üzerine Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Eğer kadın onu bıraksaydı, halini bize beyan edecekti” buyurdular.[25]

5.    Ka’b’dan rivayet edildi. O şöyle dedi. Deccalin çıkması ile ilgili Abdurrezzak bize haber verdi. O da Ma’mer’den, o da Hişam b. Urve’den, o da babasından naklen rivayet edildi. O şöyle dedi. İbn Sayyad tek gözlü ve sünnetli olarak doğdu.[26]

6.   Bize Abdurrezzak rivayet etti. O da Ma’mer’den, o da Zühri’den, o da Salim’den, o da İbn Ömer’den rivayet etti. İbn Ömer şöyle dedi: İbn Sayyad’a Yahudilerden bir grup ile beraberken rastladım. İbn Sayyad’ın gözü dışarı doğru çıkmıştı. Gözü deve gözü gibi idi. Onu o şekilde gördüğümde dedim ki: “Gözün ne zaman şişti?” “Bilmiyorum” dedi. “Başının üstünde duran gözünü nasıl bilmezsin?” dedim. Üç defa şiddetli bir şekilde anırdı. Bunun üzerine arkadaşlarından bazıları ona vurduğumu iddia ettiler. Ama o, “ben bunun farkına varamadım” dedi.Bunun üzerine, İbn Ömer, “Sus, sen asla değerini aşamazsın! “ dedi. Daha sonra bu durumu hemen mü’minlerin annesine (Hafsa) anlattı. O da şöyle dedi. “Bu adamdan uzak durun (kaçının). Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) deccal bir şeye kızdığı zaman ortaya çıkan öfkesidir, diye buyurmuştur.”27

7.     Bize Ebu Usame, Cureyri’den, o da Ebu Nadre’den, o da Ebu Said el- Hudri’den naklen rivayet etti: İbn Sayyad Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’e cennetin toprağını sordu. O da şöyle buyurdu: “bembeyaz un ve halis misktir.”[27]

8.    Bize Ma’la b. Mansur rivayet etti. (Dedi ki) Bize Abdulvahid b. Ziyad rivayet etti. (Dedi ki) Bize Haris b. Husayra, Zeyd b. Vehb’ten rivayet etti. (Şöyle dedi) : Ben Ebu Zer’i şöyle derken işittim: “Biri hakkında yemin etmek güzel olsa idi bu yeminim İbn Sayyad’ın deccal olması ile ilgili olurdu.İbn Sayyad’ın deccal olduğu Allah Resulunden duyduğum bir şeydir.” Beni Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbn Sayyad’ın annesine gönderdi. Ve O’na İbn Sayyad’ı kaç ay karnında taşıdın diye sor dedi. İbn Sayyad’ın annesi: Ben İbn Sayyad’a 12 ay hamile kaldım. O’na tekrar İbn Sayyad’ın dünyaya geldiğinde ağlayıp ağlamadığını sor, dedi. İbn Sayyad’ın annesi: 2 ay boyunca çocuk ağlayışıyla çocuk gibi ağladı, dedi. Yahut Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: Senin için bir şey sakladım. İbn Sayyad’da saklanan şeyin duman olduğunu belirtmek istedi. Bunun üzerine Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) Sus! Haddini bil, buyurdular. [28]

9.    Bize Yezid b. Harun rivayet etti. (Dedi ki) Bize Süleyman et-Teymi haber verdi. Bize Ebu Nadre, Cabir b. Abdillah’tan naklen rivayet etti. İbn Sayyad’a Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Ebu Bekr ve Ömer veya iki adam Medine’nin bir yolunda karşılaştılar. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona: “Benim Allah Resulu olduğuma şehadet eder misin?” dedi. O da: - ”Benim Allah Resulu olduğuma sen şehadet eder misin?” karşılığında bulundu. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) Ben Allaha ve peygamberlerine iman ettim” buyurdu. Daha sonra “Ne görüyorsun?” dedi. İbn Sayyad: “Suyun üzerinde bir taht görüyorum,” dedi. Bunun üzerine Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) (daha) ne görüyorsun?” dedi. - İki doğrucu yahut iki yalancı görüyorum! Cevabını verdi. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) “Karıştırdı, bırakın onu”, buyurdular.[29]

10.  el-Fadl b. Dükeyn rivayet etti. Bize Süfyan, Abdulmelik b. Umeyr, Ebi Seleme, Ümmü Seleme rivayet etti. Annesi İbn Sayyad’ı ağlamadan, sünnetli olarak doğurdu.[30]

11.   Abdullah b. İdris rivayet etti. Babası, dedesi, İbn Ömer’den rivayet etti. (şöyle dedi) : Medine yollarının birinde İbn Sayyad’la karşılaştım. İbn Sayyad, böbürlenip, kibirlendi. Sus, haddini bil! dedim. İbn Sayyad bu sözümün üzerine dondu kaldı. Bende oradan gittim.[31]

12.   Ubeydullah b. Musa rivayet etti. Şeyban bize haber verdi. o A’meş’ten, o da Şakik’den, o da Abdullah’tan rivayet etti. (Dedi ki) : Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile birlikte yürüyorduk. İbn Sayyad çocuklarla beraber oyun oynuyordu. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) onun yanına giderek ona: Allah hayrını versin! Benim Allah Resulu olduğuma şehadet ediyor musun? Dedi. İbn Sayyad: - Hayır, bilakis sen benim Allah Resulu olduğuma şehadet ediyor musun? cevabını verdi. Bunun üzerine Ömer b. Hattab: -

Bana müsaade buyur Ya Rasulallah! Bırakta boynunu vurayım. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) : “Bırak onu! Eğer bu korktuğun şahıs ise, sen onu asla öldüremezsin.” buyurdular.[32]

13.    Ubeydullah b. Musa rivayet etti. Şeyban bize haber verdi. A’meş, Salim b. Ebi’l-Ca’d, Cabir b. Abdillah’tan rivayet etti. (Şöyle dedi):” Harre harbinde İbn Sayyad’ı kaybettik.”[33]

8-     Daha Sonraki Hadis Kaynaklarındaki İbn Sayyad Rivayetleri

1.    Bize Ubeydullah b. Muaz el-Anberi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki ) : Bize Şu’be, Sa’d b. İbrahim’den, o da Münkedir’den naklen rivayet etti. Muhammed b. Münkedir: “Cabr b. Abdullah’ı, İbn Sayyad’ın deccal olduğuna dair yemin ederken gördüm. Dedim ki: ‘(Bu husuta) Allah’a yemin mi ediediyorsun?’ Şöyle dedi: ‘Ömer’in Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)in katında bu hususta yemin ettiğini ve Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)in buna itiraz etmediğini gördüm.” [34]

2.    Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imran et-Tucibi rivayet etti.(Dedi ki) : Bana İbnü Vehb haber verdi. (Dedi ki): Bana Yunus, İbnu Şihab’dan o da Salim b. Abdillah’dan naklen haber verdi. Salim’e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattab, Allah Rasülü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile bir grup ashabıyla gitti. İbn Sayyad’ın, Benu Mağale kalesi yanında çocuklarla oynadığına gördü. İbnü’s-Sayyad o günlerde büluğ çağına ermekteydi. Allah Rasülü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sırtına eliyle vurdu. O bunun farkına varmadı. Sonra İbn Sayyad’a dedi ki : “ Benim Allah Resulü olduğuma şehadet eder misin ?” İbn Sayyad ona bakıp şöyle dedi : “ Şehadet ederim ki sen cahillerin peygamberisin. “ Ondan sonra İbn Sayyad, Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’e “ Benim Allah Resulü olduğuma sen şehadet edermisin ?” diye sorunca, Allah Resulü onu reddederek “ Ben Allah’a ve peygamberlerine iman ettim” dedi. Resulüllah (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ona şöyle dedi: “Ne görüyorsun?” Cevap verdi : “ Bana doğru olan da geliyor, yalan da geliyor.” Ona şöyle buyurdu: “ (Yani) işleri karıştırıyorsun.” Sonra ona şöyle dedi : “ Senin için bir şey sakladım.” “Dumandır” dedi. “Sus, haddini bil!” buyurdu. Bunun üzerine Ömer kızdı ve şöyle dedi: “ Ey Allah Resulü! Bırak da boynunu vurayım.” “ Eğer o, o (Deccal) ise ona asla zarar veremezsin. Değilse öldürmende bir fayda yoktur.”

İbn Ömer dedi ki:

Ondan sonra Allah Rasulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ile Übeyy b. Ka’b İbn Sayyad’ın bulunduğu hurmalığa gitti. Hurmalığa girer girmez, İbn Sayyad’a görünmeden ondan bir şey duymak maksadıyla hurma dallarının arkasına gizlendi. Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) onu kadifeden bir döşek üzerine uzanmış bir şeyler mırıldanırken gördü. Hurma dallarının ardında gizlenen Allah Rasulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’i, İbn Sayyad’ın annesi gördü. İsmi Saf olan İbn Sayyad’a annesi şöyle seslendi: “Ey Saf! İşte Muhammed! “ İbn Sayyad bunu duyunca hemen yerinden fırladı. Bunun üzerine Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “ Keşke onu kendi halinde bıraksaydı.” İbn Ömer dedi ki: Bunun üzerine Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem) ayağa kalkıp Allah’a layık olduğu vechiyle hamdü senada bulundu. Sonra Deccali anlatarak şöyle buyurdu: “ Sizi ona karşı uyarıyorum.

Kavmini ona karşı uyarmayan hiçbir peygamber yoktur. Nuh da kavmini ona karşı uyarmıştır. Ama onun hakkında hiçbir peygamberin kavmine demediği şeyi söyleyeceğim. Şunu iyi bilin ki o tek gözlüdür, Allah ise kör değildir.”[35]

3.    Bize Muhammed b. Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh, Cureyri’den, o da Ebu Nadre’den, o da Ebu Said’den naklen rivayet etti. Peygamberimiz (salla'llâhü aleyhi ve sellem) : “ Ne görüyorsun” İbnu Sayyad : “ Su üstünde bir taht görüyorum.”, dedi. Bunun üzerine Resulullah (salla'llâhü aleyhi ve sellem): “ Denizin üzerinde iblisin tahtını mı görüyorsun? buyurdu.[36]

4.    Bize Nasr b. Ali El-Cehdami rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yani; İbn Mufaddal) Ebu Mesleme’den o da Ebu Nadre’den o da Ebu Said’den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :Resulullah (salla'llâhü aleyhi ve sellem) İbnu Said’e : “ Cennetin toprağı nedir?” diye sordu. - Bembeyaz un ve miskdir, ya Eba’l-Kasım! Cevabını verdi. “Doğru söyledin!” buyurdular.

Diğer rivayet:

Bize Ebu Ber b. Ebi Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebu Usame, Cüreyri’den, o da Ebu Nadre’den, o da Ebu Said’den naklen rivayet etti ki, “İbn

Sayyad, Allah Resulü aleyhi ve sellem’e cennetin toprağını sordu. O da şöyle buyurdu : “ Bembeyaz un ve halis misktir.” [37]

5.    Bize Muhammed b. Musenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Cüreyri, Ebu Nadre’den, o da Ebu Said-i Hudri’den naklen haber verdi. “Hac veya umreye gitmek üzere yola çıktık. Yanımızda İbn Sayyad da vardı. İnsanlar dağıldılar ve İbn Sayyad ile yalnız kaldım. Hakkında söylenenlerden dolayı ondan çok ürktüm. Eşyasını getirip eşyamın yanına koydu. Dedim ki : “ Hava çok sıcak, eşyanı ağacın altına koysan !” Bu teklifimi kabul edip eşyasını ağacın altına koydu. Derken bir koyun göründü. Gidip onun sütünden getirdi ve : “Buyur iç! Dedi. Onun elinden içmek istemediğim için: “Hava sıcak süt de sıcaktır, canım çekmiyor, içmek istemiyorum” dedim.

İnsanların hakkımdaki dedikodularından dolayı bir ip alıp kendimi asmak istiyorum, ey Ebu Said! Siz Ensar topluluğuna Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’in hadisi ayan olduğu kadar kime ayan olmuştur. Sen, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin hadisini en iyi bilenlerden biri değil misin?” Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem’in “ O (Deccal) kâfirdir” dememiş midir? Hâlbuki ben müslümanım. Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem), onun (Deccalin) kısır olacağını, çocuğunun olmayacağına söylemedi mi? Oysa benim Medine’de bıraktığım çocuğum var. Allah Resulü (salla'llâhü aleyhi ve sellem), onun hakkında Medine ile Mekke’ye giremez, demedi mi? Oysa ben Medine’ye girdim. Oradan da Mekke’ye gitmek üzere yola çıkmış bulunuyorum.”

Ebu Said dedi ki: “ Nerdeyse onu mazur görecektim.” Sonra Ebu Said dedi ki : “ Vallahi onun nerede doğduğunu ve şimdi nerede olduğunu biliyorum. Kendisine şöyle dedim: “Geride kalan diğer günlerin hakkında vah senin haline!”

Diğer rivayet:

İbn Sayyad’a denildi ki : “Deccal olman seni sevindirir mi?” “Bana teklif edilse geri çevirmezdim” dedi.”[38]

6.    Bize Yezid (diğer rivayette Affan) rivayet etti. Bize Hammad b. Seleme rivayet etti. Bize Ali b. Zeyd, Abdurrahman b. Ebi Bekre’den rivayet etti. O da babasından rivayet etti. Allah Resulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Deccalin anne babasının 30 yıl çocuğu olmadı. Sonra yararından çok zararı olan tek gözlü bir çocukları oldu. Onun gözleri uyuyor, kalbi uyumuyordu.” Ebu Bekre dedi ki: “Sonradan Medine Yahudileri arasında böyle bir çocuğun doğduğunu duyduk. Zübeyr b. Avam ile gidip çocuğun anne babasının yanına girdik. Baktık ki, aynı Allah Resusulu (salla'llâhü aleyhi ve sellem)’in anlattığı gibiler. Dedik ki: Çocuğunuz var mı? Şöyle dediler:”Tam otuz yıl çocuğumuz olmadı. Sonra, bize, yararından çok zararı olan tek gözlü bir çocuğumuz oldu. Onun gözleri uyuyor, kalbi uyumuyor.” Hemen yanlarından çıktık; baktık güneşe karşı bir kadifeye sarılmış bir bebek mırıldanıyor. Yüzünü açıp şöyle dedi: Ne dediniz? Bir şeyler dedik.; dediklerimizi duydun mu? Evet, gözlerim uyur, ama

7.    kalbim uyumaz, dedi.[39] O İbn Sayyad’dır. (Diğer rivayette Hammad Onun İbn

Sayyad olduğunu söyledi.)[40] [41]

8.                  Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki: Bize Ravh b. Ubade rivayet etti.

(Dedi ki): Bize Hişam, Eyyub’dan o da Nafi’den naklen rivayet etti. Nafi’ şöyle demiş: İbn Ömer, İbni Sayyad’la Medine yollarının birinde karşılaştı ve onu kızdıracak bir söz söyledi. Birden şişip yolu dolduracak kadar kocaman oldu. Gelip durumu Hafsa’ya bildirince, Hafsa şöyle dedi: “Allah seni esirgesin! İbn Sayyad’dan ne istedin? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in onun hakkında şöyle

buyurduğunu bilmiyor musun: “O (Deccal) ancak kişinin kızdığı bir öfke sebebiyle

 

Diğer rivayet:

Bize Muhammed b. Müsenna rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn (yani; İbnu Hasen b. Yesar) rivayet etti. (Dedi ki ) : Bize İbnu Avn, Nafi’den rivayet etti.(Demiş ki) : Nafi, İbnu Sayyad’ın lafını ediyordu. İbni Ömer dedi ki: “ Ona iki kere rastladım. Bir keresinde yakınlarıyla birlikte iken rastladım ve onlara dedim ki:”Onun o (Deccal) olduğunu mu konuşuyorsunuz?” “Hayır, vallahi!”dediler. Ben de onlara şöyle dedim:”Bana yalan söylediniz. Vallahi kavminizden biriniz bana onun mal ve çocuk bakımından hepinizden daha zengin oluncaya kadar ölmeyeceğini söyledi. Söylendiğine göre bugün o iddia edildiği gibidir.” Dedi ki: “Biraz daha

konuştum. Sonra yanından ayrıldım. Ona bir defa daha rastladım. Baktım ki gözü şişmiş. Dedim ki: Gözün ne zaman şişti?” “Bilmiyorum” dedi. “Başının üstünde duran gözünü nasıl bilmezsin?”dedim.”Allah dilerse onu senin bu sopanda bile yaratır”dedi. Sonra eşeğin anırmasından daha şiddetli bir şekilde anırdı. Bunun üzerine arkadaşlarımdan bazıları kırılıncaya kadar sopamla ona vurduğumu iddia ettiler. Ama o, “Vallahi ben bunun farkına varamadım”dedi. (Ravi) dedi ki: O (ibn Ömer), hemen gidip durumu mü’minlerin annesine (Hafsa’ya) anlattı, o da şöyle dedi: “ondan ne istiyorsun? Onun şöyle dediğini bilmiyor musun? : “Onu insanların üzerine gönderecek ilk şey, bir şeye kızdığı zaman ortaya çıkan öfkesidir! .”[42]

9.    Ahmed b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah (yani; İbnu Musa) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şeyban A’meş’ten o da Salim’den o da Cabir’den rivayet etmiştir. Dedi ki :” Harre Harbinde İbn Sayyad’ı kaybettik.”[43]

C- Tarih Kaynaklarında İbn Sayyad

İbn Sayyad tarih kaynaklarında bahsedilmemektedir. İbn İshak, İbn Hişam, Vakidi, İbn Sa’d ve Taberi gibi tarih kitaplarına baktığımızda bu şahsa rastlayamadık. Tarihi bir şahsiyet olarak İslam Tarihi kaynaklarında geçmemektedir. Hadis kaynaklarında yalancı peygamber, deccal olarak rivayet edilen İbn Sayyad’ın İslam Tarihi kaynaklarında geçmemesi üzerinde durulması gereken bir konudur. Şöyle ki; Tarih içersinde cereyan eden İbn Sayyad rivayetlerinin tarih kitaplarında ele alınmaması bu rivayetlerin tarihi bir gerçekliliğinin olmadığı sonucunu gösterir. Dolayısıyla bu tür rivayetler Hz. Peygamber dönemi sonrasında üretilmiştir. Çünkü onun tarihi bir gerçekliği olsa idi bu durum İslam Tarihi kaynaklarında detaylı bir şekilde ele alınırdı. Nitekim kaynak taraması yaptığımızda ismi yalancı peygamber olarak ifade edilen şahısların bir şekilde tarih kitaplarında zikredilmişlerdir.

III-      İÇERDİĞİ KONULAR

İbn Sayyad rivayetine baktığımızda burada ele alınan konuları şu şekilde belirtebiliriz:

1.     İbn Sayyad’ın çocuk olması.

2.      İbn Sayyad’ın ağlamadan ve sünnetli olarak doğması.

3.      İbn Sayyad’ın oniki ay annesinin karnında kaldığı.

4.     İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmeme durumu.

5.     İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in gizlediği kavramı bilmesi.

6.     İbn Sayyad’ın suyun üzerinde bir taht görmesi.

7.     İbn Sayyad’ın Deccal olarak belirtilmesi.

8.     İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair kendisine atfedilen haberleri reddetmesi.

9.     İbn Sayyad’ın kendisine Deccal denmesinin hoşuna gideceği.

10.     Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’ın gerçek kimliğini ortaya çıkarma girişimi.

11.     İbn Sayyad’ın gözünün durumu.

12.     Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ı öldürmek istemesi.

13.     Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’a cennetin toprağının nasıl olduğunu sorması.

14.     İbn Sayyad’ın Harre olayında ortadan kaybolması.

15.     İbn Sayyad’ın öfkelenmesi, şişmesi.

16.     İbn Sayyad’ın gözlerinin uyuması, kalbinin uyumaması.

IV-      RİVAYET FARKLILIKLARI

İbn Sayyad rivayetinde geçen bilgilerin bazı yönlerden farklılık arzettiği görülmektedir. Bunu şu şekilde ifade edebiliriz:

1.     İbn Sayyad rivayetinde Müslim’de, Abdullah b. Ömer isnadıyla geçen haberde Abdullah b. Ömer şunları anlatmaktadır: “ Ben İbn Sayyad’la iki defa karşılaştım. İkinci sefer karşılaşğımda bir gözünün şişik olduğunu gördüm.”[44]

Cabir kanalıyla gelen başka bir rivayette de şu bilgiler anlatılmaktadır. “Yahudi bir kadının bir gözü düz, diğeri de dışarı çıkmış bir çocuğu olur. Hz. Peygamber onun Deccal olabileceği endişesiyle onu görmeye gider.”[45]

Cabir’in bu rivayeti, (Hz. Peygamber zamanında İbn Sayyad’ın tek gözlü doğduğu) Müslim’de geçen Abdullah b. Ömer’in rivayetiyle (Hz. Peygamber döneminde değil de, Hz. Peygamber’in vefatından sonra ki bir zaman diliminde İbn

Sayyad’ın gözünün durumu) birbirleriyle bağdaştırılamayacak derecede çelişkiler içermektedir.

2.    Hz. Peygamber’in peygamberliğinin kabul edilip edilmeme konusunda da farklı bilgiler mevcuttur. Bu bilgileri üç kategoride ele alabiliriz:

İbn Sayyad’a Hz. Peygamber’in sorduğu soru, verilen cevaplar farklı da olsa aynıdır. Sorulan soru: -“ Benim Allah Resulu olduğuma sen şehadet edermesin?” şeklindedir. Verilen cavaplar da şu şekilde nakledilmektedir:

a.    İbn Sayyad, Hz. Peygamber’in peygamberliğini kabul ediyor, fakat bu kabulünde de hoş olmayan bir ifade kullanarak; - “ Şehadet ederim ki sen cahillerin peygamberisin.”[46]

b.    İbn Sayyad Hz. Peygamber’in peygamberliğini kabul etmediği gibi kendisinin peygamber olduğunu ima ediyor. “ Hayır! Bilakis sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor musun?”[47]

c.    Bu sefer İbn Sayyad Hz. Peygamber’e cevap vermeyerek Hz. Peygamber’in sorusuna soruyla karşılık veriyor. “ Benim peygamber olduğuma sen şahitlik eder misin?”[48]

3.    Hz. Peygamber’in İbn Sayyad’ın kâhinlik gibi özelliğini açığa çıkarmak için sorduğu sorular farklıdır. Abdullah b. Ömer isnadıyla gelen rivayette Hz. Peygamber İbn Sayyad’a “Senin için bir şey gizledim” diyerek gizlediği şeyin mahiyetini sordu. İbn Sayyad’da onun duman olduğunu söyledi.[49] Ebu Said el-Hudri’den gelen rivayette de Hz. Peygamber ibn Sayyad’a “Ben Allah’a, meleklerine ve kitaplarına iman ettim. Ne görürsün?” dedi. İbn Sayyad’da “suyun üzerinde bir taht görürüm” dedi. Hz. Peygamber’de: “Denizin üzerinde İblisin tahtını mı görüyorsun?” (Daha) Ne görüyorsun? Diye tekrar sorunca İbn Sayyad “ İki doğrucu bir yalancı yahut iki yalancı bir doğrucu görüyorum!” cevabını verdi. Hz. Peygamber: “Karıştırdı, bırakın onu!”[50] buyurdular.

4.    İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili bilgilerde çelişkilidir. Bir kısmı İbn Sayyad’ın Medine’de vefat ettğini söylerken[51], bir kısmı da İbn Sayyad’ın Harre olayında kaybolduğunu [52] bildirmektedirler. Farklı bir başka haberde de İbn Sayyad’ın İsfehan’da Allah’ın takdir ettiği belli bir müddete kadar saklanacağı[53] da belirtilmektedir.

5.    İbn Sayyad rivayetlerinde aşağıda belirttiğimiz haberlerde birbirine zıt bilgilerin verildiğini görmekteyiz. Rivayetlerin ikisi de Ebu Said el-Hudri’den gelmektedir. Birinci rivayette Hz. Peygamber İbn Sayyad’a “Cennetin toprağı nedir?” diye sorduğurda İbn Sayyad “Beyaz un’dur. Miskdir, ya eba’l-Kasım!” cavabını veriyor. Hz. Peygamber’de doğru söyledin diye onu tasdik ediyor. İkinci rivayette ise birinci rivayetin tam tersi bu sefer Hz. Peygamberin sorduğu soruyu İbn Sayyad Hz. Peygamber’e soruyor. Hz. Peygamber’in verdiği cevapta birinci rivayette İbn Sayyad’ın verdiği cevap ile aynı oluyor.[54]

6.    İbn Sayyad rivayetlerinde geçen, Hz. Peygamber’in İbn Sayyad için söylediği “Sus! Sen haddini bilemezsin” şeklindeki ifadenin aynısının Hz. Peygamber’den sonra ki bir zaman diliminde İbn Ömer’in İbn Sayyad’a tepki göstermesi esnasında kullanması.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

RİVAYETLERİN METİN YÖNÜNDEN İNCELENMESİ

İslam dini, Ortadoğu bölgesinde zuhur etmiştir. Bu bölge hem ilahi dinlerin (Yahudilik ve Hıristiyanlık) hem de ilahi olmayan dinlerin (Sabiilik, Mecusilik...) yaşam alanıdır. Tüm bu dinlerin mensupları kendi dinleri çerçevesinde bir yaşam sürmekteydiler. Dolayısıyla böyle bir ortamda etkilenme ve etkileme de söz konusu olmaktaydı. Hadis kültürüne baktığımızda bu etkilerin izlerini görebilmekteyiz. Özellikle Hadis külliyatı içersinde fiten başğı altında zikredilen rivayetlerde bu durum açık bir şekilde görülmektedir. Fiten rivayetleri de temel olarak dünyanın son zamanlarında ortaya çıkacak Mehdi, Mesih, Deccal, Ye’cuc ve Me’cuc gibi şahsiyetleri ve çoğunlukla olağan dışı bir şekilde gerçekleşecek olayları konu almaktadır.[55] İncelemeye çalışğımız İbn Sayyad rivayeti de bir şekilde bu konularla bağlantılı olan, hadis külliyatı içersinde daha önce rivayetin geçtiği kaynakları belirtirken ortaya koyduğumuz gibi özellikle fiten ve melahim bölümlerinde geçen, Deccalin kim olduğunu isim vererek belirten bir rivayettir. Bu rivayette de böyle bir etkilenmenin söz konusu olup olmadığını diğer rivayetler çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağız. Rivayetin hadis kaynaklarını ve senet tahlilini geçen bölümlerde verdik. Bu bölümde metin tahlilini ele alacağız. Tahlil yaparken hadisçileri sorgulamak gibi bir niyetimiz yoktur. Senedi muttasıl olan İbn Sayyad rivayetini, sadece isnadındaki ravilerin güvenilir olduğunu dikkate alarak kitaplarına alan ve bu şahsın Hz. Peygamberle olan

garip ilişkilerini normal bir olay gibi sunan âlimlere hangi konularda katıldığımızı, hangi konularda katılmadığımızı ifade etmekle yetineceğiz.

İbn Sayyad rivayetinin metin tahliline geçmeden önce bu rivayetin geçtiği özellikle iki kaynaktan bahsetmemizin, araştırmamızdaki temel bakış amacımızı ifade etmesi açısından önemli olur kanaatindeyiz. Bu iki kaynak Buhari ve Müslimdir. Özellikle bu rivayet Müslim’de teferruatlı bir şekilde geçmektedir. Bu iki kaynağı sorgulamaktaki amacımız da bu kaynaklarda geçen bütün hadislerin sahih olduğu görüşüdür. Aynı zamanda bu kaynaklar Kur’an’dan sonra en güvenilir kaynaklar olma özelliğine de sahiptirler. İbn Teymiye bu görüşlere karşı çıkarak Kur’an dışında hiçbir kitap hatadan kurtulamaz,[56] diyerek tavrını ortaya koymuştur. Fukaha bu iki kaynakta kendi görüşlerine uygun hadisleri kabul edip, muhalif hadisleri de tenkit etmişlerdir. Bu da bize bu iki kaynaktaki muttasıl hadisler üzerinde ittifakın söz konusu olmadığını göstermektedir. Bu kitaplarda merdud veya mevzu olduğu ileri sürülen hadislerinde yeraldığını bazı incelemeler iddia etmektedir.[57]

İbn Sayyad rivayetini aşağıda ifade ettiğimiz konularla birlikte değerlendirmemizin bu rivayetin sağlıklı bir şekilde sonuçlandırılması açısından iyi olacağı kanaatindeyiz. Bundan dolayı da bu konuları genel hatlarıyla yeniden gözden geçirmeye ihtiyaç vardır. Bu konuları incelerken de temel amacımız İbn Sayyad rivayetine ışık tutmaktır. Bu konuları da;

a ) Fiten Haberleri,

b ) Deccal ile ilgili rivayetler,

c ) Duhan kavramı olarak belirledik

Şimdi konuya bu kavramların genel bir değerlendirmesini yaparak geçelim.

I- FİTEN HABERLERİ

A- FİTEN KAVRAMI

Fiten, sözlükte “ değerli madenleri saf olup olmadıklarını tesbit etmek amacıyla ateşte eritmek “ anlamındaki fetn (fütun) kökünden türeyen fitne kelimesinin çoğuludur. Fitne masdar olarak “ sınamak, nimet veya sıkıntı ile denemek “, isim olarak “ tutkunluk, sapıklık, kargaşa “ manalarında kullanılır. Kur’an’da genellikle “ insanın isyan veya sabrını ölçmeye yönelik her tür ilahi imtihan “ anlamına gelen fitne kelimesinin “ günah, zelzele, kargaşa “ şeklindeki manaları zamanla daha çok yaygınlık kazanmış: özellikle hadis literatüründe bu kelime, İslam toplumunda çeşitli dini ve siyasi sebeplerle ortaya çıkan sosyal kargaşa, anarşi ve iç savaş gibi ümmet bütünlüğünü bozan her türlü yıkıcı faaliyeti ifade etmek için kullanılmıştır. “Melahim” sözlükte “ bir işi sağlam yapmak, eti kemiğinden ayırmak, birine et yedirmek” anlamındaki lahm kökünden türeyen melhame kelimesinin çoğuludur. Melhame daha çok “ ağır zayiat ve bozgunla neticelenen savaş ve fitne anında çıkan büyük karışıklık: bu olayların gerçekleştiği yer” manalarına gelmektedir.[58] Fiten ve Melahim kavramları ile beraber kaynaklarda kullanılan bir kelime de Herc kelimesidir. Hadis kaynaklarında bu kelime, mana olarak Müslümanların birbirlerini öldürmeleri şeklinde geçmektedir.[59]

B- KUR’AN-I KERİM’DEKİ KULLANIMI

Kur’an-ı Kerim’de otuz dört ayette fitne kelimesi, yirmi altı ayette de aynı kökten türemiş fiil ve isim olarak geçmektedir. Fitne kavramı Kur’an’da başlıca şu manalara gelir:

1.     Sınama (ibtila), deneme (İhtibar) ve imtihan . [60]

2.     Şirk, küfür, müşriklerin müslümanlara uyguladıkları ve şirke döndürmeyi amaçlayan baskılar .[61]

3.     Sapıklık, sapma, saptırma.[62]

4.     Azap, işkence, ateşe atma.[63]

5.     şman saldırısı.[64]

6. Allah’ın kullarına farklı imkanlar vererek birbirlerine karşı niyet ve tutumlarını ortaya çıkarması. [65]

7.     Günah. [66]

8.     Şeytanın hile ve tuzağı. [67]

9.     Şeytanın zayıf ruhlu kişilere aşıladığı batıl inanç ve kuruntu.[68]

10.     Nifak .[69]

11.     Delilik.[70]

C- HADİS KAYNAKLARINDAKİ KULLANIMI

Hadis kitaplarında müstakil bölüm başğı olarak da kullanılan fiten ve melahim terimleri yanında herc kelimesi de geniş ölçüde yer almaktadır. Ancak hadis literatüründe bu kelimelere, “İslam toplumunda çeşitli dini ve siyasi sebeplerle ortaya çıkan her tür sosyal kargaşa, savaş ve ölümle sonuçlanan olay, kıyametten önce zuhur etmesi beklenen alametler” şeklinde bir mana yüklendiği dikkati çekmektedir. Bu kaynaklarda fiten ve melahim kelimelerine, daha ilk dönemlerden itibaren “içtimai ve ahlaki çözülme” anlamı yanında müslümanların iktidar uğruna birbirlerine karşı

giriştikleri silahlı mücadele, siyasi-ictimai kargaşa” şeklinde bir mana verildiğini 315

gösteren çeşitli rivayetler bulunmaktadır

D- FİTEN HABERLERİ İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME VE İBN SAYYAD İLE İLİŞKİSİ

İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerin geçtiği hadis kitaplarına baktığımızda bu haberlerin yer verildiği bölümleri şu şekilde özetleyebiliriz:

1.     İ’tisam, Enbiya, Cenaiz, Cihad, Edeb (Buhari)

2.     Fiten (Müslim, Buhari, Tirmizi)

3.     Melahim (Ebu Davud)

Bu tabloya bakıldığında İbn Sayyad haberlerinin yer verildiği temel bölümün fiten olduğunu [71] [72] görmekteyiz. İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili rivayetlerde de İbn Sayyad’ın Harre harbinde kaybolduğundan [73]bahsedilmektedir. Yine kaynaklarda Harre olayının ikinci fitne olarak[74] ifade edildiği de göze çarpmaktadır.

İbn Sayyad rivayetine bakıldığında;

1.    İbn Sayyad ile fitne olayları arasında ne gibi bir bağlantı olabilir?

2.    İbn Sayyad’ın Harre harbinde kaybolduğu, Harre olayının, fitne olaylarından sayılması bir rastlantı mı?

3.    İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması, kâhinlik yapması toplumda ne gibi fitnelere sebep olmuştur? Veya böyle bir işe İbn Sayyad soyunmuş mudur? Gibi sorulara cevap arayarak İbn Sayyad ile Fiten Haberleri arasında ne gibi bir bağlantının olup olmadığını ortaya çıkarabiliriz. İbn Sayyad rivayetini diğer konularla da ( özellikle rivayette geçen Deccal, Duhan ve Kıyamet alametleri) irtibatlandırdığımızda İbn Sayyad’ın bir yerlere yerleştirilmeye çalışıldığını görebiliriz. Yani İbn Sayyad ile ilgili rivayetleri bütüncül bir değerlendirmede bulunduğumuzda uzak ve yakın gelecekle ilgili haberlerin bir kısmında yer aldığını, bir şekilde bu haberlerle irtibatlandırıldığı kanaatine ulaşabiliriz. Bu durum bize bu dönemlerde yaşayan insanların psikolojik durumlarını bir şekilde dile getirdikleri ve bunlara somut bir çözüm bulma arayışları içerisinde oldukları izlenimini vermektedir. Bu rivayetlere bakıldığında bu rivayetlerdeki bu haberlerin ne derece kesinlik ifade ettiği de tartışmalıdır. Şöyle ki; İbn Hacer Fiten ve Melahim haberlerinin bir kısmının İslam âlemine Ehl-i Kitab kanalıyla geldiğini ve israiliyyat menşeli olduğunu belirtir.[75] Mehmet Paçacı da Hadis külliyatı içerisinde daha çok fiten başğı altında yer alan fiten rivayetlerinin, temel olarak dünyanın son zamanlarında ortaya çıkacak Mehdi, Mesih, Deccal, Yecüc ve Me’cuc gibi şahsiyetleri ve çoğunlukla olağan dışı bir şekilde gerçekleşecek olayları konu aldığını belirtir. Buradaki söylemlerin Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki söylemler arasında gözden kaçırılamayacak benzerlikler görüldüğünü, karşılaştırmalı örnekler vererek ortaya koymaktadır. [76]Bu tür haberler özellikle gaybi haberlerdir. Gaybın bilgisi de Allah’a mahsustur.[77] Hz. Aişe’den gelen bir rivayette “... Peygamber’in gelecekte olacakları bildiğini iddia eden Allah’a iftira etmiş olur” [78]dediği bildirilmektedir. Bu tür fiten rivayetlerin sıhhati konusunda kesinlik yoktur.

İbn Sayyad’ın fiten bölümlerinde zikredilmesinin sebebi kanaatimizce Onun Deccal olarak ifade edilmesidir. Deccal’in gelişi de ayrı bir fitne olayı olarak görülmüştür. Deccal yeryüzünde bulunduğu zaman dünyaya kötülüklerin hâkim olacağı ve onun ortaya koyduğu fitnelerden kaçınılması gerektiği açık bir şekilde ifade edilmiştir. [79] İbn Sayyad’ın fiten bölümlerindeki bu durumu, ve ona yüklenilen olağanüstü özellikler, onu deccal olarak gösterme çabasının bir ürünüdür. Buunlar , Hz. Peygamber tarafından söylenmemiş ve sonraki dönemlerde ona isnad edilmiş sözlerdir. Çünkü Hz. Peygamberden sonra ortaya çıkan fitneler, iç savaşlar farklı gurupların veya kişilerin kendi konum ve iddialarını desteklemek için Hz. Peygamberi kullanma ve suçu başkalarına atma gayretinin sonucudur. Yukarıda zikrettiğimiz vechile fitnelerin çok çeşitli olduğunu fiten ile ilgili rivayetler bize göstermektedir. Fakat bizi ilgilendiren yönü İbn Sayyad’ın bu rivayetlerde nerede durduğu noktasıdır.

İbn Sayyad dünyada bulunduğu zaman diliminde ne tür fitnelere sebep olmuştur? Rivayetlerde geçtiği üzere İbn Sayyad’ın iki konuda insanların zihnini karıştırabileceği noktasından fitneye sebep olabileceğini düşünebiliriz. Bunlarda;

1.   İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması.

2.    İbn Sayyad’ın kâhinlik yapabileceği gibi kendisinde birtakım karinelerin görülmesi.

Nevevi, İbn Sayyad’ın kendisinin Peygamber olduğunu iddia etmesine dair rivayetleri şu ifadelerle yorumlamıştır: “ Hz. Peygamber’in, İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunduğu halde öldürülmesine izin vermemesinin sebebi İbn Sayyad’ın daha çocuk olmasıdır. Veya İbn Sayyad Yahudilerin anlaşmalılarındandır. Hz. Peygamber Medine’ye yerleşince onlarla yaptığı anlaşma sebebiyle İbn Sayyad’ı öldürmemiştir.” Hattabi de bu konuda şunları söylemiştir: “ Hz. Peygamber Medine’ye geldikten sonra Yahudilerle bir barış antlaşması yapmıştır. Buna göre Yahudilere dokunmamak, onları kendi hallerinde bırakmak antlaşmanın maddeleri arasında idi. İbn Sayyad da Yahudi bir kimsedir. Veya Yahudilere sığınmış biridir.” [80]

İbn Sayyad’ın Peygamber olduğunu iddia etmesi ile ilgili olan rivayetlere baktığımızda rivayetlerin değişik varyantlarında farklı bilgilerin mevcut olduğunu görmekteyiz. Rivayette aynı olayı ifade ederken aynı sorulara farklı cevapların verilmesi manidardır. Olayın mahiyeti aynı fakat içeriği değişiktir. Aynı raviden (Abdullah b. Ömer) gelen rivayetlerden birinde İbn Sayyad Hz. Peygamberin Peygamber olmasını hayır cevabı vererek kesin bir şekilde reddetmesi, diğer bir

rivayette de Hz. Peygamberin Peygamberliğini kabul etmesi fakat bu kabulde de “ Sen cahillerin Peygamberisin” diyerek Hz. Peygamberi küçümsemesi, rivayetlerdeki garipliği ortaya koymaktadır. Rivayetlerdeki ortak olan tek nokta ise İbn Sayyad’ın Hz. Peygamberin “ Benim Peygamber olduğuma şahitlik eder misin?” sorusuna aynı şekilde “Sen benim Peygamber olduğuma şahitlik eder misin?” diye sormasıdır.

İbn Sayyad’ın kendi Peygamberliğini iddia etmesi ile ilgili rivayetlerdeki farklılıkları yukarıda ortaya koyduk. Diğer bir açıdan baktığımızda, gördüğümüz garipliği de şu şekilde ortaya koyabiliriz. Bilindiği üzere, Peygamberlik çok ciddi bir olaydır. Rivayette Hz. Peygamberin karşısında bize bildirildiğine göre aklı başında olmayan, çocuklarla oyun oynayan ve daha yeni yeni buluğ çağına eren bir çocuk vardır. Peygamberimiz kendisinin Peygamberliğini kabul edip etmediğini İbn Sayyad’a yolda giderken, onu çocuklarla oyun oynarken görmesi üzerine soruyor . Bu esnada da çocuklar kaçışıyor. Başka bir rivayette de Peygamberimizin garip garip hareketleri olduğunu, garip garip laflar ettiğini duyduğu bir çocuğu, ona görünmeden, ondan bir şey duymak maksadıyla hurma dallarının arkasından gizlenerek onu gözetlemesi olayıdır.

İbn Sayyad rivayetlerinden anladığımız kadarıyla Peygamberimizin garip davranışlarda bulunuyor diye ( yaptığı garipliklerin neler olduğu açıklanmıyor, ne tür zararlara sebep olduğu ifade edilmiyor, sadece Deccal olarak, kâhin olarak, Peygamberlik iddiasında bulunmakla suçlanıyor) bir çocuğu ciddiye alarak, onun hareketlerini, ağzından çıkacağı sözleri gizlice takip etmesi gibi davranışlar Peygamberimizin hal ve hareketleriyle asla bağdaşmaz. Onun misyonuyla uyuşmaz. Hadis şarihleri tarafından yapılan yorumlar kendi içinde çelişkiler ifade etmektedir. Net bir ifade ortaya konulmamaktadır. Olayın geçtiği zamanda İbn Sayyad’ın ne durumda olduğu (çocuk mu? Yahudi mi? Yoksa Yahudilerle irtibatı olan biri mi?) farklı ihtimaller olarak ortaya konulmaktadır. Hâlbuki iddia edildiği gibi, bu derece önemli bir misyonu olan bir kişiliğin, böyle bir olayda kimliğinin net olarak ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.

Fitne Haberleri ile İbn Sayyad rivayetleri ilişkilendirilmesi noktasındaki diğer bir konu da onun Harre savaşında kaybolduğu hususudur. Daha önce belirttiğimiz gibi Harre savaşı da ikinci büyük fitne olarak rivayetlerde geçmektedir. İbn Sayyad’ın dünyadan ayrılma olayı da şarihler tarafından çelişkili yorumlarla ortaya konulmaktadır. Şöyle ki;

Hattabi: “ Selef âlimleri İbn Sayyad’ın büyüdükten sonraki durumu ile ilgili ihtilafa düşşlerdir. Bir rivayete göre o tevbe etmiştir ve Medine’de ölmüştür. Cenaze namazını kılmak istediklerinde yüzünü açmışlar, insanlar onu görmüştür. Bunun üzerine insanlara şahitlik edin denmiştir.” [81]

Ebu Davud ise Cabir b. Abdullah’tan İbn Sayyad’ın Harre ( Yezid b. Muaviye’nin Medine’ye saldırdığı) gününde kaybolduğunu kaydetmektedir.[82] İbn Hacer de bu rivayeti doğrulamıştır. İbn Sayyad’ın Medine’de öldüğünü, yüzünü gördüklerini ve namazını kıldıklarını söyleyenlerin görüşünü zayıf saymıştır. [83]

Münziri : “ Cabir b. Abdullah’tan gelen, İbni Sayyad’ı Harre günü kaybettik, rivayeti onun öldüğünü söyleyen rivayetle çelişmektedir.”[84]

İbn Sayyad rivayetlerde ve hadis şarihlerinin yorumlarında; olağanüstü özelliklerle donatılmış, herkesin dikkatini üzerine çekmiş, nerede, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir şahsiyet olarak bize sunulmaktadır. Allah’ın çıkmasını takdir ettiği bir zamana kadar İsfehan’da saklanmaktadır. [85]Yaptığı hareketlere karşı kimse bir şey diyememektedir. Çünkü ya çocuktur, ya Yahudidir, ya da Yahudilerin koruması altındadır. Kişiliğini de Hz. Peygamber, İbn Sayyad’ın annesinin İbn Sayyad’ı uyarması neticesinde ortaya koyamamıştır!... Sonuç olarak İbn Sayyad ile ilgili bu ve buna benzer rivayetlerin Hz. Peygambere aidiyeti konusunda şüphelerimiz vardır. Bu konudaki âlimlerin yorumlarına da çelişkili olduğundan dolayı katılmadığımızı ifade ediyoruz.

II- DECCAL

İbn Sayyad Rivayetini genel olarak tahlil edebilmek için kanaatimizce Deccal kavramını ele almak durumundayız. Hadislerde Deccale atfedilen özelliklerin bir kısmının İbn Sayyad’da da bulunması ve İbn Sayyad’ın Deccal olarak ifade edilmesi bizi bu konuya daha teferruatlı bir şekilde eğilmeye sevketti.Bundan dolayı da Deccal kavramını genel hatlarıyla irdeleyip İbn Sayyad kişiliğinde buluşturmak niyetini

taşıyoruz. Bu niyetimizi de özellikle Yahudilik ve Hıristiyanlık kültüründe tasvir edilen Deccal örneklerini irdeleyerek gerçekleştirmek istiyoruz.

A- DECCAL KAVRAMI

Sözlükte “bir şeyi örtmek, yaldızlamak veya boyamak” anlamındaki decl kökünden türeyen bir sıfat olup klasik kaynaklarda “ahir zamanda ortaya çıkıp göstereceği harikulade olaylar sayesinde bazı insanları delalete sürükleyeceğine inanılan kişi” diye tarif edilir. Deccal kelimesi Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Hz. Peygamber’e nisbet edilen rivayetlerde “muhatabını aldatmak gayesiyle güzel sözler söyleyen kişi; bir kaşı ve gözü bulunmayan kötü kimse” anlamındaki Mesih kelimesiyle birlikte “el-mesihu’d-deccal” ve “mesihu’d-dalale” şeklinde kullanılmıştır.[86]

“Kur’an’da bulunmayan bu kelimenin Arapçaya arami dilinden geçmiş olması muhtemeldir. Süryani dilinde “yalancı Masih” için bir sıfat olarak kullanılır; nitekim Meta incilinin XXIV. Babının 24. ayetinde bahsi geçen (“yalancı Masih”) ismi Peşitta (“Basite” Kitab-ı Mukaddes’in muteber sayılan Süryani tercümesi)’da meşihe daggale diye tercüme edilmiştir. Süryani dilinde nebiya daggale (“yalancı peygamber”) ve şaheda daggala (“yalancı şahit”) gibi tabirler de görürüz. Diğer taraftan, lügat kitaplarında hiçbir menşe ve merci göstermeksizin, “aldatmak” manasına olarak kaydedilen dacala kelimesinin Arapça olması şüphelidir. Kur’an’da bulunmayan bu fi’le hadislerde de rast gelinmez. M. Bousset tarafından gösterildiği gibi, Hıristiyanların

Antechrist tasavvurları, eski Hıristiyan neşriyatında müteaddit unsurlardan teşekkül etmiştir. Bunların Müslümanların daccal telakkisine de bazı noktalarda uygun gelen belli başlıları şunlardır: a. ahirette Allahın rakibi olan şeytan, b. ahrette İsrail’e karşı milletleri tekrar birleştirecek olan hükümdar, c. İnsanları baştan çıkaran ve tarafdarları en ziyade Yahudilerden teşekkül eden Masih muhalifi ve d. Dan kabilesine mensup bir cebbar ki, Kudüs’te bir saltanat vücuda getirecek ve orada gerek kendisi, gerek emrindeki kuvvetler Masih tarafından imha edilecektir.” [87]

B. İSLAM ÖNCESİ DİN VE İNANÇLARDA DECCAL

Deccal ile ilgili inancın kaynağı hakkında değişik görüşler ortaya konmuştur. Bu görüşleri temel olarak iki grupta toplayabiliriz. Deccal kavramının ilk kökenini oluşturduğu kaynaklar şunlardır:

Babil mitolojisindeki Kaos mitlerine dayanır. Burada Suların ve Karanlıkların hakimi Tiamat, tanrılara isyan etmiş, Tanrı Ea’nın oğlu Marduk tarafından mağlup edilmiştir. Dünyanın sonuna doğru tekrar tanrılara karşı çıkacağına inanılmaktadır.[88]

1. Eski İran inançlarında görülen iyiliği temsil eden akıl tanrısı Ahura

Mazda’nın karanlıkta yaşayan muhalifi Angra Mainyu ile devamlı mücadelesi, deccal kavramının ilk köklerini teşkil etmektedir.[89]

1.    Yahudilik’te Deccal

Eski Ahit’te gelecek tasavvurunda Allah’ın kuvvetleri ile şeytanın kuvvetleri ki bunlar deccal konumunda olanlardır, arasındaki büyük savaştan bahsetmektedir. Burada Allah’a inananlar ile onlara düşmanlık edenler savaşacaklar ve sonucunda Allah kendisine inananları destekleyecek ve inananlar zafere ulaşacaktır.[90] Yahudi kaynaklarına baktığımızda Deccal kavramı için geçen olayları şu şekilde ifade edebiliriz:

a.    Yahudi kutsal kitabında anlatılan Gog ve Magog kıssası[91]. Bu kıssada ahir zamanda, şer kuvvetlerin büyük ve korkunç bir plan hazırladıklarından bahsedilir. Bu şer kuvvetlerin kumandanı Gog’dur. Gog Rab Yahve tarafından nasıl mağlup olduğu anlatılmaktadır. Gog burada Rab Yahve’nin ahirzamanda çıkacak olan düşmanıdır. Tarihi bir şahsiyet değildir. İsrail halkına saldıracak şer ordularının hepsinin komutanlarını temsil eden bir semboldur.[92]

b.    Deccal kavramını müşahhas bir şekilde ortaya konulduğu yer Eski Ahit Kitabının Daniel bölümüdür.337 Daniel’de deccal için müşahhas bir örnek verilmekte, 337 (8)Boynuzlara iyi baktım ve işte, onların arasından başka bir başka bir boynuz, bir küçüğü, çıktı ve evvelki boynuzlarından üçü onun önünden söküldü ve işte, bu boynuzda insan gözleri gibi gözler ve büyük şeyler söyleyen bir ağız vardı. (9) Tahtlar kuruluncaya kadar ve Günleri eski olan oturuncaya kadar baktım; esvabı kar gibi ak ve başının saçı temiz yapağı gibi idi; tahtı ateş alevleri ve tekerlekleri yanar ateşti. (10) Önünden bir ateş ırmağı çıkıyor ve akıyordu; binlerce binler ona hizmet ediyorlardı ve on bin binlerce on binler önünde ayakta duruyorlardı; mahkeme kuruldu ve kitaplar açıldı. (11) Boynuzun söylediği büyük sözlerin sesinden dolayı o zaman ben bakıyordum; canavar öldürülünceye kadar ve bedeni yok edilip ateşte yakılmağa verilinceye kadar baktım. (12) Ve öteki canavarlara gelince, bunların saltanatı alındı; fakat ömürleri bir zamana ve bir vakte kadar uzatıldı. (13)Gece rüyetlerinde gördüm ve işte, insanoğluna benzer biri göklerin bulutları ile geldi ve onun önüne kendisini yaklaştırdılar. (14) Ve bütün kavmlar, milletler ve diller ona kulluk etsinler diye, kendisine saltanat ve izzet ve kırallık verildi; onun saltanatı geçmeyecek ebedi bir saltanattır ve kırallığı yıkılmayacak bir kırallıktır. (15) Ben ise Daniel, ruhum kalıbım içinde ve başımın rüyetleri beni süzdü. (16) Ayakta durmakta olanların birine yaklaştım ve bütün bu şeylerden ötürü hakikat nedir diye ondan sordum. Ve bana anlattı ve bu şeylerin manasını bana bildirdi. (17) Bu dört büyük canavar, yerden çıkacak dört kıraldır. (18) Fakat kırallığı Yüce Olanın mukaddesleri alacaklardır ve ebede kadar ve ebetler ebedine kadar kırallığı onlar edineceklerdir. (19) Ve hepsinden farklı olup çok korkunç olan, dişleri demirden ve tırnakları tunçtan olup yutan ve parçalayan, ve artakalanı ayakları ile çiğneyen dördüncü canavardan ötürü, (20) ve onun başında olan on boynuzdan, ve çıkan öteki boynuzdan ötürü hakikat nedir bilmek istedim; o öteki boynuz ki, onun önünde üç boynuz düşştü , ve gözleri vardı ve büyük şeyler söyleyen ağzı vardı, ve görünüşü öbürlerinkinden daha iri idi. (21) Baktım, ve mukaddeslerle o boynuz cenk ediyordu, (22) ve Günleri eski olan gelip hüküm Yüce Olanın mukaddeslerine verilinceye kadar, ve kırallığı mukaddeslerin edindikleri zaman gelinciye kadar onları yendi. (23) Şöyle dedi: Dördüncü canavar, yer üzerinde, bütün kırallıklardan farklı olarak bütün yeri tutacak ve onu çiğiniyip parçalayan dördüncü bir kırallık olacaktır. (24) Ve on boynuza gelince, bu kırallıktan on kıral çıkacaktır ve onlardan sonra bir başkası çıkacak ve öncekilerden farklı olup üç kıral düşürecektir. (25) Ve Yüce Olana karşı sözler söyleyecek ve Yüce Olanın mukaddeslerini

“küçük boynuz, canavar” tabirleriyle sembollendirilen ve insanüstü özelliklerle tasvir edilen bu örnekle Yahudilere zulüm ve eziyette bulunan IV. Antiochus Epiphanes (ö. m.ö.163) kastedilmektedir. Antiochus zalim bir hükümdar, büyük orduların kumandanı, üç kralı yenen, azizlere zulmeden, Allah’ın mabedini tahrip eden bir deccal tipidir.[93]

Yahudi kutsal kitabının dışındaki apokrif metinlerden biri olan “On İki Kabile Büyüğünün (esbat) Ahdi’nde Dan kabilesine mensup ve İsrail’in Allah’a ibadetten vazgeçmesine yol açtığı anlatılan şeytani bir şahsiyet olan Belial da (Beliar) bir deccaldir. Levi Kabilesinden çıkacak Mesih onu yenecek ve ebedi ateşe atacaktır... Yahudiler deccali, kendilerini kurtaracağına inandıkları mesihin muhalifi olarak görmüşler, onlara zarar veren Antiochus Epiphanes yanında Neron, Kaligula, Pompey gibi zalim idarecileri de deccal olarak etmişlerdir. Menkıbevi Yahudi dini literatüründe mesihin muhalifi deccal için Armilus adı kullanılmıştır. Armilus’un Roma’nın kurucusu olarak görülen efsanevi şahsiyet Romulus’tan geldiği düşünülmektedir. Romalılar putperest bir kavim olarak Yahudilerin yaşadığı kutsal topraklarda hâkimiyet kurmuş, onlara işkence etmiş, mabetlerini yıkmışlardır: böylece mesihin semavi ve ebedi krallığına karşı geçici dünyevi şeytani gücü ve şeytanın krallığını temsil ettiklerine inanılmıştır. Davud neslinden gelen Mesih tarafından öldürüleceğine inanılan Armilus adı, ilkin Saadiah Gaon’un Emunot veDe’ot’unda zikredilmiştir. Sonraki apokaliptik midraşim edebiyatında geçen bir anlatıma göre Armilus Roma’da güzel bir kadının mermerden heykelinin çocuğudur. Dünyanın kötü insanları o heykelle kendilerini

aldatmışlar, heykel bu insanların tohumlarını içinde muhafaza etmiş, böylece onlardan bir çocuk oluşturmuştur. Armilus adı verilen bu hilekâr varlık 5 m. Boyunda, sarı saçlı, ayak tabanı yeşil ve iki başlıdır. Yine bu literatüre göre Armilus kendisinin tanrı olduğunu ileri sürecek, on kralla birlikte olacak. Kudüs’ü ve Antakya’yı zaptedecek, Yahudileri topraklarından çıkaracak, Nehemiah b. Hushiel’i (Yusuf’un oğlu Mesih) öldürüp dürüst insanları yasa boğacaktır. Ancak Rab Yahve, deccal Armilus ve ordularını Arbel vadisinde yok edecek. Armilus Davud oğlu Mesih’in nefesiyle öldürülecek ve Tanrı’nın krallığı yeryüzüne hâkim olacaktır. Bu literatürde Armilus insanüstü şeytani bir varlık, mesihin muhalifi bir şahsiyet olarak kötülüğün temsilcisidir.[94]

2.     Hıristiyanlıkta Deccal

Hıristiyanlıkta Deccal ile ilgili değerlendirmeleri iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi Yeni Ahit (İncil)’de geçen Deccal tasavvurları. Diğeri de Hıristiyan Apokrif metinlerinde geçen Deccal motifleridir. Bu kaynaklarda geçen Deccal ile ilgili bilgileri şu şekilde özetleyebiliriz:

Yeni Ahit’te Deccal kavramı Matta, Markos ve Luka İncili’nde “yalancı Mesihler”, “yalancı peygamberler” olarak ifade edilen “mesiha daggala”, “nabiyya

daggala” olarak nitelendirilmektedir. Bu deccal büyük alametler ve harikalar göstererek herkesi saptıracaktır. Bu deccal bir kişi değil topluluktur.[95] [96]

Yuhanna İncilinde Yahudilerin Hz. İsa’ya değil de Deccala inanacakları 341 vurgulanmıştır.

Aziz Pavlus Selaniklilere yazdığı mektupta Deccalın portresini çizmektedir.

Deccal Mesih’in ikinci gelişinden önce gelecek ve onu Rab İsa, ağzının soluğuyla imha edecek. Burada ki Deccal “fesat adamı, helak oğlu” olarak nitelendirilmektedir. İbadet edilen her şeye karşı çıkacak, tanrılık iddiasında bulunacaktır. Deccalın zuhuru ahir zaman alametidir.

Oniki havarinin sonuncusu olan Yuhanna, Hıristiyanlıktaki Deccal kavramını şu şekilde nitelendirmiştir:

1.                   Deccal kavramını, “Antichrist” tabiriyle açık bir şekilde Mesihin düşmanı olarak Yuhannanın Mektuplarında ifade etmiştir.[97] [98]

2.    Yuhanna’ya göre Deccal İsa’nın düşmanı ve Hıristiyanlığı tahrif eden birisidir.[99]

3.    Yuhanna Vahiy Kitabında Deccali iki canavar şeklinde sembolleştirmiştir. Deccal için “yalancı peygamber”, “canavar”, “yıldızdan tacı olan kadın”, “ejderin başı” gibi ifadeler kullanmıştır.[100] Deccalın sayısını 666 olarak belirtmiştir.[101]

“Hıristiyan literatüründe en zengin ve çeşitli deccal motifleri Hıristiyan apokaliptik metinlerinde ortaya çıkmıştır. Yahudi kökenli “Hezekiah’ın Ahdi” başlıklı metin, I. Yüzyılın sonlarından itibaren gelişmiş bir deccal geleneğini yansıtır. Metin, muhtemelen Yahudi geleneğine bağlı bir Hıristiyan tarafından yazılmıştır. Bu metinde ahir zamanda karışıklıklar, fitne ve fesatların çıkması, mesihin gelişinden kısa bir süre bu alemin şeytani kralı Belial’ın annesini öldürmüş bir “fitne kral” olarak insan şeklinde zuhur etmesi , kiliseyi dağıtması, on iki havariden birini (Petrus) öldürmesi, Mesih gibi davranıp konuşması, kendisini tanrı olarak sunması, harikalar göstermesi, halkın tapınması için her şehre heykelini koydurması, üç buçuk yıl boyunca birçok insanın onu takip etmesi, daha sonra inananların beklemekte olduğu gerçek mesihin ve orduları ile gelip Belial ve ordularını cehenneme göndermesi gibi hususlar yer alır... Hıristiyan dünyasında deccal, konusundaki gelişme tarihi seyri içersinde büyük bir çeşitlilik

göstermiştir. Sahte Yuhanna’nın Vahyi, Tsefanya’nın Vahyi, Esdras’ın Vahyi (Grekçe) gibi eserlerde deccal hain ve çirkin bir dev olarak yer alır. Sonraki eserlerde anlatım genişler. Deccal bazen kör, bazen tek gözlü, bazen de gözleri yerlerde çirkin, topal bir yaratıktır. Bazı eserler de ise akıllı becerikli bir kimsedir. Kaşlarının arası çok açık, parmaklarının ucu baş şeklinde, elinde bir kılıç bulunan, görenler tarafından hemen tanınan, saçları pis ve uzun bir kimsedir.”[102]

Hıristiyanlıktaki deccal motifleri çoktur. Yukarıda yaptığımız incelemede de zikrettiğimiz gibi bu kavramın yaygınlaşması dinden uzaklaşma arttıkça, Hıristiyanlara zulüm arttıkça genişleyerek devam etmiştir. Özellikle ortaçağ döneminde eski efsanelerle birleşerek siyasi atmosfere uygun olarak yorumlanmıştır. Zülüm eden kimseler deccal olarak nitelendirilmiş ve bu durum zamanımıza kadar gelmiştir. Hıristiyanlık inancındaki deccal ile ilgili yorumları şu şekilde özetleyebiliriz. Deccal Mesih ismiyle çıkmasından önce bütün şeytani kuvvetlere sahip olacaktır.Günahkar, katil, tahripçi deccal Yahudi kökenli olup, Dan kabilesinden çıkacaktır. Yeryüzünde üçbuçuk sene kalacaktır. Kudüs’e hâkim olacaktır. İsa’nın özellikleri olan “aslan, kuzu, kahraman” sıfatlarını çalacaktır. Dünyanın sonunda çıkacak, Babil, İran, Yunan ve Roma imparatorluklarının yıkılmasından sonra o da yıkılacaktır. Mesih-deccalın birçok porto-tipi vardır. Fakat bu çok deccallar arasında birisi çıkacaktır ki, hepsinden daha şiddetli olup, bu isme en layık kişi olacaktır. Diğerleri değişik zamanda bulunmakla birlikte, bu gerçek deccal ahir zamanda ortaya çıkacaktır. Kaşı iki kulağının arasını kaplayacak kadar uzundur. Kaşı gözünün altındadır. Ayakları dâhil bütün vücudu

düzdür. İnsanları iyileştirecek, körlerin körlüğünü giderecek, sağırlara duyabilme imkânı verecek, dilsizleri konuşturacak, fırtınaları koparacak, dağları kaldıracak, ağaçları yeşillendirecek, yapraklarını dökecektir. Bütün bunları insanları aldatmak ve kötülüğe sevketmek için yapacaktır. [103]

C- İSLAM KÜLTÜRÜNDE DECCAL

Kur’an’da yer almayan Deccal ile ilgili haberler hadis kaynaklarında yer almıştır.

Hadis kaynaklarındaki rivayetleri genel olarak değerlendirdiğimizde şu şekilde bir özetlemeye gidebiliriz.

1.     Bazı rivayetlerde, Hristiyanların ileri gelenlerinden Temim ed-Dari’nin, Şam’dan bir grupla müslüman olmak için Medine’ye gelirken yolculuk sırasında ıssız bir adada, adının “cessase” olduğunu söyleyen bir hayvanın delaletiyle Deccal ile görüştüklerini Hz. Peygambere anlattığını, Hz. Peygamberin de bu olayı daha önce ashaba anlattığı olay ile uygunluk gösterdiğinden dolayı memnun olduğu şeklinde geçmektedir.[104]

anlayamadılar. (Şaşkın Şaşkın:)"--Sen necisin, neyin nesisin?" dediler. O cevap verdi:"--Ben cessâseyim!""--Cessâse nedir?" denildi."--Ey cemaat! Su manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!" dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı; hilkatce gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı."--Vah sana! Kimsin sen?" dedik."--Benim haberimi alabilmişsiniz. Simdi siz kimsiniz, bana söyleyin!" dedi. Arkadaşlarım:"--Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra su adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık."--Vah sana, nesin sen?" dedik."--Ben cessaseyim!" dedi. Biz: "--Cessase de ne?" dedik."--Manastirdaki su adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!" dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk." dedik. Adam:"--Bana Beysan hurmalığından haber verin!" dedi. Biz:"--Onun neyinden haber soruyorsun?" dedik."--Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?" dedi."--Evet!" dedik."-- Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!" dedi."--Bana Taberiye gölünden haber verin!" dedi."--Onun nesinden haber istiyorsun?" dedik."--Onun suyunun çekilmesi yakındır!" dedi."--Bana Züger gözesinden haber verin!" dedi."--Sen onun neyinden haber istiyorsun?" dedik."--Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?" dedi."--Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!" dedik."-- Ummîlerin peygamberinden bana haber verin? O ne yaptı?" dedi."--O Mekke'den çıkıp Yesrib'e (Medine'ye) yerleşti" dedik."--Araplar onunla mukatele etti mi?" dedi. Biz:"--Evet!" dedik."--Onlara karşı ne yaptı?" dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize:)"--Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal'im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak, Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mânî olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!" dedi." Sonra Rasûlüllah (salla'llâhü aleyhi ve sellem) çubuğuyla minbere dürterek:"--Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Bu Taybe'dir! Ben bunu size anlattım değil mi?" buyurdular. Halk da:"--Evet!" diye karşılık verdi.Bunun uzerine (salla'llâhü aleyhi ve sellem):"--Temîmid-Dârî'nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal'dan), Mekke ve

2.       Bazı rivayetlerde Deccal’in Şam’da çıkacağı ve Hz. İsa tarafından öldürüleceği geçmektedir.[105] [106]

3.                     Bazı rivayetlerde İshakoğullarından yetmiş bin kişinin bir tarafı deniz, bir tarafı kara olan şehri ele geçirip ganimet toplama esnasında Deccalin çıkacağı belirtilmektedir.[107]

4.     Bazı rivayetlerde Deccalin bir gözü kör veya patlamış üzüm tanesi gibi olduğu, alnında “kâfir” veya “kfr” şeklinde bir yazı bulunduğu rivayet edilmektedir.[108]

5.     Bazı rivayetlerde Deccalin çıktığı zaman beraberinde su ve ateşin bulunacağı, halkın bunları farklı algılayacağı, hakikat olanın halkın algıladığının tersi olacağı şeklinde belirtilmektedir.[109]

6.                   Bazı rivayetlerde Deccalin Medine’ye giremeyeceği belirtilmektedir.[110]

7.                   Bazı rivayetlerde İbnu’s-Sayyad’ın Deccal olduğu geçmektedir.[111]

D- İBN SAYYAD’I DECCAL İLE İLİŞKİLENDİREN RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Deccal ile ilgili İslam alimleri arasında bir fikir birliği yoktur. Çoğunluğa göre deccal ahir zamanda olağanüstü olaylar gösterme gücüne sahip olan, insanları yoldan çıkaracak ve Hz. İsa tarafından öldürülecek biridir. Bazı alimler maddi olan bir kişilikten ziyade deccali kötülüğün yayılması şeklinde yorumlamışlardır. Bazıları da deccal kavramının İslami bir temeli olmadığını idda ederek deccali bütünüyle reddetmişlerdir. Deccal kavramı Kur’an-ı Kerim’de açık olarak zikredilmeyen bir konudur.Genel özelliklerini yukarıda belirttiğimiz deccalin İbn Sayyad rivayetlerinde de geniş bir yer tuttuğunu görmekteyiz. Deccal ile ilgili rivayetlerin çoğunda deccalin bir kişi olarak bahsedilmesine karşın bazı rivayetlerde de deccalin sayısı olarak “yirmiyedi”, “otuz”, “otuza yakın” gibi sayılar verilmiştir.[112] Deccal ile ilgili rivayetlerde çelişkiler olduğu konusuna katılan âlimler değişik yorumlarda bulunarak bu zıtlıkları gidermeye çalışşlardır. Bunlardan İbn Hacer, deccalin ahir zamanda çıkacağını ve Hz. İsa tarafından öldürüleceğini söylerken aynı zamanda da otuza yakın deccalden söz ederek[113] çelişkiyi daha da derinleştirmiştir. Yine aynı şekilde rivayetlerde deccalin özellikleri (yüz yapısı, gözlerinin sağ tarafı mı, sol tarafı mı, yoksa ikisi birden mi kör olduğu, hangi mekânda, ne zaman çıkacağı, alnında damga olup olmayacağı) ile ilgili de net bir tanımlama yoktur. Bütün bunların da ravilerin kendi görüşlerini rivayetlere karıştırmaları neticesinde bir anlamda hadis uydurmuşlardır.Deccalin kıyamet safhaları içinde değerlendirilmesi, Hz. İsa ile irtibatlandırılması, bu süre içinde belli bir müddet hayat sürmeleri şeklindeki rivayetlerde kıyametin ansızın geleceği[114]ile ilgili ayetlerle uzlaştırılmasının da zor olduğu kanaatindeyiz.

Genel olarak değerlendirdiğimiz Deccal konusunun, incelediğimiz İbn Sayyad rivayetinde de, merkeze yerleştirildiğini görmekteyiz. İbn Sayyad, isim verilerek zikredilen Deccallerden biridir. Rivayetlerde geçen Deccalin bazı özellikleri İbn Sayyad’da bulunmaktadır.Fakat İbn Sayyad’a atfedilen bu özellikler ne derece doğrudur? Tartışmalı bir konu olan Deccal konusunu, İbn Sayyad ekseninde de garipliklerle dolu olduğu, gerek rivayetler arasındaki farklılıklardan, gerekse bu rivayetlerdeki farklılıkları gidermeye çalışan âlimlerin yorumlarından daha iyi anlayabiliriz. Bu da İbn Sayyad’ın rivayetlerde geçen Deccalin genel özellikleriyle irtıbatlandırılmaya çalışılarak, Onu Deccal olarak gösterme çabasının bir sonucu olduğu intibaını bize vermektedir.

Bu değerlendirmeler bağlamında İbn Sayyad rivayetini şu şekilde ele alabiliriz. İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde; İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair Hz. Ömer’in Hz. Peygamber’in huzurunda yemin etmesi, Hz. Peygamber’inde bu duruma itiraz etmemesi, [115] İbn Sayyad’ın Deccal olma teklifini kabul etmesi, [116] İbn Sayyad’ın gözünün Deccal’in tek gözlü olma haline benzetilmesi [117] hususları geçmektedir.

İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair İbn Sayyad rivayetinden özetlediğimiz bu haberleri bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda şu sonuçlara ulaşabiliriz:

1-    İbn Sayyad’ın fiziki görünümü

Peygamberimiz İbn Sayyad’ı ziyaret etmiştir. Ziyaret etmesinin sebebi de kaynaklarda geçtiği üzere Cabir b. Abdullah kanalıyla gelen şu rivayettir: Yahudi olan bir kadının bir gözü düz, bir gözü de dışarı çıkmış bir çocuğu olur. Peygamberimiz onun Deccal olabileceği endişesi ile onu görmeye gider. [118]

Bu konu ile ilgili diğer bir rivayette daha önce belirttiğimiz gibi Ebu Bekre’nin rivayetidir. Burada da Hz. Peygamber otuz yıl sonra çocuğu olacak olan anne ve babadan bahsediyor. Çocuğun tek gözlü olacağını belirtiyor. Bu çocuğun anne ve babasın özelliklerini belirtiyor. Rivayete göre babası uzun boylu, gaga burunlu bir adam, annesi de memeleri uzun ve tombuldur. Ebu Berke rivayetin devamında Medine Yahudileri arasında böyle bir çocuğun doğduğunu duyduklarını ve Zübeyr b. Avvam ile gidip çocuğu, anne ve babasını gördüklerini belirtmektedir.[119]

Bu rivayetler yukarıda zikrettiğimiz Abdullah b. Ömer’in rivayetiyle çelişmektedir. Rivayette, Abdullah b. Ömer İbn Sayyad’la iki defa karşılaşğını, ilk karşılaşğında gözünün durumu ile ilgili herhangi bir aksaklıktan bahsetmediğini, ikinci sefer karşılaşğında ise İbn Sayyad’ın gözünün şiştiğini bildirmektedir. Gözünün ne zaman şiştiğini İbn Sayyad’a sorduğunda da İbn Sayyad’ın bilmiyorum cevabını verdiğini görmekteyiz. Bu olayıda Abdullah b. Ömer İbn Sayyad’ın Deccal olduğu kanaatiyle yorumlamıştır. İbn Sayyad’ın başının üstünde gözünün olması! Eşekten daha şiddetli anırması! Dayak yemesi! Ve bunların hiçbirinin farkında olmaması! Bizim bu rivayetlere ihtiyatla karşılamamıza neden olmaktadır.

Deccal, Hıristiyan kültüründe bazen kör, bazen tek gözlü olarak geçmektedir. İslam kültüründe de bir gözü kör olarak ifade edilmektedir. Kaynaklarda geçen bu durumun İbn Sayyad’da da bulunduğunu görmekteyiz. Deccale nisbet edilen bu özelliğin İbn Sayyad’da da bulunması kanaatimizce İbn Sayyad’ı Deccal olarak gösterme çabasının bir ürünüdür. İbn Sayyad’ın yaşadığı zaman diliminde böyle bir durumun olduğu sabit olsa idi, rivayetlerde geçtiği şekliyle zıtlıklar olmazdı. İbn Sayyad’ın tek gözlü olması farklı yorumlarda bulunulmadan, çelişkilere girilmeden olduğu gibi yansıtılırdı.Fakat durum bunun tam tersidir. Ne Hz. Peygamber’den ne de birkaç istisna dışında (ki bu istisnalarda hep aynı şahıslardır) İbn Sayyad’ın durumu hakkında anlatıldığı şekilde bir bilgi yoktur.

Bu rivayetlerde ortaya konulduğu gibi çelişkiler çoktur. Hz. Peygamber’in bu şekilde bir ifade de bulunacağını da kabul etmiyoruz. Hz. Peygamber’in Medine’de doğan ve bir gözü olmayan bir çocuğu (İbn Sayyad) Deccal zannederek, rivayetlerde geçtiği gibi hareket etmesi, onun mırıldamalarından bir şeyler çıkarmaya çalışması v.b. davranışları Hz. Peygamber’den kesinlikle kaynaklanmadığı kanaatindeyiz. Bize göre bu ortaya konulan durum âlimlerimizin rivayet düşkünlüklerinden kaynaklanmaktadır. Bunun neticesinde de çelişkili bu rivayetler ortaya çıkmaktadır. Sonucunda da bu çelişkili rivayetleri kurtarmak için zorlama tevillere başvurulmaktadır.

Başka bir yönden baktığımızda da bu tek gözlü olma durumu bizim kaynaklarımıza Apokaliptisizm’in ( Sami kültür geleneği içinde uzunca bir süreye yayılmış belli bir dini literatür. Bu literatürün karakteristik özelliği dünyanın sonuna ilişkin konuşmasıdır.)[120] bir yansıması olarak geçtiğidir. Deccalin bu özelliğini, diğer kaynaklarda geçen şekliyle bir karşılaştırma yaparak bu kültürlerin bizim kültürümüze etkisini ortaya koymuştur. Bizim açımızdan bu tür haberlerin kaynağını ortaya koymak açısından bu çalışmanın önemi büyüktür.

“Buhari’de geçen bir hadis, Deccal’i şöyle tanımlamaktadır:

Hiçbir peygamber yoktur ki, toplumunu Tek Gözlü’ye (Deccal) karşı uyarmamış olsun. Dikkat edin onun tek gözü kördür, ama sizin Rabbiniz öyle değildir. Deccal’in gözleri arasında ‘kâfir’ yazılı olacaktır. (Buhari, Sahih, Fiten, 26, IX. 60.45.)

Nuaym ise Deccal’in sol gözünün şaşı olduğunu, alnında ‘kâfir’ yazılı olduğunu ve gözünde büyük bir et beni bulunduğunu Rasulullah’a dayandırdığı bir rivayetle aktarmaktadır. Hadisin ravisi Sehl, bu yazıyı şöyle tasvir etmektedir: “Bu kef, fe ve re harflerinin yazı gibi birbirlerine bitişmesinden oluşmaktadır.” ( Nuaym, Fiten, s. 317.)

Deccal’in ayrıntılı tasvirlerini Apocalypse of Daniel ‘de de bulmaktayız. Bu tasvirler genellikle onu güçlü, fakat çirkin bir insan olarak tasvir etmektedir. Ayaklarının izi geniştir, sabah doğan yıldız gibidir. Uzun yüzlü, uzun burunlu birisidir. Bu tasvir Deccal’in alnındaki yazıyı okuyarak bitmektedir:

... Alnında üç harf bulunacak A.K.T.; A. ‘inkar ediyorum’; K. ‘ve kesinlikle inkar ediyorum’; T. İse, ‘iğrenç canavar’ anlamına gelmektedir. Deccal öğretecek ve öğretilecektir. ( Apocalypse of Daniel, 9/10-27.)”[121]

Yukarıda ortaya koyduğumuz durum bize bu tür rivayetlerin başka kültürlerden geldiğini göstermektedir.

2-    Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ın Deccal olduğu hususunda yemin etmesi

Bu konuda rivayetlerde geçen haber şu şekildedir:

Muhammed b. Münkedir anlatıyor: Cabir b. Abdillah, İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda yemin ederdi. Ben: “ Sen, Allah’a yemin de ediyorsun ha!” dedim. Bana şu cevabı verdi. “ (Nasıl etmeyeyim?) Ömer b. el-Hattab, Rasulullah’ın yanında İbn Sayyad’ın Deccal olduğu konusunda yemin ettiğini işittim. Buna rağmen Peygamberimiz kendisini reddetmemişti.”[122]

İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunda kesin yargıya varanlar bu rivayeti

temel almışlardır. Ama rivayet ile ilgili görüş bildiren âlimler bu konuda da birbirlerine zıt yorumlarda bulunmuşlardır. Kimi, İbn Sayyad’ın Deccal oluşunu savunmuşlar, kimileri de kesin bir dille reddetmişlerdir. Böylesine önemli bir konuda alimler arasında bir uzlaşmanın olmaması da bu rivayetlerin Hz. Peygamber’den değil, bu çelişkili rivayetleri nakleden, bunları eserlerine alan hadis imamlarımızdan kaynaklandığı kanaatine bizi sevketmektedir. Sonucunda da körü körüne bir taklit neticesinde ortaya çıkan çelişkileri giderme adına zorlama tevillere başvurulmaktadır.

İbn Sayyad’ın Deccal olup olmaması konusunu âlimler şu şekilde tevil etmişlerdir:

1.     Hadislerin zahirinden anlaşılan Rasulullah’a, İbn Sayyad’ın Deccal olduğu ile ilgili olarak bir vahiy gelmemiştir. Sadece İbn Sayyad’ın özellikleri bildirilmiştir.[123]

2.   İbnu’l-Esir, İbn Sayyad’ın bilinen anlamda Deccal olmadığını, büyük ihtimalle Hz. Peygamberin vefatından sonra müslümanlığı kabul ettiğini, bu sebeble sahabi sayılmaması gerektiğini ifade etmektedir. [124]

3.   Hz. Peygamber devrinde yaşayan İbn Sayyad ahir zamanda çıkması beklenen Deccal değil, sayıları otuz civarında olduğu bildirilen Deccallerden biridir. [125]

4.    İbn Battal ve el-Beyhaki, Hz. Peygamberin Hz. Ömer’in yemin etmesi karşısında kendisini reddetmeyerek susmasını, Hz. Peygamberin onayı olarak değilde tereddüde düşmesi şeklinde ifade etmişlerdir. Hz. Peygambere bilahere İbn Sayyad’ın Deccal olmadığı yönünde Allah’tan vahiy geldiğini, Deccalin başka bir varlık olduğunu söylediğini belirtmişlerdir. [126]

5.    Rivayetlerde geçtiği gibi Hz. Ömer, İbn Sayyad’ın boynuna vurmak istemiştir. Hz. Peygamber de “ Eğer bu oysa (Deccalse), sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldürmekte senin için bir hayır yoktur” buyurduğu geçmektedir. [127]

6.    Nevevi, ulemanın şöyle söylediğini belirtir: “ Onun kıssası müşkil, durumu ise müştebih (karmaşık)’dir. Meşhur Mesih Deccal mıdır? Yoksa başkası mıdır? Belli olan bir şey var ki, o Deccallerden bir Deccaldir.” [128]

7.    Keşmiri: “İbn Sayyad’ın büyük deccal olmasa da küçük deccal olmasına ne mani var? “[129] diyerek İbn Sayyad’ın Deccal olduğunu vurgulamaktadır.

8.    İbni Kesir, doğru olanın Deccal’in İbn Sayyad’dan başka birisi olması gerektiğini, İbn Sayyad’ın Deccallik yapanlardan bir kimse olduğunu fakat daha sonra tevbe ederek müslüman olduğunu ifade etmiştir. [130]

İbn Sayyad’ın Deccal olup olmaması konusunda bazı kaynaklarda geçen görüşleri sunduk. Görüşlerin kendi içerisindeki uyumsuzluğu net olarak görülmektedir. Bizim ilgimizi çeken asıl yön; “ Hz. Peygambere bu konuda vahiy gelmiştir” şeklindeki ifadelerdir. Rivayetteki çelişkileri gidermek adına zorlama tevillerde bulunan alimlerimizin; ‘Hz. Peygamber’e bu konuda vahiy gelmiştir’, şeklinde bir görüş ortaya koymaları bize göre ilginç bir durumdur. Hz. Peygambere Kur’an dışında vahyin geldiğini ifade eden âlimlerimize katılmadığımızı, bu tür haberleri değerlendirirken temel kıstaslarımızın ve ana çerçevemizin aşağıda sunacağımız görüş olduğunu belirtiriz. Bu çalışmamızda bu ve benzeri haberleri aşağıda sunacağımız genel çerçeve içinde ve ona uyumlu bir şekilde yorumladığımızı ifade ederek, bu temel çerçeveyi şu şekilde özetleyebiliriz:

“Vahyin muhatabı olan Hz. Peygamberin her sözünü her fiilini vahye dayandırma, Hz. Peygamber’in, geçmiş milletlerin tarihlerinden, insanların genel karakterlerinden hareketle zan, tahmin ve tefekkürüne dayanarak söylediği bazı kanaatlarine gaybi bir haber niteliği atfetme, beşeri vasıtaları görmezlikten gelerek, her haberin arkasında ilahi bir ihbar ve iletişim olduğunu varsayma ve nihayet bunları, Nübüvvet alameti ve hatta mucize olarak görme, özellikle Hz. Peygamber’e yetişemeyen tabiilerden itibaren başlayan ve yıllar ilerledikçe katlanarak gelişen bir eğilim olup, Hz. Peygamber’i yanlış 375

yorumlamanın bir sonucudur.”

3-    İbn Sayyad’ın İsfehan’a gitmesi

Bazı rivayetlere göre, İbn Sayyad bir ara İsfehan’a gitmiştir. Oradaki Yahudiler kendisini defler çalarak, kandiller yakarak karşılamışlardır. Bu Yahudiler İbn Sayyad sayesinde Araplar’ı mağlup edeceklerine inanmışlardır. [131] [132]

İbn Sayyad’ın İsfehan’a gitme olayı da yine İbn Sayyad’ı Deccal olarak gösterme çabasının bir ürünü olduğu kanaatindeyiz. Deccal’in İsfehan’da ortaya çıkacağı ve yetmiş bin İsfehanlının Deccalin peşinde gideceği rivayetlerinde[133] belirtildiği gibi İbn Sayyad da bir şekilde İsfehan’la ilintilendirilmiştir. İbn Sayyad’ın gözünün durumunda olduğu gibi bu olayda da onun Deccal olmasının önü açılmaktadır. Kanaatimizce bu durumun İbn Sayyad’ı Deccal olarak gösterilmesi gayesini pekiştirmekten başka bir amacı yoktur. Çünkü Deccal konusunda mekân olarak İsfehan’ın yeri doldurulamaz. Deccal İsfehan’da peşinde yetmiş bin kişi olarak yürüyeceği, hatta İsfehan’da çıkacağı yerin adının açıkça zikredilme( İsfehan’ın Restekbaz köyü)[134] son derece önemlidir. Bundan dolayı da Deccal ile ilgili bilgiler verilirken şarihlerimiz İsfehan’ı kullanmaktadırlar.

Reşid Rıza da Deccal hadislerinin kıyametin ansızın kopacağını ifade eden ayetlere ters düşğünü ifade ederek, Deccale verilen olağanüstü işlerin büyük peygamberlere bile nasip olmadığını belirtmiştir. Hadis metinleri arasında Deccalin çeşitli mekânlardan (Şam, Horasan, İsfehan, Yemen) çıkacağı; zaman itibariyle de kendi zamanında, kıyamete yakın bir zamanda çıkacağı gibi alternatifli olmasını, isminin İbn Said veya İbn Sayyad olacağı şeklinde çelişkiler bulunduğunu kaydetmektedir.[135]

4-    Hz. Peygamberin isim vererek iki Deccal’i belirtmesi

Hz. Peygamber zamanında hem İbn Sayyad, hem de Cessase kıssasındaki zat Deccal olarak olarak gözükmesi iki Deccal varmış izlemini uyandırmaktadır. Hadis şarihlerini İbn Sayyad’ın bu yönü de çokca meşgul etmiştir. Bu konu ile ilgili olarak yapılan yorumları şu şekilde ifade edebiliriz:

1.    Nevevi: “ İbn Sayyad’ın kim olduğu hususunda büyük ihtilaflar vardır. Onun Deccal olmadığını söyleyenler Temim ed-Dari’nin Cessase hadisini delil getirmektedirler. İbn Sayyad’ın özellikleri Deccalin özelliklerine benzeyebilir. O, insanlar için bir imtihandır ve Allah inananları onun şerrinden korumuştur. Hz. Peygamberin Hz. Ömer’in yeminine karşı çıkmamasının sebebi Hz. Peygamberin İbn Sayyad’ın Deccal olup olmadığı hususunda tavakkuf etmesidir. Daha sonra onun Deccal olmadığı Temim hadisinde açıklandığı kendisine açıklanmıştır. [136] İbn Sayyad Rasulullahın söz ettiği yalancı Deccallerden biridir. Onun Deccal olduğunu söyleyenler Temim’in rivayetini duymamışlardır. “ [137]

2.    İbn Hacer : “ Temim’in hadisinde geçenle, İbn Sayyad’ın Deccal olduğuna dair hadisin arasını bulmanın en uygun yolu şudur: Temim’in gözleriyle gördüğü bağlı yaratık gerçek Deccaldir. İbn Sayyad ise İsfehan’a gidene kadarki süre zarfında Deccal süretinde ortaya çıkmış bir şeytandır. İsfehan’a gittikten sonra Allah’ın çıkmasını takdir ettiği süreye kadar (Temim’in zikrettiği) diğer Deccal’le beraber İsfehan’ da saklanacaktır.” [138]

3.    Aliyyu’l-Kari: “ İbn Sayyad hadisiyle Temim hadisi birbirleriyle çelişmez. Deccal’in farklı bedenleri vardır. Zahiren his âleminde bulunmaktadır. Durumlara göre şekil değiştirmektedir. Batıni açıdan ise zincir ve halatlarla bağlıdır.” [139]

Âlimlerimizin bu konuda ki yaklaşımları da bize ilginç gelmektedir. Birbirleriyle çelişen iki rivayeti kurtarmak için zorlama tevillere başvurduklarını görmekteyiz. Bunu yaparken de Deccal ile ilgili rivayetlerdeki bilgilere başvurdukları ve o bilgileri süsleyerek bir sonuca ulaşmaya çalıştıkları izlenimini bize vermektedirler. Şöyle ki; İbn Hacer rivayetleri kurtarmak için İbn Sayyad’ı önce şeytan olarak nitelendirmekte, sonra onu Deccallerin çıkacağı İsfehan’a (İsfehan ile ilgili açıklamalarımızı daha önceden vermiştik) göndermektedir. Bu yoruma göre, her iki Deccal de (İbn Sayyad, Temim’in zikrettiği yaratık) belli bir müddete kadar İsfehan’da saklanmaktadır. Aliyyu’l-Kari ise tamamen soyut yorumlarda bulunmaktadır.

İbn Sayyad’a İbn Hacer’in yorumunda belirtmiş olduğu, olağanüstü bir özelliğin (İbn Sayyad İsfehan’a gidene kadarki süre zarfında Deccal süretinde ortaya çıkmış bir şeytandır. İsfehan’a gittikten sonra Allah’ın çıkmasını takdir ettiği süreye kadar (Temim’in zikrettiği) diğer Deccal’le beraber İsfehan’da saklanacaktır.) verilmesi kanaatimizce Deccal’in Hz. İsa ile olan irtıbatıyla alakalandırma gayretinin bir yansımasıdır. Hadislerde geçtiği üzere Deccal’in, kıyamette zuhur edecek olan sağ gözü

kör, iki gözü arasında kâfir yazılı ve çocuğu olmayan yalancı bir kişi olduğu; Müslümanları ifsad edip kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyeceği, Mekke ve Medine’ye girmesine müsaade edilmeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içinde istidraç türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, İsa’nın yere inip onu öldüreceği belirtilmektedir. [140]* İbn Sayyad da, rivayetlerde belirtildiği üzere, Hz. İsa’nın öldüreceği Deccal olabilir mi? Hz. İsa’nın Nüzulü konusunda ihtilaflar mevcut iken, İbn Sayyad’ın Allah’ın takdir edeceği süreye kadar İsfehan’da saklanması sünnetullah ile ne derece uyuşur? Bizce tartışmalı olan konulardaki İbn Sayyad’a atfedilen bu tür özellikler kişisel yorumlardır. Gerçekle uyuşacak bir yönü yoktur.

5-    İbn Sayyad’ın Nihavend Fethinde bulunması

Neysaburi, İbn Sayyad ile ilgili olarak şu bilgileri vermektedir: “ İbn Sayyad Nihavendi fethedenler arasında bulunuyordu. Kaleyi kuşattıklarında bir rahip ortaya çıktı ve şöyle dedi: “ Bu kaleyi tek gözlü Deccalden başkası fethedemez.” Bunun üzerine İbn Sayyad öne atıldı. Kalenin kapısı açıldı ve Müslümanlar kaleye sahip oldular. Orada bulunanlar Deccalin İbn Sayyad olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. “ [141]

Bu rivayet bize İbn Sayyad hakkındaki yorumların farklı bir boyutta ele alınması açısından ilginç gelmektedir. Hz. Peygamberin Deccal olarak bildirdiği! İbn Sayyad’ın yukarıda Neysaburi’den aktardığımız Nihavend fethine kadar hala Deccal olup olmamasının tartışılıyor olması bize göre üzerinde durulması gereken bir durumdur. Garip olan bir olay neticesinde İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunda görüş birliğine varılması, Hz. Peygamberin söylemiş olduğu iddia edilen İbn Sayyad rivayetlerinin ne derece sahih olduğunu göstermektedir. Rivayetlerin kendi içindeki çelişkileri bir yana, müslümanların hala İbn Sayyad’ı tam olarak ifade edemedikleri, bir yere yerleştiremediklerini bu olay bize göstermektedir. Diğer bir açıdan da rivayetlerde Deccal olarak belirtilen, müslümanlar arasında şüphe ile bakılan İbn Sayyad İslam ordusu içerisinde bir fethe katılıyor. Garip olan başka bir yön; bir rahibin olayı yönlendirmesi, özellikle tek gözlü Deccalden! başkasının kale kapısını açamayacağını söylemesi. Bütün bu rivayetleri ve görüşleri toplayacak olursak şöyle bir değerlendirme de bulunabiliriz: Hz. Peygamber döneminde yaşamış olan İbn Sayyad Hz. Peygamberin vefatından sonra hala Deccal olduğuna karar verilememiş bir kişiliktir. Bu durumda bize Deccal anlayışının Hz. Peygamber’den sonra da artarak devam ettiğini göstermektedir. Buna sebep olarakta kanaatimiz Hz. Peygamber’den sonra meydana gelen Hz. Osman’ın katledilmesi, fitne olaylarının çoğalması, insanların kamplara bölünmesi olayları karşısında müslümanların psikolojik durumlarıdır. Her kötü olayın ardından Deccal inancının artması ve buna somut bir isim koyma arayışıdır.

6-    İbn Sayyad’ın kendisine Deccal diye isnadda bulunanları reddetmesi

Daha önce zikrettiğimiz İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde geçtiği üzere hakkında deccal olduğu ile ilgili söylentilerden rahatsızlık duyduğunu İbn Sayyad’ın Ebu Said el- Hudri ile yaptığı konuşmalardan anlıyoruz. Şöyle ki; Mekke’ye giderken Ebu Said el- Hudri ile arkadaşlık kuran İbn Sayyad kendisinin Deccal olmadığını birtakım deliller getirerek ortaya koymaya çalışğını görüyoruz. Bu deliller; Deccalin çocuğunun olmayacağını fakat kendisinin bir çocuğunun bulunduğunu, Deccalin Mekke ve Medine’ye giremeyeceğini fakat kendisinin Medine’de doğduğunu ve Mekke’ye gitmekte olduğunu ifade etmesidir. Rivayetin devamındaki gariplik ise bütün bunları söyleyen İbn Sayyad’ın, deccalin doğduğu ve kaldığı yeri, nerede olduğunu yemin ederek bildiğini söylemesi ve kendisine deccal olma teklifi edildiğinde bunu seve seve kabul edeceğini belirtmesidir. [142]

Bu rivayetlerde İbn Sayyad’ın Deccal ile ilgili kendisini savunması ve savunurken ileri sürdüğü deliller somut ve gerçektir. Deccal ile ilgili ortaya konulan özelliklerin İbn Sayyad’da olmadığının açık bir delilidir. Buna rağmen onu Deccal sınıfına sokmak Deccal’in özelliklerini belirten rivayetlerle çelişen bir durumdur. Çünkü bu olay Hz. Peygamberin vefatından sonra gerçekleşen bir olaydır. Dolayısıyla bu olaydan sonra yapılan yorumlar şahsi kanaatlerdir. Bu şahsi kanaatlerin ısrarla sürdürülmesi olayın İbn Sayyad rivayetinin ötesinde başka bir nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir. Yine bu olay bize Deccal ile ilgili rivayetlerin çelişkilerle dolu olduğunu göstermesi açısından da bir örnektir. İbn Sayyad’ın konuşma sonrasında ifade ettiği aksi görüşü onu Hz. Peygamberin “zihin düzeni bozulmuş, kafası karışşşeklinde ifade etmesi babında yorumlayabiliriz. Dolayısıyla İbn Sayyad’ı Deccal olarak değil de akıl hastası veya meczup olarak düşünebiliriz. Veya buradaki çelişkiyi yine İbn Sayyad’ı, Deccal olarak gösterme gayretlerinin bir tezahürü olarak da görebiliriz. Çünkü insanların kendisine Deccal olarak bakmalarından rahatsız olan ve bunu bir çığlık gibi net ifadelerle kabul etmeyen, gerçekçi delillerle reddeden İbn Sayyad sonra kendisine bu görev verilirse seve seve kabul edeceğini belirtmesi kanaatimizce garipliklerle, çelişkilerle dolu olan rivayete bir gariplik ve çelişki daha katmaktadır. Burada yeri gelmişken İbn Sayyad’ın Deccal’in çocuğu olmayacak ama benim çocuğum var diye ifade ettiği oğlundan bahsetmemizin somut olarak rivayeti desteklemesi açısından iyi olacağı kanaatindeyiz: Kaynaklarda İbn Sayyad’ın oğlu olarak; Umare b. Abdullah b. Sayyad el-Ensari (Ebu Eyyub el-Medeni) geçmektedirir. Hayatı ile ilgili değerlendirmelerde de şu bilgiler verilmektedir: Cabir b. Abdullah, Said b. Museyyeb, Ata b. Yesar’dan hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de Dehhak b. Osman, Malik b. Enes, Muhammed b. Main, velid b. Kesir el-Medeni rivayette bulunmuşlardır. İbn Main ve Nesai Onun sika olduğunu söylemişlerdir. Malik b. Enes üstünlük konusunda Onu hiçbir kimsenin geçemeyeceğini belirtmiştir.[143] Künyesi Ebu Eyyub’tur. Beni Neccardandır. Mervan b. Muhammed’in halife olduğu sırada ölmüştür.[144] Umare b. Abdullah b. Sayyad Ebu Eyyub el-Medeni güvenilirdir. Hicri otuz yılından sonra vefat etmiştir.[145]

III- DUHAN

İncelediğimiz İbn Sayyad rivayetinde geçen “duhan” (duman), Huzefe b. el-Esid el-Gıfari’nin rivayet ettiği hadiste on kıyamet alametinden biri [146] olarak sayılmıştır. İbn Sayyad rivayetini değerlendirmemiz esnasında görüş açımızı daha geniş tutması, kaynaklarda geçen haberlerin birbirleriyle uyumlu yorumlanabilmesi açısından “duhan” (duman) kavramı ile ilgili temel bilgileri özetlemek isabetli olur kanaatindeyiz.

A- DUHAN KAVRAMI

“Dahn” kökü Arapça’da tütmek, dumanı çıkmak, havada tozun yükselmesi, yemeye tütünün sinerek tadının tütün kokması, kötü huylu olmak, bir nesnenin renginin bozlaşması, akıl, din ve soy bakımından değişmi manalarına gelir. Aynı kökten türemiş isim olan “duhan” ise: Tütün, duman, kılıcın namlusundaki cevher anlamlarına gelir. Yine bu kökten türemiş olan “dahine” ocakların bacası (buhari-tütünlük), odaları tütsülemek için kullanılan tütsü, sıcak gün; dahan; Fitne, fesat; dahna, bir tür serçe kuşu demektir. [147]

B- KUR’AN-I KERİM’DEKİ KULLANIMI

Kur’an-ı Kerim’de duhan iki ayette yer almıştır. Yine aynı şekilde 44. sürenin de adını teşkil etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de geçen ayetler;

1.    Sonra, duman halinde bulunan göğe yöneldi, ona ve yeryüzüne: "İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin" dedi. İkisi de : "İsteyerek geldik" dediler.[148]

2.    O gün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu, can yakan bir azaptır.[149]

Duhan Kur’an-ı Kerim’de geçtiği her iki ayette de “duman” anlamında kullanılmıştır.

Duhan kelimesinin, hem özel adını hem de nuzül sebebini oluşturduğu surede yer aldığı ayetten önceki ayetlerde Allah’ın birliği ve O’nun kâinata hâkim olduğu üzerinde durulur. Daha sonra Allah’ın, rahmetinin bir eseri olarak insanlığı doğru yola iletmek üzere peygamberler gönderdiği bildirilir. Bütün bu uyarılara rağmen zamanlarını boşa geçirip oyalanmaktan başka bir şey yapmayan inkârcıları elem verici azap niteliğinde bir dumanın (duhan) saracağı, bu elim azabın kaldırılması halinde iman edeceklerine dair söz verecekleri ifade edilir. Ayetlerin devamında ise onların bu sözlerinde durmayacakları şu sözlerle haber verilir: “Biz azabı geçici bir zaman için kaldıracağız, fakat siz yine eski halinize döneceksiniz. Onları müthiş bir yakalayışla (batşe-i kübra) yakalayacağımız gün öcümüzü mutlaka alırız” (ed-Duhan 44 / 15-16)[150]

C- HADİS KAYNAKLARINDAKİ KULLANIMI

İslam âlimleri yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde geçen duhanın mahiyeti ile ilgili iki yorumda bulunmuşlarıdır. Bu yorumlar şunlardır:

1.    “Duhan” (duman) kıtlık ve kuraklık demektir. Kiyamet alametleriyle bir ilgisi yoktur. Bu durum Hz. Peygamber devrinde yaşanmış bir olaydır. Bu görüşün dayandığı hadis-i şerifte şimdi zikredeceğim Abdullah b. Mes'ûd'dan gelen rivayettir: Rasûlullah (s.a.s.), Kureyş'in kendisine şiddetle isyanını görünce: "Yarab! Yusuf'un yedi (yılı) gibi onlara da yedi (yıl kıtlık) vermek suretiyle bana yardım et" diye dua etmişti. Onları bir kıtlık yakaladı. Birçokları açlıktan öldü. Derileri, ölü etlerini ve kemikleri yediler. Yerle-gök arasını herkes açlıktan duman gibi görüyordu. Nihayet Ebû Süfyân Hz. Peygamber'e gelerek dedi ki: "Ya Muhammed! Sen bize akrabayı gözetmemizi emrediyorsun. Hâlbuki kavmin açlıktan ve kıtlıktan helâk oldu. Allah'a dua et de onlardan bu belâyı kaldırsın." Bunun üzerine Hz. Peygamber dua etti, kıtlık geçti. Bol yağmura kavuştular. Refaha kavuşunca yine eski inançsızlık ve isyankârlık hallerine döndüler. Bunun üzerine Duhân suresinin 10-15. ayetleri indi. Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır. (İşte o zaman insanlar:) Rabbimiz! Bizden azabı kaldır. Doğrusu biz artık inanıyoruz (derler). Nerede onlarda öğüt almak? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti. Sonra ondan yüz çevirdiler ve: Bu, öğretilmiş bir deli! Dediler. Biz azabı birazcık kaldıracağız, ama siz yine (eski halinize) döneceksiniz.[151] İbn Mes’ud dedi ki: Yani ahiret azabı (bir müddet için) kalkacaktır. “ Onları çarptıkça çarpacağımız büyük gün, öcümüzü şüphesiz alırız” mealindeki ayette geçen çarpma olayı Bedir savaşında gerçekleşmiştir.”[152]

Bu görüşü savunanların ortaya koydukları fikirleri şu şekilde özetleyebiliriz: Bu ayetlerde onların azabın kaldırılmasını istemeleri ve azabın kaldırılması durumunda eski hallerine dönücü olmaları ayetin kıyametle ilgili olmadığını gösterir. Çünkü duhan kıyamet alameti olacak olsa zuhurunda ne kâfirlerin “azabı kaldır” demelerine imkân kalır, ne de “azabı kaldırıcıyız” cevabı sahih düşer. Aynı kanaati paylaşan Nevevi, azabın kaldırılması ve insanların geri dönüşleri ahirette olamayacağına göre ayette söz konusu edilen olaylar bu dünyada vuku bulacaktır, demektedir. [153]

2.                  Bu hadisi temel referans kabül eden âlimlere göre de “duh” (duman) kıyamet alametlerinden olan ve göğü kaplayacak bulunan dumandır. Duhan (duman) Kiyametin yaklaşğı zaman ortaya çıkacaktır. Dayandıkları hadis-i şerifte : “ Kıyamet alametlerinin ilki duhan (duman), Meryemoğlu İsa’nın inmesi ve Aden’in

derinliklerinden çıkacak olan bir ateştir ki insanları mahşere sevkedecektir.” Duhan’ın ne olduğu sorulunca da, “Şimdi sen, göğün, açık bir duman çıkaracağı günü gözetle. Duman insanları bürüyecektir. Bu, elem verici bir azaptır.”[154] ayetleri okumuş ve bunun doğu ile batının arasını dolduracak ve kırk gün kalacak bir duman olduğunu, mü’mini nezle, kâfiri ise sarhoş yapacağını bildirmiştir.[155]

Bu görüşü savunanlar Duhanın kıyamet alameti olarak zuhur edeceğini haber veren hadisleri temel alarak görüşlerini bildirmişlerdir. Duman ile ilgili diğer hadisleri de şu şekilde belirtebiliriz:

3.    Huzeyfe b. Esid el-Ğifari ‘den rivayet edilmiştir. Huzeyfe şöyle demektedir: Biz kendi aramızda kiyamet ile ilgili konuşuyorken Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Ne hakkında konuştuğumuzu sordu. “Kiyametten konuşuyorduk” diye cevap verdik. Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem): “ Siz ondan önce on alamet görmedikçe o kopmayacaktır” buyurdu. Dumanı, Deccal’i, dabbeyi, güneşin battığı yerden doğuşunu, İsa b. Meryem’in inişini, Ye’cuc ve Me’cuc’u, biri doğuda, biri batıda, biri de Arap yarımadasında olmak üzere üç yerin batacağını, bunların sonunda Yemen’den çıkıp insanları haşrolunacakları yere sürecek bir ateş olacağını saydı.[156]

4.    İbn Mes’ud dedi ki : “ Beş alamet(meydana gelip) geçmiştir: Duman, Lizam, Rum’un galibiyeti, çarpılma (batşe) ve ayın ikiye bölünmesi.”[157]

D- DUHAN İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME VE İBN SAYYAD İLE İLİŞKİSİ

“Duhan” konusu da İslam literatüründe kıyametin büyük alametlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de öz olarak Allah’ın bildirmiş olduğu tüm uyarılara rağmen zamanlarını boşa geçirip oyalanmaktan başka bir şey yapmayan inkârcıları elem verici azap şeklinde ifade edilen bir dumanın (duhan) saracağından, inkârcılarında bundan kurtulmak için bu azap eğer kendilerinden kaldırılırsa iman edecekleri ile ilgili söz vereceklerini ifade eder. Hadis kaynaklarında da “duhan”ın mahiyeti ile ilgili görüşler sunulmuştur. Bu görüşleri iki kategoride değerlendirilmiştir. Bunlarda yukarıda belirttiğimiz gibi;

1.    Abdullah b. Mes’ud’a isnad edilen rivayet. Burada söz konusu edilen Mekke döneminde gerçekleşen kıtlık (duhan), Müşriklerin Bedir Gazvesinde uğrayacakları yenilgi (batşe-i kubra).[158]

2.    Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Zeyd b. Ali, Ebu Hureyre ve Huzeyfe b. Yeman’a dayandırılan görüş. Zemahşeri, Fahreddin er-Razi, Kurtubi ve İbn Kesir gibi tefsir âlimleri de savundukları bu görüşe göre duhan kıyametin yaklaşğı sırada ortaya çıkacak olan dumandır. Yani duhan kıyamet alametlerinden biridir.[159]

Özetlediğimiz kadarıyla duhan olayı da tartışmalı bir konudur. Yapılan kişisel yorumlardır. Buna rağmen duhanın bir kıyamet alameti olmadığı da öne sürülen kanıtlara göre daha ağır basmaktadır. Şöyle ki;

1.    “Rabbimiz, azabı üzerimizden kaldır!” (ed-Duhan 44/12) mealinde sunulan isteğin “Azabı üzerinizden biraz kaldıracağız” (ed-Duhan 44/15) şeklinde cevap bulmasıdır.

2.      Taberi, bu ayetlerin İbn Mes’ud’un görüşlerini güçlendirdiğini belirterek, İbn Mes’ud’un görüşünün benimsenmesi gerektiğini söylemiştir. [160]

3.      Şevkani, Duhan suresinde yer alan dumanın ve batşe-i kübranın Mekke’de Kureyş’in başına gelen sıkıntıdan dolayı göğün kendilerine duman gibi görünmesi ve Bedir savaşında kıskıvrak yakalanmaları anlamına geldiğini belirtmiştir. Ayrıca hadislerde geçen kiyametten önce bir dumanın çıkacağını söylemenin de mümkün olduğunu söylemiştir. Fakat bunun da duhan suresinde geçen dumanla bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürmüştür. [161]

4.      Süleyman Ateş ise, İbn Mes’ud’un görüşünün daha doğru olduğunu belirterek şu yorumlarda bulunmaktadır: “ Bize göre İbn Mes’ud’un dediği gibi ayetlerdeki olaylar, Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) zamanında geçmiş olan olaylardır ve işaret edilen olay Bedir savaşında olmuştur. Özellikle tozlu alanlarda geçen savaşta atlı ve yayaların dal, kılıç birbirlerine girmelerinden her tarafı toz kaplar. Kalkan tozlar, bulut gibi göğe yükselir, tozdan göz gözü görmez olur. Arabistan’da rüzgâr çıktığı zaman göğü toz bulutu kaplar. Buna bir de korku eklenirse insanın görme alanı çok daralır. Bedir savaşı, Bedir vadisinde, diz boyu toz olan bir yerde cereyan etmiştir. İşte ayette ileride vukubulacak ve müşrik liderlerini bozguna uğratacak, işkenceye uğratılan müslümanların öclerinin alınacağı bu savaşa işaret edilmektedir. Gerçekte ayette ne kıtlık yıllarına, ne de kıyamet alametlerine işaret vardır. Bunlar sonradan ayetlere yakıştırılmışlardır.”[162]

Duhan ile ilgili İlyas Çelebi’nin yapmış olduğu şu değerlendirmenin konuyu açıklığa kavuşturacağı kanaatindeyiz. Ona göre: “ Hadis kitaplarında yer alan duhanla ilgili rivayetler tedkik edildiği zaman bunların hiçbirinin tevatür derecesine ulaşmadığı, hatta bir kısmının mevkuf olduğu görülür. Kur’an’daki ifadede duhanın yakın geleceğe ait olduğu anlamını çıkarmayı zorunlu kılacak bir yön yoktur. Aksine ayetin nüzul sebebi hakkında yer alan rivayetler ve bizzat ayette mevcut bazı ifadeler onu geleceğe değil, geçmişe doğru anlamının daha doğru olacağı görüşünü desteklemektedir. Bu duruma göre duhanın kıyamet alameti olduğu neticesini doğuracak mesnedlerin bulunmadığı ve böyle bir itikadi zorunluluğun olmadığı söylenebilir.”[163]

“Duhan” konusunu bu şekilde değerlendirdikten sonra, bu konunun İbn Sayyad ile ne alakası olabilir? Sorusuna cevap arayabiliriz. İlk önce İbn Sayyad’ın “duhan” kavramıyla karşılaşma sahnesinin rivayette nasıl geçtiğine bakmamızın doğru olacağı kanaatindeyiz. İbn Sayyad rivayetinde bu olay şu şekilde belirtilmektedir:

Cabir b. Abdillah’ın rivayet ettiği bir hadiste şöyle geçmektedir: “ Hz. Peygamber ile beraber yürüyorduk. Derken İbn Sayyad’ın yanına uğradı. Hz. Peygamber ona:

“Senin için bir şey sakladım” dedi. İbn Sayyad:

— Dumandır! Dedi. Hz. Peygamber:

“Sus! Sen değerini aşamazsın!” buyurdu. [164]

Rivayeti bu şekilde belirttikten sonra hadis şarihlerinin bu konudaki yorumlarını da sunmamızın yukarıda sorduğumuz soruya vereceğimiz cevapta katkısı olur kanaatindeyiz.

1.    Nevevi, İbn Sayyad’ın Hz. Peygamber’in Ben sana bir şey gizledim. Nedir o? diye sorunca Duh diye cevap verip Duhan diyememesini şi şekildi yorumlamaktadır. Senin gibi şeytandan bir kelime öğrenen kahinlerin yapacağı budur. Fakat Peygamberler öyle değildir. Onlara vahyedilen gaib ilmi tam ve açık olarak bildirilir, demek istemiştir... Hattabi de “Burada dumanın bir manası yoktur. Çünkü duman avuçta veya cepte saklanan bir şey değildir. Buradaki duh’dan kastedilen hurmalık ve bahçelik içinde bulunan bir evdir. Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) sana sakladım sözüyle, sana dumanın ismini sakladım manasını kastetmiştir, demişsede sahih ve meşhur olan kavle göre Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) Duhan ayetini saklamıştır. Bu ayette “Gökyüzünün aşikar bir duman getireceği günü gözet”[165] ayeti kerimesidir. Bazıları Duhan suresinin o anda yazılı olarak Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem)in elinde bulunduğunu söylemiş, bazıları da sadece duhan ayetini eline yazdığını bildirmişlerdir.[166]

2.    Nevevi yukarıda sunduğumuz bilgileri verdikten sonra Kadı Iyaz’ın da şu görüşünü belirtmiştir. “ En Sahih görüşe göre İbn Sayyad, Hz. Peygamber (salla'llâhü aleyhi ve sellem) in gizlediği bu ayetten kahinlerin adeti olduğu üzere yalnız bu yarım sözü söyleyebilmiştir. Çünkü şeytan kendisine göktaşı ermeden semadan kapabildiklerini kahinlere haber verir.” Gerçek olan meleklerin sırlarını çalmak için şeytanların alt semaya çıktıklarını ve onlardan bir iki kelime işitir işitmez, gök taşlarıyla taşlandıklarını Kur’an-ı Kerim haber vermektedir. Şeytanlar işittikleri bir doğruya bin yalan katarak vesvese suretiyle bunları kahinlere bildirirler.[167]

3.   İbn Kesir Hz. Peygamber İbn Sayyad’a. “Şüphesiz ben senin için bir şey sakladım” buyurması üzerine İbn Sayyad’ın da “O; duh (duman) diye cevap vermesi sonrasında “sus, sen hiçbir zaman değerini aşamassın” buyurması ile ilgili hadisi zikrettikten sonra: Hz. Peygamber İbn Sayyad için duhan ayetini gizlemişti. Onun bu hareketinden duhanın beklenen ve gözlenen bir şey olduğuna, İbn Sayyad’ın da cinlerin dili ve kahinlerin usulü ile bunu keşfedebildiğine işaret vardır” [168] demektedir.

Yorumlardan da anladığımız kadarıyla Hz. Peygamber İbn Sayyad’ın kâhinlik gibi bazı özelliklerini ortaya koymak için kendisine bu tür soruları sormuştur. Verdiği bilgiler çelişkili olunca da onun kâhin olduğunu belirtmiştir. Bu şekilde İbn Sayyad’a atfedilen daha önceki konularda belirttiğimiz özelliklere (kıyamet alametlerinden sayılan Deccal olması, Peygamberlik iddiasında bulunması, Harre savaşında kaybolması gibi) kâhin olması da eklenmiştir. İslam kaynaklarında tartışmalı olan bu tür konular, İbn Sayyad rivayetlerinde de geçmektedir.

İbn Sayyad’ın kaynaklarda yaptığımız incelemelerde burada iddia edildiği gibi kâhinlik yaptığına dair bir bilgi mevcut değildir. Sadece İbn Sayyad rivayetlerinde kendisine bu özellikler atfedilmekte, gerçek hayatta ise bu konuda onun hal ve hareketlerine değinilmemektedir. Yani İbn Sayyad bu özelliklerini yaşadığı müddet içersinde ‘ şu şekilde tezahür ettirmiştir ‘ diye bir bilgi söz konusu değildir. Hz. Peygamber hiçbir zaman kişilerin gizli hallerini açığa çıkartayım diye bir koşuşturmanın içine girmemiştir. Böyle garip davranışları da Hz. Peygamberi kullanarak ona atfetmenin doğru olacağı kanaatinde değiliz.

Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki; Ortaya konulan tüm bu rivayetlerde İbn Sayyad’ın konumu kıyamet alametleri haberlerinde nitelikleri belirtilen deccalin ve onun vasıflarının toplandığı bir kişilik olarak gösterme çabalarının bir yansımasıdır. Kıyamet alametlerinden sayılan fakat Hz. Peygamber döneminde gerçekleştiği görüşü ağır basan duhanın İbn Sayyad rivayetinde de kullanılması bu çabaların bir sonucudur. Kâhin olma durumu da yine onun bu özelliğini kullanarak insanların kafalarını karıştırıyor izlenimini vermek içindir. Bu şekilde o, yeryüzünde fitne yayan bir kişi konumunda sayılacaktır.

SONUÇ

“Rivayet Değeri Açısından İbn Sayyad Kıssası” ile ilgili yaptığımız bu çalışmada; İbn Sayyad’a atfedilen olağanüstü özelliklere değinilmiştir. Bu özelliklerin ne amaçla ifade edilmiş olabileceği ortaya konulmuştur. Çalışmamızda, önce konunun genel hatları, tenkide tabi tutulmadan verilmiştir. Bu genel konuların literatürümüzde ne şekilde tartışıldığı ifade edilmiştir. Sonra genel hatlarıyla ele aldığımız bu konular, konumuz olan İbn Sayyad rivayetlerine indirgenmiştir. Oradan çıkan sonuçta bu rivayetlere temel teşkil edilmiştir. Bütün bu harmanlama sonucunda da kendi görüşümüz sunulmuştur.

Çalışmamızı dört aşamadan geçirerek, sonuca ulaşmaya çalıştık. Birinci aşama da, İbn Sayyad rivayetlerinde geçen fitne, deccal, duhan gibi kavramların ne manaya geldiği ifade edilmiştir. İkinci aşama da, bu kavramların Kur’an-ı Kerim’de ne şekilde kullanıldığı ortaya konulmuştur.Üçüncü aşamada, Hadis kaynaklarındaki kullanımı ifade edilmiştir. Dördüncü ve son aşamada ise bu kavramların İbn Sayyad’la ne şekilde bir bağlantısı olabilir? sorusuna alimlerin yorumlarını da dikkate alarak cevap bulunmaya çalışılmıştır.

Yaptığımız değerlendirmelerdede Fiten haberlerinin Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla geldiğini ileri süren âlimlerimize katılmadığımız ifade edilmiştir. Çünkü Hz. Peygamberin mutlak olarak gaybi bir bilgiye sahip olduğunu kabul etmek, ortaya koyduğumuz sahih bilgilerle çatışır. Bunu kabul etmemiz söz konusu olamaz. Mutlak anlamda gaybı bilen sadece Allah’tır.

İbn Sayyad rivayetlerinin Fiten Haberleri arasında zikredilmesinin sebebi kanaatimizce Ona yüklenen olağanüstü özelliklerdir. İbn Sayyad’ın Deccal olması, peygamberlik iddiasında bulunması, kâhinlik yapması ve Harre olayında kaybolması, Onu bir şekilde fitne kavramının içine sokmaktadır. Fiten Haberleri boyutunda İbn Sayyad’ın iki yönü ele alınmıştır. Bunlar: 1. İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması. 2. İbn Sayyad’ın Harre olayında kaybolması.

İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde bazı çelişkiler vardır. Bu haberlerde bunun ötesinde tereddütlü noktalar, insanı şüpheye düşürecek ifadeler ve tahminlere dayalı bilgiler vardır. İbn Sayyad rivayetlerinde geçen bu bilgiler konusunda bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Çerçeveyi oluşturan bu temel bilgileri şöyle özetleyebiliriz:

İbn Sayyad’ın peygamberlik iddiasında bulunması ile ilgili rivayetlerde farklı bilgilerin mevcut olması bir çelişki olarak görülebilir. Olay aynı, sorular aynı fakat verilen cevapların farklı olması bizi bu şekilde düşünmeye itmiştir. Soru, Hz. Peygamberin İbn Sayyad’a “Benim Allah Resulu olduğuma sen şehadet eder misin?” dir. Verilen cevaplarda; 1. “Şehadet ederim ki sen cahillerin peygamberisin”. 2. “Hayır! Bilakis sen benim Allah’ın elçisi olduğuma şahitlik ediyor musun?” 3. “Benim Peygamber olduğuma sen şahitlik eder misin?” diye İbn Sayyad’ın Hz. Peygamberin sorusuna karşılık cevap vermesidir.

Bu sorular ve cevaplar neticesinde “İbn Sayyad, peygamber olduğunu iddia ediyor” diye bir sonuca varılmıştır. Rivayeti yorumlayan âlimlerimizde İbn Sayyad’ın konumunu netleştirememişlerdir. Yaptığı bu davranışa karşılık Hz. Peygamber’in bir yaptırımda bulunmadığını (bu yaptırımın da yorumlarda Hz. Peygamber’in Onun öldürülmesine izin vermeme! olarak ifade etmişlerdir) söylemişlerdir. Biz bu yorumlara katılmadığımızı ve Hz. Peygamber’in böyle bir harekette bulunduğuna ihtimal vermediğimizi belirtelim. Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyye’nin çizmiş olduğu alanlar içersinde Onun böyle bir misyonu olmadığını, bir çocukla ciddi ciddi bir mücadele içerisine kendisini sokmayacağını düşünüyoruz.

Rivayetlerde geçen farklılıklardan biri de Hz. Ömer’in İbn Sayyad’ın boynunu vurmak için Hz. Peygamber’den izin istemesidir. Hz. Peygamber’in verdiği cevaplar ve olayın geçtiği ortam her rivayette değişiklik göstermektedir. İbn Sayyad ile ilgili ortaya konulan rivayetler adım adım toplanarak en sonunda tek bir rivayette özetlenmiştir. Burada geçen haberler ve ifadeler farklıdır, fakat ortaya konan mesaj aynıdır. Rivayetleri tahlil ettiğimizde ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır:

a.    Hz. Peygamber içlerinde İbn Sayyad’ın da bulunduğu çocukların yanından geçiyor. Çocuklar kaçışıyorlar. Sadece İbn Sayyad kalıyor. Hz. Peygamber’de bu durumdan hoşnut olmuyor. İbn Sayyad’ın yanına gelerek daha önce rivayetlerde geçtiği şekliyle peygamberliğini tasdik ettirme diyaloğuna giriyor. Bu diyalog neticesinde Hz. Ömer, Hz. Peygamber’den İbn Sayyad’ın boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber’de Hz. Ömer’in bu tavrına karşılık “Eğer bu senin zannettiğin (deccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez” diye buyuruyor.

b.    Hz. Peygamber yolda yürürken İbn Sayyad’la karşılaşıyor. Onun yanına gelerek “Senin için bir şey sakladım” buyurarak rivayetlerde geçen “Duman” ile ilgili diyalog gerçekleşiyor. Bu diyalog neticesinde Hz. Ömer, Hz. Peygamber’den İbn Sayyad’ın boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber’de Hz. Ömer’in bu tavrına karşılık “Bırak onu! Eğer bu korktuğun şahıs ise, sen onu asla öldüremesin” diye buyuruyor.

c.    Hz. Peygamber, Ömer b. Hattab’ın da bulunduğu bir cemaat ile birlikte yürürlerken, İbn Sayyad’ın da bulunduğu çocukların tarafına doğru gidiyor. İbn Sayyad o esnada Beni Magale kalesi yanında çocuklarla beraber oyun oynamaktadır. Hz. Peygamber İbn Sayad’a hissettirmeden eliyle onun sırtına dokunarak peygamberliğini tasdik ettirmesi diyaloğuna giriyor.Daha sonra, rivayetlerde geçen ne görüyorsun? şeklinde soru sorarak bir doğrucu, bir yalancı geliyor şeklindeki bir diyaloğa giriliyor, peşinden de duman ile ilgili diyalogla rivayet devam ettirilerek, İbn Sayyad ile ilgili nakledilen rivayetler tek bir rivayette toplanıyor. Bu diyaloglar neticesinde Hz. Ömer, Hz. Peygamber’den İbn Sayyad’ın boynunu vurmak için izin istiyor. Hz. Peygamber de Hz. Ömer’in bu tavrına karşılık ”Eğer bu senin zannettiğin (deccal) ise onu öldürmeye gücün yetmez” diye buyuruyor.

Cennetin toprağı ile ilgili rivayette de soruyu soran ve cevabı veren kişilerin değiştirilmesi durumu vardır. Bu konuda iki rivayet mevcuttur. Bu rivayetlerin birinde Hz. Peygamber İbn Sayyad’a “Cennetin toprağı nedir?” diye soruyor. İkinci rivayette bu sefer İbn Sayyad Hz. Peygamber’e aynı soruyu soruyor.

İbn Sayyad rivayetlerinde geçen Hz. Peygamberin İbn Sayyad’a “Sus, haddini bil!” şeklinde göstermiş olduğu tavrın aynısını, Hz. Peygamber’in vefatından sonra nakledilen başka bir rivayette İbn Ömer İbn Sayyad’a gösterdiği geçmektedir. Bu Hz. Peygamber’in bir ifadesi midir? Yoksa İbn Ömer’in zikrettiği bir ifade midir?

İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili de rivayetlerde çelişkili haberler mevcuttur. Bir kısım alimler İbn Sayyad’ın Medine’de vefat ettiğini ve bu olaya tüm insanların şahitlik ettiğini belirtiyorlar. Başka bir kısım âlimler de bu görüşe şiddetle karşı çıkarak İbn Sayyad’ın ölmediğini Onun İsfehan’da Allah’ın çıkmasını takdir ettiği süreye kadar saklanacağını yahut Harre olayında kaybolduğunu ileri sürmektedirler. Bu görüş bize kaynaklarda geçen Deccal ve Hz. İsa bağlantısını düşündürmektedir. Kaynaklarda geçen Hz. İsa tekrar yeryüzüne gelip Deccal’i öldüreceği haberlerini bir şekilde destekleme gayretidir. İbn Sayyad’ın vefatı ile ilgili yorumlardaki birbiriyle bağdaştırılamayacak derecede çelişkiler içeren bu ifadeler kanaatimizce İbn Sayyad’ın gerçekten Deccal olduğuna olan inanıştır. Hz. Peygamber devrinde yaşayan İbn Sayyad’ın Deccal olarak gösterilmesi gerçeğine inanan âlimlerimiz, bunu temellendirmek adına gerçeklere aykırı, zorlama yorumlara gitmişlerdir. Bu yorumları alt alta koyduğumuzda İbn Sayyad’ı olağanüstü özellikleri olan mitolojik bir kahraman olarak görmekteyiz. Şöyle ki;

1.    Bu tür haberlerin başında eski kültürlerde de geçen Deccalin tek gözlü olma durumu gelmektedir. İbn Sayyad’ın tek gözlü olması ile ilgili hadis kaynaklarında geçen haberler birbirleriyle bağdaştırılamayacak derecede farklılıklar arz etmektedir. Bu rivayetlerden biri Hz. Peygamberin yaşadığı zaman diliminde geçmektedir. Bu rivayette Medine’de Yahudiler arasında tek gözlü bir çocuğun doğduğu, bununda İbn Sayyad olduğu belirtilmektedir. Abdullah İbn Ömer’den gelen diğer bir haberde de (bu olay Hz.

Peygamberin vefatından sonra gerçekleşmiştir) İbn Ömer İbn Sayyad’la iki defa karşılaşğını anlatarak ilk defa karşılaşğında gözü ile ilgili bir kusurun olmadığını ikinci defa karşılaşğında da gözünün şişik olduğunu belirtmektedir. İbn Ömer, gözünün ne olduğunu İbn Sayyad’a sorduğunda, İbn Sayyad’ın bilmiyorum diye cavep vermesi üzerine “gözün başında olduğu halde bilmiyorsun ha!” diye tepki göstermektedir. İbn Sayyad’ın gözünün durumu nedir? Hz. Peygamber zamanında doğuştan mı tek gözlü idi? Yoksa Hz. Peygamberin vefatından sonra mı gözü ile ilgili bir kusur ortaya çıktı? Veya İbn Sayyad’ın gözü ile ilgili bir problemi yok mu?

2.    İbn Sayyad’ın İsfehan’a gitmesi, Yahudilerin İbn Sayyad’a sahip çıkması olayı. Burada İbn Sayyad Allah’ın takdir edeceği güne kadar saklanması da Onun Deccal olduğu iddiasını kuvvetlendirmek için Ona verilen olağanüstü bir özelliktir. Gökten inecek olan Hz. İsa’nın Deccal’i öldüreceği haberlerine bir zemin hazırlamadır.

3.    Deccal İbn Sayyad mıdır? Temim ed-Dari’nin Cessase hadisinde anlattığı yaratık mıdır? Veya başka biri mi? Birileri mi? Burada her ne kadar âlimlerimiz rivayetler arasındaki çelişkileri sona erdirmek adına yorumlar yapsalar da bir neticeye ulaşamamışlardır. İbn Sayyad’ı Deccal olarak kabul edersek diğer rivayetleri nereye koyacağız? Diğer rivayetleri kabul edersek İbn Sayyad rivayetinde belirtilen “İbn Sayyad Deccal’dir” yargısını ne yapacağız? Bu haberleri gerçek kabul edersek Hz. Peygamberi gerçeğe aykırı haberler veriyor diye bir düşünceye ulaşılır ki bu da doğru olması mümkün olmayan bir durumdur. İnsanları yoldan çıkarması için, peygamberlere bile verilmeyen birtakım olağanüstü özelliklerin Deccal’e verilmesi, Kur’an ve Sünnete aykırı olan bir durumdur. Dolayısıyla böyle bir özellik İbn Sayyad’a verilmemiştir.

4.    İbn Sayyad’ın Nihavend fethine katılıp bir rahibin! “Bu kaleyi Deccal’den başkası fethedemez” diyerek İbn Sayyad’ın bu işin üstesinden gelmesi olayı da bizim değerlendirmelerimizin ne kadar isabetli olduğunun açık bir göstergesidir. Garipliklerle iç içe olan bu haber bizim genel kanaatimizi pekiştirmektedir. Yani tüm bu rivayetler ve bu rivayetleri savunan âlimlerin yorumları “İbn Sayyad Deccal’dir” anlayışının tezahürleridir.

Deccal ile ilgili olarak Hz. Peygamber’e isnad edilen haberler kanaatimizce tartışmalı haberlerdir. Tartışma konusu da bu haberler gerçekten Hz. Peygamber’e ait olup olmadığı ile ilgilidir. Bu tür haberler kanaatimizce her ne kadar hadis olarak ifade edilse de mevkuf haber yani sahabe sözüdür.Veya Ehl-i Kitabdan etkilenme neticesinde dile getirilen rivayetlerdir. Deccal ile ilgili ikinci bir sorunda bu tür bilgilerin Hz. Peygamber’e vahiy olarak geldiği şeklinde yorumlarda bulunan âlimlerimizin görüşleridir. Bu tür anlayışta ( her haberin arkasında ilahi bir ihbar ve iletişim olduğunu varsayma, bunları Hz. peygamberin bir mucizesi olarak görme) Hz. Peygamber’i yanlış yorumlamanın bir neticesidir. Genel olarak Deccal, özel olarak ta İbn Sayyad’ın Deccal olarak gösterilmesi bunun israiliyyat nevinden haberler olduğunu, ortaya koyduğumuz argumanlarla rahatlıkla ifade edebiliriz.

Deccal’in kıyametle alakalandırıldığında İbn Sayyad’ın Deccal olması konusunu temel olarak da çürütebiliriz. Kur’an’da yer almayan Deccal konusu mütevatir bir yolla da ortaya konulmamıştır. İbn Sayyad’ın Deccal olarak kabul edilmesi, ona verilen olağanüstü işlerin gerçeklik değerinin ne olduğunun somut olarak ifade edilememesi, İsfehan’a gidip Allah’ın vermiş olduğu müddette çıkacağı görüşünün Kur’an-ı Kerim ve

Sahih Sünnetle ne derece bağdaşıp bağdaşmadığı ortadadır. Bu konulardaki çelişkiler de daha önce ifade ettiğimiz gibidir. İbn Sayyad’ı Deccal olarak ifade eden bilgilerin özellikle Yahudi ve Hıristiyan geleneğinde yaygın bulunduğunu, İslam kaynaklarına da buradan geçtiğini söyleyebiliriz.

Rivayetin bağlantılı olarak bulunduğu diğer bir konu da duhan konusudur. Dünyanın sonunda kiyametin kopuş safhaları içinde zikredilen duhanın bu safha içinde olması imkan dahilinde olmakla beraber Kur’an-ı Kerim’de bu anlamı ifade edecek şekilde kullanılmamıştır. Ayetin önündeki ve devamındaki ayetlerden bu ayetin Hz. Peygamber devrinde yaşanan olaylarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber devrinde geçen somut olaylar bu konuda bir yoruma mahal bırakmayacak tarzda açıkca görülmektedir. Duhan konusunun İbn Sayyad rivayetinde geçmesi Onun kâhinlik yaptığı ile ilgili öne sürülen düşüncenin, gerçek olduğunu ispatlama olayıdır. Hz. Peygamberi, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hayatı ışığındaki misyonuyla uyuşmayacak bir hareketin içine sokulmasıdır. Çünkü rivayette anlatılan gizli kapaklı olayın Hz. Peygamber’in yapabileceği görüşüne biz katılmıyoruz. Hurma ağaçlarının arkasına gizlenmesi(!?) Sessizce onun söylediklerini duymaya çalışması(!?) Annesinin durumu İbn Sayyad’a haber vermesi neticesinde Hz. Peygamber’in çabalarının sona ermesi(!?) Bu ve buna benzer rivayetler daha önce belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber’in sireti ile, misyonu ile bağdaştırılamayacak kadar uzak olan haberlerdir. Bu rivayetler sahih olarak kabul edildiğinde Hz. Peygamberi başka türlü tanıtmak isteyen art niyetli insanlara bir koz verilmiş olur, kanaatindeyiz. İbn Sayyad’ın kâhin olarak sunulmak istenmesi, kâhinlerin özelliklerini ona vermek halkaların sonuncusudur. Çünkü o bu şekilde olağanüstü özellikleri kendinde toplayarak istenilen Deccal olacaktır! İnsanları istediği gibi yönlendirebilecektir! Rivayetlerde geçen fitnelerini rahat bir şekilde faaliyete geçirecektir! Ama tüm bunları İbn Sayyad’ın hayatını incelediğimizde göremiyoruz. Somut ve gerçekçi olan bu tür bir davranışına rastlayamıyoruz. Ona atfedilen haberlerin hep yorum çerçevesinde kaldığını görüyoruz.

Sonuç olarak yapmış olduğumuz bu araştırma neticesinde şunları söyleyebiliriz: İbn Sayyad tarihi bir şahsiyet olarak İslam Tarihi kaynaklarında geçmemektedir. İslam Tarihi kaynaklarında yaptığımız araştırmalarda bu şahsı inceleyen bir bölüme rastlayamadık. Hadis kaynaklarında, Hz. Peygamberle peygamberlik tartışmasına giren, Deccal olarak ifade edilen İbn Sayyad’ın İslam Tarihi kitaplarında ele alınmaması, üzerinde durulması gereken bir husustur. Tarih içersinde cereyan eden İbn Sayyad rivayetlerinin tarih kitaplarında ele alınmaması bu rivayetlerin tarihi bir gerçekliğinin olmadığını gösterir. Bu durum bizi bu tür rivayetlerin Hz. Peygamberin vefatından sonraki dönemde İslam toplumunun Deccalin geleceği inancı neticesinde üretildiği kanaatine sevk etmektedir. Çünkü onun tarihi bir gerçekliği olsa idi İslam Tarihi kaynaklarında teferruatlı bir şekilde ele alınırdı. Nitekim İslam Tarihinde yalancı peygamberler diye ismi geçen şahıslar bir şekilde tarih kitaplarında zikredilmişlerdir. Deccal figürü, İbn Sayyad şahsında somutlaştırılmak istenmiştir. Deccal mitolojisiyle bağlantılı olan bu rivayetlerin ve İbn Sayyad’a yüklenen bu olağanüstü özelliklerin tarihi gerçekliği yoktur.

Yukarıda özetlemeye çalışğımız durumdan da anlaşılacağı gibi İbn Sayyad ile ilgili rivayetlerde bir karışıklık söz konusudur. Rivayetler hem parça parça geçmekte hem de bu parçalar birleştirilerek tek bir rivayet halinde sunulduğu gözlenmektedir.

Eğer olay Hz. Peygamber döneminde geçseydi aynı şekliyle kalırdı. Ama bu rivayetler incelendiğinde devamlı ekleme bilgilerin olduğu, bilgilerin birbirleriyle harmanlandığı, Hz. Peygamberin ifade ettiği bildirilen ibarelerin başkaları tarafından tekrar ifade edildiği gibi durumları net bir şekilde görmekteyiz.

Deccal ile ilgili ortaya koyduğumuz delillerden de anlaşılacağı gibi bu kavramın kökeninin muhtemelen dünyada var olan iyi ile kötü mücadelesinden ortaya çıkmıştır. Eski kavimlerden başlayarak gelişen bu figür Yahudilerde sembol olarak ifade edilmiş, Hıristiyanlarda daha da gelişerek somutlaşştır. Ve kendilerine bir şekilde zararı olan kişileri deccal olarak ifade etmişlerdir. Bu durum hala geçerliliğini korumaktadır. Biz Müslümanlarda da Deccale çok büyük imkanlar verilmiştir. Allah’ın peygamberlerine verdiği mu’cizelere eşdeğer hatta daha büyüğü Deccale veya deccallere verilmiştir. Deccale verilen imkanlar Allah’ın dünya için koyduğu kanunlarla bağdaşmamaktadır. Rivayetlerde geçen Deccal anlayışı Kur’an-ı Kerimin bize bildirdiği anlayışla uyuşmamaktadır. Çünkü Kur’an-ı Kerim biz Müslümanları Kiyamet konusunda onun aniden olacağı konusunda uyarmaktadır. [169] Deccal ile ilgili rivayetleri şerheden alimlerimiz orta noktayı bulmaya çalışırken verdikleri bilgilerde soru işaretleri çoğalmakta ve çözüm yerine çözümsüzlük ortaya çıkmaktadır. Deccal kavramı bize göre Şeytanın başka bir görüntüsü olarak ortaya konulmakta, adeta Şeytan insanileştirilerek ona olağanüstü özellikler yüklenmektedir. İnancımızda kesin naslarla sabit olan Şeytanın kendisinin ortaya konularak anlatılması, şeytanın şemsiyesi altında diğer unsurların üretilmesinden daha doğrudur. Çünkü Şeytan zaten görevini yapmaktadır.

Son bir değerlendirme olarak, İbn Sayyad rivayetlerinde ona atfedilen olağanüstü özelliklerin onda bulunmadığını, yaşadığı süre içersinde, iddialarda ki gibi Deccal ve Kahinlik yapmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü bu konuda yaşanmış somut bir olay yoktur. İbn Sayyad’ın rivayetlerde geçen garip konuşmalarına ve hareketlerine bakarak onun akıl hastası veya meczup olduğunu ifade etmekte mümkündür. Müslüman olması, hacca gitmesi, Medine’de yaşaması ve çok muhterem bir oğlunun olması gibi somut göstergeler ona atfedilen Deccallik ve Kâhinlik gibi vasıfları ortadan kaldırmaktadır.

BİBLİYOĞRAFYA

Abdulaziz Dehlevi, Bustanu’l-Muhaddisin, (trc., Doç. Dr. Ali Osman Koçkuzu), D.İ.B. Yayınları, Ankara 1986.

Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, İstanbul 1992.

Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim Tefsiri I-VI, Milliyet Gazetecilik A.Ş., y.y. 1995.

Ayni, Ebu Muhammed Bedreddin Mahmud b. Ahmed b. Musa, Umdetü’l-Kari

Şerhu Sahihi’l-Buhari I-XX, 1972 Kahire.

Azimabadi, Muhammed Şemsulhak, Avnu’l-Ma’bud Şerhu Süneni Ebi Davud I-X, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2. baskı, 1415 Beyrut.

Bousset, Wilhelm, The Antichrist Legend, London, 1896.

Buhari, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s-Sahih I-VIII, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

 et-Tarihu’s-Sağir I-II, Daru’l-Va’y-Mektebetü Daru’t-Turas, 1. baskı, Kahire 1977.

Çağrıcı, Mustafa, “Fitne” mad., DİA, XIII, 156-159, İstanbul 1996.

Çağrıcı, Mustafa, “İbn Sayyad” mad., DİA, XX/305-306, İstanbul 1999.

Çelebi, İlyas, “Fiten ve Melahim” mad., DİA, XIII/149-153, İstanbul 1996.

 İtikadi Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, Kitabevi, İstanbul 1996.

Çubukçu, Asri, “Ebu Bekre” mad., DİA, X/114, İstanbul 1994.

Demirci, Kürşat, “Deccal” mad., DİA, IX/67-69, İstanbul 1994.

Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistani, Sünen I-V, Çağrı Yayınları,İstanbul 1981.

Dineveri, Abdullah b. Müslim b. Kuteybe, el-Maarif, tsh., Muhammed İsmail Abdullah es-Savi, Beyrut 1970.

Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-Isfahani, Hilyetü’l-Evliya ve Tabakatu’l-Asfiya I-X, Mısır t.y.

Erul, Bünyamin, “Hz. Peygamber’e Kur’an Dışında Vahiy Gediğini İfade Eden

Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi”, İslamiyat, C.1, S.1, s. 68, Ankara 1998.

Hattabi, Hamd b. Muhammed b. İbrahim, Me’alimu’s-Sünen, İstanbul 1992.

İbn Ebi Şeybe, Ebubekir Abdullah b. Muhammed, Musannafu İbn Ebi Şeybe,I-VII, 1. baskı, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 1409.

İbn Hacer el-Askalani, Şihabuddin Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bari bi Şerhi Sahihi’l-Buhari I-XIII, Daru’l-Ma’rife, Beyrut 1379.

 el-İsabe fi Temyizi’s-Sahabe I-VIII, Daru’l-Cil, 1. baskı, Beyrut 1992.

 Lisanu’l-Mizan I-VII, Müessesetü’l-İ’lami li’l-Matbuat, 3. baskı,

Beyrut 1986.

 Takribu’t-Tehzib, Daru’r-Reşid, 1. baskı, Suriye 1986.

 Tehzibu’t-Tehzib I-XII, Daru Sadır, Beyrut 1968.

İbnu’l-Esir el-Cezeri, Ali b. Muhammed b. Muhammed eş-Şeybani İzzuddin, el-Kamil fi’t-Tarih, I-XIII, Beyrut 1965.

İbnu’l-İmad el-Hanbeli, Abdulhayy b. Ahmed, Şezeratu’z-Zeheb fi Ahbari men

Zeheb I-VIII, Beyrut t.y.

İbn Kesir, Ebü’l-Fida, İmadüddin İsmail b. Ömer, Nihayetü’l-Bidaye ve’n-Nihaye fi’l- Fiten ve’l-Melahim, Riyad 1968.

 Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İstanbul 1984.

İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen I-II, Çağ

Yayınları, İstanbul 1981.

İbn Recep, Abdurrahman b. Ahmed b. Recep el-Hanbeli, Şerhu İleli’t-Tirmizi, (thk.

Subhi Casim el-Humeyd), Bağdat 1396.

İbn Sa’d, Muhammed b. Sa’d ez-Zühri , et-Tabakatu’l-Kübra I-IX, Daru Sadır, Beyrut 1968.

İbn Teymiye, Ebu’l-Abbas Takıyyüddin Ahmed b. Abdülhalim, Mecmu’u Fetava, Riyad 1981.

İbnu’l-Esir, İzzuddin Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Cezeri, Üsdü’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe I-VII, (thk. Muhammed İbrahim el-Benna ve diğerleri), Eş-Şa’b neşri, Kahire 1970.

Juynboll, G.H.A., Hadis Tarihinin Yeniden İnşası, Ankara Okulu Yayınları, Ankar 2002.

Kandemir, M. Yaşar, “Abdullah b. Ömer” mad., DİA, I/126-128, İstanbul 1988.

Kari, Ali b. Muhammed, Mirkatu’l-Mefatih Şerhu Mişkati’l-Mesabih I-XI, Beyrut 1994.

Kastallani, Ahmed b. Muhammed , İrşadu’s-Sari li Şerhi Sahihi’l-Buhari, Bolak 1305.

Keşmiri, Muhammed Enver, Feyzu’l-Bari ala Sahihi’l-Buhari I-IV, Kahire 1938.

Kırbaşoğlu, M. Hayri, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, Ankara Okulu

Yayınları, Ankara 2000.

Koçyiğit, Talat, Hadis Usulü, Ankara Üniversitesi Basımevi, 4. baskı, Ankara 1993.

Köse, Saffet, “İbn Vehb” mad., TDV İslam Ansiklopedisi, XX, 441, İstanbul 1999.

Küçük, Raşit, “Ebu Said el-Hudri” mad., DİA, X, 223-224, İstanbul 1994.

Ma’mer b. Raşid, el-Cami’, I-II, el-Mektebu’l-İslami, 2. baskı, Beyrut 1403.

Mizzi, Ebu’l-Haccac Yusuf b. Zeki, Tehzibu’l-Kemal fi Esmai’r-Rical

I-XXXV, Müessesetü’r-Risale, 1. baskı, Beyrut 1980.

Müslim, İbnu’l-Haccac el-Kuşeyri, el-Cami’u’s-Sahih I-III, Çağrı Yayınları, İstanbul.1992.

Nevevi, Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref, Sahihu Muslim bi Şerhi’n-Nevevi

I-XVIII, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, 2. baskı, Beyrut 1392.

Tehzibu’l-Esmai ve’l-Lügat, I-II, İdaretu’t-Tıbaati’l- Müniriyye Matbaası,

Mısır t.y.

Nuaym b. Hammad, Ebu Abdillah Nuaym b. Hammad b. Muaviye, el-Fiten ve’l-

Melahim (thk., Zuheyl Zekkar), Beyrut 1993,

Paçacı, Mehmet, “Hadis’te Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat, C.1, S.1,35, Ankara 1998.

Razi, Fahreddin, Mefatihu’l-Gayb, Beyrut 1934.

Razi, Abdurrahman b. ebi Hatim, Kitabu’l-Cerh ve’t-Ta’dil I-VIII,Haydarabad 1952.

Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menar, Beyrut t.y.

Rodriguez, M., “Antichrist”, CE, Toronto, 1967.

Saklan, Bilal, “Ebu Nadre” mad., DİA, X/199, İstanbul 1994.

Sarıtoprak, Zeki, İslama ve diğer dinlere göre Deccal, Yeni Asya Yayınları,İstanbul 1992.

Sarıtoprak, Zeki, “Deccal” mad., DİA, IX, 69-72, İstanbul 1994.

Şevkani, Muhammed b. Ali, Fethu’l-Kadir el-Camiu beyne Fenneyi’r-Rivayeti ve’d-Dirayeti min İlmi’t-Tefsir I-V+Fihrist, Beyrut 1992.

Taberani, Süleyman b. Ahmed, el-Mu’cemu’l-Kebir I-XXV, Daru İhyai’t-Türasi’l- Arabi, Beyrut t.y.

Taberi, Ebu Ca’fer İbn Cerir Muhammed b. Cerir b. Yezid, Cami’u’l-Beyan anTe’vili Ayi’l-Kur’an, Beyrut 1984.

Temimi, Muhammed b. Ahmed, Kitabu’s-Sikat I-IX, Daru’l-Fikr, 1. baskı,y.y 1975.

Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b. İsa, Kitabu’s-Sünen I-V, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981.

Wensinck, A.J., “Deccal” mad., İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, III,504, İstanbul 1977.

Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, Rağbet Yayınları, 2. baskı, İstanbul 2001.

Yurdagür, Metin, “Duhan” mad., DİA, IX/546-548, İstanbul 1994.

Zehebi, Şemseddin Muhammed b. Ahmed b. Osman, Tezkiretü’l-Huffaz I-III,(tsh., Abdurrahman b. Yahya el-Muallimi), Daru İhyai’t-Türasi'l-Arabi,3. baskı, Haydarabad 1956.

 Mizanu’l-İ’tidal fi Nakdi’r-Rical I-IV, (thk., Ali Muhammed el-Becavi),Beyrut 1963.  el-Muğni fi’d-Du’afa’, I-II, Halep 1971.



[4] İbn Hacer, el-İsabe, V/ 192.

[5] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VII/ 90.

[6] İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gabe, III/281.

[7] İbn Hacer, a.g.e., V/192.

[8] Mizzi, Tehzibu’l-Kemal fi Esma’i’r-Rical, XXI/ 250; İbn Sa’d, a.g.e., I/304.

[9] Tirmizi, Fiten, 63, IV/518, no: 2248; Ahmed b. Hanbel, V/ 40,49, 50.

[10] İbn Sa’d, a.g.e., I/302.

[11] Temimi, a.g.e., VII/ 260.

[12] Hattabi, Me’alimu’s-Sünen, IV/ 504.

[13] Azimabadi, Avnu’l-Ma’bud, XI/325.

[14] İbn Hacer, el-İsabe, V/192.

[15] Mizzi, a.g.e., XXI, 250; İbn Sa’d, a.g.e., I/304.

[16] bkz. İbn Hacer, Lisanu’l-Mizan, II/70.

[17] Buhari, Edep, 97, VII/113; Müslim, Fiten, 95, III/2244, no:2930; Tirmizi, Fiten, 63, IV/519, no:2249;

Ebu Davud, Melahim, 16, IV/505, no: 4329.

[18] İbnu’l-Esir, a.g.e., III/187.

[19] İbn Hacer, el-İsabe, V/ 193.

[20] bkz. Ebu Davud, Melahim 16, IV/505, no:4332.

[21] bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.

[22] bkz. İbn Hacer, a.g.e., XIII/ 327.

[23] Ma’mer b. Raşid, el-Cami’, II,/389, no: 2817.

[24] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/389, no: 2818.

[25] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/390, no: 2819.

[26] Ma’mer b. Raşid, a.g.e., II/396, no: 2832.

[27] Ebubekr b. Ebi Şeybe, el-Musannaf, VII/ 28, no: 33956.

[28] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/492-493, no: 37485.

[29] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/495, no: 37509.

[30] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37528.

[31] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37529.

[32] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37530.

[33] Ebubekr b. Ebi Şeybe, a.g.e., VII/499, no: 37531.

[34] Buhari, İ’tisam 23, VIII/158; Müslim, Fiten 94, III/2243, no:2929; Ebu Davud, Melahim 16, IV/506, no: 4331.

[35] Buhari, Enbiya 3/1, IV/105; Fiten 26, VIII/102; Cenaiz 80/1, II/96-7; Cihad 178, III/178; Edeb

97/2, VII/113; Müslim, Fiten 95-7, III/2244, no: 2930; Ebu Davud, Melahim 16, IV/505, no: 4329;

Tirmizi, Fiten 63, IV/519, no: 2249; Ahmed b. Hanbel, I, 149, 380, 457; II, 148.

[36] Müslim, Fiten 19, III/2243, no: 2928; Tirmizi , Fiten 63, IV/517, no: 2247.

[37] Müslim, Fiten 19, III/2241, no: 2925; Ahmed b. Hanbel, III/79,82.

[38] Müslim, Fiten 91; Tirmizi , Fiten 54.

[39] Tirmizi, Fiten 63, IV/518, no: 2248.

[40] Ahmed b. Hanbel, V/40, 49, 50.

[41] Müslim, Fiten 19, III/2246, no: 2932.

[42] Müslim, Fiten 99, III/2246, no: 2932.

[43] Ebu Davud, Melahim 16, IV/506, no: 4332.

[44] bkz. Müslim, Fiten 99, III/2246, no: 2932.

[45] bkz. Kastallani, İrşadu’s-Sari, II/446.

[46] bkz. Müslim, Fiten 85, III/2239.

[47] bkz. a.y.

[48] bkz. Müslim, Fiten 87, III/ 2241, no: 2925.

[49] bkz. Müslim, Fiten 86, III/2240, no:2924.

[50] bkz. Müslim, Fiten 87-9; Tirmizi , Fiten 54.

[51] bkz. İbn Hacer, el-İsabe, V/192.

[52] bkz. Ebu Davud, Melahim 16, IV/505, no: 4329; Buhari, et-Tarihu’s-Sağir, I/131; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/328.

[53] bkz. İbn Hacer, a.g.e., XV/269.

[54] Müslim, Fiten, 92-93, III/2242.

[55] bkz. Paçacı, Mehmet, “Hadis’te Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat, 1998, C.1, S.1, s. 34,

[56] İbn Teymiye, Mecmau’l-Fetava, XVIII/72.

[57] Geniş bilgi için bkz. M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Hadis Metodolojisi, s. 266-290;

Enbiya Yıldırım, Hadis Problemleri, s. 109-120.

[58] İlyas Çelebi, “Fiten ve Melahim” mad., DİA, XIII/149.

[59] İbn Mace, Fiten, 10.

[60] 2/ Bakara, 102; 20/Taha, 40, 85, 90, 131.

[61] 2/Bakara, 191,193, 217; 4/ Nisa, 101.

[62] 5/ Maide, 41, 49; 37/Saffat, 162.

[63] 29/Ankebut, 10; 51/Zariyat, 13; 85/Buruc, 10.

[64] 4/Nisa, 101.

[65] 6/Enam, 53; 25/Furkan, 20; 9/Tevbe, 49

[66] 9/Tevbe, 49.

[67] 7/A’raf, 27.

[68] 22/Hac, 53.

[69] 57/ Hadid,14.

[70] 68/Kalem,6.

[71] İlyas Çelebi, “Fiten ve Melahim” mad., DİA, XIII/149-150.

[72] bkz. Buhari, Fiten 26, 102; Müslim, Fiten 87-9, 92 -3, 94, 95-7, 98, 99, III/2242-2243 ; Tirmizi, Fiten 54, 63.

[73] bkz. Ebu Davud, Melahim 16, IV/506, no:4331; Buhari, et-Tarihu’s-Sağir, I, 131; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII, 328.

[74] bkz. Buhari, Megazi, 12.

[75] İbn Hacer, Lisanu’l-Mizan, I/13.

[76] bkz. Paçacı, Mehmet, “Hadis’te Apokaliptizism veya Fiten Edebiyatı, İslamiyat, 1998, C.1, S.1, s. 35­53.

[77] bkz. el-En’am 6/59; Yunus 10/20; Hud 11/123; en-Nahl 16/77; en-Neml 27/65.

[78] Müslim, İman, 77; Tirmizi, Tefsir, 7.

[79] bkz. Ahmed b. Hanbel, V/389.

[80] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/48 vd.

[81] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/327.

[82] Ebu Davud, Melahim 16, IV/506, no:4331.

[83] İbn Hacer, el-İsabe, V/192.

[84] Azimabadi, Avnu’l-Ma’bud, XI/ 325.

[85] bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.

[86] Kürşat Demirci, “Deccal” mad., DİA, IX/67.

[87] A. J. Wensınck, “Deccal” mad., İslam Ansiklopedisi, III/504.

[88] Wilhelm Bousset, The Antichrist Legend, s.144.

[89] Wilhelm Bousset, a.g.e., s.143.

[90] M. Rodriguez, Antichrist, CE, I, 616.

[91] (1) Ve bana RABBİN şu sözü geldi: (2) Adem oğlu, Magog diyarından olan, Roşun, Meşekin, ve Tubalın beyi Goga yünel, ve ona karşı peygamberlik et, (3) ve de: Rab Yehova şöyle diyor: Roşun, Meşekin, ve Tubalın beyi Gog, işte, ben sana karşıyım; (4) ve seni geri çevireceğim, ve çenelerine çengeller takacağım, seni ve bütün ordunu, atları ve atlıları, hepsi ağır esvap giyinmiş, büyük kalkanlı, ve küçük kalkanlı, hepsi kılıç kullanan büyük bir cümhuru (5) onlarla beraber, hepsi kalkanlı ve miğferli Farsı, Kuşu ve Putu; (6) Gomeri, ve bütün ordularını; seninle beraber çok kavmları çıkaracağım.

(Hezekiel, 38, 1-6).

(17)Rab Yehova şöyle diyor: Onlara karşı seni getireceğim diye o günlerde yıllarca peygamberlik etmiş olan kullarım İsrail peygamberleri vasıtası ile eski günlerde kendisi için söylemiş olduğum adam sen

misin? (18)Ve Gog İsrail diyarına karşı geldiği zaman, Rab Yehovanın sözü, o günde vaki olacak ki, ateş püsküreceğim. (19) Çünkü kıskançlığımla ve gazabım ateşile söyledim: Gerçek o gün İsrail diyarında büyük sarsıntı olacak; (20) ve denizin balıkları ve göklerin kuşları, ve kırın hayvanları, ve bütün yerde sürünenler, ve yer üzerindeki bütün insanlar benim yüzümden titriyecekler, ve dağlar yıkılacak ve uçurumlar düşecek, ve her duvar yerye beraber olacak. (21) Ve ona karşı kılıç diye bütün dağlarıma bağıracağım. Rab Yehovanın sözü; herkesin kılıcı kardeşine karşı olacak. (22) Ve ona veba ile, ve kanla hükmedeceğim; ve onun üzerine, ve yanında olan çok kavmların üzerine, çoşkun yağmur, ve iri dolu taneleri, ateş ve kükürt yağdıracağım. (23) Ve kendimi büyük edeceğim, ve kendimi takdis edeceğim, ve çok milletlerin gözünde kendimi tanıtacağım, ve bilecekler ki, ben RAB’İM. (Hezekiel, 38, 1-6).

(1) Ve sen, adem oğlu, Goga karşı peygamberlik et, ve de: Rab Yehova şöyle diyor: Roşun, Meşekin ve Tubalın beyi Gog, işte, ben sana karşıyım; (2) ve seni geri çevireceğim, ve seni ileri götüreceğim, ve şimalin sonlarından seni çıkaracağım; ve seni İsrail dağları üzerine getireceğim; (3) ve sol elinden yayını ve sağ elinden oklarını vurup düşüreceğim. (4) Sen, bütün ordularınla ve yanında olan kavmlarla, İsrail dağları üzerinde düşeceksin; yesinler diye her çeşit yırtıcı kuşa, ve kırın canavarlarına seni vereceğim. (5) Açık kırda düşeceksin; çünkü ben söyledim, Rab Yehovanın sözü. (6) Ve Magog üzerine, ve adalarda emniyette oturanlar üzerine ateş göndereceğim; ve bilecekler ki , ben RAB’İM.. .(11) Ve o gün vaki olacak ki, İsrailde, denizin şarkında Geçiciler deresinde Goga kabir yeri vereceğim; ve oradan geçenleri o durduracak ve orada Gogu ve bütün cümhurunu gömecekler; ve oraya Hamon-gog deresi denilecek. (12) Ve memleketi temizlesinler diye İsrail evi yedi ay onları gömmekte devam edecekler. (Hezekiel, 39, 1-6/ 11/ 12).

336 D. Buzy, Antichrist, DBS, I/298.

hırpalayacak ve zamanları ve şeraiti değiştirmeği tasarlayacak ve bir vakte ve vakitlere ve yarım vakte kadar onun eline verileceklerdir. (Daniel,VII, 8-25).

[94] Kürşat Demirci, a.g.m., 67-68.

[95]İsa Zeytinlik dağı üzerinde otururken, şakirtleri ayrıca gelip ona dediler: Bize söyle, bu şeyler ne zaman olacak ve senin gelişine ve dünyanın sonuna alamet ne olacak? İsa cevap verip onlara dedi: Sakın kimse sizi saptırmasın. Çünkü birçokları: Mesih benim, diye benim ismimle gelip birçoklarını saptıracaklar.” (Matta, XXIV, 3-5).” Ve birçok yalancı peygamberler kalkıp birçoklarını saptıracaklar. Ve fesat çoğalacağından ötürü, birçokların sevgisi soğuyacak. Ancak sona kadar dayanan, kurtulacak odur.” (Matta, XXIV, 11-13). “Çünkü yalancı Mesihler ve yalancı peygamberler kalkıp büyük alametler ve harikalar yapacaklar, şöyle ki, mümkünse seçilmiş olanları bile saptıracaklar.” (Matta, XXIV, 24). İsa da onlara söylemeğe başladı: Sakının, kimse sizi saptırmasın. Birçokları: Ben oyum, diye benim ismimle gelecekler ve çok adamları saptıracaklardır.” (Markos, XIII, 5-6).Eğer biri o zaman size derse: İşte, Mesih burada, İşte, orada, inanmayın. Çünkü yalancı Mesihler ve yalancı peygamberler kalkıp mümkünse seçilmiş olanları bile saptırmak için alametler ve harikalar yapacaklar. Fakat siz sakının; işte, size hepsini önceden söyledim. (Markos, XIII, 21-23).

“Onlar da İsa’ya sorup dediler: Muallim, öyle ise, bu şeyler ne zaman olacak? Ve bu şeyler olmak üzere iken, alamet ne olacak? İsa da dedi: Sakın saptırılmayasınız; zira birçokları: Ben oyum ve: Vakit yakındır, diye benim ismimle geleceklerdir; onların arkasından gitmeyin.” (Luka, XXI, 7-8).

[96] “Ben Babamın namına geldim ve beni kabul etmiyorsunuz; eğer bir başkası kendi namına gelirse, onu kabul edersiniz. Siz ki, birbirinizden izzet kabul eder, ve bir olan Allahtan gelen izzeti aramazsınız, nasıl iman edebilirsiniz? Sanmayın ki, ben sizi Babanın önünde suçlu çıkaracağım; sizi suçlu çıkaran kendisine ümit bağladığınız Musadır. Çünkü eğer siz Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz; zira o benim için yazmıştır.” (Yuhanna, V, 43-46).

[97] “Hiçbir suretle kimse sizi aldatmasın; çünkü önce irtidat gelmedikçe ve Allah denilen yahut ibadet edilen her şeye karşı duran ve Allahın mabedinde oturup kendisinin Allah olduğunu göstermek suretiyle kendisini yükselten fesat adamı, helak oğlu, izhar olunmadıkça, o gün gelmez. Daha yanınızda iken bu şeyleri size söylediğimi hatırlamıyor musunuz? Kendi vaktinde izhar olunması için, şimdi mani olan şeyi bilirsiniz. Çünkü zaten fesat sırrı işliyor; ancak ortadan kaldırılıncaya kadar mani olan var. Ve Rab İsanın ağzının soluğu ile öldüreceği ve kendi gelişinin izharı ile iptal edeceği fasit o zaman izhar olunacaktır ki, onun gelişi bütün kudretle ve alametlerle ve yalan hakikatlerle ve helak olanlar için haksızlığın her hilesi ile Şeytanın işlemesine göredir; çünkü onlar kendilerinin kurtulması için hakikat sevgisini kabul etmediler. Ve bundan dolayı yalana iman etmeleri için Allah onlara delalet işlemesini gönderiyor; ta ki hakikate iman etmemiş, fakat haksızlığa rıza göstermiş olanların hepsine hükmolunsun”.(Pavlusun Selaniklilere İkinci Mektubu, II, 3-12).

[98] “Ey küçük çocuklar, son saattir ve Mesih muhalifi gelir diye işitmiş olduğunuz gibi, şimdi de çok Mesih muhalifleri çıkmıştır; bundan biliyoruz ki son saattir.” (Yuhannanın Birinci Mektubu, II, 18).İsanın Mesih olduğunu inkar eden yalancı değilse, kim yalancıdır? Babayı ve Oğulu inkar eden, Mesih muhalifidir.” (Yuhannanın Birinci Mektubu, II, 22).” Ve İsayı ikrar etmiyen her ruh Allahtan değildir ve Mesih muhalifinin ruhu budur; onun gelmekte olduğunu işittiniz ve zaten şimdi dünyadadır.”(Yuhannanın Birinci Mektubu, VI, 3).

[99] “Çünkü dünyaya çok saptıranlar çıktılar; onlar İsa Mesihin bedende geldiğini ikrar etmiyorlar. Saptıran ve Mesih muhalifi olan budur.” (Yuhannanın İkinci Mektubu, 7).

[100] “Kendilerinin şehadetini bitirecekleri zaman, cehennemden çıkan canavar onlarla cenk edecek ve

onları yenecek ve onları öldürecektir.” (Yuhannanın Vahyi, XI, 7). “ Ve denizden çıkan bir canavar gördüm, on boynuzu ve yedi başı ve boynuzları üzerinde on tacı ve başları üzerinde küfür isimleri vardı. Ve gördüğüm canavar kaplana benziyordu ve ayakları ayının ayakları gibi idi ve ejder ona kendi kudretini ve tahtını ve büyük salahiyet verdi. Ve başkalarından birini ölüm derecesinde yaralanmış gibi gördüm ve ölüm yarası iyi edildi; ve bütün yeryüzü canavarın ardınca şaştı; ve ejdere secde kıldılar, çünkü salahiyetini canavara verdi; ve: Canavara kim benzer? Ve onunla kim cenk edebilir? Diyerek canavara secde kıldılar ve ona büyük şeyler ve küfürler söyleyen ağız verildi ve ona kırk iki ay işlemeğe salahiyet verildi. Allaha karşı küfürler için, onun ismine, ve onun çadırına, yani, gökte oturanlara küfretmek için ağzını açtı. Ve ona mukaddeslerle cenk etmek ve onları yenmeğe ruhsat verildi; ve ona her sıpt ve kavm ve dil ve millet üzerine salahiyet verildi. Ve yeryüzünde oturanların hepsi, boğazlanmış Kuzunun hayat kitabında dünya kurulalıdan beri ismi yazılmamış olan her adam, ona secde kılacaklardır. Kimin kulağı varsa, işitsin. Eğer bir adam esirlik için ise, esirliğe gider; eğer biri kılıçla öldürürse onun kılıçla öldürülmesi gerektir. Mukaddeslerin sabrı ve imanı bundadır.” (Yuhannanın Vahyi, XIII, 1-10). “Ve bin yıl tamam olunca, Şeytan zindanından çözülecektir ve yerin dört köşesinde olan milletleri, Yecüc ve Mecücü, saptırmak ve onları cenk için bir araya toplamak üzere çıkacaktır; onların sayısı denizin kumu gibidir. Ve yerin genişliği üzerine çıktılar ve mukaddeslerin ordusunu ve sevgili şehri kuşattılar ve gökten ateş inip onları yedi. Ve onları saptıran İblis, canavarla yalancı peygamberin içinde bulundukları ateş ve kükürt gölüne atıldı ve ebetler ebedince gündüz ve gece kendilerine azap edilecektir.” (Yuhannanın Vahyi, XX, 7-10). “Ve gökte başka bir alamet göründü ve işte, yedi başı ve on boynuzu ve başları üzerinde yedi tacı olan büyük kızıl bir ejder vardı. Ve onun kuyruğu göğün yıldızlarının üçte birini sürüklüyordu ve onları yeryüzüne attı ve ejder doğurmak üzre olan kadının önünde, doğurduğu zaman onun çocuğunu yutmak için duruyordu.” (Yuhannanın Vahyi, XII, 3-4). “Ve canavarı ve dünya kırallarını ve onların ordularını, at üzerine binen ile ve onun ordusu ile cenketmek için bir araya toplanmış gördüm. Ve canavar ile onun önünde alametler yapan, ve o alametlerle canavarın damgası alıp onun suretine secde kılanları saptıran yalancı peygamber alındılar; bu ikisi, kükürtle yanan ateş gölüne diri diri atıldılar; ve baki kalanlar at üzerine binenin ağzından çıkan kılıçla öldürüldüler; ve bütün kuşlar onların etlerine doydular.” Yuhannanın Vahyi, XIX, 19-21. “Ve ejderin ağzından ve canavarın ağzından ve yalancı peygamberin ağzından çıkan, kurbağalara benzer üç murdar ruh gördüm” (Yuhannanın Vahyi, XVI, 13).

346 “Hikmet buradadır. Anlayışı olan, canavarın sayısını hesap etsin; Çünkü insan sayısıdır, ve onun sayısı Altı yüz altmış altıdır.” (Yuhannanın Vahyi, XIII, 18).

[102] Kürşat Demirci, a.g.m. ,68.

[103] bkz. Zeki Sarıtoprak, İslama ve Diğer Dinlere Göre Deccal, s. 43-48.

[104]

"Temîmüd-Dârî hristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve müslüman oldu. Bana bir hadise anlattı.

Anlattığı şey benim sizlere Mesih Deccalle ilgili anlattığıma muvafık düşmektedir. Bana anlattığına göre, Temim, bir gemiye binip denize açılmıştı. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi

Medine'den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz O Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır, doğu tarafındandır. Evet o doğu tarafından zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!" buyurdu ve eliyle doğu tarafına işaret etti."(Müslim, Fiten 119; Ebû Dâvud, Melâhim 15; Tirmizî, Fiten 66.)

[106] "Rumlar, A'mak ve Dabık nam mahallere inmedikce kıyamet kopmaz. Onlara karşı Medine'den bir ordu çıkar. Bunlar o gün arz ehlinin en hayırlılarıdır. Bu ordunun askerleri savaşmak üzere saf saf düzen alınca, Rumlar:"--Bizden esir edilenlerle aramızdan çekilin de, onları öldürelim!" derler. Müslümanlar da:"--Hayır! Vallahi sizinle, kardeşlerimizin arasından çekilmeyiz." derler. Bunun üzerine (Müslümanlar) onlarla harb eder. Bunlardan üçte biri saldırıya ugrar. Allah ebediyen bunların tevbesini kabul etmez. Üçte biri katledilir, bunlar Allah indinde şehidlerin en faziletlileridir. Üçte biri de muzaffer olur, bunlar ebediyen fitneye düşmezler. Bunlar Istanbul'u da fethederler.(Fetihten sonra) bunlar, kılıçlarını zeytin ağacına asmış ganimet taksim ederken, şeytan aralarında şöyle bir nida atar:"--Mesih Deccal, ailelerinizde sizin yerinizi aldı!"Bunun üzerine, çıkarlar. Ancak bu haber batıldır. Şam'a geldiklerinde (Deccal) çıkar. Bunlar savaş için hazırlık yapıp safları tanzim ederken, namaz için ikamet okunur. Derken İsa ibn-i Meryem iner ve onlara gitmek ister. Allah'ın düşmanı, Hazret-i İsâ'yi görünce, tıpkı tuzun suda erimesi gibi, erir de erir. Eğer bırakacak olsa, (kendi kendine) helâk oluncaya kadar eriyecekti. Ancak Allah onu İsa AS eliyle öldürür; öyle ki onlara, harbesindeki kanını gösterir."(Müslim, Fiten 34.)

[107] "--Bir tarafı karada, bir tarafı da denizde olan bir şehir isittiniz mi?" diye sordular. Oradakiler "Evet!" deyince, şöyle buyurdular: "--İshakoğullarından yetmişbin kişi bu şehre sefer tertiplemedikçe kıyamet kopmaz. Askerler şehre gelince konaklarlar. Ancak silahla savaşmazlar, tek bir ok dahi atmazlar. "Lâ ilâhe illallahu vallahu ekber!" derler. Bunun üzerine şehrin deniz tarafı düşer. Sonra askerler ikinci kere, "Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber!" derler, şehrin diğer tarafı da düşer. Sonra tekrar "Lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber!" derler. Bu sefer onlara kapılar açılır. Oradan şehre girerler ve şehrin ganimetini toplarlar. Ganimetleri aralarında taksim ederlerken, yanlarına bir münâdi gelip, "Deccal çıktı!" diye bağırır.

Askerler her şeyi bırakıp geri dönerler."(Müslim, Fiten 78.)

[108]"--Halk susup dinlesin!" buyurdular. Sonra Allah'a hamd ve senada bulunup, arkadan Mesih ve Deccal'den uzun uzun söz ettiler ve buyurdular ki:"--Allah'ın gönderdiği her peygamber, ümmetini onunla inzar etti. Nuh Aleyhisselâm ümmetini onunla inzar etti, ondan sonra gelen peygamberler de... O, sizin aranızda çıkacak. Onun hali sizden gizli kalmayacak. Rabbinizin tek gözlü olmadığı size kapalı değildir. O ise sağ gözü kör birisidir. Onun gözü, sanki (salkımdan) dışa fırlamış bir üzüm danesi gibidir. (İki gözünun arasında ke-fe-re yani kâfir yazılmış olacaktır. Bunu her müslüman okuyacaktır)."Buhari, Fiten 27; Müslim, Fiten 100-103.

[109] Hz. Huzeyfe anlatıyor: "Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdular ki:"Deccal çıktığı vakit, beraberinde su ve ateş vardır. Ancak halkın ateş olarak gördügu tatlı sudur; halkın su olarak gördüğü ise yakıcı bir ateştir. Sizden kim o güne ererse, halkın ateş olarak gördüğüne düşmeyi kabul etsin. Çünkü o, tatlı soğuk sudur."(Buhari, Fiten 26, Enbiya 50; Müslim, Fiten 105; Ebû Dâvud, Melâhim 14.)

[110]* "Medine'ye geçit veren dağ gediklerinde (birbiriyle kenetlenmis) melekler var. (Her gedikte (kınından çekilmiş) kılıçlarıyla bekleyen iki meleğin korumaları sebebiyle Medine'ye ne veba ve ne de Deccal

giremez."(Buhari, Fezailu'l-Medine 9, Tibb 30, Fiten 27; Müslim, Hacc 485, 486; Muvatta, Cami' 16; Tirmizi, Fiten 51). **"Mekke ve Medine hariç Deccal'in çignemeyeceği memleket yoktur. Mekke ve Medine'ye geçit veren yolların herbirinde saf tutmuş melekler vardır, buraları korurlar. (Deccal) es- Sebbiha nam mevkie iner. Sonra Medine ahalisini üc sarsıntı ile sarsar. Bunun üzerine (şehirde bulunan) bütün kâfir ve münafıklar (şehri terkederek Deccal'e) gelirler."(Buhârî, Fezailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 123)*** "Deccal, Medine gecitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir. O gün insanların en hayırlısi olan --veya en hayırlılarından-- bir kimse onun karşısına çıkar ve:"--Sen Rasûlullah SAS'in bize haber verdiği Deccal'sin!" der. Deccal de (kendi adamlarına):"--Ben şunu oldürüp sonra da diriltsem ne dersiniz? Bu iste bir süpheye düşer misiniz?" der. Oradakiler:"--Hayır!" derler. Deccal onu öldürür ve sonra diriltir. Diriltildiği zaman, adam:"--Allah'a yemin olsun. Senin hakkında hiçbir vakit bugünkünden daha basiretli olmamıştım!" der. Deccal onu tekrar öldüreyim mi diyerek öldürmek isteyecek, fakat musallat edilmeyecek."(Buhari, Fiten 27, Fedailu'l-Medine 9; Müslim, Fiten 112)

355 bkz. İbn Sayyad ile ilgili rivayetler.

[112] Buhari, Fiten, 25, VIII/102; Müslim, Fiten, 84.

[113] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XVI/200.

[114] bkz. El-En’am 6/31; Yusuf 12/107; en-Nahl 16/77; el-Hac 22/55; ez-Zuhruf 43/66; Muhammed 47/18.

[115] bkz. Buhari, İ’tisam 23, 158, VIII/158; Müslim, Fiten 94, III/2243, no:2929; Ebu Davud, Melahim

16, IV/506, no:4331.

[116] bkz.Müslim, Fiten 91; Tirmizi, Fiten 54.

[117] bkz. Müslim, Fiten, 99, III/2246, no:2932.

[118] Kastallani, İrşadu’s-Sari, a.y.

[119] bkz. Tirmizi, Fiten, 2248;Ahmed b. Hanbel, V/ 40, 49, 50.

[120] Paçacı, Mehmet, a.g.m., s. 35.

[121] Paçacı, Mehmet, a.g.m., s. 46-47.

[122] Buhari, İ’tisam 23, VIII/158; Müslim, Fiten 94, III/2243, no:2929; Ebu Davud, Melahim, 16, IV/506.

[123] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/46.

[124] İbnu’l-Esir, a.g.e., III/282-283.

[125] Aliyyü’l-Kari, Mirkatü’l-Mefatih, V/219.

[126] bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XV/267; Kastallani, a.g.e., XV/360.

[127] Buhari , İ’tisam 23, VIII/158 ; Müslim Fiten 94, III/2243, no:2929 ; Ebu Davud, Melahim 16, IV/506,no:4331.

[128] Nevevi, a.g.e.,a.y.

[129] Keşmiri, Feyzu’l-Bari, IV/511-512.

[130] İbn Kesir, Nihayetü’l-Bidaye ve’n-Nihaye fi’l-Fiten ve’l-Melahim, I/ 88.

[131] Erul, Bünyamin, “Hz. Peygamber’e Kur’an Dışında Vahiy Gediğini İfade Eden Rivayetlerin Tahlil ve Tenkidi” İslamiyat, 1998, C.1, S.1, s. 68.

[132] İbn Hacer, Tehzib, VII, 419; Fethu’l-Bari, XXVIII/96.

[133] bkz. Müslim, Fiten, 124; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, a.g.e.,ay.

[134] bkz. Taberani, Kebir, II/56.

[135] bkz. Reşid Rıza, Tefsiru’l-Menar, IX/450-459.

[136] Nevevi, a.g.e., XVIII/48.

[137] İbn Hacer, Fethu’l-Bari, XIII/338.

[138] İbn Hacer, a.g.e., XV/269.

[139] bkz. el-Kari, Mirkatu’l-Mefatih, IX/422.

[140] İlyas Çelebi, İtikadi Açıdan Uzak ve Yakın Gelecekle İlgili Haberler, 105. dipnot, s.73-74.

* Deccal hadisleri için bk. Buhari, Fiten 25-27; Bed’ul-halk 7; Tevhid 17, 31; Enbiya, 50; Menakıb 25; Müslim, Fiten 85-127; İbn Mace, Fiten 33, 35; Tirmizi, Fiten 55-63; Ebu Davud, Fiten 1; Melahim, 14­16.

[141] İbn Hacer, Lisanu’l-Mizan, II/70.

[142] bkz. Müslim, Fiten 91; Tirmizi , Fiten 54.

[143] İbn Hacer, Tehzib, VII/419.

[144] Temimi, Kitabu’s-Sikat, VII/260.

[145] İbn Hacer, Takribu’t-Tehzib, I, 409; İbn Sa’d, a.g.e., I/302.

[146] bkz. Müslim, Fiten 39, 40; Tirmizi, Fiten 21; İbn Mace, Fiten 25, 28; Ebu Davud, Melahim, 12;

Ahmed b. Hanbel, IV/6.

[147] İlyas Çelebi, a.g.e., s.142.

[148] Fussilet 41/11.

[149] Ed-Duhan 44/10.

[150] Metin Yurdagür , DİA., “Duhan” mad., IX/ 547.

[151] Buhârî, İstiskâ, 2; Tefsîru Sûre 30/1; Tefsîru Sûre 44/5-6; Müslim, Münâfikîn, 39, 40. (Duhan 44/10- 15)

[152] Buhârî, Tefsîru Sûre 30/1. (Duhan, 44/16)

[153] İlyas Çelebi, a.g.e., s.144-145.

[154] Duhan 44/10-11.

[155] Müslim, Fiten, 40; Ebu Davud, Melahim, 12; Tirmizi, Fiten, 21.

[156] Müslim, Fiten 39; Tirmizi, Fiten 21; İbn Mace, Fiten 21; Ebu Davud, Melahim, 12.

[157] Buhari, Tefsir 44/6; Müslim, Sıfatü’l-münafıkın, 41.

[158] Geniş bilgi için bkz. Taberi, Camiu’l-beyan, XXV/111-112; ed-Duhan, 44/16; Buhari, Tefsir 30/1.

[159] Geniş bilgi için bkz. İbn Kesir, Tefsirü’l-Kur’ani’l-azim, VII/237; Taberi, a.g.e. XXV/117; Ayni, Umdetü’l-kari, XVI/6; Fahreddin er-Razi, Mefatihu’l-gayb, XXVII/241-244.

[160] bkz. Taberi, a.g.e. XXV/111-115.

[161] bkz. Şevkani, Fethu’l-kadir, IV/556-557.

[162] Süleyman Ateş, Kur’an-ı Kerim Tefsiri, V/2392.

[163] İlyas Çelebi, a.g.e., s. 149.

[164] Müslim, Fiten, 86.

[165] Duhan 44/10.

[166] Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, XVIII/46 vd.

[167] Nevevi, a.g.e., ay.

[168] İbn Kesir, a.g.e. VII/234.

[169] bkz. En’am 6/31, 44; Enbiya 21/40; Hac 22/55; Zuhruf 43/66,


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar